🌑~2.Bölüm:Gri fırtına~🌑
✨2.Bölüm:Gri Fırtına.✨
Keyifli okumalar...
Medya:müzik&altın saçlar
Geceleri uykuya ihtiyaç duyan bedenler bazı güzel anları kaçırırlar, her şey uzun uykularında gördükleri bin bir rüyaların bir tanesi kadar kısa sürse de uyanık kalan bedenler bu eşsiz anları asla unutmazlar. Bazen çocukların dinlediği peri masallarında gerçekleşen büyülü olaylara bile gebe olur gece, sessiz sedasız kendi karanlık benliğinde yutar sihirleri. Uyanık bedenler ise bu nadir anların bilhassa en değerli misafiri, izleyicisidir. Büyülü, efsunlu, tılsımlı bin bir çeşit sihir hali gecenin karanlığının misafiridir. Öyleki gecelerin en güzeli Tuhaflıklar Dolunayı dört gözle beklenir. Peri masallarının kahramanları için kutlu gün, gece, bayram sayılır. Kendiniz eğer kırsal kesimde iseniz gecenin en duru zamanında Dolunay ışıklarını süzün, size o eşsiz serin sesiyle şarkılar söylediğini duyarsınız. Eğer sahil haneniz varsa Denizin berrak köpüklerini izleyin. Gecenin en duru vaktinde size o hafif baharatlı,ılık sesiyle melodiler fısıldadığını duyarsınız. Eğer sadece siz varsanız bu muhteşem gecenin izlerini bulmak için aya dikkatle bakın masmavi benekleriyle sizi mayıştıracak, gözlerinize tatlı bir ağırlık çöktürecektir. Uyuyan bedenler bu hazları bilemez, masal kahramanları ise bu güzel cennetten bahşolma olayları atlayamaz, bir sonrakini iple çekerler.
Gizemin ve tuhaflıkların yegâne doruğudur o geceler...
~•~
Bianca, odasının mermer döşemeli terasından gökyüzünde parıldayan mavi cümbüşüne sarınmış dolunayı seyrediyordu. Serin hava geceliğinden açık kalan beyaz kollarını ıssırıyor ve uyarıyordu. Lakin Bianca bu serinliğin uyarıcılığını korumasız hissetmek istediği için içeriden şalını almamış aksine sol elinde tuttuğu aynalı tarağı ile saçını tararken, boş sağ eli ile soğuğun elini tutmak istemişti. Terasın sol köşesine konmuş yumuşak minderli uzun koltuğa gömülen ince bacakları, serinlikte ılık olan tek yeriydi.
Hafif ve üstüne asla tam olarak kapanıp yakalayamadığı uykusu gecenin ortasında kendisini burada bulmasını sağlayan en önemli detaydı. Devasa gökyüzü ve eşsiz manzarası ise Bianca'ya ne kadar şanslı olduğunu anlatmak ister gibi mor, lacivert ve siyah renklerinin arasında dolanıp duruyordu.
Böyle uykusunu yakalayamadığında diğerlerinin aksine daha dinç olurdu. Mesela gündüzleri, daha canlı ve daha berrak hisseder ve bu bitmez enerjiyi sonuna kadar sömürmeden durmazdı. Bianca bu yönüyle uykusuzluğundan hiç dert yanmamıştı kimselere, gerek yoktu. Çünkü ona dezavantaj yerine avantaj sağlıyor ve dinç hissetmesine yarıyordu. İnce işlemeli tarağını tekrardan uzun sarı saçlarında gezdirmeye başladı. çok açık bir maviliğe sahip irisleri ise sakince mavi ışığın değdiği ormanın renk değişimleri içinde yüzmeye başladı.
İnce gölgelerle tonlara ayrılan çam, sedir, köknar ve ladinler iç içe geçerek ilerlere bakıldıkça seçilemez karaltılara gömülmüşse de hemen önünde ki bir kaçı Bianca'nın bedenini karıncalandırıyordu.
Anneannesi iyileşir iyileşmez gitmeleri gerekiyordu, yinede kaçamak yapmak aklını hep kurcalıyordu, fakat herkes huyunu bildiği için koru girişi Bianca için kati surette yasaklanan bir yerdi. O yüzden hastalıkta ortadan kaybolması şüpheleri anında üstüne çekerdi. Sessiz hareketleri mola vere vere tekrardan saçlarında dolaşırken bir şey açık mavi irislerinin dikkatini çekti.
Nefsini cezbeden korunun en öndeki iki ladininin arasına dağılmış bodur çalılıklar Bianca'yı korkutacak şekilde birden bire hışırdamıştı. Yerinden zıplamaması işten bile olmayan Bianca, son anda korkusunun sonucu olan inlemesini dudaklarında yakalayabilmişti. Hemen gerilen vücudu öne doğru kaykılması için aniden pozisyon almaya geçmişti. Açık mavi irisleri beklentiyle açılmış heyecan ve korkusu büyük bir bekleyişe kurban olmuştu. Bir an sonra nefesini tutmuş öylece eğildiği yerden gözetlerken çalılıkları aralayan tuhaf bir şey aniden mavi parıltılarla açıklığın hemen diğer tarafındaki çalılıkların arasına karışmıştı. Bianca göremediği şeyle bir an hüzünlenmiş olsa da kısa bir süre sonra tüylerini diken diken eden bir şey daha vuku bulmuştu. Parlak sayılabilecek bir şey hızla iki ladinin arasından sıyrılarak çıkıp, açıklığın diğer tarafına kaçan mavi parıltının saniyeler sonrasında peşinden gitmişti. Tahminen iyi yapılmış uzun kuyruklu bir oktu lakin Bianca bunların gecenin bir yarısı olmasına anlam veremiyordu. Kim bu saatte tuhaf bir ışık hüzmesine ok atardı?
Aklına tuhaf ve gerici ihtimaller doluşmaya başladı bir anda, belki..belki de oradaki birisi değildi?
Zihnini susturan Bianca, kendini saklandığı yerden görülemeyeceği ile ilgili telkin etti. Fakat boşunaydı, ışık hüzmesinin girdiği çalılık artık tek bir hışırtı bile çıkarmıyordu. Elleri öne çıkıp mermer korkulukların üst yüzünü asıldı. Gözleri artık kayarak saklandığı yerdeki korkuluk oymalarının arasından bakmıyordu, heyecanla tamamen engelsiz olan sütün üstünden etrafı tetikte izliyordu.
Sessizlik kulak tırmalayacak bir hal alırken beklemenin hala daha sevmediği bir şey olduğunu hatırlamıştı Bianca. Kısa bir nefes çekerken içine sonunda beklediği şey açıklığa vuran mavili ışığa hafiften gölgesini düşürmüştü. Bir insan diye kolaya kaçan zihninin tersine kalbi başka bir olasılık üzerinde duruyordu. Birazcık daha öne eğilse ya da küçük bir hareket yapsa Bianca tuttuğunu bile hatırlamadığı nefesini verebilirdi belki, lakin onu hayal kırıklığına uğratan bir gelişme oldu.
Merakla gözlemlediği kişi sağ tarafını açıklığa yatırırken sanki tepelerine dikilen buz mavisi ışıklara sahip dolunay çekinceyle geriye kaçışmış gibiydi. Gölgeler sanki bedeninin her bir girinti ve çıkıntısından sızan yapışkan bir sıvı gibi onu kuşatmış, sıradaki hareketiyle açılmayı ve büyümeyi bekleyen ayrı bir canlı oluvermişti. Bianca ince geceliğinin sırtından terler boşaldığını hissetti, emindi ki göz bebekleri mavilerine karışmış ve boğazına düğümlenen heyecan ve korku karışımı bütün sesleri kurumuş dudaklarına parangalanmıştı. Biraz sonra artık güven gelmiş gibi sağ tarafına adımlamıştı. Akışkan gölgesi vücut parçasını saniyelerle hemen arkasından kaplamıştı ve Bianca artık daha fazla korktuğuna ikna olmuştu. Bulunduğu yerde birisinin olup olmadığını anlamış mı anlamamış mı bir türlü ayırt edemiyor fakat gizliliği sanki Bianca onu izlediği içinmiş gibi her saniye canlanıp büyüyor sardığı, koruduğu mahlukat ise kendisini farkettiğini belli edecek hiçbir davranışta bulunmuyordu.
Açıklığın ortasına yapışkan sıvı gölgesiyle ulaşan mahlukat ,hem ne kadar yanıldığını hemde ne kadar haklı olduğunu kanıtladı Bianca'ya; buz mavısı ışıklarını bile kendisine değdirmekten kaçıran dolunay'a hak vermemek imkansızdı. Mahlukat sanki Bianca'nın az önce sakince altın sarısı saçlarını taradığı yeri kendi eliyle koymuşçasına süzerken başka bir şey düşünememişti Bianca. Karşılaştığı manzarayı tam olarak algılayabiliyor muydu ondan bile emin değildi. Sanki odaklandığı mahlukat onu sivri bir iğne ile sokarak uyuşturmuş etkisi altına almıştı.yüzü yavaşça biraz daha kavis yaparak Bianca'nın açık mavi irislerine dönerken bile çaresiz kıpırdayamamıştı, elleri adeta soğuk mermer korkuluğa yapıştırılmış gibi kaskatı kesilmişti. Dehşete kapılan Bianca, derin bir nefes alabildiğini ancak mahlukatın kyanit taşlarının en göz alıcı renkleriyle parıldayan gözleriyle karşılaşınca fark etmişti. Gözlerine flu bir perde inmiş gibi ferahlamıştı birden bire, kyanit gibi parıldayan gözler sanki her şeyi unutturmuştu. Sessiz ve devamlı bir mutluluğa erişmiş gibi hissettiriyordu adeta.
Bianca, tekrar cesaretine ve heyecanına kavuştuğunu hissetti. Merakı ve korkusu sanki daha çok aşağılarda kalan baskılanmış duygulardı; sönük kalmışlardı. Mahlukat kyanit rengi irislerini Bianca'nın açık mavi irislerinden sıyırıp asıl meselesine odaklanınca ortaya yayılan o dinginlikten uyanıvermişti Bianca. Neler olduğunu kısıtlanmamış berrak zihni hemen hatırlatmıştı, fakat daha mahlukat bir adım atmadan tekrar kyanit irislerin üstündeki ağırlığını ve baskısını hissetmişti Bianca. Tekrardan irislerini çarpışması için çenesini yukarı kaldırırken bu sefer daha farklı bir koyulukla kendisini süzdüğünü fark etti.
Sanki Bianca'nın hala daha kendisine bakmasını, izlemesini tuhafsıyor gibi bir bakışla, bunu nasıl çıkarttığını bilmiyordu fakat Kyanitleri ilki gibi kendinden emin değildi, kendi içinde bir şey için karar vermeye çalışıyormuş gibi sürekli bulanıyor tek bir sabitlikte durmuyordu. En sonunda Bianca'yı kendi halini bırakmaya karar kılmış olacak ki ilerlemeye devam etmişti, girinti ve çıkıntılarında duran sıvı gölgesi her hareketinde mahlukatı takip etmişti. Mahlukat ise üçüncü bir duraksamaya geçmeden kendisinden önce güzel bir parıltılı mavi ışığın giriş yaptığı çalılıklarda kaybolmuştu.
Bianca önce nasıl tepki vereceğini, ne yapacağını şaşırarak duraksamıştı. Nasıl yerinden kalkıp korkuyla kaçmadığını anlayamıyordu. Bir an sonra ise derin nefesler alarak ortaya çıkması ve kaybolması bir anda olan esrarengiz olayın tek tanığı konumunda sakinleşmeye çalışıyordu. Geceliğinin içine iyice nüfüs eden soğuk gecenin esintileri terli tenini uzun bir müddet kırbaçlamış en sonunda ise Bianca elindeki tarağını dehşet ile düşürerek odasının balkon kapısını adeta çarparak yerine oturtturmuştu.
Gece ise buz mavisi Dolunay'ın ışıkları ile baş başa kalmıştı.
_-_-_-_-_
Yorucu bir gece geçiren Bianca, göz altları çökmüş bir şekilde ana salondaki yemek masasında oturuyordu. Sabahı zor eden zihni bulanık bir su gibi kafasında çalkalanıyordu. Gün ışıkları Bianca'ya gereken güveni verir vermez balkonun mermer zeminine ayak basmış fakat umudu anında solmuştu. Dün gecenin somut kanıtı yerde kırık bir şekilde gözlerine batıyordu. Bianca korkuyla kaçtığı odasında kendisinin rüya gördüğüne o kadar çok inanmak istemişti ki, yere düşürdüğü kırık aynalı tarağı yüzüne bir tokat gibi çarpmıştı,kanı donmuştu.
Bu sebep ile aşağı en erken inen ve bekleyen kişi olmuştu. Sevgili kuzeni Elizabeth kendisinin aksine uykusuna düşkün bir kızdı. Teyzesi ise Bianca'nın annesine hiçbir şekilde benzemezdi; Büyükannelerine sırayla bakan annesi ve teyzesi bu sefer plansız ve zor bir süreçle karşılaşmışlardı.
Yılın bu zamanı normalde sevgili kontes Kendall sezon boyunca annesini malikaneye aldırırdı. Sevgili kuzenleri sosyetenin bir parçası olduğu içinde Bianca'nın teyzesi tamamiyle Elizabeth ve diğer kızları ile meşgul olurdu. Lakin bu sezon Bianca sosyeteye tanıtılıp da yanında ona eşlik etmeleri için kuzenlerini misafir edince kurulan düzen aniden bozulmuştu. Bianca sevgili teyzesinin ablasına karşı çıkamadığını ve sosyal statülerinin her ne kadar kardeş olsalar da farklı olduğunu, farklılıklar yarattığını, biliyordu.
Simdi ise apar topar burada olmaları Kontes'in endişesi olmasına rağmen Bianca aslen burada huzursuzlanacağı bir şey olmadığını biliyordu. Kendisi ise asıl endişenin ne olduğunu görmüştü, ne yapacağını nasıl düşünmesi gerektiğini bilemiyordu.
"Bianca?"
Elizabeth, yanında oturmak amaçlı zümrüt minderli sandelyeyi aynı dünkü gibi çekmiş Bianca'ya uzun bir süredir seslendiğini belli eden bir yüz ifadesi takınmış bir şekilde cevap bekliyordu.
"ah, dalmışım Elizabeth. Günaydın."
Kısık sesine aldanmayarak tekrar soru soran Elizabeth Bianca'ya şu an için pek yardım etmiyordu.
"İyi misin? Göz altların morarmış,"
"Her zamanki halim, uyku tutmadı."
Bianca inanmayan yüz ifadesini daha fazla savuşturacak iradeye sahip değildi, bu yüzden de hizmetliye seslenmek adına beyaz boyalı yemek masasında duran zili var gücüyle çalmıştı. Zili duyar duymaz odaya giren hizmetli arzusunu sorup derhal yerine getirmeye gitmişti.
"Kahvaltıyı kamelya'ya kurdurtsak nasıl olur?"
Bianca, sevgili kuzeninin bu günkü neşesinin ve sevincinin kendisine fazla geldiğini kabul eden bir baş sallamayla keyifsizliğini gelişigüzel örtmeye çalışmış ardından oflayarak konuşmaya başlamıştı.
"Elizabeth, seni kırmak gibi olmasın ama canım bu gün tamamiyle evde kalmak istiyor. Zaten iki üç gün sonra tekrardan sosyeteye katılmamız icap edecek, o zaman böyle oturmayı asıl sen isteyeceksin."
"Bianca, tabiki kırılmadım. Sadece sen düne göre daha bir isteksizsin, bu bana tuhaf geldiği için seni zorluyorum. Bari çay için orada oturalım; tam sabah serinliği ve güzel orman havası varken çok iyi olur. Ne dersin?"
Bianca orman lafını duyar duymaz gerilmiş adeta diken üstünde oturuyormuş gibi heyecanlanmıştı. Dün gördüğü ve maalesef ki gerçek olan yaratık da o ormanın içindeydi. Savunmasız bir şekilde orada öyle oturamazdı. Üstelik yanında Elizabeth ile!
"Elizabeth, ben kapıdan dışarı adım atmak istemiyorum diyorum; sen ise orman havası diyorsun, lütfen daha fazla ısrar etme."
Sevgili kuzeni tam tekrar söze girişecekken, daha demin içeri giren hizmetli bu sefer elinde tuttuğu gümüş tepsiyle kahvaltı masasına yaklaşıyordu.
"Sonunda Papatya çayını getirebildin."
Hizmetli hafif bir özürden sonra başka bir arzusu olup olmadığını sorarken Bianca'nın yerine Elizabeth sözü devralmıştı.
"Kahvaltı masasını hazırlayın, benim içinde kamelya'ya bir adet kekik çayı gönder. Hazır olunca herkesi çağırırsın."
"Emredersiniz Leydim."
Elizabeth hemen sonra Bianca'ya dönmüştü.
"Gelmek istemediğine emin misin? Eğer hala daha aklın gazete de ise..."
Bianca ise keşke dünkü eğlenceli küçük sorunda kalsaydık diye düşünmeden edemedi. O eğlenceli konuşmalarından sonra büyükannesiyle güzel ve dolu bir gün geçirmişlerdi. Şimdi ise ne düşünmesi gerektiğini bilemiyordu;
"Elizabeth, nefes al ve almama izin ver. Evet, evet hala daha düşünüyorum tabi ama şu an sadece çayımın keyfini sürmeye odaklıyım."
Bianca sorunlarının bir değil bin bir tane olduğunu çok çabuk unutuyordu. Sevgili kuzeni ise bunları hatırlatmakta bu sabah oldukça başarılıydı. Dansının bu kadar uzun bir süre konuşulması ve dün gece yaşadığı şeyler için biraz zamana ihtiyacı vardı. Tekrardan zili çalarken ellerini dağınık örgülü saçlarından iyice karışmasını sağlayarak geçirmişti.
~•~
Papatya çayının olduğu fincan yarılanmışken Bianca eline bugün'ün gazetesini geçirmişti. Kendi çayı bitesiye kadar masanın servis için açılmasını reddettiğinden rahatça okuyabiliyordu. Dünkü gazete de yayımlanan haberi bu gün artçı dalgalarla daha fazla yer kaplıyordu sayfalarda, Bianca eğlencesinin sürmesinde şu anlık bir sakınca görmüyordu. Sosyeteye adım attığı anda ilgiye boğulmak istemiyordu, babası son dönemin gözdesi bir aileye sahip olması için görkemli bir miras yaratmışken Bianca çevresinde ne kadar iki yüzlü olacağını biliyordu. Kaldı ki Bir dük varisiyle küçük bir dansta hemen evlilik yoluna girmezdi. Fakat kendisine bir müddet koruma sağlayacağını da inkar etmeyecekti. Lakin burada da dikkatini çeken bir ayrıntı vardı. Dans ettiği centilmen sıradan bir sosyete üyesi değildi, kendisi kraliyet aileleri ile yarışabilecek servetleri olan koca bir hanedanın soyundan geliyordu. Sosyeteye ve Londra'nın önemli yerlerine her davete cevaben gelebilecek bir statüye sahip değildi. Seçkin ve oldukça yüksek sosyete ile nadiren iletişim kuran bir düzenin parçasıydı. Oysaki annesi bunu basit bir olay gibi sevgili kuzeni ve kendisine anlatmıştı. Bianca ise kendisinden önce sosyeteye adım atan Elizabeth sayesinde kendi tanıtılma töreninin ne kadar sükseli ve uzun süre unutulmayacak bir olayla taçlandırıldığını kısa sürede öğrenmişti. Fakat tek bir tümsek ile o da kendisinin partisi bitince ve baş başa kalmaya fırsat buldukları zamandı.
Bianca bununla birlikte her ne kadar tuhaf bir tesadüf olsada kendisine zaman kazandırmış olduğundan sevinip önemsememeyi seçmişti.
Elinde ki gazete aklını bir süre kendi sükseli olayına çekebilmiş olsa da Bianca uzun bir süre ormanın kasvetli canavarını unutamayacağını biliyordu. Uzun süre Dolunay'a sevgiyle bakamayacaktı.
"Bianca?"
Elizabeth kendi kekik çayını bitirip kahvaltı için tekrardan yanına gelmişti anlaşılan,
"Efendim?"
Gazetesinin kendisine sunduğu geniş yapraklarını kapatmadan cevaplamıştı. Ne de olsa az sonra Kuzeni yanına oturacaktı.
"Bianca!"
Lakin Elizabeth Bianca'nın düşündüğünü yapmamıştı. Bianca, elindeki gazetesini arkaya doğru ikiye katlarken gözlerini bitkinlikle giriş kapısına çevirmişti. Sevgili kuzeni yanında iki centilmen ile kendisine bakıyordu, sabah saatlerinin bu vaktinde ki Bianca, misafir karşılayacak hal ve tavırda değildi maalesef. Lakin Tanrı Bianca için başka seçenek sunmamıştı. Şaşkınlığını sevecen bir üslupla gizlemeye çalışmak boşunaydı. Hem yüzünün rengi ve solgunluğu o kadar belliydi ki gelen kişilerin önünde utanmamak elde değildi.
Elizabeth kendisinin yerine konuşmaya başlayınca Bianca kendisi dahil herkesin gerginlikle durduğunu yeni fark etmişti. Gelen centilmenler ise daha demin zenginlikleriyle kraliyet ailelerine kafa tutabildiğini düşündüğü St.James lordlarıydı.
Andrian ve Anthony St.James, davetsiz bir misafirin yüz ifadesi ile yönlendirildikleri yere sessizce yürümüşler, ardından artık Bianca'nın da adap gereği onlarla iletişime geçmesi için tekrardan ayakta beklemeye başlamışlardı. Lakin Bianca'nın dikkati başka yere kaymıştı; Üstlerindeki lacivert ve Çağla yeşili binici kıyafetleri kırışmıştı ve botlarının kenarı çamurluydu. Ellerinde tuttukları şapkaları da tozlanmıştı, fakat tüm bunlara rağmen dimdik bir duruşla evlerinin salonunda duruyorlardı. Bianca kısa bir an sonra kendisinin de böyle bir ortam adına yakışıksız bir kıyafet ile durduğunu fark etti. Elizabeth kendisinin aksine sabahleyin gereken şekilde giyinmişti, oysaki Bianca bunlara dikkat edecek kadar aklını yerinde tutamamıştı. Gördüğü şeyin etkisi bu gün onu olabildiğince rezil etmeden bırakmayacaktı.
Ortada duran masa servise açılmamış kahvaltıyla hazır bir şekilde beklerken sonunda ayağa kalkmayı başaran Bianca kısaca konuşmuştu.
"Lütfen masaya buyrun, size on beş dakika sonra katılacağım."
Yanında duran zili hızlıca kaparak hizmetliyi çağırmıştı hemen ardından, masaya servis açmasını söyleyip odasına olabildiğince hızlı bir şekilde çıkmıştı Bianca.
~•~
Bianca on beş dakika sonra son merdivenleri de inerken gerginlikten soğuk terler döküyordu. Üzerinde zümrüt yeşili, kabarık olmayan eteğinin ince dantel işlemeleriyle dikkat çeken ipek elbisesi vardı. Fakat şimdiden tenine batmaya başlamıştı. Elleri salon kapısına varana dek üstünde gezmiş, on kereden fazla yakasını çekiştirmişti.
Kahvaltının hazırlandığı salona geçtiğinde, davetsiz misafirleri kendisi için oturdukları zümrüt minderlerden kalkmışlardı.
Zarif bir reverans yapan Bianca masanın başında önceden oturduğu sandalyenin tekrardan kendisi için boş bırakıldığını görmüştü.
"Mr.St.James, Mr.St.James hoşgeldiniz."
Sonunda konuştuğunda iki centilmen baş selamı ile karşılamasını kabul etmişlerdi. Yerine ilerleyip oturunca Bianca yanaklarının istemsiz bir şekilde kızarmaya başladığını hissetmiş, ellerinin ise tam aksine buz kestiğini fark etmişti. Kendi taktim töreni ve balosunda dans ettiği beyefendi ile çok kısa bir süre içerisinde tekrardan karşılaşmıştı. Oysaki daha yirmi dakika öncesine kadar Bianca, nadiren balolara katıldıklarını düşünmüştü. Şimdi bizzatihi karşısında bulunması onu şaşırmaktan alıkoymuyordu.
Elizabeth kendisi aralarına katılasıya kadar onları oyalamıştı. Fakat şimdi Bianca nereden söz açması gerektiğini bilmiyordu. Gelirken teyzesine de haber vermişti fakat teyzesi kendisinin inmesinin mümkün olmadığını, büyükannesinin kahvaltısını ancak yedirebilecek şekilde kendine geldiğini söyleyip reddetmişti. Bianca, nasılsınız ile başlamanın ne kadar doğru olacağını düşünürken Anthony St.James kendisinden önce davranmıştı.
"Kusura bakmayın, buraya gelmemiz kötü bir kaza sonucu vuku buldu. Miss. Stellan'a da tam hadiseyi anlatıyorduk."
Bianca, ilk önce Elizabeth'e dönüp saniyelik bir bakışla durumu değerlendirmeye çalışmıştı. Fakat sevgili kuzeni bu konuşmayı onaylamayacak herhangi bir hareket göstermemiş aksine ilgisini tamamiyle konuşan Mr.St.James'e vermişti.
"Sabahleyin burada ikamet ettiğimiz av köşkünden çıkıp atla avlanmaya gitmiştik. Ormanın derinliklerine gitmek yerine arazinizin ormanlık patikasına yanaşmıştık. Ne yazık ki uşaklarınızdan birisi de bizim gibi düşünüp tek başına avlanmaya çıkmış. Olay vuku olduğunda çok yakınındaydık. Tüfek ters teperek kolunu feci yaralamıştı. Habersiz ve başına buyrukluğunun cezasını fazlaca çekiyordu. Fakat onu çarçabuk buraya getirmekten başka çare bulamadık. Miss. Stellan, orman patikasından çıkarken de bizi gördü. Şimdi de buradayız, fakat kusura bakmayın uygunsuz bir zamanda gelmiş olduk."
Bianca ne demesi veyahut ne yapması gerektiğini kısa bir süre idrak edemedi, tek solukta olanları anlatan centilmen'e sadece bakakalmıştı. Bugün ilerledikçe daha çok nefret etmeye başlıyordu. Hangi olayı düşünmeliydi bir türlü karar vermiyordu.
"Mr.St.James, inanın ne diyeceğimi bilemiyorum. Kendi avınızın böyle bölünmesinden ve uşağımızın size sorun çıkartmış olmasından dolayı da ayrı bir özür diliyorum."
Tam devam edecekken Elizabeth de araya girmişti,
"Gerçekten uygunsuz değil Mr.St.James, sizlerin orada olup yardımınızı sunmanız bizim için ve pek tabi yaralanan kişi için çok önemliydi. Ne kadar teşekkür etsek az."
Bunları söylerken bu sefer de Adrian St.James söze karıştı,
"Miss. Stellan, misafirperverliğiniz için çok teşekkür ederiz lakin biz artık izninizi istemeliyiz."
Kahvaltı sofrasının kurulu olduğu masadan ve dokunulmamış servislerinin önlerinde beklemesine rağmen izin isteyen centilmenler hemen ardından ayaklanmışlardı. Kısacık ziyaretlerinin zorunluluğundan dolayı gerginlerdi pek tabi.
Masanın boş tarafında duran silindirik melon şapkalarını alarak kapı kirişine geçmişlerdi. Elizabeth ve Bianca bu fevri kalkışın hızına yetişememek ile beraber bu karşılaşmanın bir tesadüften daha fazlası olduğunu bilmiyorlardı.
Uğurlamak adına onların peşi sıra ilerleyen Bianca, Anthony St.James'in eşikten tekrardan salona dönmek adına yaptığı fevri hareket ile az kalsın Bianca'nın kendisinin göğsüne çarpmasına sebebiyet verecekti.
"Kusura bakmayın,"
Hemen girişimi için özür dilemeye hazırlanan Mr.St.James'i hızlıca bölmeye çalışmıştı Bianca.
"Hiç önemli değil... Siz neye bakmıştınız acaba?"
"Ekselansları, burada küçük bir parti düzenliyor. İki gün boyunca belirli kişilerle beraber çeşitli etkinlikler yapılacak. Arzu ederseniz yarın sabah on bir de sizlerinde teşrifini bekliyor olacağız."
Elizabeth ve Bianca kısa bir an birbirlerine bakmışlardı. Ardından aralarında kısa bir sessizlik vuku bulmuştu. Bianca tekrardan yakasını çekiştirmiş, Elizabeth ise belinde ki lacivert kuşağına tekrardan düğüm atmıştı bu süre zarfında. Centilmenler ise aralarında ki karar verme durumunu uzaktan izlemekle yetiniyorlardı.
Bianca, kendi içinde çok utanç duyuyordu. Uşaklarının verdiği zaman kaybı ve tatsızlığın yanı sıra iki gün önce gerçekleşen dansın hatırasını unutma zamanının olmaması, ve şimdi gerçekleşen davet.
Ne cevap vermesi gerektiğini bilemiyordu. Elizabeth kendisinden önce davranmalıydı.
"Ekselanslarının ve pek tabi sizin davetinizi kabul etmek bize onur verir, Mr.St.James."
Bianca, kuzeninin daveti incelikli bir şekilde kabul etmesine nasıl tepki vereceğini bilemiyordu. Fakat centilmenler davetin cevabını da aldıkları için silindirik melon şapkalarına hafifçe dokunup selam vermişler ardından hole çıkmışlardı. Bianca ve Elizabeth bahçe kapısından çıkasıya kadar beyefendilerin arkasından sessizce bakmışlardı.
Günün geri kalanı yaralanan uşağın azarlanmasının dışında oldukça sakin geçmişti.
~•~
Bianca, krem elbisesinin belini düzelten hizmetliye dalgınca bakıyordu. Dün ve dünün gecesinde yaşanan olayların hiç birisini yaşamamışçasına davet edildikleri yer için hazırlanıyordu. Fakat içinde bir yerler ormanı ve dolunayın berraklığını hala daha duyumsuyordu.
Hizmetli dirseklerinin süsleri için arkasından yanına geçerken, ipek elbisesinin beline tamamiyle oturmuş olduğunu farketti Bianca. Kare yakası bekar bir leydi için makul şekilde açıklık bırakmıştı. Kenarlarına işlenen dantel işlemelerin göğsüne doğru uzanan uçlarında beyaz kır çiçekleri sallanıyordu. Belinin oturduğu kısımdan aşağı bollaşarak dökülen krem etekliğinin ise sadece uçları nakışlı dantelle çevrelenmişti. Boynuna takmak için seçtiği incilerle süslenmiş gümüşi haç kolyesi kollarının süslerini bitiren hizmetli ile birlikte hemen ardından gerdanını süslemişti. Kulağına ise ince saplı büyük incilerini takmıştı.
Altın sarısı saçları yukarıdan dalgalı bir şekilde toplanacak ardından krem şeritlerle süslenecekti, Bianca hizmetlinin beyaz renkli uzun kurdelelerini saçlarından çözmesini sabırla beklemişti. Dalgalar halinde beline dökülen saçları, söylendiği şekilde tek tek şekil almaya başlamıştı. Hizmetli ensesine hiza alan dalgalı saçının uzun tutamlarından bir kısmını topuza katmayıp, karışmaması adına omzunun üstünden önüne salmış hemen ardından krem şeritleri saçlarla şekle sokmaya başlamıştı.
Bir çeyrek saat sonra neredeyse hazırlanan Bianca, elinden dirseklerine doğru çektiği uzun krem eldivenlerini giymek için çaba sarf ediyordu. Kapısının çalmasıyla bu hengamesine son vermiş, eteklerini düzelten hizmetliye eliyle durmasını söylemişti.
"Bianca tatlım? Hazır mısın?"
Kuzeni Elizabeth odanın ortasına doğru adımlarken konuşmuştu. Hemen arkasından gelen teyzesi Kendra ise Bianca'yı süzmek ile meşguldü.
"Teyze keşke sende bizimle gelseydin, uzundur eğlenmek adına bir arada olamıyoruz,"
Kendra teyzesi ise hafif bir gülecenlikle yarım yamalak giydiği eldivenli ellerini tutarak karşılık vermişti.
"Ah canım, büyükannenizi yalnız bırakmam söz konusu olamaz. Ayrıca davet sizin içindi."
Eldivenlerini düzgünce giydirirken sözlerini bitirmişti. Dirseklerinin üstüne çıkan krem kumaş tenini rahatsız etse de olması gerektiği gibi duruyordu. Elizabeth ve Bianca dün daveti aldıklarından bu yana Kendra teyzesini ikna etmeye çabalıyorlardı. Fakat hepsi reddedilmişti. Elizabeth annesine tekrardan ısrar edecekten Kendra teyze hemen devam etmişti.
"Elizabeth, hayır hayırdır. Israr etmeyi de bir leydiye yakıştırmadığımı da biliyorsun."
Pudra elbisesinin belini sıkıca kavrayan Elizabeth, annesine boyun eğmek durumunda kalmıştı.
Bianca kendisinin aksine daha farklı bir elbiseye sarınmış kuzenini o zaman incelemeye fırsat bulmuştu.
Omuzlarını açıkta bırakan yakası, kumaşların kat kat kıvrılmasıyla süslenmişti. V şeklinde göğsüne inen kumaşın tam ortasında ise krem kabartmalı broşu parlıyordu. Kendisi gibi incileri tercih etmişti fakat Elizabeth'in incileri pembe rengindeydi. Küpe takmamıştı ve saçlarını yarım bir topuz yaptırmıştı. Üstüne geçirilen ince filesi ise renkli gül çiçekleriyle süslenmişti.
" Sen hazırlanmışsın bile Elizabeth, bu renk sana çok yakışmış."
Kendisine gülümseme ile karşılık veren kuzeni kol kola gitmek adına kolunu Bianca'ya uzatmıştı. Dirseğinde ki ipekli kurdelesini bozmamak adına kolunun içini tutan Bianca içinde harlanmaya başlayan heyecanına anlam verememişti.
Merdivenlerden inerken, holü geçerken, bahçe kapısına ulaşırken içinde için için yanan tuhaf bir heyecan akımı damarlarını bir doldurup bir boşaltıyordu. Bianca krem eldiveniyle süslü sol elini kalbine bastırmadan edememişti hatta, ne için bedeninin karıncalandığını çözümleyemiyordu.
Onları kısa mesafe için bile taşımak adına bahçe kapısında bekleyen araba etik kurallar adına işlev görüyordu. Bianca binerken oldukça zorlanmıştı, eteğinin ucunun takıldığını arabacı çekinerek üç kere söyleyince ancak duyabilmişti, ilaveten elinde taşıdığı yelpazesi de meltem hafifçe iteklemiş gibi öylece düşüvermiş kuzeni Elizabeth uzanıp kendisine vermemiş olsa orada kaybolup gidebileceğini fark etmemişti Bianca.
"Bianca, iyi misin?"
Elizabeth bu durumu anlamlandıramayan diğer insanlar gibi Bianca'ya ilgiyle bakıyordu. Öyleki ne zaman kolunu tuttuğunu bilemiyordu Bianca.
"Sadece...sadece başım dönüyor. Endişelenme."
Mantıklı ve bulundukları duruma göre tuhaf kaçmayacak bir bahane uydurabilmişti Bianca, lakin şimdi gerçekten başı dönüyordu.
"İstersen not gönderebilirim, öğleden sonra katılım gösteririz?"
Bianca bunun ailesinin saygınlığını gölge gibi takip etmesini istemiyordu. Oraya gelen kişilerin ağzı torba değildi ve istedikleri zaman büzemezlerdi. Sadece kendileri olmayacak bir etkinliğe böyle bir terbiyesizlik gösteremezdi.
"Elizabeth dediğin şeyin mümkünatı olmadığını kendin biliyorsun. Ayrıca kim St.James hanesinin bizzatihi davetini alalade bir bahane ile geçiştirebilir? Merak etme orada kendimi toparlamış olacağım."
Bianca, en sonunda sağ salim arabanın koltuklarına yerleşebilmişti bu sözlerle. Elizabeth bizzat o oturup iyice yerleştiğinden emin olduktan hemen sonra kendisi de Bianca'nın karşısına oturmuştu.
Büyükannesinin köşkü, burada kullanılan araba güzergahlarının dışında kalıyordu. O yüzden ilkin araba Bianca ve Elizabeth'i oldukça sallamıştı. Fakat ilerledikçe sallantı yerini küçük sarsıntılara bırakarak asıl güzergahlarında yürümeye başlamıştı. Bir yarım saat sonra en nihayetinde bu yolculuk bitmiş, Bianca ise dönen başının geçtiğini aksine midesinin bulanmaya başladığını fark etmişti. Kendisine ne olduğunu çözümleyemeden arabacıları önüne çoktan elini uzatmıştı.
Bianca, inerken sürücünün üstüne kusmamak adına çevresine göz atmamıştı. Ne zaman Elizabeth'in koluna girdiğini bilemiyordu fakat evin şekline çoktan kapılmıştı.
Davetin düzenlendiği köşk oldukça geniş bir bahçeye ev sahipliği yapıyordu. Öyleki, önünde durmadan akan yuvarlak havuzunun parlak mermeri bütün bahçeyi ortalayarak düzenli bir ihtişam kazanmasına yardım etmişti. Havuzdan hiza alınmış gibi görünen çiçek tarhlarında çeşit çeşit güller ve sarmaşık çitler belirli bir mezoik ile dikilmiş, berrak bir parlaklıkla gökyüzüne uzanıyordu.
Köşkün etrafını saran sarmaşık çitler ise bizzatihi dikenleri ile dikkat çekiyordu. Bianca ister istemez güllerden ziyade bu dikenleri büyüleyici olan sarmaşığa kendini kaptırmıştı. Neredeyse Elizabeth'in omuzuna gelen sarmaşıklar sıklıkları ile bir insana veyahut başka bir varlığa aman vermeyecek kadar güçlü görünüyordu.
Geçtikleri beyaz boyalı demir kapı kapanır kapanmaz başka birisi, izinsiz birisi buraya adım dahi atamazdı. Tek sarmaşıklardan değil, çevrede dikkatini çeken ince kıyafetleriyle kamufle olmuş askerler de geçit vermezlerdi. Bianca, büyükannesinin de köşkünün bu kadar korunaklı olduğunda şüpheliydi. Çünkü bu kadar zengin bir ailenin kendi askeri veyahut kendi nüfusu olmassa olmazdı.
Köşkün mermer giriş basamaklarına geldiklerinde izlenimlerine keskin bir dur veren Bianca, kendilerini karşılayan kişiyi önce çıkartamamıştı.
Lakin kuzeni, şükür ki, kendisinden oldukça dikkatliydi. Mavi ipekliklere sarılı kadının ünvanıyla hitap ederek, Bianca'nın işini oldukça kolaylaştırmıştı.
"Ekselansları St.James, davetiniz ile bizi onurlandırdınız."
Bianca kendi taktim balosuna bile katılan kadını ilk defa canlı kanlı karşısında görüyordu. Bunun tek sebebi törende kendi yakınları dışında kimseye dikkat etmemesiydi. Pek tabi kadının oğlu ile sükseli bir dans gerçekleştirmişti fakat Bianca bir daha karşılaşacaklarını düşünmeyerekten fevri sayılabilecek anlık bir kararla bu hadiseyi gerçekleştirmişti. O yüzdendir ki şimdi karşısında kem küm edecekti. Utanç yanaklarına yayılırken bir an sonra bunun gerekli olmadığını savunan kibriyle reverans yapmıştı.
"Ekselansları, davetiniz için müteşekkiriz."
Bianca, Elizabeth gibi alçak gönüllü bir cevap vermemeyi uygun görmüştü. Her ne kadar yüksek sosyete mensubu olarak kendisinden kat be kat üstün olsa da kendi mizacı gereği birilerini pohpohlamak hoşuna gitmiyordu.
Düşes hazretleri ise Bianca'nın beklediği tavırların hiç birini sergilemeden ikisine aynı anda cevaplandırmıştı.
"Hoşgeldiniz, Leydi Whitney. Leydi Stellan."
Düşes kırık beyaz eldivenleriyle holün gümüşi varaklarla süslü yerine davet ederek yol tarifini herhangi bir uşağa bırakmıştı. Gece daveti olmadığı için pelerinlerini almamışlardı, o yüzden kendilerini karşılayan uşak sadece önlerine düşmüştü. Bianca krem elbisesine basmamak adına yelpazesiyle birlikte kırışmayacak şekilde tutarak ilerlemeye karar vermişti. Reverans sırasında kolundan çıktığı Elizabeth ise tekrardan koluna girmemiş hemen önünden yürümeye başlamıştı. Bir beş dakika sonra yontma bir sedir kapıya ulaşmışlar hemen ardından davet yerine alınmışlardı.
Bianca süslenen odayı oldukça beğenmeden edememişti; ekselansları anlaşılıyordu ki konsepti gümüşten yana tutmuştu. Ne oldukça süslü ne oldukça sönük gözükmeyecek tek şey olan gümüşü oldukça iyi dekore ettirerek yaptırmıştı. öyleki tavandaki sallanan avizenin odayı pırıl pırıl göstermesi adına küçük bir hileye bile başvurmasına gerek kalmadığını anlamıştı Bianca, sadece gereken miktarda yükseltilmişti. Kendilerinin girdiği harici iki kapı daha dikkatini çekmişti fakat hemen sonra solonun ana hattını merak etmişti. Oda altı çiftin rahatlıkla, döne döne dans etmesine yetecek kadar genişti.
Bianca altıgen bir tasarımı olduğunu ilerledikçe fark etmişti iç içe iki tane altıgen vardı içindeki altıgen dış altıgen ile aralarında yol oluşturacak şekilde sütunlar ile inşa ettirilmişti. bu yüzdendir ki dans edenlerin yanı sıra odada rahatça turlar atabilecek kadar geniş olduğunu iyice fark etmişti. Tam kuzenine seslenecekken girdikleri davet salonunun diğer kapılarından daha büyük olanı iki tarafına gümbürtü ile açılmıştı. Bianca gelenlerin kendileri gibi davetli kişiler olduğunu düşünüyordu fakat önlerinden giden uşak ani bir duraksama ile gelenlerin yönüne selam durunca ister istemez kızlar bütün ilgilerini açılan kapıya vermişlerdi.
İçeriye dolmaya başlayan ve çoğunluğu leydilerden oluşan grup ilk onları farketmeksizin eğlenceli konuşmalarına devam etmişlerdi. Davet salonuna hepsi girer girmez Bianca ve Elizabeth istemsiz bir şaşkınlık ile birbirlerine bakmışlar ardından onlarda uşak gibi gereken şekilde reverans yapmışlardı.
Altı leydi ilk olarak karşılık olarak Bianca ve Elizabeth'i süzmüşler ardından onlarda selamlamışlardı lakin leydilerin arkasında bekleyen centilmenler bu selamı biraz geç uygulayabilmişti.
Mr. Anthony St. James, siyah redingotunun önünü bağlayan tek düğmeyi hızlıca çözerek Bianca'nın eline uzanmıştı. Bianca dans dışında ilk defa birbirlerine temas edeceklerini düşünüp ister istemez gerilmiş lakin geri çekilemeyeceğinin bilinciyle eldivenli elini teslim etmişti. Ilık eli'nin temasını eldiveninden avcuna işlediğini anında fark eden Bianca çabucak kendisini selamlamasını ummuştu.
" Leydi Whitney, davetime icabet ettiğiniz için müteşekkirim."
Elinin üstüne kısa bir öpücük kondurarak geri çekilmişti. Bianca onunla birlikte içeriye giren kuzeni Mr. Adrian St. James'in kuzeni Elizabeth'i selamlamış olduğunu o an fark etmişti.
Mr. Adrian kendi önünde eğilirken elini tutmuştu fakat öpmemişti. Bianca kahve-sarı saçlarını arkaya doğru yatırmış olduğunu, kendisinin ki gibi açık mavi gözlerinin ise kendi üstünde pek oyalanmadığını o sırada görmüştü. Ve sadece kendisinin duyabileceği bir düzeyde konuşarak 'Hoşgeldiniz' demekle yetinmişti.
Sonrasında aralarında şahsi bir konuşma imkanı doğmamıştı, içeriye gelen diğer leydiler ile büfenin önünde topluca konuşmuşlar ve tanışıklıklarını değerlendirmişlerdi. Bianca sosyeteye adım atacağı için öncesinde sevinçten uçuyordu. Öyleki on yedi yaşını Elizabeth'e özenerek geçirmişti. Ona çeşitli elbiseler, kurdele, şapka, yelpaze alınırken Bianca istemsizce bir an önce yaş almayı adeta bir çocuğun büyümeyi istediği gibi istemişti. Halbuki şimdilerde Elizabeth'in yaşadığı o şaşalı sezonun eğlencesini kendinde hissedemiyordu. Belki de vuku bulan tuhaf olaylardan ötürü tadı kaçıktı, veyahut hayatı öncesinde daha tatlıydı. Hangisinin gerçek sebep olduğunu bilmiyordu Bianca.
"Öyle değil mi Bianca?"
Dirseklendiğini hisseden Bianca, hızlıca karmaşık duygularından çıkmaya çalışarak tekrardan ortada ki sohbete odaklanmaya çalıştı. Ne hakkında konuşulduğunu kavrayamadan başka bir leydi ona seslenen Elizebeth'in ardı sıra konuşmaya açıklık getirmeye çalıştı.
" Topraklarımızın en ünlü nar marmelatını kim yapıyor diyerek tartışıyorduk. Ekselanslarının en sevdiği tatlı olduğu için büfede ve ikramlıklarda çokça sunulur. Leydi Stallan ise Kont Whitney'in topraklarından da çokça soylunun temin ettiğini söyledi. Bizde size sormak istedik fakat dalmıştınız?"
Bianca daha fazla devam etmesinin daha fazla soru cevaplamasına sebebiyet vereceğini fark ederek hemen söze karışmıştı.
"Çoğu kişinin bizden hammadde olarak aldığını biliyorum ama kendi imalatımız olan marmelatlar için bir şey diyemeyeceğim, leydim."
Bianca sözleri için karşılık vermeye hazırlanan leydi ile sıkılmadan edememişti. Fakat kendi geldikleri kapı tekrardan açılınca susmak zorunda kalmıştı, diğer davetliler teket teker salonu doldurmaya başlarken konu tamamiyle başka bir şeye dönmüştü.
Sanki çoğunun yüzünde uzun süre silinmeyecek bir telaşe izi vardı. Bianca Elizabeth'e bakmadan duramamıştı. Lakin sevgili kuzeninin de kendinden pek bir farkı yoktu. Mr.Anthony St.James de Bianca ve Elizabeth gibi düşünmüş olacak ki hemen gelen diğer davetlilerle haşır neşir olmuştu. Bir anda ferah ve aydınlık olan davet salonu sanki kalabalık artınca o parıltısını kaybetmiş gibi solmuştu Bianca'nın gözünde, oysa az önce sıkıldığı bir konu hakkında öylesine bir konuşma gerçekleştirecekti.
Bir an sonra, tam dibinde Mr.Adrian St.James belirmişti. Onu gören ve sohbet ettiği leydiler aniden oldukça meraklı bir şekilde sorular sormaya başlamıştı. Lakin daha cevaplayamadan kapılardan birisi tekrardan açılmıştı. Düşes hazretleri, tüm vakurluğu ile şöyle bir davetlileri süzdükten sonra aralarına karışmayı uygun görmüşçesine zarafetle yürümüş ve Salona girmişti. İçeriye Ekselansları da teşrif ettiği için telaş yapılan olay hakkında konuşan herkes sus pus olmuştu.
Fakat Bianca hala daha insanların yüzlerinde asılı kalan telaşı görebiliyordu. Lakin ekselansları tek başına gelmediğini açtığı yelpazesi ile göstermiş bulunuyordu, Bianca anladı ki kolayca ne olduğunu çözümleyemeyeceklerdi.
Yelpazesi ile emir verdiği kişiler birer birer arkasından çıkarak , ortalığın hafif bir müzikle dolması adına kendileri için belirlenen yerlere geçmişlerdi. Küçültülmüş bir orkestra olduğu için pek yer kaplamıyordu lakin Bianca onlar ile birlikte salonun daha da daraldığını hissediyordu.
Ekselansları, salonun iyice ortalayınca Mr.Anthony ve Adrian'a bakmıştı. Sonra hafif bir şekilde omuzlarının oynadığını fark etmişti Bianca, derin bir nefes almıştı anlaşılan.
" Sevgili misafirler, hepiniz hoşgeldiniz. Davetimi kırmadığınız için bizatihi memnunum, Ne yazık ki eğlencemizden önce kötü bir haberle sizlerin endişesini gidermek durumundayım." Bianca ve Elizabeth iyice birbirlerine yaklaşmışlardı. Hemen sonra Bianca Elizabeth'in ılık avcunun sıkıca parmaklarını tuttuğunu anlamıştı. İşaret parmağına taktığı yüzüğü tenini rahatsız etmiş olsa da Bianca da baş parmağını tutmuştu. "Arazi sınırının üstünde ki kyanit nehri taşmış, alanda tarım yapan sakinlerden şimdi haber aldık; bize bildirilen ise bambaşka bir şey, buraya doğru gri bir fırtına yaklaşıyor."
İnsanlar birbirlerine telaşlı ve korku dolu gözlerle bakmaya başlamıştı. Hemen ardından da büyük bir gürültü kopmuştu.
"Bianca, Elimi sakın bırakma!"
Bianca korku dolu irislerini kendisine çeviren kuzenini hızlı bir baş sallamayla onaylamıştı. Büyükannesi'nin evine bir an önce dönmelilerdi ve evi bir an önce tahliye ettirmelilerdi. Aklına gelen düşünceler ile bu sefer o konuşmuştu,
"Elizabeth, annen ve büyükannem köşkte. Bir an önce haber yollamalı ve bizde gitmeliyiz. Güvenli bir sığınağa aciliyetle sığınmalıyız!"
Bianca sımsıkı olan ellerini birbirinden ayırmıştı, Elizabeth başına buyrukluğu için kendisini azarlayamadan Bianca seri adımlarla yanından ayrılmıştı. Elizabeth ise öylece arkasında bakabilmişti.
Salonun diğer kısmında başka centilmenler ile konuşan Mr.Anthony St.James yanına yaklaşan birisini hissetmiş gibi Bianca'ya dönmüştü.
"Leydi Whitney?"
"Lordum, bana ayırabileceğiniz zamanınız var ise sizinle kısaca konuşabilir miyiz?"
Bianca kendisine cevap vermeden diğer centilmenlere dönen St.James'in kısa izin isteyişini duymuştu.
"Beyler, siz fikir yürütmeye devam edin lütfen."
Siyah kumaşın sardığı kolunu kırıp kendisi için yer açmıştı hemen ardından, Bianca durumun vehameti yüzünden iki kere düşünmemiş ve eldivenli elini hemencecik koluna yerleştirmişti. Mr.Anthony St.James ise kendilerini salonda dikkat çekmeyecek, boydan camlarla kaplı olan solunun diğer ucuna çekmişti. İnsanlar hararetli ve gergin konuşmalar yaparken de işin aslı pek dikkat çekmemişlerdi.
" Sizi dinliyorum Leydim?"
Bianca tok sesinin böyle bir anda bu kadar sakin kalarak çıkmasına şaşırmıştı. İngiltere'nin havası bildi bileli böyle değişken ve çoğunlukla yağmurlu idi lakin Bianca taşkın bir nehir ve kapıya dayanan fırtına ile ilk kez yüzleşiyordu.
"sizden bir konuda yardım isteyebilir miyim?"
"Tabi, yapabileceğim her ne ise söylemeniz yeterlidir."
Bianca dişlerini sıkarak derin bir nefes almıştı. Baş parmaklarını yumruk yaptığı ellerinin arasında olabildiğince sıkıyordu.
"Mrs.Stellan ve büyükannem için köşke haber yollamanızı rica edebilir miyim? Miss.Stellan ile oraya ulaşasıya kadar hazırlanmış olurlar ve yola çıkarız..."
"Leydi Whitney, cüretimi mazur görün lakin pencereden doğu yönüne doğru bakarsanız, gri ve kara bulutları görebilirsiniz. Mrs. Stellan'a tabiki arzu ettiğiniz uyarı notunu gönderebilirim. Ve onları güvenli bir yere kadarda eşlik edilmesini sağlarım. Lakin Miss. Stellan ve siz güvenliğiniz açısından buradan ayrılmamalısınız. Fırtına siz köşke varamadan sizleri yakalar. Umarım size olabildiğince yardım edebilmişimdir?"
Bianca St.James'in bakmasını önerdiği gökyüzüne baktığında içinin iyice daraldığını hissetmişti. Haklıydı kimse yerinden kıpırdayamazdı, gözleri hüzünle aşağı düşmüştü böylece. Bahçeye dalgınca bakarken dikkatini daha farklı bir şey çekmişti;
Aynalı tarağının kırılmasının, gece boyu uykusuz kalmasının sebebi olan sessiz mahlukat, gelirken gördükleri süs çeşmesinin yanında dikili sarmaşık çitlerinin cılız gölgesinde durmuş, parlak kyanit gözleriyle öylece gökyüzüne bakıyordu. Bianca ilk yanlış gördüğünü varsayarak Mr. Anthony St.James'e cevap vermek adına gözlerini oradan ayırmıştı.
"Anlıyorum. Yardımınız ve ince düşünceleriniz için müteşekkirim."
"Leydim, durumdan haberdar olmanızı sağlayacağıma emin olabilirsiniz. O zamana kadar Miss. Stellan ile biribirinizden ayrılmayın."
Bianca, ileri doğru eğilen heybetli vücudunun hamlesini son anda anlamıştı. Eldivenli elini nazikçe tutmasına izin vererek bir kez daha teşekkürlerini sunmuştu.
" Yardımınız için teşekkürler, lordum."
Tekrardan camdan bakmak adına döndüğünde yanından ayrılmıştı, Mr.St.James. Fakat Bianca korkulu gözlerini çevirdiğinde uğursuzluk işaretini tekrardan görmüştü. O gece nasıl bir şey gördüyse, artık o Bianca'nın Kabusuydu.
Yazan: Eliana Wallace
~•~
Tuhaflıklar Dolunay'ı
~•~
Selamm!
Sonunda yeni bölümle buralardayım. Tuhaflık diye nitelendirdiğim olaylar ile giriş yaptığım hikayenin en sevdiğim olaylarını barındıran bir bölümle hemde.:)) Bianca'nın hal ve tavırlarının yansıtmayı özlemişim☺️ bölümle beraber sakin hayatı biraz çalkalanmaya başladı gibi😅 sizlerin yönünden nasıl ilerlediğini bilemiyorum hikayenin ama umarım sizlerde beğenir ve okurken benim kadar keyif alırsınız..✨
~•~
Bölümü cuma sabahı koyacaktım ( o gün yazacak ve bitirecektim) lakin burada çok yakın bir beldemizde yangın çıktı. Allah'a şükür diğer topraklarımızda ki kadar büyümeden kontrol altına alındı, o yüzden söz verdiğim tarihi bile neredeyse geçiriyordum lakin çabalar çabuk sonuç verdi. Umarım yağmur bereketi ve tüm hayatıyla yanan yerlere şifa olur🙏🏻🙏🏻.
~•~
Bölümü beğendiyseniz lütfen yıldıza basarak oy verin, yorumlarınızı da okumak beni keyiflendiriyor, merak ettikleriniz için çekinmeyin lütfen.😊
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top