Chapter 4

Harry ile karşılaşmamızın üstünden bir hafta geçmişti ve biz hiç konuşmamıştık. Aslında sadece konuşmaya çalışmamıştım. Demek istediğim o buraya gelmeden önceki hayatıma geri döndüm.

Bununla ilgili yanlış bir şey yok? Annem ve Anne her zaman birlikteydiler zaten. Ya bizim evde ya da onların evinde, ve ben Harry etrafta olmadığı sürece sıkıntı etmiyordum.

Tek sorun, onu düşünmeyi durduramıyorum. Ona yakın olmak, yaşadıklarını öğrenmek ve yardım etmek istiyorum.

Okula giderken her gördüğümde kafası eğik oluyor. Hiç kimseye bir şey söylemiyor. Yemeklerini yalnız yiyor, bazen de bir yerlere gidiyor ve nereye gittiğini tahmin edebiliyorum.

"Louis!" Annem seslendi ve inledim. Bugün cumartesi ve ben sadece uyumak istiyorum.

"Ne?" gözlerimi kolumla kapatarak bağırdım.

"Anne ve Robin'in evine gidiyorum. Gelmek ister misin?" dedi ve kapıyı açtı.

"Sence gelmek istiyor gibi mi görünüyorum?" diyince güldü.

"Louis bütün gün yatakta kalamazsın." sırıttım.

"İzle ve gör. Hadi ama anne, dolu bir hafta geçirdim ve tembellik yapmak istiyorum." diye sızlandım ve iç çekti.

"İyi. Para bırakıyorum, bişeyler sipariş edersin." kapıyı kapatarak çıktı.

Sessizliğin tadını çıkartarak iç çektim. Uykuya geri dönmeye çalıştım ama uyuyamadım. İnleyerek laptopumu alıp açtım. Facebook'a girip biraz dolaştım. Bir kaç durum beğenip, Zayn ve Niall'ın koyduğu saçma şeylere yorum attım. Eleanor'un duvarına cevap yazıp çıkış yaptım.

Müzik dosyasını açıp karıştıra bastığımda en sevdiğim şarkılardan birisi çıkınca gülümseyerek kalkıp kendime kıyafet seçtim. Duş alırken bile çalan şarkıyı söylüyordum. Çıktığımda iç çekerek yatağıma gidip saçlarımı havluyla kurutmaya çalıştım.

O sırada camdan bir tıklama sesi gelince kaşlarımı çattım. Büyük ihtimalle kuştu. Ama tıklama devam edince gidip camı açıp sağa sola bakındım. Daha sonra aşağıya baktığımda çitlere yaslanmış kıvırcığı gördüm.

"Ne istiyorsun? " diye sordum.

"Konuşmak." dedi ve iç çektim.

"Normal insanlar gibi kapıya gel." diyip camı kapatarak aşağıya indim.

Derin bir nefes alıp benden nefret ediyor gibi görünen kıvırcığa kapıyı açtım. İçeri geçmesine izin verip mutfağa gittim ve kendime ve  hiçbir şey istemediği halde Harry'e de portakal suyu koydum.

"Hala her sabah portakal suyu mu içiyorsun? " diye sorunca kıkırdadım.

"Her zaman. İçmeden çıkmam." dediğimde oluşan gülümsemesini gördüm. Ayrıca kolunda dövmelerin saklayamadığı yeni izleri fark ettim.

"Ne konuşmak istiyorsun?" diyerek karşısındaki tezgaha oturdum.

"O gün neden özür diledin?" diyince iç çekip omuz silktim.

"Doğru hissettirdi. Demek istediğim sen seni sattığımı düşünüyordun. Tartıştık ve bazı kötü şeyler söyledim ve işte öyle.. "diyerek meyve suyundan bir yudum aldım.

Bir süre sessiz kalıp elindeki bardağı izledi. Garipti. Yani ne diyebilirim? Söyleyecek bişey yoktu.  Ona tekrar baktığımda elinin titrediğini görüp kaşlarımı çattım.

"Sen iyi misin? " diye sordum ve kafasını salladı.

"Titriyorsun." dedim ve iç çekti.

Yoksunluk.." dedi ve bana baktı. Gözleri kızarmış ve koyulaşmıştı.

"Ne?" Ne olduğunu bilmeden sordum.

"Dünden beri hiç şey yapamadım." dedi yere bakarak ve  tekrar kaşlarımı çattım.

"Neden?" diyince yumruklarını sıkıştırdı.

"Yeterli param yok." dedi sessizce.

"İlk başta nasıl aldın?" diye sordum ve bana baktı.

"Bankada birikim hesabı vardı. Annem ve Robin her zaman biraz para koyarlardı. Ama artık durdu ve para bitti. Ve yeniden alamazsam...ölüm bile olabilir." dedi ve gözlerim büyüdü.

"Ölüm?" titreyerek sordum.

"Yeni uyuşturucu alamamak beni şeye sokuyor.. krize?"

"Şu anda nasıl hissediyorsun?" dedim biraz fısıldayarak.

"Yorgun. Kızgın. Aynı anda çok farklı.. " iyice yumruklarını sıkarak konuştu. Ne yapacağımı bilmiyordum. Buraya niye gelmişti ki?

"Harry, sana yardım edemem." dedim.

"Senden yardım istemedim!" diye tersledi.

"Bence artık gitmelisin." dedim sakince.

Sandalyeyi ittirip, tezgaha vurup, hızla çıktı. Çarpan kapı sesi bekledim fakat gelmedi. Yavaşça mutfaktan çıktığımda Harry'i kapının yanındaki fotoğrafa bakarken buldum.

"Bunun ne zaman çekildiğini hatırlıyorum." dedi ve kaşlarımı çatıp yaklaştım. Bu benim, Harry'nin, Jay'in ve Anne'in olduğu biri fotoğraftı.

"Evet güzel bir gündü. Hala çamurla kaplı halde eve geldiğimizde annemin ne dediğini hatırlıyorum. 'Çocuklar ne yaptınız! Evin içine böyle girmeye cesaret bile etmeyin!' diye annemin sesini taklit ettim ve Harry güldü.

"Eve girmeden önce neredeyse bizi soymuştu." diyince kıkırdadım. Doğruydu ama iyiki bahçede hortum vardı da birbirimize su püskürtmüştük.

"Güzel bir gündü" dedim ve başını salladı.

"Sanırım görüşürüz" diyip kapıyı açtı. Omzundan tutarak durdurdum.

"Gitmek zorunda değilsin." dedim ama kafasını salladı.

"Bağımlılığı kontrol altına almam gerek." deyince iç çektim.

"Ama paran yok."

"O zaman gidip para bulmalıyım, değil mi? "

"Nasıl?"

"Belki çalarım yada siktiğimin anlaşma yaparım! Bilmiyorum! Belki vurulurum ya da bıçaklanırım ve bu sefaletten kurtulurum!" diye tersleyince geri çekildim.

"Dinle, seni terslemek istemedim. Sadece...beni böyle yapıyor.." dedi ve kafamı salladım.

"Yardım etmeme izin ver." dedim ama ağzımdan çıkar çıkmaz pişman oldum. Şaşkınlıkla veya sinirle kaşlarını çattı. Ne olduğundan emin değilim.

"Ne?" dedi ve gözlerimi kapatıp hızlıca düşünerek iç çektim.

Öldürülmesini istemiyordum ama kendini öldürmesini izlemek de istemiyordum. Ama vurulmasından daha iyiydi!

"Ne kadara ihtiyacın var?" diyerek kafamı kaldırdım ve gözleri büyüdü.

"Hayır Louis.." diyerek kafasını salladı.

"Harry vurulman ya da bıçaklanmandansa seni canlı tercih ederim. Uyuşturucu da öldürür ama  gitmeni istemiyorum." iç çekti.

"Louis senin için zor biliyorum ama vurulmak ya da bıçaklanmak büyük ihtimalle yüksek dozdan daha az acı verir." dedi yere bakarak.

"Harry ölmeni istemiyorum! Göremiyor musun? Bu kadar zamandır arkadaşız! Sana değer veriyorum ve çocukluktan en iyi arkadaşım ben engel olamadığım için ölürse kendimi kaybederim. Biz birlikte bir söz verdik ve şimdiye kadar arkadaş olmamamız bu sözün siktiğimin ölümüyle bozulacağı anlamına gelmiyor!" diye bağırdım. Gözyaşlarımı hissedebiliyordum.

"Sana düşündüğünden daha fazla değer veriyorum. Seni hiç unutmadım. Hayatıma devam ettim çünkü sen taşınmıştın. Her gün uyanıp yataktan çıkmadan önce senin ne yapıyor olabileceğini düşündüm." dedim yere bakarak.

"Louis..ben.." diye başladı ama kafamı salladım.

"Unut gitsin. Göründüğü üzere umurunda değil." diyip merdivenlere yöneldim ama kibarca bileğimden tutup gitmemi engelledi. Döndüğümde göz yaşlarının aktığını gördüm.

"umrumda..." bana bir zamanlar en iyi arkadaşıma ait olan parlak yeşil gözlerle fısıldadı.

"O zaman bana kanıtla." diyip yukarı çıktım ve bir zarf getirdim. Üzgün gözlerle durduğu yerden bana baktı. İç çekip zarfı eline tutuşturdum.

"Bir süre yeterli olur. Bu, bana yarın okulda olacağına dair söz verirsen sana olan son yardımım olacak. Ve kalan yılda da." dedim ve elindeki zarfa baktı.

"Bunu kabul edemem." dedi ama gülümsedim.

"Edebilirsin. Onunla ne yapmak istiyorsan onu yap." dedim ve iç çekti.

Gitmesini bekledim ama onun yerine kollarını sıkıca boynuma sararak sarıldı.

"Yardım alacağım.. Sadece senin için." diye kulağıma fısıldadı ve beni şaşkın ama gülümseyerek bırakarak gitti.

~

Bayramınız mübarek olsun bakalıım :)

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top