9 ✵ Zümrüt

Medyada yeni yaptığım Dolunay'ın karakter videosu var. 

Bunlar da çok severek yaptığım Ametist kapakları, sizce olur mu bu tarzda bir kapak basılınca? Ya da Ametist'in kapağında ne tarz bir şey istersiniz? Benim bunlar çok hoşuma gitti *-* Not: Kapakta büyük ihtimal şehir kullanamayacağım :/ Fakat gezegenler de çok güzel değiller mi?

Not: Ayrıca bu bölümde eski Luna'yı görebileceğiz.

 ✵ Zümrüt ✵

"Canlı değiller." diye mırıldandım sağ elimdeki bir anda yok olup ardından yeniden var olan yeşil alevlere bakarak. "İnsanları ateş gibi yakmıyorlar, bunu Stephen Gölge olmamı engellemeye çalıştığında fark etmiştim, Dimitri. Fakat en az gerçekleri kadar acı veriyorlar, tıpkı IceBella'nın buzları gibiler. Hatta çok daha fazlası."

"Bununla mı başlamamız gerektiğini düşünüyorsun?" diye sordu Dimitri. Yatağımın karşısındaki bir sandalyede oturuyordu, bense Turmalin'deki odamın yatağında onun tam karşısındaydım.

"Senin gücün kadar olmasa da işe yarayacağını düşünüyorum. Yeşil renkli alevlere hükmedebilmek en azından biraz daha alıştırma olacak ayrıca bir kavga esnasında da işe yarayacaktır."

Başını salladı, düşünüyor gibi görünüyordu. Saate baktım, gecenin üçüydü ve bu saatte kimsenin uyanık olacağını düşünmüyordum.

"Turmalin'e geldiğimden beri Laurel'in gücünü hissedemiyorum." diye itiraf ettim, bu sözlerim Dimitri'yi düşüncelerinden ayırmayı başarmıştı. "Aslında bu çok iyi bir şey fakat buraya geldiğimden beri hiçbir şey görmüyorum, rüyalarımda bile."

"Ve?" diye sordu konuşmama devam edeceğimi umarak.

"Turmalin'in isyanları hakkında birkaç şey duydum." dedim daha kısık bir sesle. "Alex ve Andrew'un ailesinin ölümü hakkında. Söylenenlere göre Turmalin'e dışarıdan birilerini getirmişler ve bu şehrin tanınmasının ilk adımıymış. İsyancılar ise bunu istemiyorlarmış."

"Nereden duydun?"

"Muhafızlardan." diye yanıt verdim hızla. "Gelen kişileri tahmin edebiliyorum fakat şimdi neredeler?"

"Kimler neredeler, Luna?"

"Tanıdığımız kişiler, biz Sardoniks'teyken Karneol'da olduklarını düşündüğümüz kişiler. IceBella'yı yakın bir yerde görmüştüm, Isabel ile birlikte. Şimdi düşününce yerler tamamıyla aynı, buraya yakın bir yer olduğunu düşünüyorum."

"Krista da... ve hatta Alice?" diye sordu, başımı salladım. "Bu her şeyi açıklıyor, Luna. Isabel'in gücünde gariplik olduğunu söylemiştin değil mi?"

"Evet..." Sözlerim yarım kalmıştı.

"Luna?"

"Sözlerimi geri alıyorum, geleceği görebiliyormuşum." dedim kaşlarımı çatarak. Dimitri daha konuşmaya başlamadan ondan önce davrandım. "Dimitri? Tam arkandaki masada resimlerim var." Sözlerime devam etmeme gerek kalmamıştı, Dimitri saniyeler içinde resimlerimin olduğu dosyayı bana uzattı. Birkaçını dosyadan çıkarırken ne düşündüğümü ben de bilmiyordum.

Resim çizerken genelde hiç düşünmeden çiziyordum. Eğer o anda aklıma bir fikir gelirse bunu çizerken kendim bile fark etmiyordum bazen. Fakat beklentilerim boşa çıkmıştı, en azından görüldüğü kadarıyla gelecek hakkında önemli çizdiğim pek bir şey yoktu.

Farkına bile varmadan düşüncelerimi sesli olarak dile getirmiştim. "Laurel'in gücünü ondan habersiz kullanmanın bir yolunu bulmalıyım..."

"Hayır."

"Ne?"

"Çok tehlikeli, daha farklı bir yol bulmalısın. Görüleri ne yapacağını bilmiyorsun, Luna. Onların ne kadar uzun süreceğini veya onlardan nasıl kurtulacağını da."

"Fakat Turmalin hakkında bir şeyler öğrenmemiz gerekiyor." dedim ve ardından ekledim. "Laurel'in gücünü nasıl kullanacağımı biliyorum. Bazı şeyleri sadece o görülerden öğrenebiliriz. Bunu sen de biliyorsun."

Birkaç saniye ne diyeceği hakkında kararsız kalmış gibi sessiz kaldı. "O halde sana yardım edeceğim fakat yarın belki de daha sonra. Bugün Stephen'ın gücü seni fazlasıyla yormuş olmalı."

"Belki..." dedim dikkatimi ellerime vererek. Parmaklarımdaki yeşil renk sanki boyaymış gibiydi, avuçlarım ise yanıklarla kaplanmıştı. Çok geçmeden iyileşeceklerdi bunu biliyordum. Fakat bu gücü kullanmayı öğrenemezsem ileride kendime daha da çok zarar verebilirdim ve hatta başkalarına. "Evet."

Dimitri sandalyeden ayağa kalktı. Gözleri gümüş renginde parıldıyordu. "İyi geceler, Luna."

Gülümsedim. "Görüşürüz."

Kapıya doğru ilerlemesini izlerken aklımdan geçen şey Laurel'in gücüydü.

Tek başımaydım. 

Tek başıma olmalıydım.

Emin olmadığım bir düşünce için hiç kimseyi tehlikeye atamazdım. Birkaç saat ortadan kaybolsam bunu kimsenin fark edeceğini sanmıyordum. Sabaha kadar dönmüş olacaktım. Aklımdaki şüphelerin yok olması için bunlar gerekliydi. Turmalin'in bu kadar kötü bir yer olmadığını düşünüyordum. Şüphelerimin yanlış çıkmasını istiyordum.

Turmalin'in Kale'si en güvenli yerlerden biri olmasına rağmen hala yüzlerce muhafız barındırıyordu. Gecenin bu saatinde bile kapılar nöbetçilerle doluydu. Onlara fark edilmeden ilerleyemezdim. Fakat onları benim dışarı çıkmama izin verecek bir süre etkisiz hale getirebilirdim.

Elimde bir yay hissetmeyeli çok zaman geçmişti. Diğer silahlar çok ses çıkaracaklardı. Fakat Sardoniks'ten getirdiğim okların hedefe çarpış sesi bile duyulmuyordu.

Muhafızların zırhları vardı. Ben de hiçbirine zarar verme niyetinde değildim. Oklarımın hedefleri de zırhları olacaktı. 

İlk hedefim Kale'nin çıkış kapısının yanındaki muhafızlardan biriydi, ok onun omzunu sıyırdığı anda yere düşmüştü. Okumun ucundaki zehir onu birkaç dakika baygın tutmaya yeterdi. Fakat adamın yere düşüş sesiyle birlikte birkaç muhafız daha ortaya çıktı ve hızla ona yöneldi. Seslerini duymaya çalıştım.

"Sen Zack'i Kale'ye geri götür." dedi biri yanındaki muhafıza sessiz bir şekilde konuşuyordu. "Ben kim olduğuna bakacağım."

"Tamam." dedi yanındaki muhafız ve yerde yatan muhafızı almak için yanına birkaç kişiyi daha çağırdı. Onun yanındaki muhafız etrafı incelemeye başladı. 

Sadağımdaki oklardan birini daha alıp yayıma yerleştirdim. Etrafını inceleyen yeşil renkli üniformalı muhafızı hedef aldım. Fakat ben daha yayımı geremeden o beni görmüştü. Adamın gözlerindeki yeşil parıltıyı gördüğüm anda az da olsa korkmaya başlamıştım. Belindeki veya sırtındaki silahlara bile dokunmasına gerek kalmadan elini bana doğru uzattı. Turmalinlilerin güçlerinin ne olduğu hakkında en ufak bir fikrim bile yoktu fakat adamın duruşundan bana vermeye çalıştığı zararın fazla olduğunu anlayabiliyordum.

Muhafızın ayağının  altındaki zemin hareket etmeye başlamıştı. Bense okumu ona doğru hedef almayı başarmıştım. Adamın gücünü kullanmasını bekleyemezdim, saniyeler içinde oku bıraktım. Ok ona doğru yol alırken adam elinin bir hareketiyle okun yönünü ondan çok daha uzağa doğru yöneltti.

Turmalinlileri hafife mi almıştım? Bu güç de neyin nesiydi? Muhafız benim kim olduğunu bilmiyordu, bilseydi öldürmeye çalışmayacağını düşünüyordum. Belki de Kale'ye saldırmak isteyen biri olduğumu düşünmüştü. Ona zarar veremezdim. Saklandığım yerden uzaklaşıp ona doğru ilerledim. Ayağının altındaki zemin hala hareket ediyordu ve zemin çatlayarak bana doğru ilerlemeye başlamıştı. 

"Dur!" dedim bağırarak. Yayımı aşağıya doğru indirdim. "Ben-"

Yerdeki çatlaklar bana doğru gelmeye başlamıştı. Adamın tüm dikkati ondaydı beni duyduğunu bile zannetmiyordum. 

"Sana zarar vermeyeceğim!" diye bağırdım kendimi savunmaya çalışarak. Daha önce hiç gelmediğim bir şehirde daha da düşman edinemezdim. 

"Fakat ben seni öldüreceğim." dedi gözleri turmalin yeşilinden daha çok zümrüt yeşilinin koyu rengine parıldarken. Yerdeki çatlak daha da hızlanarak bana doğru yaklaşırken muhafız sırtındaki Ametist'te bile görmediğim büyüklükte bir silahı aldı. 

Sadağımdan bir ok daha çekip onu hedef aldım.

"Bir yayla bir muhafıza karşı geleceğini mi sanıyorsun, İsyancı?" diye sordu silahı bana doğru hedef alarak.

Evet, bir zamanlar İsyancı'ydım. Belki de hala öyleydim. Fakat unuttuğu bir şey daha vardı. Gözlerimin gümüş rengine parıldadığını anladığında dikkati dağılmıştı.

Turmalin Muhafızı'nın dikkatinin dağıldığını anladığım anda oku ona doğru fırlattım, fakat bu sefer yeni öğrendiğim bir gücü de kullandım, okun ucu yeşil renkte bir alevle yanmaya başlamıştı. Adamın dikkati daha da dağıldı, artık zemindeki çatlaklar bana doğru ilerlemiyordu. Ok ise adamın hareket edebileceğinden fazlaca hızlıydı, ok hedefini vurdu.

Muhafızın silahı yeşil renkli alevle sarmalanırken adam hızla elindeki silahı yere bıraktı bense koşarak oradan ayrıldım. Kale'nin kapısına ulaştığımda kapının açılması için kapının yanındaki muhafıza elimdeki yeşil alevle hedef aldım, adam anında kapıyı açtı. Ben daha dışarı çıkmadan kapıyı kapatmıştı. Sonuçta dışarı çıkıyordum. İçeri girmeye çalışan birine aynı şekilde hiçbirinin karşılık vereceğini sanmıyordum. Ben hızla koşarken kapının yeniden açıldığını duydum ve bir sürü de ayak sesi.


Sizce Dolunay yine neyin peşinde? Sonraki bölümü umarım daha kısa bir zamanda yayımlarım lütfen siz de yorum yaparak bana yardımcı olun.

05.03.2016, 14.45

5880, 618, 875

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top