12 ✵ Şifacı

Evet... bu yeni bölüm! Hem de tam haliyle!

Neyse Lumitri yazdım *evet ben bile inanamıyorum* Turmalin uzun bir arada olduğu için sizin için birkaç bölüm sonra bir özet bölümü yayımlayayım diyorum. Kafanıza takılan yerleri de sorabilirsiniz, orada yanıtlamaya çalışırım.

✵ Şifacı ✵

Aradan birkaç gün bile geçmemişti.

Alexandra, Andrew ile konuşmuştu. Fakat bize Turmalin'i anlatmaları beklemek zorundaydı. Turmalin'in liderleri bir süre şehirdeki isyanla baş etmek zorundaydılar. Bense bu sırada pek ortalarda görünmemeye gayret ediyordum. Hakkında pek bir şey bilmediğim bu şehirde yardımımın dokunacağını düşünmüyordum. IceBella ile olan kavgamdan iki gün, Alexandra ile konuşmamdan bir gün sonraydı. Bir süredir odamdan çıkmamıştım, Cassandra ve Markus merak edip sormaya gelmişlerdi. Verdiğim yanıt bir süre yalnız kalmayı istememdi. Fakat Dimitri'yi görmemiştim. Kim bilir, belki Cass ve Markus ile konuşmuştu fakat yine de benimle konuşmasını isterdim.

Tabii, en son benimle konuşmaya çalıştığında odamdan çıkmasını söyleyerek ona bağırmıştım. Onu kırmış mıydım? Aklımdan bunlar geçiyordu. Ve tabi... ona ihtiyacım vardı.


Saat sabaha yakındı, burada güneş vaktinde doğmuyordu. Uyuyamamıştım, nedeni ise günlerdir boynumda olan acının daha da çoğalmış olmasıydı. Belki de onuncu kez acıyı hissetmemeye ve boynumdaki yarayı iyileştirmeye çalışıyordum, hiçbirinde başarılı olamamıştım. Belki gücüm bende işe yaramıyordu -fakat işe yaradığı çoktan kesinleşmişti- veya Turmalin şehri ile ilgili bir şey vardı. Asıl önemli olan hiçbir şeyin işe yaramamasıydı. Acı giderek çoğalırken yapabileceğim hiçbir şey yoktu. IceBella yakınlarda mıydı? Bu muydu nedeni? Belki de değildi, kendimi kaybettiğim o anda gücünü daha da bana yönelttiği an geldi aklıma. Nedeni bu olabilirdi. Olmayabilirdi de. Nedenini düşünmeyi çoktan boş vermiştim. Tek hissettiğim ve düşündüğüm şey acıydı. Etrafımdaki sesleri duyamıyordum. Duymaya başladığımda kapının çaldığını duydum. Yanıt vermemiştim. Kapı daha da hızlı çalınmaya başladı. Ayağa kalktım fakat ayağa kalktığım anda başım dönmeye başlamıştı. Kim olduğunu öğrenmek için soru sormayı istiyordum fakat ses tellerim beni hayal kırıklığına uğrattı. Konuşamıyordum. Bu sefer yere oturup, sırtımı yatağın kenarına yasladım. Dizlerimi karnıma çekerken kapının ardındakinin, artık her kimse, gitmiş olmasını umuyordum.

İnsanların beni güçsüzken görmelerinden hoşlanmıyordum. Diğer birçok şey gibi bundan da nefret ediyordum.

Başımı dizlerime gömmüştüm, kapının sesi de kesilmişti. Tam artık gittiğini düşündüğüm sırada ise kapı açılmıştı, oysaki kapıyı kilitlediğimden emindim. Bunların yanında anahtara sahip olan ve hislerimi hissedebilen tek bir kişi vardı. Başımı kaldırdım, buradan gitmesini söylemeyi istedim. Yapabileceği hiçbir şey yoktu fakat tek kelime edememiştim.

Dimitri yanıma çömelmişti, bana bakıyordu. "Yakınlarda mı?" diye sordu. IceBella'dan bahsediyordu.

Yanıt verecek cesareti kendimde bulamayıp başımı iki yana salladım.

"Dolunay..." Yeşil gözleri endişe ve korku doluydu.

"Yapabileceğin bir şey yok." dedim hızla yanıt vererek. "Ben... denedim."

"Benim de denememe izin ver." dedi. Ben daha bir şey söyleyemeden elini boynumdaki yara izinin üzerine koymuştu. Gözleri gümüşe dönmüştü. Fakat hiçbir şey olmadı.

"Demiştim." dedim. Yüz ifadesinde bir şeyler vardı. "Aklında ne var?"

"Sana zarar vermeyi istemiyorum."

"Biliyorum." dedim biraz daha doğrularak. Ardından ses tonuma biraz da olsa gümüşlerde olan etki yeteneğimden katarak konuşmaya devam ettim. "Söyle bana."

Gümüşe parıldayan gözlerini kapatıp başını biraz öne doğru eğdi. Elimi yüzüne doğru götürüp bana bakmasını sağladım. "Caine."

"Gücümü kullanacağım fakat sonuçlarını bilmiyorum, Luna." dedi gözlerime bakarak. "Ben-"

"Yap şunu." dedim boynumdaki elini geri çekmemesi için elimi elinin üzerine koyarak. "Artık buzu hissetmek istemiyorum."

Gözlerinin rengi siyaha yakın griye dönüşürken ve giderek koyulaşırken bedenimdeki buzun yerini tamamıyla farklı bir şey alıyordu. Kalp atışlarım hızlanmıştı ve karanlığı hissetmeye başlamıştım.

Bir saniye sonra hepsi sona ermişti. Fakat aradan geçen sürenin bir saniye olmadığını biliyordum. Dimitri gölge olduğu anda kullanabildiği gücünü kullanmış ve zamanla oynamıştı. Bunu en son nerede yaptığımı bile hatırlamıyordum.

"Bir şey hissediyor musun?" diye sordu. Başımı iki yana sallayıp gözlerinin tamamıyla siyaha döndüğünü fark ettim. Ardından nasıl yaptığımı bilmeden kendimi onun gözünden gördüm. Sadece birkaç saniyeydi fakat o birkaç saniyede bile gümüş beyazı saçlarımı ve siyah gözlerimi görmüştüm. Boynumdaki iz tamamıyla siyaha dönmüştü ardından gümüşe döndü ve en sonunda yerine sadece beyaz bir iz kaldı.

"Ben... sanırım..." Sözlerime devam edememiştim, anlayamadığım bir biçimde kalp atışlarım giderek daha da hızlanmaya başlamıştı, onları daha çok hissetmeye başlamıştım.

"Luna?" dedi endişeyle.

Bir şeyler diyecektim fakat bir önemi olmadıklarını fark ettim. Kelimeleri toparlayamıyordum çünkü unuttuğum ve hatırlamak istediğim bir duyguyu arıyordum, kelimelerin buna yararı olmazdı. Ayrıca... neyi bekliyordum?

Ardından kendimi bile şaşırtarak onu öptüm.


Yazdım! Yazdım! Turmalin yazdım! Ne çok özlemişim be... Yorumlarınızı merakla bekliyorum *-* öncekilere de yanıt vermediysem en kısa sürede yanıt vermeye çalışacağım. okuduğunuz için teşekkür ederim.

25.07.2017, 01.30; 25.09.2016, 02.22

453, 116, 60.7; 507, 136, 69.7

17.2, 1.6, 1.3; 21.941, 2.065

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top