3 ✵ Kale
✵ Kale ✵
Turmalin Şehri daha önce gördüğüm hiçbir şeye benzemiyordu. Sardoniks'ten bile daha ilginçti. Jared McCorrin'in mimarisi olmadığını anında anlamıştım.
En ilgi çekici yanı; bir kalkanının ve surlarının olmamasıydı.
Yeni Dünya gezegeninde, gezegenin enerjisinden korunmak için şehirlerin kilometrelerce üstünü örterdi bu görünmeyen kalkanlar. Surlardan başlarlardı, sadece renklerinin farkıyla ayırt edilebilirdi.
O şehrin yapı taşının enerjisiyle oluşurdu bu kalkanlar. Ametist'in kalkanı en güçlü olanlarından biriydi çünkü ametist en güçlü enerjiye sahip taşlardandı, bu yüzden de Ametist şehri Yeni Dünya'nın kalbiydi. Bunun yanında o şehirde gökyüzünün bulutları eflatun tonlarında olurdu. Tıpkı Kalsedon şehrinin gökyüzünün mavi, Sardoniks'in sarı olması gibi.
Turmalin'in kalkanı yoktu. Bence kuzey ışıkları bunu yeterince karşılıyordu. Yeni Dünya'da aylardır yaşıyordum. Hala ilgimi çekmeyen şeyleri araştırmayı kabul etmiyordum. Kalkanların nasıl oluştuğunu mesela ya da ne bileyim gümüş ve safirlerin genetikleri falan.
Bizi karşılamaya bir Turmalin Muhafızı geldi. Cass yani Cassandra diğer Ametist Muhafızları arasında bana en yakın olandı onun ardından Markus geliyordu. Laurel bu iki muhafıza güveniyor olmalıydı. Ama ben hala Laurel'in beni bir suikasta kurban götüreceğine dair olan inancımı koruyordum. Yeni Dünya gezegeninde ciddi anlamda güvendiğim sadece iki kişi vardı ve Laurel onların yakınından bile geçmiyordu.
"Turmalin'in liderleri Alexandra ve Andrew sizi Kale'de bekliyorlar, Elçi Dolunay Ateş." dedi siyah saçlı ve parlak yeşil gözlü adam.
Sol yanımda duran Markus kısık sesle konuşmaya başladı. "Kale onların şehirlerinin Merkez binasına verdikleri ad, Dolunay."
Başımı salladım. Alexandra ve Andrew bana ve muhafızlarıma -kendimi bile şaşırtarak buna alışmaya başlamıştım- bir özel araba göndermişti.
Gecenin karanlığında siyah renkli arabayı gökyüzündeki auroralar aydınlatıyordu.
✵ Turmalin Şehri, Kale ✵
"Fikrini değiştirmiş gibi görünüyorsun?" diye sordu Alexandra gülerek. Andrew'un tavrına şaşırıyordu. Kızmasını bekliyordu. Fakat Andrew, Gümüş kızın gelmesine yakın fikrini değiştirmişti.
"Dolunay Ateş'in Laurel'in tarafında olmadığını ikimiz de biliyoruz." dedi Andrew. "Bir şekilde onu Turmalin'e çekebileceğimizi düşünüyorum."
"Fakat o yalnız değil." dedi Alex kısık bir sesle. Dimitri onu korkutuyordu. Özellikle de onun gücü. "Dimitri denen adamı unuttun mu yoksa?"
"Fakat burada, Turmalin'de yalnız, Alex." dedi Andrew. Haklıydı. "Stephen Ametist'in ölümünü unuttun mu yoksa? İkisi de farklı taraflardaydı."
"Bu hatayı bir kez daha yapacaklarını sanmıyorum." dedi Alex. Odasından Kale'lerine doğru gelmekte olan siyah arabayı izleyerek.
"Buraya gelen yalnızca bir kişi. O da Şifacı."
✵
Alexandra hala kızgındı. Kapının yanında beklerken düştükleri hale kızgındı. Bu kız sayesinde müttefiklerinden olmuşlardı. Onlarla bir süre daha görüşemeyeceklerdi.
Yeşil renkli gözlerinde pembe renkli ışıltılar parıldıyordu.
Kapının açılmasıyla dikkatini kapıdan içeri giren beyaz saçlı kıza ve yanındaki muhafızlara verdi. Dolunay Ateş, tıpkı duyduğu gibiydi. Yeşil renkli gözlerini kısarak baktı. Yanındaki ikiz kardeşi de kızı inceliyordu.
Şifacının beyaz saçları az da olsa gümüşe parıldıyordu. Saçlarının neden böyle olduğunu kimse çözememişti. Alex, onu Dünya'dayken duyduğunda kahverengi saçları vardı. Kızın beyaz renkli saçları neredeyse beline kadar uzanıyordu. Buz mavisi renkli gözleri her an gümüş rengine ya da siyaha dönmeye hazır gibiydi. Mavi gözleri etrafını inceledi, ardından karşısındaki iki lidere baktı. Alex, kızın gözlerindeki duyguları çözemiyordu. Endişeli miydi, yoksa güçlerini mi ölçüyordu karar verememişti. Kızın üzerindeki dizlerine kadar uzanan koyu renkli ince bir hırka bir kemerle bağlanmıştı. Dizlerinin biraz daha altında biten çizmeleri de siyah renkteydi. Boyu çok uzun sayılmazdı fakat duruşu güçlü ve dikkat çekiciydi. Alex bir süre sonra kızın boynunda parıldayan pembe bir taşı fark etti. En çok merak ettiği kızın gerçekten yara izlerinin olup olmadığıydı.
Dolunay, onlara doğru birkaç adım daha ilerledi. Ardından ezberlediği kelimeleri söyledi. "Ametist Şehrinden Dolunay Ateş. Sardoniks'in Lideri, Şifacı, Gümüş Gölge ve Laurel Ametist'in Elçisi. Sizinle tanıştığıma memnun oldum Turmalin'in Liderleri."
Alex konuşma önceliğini Andrew'a tanıdı. Andrew hafifçe başını sallayarak konuşmaya başladı. "Biz de tanıştığımıza memnun olduk, Dolunay Ateş. Ben Turmalin'den Andrew Turmalin."
Sanki bilmiyor, diye düşündü Alex. Ardından konuşmaya başladı. "Ben Alexandra Turmalin. Şehrimize geldiğinize çok sevindik. Umarım Turmalin şehri beklentilerini karşılamıştır."
Dolunay Ateş, yanıt vermedi.
Alexgülümsedi. Tam konuşmaya başlayacaktı ki Andrew ondan önce davrandı. "Yorgun olmalısın, Dolunay. Zaten yeterince zamanımız var, muhafızlarımızdan birisi sana kalacağın odayı göstersin."
"Çok iyi olur, Andrew." diye yanıt verdi beyaz saçlı kız karşısındaki iki kişiyi de inceleyerek. Alex onun aklından geçenleri merak ediyordu. Dolunay hiçbir düşüncesini dışa vurmuyordu.
"Muhafızlara gerek yok, Andrew, ben Dolunay'ı odasına götürürüm." dedi Alexandra. Belki de birkaç şey öğrenebileceğini düşünüyordu.
"Akşam yemeğinde görüşürüz o halde, Dolunay." dedi Andrew, gözlerini Şifacı'nın gözlerinden ayırmayarak. Alex, onun aklından geçenleri merak ediyordu.
✵
Alex, Dolunay'ın kolyesinin anlamını merak etti. Dolunay, bir yanıt vermeden önce elini ya kolyesinin ucuna ya da ensesindeki zincire götürüyordu. Alex sadece birkaç dakika içinde kızın düşünürken bunu yaptığını anladı.
Cevabı bilse de yine de konuşmak için sordu. "Taktığın kolyenin ucundaki taş ne, Şifacı?"
"Morganit." diye yanıt verdi kız sadece yanıt olarak. Bunu derken bile fark etmeden eli kolyesine gitmişti. Alex onun kafasından geçenleri merak etti.
"Neden Turmalin?" diye sordu merdivenlere ulaşmışken. Kale'de dolaşan muhafızların gözleri Alex'in yanındaki kızdaydı. Alex en azından Grace'i görmediğine seviniyordu.
Dolunay yine kısa bir yanıt verdi. "Öyle gerekiyordu."
Alexandra bir sonraki sorusunu sormak için konuşmaya başlayacakken çıktıkları merdiveni inen Grace'i gördü. Grace bozuntuya vermedi, düşüncelerini sakladı ve gülümsedi. Dolunay'a bir şeyler söylemek üzere konuşmaya başlayacaktı ki daha başlamadan Alex'e döndü. "Uyarmadı deme, Alexandra."
Alex daha yanıt veremeden mor saçlı kadın yanlarından uzaklaşıp gitti. Dolunay'ın gözleri bir anlığına gümüş rengine döndü. Ardından endişeyle karışık öfkeyle Alex'e baktı. "O kimdi?"
"Grace." diye yanıt verdi Alexandra merdivenlerden çıkmaya devam ederek. En sonunda Dolunay'ın odasının bulunduğu koridora vardıklarında düşüncelerini toparlayabilmişti. "Onu tanıyor musun?" diye sordu garip bir ses tonuyla.
"Sesi ve davranışları tanıdık geldi." diye yanıt verdi beyaz saçlı kız. Alexandra onun gözlerinin birkaç dakikalığına tekrardan gümüşe döndüğünü gördü.
"Grace eski bir aile dostumuzdur. Turmalin'in önemli insanlarından biri." Dolunay'a, Grace'den nefret ettiğini göstermemeye çalışmıştı fakat pek başarılı olamamıştı.
"Grace... ilk hangi şehre yerleşmişti?"
Alexandra pek bir şey anlamamıştı. Dolunay'ın davranışları ona çok garip gelmişti. Üstelik kızın düşüncelerini sanki elini uzatsa tutabilecekmiş gibi hissediyordu. Fakat düşüncelerini anlayamıyordu. Yine de yanıt verdi.
"Ametist."
Düzenlenme Tarihi: 08.01.2017
Bu arada Dolunay'ı 3. şahısla betimlemek de ayrı güzelmiş. Bu kıza fazla alıştım.
Not: 4 yıl önce tam da bugün yani 31 Ocak 2012'de, ilk kitabımın karakterlerini bulmuştum. İlk karakterlerimden birinin adı Alexandra'ydı. Alex şimdiki Alex'e pek benzemiyor fakat aranızda okuyan olursa onun olduğu hikayeyi yeniden yazıya geçirmek istiyorum. Bir şey daha; bu ilk kurgum için (yani Alex'in olduğu) 70 karakter, 300'ü geçik kurgu kağıdı(çizim ve karakter taslaklarına öyle diyorum) hazır.
Tüm bunlara rağmen en çok devam eden serim Yeni Dünya oldu. Sadece tek bir cümleyle 3 kitabı tamamlanan ve hala da devamı olan bir kurgu. Bir anlık ilhamla hala da devam ettiğim bir seri. Burası cidden... garip?
1469, 167, 206
31.01.2016, 00.59
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top