~Özel Bölüm³~

♪Taylor Swift-Willow♪

Hayat su gibiydi. Nasıl suya düşen bir şey akıntıyla beraber sürüklenip gidiyorsa biz de bazen, bazı anlarda suyun akıntısına kapılıp öylece bir yerlere gidiyorduk. Çoğu zaman hayatımın iplerini elimde tutmaya çalıştım. Ben nereye yönlendirirsem hayat da oraya gitsin istedim ama bazen her şey istediğimiz gibi yürümüyordu. Su illaki gitmek istediği yere gidebiliyordu ve seni de beraberinde sürüklüyordu. Tıpkı şu anda benim geldiğim yer gibi ve yine gideceğim yerler gibi...

Bir gün hayatın iplerini az da olsa gevşettim. Bıraktım artık, nereye giderse gitsin dercesine ve belki de bu aldığım en doğru kararlardan birisi oldu. Çünkü cidden öyle bir zaman geliyor ki tuttuğunuz ipler öyle acıtıyor ki ellerinizi, artık gevşetmeniz ve bakalım nereye gidecek demeniz gerekiyordu.

Bu akıntıda sürüklenirken bazen güzel yerler gördüm, bazense fırtına içinde kayalıklara çarptım durdum. Bazen ben yüzmüş, bazense suyun beni götürmesine izin vermiştim. Bazen ipleri ben tutup yönlendirmiştim, bazense su beni yönlendirmişti. En nihayetinde güzel ve huzurlu bir manzara karşısında durgun bir yere gelmiştim, orada öylece durup anın keyfini çıkartıyordum. Ne zaman tekrardan yola çıkardım veya ne zaman bir fırtınayla karşı karşıya gelirdim bilmiyorum. Tek bildiğim, şu anda mutlu olduğum ve pişmanlık hissetmediğimdi.

Hayatın sizi nerelere getireceğini de asla kestiremiyordunuz. Her ne kadar planlarınız olsa da...

Elimdeki kitabın kapağına bakıp düşünceler içerisindeyken Jungkook usulca yanıma ilişti ve bana tatlı tatlı bakmaya başladı. Kitabı yanıma koyarken bir şey isteyeceğini anlamıştım. Ben de vücudumu tam olarak ona döndürüp "N'oldu Jungkook, ne isteyeceksin?" diye sordum.

Şirince sırıttı ve "Acaba diyorum, şu yeşil yemekten yapsana. Canım çekti de." diyerek şirin bir sesle konuştu. Gülüp "Olur tabi ki." dedim ve ayaklandım. "Ama ekibi topla, birlikte yapacağız." Jungkook'un gözleri sonuna kadar açılınca daha fazla gülmemeye çalışıp ciddi halimden taviz vermedim. "Ne demek birlikte? Ama ben yapamam.." Başını koltuğa yaslayıp gözlerini kapattı ve "Çok yorgunum, sanırım ölüyorum." diyerek oyunculuk hünerlerini göstermeye başladı. Tabi bu bende işe yarar mıydı?

Bunun cevabını en sonunda onları masanın başında topladıktan sonra vermiş oldum bir nevi. Jungkook sızlanarak yaprakları masaya getirdi ve yerine oturdu. "Of, keşke ben de Namjoon hyungla dışarı çıkmış olsaydım."

Elime bir yaprak alıp içini yerleşirdim. "Yemesini biliyorsan yapmasını da bileceksin. Yok öyle, armut piş ağzıma düş." Jungkook gözlerini devirip eline yaprak aldı. Almasıyla parçalaması bir olunca elimdekileri bırakıp iç çektim ve hepsine tek tek baktım. Namjoon ve Jin stüdyodaydı. Taehyung birazdan gelecekti eve. Şu an karşımda dikilen şansızlar Jungkook, J-Hope, Jimin ve Suga'ydı. Hepsi boş boş bir bana, bir de önlerindeki yapraklara bakıyorlardı.

Elime başka bir yaprak alıp anlatmaya başladım. "Nazikçe açacaksınız yaprağı. Düzelttikten sonra.." İçi için hazırladığım tencereye uzanıp ufak bir şey aldım ve yaprağın üstüne koyarak devam ettim. "Bundan bir çay kaşığı kadar falan, çok doldurmayın, yaprağa seriyorsunuz ve yayıyorsunuz. Ardından yavaşça ince ve sıkı bir şekilde sarıyorsunuz. İşte bu kadaar."

Sardığım yaprağı kenara koyup bakışlarımı anlamışlar mı diye onlara çevirdiğimde alık alık bakmalarından tam olarak anlamadıklarını fark ettim. "Neyse, beni izleyerek yapın işte. Yaptıkça anlarsınız." Yoongi üşengeç bakışlarıyla uzanıp önüne bir yaprak serdi. Tabi Jungkook'a laf yetiştirmeyi de ihmal etmiyordu. "Senin isteyeceğin yemeğe Jungkook ben..senin midene de... Midesi de sahibi gibi sinir bozucu."

Her hareketinde bir şey söylüyordu. Jungkook başını eğerek sessiz sessiz yapmaya başlayınca bu hallerine kahkaha atmamak için zor tutuyordum kendimi. "Suga hyunga bunu yapan dünya bize ne yapmaz..." Jimin de aralarına katılırken bir tek J-Hope neşeliydi. "Ne güzel işte, yeni şeyler öğreniyoruz." Diğerleri de isteksiz bir şekilde ağızlarının içinde geveleyerek onayladılar onu.

Kapı açılıp kapanma sesinden sonra çok geçmeden Taehyung mutfak kapısında belirmişti. "Ooo n'apıyorsunuz?" Jungkook bunu bekliyormuş gibi anında ayaklandı. "Hyung, kurtar bizi! Anka bize yeşil yemekten yaptırıyor." Ben gülerken bir yandan da sarmaya devam ediyordum. Taehyung da yanıma gelip masaya şöyle bir bakındı ve Jungkook'u geri omuzlarından tutup otutturdu. "Kız hamile hamile tek başına mı yapacak? Oturup yardım edeceksin tabi ki."

Jungkook oflayıp yapmaya devam edince Yoongi sinirle söylendi yine. "Sanki kendisi hamile. Aşermiş gibi bundan canı çekiyor durup dururken." Gülerek ona baktığımda gözüm yaptığı sarmalara kaydı. "Suga biraz daha ince yap onları." Suga bir süre yaptıklarına baktıktan sonra omzunu silkti. "Ben şişko seviyorum belki." diyerek bir tane daha yapmaya başladı. Başımı iki yana sallayıp önüme döndüm. Tabi gizli gizli sıvışan Tae'yi de unutmamıştım.

"Aklının ucundan bile geçirme ve elini yıkayarak masaya otur sen de Tae efendi."

"Ama.." Tam itiraz edeceği sırada ona bakıp sözünü kestim. "Bu hamile sevgilin çok yorulmasın di mi ama?"

"Evet hyung, sen de gel."

Jungkook'un yükselmesiyle Taehyung anında öldürücü bakışlarını fırlatmıştı. Jimin de Jungkook'un kolundan dürtüp "O çeneni kapat, yoksa akşam yemeği niyetine seni pişirir." diye fısıldadı ve bu sefer ikisi baş başa verip uslu uslu yaprakları sarmaya başladılar.

Biz yapmaya devam ederken en sonunda Taehyung da yanımdaki sandalyeye oturdu ve boş boş masadakilere bakmaya başladı. Önüne bir tane yaprak koyup elini tuttum ve masanın üstüne koydum. "Oturma öyle yeni gelin gibi, öğrettiğim şekilde yap işte."

Taehyung'un yavaşça başını bana çevirip alttan alttan bakmaya başlamasıyla gözlerimi iki saniyeliğine kapattım ve geri açtığımda ise sesli bir şekilde nefesimi vermiştim. Hoseok gülerek "Anlaşılan biri yine unutmuş." diye dalga geçince ben de Taehyung'a baktım. Bana kare gülümsemesini sunarken kafamı iki yana sallayarak yakındım. "100 kere gösterdim ama ya."

"Balık hafızalı o." Suga yarım ağız konuşup lafını söyleyince Taehyung ona döndü. "Çok biliyorsan sen yap." Eline Suga'nın yaptığı sarmalardan birini alıp inceledi ve yüzünü buruşturdu. "Bu ne böyle? Kolum kadar. Bir de bana laf atıyor."

Yoongi hızlıca yaptığı sarmayı onun elinden çekip aldı ve dizdiği kulenin üstüne geri koydu. "En azından bunu yapıyorum. Sen kaşığı bile dolduramazsın." Taehyung hayretle gözlerini açarken "Ha demek öyle. Bak bakalım nasıl güzel yapıyorum." diye yükseldi ve yaprağı aldı.

"Nasıl yapıyorduk güzelim bu arada?" Yoongi, Taehyung'u nasıl gaza getireceğini iyi biliyordu.

"Oy Taehyung, izle beni." Taehyung kafasını bana yaklaştırıp dikkatle izlemeye koyulunca gülmeden edemedim ve adım adım göstermeye başladım. O da beni takip ediyordu. Bir buçuk saatin sonunda artık yapraklar da iç de bitmişti. Ben boş kapları alırken hepsi bir anda rahat bir nefes verip arkalarına yaslandılar.

Jungkook "Bu yemek niye bu kadar uğraştırıcı ki?" diye isyan ettiğinde güldüm. "Tadını güzel yapan bu."

"Artık içeri geçebilir miyiz?" Suga'nın yorgun çıkan sesine karşılık kafamı salladım. "Evet, geçin dinlenin siz. Sonuçta tüm sülaleye 10 tencere yemek yaptınız, yorulmuşsunuzdur."

"Yeterince efor sarf ettim bence." Yoongi ayaklanıp salona doğru yürürken J-Hope kirlenmiş ellerini göğüs hizasında tutup yanıma gelmişti. "Hemen pişireceksin di mi?"

Başımla onaylarken "Evet." diye yanıtladım onu. "Yoksa Jungkook ilk başta olmak üzere hepsi dellenir." J-Hope da bana katılmış olacak ki gülerek kafasını salladı. "Tamam o zaman, yapılacak bir şey olduğunda haber edersin."

"Tamamdır, teşekkür ederim." Hoseok gülümseyip yanımdan uzaklaşınca geri bulaşıklara döndüm. Mutfakta kimsenin kalmadığını düşündüğümden elime kapanan ellerle irkilmiştim. Çok geçmeden kulağımın kenarında hissettiğim nefes ve ardından gelen sesle hareketsiz kaldım. "Şşt, benim."

Geri işime dönerken o, burnuma kadar gelen karnımın üstünde ellerini birleştirmiş ve çenesini de omzuma yerleştirmişti. Bir yandan da çocuklarla konuşuyordu. Her saat yaptığı gibi. Sadece sabah, akşam demiyorum işte. Dışarda bile olsa telefonla arıyor ve 'yavrularımla konuşmak istiyorum' diye telefonu karnıma götürmemi istiyordu. Baba olacağını duyduğunda zaten 15 dakika öylece kalakalmış sonra da abartısız 1 saat ağlamıştı. Bir saatin sonunda da iç çeke çeke karnımı okşayıp mırıldanmıştı durmadan. Aslında onlarla konuşmaya o gün başlamıştı... ve hayatının sonuna kadar da onların yanında olup onlarla her daim konuşacağını anlamıştım. O çok güzel bir baba olacaktı.

"Bebeklerim size bugün yeni bir kelime öğreteceğim. 'Army' deyin bakalım."

Sessizce bir de tepki bekleyince dudaklarımdan bir kıkırtının kaçmasına engel olamamıştım. Koluma dokunup "Sessiz ol ya, bebeklerimi duyamıyorum." diye uyardı beni. Görmesem bile kaşlarını çattığını biliyordum. Gözlerimi devirip başımı iki yana salladım. "Biletleri aldın mı? Biliyorsun ki doğuma az kaldı. Türkiye'ye ne kadar erken gidersek o kadar iyi."

Benden uzaklaşıp tezgaha yaslandı ve kollarını önünde kavuşturarak sıcacık bakışlarını bana yönlendirdi. "Evet, hallettim merak etme. 3 Ocak'ta gidiyoruz." Gülümseyip geri önüme döndüm ve ellerimi yıkamaya başladım. Ellerimi yıkamayı bitirmiş, kurularken Taehyung yanıma gelip bir kolunu omzuma attı ve saçlarımı öptü. "Hadi otur sen de artık. Ben de diğerlerini söyleyeyim şu ağacı falan süslemeyi bitirelim."

Birlikte oturma odasına geçtik. Ben koltuklardan birine kurulurken Taehyung diğerlerinin yanına gitmişti. Bu gece yılbaşı gecesiydi. İki yıldır Kore'deydim. Evlendikten sonra malum, Taehyung'tan dolayı burda kalmaya karar vermiştik. İlk başlarda zorlansam da başta Taehyung ve diğerleri sayesinde kısa sürede alışmış ve burayı sevmiştim. Ailemi tabi ki çok özlüyordum, bu yüzden elimden geldiğince de onların yanına gidiyordum. Sadece bu yıl işte, özellikle hamileliğin son aylarında gidemez olmuştum. Tek başıma asla beni bir yerlere göndermiyordu. Hatta hamileliğimin 5. ayından itibaren üyelerin ortak evine taşınmıştık. Ben evde tek kalınca Tae efendi korkuyormuş, tek kalamazmışım.

Diğerleri zaten dünden hazırlardı, asla beni yalnız bırakmamışlardı. İllaki biri yanımda oluyordu. Bazen hamilelikten dolayı girdiğim ruhsal durumlarda bile bana eşlik etmişlerdi. Ben ağlarken, deli gibi gülerken, onu bunu isterken...

Ailemi çok özlüyordum ama onlar az da olsa bu özlemimi bastırıyorlardı, düşünmememi, daha kolay dayanmamı sağlıyorlardı.

Onlar ağacı süslerken ben de dolu gözlerle onları izliyordum. Jungkook'un gözleri bana kaymış, tam bakışlarını geri çekeceği sırada tekrardan kaşlarını çatarak bu sefer dikkatli bir şekilde beni izledi ve ardından eliyle gösterdi. "Anka kuş neden ağlıyorsun yine? Tamam ağaca çok elektrik vermeyeceğiz."

Yoongi de telaşla bana dönünce ellerini hızlıca salladı. "Aynen, hatta üstünde çok ağırlık olmasın diye de bu süslerden çok koymayı düşünmüyorduk." Hoseok da başını sallayıp "Zaten sadeyken daha hoş, di mi?" diye diğerlerine bakınca hepsi birlikte başlarını salladılar. Ağladığım zamanlar, onlarda bir travma oluşturmuştu anlaşılan. Bu hallerine gülerken Taehyung endişeyle bana yaklaştı. "Of ben hiç alışamıyorum böyle hallerine ya. Yani hamilelik bitti ben hâlâ garipsiyorum. Çok garip değil mi cidden? Bir gülüyor, bir ağlıyor, bir sinirleniyor, bir sakin... Nasıl davranacağımı şaşırdım." Daha da gülerken gözümden bu sefer gülmekten akan yaşları sildim.

"S-siz devam edin. Ona ağlamadım."

"Neye ağladın ya?"

Taehyung dahil hepsi işi bırakmış, ellerinde süslerle beni izlerlerken gözlerimi hepsinin üzerinde gezindirdim ve ayağa kalktım en sonunda. "Ne yapacaksınız ya Allah Allah? İster ağlarım, ister gülerim. Gözyaşı benim değil mi? Hadi siz süslemeye devam edin." deyip merdivenlere yöneldim Taehyung'un şaşkın sesi kulaklarıma ulaştığında ise sırıtmadan edememiştim. "İşte tam olarak bundan bahsediyorum. Anka hamileyken daha da korkutucu oluyor."

Odaya ulaştığımda önce bir süre etrafa bakındım. Buraya ilk geldiğimde kaldığım odaydı. Ancak şimdi farklılıklar vardı. Tek kişilik yatağın yerini çift kişilik yatak almıştı ve aslında odada en çok hoşuma giden değişiklik duvarda asılı olan resimlerdi.

Bizim gizlice çekildiğimiz resimlerin yanında yine gizlice çekilmiş ama bu sefer evlendikten sonraki fotoğraflarımız vardı.

Gözüme bir tanesi ilişince sesli bir şekilde güldüm. Taehyung'la ben birlikte pasta yapıyorduk. Daha doğrusu mutfağı batırıyorduk. Bu karede de Taehyung gözlerini kapatmış ellerini kaldırırken ben kahkahalarla onun kafasına daha fazla un döküyordum. Kahkaham tebessüme dönerken buna benzer fotoğraflarda da gözlerimi gezindirdim ve sanırım en ciddi ve güzel çıktığımız fotoda bakışlarımı sabitledim.

Üstümde gelinliğimle, Taehyung'un kravatını düzeltiyordum. Altındaki resimde de benim ellerim onun göğsünde, kameraya gülerek bakarken onun gülen yüzü ve aşk dolu bakışları benim üzerimdeydi. Alt dudağımı ısırıp onu her gördüğümde şimdi olduğu gibi delice atan kalbimi sakinleştirmeye çalıştım ve derin bir nefes vererek yatağa adımladım. Nerden bilebilirdim ki, şimdi burda durmuş, düğün fotoğraflarımıza bakacağımı...

Yatağa ulaşırken yüzümdeki gülümsemeyi hâlâ silemiyordum. Kafamı iki yana sallayıp laptopu elime alarak yarım kalan diziye devam etmeye karar verdim. Taehyung'un dizisi çıkmıştı ve daha çok onun öpüşme sahnesi var mı diye izliyordum. Gerçi karakterler olsun, konu olsun güzeldi ama tabi asıl amacım da farklıydı, yalan olmasın şimdi. Taehyung asla dizi hakkında bana bir şey söylemiyordu, izle gör diyordu sadece. İzleyelim görelim bakalım. Umarım kafasını tavada kırmak zorunda kalmam.

☁️

Kızarmış ve şiş gözlerle merdivenleri sallana sallana inerken bir yandan da elimdeki tuvalet kağıdı rulosundan iki parça daha kopartmıştım. Ruloyu karnımın üstüne dayayıp son basamağı da güç bela indikten sonra burnumu sesli bir şekilde çekip salona ilerledim. Bana bunu nasıl yaparsın Tae hayırsızı?

Salona girince gözlerim Taehyung'u aradı. Göremeyince ise kalbim sıkışmıştı ve gözlerimdeki yaşlar tekrardan bağımsızlığını ilan etmişti. O sırada etrafta dolanan Hoseok'un bakışları beni bulunca telaşla yanıma geldi. "Anka? Neyin var? Bir şey mi oldu?"

Jungkook'la Yoongi de yanıma gelirken ben hâlâ onu arıyordu. En sonunda ağlamaklı bir sesle konuştum. "T-Taehyung..o, o nerde?" Bir süre birbirlerine şaşkınca baktıktan sonra Yoongi "O.." dedi ve sesine de yansıyan bir şaşkınlıkla konuşmasını sürdürdü. "Gitti."

Bu sefer çenemin de titremeye başlamasıyla Yoongi gözlerini sonuna kadar açmış, arada bir kırpıştırıyordu. Düşünceleri arasında herhangi bir sonuca ulaşamamış olacak ki diğerlerine yandan yandan baktı. Diğer ikisi de ne yapacaklarını bilemeden öylece bakışıp beni anlamaya çalışıyorlardı. Ağlamam şiddetlenirken ellerimi yüzüme götürdüm. "Neden? N-neden gitti?" diye boğuk çıkan sesimle konuştum ve sesli bir şekilde ağlamaya devam ettim.

Jungkook ellerimi tutup çekmeye çalışırken ne yapacağını bilemez bir şekilde "Anka.." diye seslenmekle yetinmişti. Hoseok "Suga, Tae'yi arasana nerde kalmış?" derken kıpırtılar oldu ama onları umursamadan hüngür hüngür ağlamaya devam ettim.

Çok geçmeden kapı açılma sesi duyulup buraya yaklaşan adım sesleriyle beraber Taehyung'un endişeli çıkan sesi kulaklarıma ulaşınca ellerimi yüzümden indirip gözyaşları içinde o tarafa döndüm. Taehyung'un meraklı gözleri beni görünce daha da açılmış ve hızlıca yanıma ulaşmıştı. "Meleğim neyin var?"

Yüzümü elleri arasına alıp beni incelerken diğerlerine döndü. "Bir şey mi oldu? Neden ağlıyor?"

Jungkook omuzlarını bilmiyorum dercesine kaldırırken "Biz de anlamadık ki? Hiçbir şey söylemiyor." diye hızlıca konuştu. Taehyung geri bana dönünce gözlerinde açıkça yer edinen endişeyle karışık korku duygusu benim de gözlerime ulaşırken ağlayarak konuştum.

"Neden öldün?!"

Tae'nin kaşları çatılırken diğerleri de birbirlerine anlamaya çalışır bir şekilde bakıyordu. "Taehyung öldü mü?"

Jin de kapıdan girince Namjoon gözlerini devirmişti. "Saçma sapan konuşma, az önce birlikte geldik."

Taehyung neyden bahsettiğimi ilk başta anlamamış olacak ki "Ne ölmesi?" diye sordu. Ardından kaşları düzeldi ve dudakları aralandı. "Aa..sen.." Devamını getiremeyip mırıldanırken Yoongi bıkkınlıkla konuştu.

"Ben sana dedim ölme diye. Hayır yani senarist de bi değişik, bok yolunda öldürdü çocuğu. Sırf baş karakter ölmesin diye diğer oyuncular öldü hep." Hoseok koluyla Yoongi'yi dürtüp karnımı gösterdi. "Çocukların yanında kaç defa dedim öyle şeyler söyleme diye."

Yoongi anlamamış gibi kaşlarını kaldırdı. "Hangi şeyler?" Ardından eğilip karnımla aynı hizaya gelerek devam etti. "Bok mu? Öğrenecekler tabi. Boka bok demeyecekler de ne diyecekler? Birileri bu çocuklara gerçekleri de öğretmeli ve o önemli işi tabi ki ben üstleniyorum."

Geri doğrulup bu sefer Yoongi, Hoseok'u koluyla itekledi. "İşime karşıma o yüzden."

Hosoek tam bir şey diyeceği sırada Jungkook ellerini açıp araya girmişti. "Bir dakika bir dakika... Anka'nın salya sümük ağlamasının sebebi dizide Taehyung'un ölmesi mi?"

Jungkook bana bakıp benden bir tepki bekleyince titreyen çenem ve dolu gözlerle cevabımı vermiştim. Taehyung ise ensesini kaşıyıp gülmemeye çalışıyordu. Jungkook kaşlarını çatarak "E biz de Tae aşkımızı öldüren pi-"diyordu ki Yoongi anında Jungkook'un ağzını eliyle kapattı. Böylelikle Jungkook'un sözü yarım kalmıştı.

"Daha ona gelmedik, fazla erken." Jungkook anladığını belirtir bir şekilde başını sallayınca Suga geri çekildi. Jungkook da saçlarını düzeltip "Doğru.." dedi ve devam etti. "Baştan alıyorum..E biz de Tae aşkımızı öldüren o eli, kolu, kalbi pis çocuğu öldürürüz." Yoongi Jungkook'a kınayan bakışlar atarken Taehyung kafasını iki yana sallıyordu.

"Anlamını yanlış bilecekler, aman sen öğretme." Jungkook gözlerini devirip tam atağa geçeceği sırada Namjoon olaya el attı. "Tamam artık, boş yapmayalım. Sonuçta yapacağımız daha önemli işlerimiz var." Daha sonra Taehyung'a dönüp "Siz Anka'yla yukarı çıkın, birazdan geri toplanırız ve artık gece yavaş yavaş başlar." dedi. Jungkook anında, eline ne ara aldığını anlamadığım, balonu delice sallayıp "Yaşasıın, yılbaşı!" derken Jimin de kollarını açarak sevinç çığlıkları atıyordu.

Tae kolunu omzuma atıp "Tamamdır, biz hazırlanır geliriz birazdan." dedi ve beni de beraberinde yürüttü. Odaya geldiğimizde ise sinirle kolunun altından çıktım. "Yapma ama güzelim. Hem bak ben burdayım, sonuçta gerçek değil o."

"Olsun yine de ölmek zorunda değildin!" Yatağa otururken gözyaşlarım bir bir akmaya devam ediyordu. Neden bu yaşları bir türlü durduramadığımı ben de anlamış değildim. Taehyung gülümseyerek yanıma oturdu ve saçlarımı okşadı.

"E sen demedin mi öpüşme kimseyle diye?"

Ben konumuzla ne alakası olduğunu çözmeye devam ederken Taehyung yanaklarımdaki yaşları bir bir narin dokunuşlarıyla siliyordu. "Eğer baş karakter olsaydım böyle olurdu ama olmadım, e olmayınca da... işlerin biraz bu şekilde sonuçlanması gerekiyordu."

Duraksayıp kızarmış gözlerime baktı ve kısık bir sesle devam etti. "Hem ağlayacağını bilseydim bu kadar, o zaman en başında diziye hiç girmezdim." Sözlerinin ardındansa bana yaklaşıp yanağımda kalan gözyaşını öptü ve alnını alnıma yasladı.

Gözyaşlarımı durdurabilen yine o olmuştu... Ona hayrandım.

Ben aralanmış dudaklarımla gözümü bile kırpmadan onu izlerken Taehyung sırıtıp benden uzaklaştı. "Görev tamamlandı, hadi şimdi kendimize çeki düzen verelim." Ben de kendime gelince omzuna vurup ayağa kalktım. "Pislik."

Ellerini iki yana açıp "Yine ne yaptım?" diye sorduğunda bakışlarımı kaçırdım. "Sadece..pisliksin işte." Ayağa kalksa da onun tarafa dönmeyip bakışlarımı başka yerlerde gezindirdim. Ta ki dudaklarıma bir öpücük bırakana kadar... Bu çocuk dikkatimi çekmeyi her defasında başarıyordu.

"Sakinleştik bence?" Kaşlarını sorar bir şekilde havaya kaldırırken başını hafifçe yana eğmişti ve alttan alttan bakmaya başlamıştı. En sonunda dayanamayıp gülünce o da yamuk bir şekilde gülümsedi. "Hah şöyle, hadi hazırlanalım."

Elimi yüzümü yıkadıktan sonra geniş bir kırmızı elbise giydim ve aynada kendime baktım. "Yavrularım artık doğsanız da ben de güzel güzel elbiseler giysem."

Taehyung da yanıma ulaşınca aynada göz göze geldik ve o sırada kafama kırmızı bir şapka geçirdi. Beyaz ponponunu düzelttikten sonra sırıtarak "İşte şimdi tam olarak Noel babaya benzedin." demesiyle kaşlarımı çattım.

"Kilolu mu diyorsun sen bana?"

Bir iki adım geri çekilip "Yoo.." dedi ve savunmasına devam etti. "Çocuklar fazla kilolu, sen değilsin." Gözlerimi devirerek onun şapkasının ponponuna vurdum. "Çeneni kapat, bir taşla iki kuş vurmasaydın karnımda işte iki tane yavru olmayacaktı. Ben de böylelikle bu kadar kilo almayacaktım."

"Ne güzel işte, aradan çıktı diğer çocuk da." Ben henüz tepki bile verme fırsatı bulamadan Tae elimden tuttu ve "Neyse hadi gidelim." diyerek odadan çıkardı.

Aşağıya indiğimizde bizimkilerin çoktan koltuklara kurulmuş olduğunu gördük. Ortam hazırdı. Ortada yiyecek, içecekler.. kenarlarda ışıltıyla parlayan süslemeler ve bir köşede duran ağaç... Güzel ve sıcacık bir atmosferi vardı.

"Bir an yılbaşına odada ikiniz baş başa gireceksiniz sandık."

Jungkook'un söylenmesiyle gülerek yanına oturdum. Tae de karşıma oturmuştu. "Çocuklar da olmadığı zaman artık." Taehyung'un imayla söylediği sözlere karşılık gözlerimi kocaman açtım ve "Taehyung.." diyerek uyarı dolu bir sesle ismini söyledim. O ise 'ne' dercesine başını sallamıştı sadece. Gözlerimi devirip önümden bir tane cips aldım.

"Ay düğün videolarını mı izlesek?"

Jimin'in heyecanla söylediği teklifine Jungkook da hevesle katılmış, başını sallamıştı. "Aynen, aynen."

"Ya zaten geçen yıl da izledik. 1 ay önce de izledik. İzleyecek başka bir şey mi yok?" Taehyung'un sorusuyla Hoseok kafasını iki yana salladı. "Yok, hem o ağlayan yüz ifadeni bir kez daha izlemek istiyorum." Taehyung gözlerini devirirken ben de gülüyordum. O esnada zaten Jimin kaydı açmıştı. Işıklar da kapatılınca gözüm ekrana kaydı ve altında bulunan tarihte takılı kaldı.

26 Ağustos 2021...

Kalbim hızla atmaya başlarken bu sefer çocuklarım da bana eşlik etmiş, tekmelemeye başlamıştı. O gün çok güzeldi. Hoseok'un bahsettiği ana da gelmiştik. Babam bana eşlik ederken Taehyung ilerde..imza atacağımız masanın yanında duruyordu. Heyecandan zaten dizlerim titriyordu ama onun dolu gözlerini görünce yanına bir de benim de gözyaşlarım eklenmişti. Ben ona yaklaştıkça onun yaşları daha çok akıyordu, en sonunda dayanamayıp tek eliyle gözlerini kapatmıştı. O an, benim için öyle tarif edilemez duygular barındırıyordu ki..babamın da sözleriyle nefes bile alamamıştım.

Babam Taehyung'un hâlini görünce hafiften gülümsemişti. Taehyung bir eliyle gözlerini bastırıyor, gözyaşlarını hemen silmeye çalışıyordu. Onun yüzünden makyajım mahvolacaktı fakat o anda babam cidden haklıydı...

'Seni doğru adama emanet edeceğimi hissediyorum güzel kızım.'

Öyle de olmuştu... Babamdan sonra bana canı gibi sahip çıkan erkek olmuştu Kim Taehyung.

"Bakın bakın, en sevdiğim sahne!" Jungkook'un heyecanla konuşmasıyla dikkatimi videoya verdim ve hangi an olduğunu anladım. Taehyung'u alnından öptüğüm zamandan bahsediyordu.

"Tae heyecandan bir şey yapamazsa kız tabi ki olaya el atacaktı." Jin'in gülerek söylediği sözlerle gözüm Taehyung'a kaydı. Eliyle gözlerini kapatmış mırıldanıyordu. Onun bu hali gülümsememi arttırırken geri televizyona döndüm. İmzaları attıktan sonra Taehyung bir süre anın şokundan çıkamamış, deftere öylece bakmıştı. Bir de kendime şaşkın derdim. Gerçi ben de o anın verdiği heycanla düzgün düşünememiş, aklıma ilk gelen şeyi yapmıştım.

Onu kendime çevirerek yüzünü ellerimin arasına alıp kendime doğru çekmiş, ardından da alnından öpmüştüm. Onunla birlikte buna ben de şaşırmıştım. Hayır yani alnından öpmek ne demek? Ben ordan öpmeyecektim ki normalde... Heyecandan işi batıranlar olarak harika bir ikiliydik.

Taehyung en sonunda gözlerini kırpıştırıp kendine geldi ve aslında yapmak istediğim şeyi yaparak bu sefer o yüzümü elleri arasına aldı. Sonra da dudaklarını benimkilerle buluşturdu. Sonunda asıl olması gereken gerçekleşmişti.

Bizim düğünümüzde de gariplikler olmasa olmazdı zaten.

Mesela düğüne gelen başka idoller, hepsi toplanıp halay çekmişlerdi. O kadar değişik bir ortamdı ki..bu düğünü unutmam zaten imkansızdı ama her saniyesi de ayrı ayrı kazınmıştı hafızalarıma.

Taehyung kumandayı alıp televizyonu kapatınca Jimin isyan etti. "Ya ama niye kapatıyorsun?!"

"Yılbaşına herhalde böyle girmeyeceğiz. Şurda saniyeler kaldı." Saate bakınca cidden 12'ye çok az kaldığını görmüştüm. Namjoon da saatine bakıp "O zaman...10..9.." diye başladıktan sonra biz de ona katıldık. Taehyung'un gözleri benimkilerle buluşunca gülümseyerek izledim ben de onu.

Yıllar bizden belki birçok şeyi alıp götürmüştü ama aynı zamanda birçok şey de getirmişti. Önümüzdeki yılların da güzellikler getirmesini diliyordum. Geçmiş yıllar onu bana getirmişti, gelecek yıllar da onu benim yanımda tutsun... Gideceğimiz yıllar olamayıncaya kadar...

Bu yıllar acı getirirken yanında güzelliğini de, sevgisini de mutluluğunu da getirsin. Huzursuzluğun geldiği gibi bunu yok eden insanları da getirsin... Yeni yıl, zorlukların yanında her daim güç alacağım insanlarla beraber olmamı sağlasın...

"3..2.." Taehyung birkaç adımda yanıma gelip bir elini saçlarıma, bir elini de karnıma götürmüştü. Yeni yıllar..bizi büyük ve mutlu bir aileye dönüştürsün.

"1!"

O anda karnıma giren sancıyla elim karnıma giderken bana sarılmak üzere olan Taehyung geri çekilmek zorunda kalmıştı. "Neyin var?"

Şimdi mi? Ama..bu olamaz. Acıyla dizlerim kırılırken Taehyung korkuyla beni kollarımdan tuttu. "Anka?!" Diğerleri de bizi fark etmiş olacak ki kutlamalarına son verip yanımıza adımladılar. "Neler oluyor?"

Hoseok'un sorusuyla Taehyung "B-Bilmiyorum.." derken ben acıyla en sonunda bağırdım. O esnada Yoongi de bağırmıştı. "Lan neyi bilmiyorsun? Veletler geliyor!"

"Ne?!!" Taehyung bana bakakalırken suyumun da geldiğini hissettim. İnanamıyorum... bir an önce doğun derken ciddi değildim. "Aaahh....bir şeyler yapın. Geliyorlar!"

Yere yatar bir vaziyette dururken Taehyung sırtımdan beni tutuyordu. "Kim geliyor? Nereye geliyor?" Normal zamanda olsa gözlerimi devirip dalga geçerdim ama canım o kadar çok yanıyordu ki nefes bile almakta zorlanıyordum. Yine de içimde kalamazdı.

"Biri..şunun..aaaah..kafasına vurabilir mi!"

"Lan salak!" Yoongi dünden hazırmış gibi Taehyung'un kafasına sertçe geçirirken gözlerimi acıyla kapattım ve Taehyung'un elini olabildiğince sıktım. Ölüyorum sanırım...

"Doğum başladı, kaldırsana kızı."

"Çocuklar şimdi mi geliyor?"

Bu adamın neden soruları bitmiyordu. "Pardon da ne zaman gelsin istersin? Geri mi gönderelim çocukları?!"

Yoongi'nin sesine benim çığlıklarım karışırken "Aaahh...dayanamıyorum." diye bağırdım.

Taehyung gözlerini kocaman açarak "Bebekler..bebek..ikizler..İKİZLER GELİYOR!"

Bir an hiç anlamayacak sanmıştım. Jin o sırada koşarak kapıda belirmişti. "Araba hazır. Çabuk, hadi!" Taehyung hızlıca beni kucağına alıren ben bağırmaya devam ediyordum. "Tamam güzelim. Derin derin nefes al, ver..nefes..ananı sik-"

"Kız nefes alıp verir sen merak etme de önüne bak. Düşüreceksin!"

Jimin Taehyung'u azarladıktan sonra bana geri döndü. "Anka sakin oluyoruz. Bebecikler geliyor sadece. Sıkıntı yok."

Sonunda arabaya gelmiştik. "Sıkıntı yo-yok mu? Gel sen doğur aahhh..o zaman." Taehyung beni arabaya yerleştirirken Yoongi'nin sesi kulaklarıma doldu. "Kızı deli ettiniz, zaten zor dayanıyor. İki dakika bi susun."

Araba harekete geçerken Taehyung'un elini bir saniye bile bırakmıyor, sıktıkça sıkıyordum. Büyük ihtimal eli acıyordu ama o bunu umursamadan saçlarımı okşuyor, bir yandan da beni sakinleştirmeye çalışıyordu. "Her şey güzel olacak..güzel bir aile olmak için sadece birazcık zaman kaldı. Sonra ikimiz birlikte ertesi sabah, bebeklerimizle uyanacağız."

Hayali bile o kadar huzurluydu ki gözümden akan yaş yanağımdan aşağıya süzülürken ben gülümsemeye devam ediyordum. Ancak gülümsemem karnıma giren başka bir sancıyla yarım kalmıştı.

Zorlukla nefes alıp verirken Taehyung endişe dolu gözlerle önüne bakarak "Hyung..n'olur hızlı gidelim." diye titreyen sesiyle konuştuğu sırada gözlerimi kapattım. O ağlamıyordu di mi?

"Merak etme Tae, çok az kaldı."

Namjoon'un sesi sanki uzaklardan geliyordu. Ne kadar zaman geçmişti bilmiyordum ama bana asla son bulmayacakmış gibi gelen sürenin ardından araba sarsılarak durdu ve durur durmaz da kapı açıldı. Önce Taehyung çıkmıştı. Benim tarafımdaki kapı da açılınca vücuduma değen rüzgar bile rahatlatamamıştı beni.

Ter içinde kalıp inlemeye devam ederken birileri beni sedyeye aldı ve hızlıca bir yere götürmeye başladılar. Kimseyi göremiyordum, konuşulanları anlayamıyordum. Tek hissettiğim acıydı ve elim onun elini hissetsin istiyordum.

Tam o anda onun ince parmakları benimkileri bulunca rahatladığımı hissettim. Acı artınca ise anında onun ellerine tırnaklarımı geçirmeye başlamıştım. Bunu istemediğim için tam elimi çekeceğim sırada o elimi sıkıca tutmaya devam etmişti. Acı içinde gözlerimi aralarken onun terden alnına düşmüş saçları önce görüş açıma girmiş, ardından telaşla bana bakan gözlerini bulmuştu gözlerim. "Canım acımıyor. İstediğin kadar sık, tırnaklarını geçir. Önemli değil."

Henüz iki saniye geçmişti ki bedenimi saran başka bir acıyla bağırarak olabildiğince onun elini sıktım. Artık bitsin istiyordum... Beni hızlıca hazırlayıp vakit kaybetmeden doğumhaneye aldıklarında Taehyung da benimle gelmişti. Asla elimi bırakmıyor, saçlarımı okşamaya devam ediyordu.

"Tamam..güzel. Bebekler geliyor. Sadece biraz yardım lazım. Anka beni duyuyor musun?"

Doktorun sesine zar zor odaklanırken doktor tekrar bağırdı. "Evet! Evet! Birincisi gelmek üzere. Güçlü bir şekilde ıkın Anka!"

Bağırarak ıkınırken Taehyung elimi iki eliyle tuttu ve bir o tarafa bir de bana bakarak gözyaşları içinde konuştu. "Harika gidiyorsun, hadi meleğim..hadi.." Ben gözyaşları içinde ıkınmaya devam ederken tırnaklarımı da sanki olabilirmiş gibi daha da batırıyordum. Nefes alıyor, veriyor, ıkınıyordum. Ne kadar zaman geçti bilmiyorum ama en sonunda etrafı saran bir bebeğin ağlama sesiyle duraksayıp kafamı kaldırmaya çalıştım ancak o anda saplanan başka bir ağrıyla başım geri düşmüş, tekrar acıyla bağırmıştım.

"Anka çok az kaldı. Hadi güçlü bir şekilde ıkın. Bir, iki, üç!"

Tekrar bağırarak güçlü bir şekilde ıkınırken çığlıklarıma bebeğimin ağlayışları eşlik ediyordu. Taehyung'un eli saçlarımda gezinirken "Hadi Anka'm..." derken ben bir kez daha ıkındım ve ağlama sesine bir başkası daha eklenirken gözlerimi kapatarak başımı serbest bıraktım. Taehyung elimi bir kez olsun bırakmazken "Onlar nasıl?!" diye sordu. Gözlerimi açmak, ayağa kalkıp yüzlerine bakmak istiyordum ama başımı kıpırdatacak halim bile yoktu. Sadece dinlemekle yetiniyordum.

"İkisi de iyi!"

Taehyung'un geri bana döndüğünü alnımı öpmesinden anlamıştım. Uykuya dalmadan önce onun fısıltısı kulaklarıma ulaştığında tüm yorgunluğa rağmen yüzümde ufak da olsa bir tebessüm yer edinmişti.

"Ruhuna aşık olduğum kadın..senin gibi çok güzel çocuklarımız olacak... Şimdi dinlen güzelim. Gözlerini tekrar açtığında biz yanında olacağız."

☁️

"Ya bırak da biraz ben seveyim." Kaşlarım çatılırken gözlerimi açmaya çalıştım ancak gözüme giren ışıkla geri kapatmak zorunda kalmıştım. "Namjoon hyung! Jimin bana bebeği vermiyor."

"Burda da kavga etmeyin ya. Ver şu çocuğu bana. Taehyung sen de ağlamayı bırakır mısın? Kızını da ağlatacaksın şimdi?"

Yanımda bir hareketlenme olup Namjoon'un otoriter sesi tekrardan duyulurken yanıma oturanın o olduğunu anlamıştım. "Hepiniz oturun koltuklara. Çıt çıkarmayın." Odaya anında bir sessizlik hakim olurken zorlukla yutkunup bu sefer gözlerimi zorlukla da olsa açtım.

"Uyandı.." Önce Namjoon görüş açıma girmişti. Gözlerimi kırpıştırıp tam olarak kendime gelirken kucağında duran bebeğe gözlerim kaydı ve orda takılı kaldı. Namjoon konuşsa da gözlerimi ondan ayıramıyordum.

"Oğlun sana gelmek istiyor." Güç bela oturur pozisyona geçmeye çalışırken Hoseok bana yardımcı oldu ve Namjoon da oğlumu kollarımın arasına bıraktı. Gözlerimdeki yaşlar görüş açımı kapatırken dudağımı ısırdım. Oğlum...

Kızım.. Gözlerim onu da aramaya başlayınca diğer tarafımda oturan Taehyung'u kucağında kızımızla bulmuştum. O da bana kızarmış gözlerle bakıp gülümsedi ve sandalyeden kalkıp yanımdaki boşluğa oturdu ve kızımızı bana doğru çevirdi. "Senin gibi güzel bir kızmız oldu."

Gözyaşlarım bir saniye bile akmayı durdurmazken ben de oğlumuzu onun tarafa çevirdim. "Senin gibi yakışıklı bir oğlumuz oldu..."

Dediği gibi..gözlerimi açtığımda onlar beni bekliyordu.

Taehyung bebeğin düşmeyeceğinden emin olduğu bir şekilde tuttuktan sonra bir kolunu omzuma attı ve beni iyice kendine çekerek başlarımızı birleştirdi. "Kızımız adeta bir Hayal gibi... Ulaşılamayacak derecede eşsiz ve huzur verici..." Taehyung'un mırıldanmasıyla gülümsedim ve bakışlarımı kızımızdan çekip oğlumuza çevirdim. "Oğlumuz...bir Bulut kadar duru ve iç ferahlatıcı..."

Taehyung yanağıma bir öpücük yerleştirirken benim gözyaşlarım ona, onunkilerse bana bulaşmıştı. Bu iki güzelin kokusu ise tüm odadakilerin kalbine ulaşmıştı.

"Bulut ve Hayal...dünyamızı daha da güzelleştirdiğiniz için teşekkür ederim yavrularım."

Teahyung'un mutlulukla söylediği ama ağladığı için de çatallı çıkan sesini duyunca gözyaşlarım artmıştı. İçimde filizlenen ve alışık olmadığım duygular tüm benliğimi sararken onların yüzünü izlemeye devam ettim. Yeni yıl için dilediğim şeylerin bu kadar çabuk gerçekleşmesini beklemiyordum. Kızımın ellerini tutarken gözyaşları içinde gülümsedim.

Öylesine başlayan bir dostluğun büyüyen bir aileye dönüşünü..hayranlıkla izliyordum ve her geçen yıl bu hayranlığım da artacaktı.

Sesimin titremesine engel olamazken ben de onlara fısıldadım.

"Bulut ve Hayal..ailemize hoş geldiniz."


...of ne diyeceğimi bilemiyorum, neye nasıl başlamam gerektiğini de :')

Evlilik, hatta çocuk bölümlerini beklediğinizi biliyorum ve bu özel bölümün bu kadar uzun zaman sonra geldiği için de üzgünüm. O kadar yoğunum ki...

Ama bu kitabın bir nevi yıl dönümü olduğu için de işlerimi bir kenara bırakıp tamamen bu bölüme odaklanmak istedim. Böyle bir bölümün böyle bir günde gelmesi daha güzel ve anlamlı olacaktı çünkü...

Peki nasılsınız güzellerim, nasıl gidiyor hayat? Özledim siziii

Ve o klasik soru..bölümü beğendiniz mi smozsmozka

Yeni bir yıla girdik, yeni anılar biriktirmeye şimdiden başladık. Umarım güzel anılarınızın fazla olduğu, mutluluğunuzun ve huzurunuzun eksilmediği bir yıl, yıllar olur. Mutlu yıllar diliyorum hepinize, sizi çok çok seviyor ve öpüyorum ️❤️

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top