2 ✵ Veda

  ✵ Veda ✵

Tam on dakika olmuştu. Hala kimse gelmemişti. Beni Turmalin'e götürecek olan jetin yanında bekliyordum. Laurel'in benimle beraber gönderdiği birkaç muhafız da benim yanımdaydı. 

Kızıl-kahve saçları olan muhafızlardan birisi benimle konuşmaya çalışmıştı. Adı Cassandra'ydı. Dakikasına Laurel'in özenle yetiştiği Gümüşlerden biri olduğunu anlamıştım. Kız, benden en fazla beş yaş büyük olmalıydı. Gözleri sanki her an gücünü kullanmak üzereymiş gibi biraz da olsa gümüş renginde parıldıyordu. Birkaç ters yanıtımdan sonra benimle konuşmaya çalışmayı kesti. Sanki hiçbir şey olmamış gibi Merkez binasının önünde kapıdan birisinin çıkmasını beklemeye devam ettim.

Dimitri'nin ya da Güneş'in gelmeyeceğinden adım gibi emindim. Hemen gideceğimin haberini anında almış olmalıydılar. İkisi de günlerdir benimle doğru dürüst konuşmamıştı. Beni asıl şaşırtan hiç kimsenin ortalarda olmamasıydı.

Birkaç dakika daha bekledim. Beklediğim kişiler sadece arkadaşlarım değil aynı zamanda birkaç muhafızdı da. Bu ani karar verişim onları da şaşırtmış olmalıydı. Tek başıma gitmeyi isterdim.

İlk gördüğüm kişi Augustus olmuştu. Ardından Jack ve Max. Augustus'u görünce gülümsememe engel olamamıştım. Gülümsemem Max'in yüzündeki yara izini görmemle son bulmuştu. Onu iyileştirmeye çalışmıştım. Başarılı olamamıştım. Yüzünün sağ tarafında tıpkı benim boynumdaki yara izine benzer bir iz vardı. Benim yara izimden çok daha uzun ve daha maviydi. IceBella'nın yaptığına şüphe yoktu. Ametist'in doktorları onu iyileştirmeye çalışıyorlardı. Jack'i gördüğüme ise şaşırmıştım. Benimle Güneş hariç tek bir bağlantısı bile yoktu.

İlk konuşan Max oldu. "Umarım çabuk bilgi toplarsın. Bil ki tıpkı diğerleri gibi ben de Turmalin'e gitmeni istemiyorum."

Başımı salladım. "Ben de öyle, Max. Fakat biri bunu yapmak zorunda." Ardından Jack'e döndüm. "Güneş'e iyi bak ve üzgün olduğumu da söyle."

"Unutmayacağım." dedi Jack yanıt olarak. Başka ne diyeceklerini bilememiş gibiydi.

Konuşmayı bitiren Markus'un sözleriydi. Az önce Merkez binasının kapısından çıkmıştı. "Laurel, Turmalinlilerin bizi beklediğini söyledi."

Turmalinliler.

"Umarım Laurel senin hakkında yanılmamıştır, Markus." dedim dürüst olarak. Turmalin hakkında bilgi kaynağım sadece Markus olacaktı.

Max ve Jack birkaç veda sözü daha ekleyerek oradan ayrıldılar.

Augustus konuşmaya başlayacak gibi görünüyordu. Ondan önce ben konuşmaya başladım. "Dimitri'ye bunun benim tercihim olmadığını söyle, Augustus. Umarım bunu anlar."

"Ben anlıyorum, Dolunay." dedi Augustus hızla yanıt vererek. "İnan kimse bunun doğru olduğunu düşünmüyor. Umarım ne için hayatını feda ettiğini biliyorsundur."

Augustus ve Güneş'in düşünceleri buydu işte. Turmalin'e giderek hayatımı feda ediyordum. Belki de yanılmıyorlardı. Turmalin hakkında öğrendiğimiz en önemli şeylerden biri feci derecede tehlikeli bir yer olduğuydu. Rachel'in orada ölmesi ve Max'in yaralanması ise bunu doğrulamıştı. 

Bilmiyorum, diyememiştim. Ne için gittiğimi bile bilemiyordum. Elijah yüzündendi. Bunu biliyordum işte.

"Başka bir şey?" diye sordum.

"Dikkatli ol." dedi ve ben daha bir şey diyemeden bana sarıldı. Şaşkınlıktan hiçbir şey yapamadım bile. Ardından konuşmama bile izin vermeden arkasını dönüp uzaklaştı.

"Artık gidiyor muyuz?" diye sordu Cassandra. Ses tonundan sıkıldığını anlayabiliyordum.

"Evet." diye yanıt verdim. Başka kimsenin birkaç kelime etmeye bile gelmeyeceğinden emindim.


Kitap okumak beni rahatlatır diye düşünüyordum. Bnim istediğim bilgilerin okuduğum kitapta olmayacağından da emindim.

Bilgiye ihtiyacım vardı.

Konuşmaya ihtiyacım vardı.

Nereye gittiğimi ve ne için kendimi feda ettiğimi bilmeme ihtiyacım vardı.

Bunların dışında biraz dinlemek ve rahatlamak istiyordum. Sanırsam hepsi imkansızdı. O an oturduğum ikili koltukta yanımda Cassandra oturuyordu. Elinde bir kağıt ve kalem vardı bir şeyler yazıyor ve çiziyordu. Yazdığı dili anlayamamıştım. Pencereden dışarı bakmaya devam etmeye karar vermiştim, her zamanki gibi pencere kenarında oturuyordum.

Aklım hala Turmalin'in Liderleri hakkında bir şey bilmediğim konusunda beni uyardı. Önümdeki koltukta oturan Markus'a doğru seslendim. "Markus, orada mısın?"

Markus başını koltukların üzerinden uzattı. "Evet. Dolunay?"

"Laurel, Turmalin hakkında bilgi edindiğini söylemişti." dedim doğru olduğunu umarak.

"Evet, doğru." diye yanıt verdi ve ardından ayağa kalkarak bizim olduğumuz koltuğa doğru yürüdü. Cassandra'nın onu fark etmesi zaman aldı. Anlaşılan o ki yazdığı şeye kendini fazlasıyla kaptırmıştı. "Markus?" diye sordu. Birkaç saniye içinde de koltuktan kalktı. Markus benim yanıma geldiğinde ise Markus'un az önce oturduğu önümdeki koltuğa geçti.

Markus'un elinde de tıpkı Cassandra gibi kağıt ve kalem vardı. Markus'un da Cassandra'nın da üzerinde Ametist üniforması yoktu. Yalnızca kemerlerine astıkları silahlar belli ediyordu onları.

Benim bir silahım bile yoktu. Laurel hala buna izin vermiyordu. Fakat ben ateşli silahlar dışında da silahları kullanabiliyordum. O an oturduğum koltukta ayaklarımın yanındaki çantada bir katlanabilir yay vardı örneğin. Dünya'dayken okçulukla da uğraşmıştım. Onun dışında birkaç uzun bıçağa da sahiptim. Hiç yoktan iyiydiler.

Markus Opal ben daha sormadan konuşmaya başladı. "Turmalin'in ilk liderleri bir süre önce ölmüş. Turmalin şehri miras yoluyla onların çocukları olan ikizlere geçmiş. İkizlerin adları Andrew ve Alexandra. Turmalin'i gün yüzüne çıkaran da onlar."

"Peki ya ne zaman buraya yerleşmişler, Markus?" diye sordum merakla.

"Laurel ve Stephen'ın Karneol'u inşa ettikleri zamana yakın. Ayrıca coğrafi açıdan birbirlerine çok uzaklar. Turmalin Yeni Dünya'nın tamamen kuzeyini oluşturuyor." Markus'un bunları anlatırken gözleri ışıldıyordu. Birisinin onu dinlemesine seviniyor gibi görünüyordu.

Aklıma yine Dimitri gitti. Kuzey Işıkları'nı o da merak ediyordu. Düşüncelerimi kafamdan atmayı öğrenmem lazımdı.

"Şehrin mimarisi hakkında bir şey biliyor musun? Ya da... Kuzey Işıkları'nı nasıl kendileri için kullandıklarını?"

"Turmalin'in olduğu bölgenin coğrafyasının düzlük olmadığını biliyorum. Ve bir şey daha, Sardoniks'e çok yakın. Özellikle o şehir. Bununla da bir ilgisi olabilmeli diye düşünüyorum. Dağlık bir bölge olduğunu da biliyorum, Dolunay."

Birkaç soru daha sordum, o da yanıt verdi. Farkında olmadan hava karardı, gökyüzünde kuzey ışıklarını görünmeye başladı.

Dünya'daki hayallerimden biri onları görmekti. Şimdi korkutucu geliyorlardı.


Düzenlenme Tarihi: 31.12.2016

Bu arada... 4. kitaba kadar gelip oy verip yorum yapmayan kimse kaldı mı?

Bilim kurgu 49 hem de bir bölümle! 1031 okunma, 127 oy, 138 yorum.

Ametist ise 297bin olmuş... Kalsedon yine düşük :'( 76.5bin. Sardoniks ise; 35.4bin

26.01.2016, 22.52

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top