6 ✵ Ateş
✵ Ateş ✵
Lucius'la konuşurken bildiklerimi söylememeye gayret ettim. Hala Karneol'a güvenmiyordum. "Ametist, Kalsedon ve Sardoniks'le konuştun mu?"
"Evet, Dolunay." dedi bir şeyler sakladığımı biliyormuş gibi konuşarak.
"Yanıtları ne oldu?"
"Aynı." dedi hızla yanıt vererek. "Hala Karneol'u düşman görüyorlar."
"Lucius?" diye sordum. "Turmalin hakkında ne dediler?"
Lucius birkaç saniye yanıt vermedi. Düşünüyor gibi görünüyordu, kararsızlık yaşıyordu sanki.
"Lucius, neler olduğunu sen söylemezsen ben öğrenirim."
"Dimitri, Turmalin'de olmandan hoşlanmadığını söyledi. Laurel bile onunla aynı fikirde." dedi ve ardından şüpheli kırmızı renkli gözlerle bana baktı. "Geri dönmeni istiyorlar. Geri dönecek misin?"
"Altın Kraliçe* bu konuda bana güveniyordu. Onu yüzüstü bırakamam." diye yanıt verdim fakat ses tonum eskisi kadar güçlü değildi. Turmalin'den gitmeyi istiyordum. Bunu her şeyden çok istiyordum.
Lucius yanıt vermedi. Gözlerindeki soğukluktan beni zerre kadar umursamadığını anlamıştım. Beni sadece kullanıyorlardı. Bunu biliyordum. Turmalin'e gitmeleri için onlara yardım edecek tek kişi bendim. Elijah'a hala güvenen tek kişi bendim.
Fakat ne uğuruna? Dün neredeyse ölümle burun buruna gelmiştim. Bunu ne uğuruna yapıyordum? Bunu bilmem gerekirdi. Bunu öğrenmem gerekiyordu. "Sana bir soru soracağım."
"Evet, Şifacı."
"Ne uğuruna bunu yapıyorum? Ne uğuruna hiç tanımadığım insanların arasında tehlikeyle burun buruna geliyorum, Lucius? En azından bunu bilmem gerekir diye düşünüyorum."
"Turmalin yıllardır oradaydı, saklanıyordu. Bunun ne için olduğunu öğrenmemiz gerekiyor. Elijah sürekli olarak bunu konuşurdu. Oradakiler bir şeylerin peşindeler."
Hologram yansıtıcımı aynanın önüne koymuştum. Lucius'un hologramının üzerinde kendi yansımamı görebiliyordum. Birkaç saniye Karneol'un yeni liderine yanıt vermeyip yansımama baktım.
Sinirlenmiştim, çok fazla hem de. Beyaz renkli saçlarım, neredeyse siyaha dönen gözlerimle hiç uymuyordu. Kalp atışlarım onları hissedebileceğim kadar artmıştı. Güçlerim yine kontrolden çıkmak üzereydi. Gözlerimi birkaç saniye kapadım.
Lucius'un sesi gerçekten endişeliydi fakat geri adım atmıyordu. "Bunu yapabilecek tek kişi sensin. Bize inanan sadece sen varsın, Dolunay."
Onlara inanmıyordum. Sağ elimi kolyeme götürdüm, sakinleşmem gerekiyordu. Morganit kolye ise beni daha da sinirlendiriyordu.
Dimitri'yi yüzüstü bırakmıştım. Onu resmen terk etmiştim. Ne uğuruna? Bunu bilmem gerekiyordu. Gözlerimin dolmaya başladığını hissediyordum, artık gözlerim siyah değillerdi fakat bunun bir şeyi değiştirdiği yoktu.
Elimi kolyemin ucundaki taştan ayırıp hologram yansıtıcısının kenarından düğmeye götürdüm. "Eğer önemli bir şeyler bulursam, sana haber vereceğim." O daha tek kelime edemeden hologramı kapattım.
✵
Lucius'la henüz sabah olmadan konuşmaya başlamıştım. Kahvaltıyı Alex ve Andrew'la birlikte yapacaktım. Hala iki saatim vardı.
Uyuyamıyordum.
Bunun yanında canım hiçbir şeyi yapmayı istemiyordu. Düşüncelerim beynimi istila ederken ne yapacağımı bilemiyordum. Turmalin'den ayrılmayı istiyordum. Fakat bunun biraz daha beklemesi gerekiyordu. Bu sırada aklımdan bir düşünce geçti. Neden kimseyle konuşmamıştım? Yataktan kalkıp aynanın önüne doğru ilerledim. Hologram yansıtıcısını elime aldım. Hala ayaktaydım. Peki ya şimdi kiminle konuşacaktım?
Derin bir nefes alıp elimde disk şeklindeki yansıtıcı ile yatağıma geri döndüm. Bağdaş kurarak oturup, yansıtıcıyı elime aldım. Ben daha kimi arayacağıma karar veremeden karşımda bir hologram belirdi. Gördüğüm kişi Güneş'ti. Beni gördüğü an o da bunu beklemiyordu. "Dolunay?"
"Güneş?" diyerek onu taklit ettim. Gülümsedi fakat gülümsemesi hemen soldu. "Neler oluyor?"
"Asıl sana sormalı." dedi yeşil gözlerini bana dikerek. Saçları benim eski saçlarımın rengindeydi, kahverengi. "Burada meraktan ölüyoruz, günlerdir sana ulaşamadık. Turmalin'de neler oluyor? Ne öğrendin?"
"Önce sen soruma yanıt ver." Bunu duyunca başını salladı. "Sardoniks'te bir sorun var mı?"
Başını iki yana salladı. "Seni merak edip durmamızı saymazsak yok."
"Dimitri nasıl?" diye sordum, düşünmeyerek. Kelimeler ağzımdan öylece dökülüvermişti. "Saatin erken olduğunu biliyorum fakat ona-"
Sözümü kesti. Düşünceli görünüyordu. "Onun... seninle konuşmak isteyeceğini sanmıyorum."
"Güneş?"
"En azından şunu söyleyebilirim; son gördüğümde iyiydi. Fakat senin için gerçekten endişeleniyor ve korkuyor. Hepimiz öyle. Ne zaman döneceksin?"
"Ben... emin değilim. Ne için buraya geldiğimi unuttun mu? Hala bir şey öğrenebilmiş değilim."
"Bir şeyler saklıyorsun." dedi hızla yanıt vererek. "Bundan eminim. Turmalin'de neler oluyor? Söylemezsen daha çok meraklanacağım."
Söyleyip söylememek konusunda kararsız kalmıştım fakat haklıydı, öğrenmese daha önemli bir şeyler oldu sanacaktı. "Önemli bir şey değildi, Güneş." diye başladım sözlerime. "Dün Andrew, Alexandra ve benim olduğum araç saldırıya uğradı. Meraklanmana-"
"Buraya dön!" dedi kendini tutamayarak. Farkında olmadan yüksek sesle konuşmuştu.
"Sessiz ol, Güneş. Diğerlerini uyandıracaksın." dedim o daha konuşmasına devam edemeden. "Önemli bir şey değildi, dedim. Çok daha kötülerini atlattım. Kim olduğumu unuttun mu yoksa?"
"Senin için endişeleniyoruz." dedi gözlerini benden ayırmayarak. "Sen olsan sen de endişelenmez miydin? Görev ya da her ne ise işte umurumda değil. Hepimiz seni burada, Sardoniks'te istiyoruz."
Ben de, ben de öyle istiyordum. Fakat bunları dile getirmedim. "Ben-"
Güneş'in bulunduğu odadan sesler geliyordu, Güneş hızla arkasını döndü. "Jack? Ne..."
"... yok, O gitmiş..." Sözlerinin yarısını duyamıyordum.
"Güneş?" diye sordum. "Neler oluyor?"
"Üzgünüm, kardeşim." dedi endişe dolu bir sesle. "Söylediklerimi unutma, seni burada istiyoruz. Hemen gitmem gerekiyor, daha sonra görüşürüz."
"Ne... kim gitmiş? Neler oluyor, Güneş?" diye sordum hızla. "Dimitri'ye söylemeni..." Ben daha sözlerime devam edemeden hologramı ortadan kayboldu.
Dimitri'ye söylemeni istediğim bir şey var, diyecektim. Bunu bile diyememiştim. Odanın duvarında bulunan saate baktığımda hala kahvaltı saatinin yaklaşmadığını gördüm.
Yapacak hiçbir şeyim yoktu. Sardoniks şehrinde şu an bir şeyler oluyorken, hayatta uyuyamazdım. Hızla ayağa kalktım. Ben ayağa kalktığım anda kapının ardından sesler gelmeye başlamıştı. O tarafa doğru bir adım bile atamadan kapı açılmıştı.
"Sen ne..." Gelenin kim olduğunu anlamamla birlikte sözlerim yarıda kesilmişti. Şimdi şaşkınlıktan konuşamaz hale gelmiştim.
"Dimitri?.."
✵ Karneol Şehri, Merkez Binası ✵
Lucius, bu sefer Riley'in hologramı ile konuşuyordu. Riley doğruyu söylüyordu. "Kızın şüpheleneceğini söylemiştim."
"Fakat Turmalin'de." dedi Lucius. "Ve yalnız başına. Bizim dediklerimizi yapmak zorunda."
"Ona güvendiğinden eminsin öyle değil mi? Laurel bunu bilmemeli."
"Dolunay Ateş, bizden bile daha çok Laurel'den nefret ediyor, Riley."
Riley başını salladı. "Peki o halde. Sardoniks'te neler oluyor biliyor musun?"
Lucius başını iki yana salladı. "En ufak bir fikrim bile yok."
Düzenlenme Tarihi: 20.01.2017
Ametist 310.9, Kalsedon 81.3, Sardoniks 38.9
Turmalin: 2678, 303, 397
10.02.2016, 00.55
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top