Bölüm 8: Aileler Toplanıyor 🦊

🦊

Karşımda, Merih’in annesi olduğunu söyleyen kadına şaşkınca baktım. O biraz önce Merih'in annesi olduğunu mu söyledi? Ben şaşkınca bakmaya devam ederken Merih sinirle onlara bakarak "Çıkın dışarıya!" demesiyle irkilerek ona baktım. Kadın sinirle baksa da etrafta oluşan korkunç aura çıkmaları için bir sebep olmuştu. Onların ayrılmasıyla "Üzgünüm, ben onların geleceklerini tahmin etmemiştim." elimi tuttuğunda bende elime baktım. Yara yavaşça iyileşiyordu ama yinede normalden daha yavaştı. Benim bakışımı fark edince "Panterlerin açtıkları yara yavaş kapanır." dediğinde onu kafamla onayladım.

"Anladım. Ama şey... onlar gerçekten de ailen mi?" sorduğumda bana bir süre öylece baktı. Daha sonrada kafasıyla yavaşça onayaldı. Hadi ya belki yanlış duymuşumdur diye sordum ama doğru duymuşum.

"Ailem biraz tuhaftır eğer seni rahatsız ettilerse aşağıya gelmene gerek yok." dediğinde bir süre durksasamda gülerek ona baktım.

"Sorun değil, oyun dahi olsa zaten onlarla tanışmam gerekiyordu." dediğimde beni onayladı. Kalkmama yardım ettiğinde elimdeki yaraya bakmadan duramadım. Beni elimdeki yaraya bakarken, o da bana bazı kıyafetler verdi.

"Bunlarla daha rahat edersin." dediğinde elindeki kadın kıyafetlerine bakmaya başladığımda,

"Ablanın mı?" sormadan kendimi alamadım. Pelin’in panter kokusu üzerinde var. Benim bunu söylememle, beni onaylaması bir oldu. Onun onayıyla "Bana büyük olmaz mı? Ablan benden daha u..." diyeceğim sıra umursamazca arkasını dönerek bana güldü.

"Sana olacaktır, giy sadece." dışarıya çıktığında istemeden de olsa güldüm. Vay be, sevdim ben bu panteri! Merih çıktıktan sonra onları fazla bekletmenin doğru olmayacağını bildiğim için üzerimi hızlıca değiştirdim. Kıyafetleri denediğimde tıpkı Merih’in de dediği gibi üzerime tam oldu. Karşımdaki aynadaki yansımama bir süre bakarak,

"Güzel oldum." Mırıldanarak aynanın karşısından ayrılıp yavaşça kapıya ilerledim. Odadan çıkıp bulunduğum koridorda bir süre baktım. Ardından da karşımda duran merdivene yöneldim. Merdivenlerden inerken salondaki anoxtralara bakmadan Merih'in yanına geçtim. Onun yanına geçmemle kendimi gülmeye zorlayarak "Merhaba. Mırıldandığımda Merih’in annesi olduğunu söyleyen kadın bana burnu havada bir şekilde bakmaya başladı. Bunu yaptığında istemeden de olsa tek kaşımı kaldırdım.

"Oğlumun, sevgilisi sen misin yani?" beni baştan aşağı süzmeye başlayınca Merih önüme geçerek o kadına sinirle baktı.

"Onu bu şekilde izlemeyi kes!" dediğinde Pelin sakince öksürerek dikkatleri üzerine topladı. Bize doğru gülerek,

"Canım sakin mi olsan, şu an böyle davranmanın pek sırası değil." küçük ses tonuyla mırıldandığında bende elimi onun omzuna koyarak sorun olmadığını belirtmek için başımla işaret yaptım. Pelin’in konuşması ve benim bakışımla, Merih derin bir nefes alarak geri çekildi.

"Bakıyorum da Dize'yi iyi yönetiyorsun." sesiyle ikimizde aynı anda o kadına döndük. Oğlunu bilerek mi kışkırtıyor?

"Bana o adla seslenme!" dişlerinin arasında söylediğinde onların arasındaki öldürücü aura yavaşça artmaya başladı. Bunlar kesin bir şekilde birbirini yiyorlar ve arada kaynayacak olan da benim! Onların birbirine girmesini engelleyen şey benim masada çalmaya başlayan telefonum oldu. Herkes telefona bakmaya başladıklarında, hızlıca telefonu aldım.

"İzninizle." mırıldanarak geri çekilip onlardan uzak olacak bit köşeye geçtim. Arayana bakmadan, telefonu açmamla beraber kulağımın sağır olması bir oldu.

"Neredesin sen!" bağırdığında telefonu kendimden uzaklaştırarak arayana baktım. Neden arayanın babam olduğu ya da gelen sesin neden babama ait olduğunu biri bana açıklayabilir mi? Bu adam beni neden arıyor?

"Ba... baba." desemde daha fazla konuşmama izin vermeyerek bağırmaya devam etti.

"Murat bana bir panterle beraber olduğunu söyledi! Ciddi olmadığını söyle, sakın başka bir türle beraber olduğunu söyleme!" bağırdığında iç çekerek telefonun ekranına mal mal baktım. Vay hain! Beni hemen babama ispiyonlamış. Bir de abi olacak pis tilki! İç çekerek karşımda duran anoxtralara hafif bir gülümsemeyle bakarak telefonu kulağıma götürdüm.

"Baba, öncelikle sakin ol ve beni..." diyeceğim sırada birinin telefonu elimden almasıyla şaşkınca o kişiye baktım. Bana bakan sinirli bir panterin gözlerini görünce gerileyerek telefonu bıraktım.

"Alo, kiminle görüşüyorum?" diyerek telefonu benden alan kişinin Merih'in babası olmasından dolayı hızlıca Merih'in yanına gittim. Tamam burası git gide tehlikeli olmaya başladı ve buradan sağ çıkacağımdan da emin değilim. Hem o adam neden benim telefonumu aldı?

"Anlıyorum, kızınız şu anda oğlumun evinde, size adresi gönderirim ve buraya gelirsiniz ve düzgün bir şekilde bu konu hakkında konuşuruz." dediğinde kaşlarımı çatmam bir oldu. Bekle, babam buraya mı gelecek ama neden? Adam telefonu kapatarak birden bize doğru fırlatınca Merih bana çarpmadan telefonu yakaladı.

"Cidden bu konuyu daha sonra halletsek olmaz mıydı? Yeterince durdunuz zaten burada!" dediğinde kadın yine konuştu.

"Di... Merih, şu anda bizim türümüzden tamamen farklı bir türle berabersin ve sen..." dediği sırada bu kadının havasına ve saçma konuşmalarına dayanamayarak Merih'in kolunu tutarak bana bakmasını sağladım.

"Dize... konuşalım mı?" sorduğumda şaşkınca bana baktı. Yinede tek kelime etmeden beni onaylayarak elimi tuttu. Vay be, Dize dedim diye kızar sandım ama tek etmedi. Demek ki içeriye geçtiğimiz de biraz kızabilir. Mutfağa geçmemizle beraber o konuşmadan "Dize dediğim için üzgünüm, o kadın sinirimi bozmaya başladı ve bende...” konuşmak istediğimde bunu annesine söylemek üzere olduğumu fark edince bir den sustum.

"Sorun değil." dediğinde anlamayarak ona baktım. O ise gülerek "Her ikisi içinde, bana Dize demende sorun yok, ayrıca o kadın annem değil bu yüzden de normal bir hitapla Tuğçe falan de!” dediğinde biraz durkasasamda onu onayladım.

"Dize demem de sorun yok mu yani?" sorduğumda ifadesi biraz bozuldu. Böyle olunca "Anlaşılan var, tamam! An... yani Tuğçe'nin veya ailenin yanındayken Dize derim, tamam mı?" sorduğumda gülerek beni onayladı. Daha sonrada iç çekerek "Babam buraya gelecek ve şöyle bir sorun var ki babam burada büyük sorun çıkartabilir.” dediğimde beni onaylayarak salona baktı.

"Bizimkilerin de farkı olacağını sanmıyorum." dediğinde elimi tezgaha koyarak güldüm.

"Şimdiye kadar gördüğüm en heyecanlı durum bu sanırım." diyerek sırtımı tezgaha yasladım. Bir süre bana öylece baktıktan sonra öksürerek buzdolabını açtı.

"Bir şey ister misin? Uyandığın gibi bu duruma mazur kaldın, aç olmalısın." diyerek dolaba daha da dikkatli bakınınca gülerek yanına gittim.

"Kesinlikle, beni misafir olarak getirdin ama hiçbir şey vermedin!" dediğimde benimde görmemi sağlamak için kenara çekildi. O çekilince gülerek gözüme takılan çilekli pasta tabağını almam bir oldu. Girdiğim durumdan sonra yapacağım hiçbir şeyin ayıbı olmaz. Zaten ailem onun yüzünden geliyor bir zahmet tek kelime etmesin.

"Onunla doyacağına emin misin? Burada daha fazlası var." dediğinde gülerek omuz silktim.

"Sorun değil, bir bütün pasta olduğu için bana yeter." dediğimde beni onaylayarak dolaptan çilekli süt çıkarınca gülmem bir oldu.

"Çilekleri seviyor gibisin." diyerek doldurduğu bardağı bana uzattığında kabul ettim.

"Kesinlikle ve sen de seviyor gibisin... ya da hepsi Pelin'in mi?" sorduğumda yavaşça beni onayladı.

"Her çeşitte pasta almayı sever, sevmediği dahi olsa alır." dediğinde gülerek bir parça çatala alıp olana uzattım.

"O zaman sende yemelisin, hepsini ben yersem olmaz. Sende benimle yemelisin." dediğimde uzattığım çatala bakmaya başladı. Onun bakışıyla iç çekerek " Böyle şeylerden tiksiniyor musun?" sorunca surat ifadesi biraz tuhaf bir hal aldı. Ardından da bu tuhaf ifadesine rağmen kafasını iki yana sallayarak çatalı benden aldı. Çatalla bakışmayı sürdürmesi hem sinir bozucu  hem de eğlenceli bit hal almaya başladığında gülerek "Tamam bana geri ver, anlaşılan birinin ağzını sürdüğü çatal dan yiyemiyorsun." desem de almama izin vermeyerek pastayı yediğinde şaşkınca ona baktım. O ise biraz bozulsa da yine de çiğnemeye devam etti. Ben onun bu haline dayanamayıp gülerken Pelin mutfağa girerek sinirle bize baktı.

"Siz ikiniz ne halt yiyorsunuz?" kızınca ikimizde aynı anda pastayı gösterdik.

"Çilekli pasta."

"Çilekli pasta.”

Dediğimizde sinirli ifadesi daha da artarak "İçeride, öldürücü aura ile oturuyoruz ve biraz önce babanlar da geldi... ki bu içerideki aurayı daha da öldürücü hale getiriyor!" dediğinde ikimizde şaşkınca salona doğru baktık. Babam mı geldi? Ne ara geldiler, biz kapının sesini dahi duymadık.

🦊BÖLÜM SONU🦊

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top