7 ✵ Zincir
Yorumlarınızı bekliyor olacağım *-*
Not: İlk başta bölümün başına bir şeyler ekleyeyim diyordum ama sonra Dolunay'ın anlatımıyla başlamaya karar verdim.
SORU: Dolunay'ı nasıl tanımlarsınız?
İthaf: Tek kişiye değil, Lumitri seven herkese ithaf ediyorum *-*
✵ Zincir ✵
"Üzgünüm, kardeşim." dedi endişe dolu bir sesle. "Sözlerimi unutma, seni burada istiyoruz. Hemen gitmem gerekiyor, daha sonra görüşürüz."
"Ne... kim gitmiş? Neler oluyor, Güneş?" diye sordum hızla. "Dimitri'ye söylemeni..." Ben daha sözlerime devam edemeden hologramı ortadan kayboldu.
Dimitri'ye söylemeni istediğim bir şey var, diyecektim. Bunu bile diyememiştim. Odanın duvarında bulunan saate baktığımda hala kahvaltı saatinin yaklaşmadığını gördüm.
Yapacak hiçbir şeyim yoktu. Sardoniks şehrinde şu an bir şeyler oluyorken, hayatta uyuyamazdım. Hızla ayağa kalktım. Ben ayağa kalktığım anda kapının ardından sesler gelmeye başlamıştı. O tarafa doğru bir adım bile atamadan kapı açılmıştı.
"Sen ne..." Gelenin kim olduğunu anlamamla birlikte sözlerim yarıda kesilmişti. Şimdi şaşkınlıktan konuşamaz hale gelmiştim.
"Dimitri?.."
✵
Düşüncelerim beni terk edip gittiler, onları bulmaya çalıştığımda kaybolduklarını hissediyordum. Evet, hissediyordum çünkü geriye bir tek hislerim kalmıştı.
"Dimitri..." diye tekrar ettim. Sesim neredeyse fısıldar gibi çıkmıştı. O da benim gibi şaşırmış ve donmuş kalmıştı. Birkaç adım bile atamamıştım. "Sen..."
"Evet, benim." dedi ne diyeceğini bilemezcesine.
Rüya mı görüyordum? Gerçekten buraya mı gelmişti? Turmalin'e benim için mi gelmişti? "Buraya ne için geldin?"
Geri zekalı, dedim kendi kendime içimden. Şaşkınlıktan ne diyeceğimi bile bilemiyordum.
Aklı anca başına gelmiş gibi konuşmaya başladı. "Asıl sen Turmalin'e ne için geldin? Neyin peşindeydin?"
Bu anı bozmasına izin veremezdim. Cesaret edip birkaç adım attım onun olduğu tarafa doğru ve konuşmaya başladım. "Beni tanıyorsun, Caine." dedim hızla yanıt vererek. "Başımı belaya sokmadan duramayacağımı da biliyor olman gerekirdi."
"Biliyorum." dedi gülümseyerek. Gülümsemesini özlemiştim, onu özlemiştim.
Birkaç dakika süren sessizlik içinde son zamanlarda fark etmeden yaptığım gibi kolyemin zincirine dokunmuştum.
"Luna?"
"Her şeyi anlatacağım." dedim soracağı şeyi bilerek. "Fakat ilk önce sen anlatacaksın. Buraya ne içi geldiğinden başla."
"Nedeni çok açık değil mi?" dedi kararlı bir sesle. Daha zor bir soru beklediği belliydi. "Senin için buradayım."
O kadarını ben de anladım.
Yüz ifadesinden düşüncemi duyduğu belli oluyordu. Gözlerimi kaçırarak konuşmaya devam ettim. "Başka bir nedeni yok mu? Mesela-"
Sözlerim bana sarılmasıyla birlikte kesilmişti. Kollarını belime doladığı anda kalp atışlarım hızlanmıştı. Saniyeler içinde daha farkına bile varmadan kollarımı boynuna dolayıp yüzümü omzuna gömmüştüm. Konuşacakken hiçbir şeyi bozmamak için değil konuşmak nefes bile almamıştım. İkimiz de birbirimizi özlemiştik. Ve küçük bir sarılma bile her şeye bedeldi. Belki de ilk defa onu ne kadar özlediğimin farkına varabiliyordum.
"Hiçbir şey bilmiyorsun." dedim sessiz bir şekilde.
"Sen ne biliyorsun?" diye sordu. Ondan ayrılıp gümüş rengi gözlerine baktım, konuşmaya devam etti. "Anlat o halde."
Birkaç adım atıp tüm duvarı kaplayan pencereye doğru ilerledim. Kale'nin en yüksek katlarından birindeydik, Turmalin'in manzarasını görebiliyordum. Sanki bitmeyecek bir şehir vardı, Kale en yüksek tepedeydi. Şehrin bittiği yerde Turmalin'i ayakta tutan zincirleri görebiliyordum. Elbette zincirler sadece işin görülen kısmıydı belki de sadece dekor içindi, bilemiyorum. Turmalin şehri kilometrelerce aşağıda olan bir nehrin üzerindeydi, bir vadinin içindeydi ve etrafı dağlarla kaplıydı. Gökyüzünde ise milyonlarca yıldız vardı.
Dimitri ne yaptığımı anlayamamıştı, ona dönüp konuşmaya başladım. "Buraya gel."
Ardından ise yere oturup sırtımı duvara yasladım. Dimitri yanıma gelince konuşmaya başladım. "Lucius." Tek kelime her şeyi açıklıyordu.
"Karneol'un yeni lideri mi?" diye sordu. Bana baktığını hissediyordum fakat ben gözlerimi şehirden alamıyordum. Ona bakmayı da istemiyordum.
"Evet." diye onayladım. "Elijah'ın planlarından biriymiş. Ona benden başka kimsenin inanmayacağını, güvenmeyeceğini söylediler."
"Doğru demişler." dedi. Haklıydı.
"Fakat bulduğum şeylerden onlara bile bahsetmedim. Haklıydın, Dimitri. Her zaman olduğu gibi. Buraya gelmemeliydim, şimdi olsa gelmezdim." dedim başımı omzuna yaslayarak. O konuşmaya başladığımda gözlerimi kapatmıştım.
"Evet." diyerek onayladı. "Gelmemeliydin, fakat Elijah da haklıymış. Ayrıca onlara inanan tek kişi de sensin. Hala da öylesin."
"Hayır." dedim derin bir nefes alarak. "Belki de inanmamalıydım onlara, bilemiyorum. Burası gerçekten çok karışık bir yer."
"Sana göre de mi?" diye sordu. Gülümsediğini hissediyordum.
"Evet." dedim gülerek. "Bana göre bile... Gitmeyeceksin değil mi?"
"Sardoniks-"
Sözünü kestim. "Turmalin'in daha önemli olduğunu sen söylememiş miydin aylar önce? Fikrin mi değişti?"
"Sözümü kestin. Eğer gidersem sen de geleceksin diyecektim."
"Buraya geldiğimden beri güçlerimi tam olarak kullanamadım." diye itiraf ettim. "Özellikle de dışarıda, havada bir şeyler var."
"Ben de fark ettim." dedi onaylayarak. "Madem buraya geldik, bunu da çözeceğiz o halde."
Bense bundan pek de emin değildim. Saate baktığımda kahvaltı saatinin yaklaştığını fark ettim. Az sonra hava aydınlanacaktı. Bunun yanında gülümsemeden edemiyordum. "Turmalinliler seni görünce ne diyecekler acaba?"
"Tahmin bile edemiyorum." diye yanıt verdi. "Sardoniks'e de haber vermem gerekiyor."
"Endişelenmiş olmalılar."
"Kimin için? Onlar için mi?"
✵
Andrew, Dimitri'yi gördüğü anda şaşkınlıktan nefes bile alamamıştı. Alexandra ise tek kelime etmedi, kardeşine bakıp gözleriyle anlattı sanki, sana daha önce de demiştim, diyor gibiydi.
Konuşan yeni fark ettiğim Grace oldu. "Dünkü saldırının suçluları yakalandı." dedi, anlaşılan o ki konuşmak için benim gelmemi beklemişti.
Konuşmadım. Benim yerime konuşan biraz daha ileride oturan Markus olmuştu. "Kimlermiş?"
Grace, Andrew'a bakarak konuşmaya başladı. "Kale'ye saldıranlar ile aynı kişiler."
Yanımda oturan Dimitri'nin bakışlarını üzerimde hissediyordum. Daha sonra açıklarım, diye yanıt verdim.
Karşımda oturan Cassandra bir Dimitri'ye bir de bana bakıyordu. En sonunda bana bakarak konuşmaya başladı, ses tonu endişeliydi. "Dün yaralanmıştın, şimdi iyi misin?"
"Evet." dedim net bir şekilde.
Bana gerçekten bir açıklama borçlusun, Luna.
Eğer buradan ayrılmayacağına söz verirsen her şeyi anlatacağım.
Ya da söyleyemediğim kelimelerle: Beni bırakma, lütfen.
Fakat ben onu bırakmıştım.
Kaç gün oldu... Fakat inanın bu bölüm beni çok zorladı yazarken. Umarım beklediğinize değmiştir, yorumlarınızı eksik etmeyin lütfen.
18.02.2016, 02.17
Ametist 320bin okunma, 1. sırada, Kalsedon 83.4bin, 22. , Sardoniks 40.5bin, 33. *kendime not olsun diye yazıyorum*
Turmalin: 3930, 407, 703. Sıralama 19
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top