PEMBE DİZİ Mİ ?

İşte orada, karsimdaydi. Recelci güzeli Melda. Çorba güzeli Melda. Gözlerindeki sinsi ve kurnaz bakislarla yüzünün tam ortasına oturttugu gülümsemesi aslında en az uc dort sezonluk trajikomik bir dizinin içine yerleştirilmiş ürün reklamı gibiydi. O kadar yapmacık ve çiğ duruyordu ki, kendi kendisinin farkında olmadığını düşündüm. Kimbilir kaç kez aynanın önünde denemesini yaptığı sahte gulucuguyle "Derincigim bu saatte eve mi gidiyorsun? Hadi bize takil" diye geveledi. Aslında demek istediği sakin bizimle gelmeye kalkma, ben artık bir numarayim bebeğim ve yanımda senin gibi eziklere yer yok gibi bir şeylerdi. Bakislarindan ve tavirlarindan bunu anlayabilirdiniz. Şu anda ona bir sürü şey sayıp aslında bir hiç olduğunu söyleyebilir ya da Ona aslında ne olmadığını gosterebilirdim. Ama yapmadım. Sadece " Cok yorgunum Melda. Size iyi eğlenceler." dedim. O ise hiç umursamadigini belli eden bir omuz silkmeyle zengin arkadaşları ve bir kaç yagcisiyla asansorden indi. Tam da su dakikada da hiç ilgimi çıekmıyordu, hatta durup bir saniye için bile kafama takmadim onu. Sonuçta şımarık ve kendini bir şey zanneden bir zavalliydi ve en kötüsü onun için hiç umut yoktu. Sanırım hiç gerçek arkadaşı da yoktu ama bu da benim derdim değildi.
Arabama binip nispeten rahatlayan trafiğin arasina suzuldum. Ilık bir Ekim gecesiydi. Elim radyoya uzanirken ilk çalan şarkı bana hayatım için bir şeyler söylesin diye düşündüm. Witney Houston İ will always love you calsa, Who will always love me? diye dalga geçecek kivamdaydim. Oprah'in da dediği gibi " Ne yapacağını bilemediğinde, sakinleş. Cevap gelir." dedim Kendi kendime. Zaten sansima da hareketli bir Karadeniz türküsü çıkmış ve arabanın içinde hafifçe omuz oynatmalarim eve yaklastigimda güçlenerek şarkıya direksiyon yardımıyla tempo tutarak eşlik etmeme kadar varmisti. Mutluydum. Melda ya da diğerleri veya hayatımda olmayan aşk umurumda bile değildi. Elbette sabah uyandığımda da aynı hislerle dolu enerjik bir ben olabilmeyi diledim, ama yarın Cumartesiydi ve sanırım fazlaca enerjik olmama gerek yoktu.
Eve girdiğimde saat onbire geliyordu. Ece her zamanki gibi üzerinde ayicikli pijamalari, kopuslu pofuduk terlikleri ve tepeden topladığı saçlarıyla ikili koltukta uzanmış, elinde bir kase çekirdekle meşhur dizisini izliyordu. Beni görünce televizyonun sesini kisarak oturur hale geçti ve eliyle yanındaki koltuğun minderine vurarak oturmami işaret etti. Bakislari anlatmami bekliyordu. Ben susmaya devam ettikçe dayanamadı ve "Anlatmaya hemen başla şekerim, senin için dizimin en heyecanlı yerini feda ettim farkindaysan" dedi. Ona "Gerçekten mi? Ne oldu kızla oğlan barıştı mi? " diye sordum.
" Tabiki de Hayır Derin ne kadar acelecisin ".
"Ama çok uzamadi mi nerdeyse 1165 bölüm oldu. "
"İsterse 4565 bölüm olsun. Daha kardes olmadıklarını öğrenecekler, sonra muhtemelen araya giren bir kötü kadın yüzünden ayrilacaklar ki bu bi kötü adam da olabilir. Sonra o kişinin aslında kötü olduğu ortaya çıkacak. Sonra...."
"Sonrasını merak ettiğimi sanmıyorum kuzu tipik penbe dizi iste"
"Sen niye hiç dizi izlemezsin anlamam zaten abartiymis, hayatta hersey abartılıki"
"Ben biraz daha gerçekçi düşünüyorum sanirsam. Penbe masallara inanmam biliyorsun."
"İnanmalisin bence. Hem neyse bunu bosver de, sana bir suprizim var."
"Neymiş süpriz? ,Yoksa yine pikniğe mi gidiyoruz?"
"Yok canim Tahitiye bilet aldım. Güneş, Kum ve deniz. Nasıl? "
"Dalga gecme Eceeee."
"Tamam tamam Boranin annesi Suna teyze aradı. Muglaya gidiyoruz"
" Nedeni? "
"Ayva reçeli yapmaya. Artık elemini, kederini rendeden ve kutur kutur ayvalardan cikarirsin kuzu."
"Harika" dedim.
Ne diyeyim, yine haklı çıktın Oprah.

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top