10
10|DÜZENLENDİ
Yanında yürümeye başladım. Zeytin'i benim evime bırakıp taksiyle havaalanına gelmiştik. Özellikle istemediğimi belirtsem de Zeytin'i yanımızda dolaştırmamamızı, sıcağı sevmediğini söylemişti. Olan vaktimize olmuştu. Yaklaşık yarım saat sonra ellerimiz ayrılacaktı.
"Yüzün neden asık?" diye sorduğunda omzumu silktim. "Yapma böyle. Nasıl gideceğim ben sen böyle yaparsan?"
"Alıştım sana." dediğimde elimden tutup beni arkamızdaki bekleme salonuna götürdü. Ağlamak istemiyordum.
"Bak bana." dedi yumuşak bir sesle. Gözlerimi mavilerine çıkardım. "Yine geleceğim. Ne zaman istersen, gecenin ikisi bile olsa sesimi duymak istediğinde arayacaksın. Beni görmek istediğinde görüntülü konuşacağız." Eliyle yanağımı okşadığında yanmaya başlayan gözlerimi ondan kaçırdım. "Sarılmak istediğinde çıkıp geleceğim. Ne demiştin sen? Şuradan şurası."
Tebessüm ettim. Onu üzmek istemiyordum. Bu yüzden başımı salladım. Kolunu sırtıma doladı. Elimi dudaklarına yaklaştırıp öptü.
"Elin elime çok yakıştı Çilli."
Burnumu çekip ellerimize baktım.
"Sen de bana çok yakıştın." dedim ve başımı göğsüne yasladım.
"Sakın gittiğimde ağlama. Sana bıraktığım şeye sarıl."
"Zeytin'in yanından hiç ayrılmayacağım." dediğimde göğsü hareket etti. "Neden güldün?"
"Hiç, onu sevmen hoşuma gitti."
"Nasıl sevmem? Sen verdin onu bana."
Saçlarımı öpüp ayaklandı. Gidecekti işte. "Sen buradan eve git. Kalmanı istemiyorum."
"Hayır kalacağım." dedim ve çantamı alıp kalktım. Birazdan kokusu uzaklaşacaktı. Son kez sarılacaktık.
Ve bana sarıldı.
Vakit kaybetmeden kollarımı sırtına doladım. Parmak uçlarımda yükseldiğimde dizlerini kırdı. Başını boynuma gömüp derin bir nefes çekti.
"Ağlamak yok."
"Yok." dedim titrek bir sesle. Bunu fark etmiş olacak ki sarılışı sıkılaştı.
"Ne zaman gelmemi istersen söyleyeceksin."
"Söyleyeceğim."
"Zeytin'e iyi bakacaksın."
"Bakacağım."
"Kendine de."
"Kendime de." dediğimde gözümü ıslatan yaş omzuna düştü. Görmeden gözümü sildim.
"Kendin için bir şeyler yapacaksın."
"İkimiz için de."
"İkimiz için de, tamam." Geri çekildiğinde yere eğdiğim yüzümü kaldırıp bana doğru eğildi. Alnımdan öptüğünde tebessüm ettim.
"Hoşçakal Çilli'm."
"Hoşçakal Üsame'm."
Giderken arkasına bakmadı. Bunu ondan ben istemiştim. Yoksa ağlardım. Uçağa binerken bana doğru dönmese de görmemi isteyerek yaptığını bildiğim bir şey yaptı. Bilekliğimi öptü. Dakikalardır tuttuğum gözyaşım yanağıma dökülürken kolumu gözlerime örttüm.
Üsame gitmişti.
Ama arkasında öyle güzel anılar bırakmıştı ki uyumadan önce sarılabileceğim bir sürü Soner'im olmuştu. Ben bu gece içlerinden en temiz olanına, elimi tutmak için izin isteyen Soner'e sarılıp uyuyacaktım.
🌙
"Bir köpeğimiz eksikti."
Anneme gözlerimi devirdim ve dizlerimin üzerine çöküp Zeytin'i odama bıraktım.
"Benim için çok değerli. Sakın korkutup küstürme."
"Etrafa sıçmasın da."
"O çok akıllı." deyip başını okşadım. "Çamaşır atacağım. Varsa getir." diye seslenip sırt çantamı açıp yatağa boşalttım. Kaşlarım benden bağımsız çatılırken elimi tereddütle uzatıp çantadan çıkan gömleği elime aldım.
Kime ait olduğunu anlamam için burnuma götürmeme gerek yoktu. Gömlek Soner'indi. İçim titremişti. Bana hem Zeytin'i, hem de gömleğini bırakmıştı.
"Şapşal ya." dedim ve gömleğe yüzümü gömdüm. Kokusu içimi rahatlatıyordu. Dün akşam sadece kısa bir telefon görüşmesi yapmıştık ve uyumuştu.
"Koydum makineye. Çıkıyorum ben." Anneme başımı salladım. Elimdekinin erkeğe ait olduğunu anlamamış olmalıydı. Annemin ardından gömleği tişörtümün üzerine giyip telefonumu aldım. Fotoğraf çekip Soner'e gönderdim.
Ben : Bana daha çok yakıştı. Günaydın :)
Gülümsedim ve gömleği güzelce katlayıp dolabıma bıraktım. Çamaşırları attıktan sonra çay koydum. Demlenmesini beklerken annemden istediğim pofuduk yastığı yatağımın dibine koyup üzerine çarşaf serdim. Ortasının batık olması daha iyiydi.
"Bak Zeytin, yatağın hazır."
Yerde uzanmış bana bakan Zeytin'e öpücük attıktan sonra kahvaltımı yaptım. Yarın spor günümdü. Yine pert olacaktım. Telefonuma gelen bildirim sesiyle heyecanla koltuğa oturdum.
Üsame : İnkâr edemem. Günaydın Çilli.
Yanaklarım ısındı. İlk defa üstsüz fotoğraf atmıştı.
Ben : Yeni mi uyandın?
Üsame : Eski.
Gözlerimi devirdim.
Üsame : Tamam komik değildi.
Ben : Ne yapacaksın bugün?
Üsame : Hazırlanıp şirkete gideceğim.
Ben : Ben de Zeytin ile birlikte yürüyüşe çıkacağım.
Üsame : Güneşte fazla dolaştırma. Suyu sever bu arada.
Ben : Aklımda. Yüzemedik seninle.
Üsame : Not et. Bir dahakine yaparız.
Gülümsedim.
Ben : Unutmam ki.
Çıktığında ben de vakit geçirmek için İnstagram'a girdim. Artık birlikte olduğumuz için rahat rahat profilinde gezinebilirdim. İkimiz de hâlâ tanışmamıza vesile olan sayfayı takip ediyorduk. Dün gece attığı hikayesine açıp baktım. Yüzüme oturan aptal bir sırıtış uzun bir süre orada kaldı. Zeytin'i paylaşıp "Ona iyi bak Çilli." yazmıştı.
Üsame : Çıkıyorum Çilli. Müsait oldukça girerim. İstediğin zaman arayabilirsin.
Takım elbiseli fotoğraf attı. Kaşlarım havalandı. Takım çok yakışmıştı.
Ben : Gözlük takmışsın.
Üsame : Yanındayken riske atamadım. :)
Ben : Beni makyajsız gördün.
Üsame : Oraya getirmeyi unutmuştum. Sabah gözlerim yaşardığı için taktım.
Ben : Ya takman gerekiyorsa tak. Kıyamam.
Üsame : Gidemeyeceğim bak.
Ben : Tamam be. Sonra görüşürüz.
Üsame : ❤️
Yüzüme aptal sırıtışlarımdan biri yayıldı.
Ben : İlk kalbim. ❤️
🌙
Üzerimi değiştirip Soner'e dışarı çıktığıma dair mesaj yazdım. Spora gidecektim. Çok hevesli olduğum söylenemezdi. Yine de değişiklik iyi geliyordu.
Üsame : Zeytin nerede?
Ben : Mutfaktaydı en son.
Üsame : Başka bir şey al üzerine istersen. Salona gidince çıkartırsın.
Spor atletime bakıp iç geçirdim.
Ben : Hava sıcak.
Üsame : :/
Ben : :*
İlk defa öpücük atmıştım. Sahi, ben onu buradayken neden doyasıya öpmemiştim?
Üsame : Biz de seni öpüyoruz.
Gülümsedim. Kedisiyle fotoğraf atmıştı.
Ben : Adı var mı?
Üsame : Altın.
Ben : Sarı diye mi?
Sırıttım.
Üsame : Komik. Dikkat et Çilli.
Ben : Sen de.
Okundu.
Salona gitmeden önce Zeytin'i kontrol ettim. Onu da götürmek isterdim ama pert olacağım için onunla ilgilenemezdim.
Öyle de oldu.
Koşu bandında kendimle verdiğim savaşı annem görseydi, intihar etmeye çalıştığımı düşünüp beni kurtarırdı. İki saat boyunca spor salonunda kaldım ama bu süre zarfında duş da almıştım.
Eve gitmeden önce kutu dondurma aldım. Sıcaktan bayılmak üzereydim. Sırt çantamı yere fırlatıp üzerimdeki yarım kapüşonluyu çıkarıp iç çamaşırımla kaldım. Banyoya giderken aklımda olan şeyi yapacağımdan emindim. İçimden Soner'in mesaj atmaması ya da aramaması için dua ede ede suyu açtım ve kafamı soğuk suyun altına soktum.
Ah, bir tutam sevinç.
Bir tutam soğuk.
Yaşama umudu.
"Bu ne sıcak ya!" Kafamı çıkarıp saçlarımı havluya sardım. Dondurma kutusunu elime alıp salona gidecekken bana şaşkın şaşkın bakan Zeytin'e gözlerimi kısıp baktım.
"Bana bak, Soner sana kamera falan takmadı değil mi?" Başını yana eğdiğinde dizilerimi kırıp acıklı bir ifadeyle ona baktım. "Beni anlayacağını biliyorum. Sen de sıcağa gelemiyorsun. Bu aramızda sır olarak kalabilir." Arka cebimden telefonumu çıkarıp onu çektim
Ben : Zeytin seni özlemiş.
"Sen de Üsame'yi özledin değil mi?" Başını okşadım ve salona gidip kendimi koltuğa attım. O da gelip dizimin dibinde kıvrıldı. Kutuyu açacağım sırada Soner görüntülü aradı. Üzerime bakıp odama koştum. Havluyu saçlarımdan alıp dolaptan aldığım kapüşonumu başıma geçirdim. Salona gittiğimde çağrı sonlandırılmıştı. Geri aradım ve Zeytin'i yanıma çektim.
"İşin mi vardı?"
Ya, çok özledim.
Üstünün çıplak olduğunu bile fark etmemiştim.
"Zeytin'i aldım." dedim gözlerine bakıp. "Uykun mu var?"
"Evet."
Bileğini görünce tebessüm ettim. Bilekliğimi takıyordu.
"Uyu istersen."
"Önce sizi görmek istedim." dediğinde kamerayı Zeytin'e çevirdim. "Oğlum, özledin mi beni?"
Zeytin havlamaya başladığında güldüm. "Özlemiş." dedim burukça. Ben de özlemiştim.
"Çilli, kendini göster." Kamerayı çevirdiğimde yüzünü ekrana yaklaştırıp yanağını çevirdi. "Bu sabah attığın öpücüğü istiyorum."
Bakışlarımı kaçırdım. Kızardığıma emindim. Sanki Zeytin bizi izliyormuş gibi önce ona baktım. Ardından dudaklarımı ekrana yaklaştırıp sessizce öptüm.
"Afiyet olsun. Akşam görüşürüz."
Ekran karardığında kaşlarımı çattım. Afiyet mi olsun? Başımı yana çevirdiğimde dondurma kutusunu gördüm. Ah, bir işi de düzgün yapsana salak.
"Her şeyi gör sende." dedim ve normalde bırakmam gereken dondurmayı hunharca yedim.
🌙
Ben : Demek bir yalancısın.
Üsame : Şunu deyip durma.
Gülüp yazmaya devam ettim.
Ben : Yalan mı?
Üsame : Sana anlatan beynime tüküreyim.
Bana orta parmak atıp çıktığında kahkaha attım. Kendisi kaşınmıştı. Bana hiç yalan söyleyip söylemediğimi sormuştu. Herkes gibi ufak ufak yalanlarım olmuştu. Ama aynı soruyu ona sorduğumda önce yalan söylemediğine dair yalan söylemiş, ardından da bir bir yalanlarını sıralamıştı.
Ben : Tamam susuyorum.
Üsame : O yaşta herkes yalan söyler.
Ben : Ben söylemedim.
Üsame : Alt tarafı öğretmenime dedem öldü dedim.
Ben : Günah günah.
Sırıttım.
Ben : Uyuyalım mı?
Üsame : Uyu sen.
Ben : Ya şaka yaptım işte. Hadi surat yapma.
Üsame : Öp beni.
Ben : :*
Üsame : Affettim.
Eridim.
Beni nasıl etkilediğinin farkında mıydı acaba?
Üsame : Hadi uyuyalım. İyi geceler.
Gülümsedim.
Ben : İyi geceler Üsame.
Üsame : ❤️
Sırıtışım yüzümü etkisi altına alırken yatağa uzandım.
Ben : ❤️
Okundu.
İnterneti kapatıp yerde uzanan Zeytin'in başını okşadım.
"İyi geceler Zeytin."
Sabah uyanınca ilk işim rengi solan saçlarımı tekrar pembeye boyamak oldu. Annem çoktan çıkmıştı. Bugün biraz dolaşmaya çıkacaktım. Aynı zamanda iş de bakmaya başlamam gerekiyordu.
Saçlarımı yıkadıktan sonra kuruttum. Ah, canım saçlarım. Pembeyi kıyafetlerimde sevmesem de saçlarıma yakıştırıyordum. Üzerimi değiştirip evin arkasına geçtim. İşim düşmeyince adını bile hatırlamadığım kızı bahçeyi süpürürken görünce elimi kaldırıp bana bakmasını sağladım.
"Ne var?"
Gözlerimi devirdim.
"Çok naziksin yine. Biraz gelebilir misin?"
"Niye?"
Sor diye.
"Gel işte be."
"Yine mi fotoğraf? Bıktım ya!"
Kaşlarımı çattım. "Bu sefer daha çok kazanacaksın. Hadi ya!"
"Ne vercen?"
"Bu sefer iki çikolata."
"İstemiyorum artık çikolata. Dondurma al bana."
Sabır çekerek kabul ettim. İşini bırakıp bizim bahçeye geldi. Telefonumu ona uzatıp saçlarımı düzelttim.
"Güzel çek tamam mı?"
"Ne zaman kötü çektim?"
"Neyse ne, hadi."
Poz verdikten sonra çekmesini bekledim.
"Al."
Telefonu alıp fotoğrafa baktım. Güzel gibiydi. Aslında güzeldi. Sadece onu övmek istemiyordum.
"Bekle burada."
Eve girip annemin kendisi için aldığı dondurmayı alıp ona verdim. Kendimi salona atıp wp ye girdim. Fotoğrafı direk ona atmadan profil yaptım.
Ben : Günaydın Üsame.
Ah, okundu.
Üsame : Günaydın Olric.
E hani, yorum yapmamıştı.
Ben : Napıyosun?
Fotoğraf attı. Birinin kucağında uzanıyordu. O bacak kimindi? Bu fotoğrafı bana mı atıyordu bir de?
Ben : Neredesin sen?
Üsame : Dışarda.
Onu görüyorum salak.
Ben : Kiminle?
Üsame : Kardeşimle. Noldu ki?
Elimle kafama vurdum. Az kalsın yine sormadan yargılayacaktım. Bir kız kardeşi olduğunu hep unutuyordum.
Ben : Tamam o zaman. Siz keyfinize bakın. Sonra konuşuruz.
Üsame : Tamam Çilli.
Yazıyor...
Yazıyor...
E hadi!
Üsame : Saçların çok güzel olmuş.
🌙
Annem gelmeden eve geldiğimde önce annem için dolaptan çıkardığım tavuğu haşladım. Yanına pilav koyup arka cebimden telefonumu çıkardım. Hava sıcak ama güzeldi. Bahçeye çıkıp duvarın dibine oturdum. Soner sabahki konuşmamızdan beri bana mesaj atmamıştı. Son görülmesini ne ara kapatmıştı bu?
Ben : Olric özledi.
Tek tik.
Hadi ama, seni özledim.
Belki işi vardır diye aramadım. Annemin sesini duyunca kapıya baktım.
"Ne bu surat?"
"Hiç, hoş geldin." diyerek ondan önce eve girdim.
"Naptın bugün?"
"Dolandım durdum. İş bulamadım."
Çünkü aramadım.
"Neyse, yarın da var. Bulursun elbet."
Geçiştirerek başımı salladım. "Hadi elini yıka da gel. Yemek hazır."
Annemle yediğim akşam yemeğinden sonra odama çekilip üzerimi değiştirdim. Yatağa uzanıp tekrar wp ye girdim.
"Bu köpeği buradan al!"
"Bırak Zeytin'imi!" diye bağırdım anneme.
"Zeytinmiş. Zeytin diye köpek mi olur?"
Gözlerimi devirip mesajlara girdim. Hala tek tikti.
Merakım artıyordu.
"Of ya! Neredesin?"
Vakit geçirmek için bilgisayarımı açtım. Epeydir kullanmamıştım. Listemi açıp yeni bir film izlemeye başladım. Ama dikkatimi veremiyordum. Sabahtan beri konuşamamıştık ve bana haber vermemişti. Saat dokuzu geçmişti.
Telefonu elime alıp yeni bir mesaj yazdım.
Ben : Soner? İşin bitmedi mi?
Dudağımı ısırıp beklemeye devam ettim.
Tek tik.
Tek tik.
Ağzına tükürdüğümün çocuğu.
Ben : Özledim ama.
Bak bunu her zaman söylemem. Gelsene şuraya!
Ah, çift tik oldu. Sonunda İnternetini açmıştı. Beklemeden wp den aradım. Sabrım kalmamıştı artık. Ama cevap vermedi.
"Ne oluyor ya?" diye söylenip yatakta doğruldum. Biraz daha bekleyip normalden aradım. Ama telefonuna ulaşılamadı. Dizlerim titremeye başlamıştı. Bilgisayarı yere bırakıp ayaklandım. Pencereyi açtım. Darlanmaya başlamıştım. Belki de bir saat pencerenin önünde oturup sohbet açık bir şekilde cevap bekledim.
Ama gelmedi.
Yazmadı.
Aramadı.
Dudaklarım da dizlerime eşlik edip titremeye başladığında bana söylediği cümle aklıma geldi.
Habersiz gitmem.
"Yalancı." diye fısıldadım. Bana haber vermeden asla uyumazdı. Sesimi duymak için arardı. "Aklına gelmiyor muyum ya?"
Aklıma gelen ilk şeyi yazıp gönderdim.
Geceye kadar, hatta sabaha kadar bekledim. Ne internetini açtı, ne de normalden mesaj yazdı. Gözlerim dolu dolu sabaha kadar bekledim. Şarjı bitmiş olabilirdi. İnternet olmayan bir ortamda da olabilirdi.
Bu yüzden bekledim.
Saat 6 olduğunda uykusuzluktan olduğum yere yığılıp kalabilirdim. Götüm başım kurumuştu. Sandalyeden yavaşça kalkıp yatağa oturdum. Uyuyup uyumadığını düşünmeden aradım.
Meşgule attı.
Ruhsuzca güldüm.
Beni resmen meşgule attı. Telefonu açıktı ama çağrımı yanıtsız bırakmıştı. Telefonu açıktı ama internetini ısrarla açmıyordu. Bu muydu yani? Ne değişmişti dün sabahtan beri? Gözpınarlarımdaki yaşlar yanaklarıma süzülürken bir kez daha mesaj yazdım.
Belki de yüzüncü kez.
Ben: Habersiz gitmem demiştin. En azından beni engelleme olur mu? :(
🌙
29, 30, 31, 32, 33. bölümlerin düzenlenmiş halidir.
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top