1 ✵ Morganit

✵ Morganit ✵ 

Geri çekilmeyeceğimi biliyorlardı. Sözlerimi geri almayacağımı da öyle. Beni bir daha ikna etmeye çalışmamaları bu yüzden olsa gerekti.  Fakat bir şey konusunda ikna olmuştum. Sardoniks'e gidene kadar onlarla beraber yola çıkacaktım. Sardoniks'te birkaç gün daha kalacaktım. Umarım beni yeniden kalmaya ikna etmeye çalışmazlardı. 

Görevim Turmalin hakkında bilgi edinmekti. Daha önce adı bile duyulmamış olan bir şehre gidecektim. Bunu geleceği gören, Yeni Dünya'nın kurucularından biri olan, aynı zamanda Ametist'in de lideri olan Laurel bile bilmiyordu. Hatta o bile neredeyse bana karşı çıkacaktı.

Laurel bana karşı çıkmadı. Başından iki bela gidecekti. Ben ve Turmalin. İkisini de düşünmeyecekti. Belki de o şehir de ben de birbirimizi yok edecektik.

 "Dolunay Ateş?" Bu soru karşısında önce afalladım ve dikkatimi tamamen düşüncelerime verdiğimi fark ettim.

"Kimsiniz?" diye sordum arkamı dönerek. Karşımda daha önce hiç görmediğim bir Ametist Muhafızı vardı. Ametist'in Merkez binasında az önce bir toplantıdan çıkmıştım. Turmalin'e gideceğimi söylediğimden beri aradan üç gün geçmişti. Kendi sözlerime göre bugün orada olmam gerekirdi.

Fakat değildim.

"Opal Şehrinden Markus Opal." Laurel bazı insanların yaşadıkları bölgenin soyadlarını kullanmalarına izin vermişti. Yeni Dünya projesinin amacı da buydu; yeni bir hayat. İnsanlar artık ırklarını ya da ülkelerini değil ilk geldikleri şehri söylüyorlardı.

Turmalin'e gittiğim zaman ise söyleyeceklerim şunlar olacaktı. "Ametist şehrinden Dolunay Ateş. Sardoniks'in Lideri, Şifacı, Gümüş Gölge ve Laurel Ametist'in Elçisi."

"Ne istiyorsun, Markus?" diye sordum hızlıca.

Kızıl saçlı adam konuşmaya başladı, yeşil gözleri safir renginde parıldıyordu. "Laurel Ametist ve Jared McCorrin'in isteği üzerine artık sizin muhafızınızım. Turmalin'de yanınızda olacak muhafızlardan biriyim."

100 tane muhafızı yanımda bir Dimitri'nin olmasına tercih ederdim. Ve onu gözlerine bakarak boş vermiştim. Onu dinlememiş, kafamın dikine gidip Turmalin'i tercih etmiştim.

"Şaka mı bu?" dedim gülerek. "Laurel'in böyle bir şey dediğini hatırlamıyorum. Ayrıca muhafız istediğimi de sanmıyorum."

"Cidden Turmalin'e yalnız gitmeyi mi düşünüyorsun?" diye sordu Laurel alaycı bir sesle. Onun ne ara buraya geldiğini anlamamıştım. Kafam o kadar dalgındı ki.

"Evet." diye yanıt verdim. "Kimseye ihtiyacım yok benim."

"Markus sana Turmalin hakkında bilgi verecek. Kuzey Işıkları'nı ilk araştıranlardan birisi oydu ve şimdiden çok fazla şey biliyor. En azından gideceğin şehir hakkında bilgi sahibi olmalısın."

"Tamam o halde yalnız Turmalin'de gideceğim her yerde peşimde olursa, olacaklara karışmam, Laurel." 

Laurel buna biraz şaşırmış gibi görünüyordu. Neden Turmalin'i seçtiğimi sormadığı geldi aklıma. Yine de sormadı. "Bunu Markus'la ve diğer muhafızlarla konuşursun."

"Sardoniks'e ne zaman dönüyoruz?" diye sordum. Arkadaşlarım sırf Turmalin'e gitmemi engellemek için Ametist'te daha fazla kalıyorlardı. Ametist'ten nefret etmeye başlamıştım. Sanki daha fazla nefret etmem mümkünmüş gibi.

"Sardoniks'ten önce Kalsedon'a-"

Laurel'in sözünü hızlıca kestim. "Nerede onlar, Laurel? Yine neyin peşindeler?"

Laurel derin bir nefes aldı. "Corrin'e yardım için gideceklerini kararlaştırdılar az önce."

Konuşmaya devam edecekmiş gibi görünüyordu. Bense arkamı dönüp hızla oradan ayrıldım. Bu gökdelendeki kaldığım odaya gitmeyi planlıyordum.

Düşüncelerim ve planlarım bana oyun oynadı. Daha koridordan bile uzaklaşamadan geri döndüm. Laurel tam da gitmek üzereydi. "Onlara söyle, Laurel. Yarın buradan ayrılıyorum."

  ✵  

Geri zekalı, dedim kendi kendime. Zihnimde Karneol'un yeni lideri Lucius'un sözleri yankılanıyordu.

Bunu senden başka kimse yapamaz, demişti.

Kimse bize inanmaz ve güvenmez. Sen Elijah'ı tanıyorsun.

Gözyaşlarıma engel olamıyordum. İnsanların yanındayken duygusal olmanın bir alemi yoktu. Şimdi tek başımaydım. Ametist'e geldiğimde ilk kaldığım yerdeydim. Kendi kendimi kandırmak elime bir şey geçirmeyecekti. Ne için gittiğimi bile bilmiyordum. Hayatımı ne için feda ettiğimi bilmiyordum. Hiç kimsenin hakkında birkaç gereksiz şey hariç hiçbir şey bilmedikleri lanet bir şehre gidecektim. 

Hem de kendi isteğimle. İnsanların beni bundan vazgeçirmeye çalışmalarına katlanamıyor olmam da bu yüzdendi. Beni vazgeçirmelerinden korkuyordum. Bunu yapabilirlerdi.  Özellikle de Dimitri. Günlerdir benimle konuşmuyordu. Belki de yapacağım şeyi biliyordu ve bana engel olmuyordu. Beni daha da kötü yapan şey buydu işte.

O kadar mı değersizdim onun gözünde?

Hayır, demesini beklerdim. Değilsin.

Fakat zihnime gelen tek şey bir anım olmuştu. Hala orada mıydı? Hiçbir şeyi atmadığımı hatırladım, hele de bu kadar değerli bir şeyi. Nereye saklamış olabilirdim?

Hızla az önce toparlamaya çalıştığım eşyalarımı tekrar dağıttım. Buralarda bir yerlerde olması gerekiyordu. Elim resim dosyamın içine koyduğum bir mektuba ilişti.

Aradığımı buldum.

Mektubu hem dikkat etmeye çalışarak hem de yırtarcasına açtım. İçinde yazılan şeyler değildi önemli olan. Onları henüz okumak istemiyordum. 

Mektubun yanında gümüş bir zincire bağlı pembe bir taş gördüm. Bir kolyeydi. Elime aldım. Mektupta ne yazdığını okumak için can atıyordum fakat kolye de dikkatimi çekmişti.

Takıları pek seven biri değildim. Sanırım bu kolyeyi hayatımın sonuna kadar takacaktım.


    ✵ Çok Uzun Bir Süre Önce, Kalsedon  ✵  

Nereye gittiğimi biliyordum. Anlaşılan o ki Darya da biliyordu. Yolun yarısında onunla karşılaşmıştım.

"Darya?" Yüz ifadesi kelimelerle anlatılamayacak bir haldeydi.

Yanıt vermeden önce bana sımsıkı sarıldı. Benden ayrıldığında gözlerinin dolduğunu fark etmiştim. "Dimitri... O-onu getirdiler. Görmek isteyebileceğini-"

"Sus." Keskin bir sesle sözünü kestim. "Yaşıyor mu?"

"Dolunay. Ben böyle olacağını-"

"Lütfen sadece bana onun yaşadığını söyle!" Artık resmen bağırıyordum.

"Kendin gör." O bunları söylerken umutlarım yeniden gün yüzüne çıkmıştı. Fakat Darya'nın yüz ifadesi tam tersini söylüyordu.

"Bu arada," cebinden bir kağıt çıkararak bana uzattı, "Dimitri bunu birkaç gün önce bana vermişti. En azından sakinleştikten sonra oku, lütfen."

Başımı salladım. En azından son sözlerini okuyabilecektim. Fakat bunun bana hiçbir yararı dokunmuyordu o sırada.

Tek istediğim onu son bir kez görebilmekti.

    ✵    

Morganit taşını sadece Dünya'dayken duymuştum. Buraya gelince ise Yeni Dünya'da en nadir bulunan taşlardan biri olduğunu öğrenmiştim. Adında bir şehir bile yoktu. Yeni Dünya'nın yedi kıtasını ve onlarca şehrini de sayarsak bu gerçekten zordu.

Kolyeyi incelemeye başladım. Büyük taşları sevmezdim ve Dimitri'nin bunu bu kadar süre içinde öğrenmiş olması beni şaşırtmıştı. O zamanlar daha yeni tanışmıştık ve çok bir şey de konuştuğumuz söylenemezdi.

Şeftali ve pembe rengi küçük taşın boyutu anca bir bilye kadardı. Damla kesimdi. Dünya'da yapıldığını anlamam uzun sürmemişti. Eski olduğunu anlamam da öyle. 

Şimdi cidden mektubu okumayı istiyordum. Ondan önce morganit taşının etkileri takıldı kafama. Gülümsememe engel olamıyordum. Aynı zamanda gözyaşlarıma da engel olamıyordum.

Morganit taşı duyguları dengelerdi, kontrol sağlardı, kalbi korurdu. Bu taştan daha değerli bir şeyi hayal bile edemiyordum. Hele de bunu veren kişi Dimitri'yse.


Düzenlenme Tarihi: 30.12.2016

4. Kitap.

4. Kitap.

Şaka gibi!? 4. kitaba geçtim, 4. kitaba geçtik! Size ne kadar teşekkür etsem az! Buraya kadar geldiniz benimle... Kitap daha başlamadan 729 okunmaya ulaştı yahu! 

Medya sırasıyla: Morganit kolye(Aklımdakine biraz yakın), Ametist şehri, Dolunay Ateş

23.01.2016, 20.15

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top