Bölüm 1

Romantik komedileri bilirsiniz, ya da türlü entrikalardan sonra zorluklara cesurca göğüs gerip finalde kavuşmayı becerebilmiş çiftleri. Bir sinemada veya televizyonda yayınlanan herhangi bir dizide, hayallere dalmadan çıkabilen ve kendini karakterlerle özdeşleştirmeyenlere inat, kafamızın içinde ürettiğimiz sürüyle varsayımsal senaryolarda kayboluruz. Elem, acı, keder adına ne derseniz deyin içine bolca entrika ve parçalarca intikam koyduğunuz her aşk aslında aşka dair inancımızı körükleyen yeni bir silsileler bulutudur sadece. 

Oysa, haydi kabul edelim. Ne o masallardaki beyaz atlı prens var ne de sözüm ona prensin kendisini bir ayakkabıdan tanıyacağına inanan sözde prenses. Hayır, hayat bu kadar adil değil. Ve kimse de bunlara artık inanmıyor. Yani aklı başında hiç kimse. Gerçi adına umut denilen o ne menem duygu arada bir yoklasa da kırık kalpleri, hiçbir depresif ruh denli inkarcı değil bu konuda. Susmayı başarabilmiş her acı bir kabulleniş aslında.

Bense bu anlattıklarıma tezat oluşturacak  kadar romantik ve fakat sonunda her şeyi unutacak denli unutkan biriyim. Söylediklerimin arkasında da sonuna kadar durabilirdim elbette, ama hayatın ve içinde bulunduğum imkanların el verdiği koşullar göz önüne alındığında sorgusuzca kabullenebildiğim tek şey bu. A bu arada, henüz tanışmadık bile. Benim adım Maya. Yani en azından bunu biliyorum. Demek istediğim... korkunç bir kazadan şans eseri kurtulup hastaneye getirildiğimde, hemşire ve doktorlara tek söyleyebildiğim bu oldu. Gerisi karanlık. Ve bilinmezlik. aylarca süren tedavide de kimse beni arayıp sormadı. Dünyada yapayalnız olmanın anlamını biliyorum dersem yalan söylemiş olmam sanırım. Bu üzücü, kabul ediyorum ama aynı zamanda heyecan verici. Düşünsenize, tertemiz bir hayat. Yepyeni sayfalar. Bembeyaz umutlar. Keşfedilecek bir dünya şey.....Kimi kandırıyorum ki? Üzerimde ya da eşyalarım arasında kimliğimi belirleyebilecek hiçbir şey yok. Bana uyan herhangi en ufak bir kayıt bile yok. Ve bilin bakalım başka ne yok. Geçmişime dair hafızamda en küçük bir iz yok. Hafızamı da kaybettim. 

Ama kendimi kaybetmedim, yani en azından ruhsal manada. Kim olduğumu bilmiyor olabilirim, fakat kim olabileceğimi bilebilirim. Ne felsefik düşünce tarzı ama. Elbette pembe panjurlu ve manzarası denize bakan bir evim olacak hem de üç katlı diyecek kadar da değil. Ya da beş çocuğum bahçede dadıları ile koştururken ve  ben havuz başında lattemi tüm zarafetim eşliğinde yudumlayıp, elimdeki derginin sayfalarını havalandıran rüzgâra sevimlice gülümseyerek -ahhh işte hayat bu.- diyecek kadar hiç değil. Yapmayın ama. O kadar da hayalperest değilim tabi ki. Yani çocuklarımı dadılara bırakacak kadar değil.

Serseri ruhum her ne kadar kabul etmese de, şimdilik bu hayallerimden oldukça uzakta ve onlara yabancı bir hayat yaşıyorum. Sakın beni yanlış anlamayın, amacım zengin koca avcılığı yapmak değil, ben sadece aradaki şeyi istiyorum. Saf sevgiyi. Aşkı. Yani istediğim para değil. Bir yuva.

Hastaneden çıktıktan sonra bir kitapçıda çalışmaya başladım. Ve burada bulduğum bolca okuma imkanı sayesinde kalbime birdenbire düşüveren yazma isteğime karşı koyamayarak küçükte olsa bir şeyler yazmaya başladım. Umuda, aşka, inanmaya ve hayata dair. Hayatıma dair. Bir gün her şeyi hatırlar mıyım bilmiyorum. Öyle bir şey gerçekleştiğinde bu benim için iyi mi olur yoksa kötü mü olur, onu da bilmiyorum. Tek bildiğim bu uzun boylu, beyaz tenli, zayıf, kumral saçlı, yeşil gözlü kızın pes etmediği ve etmeyeceği. Bir an gelecek hayat bana da gülecek ve bu unutkan romantik mutlu olmayı başarmış olacak.

İşte bu yüzden, biraz buruk kalbimle kalabalık sokaklarda yürürken insanlara bakmayı seviyorum. Aslında sadece insanlara değil, kuşlara, ağaçlara, arabalara, binalara. Ama en çok insanlara. Onların yüzlerine bakıyor ve tahmin yürütüyorum. Ben de var olmayan fakat onların sahip oldukları yaşamlarının tahminlerini yapıyorum. Benim için daha çok bir oyun bu. Başarılı olup olmadığımı bilemediğim bir oyun. Saçlarımı usul usul ıslatan, üşütmekten çok serinleten rüzgârla birlikte sıkıca sarındığım ceketime inat bir oyun. Karanlıkta kalmışlığın acısını hissettirmemeye çalışan bir oyun.

Öğlen ve akşam yemeklerim için sürekli bir uğrak yerim olan kafeye ulaştığımda gözüme ilk çarpan şey kapıdaki ağaca bağlanmış rengârenk bir sürü ip oluyor. Buraya kaç kez gelirsem geleyim, bu ağaç benim için önemli. Bu ağaç benim için farklı. Onca insanın umudu karşısında pes etmemeyi hatırlatıyor bana. Kapıyı ittirince, üzerine takılmış küçük çanın sesi duyuluyor. Oysa içerinin gürültüsünü küçücük bir çan sesinin bastırıyor olması da manidar. İçeriden gelen taze kahvenin ve hamur işlerinin kokusu dört bir yanımı çevrelerken önüme çıkan kalabalığı yararak her zaman oturduğum masaya yöneliyorum. Bu yoğunluk içerisinde masanın boş olacağını umut etmek kadar safça düşünebilen aklıma bir selam gönderip kafamı çevirmemle birlikte arkamdan gelen bir darbeyle kendimi yerde bulmam bir oluveriyor. Elimdeki çantam, bilgisayarım ve kitaplarımda benimle birlikte yeri boyladı elbette. Aslında tam da klasik romantik filmlere yakışır bir sahne. Az sonra ultra yakışıklı, tercihen uzun boylu, mükemmel kaslı ve oldukça kibar beyefendi özür dileyerek beni yerden kaldıracak ve eşyalarımı toparlayıp beni kahve içmeye davet edecek. Kabul ediyorum, fazla bir hayal oldu ama mucizeler hep vardır derler, değil mi? Değil. En azından bu sefer değil. Zamanı gelmediyse demek ki. Düştüğüm yerden kaldırmayı bırakın bana çarpanın kim olduğunu belli bile etmeden gitmesine ve kimsenin yardım etmemesine içimden biraz sövebilirim değil mi? Benim gibi elit bir hanımefendiye de böylesi yakışır zaten. Eşyalarımı toplayıp ayağa kalktıktan sonra kafenin içerisine bir daha bakındım. En iyisi paket yaptırıp evde yemekti. Bir yanım yemek yapmayı öğrenmemi söyleyerek kasaya doğru ilelerken diğer yanım kendimizi tehlikeye atmaya hiç gerek yok diyordu. İki yumurta kırmanın yüksek lisans gerektirmediği de göz önüne alındığında kendimi her gün yumurta yenmez sonuçta diye teselli etmem, budalalık sayılmazdı sanırım.

***************

Merhaba,

Yeni hikayemle karşınızdayım.

Nasıl buldunuz?

Bu bölüm biraz giriş oldu.

Mayayı tanımanız için.

Oy ve yorumlarınızı bekliyorum.

Sevgiyle kalın.

*******************

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top