🌑~3.Bölüm:Gizemli Yoldaş~🌑

Tuhaflıklar Dolunay'ı
3.Bölüm, keyifli okumalar.
Medya: Bianca ve bölüm müziği.

~•~

Gri tonlarına sahip bulutlar pamuklara sarılmışcasına çoğalarak St.James köşküne hızla yaklaşıyordu. Etrafta ki o bahar neşesinin sesi fırtınanın kulak tırmalayan uğultusu ile yavaş yavaş yer değiştiriyordu. Düşes Hazretlerinin düzenlediği etkinliğin arifesinde böyle muazzam bir facia yaşanması yüksek sosyetede uzun vadede ses getirecek bir olay olacak gibiydi. Seçkin ve sınırlı kişilerden oluşan davetlilerin eğlencesinin böyle bozulmasına şüphesiz çoğu davetsiz mensup sevinecekti. Lakin durum bundan daha vahimdi; fırtına sebebiyle bir çok yerde can ve mal kaybı yaşanacak ve dahası bu yerlerden birisi olma ihtimalini taşıyan köşkte bundan nasibini alacaktı. Her ne kadar bölgesinin en sağlam yapılarından birisi olsada, fırtına'nın gücü söz konusu olduğunda ihtimaller belirsizliğe çıkıyordu.

Bianca, St.James lordu ile konuştukları yerden dışarının gri kararan havasına bakıyordu. Sağ eli gerginlikle inci kolyesini çekiştiriyor, sol eli yelpazesiyle beraber elbisesinin etek kısmında dolanıyordu. Dışarıda her dakika daha fazla şiddetlenen fırtınanın aksine Düşes hazretlerinin sakinliği ile durumu açıkladıktan hemen sonra etkinliğin giriş balosunu devam ettirmesi sinirlerine dokunuyordu. Bianca, inanmak istemediği bir kabus ve yakınları için endişelen genç bir kızın çaresizliğinin arasında kalmıştı.

Yinede bu facianın ortasında böylesine sakinlikle kalabilmesi ilaveten düzenlediği olayın bozulmadan ilerlemesini sağlayan kadına gıpta etmeden de duramamıştı. Halbuki, açıkça belirgin olan tehdit yabana atılmayacak kadar tehlike arz ediyordu. Diğer davetlilerin de mükemmel şekilde gerginlikleri örtbas ettiklerini görüyordu, sosyetenin bir ferdi olsa dahi bu kadar iyi bir maskesi olması için ömrünün yetmeyeceğini düşünüyordu. Kendisinin aklında bin bir ihtimal varken sakin durmasını sağlayan tek şey eline ulaşmasını beklediği hayati haberdi. Büyükannesi ve teyzesi için gönderilen uşak hala daha geri dönmemişti. Kuzeni Elizabeth ise rahatlamaları için sıcak şeri almaya gitmiş, bu sayede gerginliğini biraz olsun dizginlemeyi ummuştu. Bianca kuzeninin kendisinin aksine sosyete adabına daha alışık olduğunu ve kontrolü daha çabuk ele aldığını biliyordu. Kendisinden de beklenen tam olarak buydu lakin Bianca endişenmek geri duramıyordu. Kendisini beceriksiz ve kararsız hissetmekten de alıkoyamıyor, sürekli parmaklarını çıtlatıyordu.

"Bianca?"

Sonunda yanını bulan kuzeni, buruk bir gülümseme ile elinde ki iki kadeh Şeri ile kendisine bakıyordu. Gözleri kızarmış olsa dahi buna kimse dikkat etmiyordu, yüzünde kendisinden başkasının fark etmediği üzüntüsü duruyordu. Eline tutuşturduğu sıcak Şerinin hissiyatı kendi endişesini bastırmaya yetmeyecek gibiydi. O halde Elizabeth'in kendisi nasıl buna inanıyordu?

"Gittikçe büyüyor Elizabeth."

Boynundaki inci kolyesini tekrardan çekiştirmesine kısa bir süre dikkatini veren Elizabeth gözleri hala daha boynunda gezinirken cevaplamıştı,

"Bianca, seni anlıyorum endişelisin fakat bu senin resmi olarak ikinci davetin. Burada hata payın olamaz, hareketlerini kontrol et lütfen."

Bianca kuzeninin laflarına bir süre karşılık vermemiş suratını asmıştı. Haklı olduğunu biliyordu, Elizabeth her zaman kendisinden daha sağ duyulu düşünürdü. Kendisine göre daha kontrollü davranırdı.

"İçimde ki büyüyen korku durmuyor, büyükannem ve teyzem için endişem buradaki sosyete adabımın önüne geçiyor. Kaldı ki içimden bir ses bu fırtınanın böyle hafife alınmaması gerektiğini fısıldıyor. Elizabeth?"

Kolunu tutarak pencereye tamamiyle dönmesini sağlayan kuzeni sayesinde lafının sonunu ani hareketine şaşırarak bitirebilmişti.

"Ekselansları Düşes, sağımızda ki kolonda. Sus."

Fazla yüksek sesle konuşmadığını umarak Elizabeth'in fısıltısının ana kişisine odaklanmıştı Bianca. Kendisini göremese de hemen arkasında olduğunu bildiğinden diken üstündeymiş gibi hissetmeden edememiş elleri bir kez daha elbisesinin eteklerini kırıştırmıştı. Böyle duyulmak, ev sahibine üstelik, açık bir terbiyesizlikti.

"Leydi Whitney?"

Kendi aralarına katılmak için nazik bir istek belirten Ekselansları Düşes Bianca ve Elizabeth'in gerginliğini arttırmıştı.

Sırtını pencereye çevirerek reverans yapan Bianca, Elizabeth ile aynı anda gülümsemişti. Kendisine açıkça ilk söz devredilmediği için suskun kalan Elizabeth, ilgiyle Bianca'ya bakıyordu.

"Ekselansları,"

Gülümsemelerine karşılık veren kadın sol elinde tuttuğu yelpazesiyle kısaca oyalanıp söze girişmişti.

"Umarım endişelen miyorsunuzdur?
Burada geçirdiğimiz zamanlarda böyle fırtınalar hep olurdu. Tabi şimdi ki biraz daha farklı; nehir ile beraber daha şiddetlenme ihtimali gözetilen bir tanesi lakin... inanın ki köşkümüz oldukça dayanıklıdır,"

Yelpazesinin ipini açarak bileğine geçirdikten sonra devam etmişti,

"Düzenlenen etkinliğimizin tadını çıkarmanızı çok isterim. Fırtına için endişelenmeyin. Lütfen sizde geri kalan misafirlerimize katılın."

Bianca bu sözlerin hemen ardından salona göz gezdirmişti. Ekselanslarının kendilerini geri çağırmasını izleyen kişilerin gözleri muhakkak ki üstlerinde merakla dolanıyor olmalıydı.

Salonda kurulu servis masalarında duran iki kişiyi yakalayan mavi irisleri bir an duraksamıştı. Hemen ardından müzisyenlerin önünde duran kişilerinde kendilerini alttan altta süzdüğünü yakalamış Bianca yavaş yavaş fazla dikkat çektiğini çözümlemişti. Fakat yinede servis masasının önünde dikilen kişiler anlamlandıramadığı bir utanç ve bilmediği bir duygunun varlığını daha hissetmesine sebebiyet vermişti. An be an Elizabeth'in sözü doğru çıkıyordu. Artık konuşması gerektiğini fark edince boğazını olabilecek en sessiz biçimde temizlemişti.

"Hayır Ekselansları, buradakiler için endişe etmiyorum. Dışarıda kalanlar için endişeleniyorum. Sıcak Şeriniz ve bahşettiğiniz müzik şimdiden bizi keyiflendiriyor, teşekkür ederiz."

Ekselansları Düşes, konuşmasını dikkatle dinledikten sonra pembe dudağının sol kenarını hafifçe kıvırarak gülümsemişti.

"Dışarıda kalanlar konusunda haklısınız...Servisimizi beğenmenize sevindim, umarım nar marmelatıyla da denemek istersiniz."

Bianca, servis masasının önünde bekleyen kişileri hatırlatan bu küçük önermeyi nasıl karşılayacağını bilememişti. Şu anki durumuyla insanlarla konuşmak istemiyordu, biraz daha kendi başına kalmalıydı. Fakat Ekselansları Düşes bu duruma izin vermemekte en az kendisi kadar kararlı duruyordu. Kaşları ile elinde duran sıcak Şeriyi özenle işaret etmişti bile.

"Öneriniz için müteşekkiriz, Ekselansları."

Reverans yaparak tekrardan selamlamış ardından elbisesinin önünü takılmamak adına hafifçe kaldırarak yürümeye başlamıştı Bianca. Mr.St.James'in yanına ikinci defa kendi arzusuyla gitmek gururunu incitmiş olsada bunun aslında küçük bir kışkırtmanın zorlamasıyla olduğunu kabul etmeyi tercih etmişti.

Kuzeni Elizabeth de kendisiyle beraber hareket ederek servis masasına yürümeye başlamıştı. Masaya yaklaşmadan hemen önce ise eldivenli eli, Bianca'nın kolunu zarifçe tutmuştu.

Nar marmeladını arayan mavi irisleri durdukları noktaya yakın olmasını uman iç sesi sebebiyle masanın geri kalanını irdelemiyordu. Sol köşesinde durduklarından St.James lordlarının uzağında sayılırlardı.

"Bianca?"

"Efendim?"

Elizabeth eldivenini düzeltiyormuş gibi göstermek için kolundan çıkmıştı fakat asıl amacı bambaşkaydı. Gözleri ister istemez bir şeyin doğru yerini gösteriyordu.

"Elizabeth, açıkçası kendi elimle bu tuzağa çekildim. Ama,"

"Bilemezdin,"

Bianca, tam anlamıyla koca bir cam kaseden küçük servis tabaklarına aktarılan nar marmelatının olduğu yerden nefret ediyordu. Tanışmaları bir dizi şans eseri olan centilmenle sanki dibinden ayrılamıyormuş gibi sürekli bir araya geliyor veyahut getiriliyor olmasından fazlasıyla rahatsız oluyordu. Bu durum daha fazla devam ederse önüne geçemeyeceği bir heyelana sebep olacaktı. Sanki kendisi hakkında çıkan haberin devamı ve dayanağı varmış gibi gözükmesi için birileri ellerinden geleni yapıyordu.

"Bence frambuaz reçelini deneyelim."

Elizabeth'in elini kavrayan Bianca oldukça gergin bir tonede önermişti bu seçeneği, hemen yanlarında bekleyen küçük sunumlar ona nar marmelatından daha cazip geliyordu.

"Şerimiz buz gibi oldu, Bianca. Hadi?"

Eline sunumlardan bir tanesini alan Elizabeth bu bahaneyi sunmuştu. Kendi ellerinin boş kalmasını tehtitlere açık bir şekilde durmak gibi algılayan Bianca kendi önerisini soğumaya yüz tutmuş Şerisini masaya bırakarak gerçekleştirmişti.

~•~

Elinde ki beyaz şarabı yudumlayan Bianca, önünde dönen koyu kıyafet konusuna odaklanmaya çabalıyordu. Dışarıda mükemmel bir uğultu vardı ve bardaktan boşanırcasına yağmur yağıyordu. Köşkün kalın duvarları sayesinde içerisinin havasında herhangi bir değişiklik yoktu, lakin dışarıda takılı kalan aklı bir türlü önündeki sohbete odaklanamıyordu. Geçen gece gördüğü mahlukat, kanlı canlı tekrardan karşısında belirmiş ve azami ölçüde kendisini korkutmuştu. Hala daha dışarıda aynı o geceki gibi dolaşıyor ve Bianca'ya görünüyordu. O sıra yanında duran Mr.St.James'in mahlukatı gördüğünden ise şüpheliydi. Üstlerine gelen fırtınaya bakması bile bütün suçu mahlukata yüklemesi için yeterli bir sebep gibi görünüyordu, Bianca aklını kaçırmış biri gibi yaşanan bütün talihsizliklerin onunla bir bağı olduğunu çoktan kabullenmişti. İçinden her geçişinde gittikçe mantıklaşıyor ve iyice yerini sağlamlaştırıyordu. Mesela; uşaklarının izinsiz avlanırken feci derecede yaralanmış olması, ilaveten St.James köşkünde aldığı kötü fırtına haberi. Bunların hepsi mahlukat ile karşılaşmasından dolayı gerçekleşen olaylardı. Veyahut olabilme ihtimali olan olaylardı?

"Spencer ceketleri duydunuz mu? fransızların modasında yeniden can bulmuş,
İç mekan ve dış mekan olarak ayrım yapılmadan giyilebiliyormuş. Pelerinin yerini uzun süre tutar mı dersiniz?"

Leydilerden birisi konunun gidişatını bütünden parçaya indirgemiş, ayrıca diğerlerinin de modayı takip edip etmediğini ölçmek istemişti. Bianca bu sözleri duyduktan sonra istemsizce dudaklarını büzmüştü. Bunu yapması soruyu ilk elden cevaplaması için diğerlerine fırsat vermişti.

"Leydi Whitney? Sizin bir fikriniz var mı?"

Büzülen dudaklarını gülümsemeye çeviren Bianca beklemeksizin cevap vermişti.

"Burada tekrardan hayat bulmadığı sürece pelerinlerin akibetini bilemeyiz, Leydim."

Bianca'nın konuyu uzaktan yakından irdelemeyip basitçe cevaplandırmasından hoşnut olmamıştı leydi. Lakin Bianca bu durumda herhangi bir sohbeti düşünecek değildi, dışarıyı kasıp kavuran fırtınanın biran önce dinmesini istiyordu. Tekrardan büyükannesi ve teyzesinin yanında olmak, Londra'ya geri dönmek istiyordu. Beyaz şarabını tekrardan dudaklarına yanaştırmış inci kolyesini çekiştirmeye başlamıştı. Tam o sıra ise kimsenin beklemediği bir felaket gerçekleşmişti; salonda kesintisiz devam eden müziği bile kat kat bastıran bir gürültü bütün davetlileri değim yerindeyse zıplatmıştı.

"Ne oluyor!?"

"Bu ses neydi?!"

İrkilen insanlar; bir ağızdan gerginlikle konuşmaya, bu feci gürültünün sebebini öğrenmek için etraflarına bakınmaya başlamışlardı. Fakat davet salonu aynı parlaklığı ve düzeniyle duruyordu, ses köşkün başka bir kısmından veyahut dışarıdan geliyor olmalıydı. Bu sefer Bianca, Elizabeth'in kolunu tutmak için öne atılmıştı. Sohbet için birbirlerinin yanında değillerdi, ve bu küçük ayrıntı bu gerginlikte onlar için bir sorun olmuştu.

"Elizabeth, pencerelere yaklaşma."

Davetliler Biancanın sözlerinin aksine pencerelere yönelmişlerdi. Uğultu adeta dışarıda göz gözü görmeyecek fırtınayı daha da korkunç gösteriyor, pencerelerin önünü dolduran insanlar için ise duyalan feci sesin belirsizliğini gözler önüne seriyordu.

"Bianca, sence ne oldu?" Elizabeth tarazlı bir fısıltıya sormuştu bunu,

"Fırtına dışarıyı kasıp kavurmaya başladı. "

Salonun diğer davetlileri arasında göremediği St.James lordları Bianca'nın daha fazla gerilmesini sağlıyordu. Ekselansları Düşes'in bu iç ferahlatma konuşmasının ters tepmesi an meselesiydi. Çağırdığı konukları yavaş yavaş paniğe kapıyordu, birbirleri ile gergince konuşuyor durmaksızın dışarıyı gözlüyorlardı.

"Ekselansları bizi telkin etti Bianca, emin misin?"

"Elizabeth, böyle felaket bir ses bütün köşkte sence nasıl duyulabilir? Bu en normal durumda kırılan cam veyahut ayna değil, köşkün bir yerine bir şey olmuş olmalı."

"Bianca, bahsini ettiğin şey için oldukça büyük bir şey çarpmış olmalı,"

"Elizabeth küçüklüğümüzde Humber bölgesinde taş bir köprü vardı, kendisi yıkılmaz görünüyordu. Lakin biz oradayken korkunç bir sel yüzünden harabeye dönmüştü."

Bianca o zaman çok korktuğunu ve köprü için çok üzüldüğünü hatırlıyordu. Lakin sel felaketi yapıyı fidan misali kırıp atmıştı, gezileri bir hafta sekteye uğratan bu uğursuz olaydan sonra babası başka bölgelere merak salmıştı. Sevgili kuzeninin kendisinin bahsettiği şeyi hatırladığını biliyordu. Burada daha önce böyle bir fırtına yaşamamış olan Bianca, annesinin büyükannesine neden kendi malikanesinde bakmak istediğini anlamlandırabiliyordu.  Ayrıca bu korkunç hatırasının tekrardan can bulacağından endişeliydi.

"Elizabeth?"

"Bianca, eminim şu an salonda bulunmayan St.James lordları bize gereken açıklamayı yapacaktır. Tehlikenin boyutunu görmezden gelmek için ikinci bir şansları yok."

Kendisine her ne kadar inanmamak adına direnen kuzeni en sonunda salonda olmaması dikkat çeken kişilerin sayesinde azda olsa kendisine hak vermiş gibiydi. Bianca, Anthony St.James ve Adrian St.James'in en sonunda buraya tahminini doğrulamak için geleceklerini umuyordu. Öyle olmalıydı. Lakin zaman ilerledikçe içeride ki karmaşa daha da arttı. Ekselansları Düşes, Bianca ve Elizabeth harici misafirlerini sakinleştirmeye çalışırken oldu hemde; dışarıda esip gürleyen fırtına gözler önüne serilen bir faciaya sebep oldu. Bianca'nın daha öncesinde St.James lorduyla konuştuğu pencere içeride ki davetlilere an be an olayı izletmişti. Koca bir çam ağcı fırtına'nın büyüklüğü sebebiyle esir düşmüş, kalın kökleri topraktan çıkmıştı. Hemen ardından rüzgarın köşke doğru esmesiyle geniş bahçenin ortasına büyük bir sesle devrilmişti. Hayatında ilk defa böyle bir şeye şahit olan Bianca, İngiltere de daha önce böyle fırtınalar olduğundan şüphe etmeden duramamıştı. Salonda ki çoğu kişi bağırmış ve çığlık atmıştı, korku hepsinin kalbine işlemişti. Gelirken incelediği bahçenin sarmaşık çitlerinin arkasında dikkatini fazla cezbetmeyen, dev çamın kendisini bile yerinden hoplatan devrilmesiyle, elinde olmadan Elizabeth'in kolunu tırnaklamıştı, yinede bağıramamıştı. Bunun hemen ardından Fransız modası hakkında sohbet etmeye çalıştığı leydi korku dolu feryadını serbest bırakmıştı.

"Bianca? Sence... Sence köşkün üstüne de ağaç devrilir mi?"

Elizabeth'in titreyen sesi gerginlikten kesik kesik çıkıyordu. Bianca, kuzeninin böyle korktuğunu çok az görmüştü. Kendisinin bacakları titriyordu lakin korktuğu şeyler tek değildi, dışarıda çözümleyemeyeceği iki koca sorun kol geziyordu.

"Lütfen herkes sakin olsun! Pencerelerden uzaklaşmanızı rica edeceğim. Lord Anthony birazdan burada olacak ve bize gereken şeyleri söyleyecek. O zamana kadar lütfen paniğe yol açacak fevri hareketlerde bulunmayın."

Ekselansları Düşes, gürültülerden kendi sesini duyurmak adına oldukça çabalamasına gerek kalmadan sesini duyurabilmişti. Bunun en büyük nedeni müzisyenlerden birisinin uzun tek bir nota çalmasını sağlamaktı. Korkularını izleyen davetliler böylece kendisini dikkate alabilmişti. Bianca durumu kendilerinden çok daha önce fark edip değerlendirmelerine oldukça şaşırmıştı. Sanki bir şeyi uzak tutmaya çalışıyorlarmış gibi dikkati tamamiyle zaman zaman üstlerine çekiyorlardı.

"Bianca gördün mü? Bizi daha güvenli bir yere götürecekleri hakkında düşünmeye başlayabiliriz,"

"Elizabeth bu durum benim için bu anlama gelmiyor. Baksana, ara ara dikkati üstüne çekiyor, fırtına başlayalı ne kadar oldu. Neredeyse öğleden sonra, lakin şimdi tedbir alınıyor, neden?"

"Bianca nereye varmak istiyorsun? Ekselansları belliki daveti önemsemiş, böyle görkemli bir hanenin nadir davetinin böyle bölünmesi, onun aile onuruna zarar verir. "

Bianca Elizabeth'in St.James ailesi için olumlu tarafından düşünmeye çalışmasını manasız bulmuştu, normal şartlarında Bianca'yı dizginleyen ve akıl veren Elizabeth nedensizce şimdi kuzeninin dilinden anlamıyordu.

"Elizabeth," tırnaklarını geçirdiği kolundan kendisine doğru asılan Bianca, dip dibe girdiklerinde hemen kulağına fısıldamıştı; " Sanki bir şeyi saklıyorlar ya da dikkatimizi farklı yerlere çekiyorlar. İçim hiç rahat değil!"

Kulağına duyulmaması için fısıldasa da gerçekten inandığı duygusunun biraz daha gerçekçi olması adına azarlar tonede konuşmuştu. Elizabeth şaşkınlığını gizlemek adına yarı toplu saçlarının salınık uçlarını arkasına doğru dökülmesi için iktirmişti.

"Bianca! Sen neyden bahsediyorsun? Fırtınanın başlangıcında Centilmenlikle sana yardım etti. Bil diye söylüyorum, sosyete adabı gereği dahi olsa hiç bir insan bu havada bu zorluğa girişmezdi. Neden böyle düşünüyorsun şimdi anlayamıyorum?"

Bianca kendisini anlamamakta ısrar eden Elizabeth ile biraz daha gerilmişti. Tabiki yaptığı centilmenliği küçümsemiyordu, şüphesinin bununla bir alakası da yoktu. Lakin başından alınmayan tedbir için kafasında oturmayan kelimeler dolanıyordu.

"Elizabeth şüphemin yaptığı Centilmenlikle uzaktan yakından alakası yok. Düşes hazretlerinin bizimle konuştuğu zamanı hatırla 'burada geçirdiğimiz zamanlarda böyle fırtınalar olurdu. ' Bizi büfeyle meşgul etti. Pencere tarafında tek biz vardık tam o sıra, şimdi de diğer davetliler neredeyse her açık pencereden dışarıyı gözetlemekte..."

"Bianca dışarıda görmemizi istemediği ne olabilir? Kimse bu havada hareket etmeyi düşünmez, baksana koca ağaçlar kolayca kökleriyle savruluyor.Böyle bir havada bırak dışarıda kalmayı, seyretmek bile istemezler."

Kendisini ikna etmek adına ne dediyse kabul etmeyen kuzenine yükselen öfkesiyle bakmıştı. Ellerini tuttuğu kola iyice dolarken sırf hıncını çıkarmak için tekrardan tırnaklarını batırmıştı. Fakat Elizabeth kendisi gibi sinirini dışarı vurmamış sadece yüzünü kısaca kendisine döndürmüştü.

Bianca bu dakikadan sonra bu davet salonunda duramayacağına karar vermişti, dışarı çıkınca bir bahane bulurdu. Dolaştığı yerleri de sorgulayamazlardı, ilk kez adım attığı bir köşk için en azından böyle düşünüyordu. Tek sebep olarak zihni bunu göstermiyordu yinede; dışarıda bekleyen kabus gibi bir mahlukat vardı, fırtına bulutlarına çevirdiği kyanit rengi gözleri asla boş yere bir yere bakmazdı. Bianca bunu ilk elden tecrübe etmişti.

Kuzeninin kolunu serbest bırakınca Elizabeth gergince ne oldu? Dercesine Bianca'ya dönmüştü. Fakat Bianca kendisini yakalayamayacağı bir uzaklığa adım atıp geri geri çıkınca Elizabeth ne yaptığını anlamıştı çoktan.

"Hayır, Bianca!"

Fakat Bianca St.James lordlarıyla ilk karşılaşmalarını gerçekleştirdikleri kapıya ulaşmış, işlemeli kulpunu tutmuştu.

"Bianca!"

Elizabeth arkasından gitmenin az insanın içinde kuşku yaratma olasığı ile gitmediğinde başına gelebilecek dertler arasında bocalamıştı. Kuzeninde gerçekten ailesel bir dedilik ve cesaret vardı. Şimdi bile salondan çıkmayı göze alamayacak çokça centilmenle birlikteyken bu hareketini akıllı olan herkes kendisi gibi yorumlardı.

Bianca ilk geldiklerinde ki parıltılı havanın koybolan koridorlarında, elbisesinin izin verdiği hızla ilerlemeye çalışıyor yukarı çıkacak herhangi bir merdiven bulmak umuduyla mavi gözleriyle etrafı pür dikkat süzüyordu. Birisine yakalanırsa çok fazla şaraptan dolayı midesinin bulandığını söylemek ile iki saniyede düşündüğü en mantıklı mazeretti. Kimsenin dışarı çıkmak istememesi, Ekselansları için bir avantaj diye düşünmeden edemiyor, zihni sürekli önüne bunu sürüyordu.

Elleri sonunda elbisesini kırıştırma pahasına eteklerine dolanırken katların arasındaki koridorları bir kaç kez dolaşmıştı bile yinede mermer basamaklı dar bir merdivene rastladı, Bianca merdivenin ana merdivene oranla pek kullanılmadığını farketti. Bu düşünce üstünü yalayan serin havayla pekişti. Burasının yukarısı ile bir bağlantısı olmalıydı.

Bileğinden sarkan yelpazesi kendisini hissettirecek şekilde ağırlık yaparken nedensizce gerildiğini fark etti. Bianca dışarıda ki görüntüyü veya sesleri daha net duyumsayabilecekti. Ve içini dürtükleyen o deliliği ve merakı sonunda törpülenecekti.

Burasının katların koridorları ile bağı yoktu, tamamiyle evin çatısına çıkacaktı. İlerlerken elbisesini bileklerinin yukarısına çekmek iyi bir fikir gibi gelince yürümesi daha hızlandı. Sonunda menteşeleri paslanmış kahve tonunda kapıya ulaşınca derin bir nefes almıştı. Elini uzatacakken zaten açık durduğunu farkettiğinde sırtından soğuk bir şeylerin aktığını hissetti hatta Bianca. Gerilen kasları ve uyarı veren zihnine rağmen kendisini orada tuttu. Şimdi, bu kadar yaklaşmışken gidemezdi. Yakalanırsa başı fena halde derde girerdi hem de büyük olasılıkla ailesini de kapsayabilecek bir derde, lakin deli cesareti her zaman kendisini telkin ettiği en uysallaştırıcı kozuydu. Dışarıdan gelen soğukluk açık olan derisini bu sefer daha fazla örseleyerek geçip giderken, Bianca sonunda algısını gerçekten olduğu ana verebilmişti.

"Sıradan değil, doğa yeni bir şeye hazırlanıyor."

Bianca duyduğu tanıdık sesle bir an için buz kestiğini düşünmüştü. Bir fırtınanın neresinin sıradanlığa girebileceğini düşünen küçük duraksamasıyla neredeyse gelen cevabı kaçıracaktı.

"Yeni bir yoldaş sahibini karşılıyordur, fakat bu gösteriyi bilip bilmediğinden emin olamıyorum."

Bianca uğultuya kapılan sesleri ve bedenleri duyup göremediği için açık kapıyı biraz daha genişletmeye karar vermişti. Duyduğu gösteri kelimesi Elizabeth'e doğru söylediğini kanıtlayabilirdi. Sadece biraz daha bilgiye ve gözleme ihtiyacı vardı. Fakat kapıyı hareket ettirmesi onun düşündüklerinin tersine itti.

Paslı menteşeler bu ufak harekete bile büyük bir gıcırtı ile cevap verdiği için ortamda gergin bir sessizlik doğmuş Bianca nefesini tutup hemen bir şeyler düşünmeye çalışmıştı. Belki fırtınadan duyulmamıştı? Ama sesler kesilmişti. Yapabileceği pek bir şey yoktu, sadece fazla meraklı ve cesaretine yenik düşen saf bir leydi gibi oynamalı ve kapıyı direk açmalıydı.

Eli kapı kolunun soğukluğunu tutar tutmaz içinde ki heyecan helezonlar misali parçalanınca Bianca derin bir nefesle yüzüne merak ifadesi kondurdu. Çıktığı açık balkon öyle bir kasvete sahipti ki kapıyı bırakmaya cesaret edemedi ilk anda, lakin St.James lordları sanki zamkla yapıştırılmış gibi dimdik duruyor herhangi bir zorlanma emaresi göstermiyorlardı. Ortalığı kasıp kavuran fırtınanın içinde öylece rahat bir şekilde durabiliyorlardı. Yinede yüzlerine olabildiğince savrulan rüzgara doğru çevirmiyor ve elleri redingotlarının kumaşına dokunuyordu. İlk şaşkınlıklarını atlatmaları uzun sürdüğü için içinde çoğalan gerginliğini kenara bırakması ve açıklamaya girişmesi gerekenin kendisi olduğunu sonunda hatırlamış Bianca hafif bir korku ve şaşkınlıkla yüksek toneden konuşmaya çalışmıştı;

"Fırtına üstümüze yıkılmış gibi yüksek bir ses duydum, buradan geçerken. Merakım dolayısıyla buraya kadar çıkmışım."

Bianca eteklerinin uçlarının nemlendiğini hissediyordu, fakat karşısında dikilen iki centilmen sanki yağmurun o dezavantajından pek etkilenmiyor gibiydi. Kendisi kapının azıcık sunduğu korunaklılıkta olsa dahi karışık rüzgarlar Biancayı daha fazla kuru bırakmazlardı. Kendisini tanıştıklarından beri geride tutan Mr.Adrian St.James suskunluğunu mümkünmüş gibi arttırırken ellerini önünde kavuşturmakla yetinmişti. Öte yandan kendisinin açıklamasına cevap gecikmemişti.

"Yinede Leydim, neden burada olduğunuzu daha doğrusu nasıl bu katta olduğunuzu anlayamadım?"

Bağırarak sesini duyurmaya çalışmıştı Mr.St.James.

Kendisini bir adım daha öne atarak sonunda kapıyı bırakan Bianca feci bir manzara ile karşılaşmıştı, ıslanmaya başlayan elini ağzına kapatırken şaşkınlıkla yukarıya, gökyüzüne bakmaktan kendini alıkoyamamış ve korku dolu bir şekilde yüksek bir nefes çekmişti içine, önünde serili koca bir enkaz sert fırtına ile dövünüyordu. Üstünde durduğu önceden büyük ihtimal kısa bir kulenin bağlantı terasının bir kısmı gibi duruyor ve pekte sapasağlam durmuyordu. Şimdilerde ise tahmin ettiği parça yerle yeksan olmuş ve Biancayı büyük bir korkuya sürüklemişti.

"Leydi Whitney, içeriye girmemiz daha iyi olacak. Beni duyuyor musunuz?"

Islanmış olmasına rağmen sıcak eli kolunun üst kısmını kavradığında ancak farkına varıp şaşkınlığından azıcık sıyrılan Bianca, ne zaman dibine kadar geldiğini bilememiş ve kontrolsüz biçimde St.James lorduna bakakalmıştı. Öncesinde duyduğu, düşündüğü bütün şeyleri sanki hiç olmamış gibi algılayamıyordu.

"Buraya nasıl gelebildiniz? Burası kullanım dışı,"

Kapıyı kapatırken merdivenlerden inen Mr.Adrian St.James için ikisi de tepki vermemişti. Bianca ne diyebileceğini bilemiyordu. Konuşması gerekiyor fakat haklı bir suskunluğu ve korkuyu sürdürüyordu. Elleri konuşmak için dudaklarını silerken ister istemez dikkat çekmiş, yinede Bianca bunu fark etmemişti.

"Ben.. ben, biraz rahatsızlanmıştım. Müsait bir yer arıyordum. Sonrasını da söyledim fakat buraya kadar nasıl geldiğimi... İnanın bilemiyorum."

Bianca son sözüne kadar azıcık daha rahatlamaya çalışmış ve buraya asıl gelme amacına ulaşmanın gerçekliği ile dolmaya başlamıştı. Şu an karmaşık ve oldukça feci bir olayla yüz yüzeydi. Ne olduğunu idrak etmeli ve en azından kendisi adına bir şeyleri bilmeliydi. Islaklığı çizmelerinden süzülmeye başlayan Centilmen kendisinin yüzüne ilgi ve merakla bakmaya devam ediyor, ve sanki devam etmesini bekliyormuş gibi sessizliğini koruyordu.

Eldivenli ellerini birbirine kavuşturan Bianca ıslaklığını iyice hissetmesine rağmen sıkmadan duramamıştı.

"Dediğim gibi lordum, fırtına sebebiyle kaygı beni iyi etkilemedi. O yüzden müsait bir yer arıyordum."

Bianca laflarını bitirince bir şeyi daha fark etmiş oldu, ıslak redingotu elleriyle ilikleyen Mr.St.James ile pabuçları değecek kadar dip dibe duruyordu. Gerginlik ve heyecandan hatta ve hatta uğultulu fırtınanın kıyametinin aksine bunu fark edememişti. Bu yüzden soğuk yanaklarının kızarmaması ve centilmenin kendisine cevabını verirken herhangi bir hata yapmamayı umdu Bianca.

"Gördüğüm kadarıyla şimdi iyisiniz, lütfen bir daha refakatçi olmadan davet salonundan ayrılmayın Leydim."

Bianca, konuyu yerle yeksan olan görüntünün çevresinden dolaştıran St.James Lorduna sinirlenmeden edememişti. Kendisinden ricada bulunduğu haberin devamını alamaması bir yana tanıklık ettiği şeyi anlatma gereği duymuyordu üstelik.

"Lordum, sanırım sizi basmış gibi oldum. Misafirlerinizden gizli bir canavar beslemiyorsunuz ya?"

Kapıyı işaret ederek konuşmayı devam ettirmeden duramamıştı Bianca. Alaylı ve iğnelemeli konuşmakta herhangi bir çekincesi yoktu. Kendisinden bir şey saklanılmasından haz etmezdi.

Saçlarını geriye doğru tarayan centilmen ise Bianca'nın iğneli alayını makul bir şekilde karşılamıştı.

"Hayır leydim, bahsettiğiniz gibi bir canavar yok lakin dediğiniz gibi basılmaktan hoşlanmıyorum."

Elleri sonunda sabit bir şekilde durdu diye düşünürken konuşmanın sonunda redingotun iç cebinden beyaz bir mendil çıkarmıştı St.James Lordu, ayrıca kulak misafiri olduğunu da alttan alta vurgulamıştı.

"Kaldı ki durumumuz tamamiyle uygunsuz, toplum dışında ve ıslanmış haldeyiz. Buyurun, alın."

Mendili birleştirdiği avuçlarının üstüne koymuştu. Bianca ister istemez dilinin tutulduğunu ve konuşmaya cevap vermek yerine mendile odağının kaydığını fark etmişti. Kabul etmesine fırsat vermemişti fakat bunun için huysuzluk yapmaya değmezdi.
Elleri yumuşak kumaşı kavrarken sonunda bir kaç söz söylemek için yüzünü yukarı kaldırmıştı.

"Yinede sizi gördüğüm durum için oyalamalarınız yetersiz, bölgede ki en sağlam köşk'ü yıkacak bir fırtınadan habersisiz. Sizden rica ettiğim durumda henüz netlik kazanamadı Lordum."

"Leydi Whitney, köşkümüz bu güne kadar otuz dokuz fırtına gördü, misafirlerimizin refahını ve can güvenliğini tehlikeye atacak herhangi bir şey yaptığımı sizin aksinize kimse söyleyemez."

"Madem öyle Lordum, akıbetimizi pekala açıklayabilirsiniz."

Bianca ateşlenmeye başlayan bir tartışmaya sürüklendiklerini fark ediyordu. Yinede devam etmekten geri durmuyordu. St.James Lordu ile daha öncesinde böyle bir olay yaşamamış ve hep saygı çerçevesinde bir arada olmuşlardı. Yinede kendileriyle tanıştığından itibaren hayatı istediği gibi gitmiyor hep bir sorun ve olay gerçekleşiyordu. Centilmenler ve o mahlukat sanki bela çekiyor, her yeni bir olayda karşı karşıya kalıyorlardı. Bianca kolay kolay olayları irdeleyen bir kız değildi, deli dolu, hali tavrı bir olmayı daha çok benimsemiş farklı bir kızdı. Sosyete adabı ve gereklilikleri kendisi için ilk balosuna kadar sorun olmamıştı.

Fakat Elizabeth'de gördüğü ve özendiği hiç bir şeyin tadına vakıf olamamış aksine yuvarladığı küçük kartopunun yarattığı hengameyi izlemeye başlamıştı.

O sırada derin bir nefes alan Mr.St.James, Bianca ile fevrileşmeye başlayan konudan hiç memnun değildi. Gözlerinde ki derin bakışlar, yüzünün sivri hatlarını daha da sertleştiriyordu.

"Fırtınanın şiddetlenmesinden dolayı ulağım dönmedi, inanın. Yıkılan yerin sebebi fırtınanın sürüklediği koca bir ağaç parçası."

Ellerini yeniden oynatıp bu kadarını anlatacağını vurgulayan centilmen duraksamadan devam etmişti.

"Lütfen salona dönün, Ekselansları gerekeni açıklayacak ve yapacaktır."

Bianca fırtına sebebiyle aralarından geçen soğuk havanın daha bir buz tuttuğunu hissetti sanki... Sanki kırılmış hissediyordu, bir şeyler doğru değildi. Daha fazla ısrar etmekten bir anda vazgeçti, üstüne bir yorgunluk çökmüş gibiydi. Yinede eteklerini hırsla toplarken reverans yapmaya yeltenmedi, kendisini bir an önce kuzeninin yanında bulmak istiyordu.

İnmeye başlarken kapının tuhaf bir gıcırtısı geldi, sanki koca bir darbe almış gibi bir yakarıştı. Arkasına dönmek ile dönmemek arasında kalan Bianca merakına yenik düştü. Tam o sıra kendisini durduğu yerden izleyen Mr.St.James bu ani sesin kaynağı ile sendeledi. Bianca daha ne olduğunu kavrayamadan Centilmenlerin biraz önce durduğu yarım teras çökmeye başladı, kapının merdiven zemini de eş zamanlı olarak dışarıya kayarken Bianca Mr.St.James ile göz göze geldi kısacık bir an, açık mavi gözleri endişeyle derinliklerine odaklandı. Ayaklarının altından kayan zemin yüzünden düşünmeden hareket etti. İki basamak araları olmasına rağmen Mr.St.James'in sıcak avucunu yakalayıp sıkıca tuttu. Yaptığı hareketin şaşkınlığı yüzünden ani bir korkuyla bağırdı Mr.St.James;

"Bianca!"

Yıkılan enkaz da en son bu haykırış can buldu.

Yazan: Eliana Wallace



Selam! Sonunda yeniden yeni bölümle buralardayım.:)
Benim için gergin ve eğlenceli bir bölümdü. Biraz biraz ilerletmeye çabaladım. Biraz da hızlı bir yer değiştirme yaptım, umarım karışık hissettirmemiştir. Hikayenin çevresini gezdiriyorum diye düşünebilirsiniz burayı ama😅St.James köşkünü yıkmak mesela, veyahut orman. Bu bölüm için Bianca ve Elizabeth ilk defa karşıt görüşlü bile oldu.🙆🏻‍♀️

Kalemim Tuhaflıklara ısındıkça daha hareretli bölümler yazacağım umarım.

~•~

Sonbahara girsek bile günlük yoğunluk bitmiyor, yazın son düğünleri gezmeler, etkinlikler vs. Kitaplarımın bölüm aralarını uzatıyor. Bekleyenler için teşekkür ediyorum bu yüzden. Umarım sizin için eğlenceli ve keyifli bir bölüm olmuştur.

~•~
Bölümü okuyanlar, beğenenler lütfen yıldızlamayı unutmayın , bir cümle de olsa düşüncelerinizi yazın. Benim için yorumlarınız çok değerli. Hikayem için geri dönüş almak beni sevindiriyor.☺️

Kendinize iyi bakın, görüşmek üzere💮

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top