Bölüm 17: Affetti mi Affetmedi mi? 🦊
🦊
Ona dokunan kızı gördüğümde istemeden de olsa hırlamaya başladım. O kız neden ona dokunuyor. Orada bulunan jaguarları ve panterleri umursamadan hızlıca o tarafa doğru yürüdüm. Pelinin sinirle "Kes saçmalığı!" dediğini duyduğum da o kızda şımarıkça,
"Kesmemi istiyorsun ama o kız nerede? Ben onu göremiyorum!” dediğinde daha sinirlenmeye başladım. Kızın ona dokunan eline pençemi geçirerek diğer elimle de boğazını tuttum
"Buradayım, şimdi konuş!” dediğimde kız acıyla yüzünü buruşturdu. Bu halini umursamadan "Bir daha bana ait olana dokunursan o uzuvlarını parçalara ayırırım!" diyerek onu geri ittim. Daha sonra da Merih'in kolunu tutarak onu kendime çektim. Benim bu hareketime şaşkınca bakmaya başlasa da umursamadan kolunu daha sıkı tutarak "Gidelim." deyip gruptan uzaklaşmamızı sağladım. Bunu yaptığımda onun tek kaşını kaldırarak bana baktığını gördüm.
"Bu yaptığın da ne? Sabah söylediklerin den sonra." Dediğinde yürümeyi bırakıp kafamı eğdim.
"O şey, uykulu bir halde yanlış konuşmak." dediğimde kaşlarını çatarak bana baktı. Başka bir şey daha söylemek istesede ona izin vermeyip cebimdeki yüzük kutusunu çıkararak ona verdim. Önce yüzük kutusuna sonrada bana baktığında "Özür dilerim." dediğimde herkes bize bakıyordu. Bu git gide utanç verici olmaya başladı. Ona verdiğim kutuyu açmasıyla şaşkınca bana baktı.
"Bu yüzükler de ne?" sorduğunda dudağımı ısırarak ona baktım.
"Özür amaçlı hediye! Yani sen kabul edersen öyle." mırıldandığımda tek kaşını kaldırdı.
"Yüzük?" sorduğunda onu onaylayarak kutuyu elinden alıp yüzüğü sakince parmağına taktım. Ben bunu yapınca gülerek "Ve tam oldu... sen nasıl tam ölçüyü tutturdun?" sorduğunda gülerek ona baktım.
"Ferit söyledi!" dememle merakla bakan ifadesi bir anda sinirli bir hal aldı.
"Ferit ne alaka?” sorduğunda bu kızan haline anlamayarak,
"Ah, şey biz...." diyeceğim sırada birinin arkadan ağzımı kapatarak beni kendine çekmesi bir oldu.
"Hiç sordu söyledim! Öyle değil mi yenge?" sorduğunda sadece kaşlarımı çatarak ona baktım. Benim bakışımı başta anlamasa da Merih'in beni ondan uzaklaştırmasıyla ağzımı kapatmaya devam ettiğii o zaman anladı. Merih beni kendine daha da çekerek,
"Bir daha ona dokunma!" dediğinde bende ona sarıldım.
"Tamam sakin ol! Sadece... neyse siz barıştınız mı?” sorduğunda bana daha sıkı sarıldı.
"Seni alakadar etmez!" dediğinde anlamayarak ona baktım. Beni affetti mi affetmedi mi? Ona anlamayan gözlerle baksam da o kimseyi umursamadan beni de peşine takarak yürüdü. Arabaya geldiğimizde kilidi açarak beni bıraktı. Arabaya binerken bana kısa bir bakış atıp "Arabaya bin." dediğinde geri adım attım. Kaşlarını çatsada iç çekerek "Arabaya bin lütfen." dediğinde bu seferde tereddütle de olsa onu onaylayarak arabaya bindim. Ben arabaya bindiğimde sakince bana dönerek kutunun içindeki diğer yüzüğü alıp bana uzattı. Anlamayarak ona bakınca "Parmağını uzat." dediğinde itaatkarca elimi uzattım. Yüzüğü parmağıma taktıktan sonra "Şimdi gidelim!" dediğinde dudağımı ısırmaya başladım. Yol boyunca sessiz kalarak, dudağımı ısırmaya devam ettim. Eve geldiğimizde arabayı park ettiği gibi eve girene kadarda aynı sessizliğinde kaldı. İçeri girdiğimizde bile aynı sessizlikte durduğunda en sonunda buna dayanamayarak,
"Beni affetmedin mi?” sorduğumda bana kısa bir bakış attıktan sonra önüne döndü. Sinirle yumruğumu sıkarak "Dize!" dediğimde yine beni umursamayınca gözlerimin dolduğunu hissettim. Yine ağlamak istemiyorum! Bana cevap vermeyip yukarıya çıktığında bende sessizce koltuğa oturdum. Bacaklarımı kendime çekip bir yandan da sıkıca sarılırken kafamı koluma gömdüm. Bana cevap vermiyor bu çok sinir bozucu! Ağlamak da sinir bozucu ama ağlıyorum. Ve ağlamayı hiç istemiyorum! Bir süre bu şekilde kaldıktan sonra bir iç çekiş duymam bir oldu.
"Neden ağlıyorsun?" sorduğunda yüzümü daha da saklayarak,
"Ağlamıyorum." diyerek daha da yüzümü sakladığım da gülmeye başladı.
"Neden böyle davranıyorsun? Seni affedip affetmememin ne önemi var!" dediğinde gözlerimi silerek kafamı kaldırdım. Ben ona bakınca kendini gülmeye zorlayarak "Sonuçta ben senin iki gün önce tanıdığın ve şans eseri sana iyi davranan birisiyim o kadar. Ayrıca aramızda bir şey olmayacağını söyleyen de sendin." dediğinde onu reddetmek istedim. Buna benzer bir şeyler söylemiş olsam da ben bunu demedim. Doğrulmamla gülerek "Her neyse benim gitmem gerekiyor." diyerek arkasını döndüğünde üzerinde siyah takım elbise olduğunu gördüm.
"Nereye gidiyorsun?" sorduğumda sessizce elindeki telefona baktı.
"Şirkete, bazı işleri halletmem gerekiyor." diyerek yüzüme bile bakmadan çıkıp gitti. Bu çok adice! Ben ona hiç o mana da konuşmadım ki! Neden söylediklerim çok yanlış anlaşılıyor. Bir daha ağlamak istediğimde telefonum çaldı. Arayanın abim olduğunu görünce ağlamamı durdurmaya çalışarak telefonu açtım. Telefonu açmamla bir kez daha ağlamamı bastıramadım.
"Kızılım ne oldu? Yüzük işe yaramadı mı?" sorduğunda gözlerimi silerek zorda olsa konuştum.
"A... abi... ben... neden hep... yanlış... yanlış anlaşılıyorum." dediğimde derin bir iç çekti.
"Aptalsın çünkü! Evde yalnız mısın?" sorduğunda burnumu çektim.
"E... evdeyim, o... o gitti..." mırıldandığımda beni onaylayarak geleceğini söyleyip telefonu kapattı. Koltuktaki yastığa sarılarak onun gelmesini bekledim. O geldiğinde elindeki şişeleri bana vererek direkt içeriye geçti. Şişelere kısa bir bakış attıktan sonra "İçmem yasak." dediğimde güldü.
"Sana değil zaten, bana." diyerek kendini koltuğa attığında mutfağa girerek bir tane bardak aldım. Salona geçerek bardağı ona verdiğimde şişeyi açarak doldurdu.
"İçmen iyi değil." dediğimde sırıtarak bardağı kafasına dikti.
"Senin ağlamanı çekmek için yeterince iyi!" dediğinde yüzümü buruşturarak ona sarıldım. Gülerek saçımı öpüp beni kendine çekti. Bir süre bu şekilde sessiz kaldıktan sonra "Yüzük parmağında yani taktı ama işe yaramadı mı?" sorduğunda parmağımdaki yüzüğe baktım.
"Taktı ama ona daha önce söylediğim bir şeyi yanlış anladı." dediğimde sırıtarak bana baktı.
"Bu sefer neyi yanlış söyledin." dediğinde iç çekerek kafamı eğdim. Benim cevap vermeyeceğimi görünce "Ona birileriyle konuşmakta iyi olmadığını söyle." dediğinde kafamı onun göğsüne yaslayarak,
"Aptal mısın? O kadar iyi olsaydım, şimdiye kadar babama da karşı çıkardım." dediğimde kahkaha atmaya başladı.
"Haklısın." diyerek bardağı bırakıp şişeyi içtiğinde bende merakla baktım. Benim bakışıma gülerek "En son içtiğinde kendini ifşa ediyordun yani hiç bakma." dediğinde ona yalvarırcasına baktım. Kafasını iki yana sallayarak "Peki sadece bir yudum." diyerek şişeyi uzattığın da gülerek şişeyi elinden aldım. Şişeyi almamla ondan uzaklaşınca "Sakın fazla içme seni aptal!" dediğinde umursamadan şişenin tamamını kafama diktim. Sadece birazcık bir şey olmaz.
MERİH DİZE BELGİN
Evden ayrıldıktan sonra geri dönmek istedim. Bunu yaparsam yeni tanıdığım bir kıza ileride daha fazla düşkünlük hissedeceğimin farkındayım. Bu yüzden de ne kadar tereddüt etsem de şirkete geldim. Şirkete gelmemle babaannem Mısra'yı sorup durması sağ olsun onun ağlayan halini bir türlü kafamdan çıkaramadım. Zaten yeni tanıdığım birine böyle hissediyorum ve bu durumun saçmalığı beni başka bir şekilde boğuyor. Şu an ise karşımda sırıtarak oturan Ferit'e bakıyorum. Kahkaha atarak "Kız senin için ağlıyordu ve sende onu evde bırakıp buraya mı geldin? Sen tam bir salaksın!” diyerek kahkahasını hiç durdurmayınca sinirle oynadığım kalemi ona fırlattım. Son anda ona attığım kalemden kaçmasıyla Pelin iç çekerek bize baktı.
"Kavga etmeyi kesin!" dediğinde arkama yaslanarak gözlerimi kapattım. O ise "Dize, ne kadar kızarsan kız Ferit bu sefer haklı. Kızı o şekilde yalnız bırakman hiç hoş değil. Hem de özür dilemek amaçlı yüzük bile almışken!" dediğinde sinirle dişlerimi sıktım. Haklı olabilir ama aramızda bir şey olmayacak biri için endişelenmemeliyim. Zaten ben niye yeni tanıdığım bu kızı sevdim ki! Sadece birkaç kere gördüm ve gittim bir aptal gibi onu peşimde sürükledim. Pelin ve Ferit'in konuşmalarına dayanamayarak sinirle oturduğum yerden kalktım.
"Kesin! Sizi çekmek gibi bir niyetim yok!" dediğimde ikisi de sessizce bana baktı. Onların bana bakmasını umursamadan toplantı odasından ayrıldım. Sakince arabaya doğru yürüdüğümde telefonumun çalması bir oldu. Bilinmeyen numaraya iç çekerek yanıtladım. Yanıtlamamla Mısra'nın abisi Murat’ın sesini duydum.
"Sakin ol... Merih çabuk sizin eve gel!" dediğinde bir hırlama sesi ve daha sonrada "Mısra... kızılım sakin ol!" dediğini duydum. Ne olduğunu anlamasam da konunun Mısra ile ilgili olmasından dolayı telefonu kapatarak arabaya geçip olabildiğince hızlı bir şekilde arabayı çalıştırdım. Umarım Mısra'ya bir şey olmamıştır.
🦊BÖLÜM SONU🦊
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top