🌑~4.Bölüm: Enkaz ~🌑

Tuhaflıklar dolunayı
Keyifli okumalar..
Medya: fırtına& bölüm müziği


Eğer ki fırtına kendilerinden bir can alırsa, gözlerini ve yüreğini büyük bir gazap boyayacaktı.


Buz gibi olmuş tenini küçük dikenler misali rahatsız eden pek çok şey hissediyordu Bianca. Neredeydi? Ne olmuştu? Gözlerinin üstünde tonlarca ağırlık varmış gibi açılmıyor, ellerini ve ayaklarını hissedemiyordu. Korkmamak için dişlerini sıktığını hissettiğinde, biraz olsun rahatlamasına fırsat tanımayan yeni yeni etkenleri karşılamış vücudu ise resmen çığlık atıyor gibiydi; Her kemiği sızlıyor, eklemlerinden çenesine kadar her yeri sanki uzun bir dövülme faslından çıkmışcasına zonkluyordu.

Ağır göz kapaklarını çevreleyen kirpiklerini zorlamaya başladı Bianca, bir şekilde bu durumdan sıyrılmalı öncesinde ise bir şeyler görmeliydi. Üstünde de aynı gözlerinde olduğu gibi büyük bir ağırlık vardı. Bedeni belki de bu yüzden hareket edemiyordu. Üstüne bir şey düşmüşse yanlış bir hareketi kendisi için daha kötü sonuçlar doğurabilir, hatta bulunduğu durumu daha acılı hala getirebilirdi. Sonunda zorladığı kirpiklerini küçük bir açıyla açabildiğinde bulunduğu durumu anlamdıramamıştı, kısık bakışları yetersiz geldiğinde kırpıştırdığı kirpikleri gözünün önüne inen hayayı uzun bir zaman yok edememişti. Bianca başka bir düşünceyle bu görüntü bozukluğundan da ürkmüştü. Kafasını bir yere sertçe çarptıysa veyahut gözünü etkileyecek herhangi başka bir şey olduysa bu çok kötü olurdu diye düşünmüştü. Yinede görüntüsünü etkileyen şeyin sıkışıp kaldığı yerin boğukluğu olduğunu anlaması kısa sürmüş, sıkıştığı yerdeki koyu atmosferin etkisinde olduğunu anlamıştı.

Bu yüzden kafasını oynatma riskine girmeye karar verip düz bir şekilde yukarısı olduğunu tahmin ettiği yöne döndürmüştü. Pozisyon olarak düştüğü yerde sırtüstü yatıyordu fakat kafası yan dönmüştü, yukarı olarak düşündüğü kısma döndüğünde kısık bir şokla dolan bedeni dudaklarından çıkan şaşkın iniltiyi engelleyememişti. Bianca çıktığı teras kısımının çökerken yaşattıklarını tam bu sırada hatırlamıştı. Mr.St.James kendisinin ani hareketi sonucunda onu sımsıkı kavramış, Bianca'yı korumak için neredeyse üstüne kapaklanmıştı. Bianca şimdi kendi üstünde bilinçsizce yığılmış, koruma amaçlı kollarını omuz girintisine soğuk birer nesne gibi bırakan Anthony St.James için endişelenmişti. Kendisinden uzun olan adamın kolları sayesinde ezilmekten kurtulmuş, düştüğü yer ve üstlerine yığılan diğer şeyler arasında bedenini korumuştu. Kendisinin yüzünü göremiyordu, üstüne adeta bir tuzak misali kapanmıştı. Bianca için etten bir sığınak oluşturmuştu. Hayatını tehlikeye atmış, üstelik bunu hiç düşünmeden gerçekleştirmişti.

"Mr.Anthony? Lordum?!.... Anthony? "

Bianca korkak denemelerine cevap alamayınca Centilmenin nefes almadığını düşünmüştü. Buz kesmiş bedeni sadece üstündeki baskıyı hissediyordu, ne sıcağı ne de hafif hafif tekrar eden herhangi bir şeyi hissedemiyordu. Bedeni Mr.St.James'in bedeni ve dahası başka harabe parçaların altında sıkışmışken ellerini başının üstüne çıkarması da imkansızdı. Centilmenin nefesinin sıcaklığına ulaşamazdı. Kaldığı durumun dehşet verici sonuçları olmasını istemiyordu, fırtınanın gözleri önünde can almasına dayanamazdı. Gözleri bir an sonra batmaya başlayınca Bianca ister istemez sinirlenmeden edememişti. Ağlamak bu durumda yapması gereken en son davranış biçimiyken gözleri sıcak göz damlalarıyla dolmamalıydı. Sırf bu yüzden ellerini olabildiğince sıkıştırılmış olduğu bedenlerinin arasından sıyırmaya çalışmış sonrasında bu yaptığı fevri davranıştan da korkmuştu. Mr.St.James'in ağır bir yarası veyahut kırığı varsa yaptığı fevri çıkışlar daha kötü bir şeyle sonuçlanırdı. Bianca kulaklarıyla kendi nefes sesinin dışında bir şey duymayı beklemiş fakat bundan da pek emin olamamıştı.

"Lordum, lütfen gözlerinizi açın. Bana herhangi yaşama belirtisi sunun! Lütfen, lütfen!"

Bianca, kendisinin bedenini baskılayan nefes ritimlerini olduğunu hissetmek istiyordu, fakat bedeni uyuşmuş gibi hissizdi. Kendisi bu haldeyken bedeni her an kendisini de Mr.St.James gibi karanlığa çekebilir veyahut ne kadar süredir durduğunu bilmediği acı soğuğun son oyunuyla karşı karşıya kalırdı. Aklına gelen ikinci bir seçenek ise bağırmaktı, avazı çıktığı kadar bağırırsa belki buradan kurtulurlardı.

"Yardım edin!...Yardım edin! Buradayız! Kimse yok mu?! Lütfen birileri sesimi duysun!"

Bianca, dolu gözlerinin akmaması için  kendisini zorlarken sesini birilerinin duymasını umut ediyordu. Kuzeni veyahut Mr.Adrian St.James kendilerinin yokluğunu fark etmiş olmalıydı. Kaldı ki yıkımı duymaması için Mr.Adrian o kadar uzaklaşmış olduğunu da düşünmüyordu. Konuşmaları beş dakika sürmemişken köşkün diğer kısmına çoktan gitmiş olması imkansızdı. Bunların hiç birisi gerçekleşmese dahi Bianca öyle ya da böyle fırtına enkazını fark edeceklerini biliyordu, yinede korkmadan edemiyor her an ümitsiz bir kaosa sürüklenmeyi işten bile görmüyordu. Bianca sadece burada bir yerlerde kendilerini arıyor olmalarını istiyordu. Bulunmak, kendisi ve pek tabi Mr.Anthony'nin bu korkunç günü atlatmasını istiyordu.

"Lütfen buradayız! Yardım edin! Yardım edin! Sesimi duyan kimse yok mu!?"

Bianca, bağırış ve yakarışının bir faydası olmadığını görmenin ızdırabı ile susarken kendisini avutmaya çalışıyordu. Duygu karmaşası yaşamamalı enerjisini bunlarla tüketmemeliydi. Her zaman akıllı bir kız olmuştu, kendilerinin er geç birisi tarafından aranacağını biliyordu. Aranmasa dahi böyle bir yıkım için eğlenceye devam edilmesi mümkün değildi. Elbet bir şeyler yapılacaktı, öyle ya da böyle yapılmalıydı. Yinede endişelenmeden edemiyordu, her şey için çok geç olabilirdi, kendilerini bulduklarında buradan çıkarmaları da çok tehlikeli olabilirdi. İhtimaller o kadar fazla ve çoktu ki! Kendisini kontrol edemiyordu, bedeni zaten hissizdi. Gözlerinin sıcak göz yaşlarına sevinmeliydi fakat Bianca bu durumda ağlayacak birisi değildi. Ağlayamazdı, kötü bir şey olmayacaktı. Tanrıya dua etmeli ve yardımı için medet unmalıydı.

~•~

Sağanak yağmur ve fırtına dindiğinde, feci bir şekilde sonlanan davetin sakinleri korkunç bir bekleyişteydi.  Neredeyse altı saate yakındır hep birlikte neşesi gitmiş salonda, gri bulutlu gökyüzünün kasvetlendirdiği havayı soluyor, neşeli bir haber bekliyorlardı. Kimse bu günkü davet için böyle bir olay tahmin etmemiş aksine günün bu kadar uzun ve olaylı geçmesinden dolayı sinirleri gerilmişti, sabah ki neşe ve insan gürültüsü gitmiş yerine fırtınanın getirdiği ölüm sessizliğini ve üzüntüsünü gelmişti.

Pencere kenarında kendisine sandalye çekilmiş oturan Leydi Stallan üzüntüden perperişan halde çevresine dalgın gözlerle bakıyordu.  Altı saat önce gelen feci haber yüzünden baygınlık geçirmişti. kucağında duran kırışmış ipek mendili ve dağınık yelpazesinin yanısıra özenle yapılmış saçlarının görüntüsü bozulmuştu. Eline tutuşturulan konyaktan bir damla dahi almamış aksine düştü düşecek konumunda kendisinden uzakta tutmayı tercih etmişti. Yüzü kendisini tutmaktan kasılmıştı, gözleri dolu dolu olmasına rağmen tek bir damla düşmemiş, ipek mendili öylece elinde kırışıp durmuştu, yinede altı saatte göz altları olmadığı kadar çökmüştü. Bütün bu kaos tek bir kişiyle başlamış, ardından salgın misali herkese bulaşmıştı.

  Mr.Adrian St.James; korkunç bir yüz ifadesi ile salona girdiğinde hareretleşen sohbet ve uğultu dinginleşmiş ardından davetlilerin hepsi etrafına toplaşmıştı. Doğru düzgün bilgi gelmeyen gri fırtınanın iyi kötü haberlerini bekleyen insanlar, bu durumu ilk başta o kadar umursamamıştı. Fırtınanın zararı olacağını biliyor ve İngiltere havasının bu yükünü çoğunlukla deneyimliyorlardı. Yinede topluluğu takip eden Miss.Stallan ve ekselansları ise hemen hemen diğerlerinin aynısını yapıp genç Centilmenin iki yanında yer almışlardı.

Mr.Adrian, Mr.Anthony'nin aksine soğuk ve konuşkan birisi olmamasıyla tanınan bir mizaca sahipken davetliler kendisini ilk defa böyle görüyordu. Etrafına toplanmalarının hemen ardından bunun sıradan bir fırtına haberi gibi bir olay olmadığını ise az çok anlamış olsalar dahi Centilmenden ilk adımı bekliyorlardı. Bulunduğu toplumda kendisini asla kaybetmeyen, mesafesini asla aşmayan, karakterine uymayan hiçbir olaya adım atmayan kişiliği ile taban tabana zıt olan şimdiki hali ister istemez büyük bir şok yaratmıştı. Mr.Adrian, sosyetenin en sakin ve soğuk insanlarından birisiyken nasıl olurda böylesine bir nutku tutulmuşluğa kapılırdı? Ne olmuştu da değim yerindeyse hayalet görmüşçesine feri sönmüştü?

Aslında çoğu kişi bu farklılığı kendilerince bir soruyla değerlendiriyor, sadece gördükleri ile yetiniyordu. Tam da bu sırada Miss.Stallan herkesten önce davranarak konuşmuş ve korkunç haber öyle ortaya çıkmıştı;

"Ne oldu? Bu haliniz nedir Lordum?"

Diye sormuştu, ne yaşamıştı da böyle bir şoka girmişti? Kendiside merak etmişti.

"Söyleyin haydi? Nedir bu halinizin sebebi?"

Mr.Adrian gözlerinin buğulanmış irislerini Miss Stallan'a çevirince ellerinden birini boynuna götürmüş büyük bir sıkıntıda olduğunu belli edecek şekilde sıvazlamıştı. Centilmenin dudaklarından dökülecek her kelime için pür dikkat kesilen Miss. Stallan şu an ne kadar rahatsız edici olduğunu bilmiyordu. Oysa leydinin aklı bambaşka bir şekilde çalışıyordu, sevgili kuzeni salonda değilken tek başına kötü bir haber göyüslemek istemiyordu. Üstüne diktiği bakışları ile kesin bir cevap beklediğini de bu yüzden belli etmiş, kendisinin ve diğerlerinin alacakları haber için beklememesi gerektiğini düşünmüştü. Bu gerginlik ve üstüne yöneltilen baskı yüzünden Centilmen ilk defa tökezleyerek cevap vermişti.

"Fırtına...Fırtına, köşkün en uzun kulesini ve devamında olan kolonları yerle bir etti. Miss.Stallan..." Derin bir nefes çekmiş ve tek seferde konuşmasına devam etmişti, "Miss Whitney ve Mr.St.James... ne yazık ki o sırada oradaydılar... Kuvveti sebebiyle enkaza yaklaşmaya imkanım yoktu..."

"Miss.Stallan!"

Mr.Adrian, Elizabeth'in hayası giden gözleri sebebiyle, ellerini kendisine doğru uzatmıştı.  Doğru tahmin ettiği gibi ileri doğru yıkılan bedenini olabildiğince hızlıca tutmuştu. Sarf ettiği kısacık cümlesi salonda ölüm sessizliğinin başlangıcı olmuş, ardından ise Miss. Stallan'ı cam kenarına yerleştirilen sandalyeye taşımıştı.Fırtına sebebiyle duyulan haber de o sıra salonda büyük bir şok dalgası yaratmış insanlar birbirlerine durumun vahameti yüzünden korkuyla bakmıştı. Ekselansları Düşes hazretleri ise daha dayanıklıydı. Haberi duyduğunda gözleri soğuk bir katılığa hapsolmuş, eldivenli elleri elinde tuttuğu yelpazesini olabildiğince sıkmıştı. Yinede kendisi ne bayılmış ne göz yaşlarına boğulmuş ne de tek kelime etmişti. Sadece davet salonundan ayrılmıştı.

~•~

Gece karanlığında baş gösteren yağmur, gündüzün felâket fırtınasının yanında hiçbir şey gibiydi. Yıkıntıların arasında arama yapan yirmiye yakın adam, olabildiğince dikkatli ve titizlikle çalışıyordu. Yinede yağmur ellerinde ki gaz lambaları ile yaptıkları aramaya hiç yardımcı olmuyor aksine, git gide sönen umutları için eziyet ediyordu.

Mr. Adrian St. James, kuzeni Anthony St.James'ten çok farklı bir mizaca sahipken arama yapan askerler korkmadan edemiyorlardı. Kendisi bizzat aramaya çıkmışken, askerlerin tek bir hata yapma lüksleri yok denecek kadar az görünüyordu. Altı saate yakındır dışarıda yağmurun altındaydılar, sırılsıklam, gergin ve açıkçası kötü bir haber için bekliyorlardı. Binanın enkazı nerede ne kadar yığılı, aranılan kişiler nerede tamamıyla bir bilinmezlikti. Fırtınaların sonuçlarına aşina olmalarına rağmen daha öncesinde St.James köşkünün bir fırtınaya yenildiğini görmemiş, hatta kôşkün bu durumuyla ün kazandığını bile duymuşlardı. Oysa şimdi binanın dörtte ikisine yakın bir kısmı yerle yeksan olmuş eski güzelliğinden ve ahenginden eser kalmamıştı.

"Herhangi bir ses duyuyor musunuz?"

Kendileri gibi elinde bir gaz lambası ile enkazın üstünde yükselen asilzade; Mr.Adrian askerlere korkutucu bir sesle sormuştu. Gerginliği ve içinde bulunduğu olayın çaresizliğinin tetiklediği sinir buram buram hissediliyor, askerler ve kendisi arasında korkutucu bir iletişime sebep oluyordu. Birisinden kesin ve iyi bir cevap bekliyordu, öyle ya da böyle iyi bir sonuç istiyordu. Enkazın üstünde kendisi gibi dolaşan herhangi birisinden kesin ve açık bir cevap istiyordu.

"Size bir soru sordum!"

Beklemeye tahammülü olmadığını söyleyen sesini tekrar yağmurlu havaya yükselttiğinde askerler kısık mırıltılarla bir şey bulunmadığını bir kaç ayrı yerden söylemişlerdi. Bunun üzerine buz gibi bir sesle küfür eden Centilmen, gözlerini kısa bir an yağmur yağan gökyüzüne çevirmişti ardından bu sefer daha gür bir sesle  bağırmıştı.

"Anthony! Leydi Whitney! Anthony!"

Her adımında kalın sesiyle dillendirdiği isimlere herhangi bir cevap yoktu, sadece çiseleyen yağmur ve çevrede kendisi gibi adımlayan kişilerin ayak sesleri ile birleşik kısık bir uğultu kulağını tırmalıyordu. Ellerinden bir tanesi sırılsıklam olan redingotunu hırsla çırparken elindeki gaz lambası ani hareketiyle sallanmış neredeyse düşme tehlikesi atlatmıştı. Centilmen ise bunların hiçbirisini önemsememiş sıktığı dişleri arasından kuzenine ve pek tabi kendisine iki çift laf etmişti.

"Anthony, kendisini belli etmeye çalışan yoldaş beklediğinden ileri gitti."

Dişlerini sıkmaktan gıcırdattığında kendi sesini tanıyamamıştı, kısık sesi boğazını yakıyordu.

"Eğer.. eğer buradan canlı çıkmazsan yapabileceklerimden korkmaları gerekecek."

~•~

Bianca gözlerini tekrar aralayabildiğinde, midesinin feci derecede bulandığını hissediyordu. Ayrıca vücudu saç uçlarından ayak parmaklarına kadar karıncalanıyor gibiydi. Kendisinin ne zaman bilincini kaybettiğini bilmiyordu, en son hatırladığı şey sesini birilerine duyurmaya çalışmakta olduğu zaman dilimiydi. Şimdi ise dudakları kupkuru bir şekilde birbirine yapışmıştı, yüzünün derisi de aynı derecede kıvrışmış gibi canını yakıyordu. Gözleri artık bir şeyleri ayırt edemeyeceği bir karanlığa açılmıştı, bu yüzden elleri tekrardan üstünde boylu boyunca uzanan Centilmenin durumundan bir şeyler kapmak amacıyla oynatmayı denemişti. Bilincini kaybettiği için korkuya kapılarak acele etmemeliydi, bu durumda yapabileceği bir şey yoktu, ne kadar direnmeye çalışırsa çalışsın en nihayetinde kendi durumu da pek iç açıcı durmuyordu.

Sol eli her ne kadar bunca yükün altında kalmaktan dolayı feci bir sızlama sunmuş olsa dahi tehlikeyi göze alarak ikisinin karın bölgesine kadar ilerlemiş ve bu sefer centilmenin düzensiz nefeslerini hissettirmişti. Bianca şuursuz olduğu bütün zamanı bu küçük sevinçle unutmuş ve bu sefer tüm gücüyle haykırmıştı. İkisi için hala daha umudun varlığını duyumsamalı ve olabildiğince buna sarılmalıydı. İnanmak istemese dahi vücudu daha fazla bu yükü ve bu durumu kaldıramayacaktı, bir daha uyanmış olması dahi bir mucizeydi. Elinde olan şansını tekrardan sonuna kadar kullanmalıydı.

"Yardım edin! Lütfen! Lütfen birisi yok mu! Yardım edin!"

Bianca bağrışlarına kısık nefeslerle ara verirken olabildiğince çok haykırmıştı, sonunda boğazı tahriş olduğunu iyice hissettirince susmuştu.

Aralarında tuttuğu sol eline hafif baskı yapan düzensiz nefes ritimlerine sığınmıştı, buradan Anthony ve kendisinin cesetleri çıkacaktı. Aileleri bu feci olay sebebiyle kahrolacaktı. Bianca annesinin ailesinin tek kızlarını kaybetme acısı ile nasıl başa çıkacağını düşünmek dahi istemiyordu, gencecik yaşında ölecek, tanrının kendisine sunduğu ömürünün son demlerini böyle yaşayacaktı. İyice kendisini kötüye yönlendiren düşüncelerine kapılmadan edememişti Bianca, burada kapana kısılmışken duygularını kontrol edemiyordu.

Gözlerinden süzülen göz yaşları artık durmuyordu, ümidi kalmamıştı. Bedeninin her bir parçasında haykıran acıları her geçen saniye daha duyulur oluyordu. Bianca, gürültülü bir şekilde ağlamaya başlayınca hıncını almak istercesine tekrardan çığrınmıştı.

"Lütfen lütfen! Herhangi biri sesimi duysun! Canım yanıyor! Yardım edin! Bu karanlıktan, acıdan kurtarın!"

Hıçkırıklarıyla birleşen son feryadından sonra katıla katıla ağlayan Bianca bir an sonra gözüne ilişen hafif bir ışık görmüştü. Bu histerik ağlamasından dolayı yanlış gördüğünü varsayarken daha da farklı bir şey olmuştu.

"Efendim! Yetişin! Buradalar!"

~•~

Elizabeth yağmurda ıslanan üstünü önemsemeden, eteklerini savurarak ilerliyordu. Yüzü rengini kaybetmiş, saçlarının şekli bozulmuş ve göz altları stresten ve gerginlikten çabucak çökmüştü. Yanında kendisini durdurmak için çırpınan hizmetli, aynı zamanda hızına yetişmek için çaba sarf ediyordu. Yinede Elizabeth, kendisinin pencereden her baktığında boğuluyormuş gibi hissederken içeride beklemesini, metanetli olmasını telkin eden kişileri daha fazla kale alamayacak kadar histerikleşmiş, sivrilmişti. Bu yüzden yanında kendisini durdurmaya çalışan zavallı hizmetliye sinirlerini daha fazla hoplattığı için kızmıştı

"Çekil ya da sus!"

Hızla arşınladığı bahçenin ayrıntılarına göz gezdirmeksizin asıl muhattabını arayan gözleri sonunda durduğunda, yanında çırpınan hizmetliyi paylamadan edememişti. Toz pembe eteğini daha fazla kendisine engel olmasına dayanamadığı için iki tarafından tutmuş ve ayaklarına dolaşmayacak şekilde kaldırmıştı, yağan yağmurun iyice yumuşattığı bahçenin bozulmuş azerisinin üstünde bata çıka ilerlemesi normal zamanlarda adabı muaşerete tamamıyla aykırıydı, hiç bir leydi bırak çamurlu toprakta yürümeyi normal toprakta bile yürümekten haz etmezken Elizabeth'in Mr.Adrian'ın bulunduğu noktaya yanında ki hizmetkardan bile daha iyi bir şekilde varması şaşılacak bir durumdu. Yinede Elizabeth'in şu an umursadığı tek konunun ne olduğu da herkesçe bilinen bir gerçekken kimse karşısına geçip tek söz dahi edemezdi. Bianca için korkudan ölüp ölüp dirilirken, çaresizce daha fazla bekleyemezdi.

"Leydi Stallan? Sizin burada ne işiniz var?"

Şaşkın sesiyle Elizabeth'i karşılayan Mr.Adrian, ellerini öne uzatarak kendisinin bulunduğu enkaz parçasına çıkmaya çalışan Leydiye yardım etmişti. İtiraz etmesinin herhangi bir faydası olmayacağını biliyordu. Yinede sorusuna cevap almamış olması tekrar konuşmasını engellememiş aksine Centilmenin adamlarına sergilediği soğuklukla birleşmişti.

"Burada bulunmanız oldukça uygunsuz, lütfen salona geri dönün."

Elizabeth ise ellerini hala daha tutan Centilmenin tavizsiz sesinden zerre etkilenmediğini belli etmek amacıyla birleşmiş ellerini sertçe çözmüştü. Sinirle karışık bir şekilde cevap verecekken yağmurlu havada başka bir ses ortamı adeta bıçak misali ikiye bölmüştü.

"Efendim! Yetişin! Buradalar!"

Yağan yağmurun altında Elizabeth bu sözlerle ne diyeceğini tamamıyla unutmuş, Centilmenin yüzüne hafif kırık bir gülümsemeyle bakıp bu sefer ayırdığı ellerini kendisi birleştirmişti.

"Duydunuz mu?!"

Adrian, Elizabeth'in aksine sevinmeyi her şey tamamıyla netleşinceye bırakacaktı. Sırılsıklam ve gerginken daha fazla oyalanamazdı. Bu küçük haber arama yapan diğer askerleri de haberi veren tarafa yönlendirmişken kendisi Elizabeth'i hizmetkarın yanına indirmişti.

"Leydiyi her ne derse desin burada tutacaksın."

Elizabeth bu sözleri duyar duymaz kırık gülümseme ile bezeli yüzünü Centilmene çevirmişti, kendisini burada hemde böyle bir haber sonrası zorla tutamazdı.

"Ne? Hayır! Bianca..."

"İkinci bir tekrar olmayacak, Leydim. Zorluk çıkarmanız sadece hizmetkarın zararına olur."

Adrian, soğuk mavi gözlerini hizmetkara şöyle bir çevirir çevirmez adamcağız Elizabeth'e eşlik ettiği biraz önceki halinden daha fazla gerilmişti. Elleri adeta izinsiz halde Elizabeth'in sağ kolunu mengene misali sarmıştı.

"Çek elini üzerimden,"

Bakışlarını ikinci bir kez Elizabeth'e çevirmeyen Adrian, arkasını dönüp askerlerin çoktan toplaştığı noktaya ilerlemeye başlamıştı. Derin bir nefes alan Centilmen her ne kadar dışarıdan çok katı gözükse dahi içinde aynı Leydi Stallan gibi bir heyecan ve korku taşıyordu. Tanrının onlara ikinci bir şans tanıması için de sessizce dua ediyordu. Eğer ki fırtına kendilerinden bir can alırsa, gözlerini ve yüreğini büyük bir gazap boyayacak, uzun bir müddet karanlığa gömüleceklerdi.

~•~

Karanlık yavaş yavaş aralanıp canlı bir kızıllığa teslim olurken Bianca, oldukça bitkin bir haldeydi. Sevinmeliydi fakat o kadar yorgun ve korkmuş hissediyordu ki dudakları sadece ağlamak için kıvrışıyor, gözleri sadece göz damlalarını atmak için kırpışıyordu. Üstlerinde kendileri sonunda bulan kişiler en az hasarla onları oradan bir an önce kurtarmak için uğraşıyor, her saniye yüzüne ve üstüne berrak, ilk defa tenine değen yağmur damlaları için yer açılıyordu. Kısa zaman sonra kaburgalarına ve sırtına büyük bir baskı yapan o ağırlıklardan sadece Anthony St.James kaldığında, Bianca Mr.Adrian'ı seçebilmişti.

"Lütfen acele edin, daha fazla zamanı olmayabilir!"

Ağlamaklı sesiyle dillendirdiği korkusu, herkeste olan bir duyguydu. Fakat kimse kendisi kadar canhıraş ve kesin bir dille ortaya dökmemiş, aksine konuşulursa gerçek olmasından korkulmuştu.  Mr.Anthony St.James'in tahilsizliği bütün hanedanı ve dahası sosyete için feci bir olaydı. İngiltere başta olmak üzere büyük bir ekonomik boşluk ve düzen bozukluğunun yanısıra ailesinin tek erkek varisiydi. Bütün bunları bir kenara bıraktıklarında ise hayati tehlikesinin ne derece kötü olduğunu bilmiyorlardı. Tahilsiz diyerek nitelendirmek olayı çok basite indirgeyecek bir sözdü, bu yüzden Centilmen böyle bir durumda söylenebilecek en makul cümleleri kurmak zorundaydı;

"Sakin olun,"

Devam etmek için başka bir sözcük bulamamıştı yinede Adrian St.James, kendisi de kuzeni için en az Leydi Whitney kadar endişe ve korku duyuyordu. Fakat bulundukları durum hekim gözetiminde olmalıydı, bu yüzden elinden sadece kendilerini bu enkazdan kurtarmak kalıyordu. Hekimin belli bir zaman aralığı olmadığı için sadece haber üzerine gelebileceğini bildirmesi, sinirlerini hoplatsa dahi şu anda tek fırtına mağduru olan köşk sakinleri değildi. Her tarafta hekim veyahut tıbbi bilgisi olan kişiler lazımdı. Bu yüzden emrivaki yapması sadece küstahlık sayılırdı.

Bianca üçüncü kez bilincini geri kazandığında daha önce bulunmadığı bir yerdeydi. Kendisinin bacakları yeşil renkli saten koltuğa uzatılmış, üstü değiştirilmişti. Sabah havasında giydiği eşyalarının yanı sıra daha kalın ve rahatsız etmeyecek bir kumaştan olsa dahi kendisinin olmadığı belli oluyordu. Üstüne yeterince ısıtacak bir yorgan serilmiş olmasına rağmen Bianca hafifçe titrediğini hissediyordu. O kadar korku ve stresin yanında buz gibi bir ortamda saatlerce kalmış birisinin durumunda ise bu oldukça normal sayılıyordu. Yinede tanımadığı bir evde oldukça kötü bir gün geçirmişken artık bunun bir sonu olması gerektiğini biliyordu, kendisini rahat ve güvende hissedebileceği en yakın yuvasını arzuluyordu.

Büyükannesinin evinde değildi, çünkü burasını daha önce görmemişti. Fakat odayı daha geniş çaplı incelemek isteyince daha farklı bir şeyle karşılaşmıştı.

Hemen on adım ötesinde büyük odayı oldukça boğan bir yatak duruyordu, sanki oraya ait değildi fakat durum sebebiyle buraya taşınmış, burada durması uygun bulunmuş da öyle getirilmiş gibiydi. Mavi irisleri daha yukarıya kaydığında üzerinde ki uzun ve yapılı birisinin boylu boyunca uzandığını görmüştü. Kendisinin aksine sadece beline örtülmüş bir yorganla duruyor, üst bedeninde ise bronz teni parlıyordu. Bianca Mr.St.James'in hayası gitmiş, kireç gibi yüzünün yüz üstü yatırıldığından dolayı kendisinin tarafına döndürüldüğünü anlamış, yinede gözlerinin dolmasını ve utançla kafasını çevirmesini engelleyememişti. Mavi irisleri bir daha sırtına veyahut kendisinin bulunduğu yere tırmanmak şöyle dursun, elleri yüzüne kapanmamak için zor duruyordu. Bunların hepsi kendisi yüzünden gerçekleşmiş, centilmen sırf kendisi için bu duruma düşmüştü. Bianca elinde olmadan çok fazla ve üst üste yaşadığı şeyleri kaldırmadığını ise tam o an fark etmişti. Kötü tahili o mahlukatla karşılaştığından itibaren kendisini bırakmıyor ve katlanarak artıyor gibiydi. Oysa Bianca bunların sadece kötü bir kabus olmasını  veyahut hiç birinin gerçekleşmemiş olmasını ne çok isterdi?

Elleri çizilmiş yüzüne ilk defa dokunurken canının acısını da sırf bu yüzden önemsememiş ve artık tamamiyle serbest olan duygularını bastırmak amacıyla yüzünü kapatmıştı...

Yazan: ELİANA WALLACE

Selam!👋🏻
Aslında bölümü bu kadar kısa tutmayacaktım, fakat olay örgüsüne bakınca yazarsam 5 bini geçecek bir bölüm, ileriki bölümler için hiç yardımcı olmayacaktı. Bende kısa kesmeye karar verdim. Ayrıca bölüm çok kesikli bir anlatıma sahipken bir anda uzun soluklu bir dönemeç eklemek de aurayı bozar gibi geldi.

Bölüme gelirsek tam manası ile yansıttım mı bilemiyorum, çünkü fırtına bize bir enkaz verdi evet ama öyle aman aman bir kaos düzeyinde değildi. Yani çok değil bir beş bölüm içerisinde buraları daha bir anlam kazanacak bence😅. Yinede durum analizi yaparsam Anthony için bu bölüm tamamıyla karanlıktı, olayı Adrian St.James ve kısmen Bianca ile okuduk. Diğer bölümde artık karakterlerimizi daha içli dışlı göreceğimiz için Adrian'ı biraz tanımanızı istedim.☺️

Lütfen beğendiyseniz yıldızlamayı unutmayın. Kısacık bir cümle dahi olsa yorum yaparsanız çok sevinirim. Sizlerle konuşmak hikayeye ve pek tabi hevesime büyük bir heyecanla sarılmama sebebiyet veriyor. Okuduğunuz için teşekkür ederim.✨

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top