~51~

#Yedinci Ev-Anlat Ona

~Anka~

Evin kapısını açıp yavaşça içeriye adımladım. Girişte durarak etrafa bakınırken Akın da peşimden girip çantamı kenara koydu ve kapıyı kapattı. Arkamda durmuş ilerlememi beklerken derin bir nefes aldım.

Dün babamla görüştükten sonra geri psikoloğun yanına gitmiştim. Artık çıkmak istediğimi söyleyince anında onaylayıp bu kararımdan dolayı sevindiğini bildirmişti.

'Anka..benim artık yapabileceğim bir şey kalmadı. Sana her türlü destek olurum ama insan ilişkilerinde bizzat sen kendin devreye girip halletmelisin.'

Sözleri beynimde tekrar edip gülümsememe sebep olmuştu. Orda çok destek almıştım ama Nazlı Hanım'ın da dediği gibi orada kalarak sorunlarımı çözemezdim. Çünkü bu sorunlar orda çözülebilecek sorunlar değildi. Arada ziyaret etmemi istemişti bir de... Gülümsemem genişlerken nasıl ziyaret etmem diye düşündüm. Her fırsatta ziyaret edecektim.

"Anka, daha ne kadar dikileceğiz burda? Tamam saygı göstermek istedim de yani bir yere kadar, ağaç oldum burda."

Akın'ın hayıflanmasıyla gözlerimi devirerek arkamı döndüm. "Kal orda Akın, kök sal Akın! Arada sularım belki."

Geri önüme dönüp salona ilerlerken Akın arkamdan sinirle homurdanıyordu. "Belki sularmış. Hayırsız."

Gülüp koltuklardan birine oturup etrafa bakındım. "Derya falan yok mu? İkizler?"

Akın da kendini koltuğa atarken kafasını iki yana salladı. "Baban akşama doğru gelecek ya, onun için eve bir şeyler almaya gittiler diye biliyorum. Ondan önce de birkaç işleri varmış."

Başımla onaylayıp saate baktım. 10'a geliyordu. Karnım guruldayınca elim anında karnıma gitmişti. "Bizim yavru kuşumuz acıkmış."

Gözlerimi devirirken Akın ayaklandı. "Ben de zaten fırına uğrayacaktım. Sen yerleş, biraz dinlen. Sonra kahvaltı yapalım." Başımla onaylayıp "Olur." dedim. Akın kapıya doğru ilerlerken ben de peşinden takip ediyordum. "İstediğin bir şey var mı?"

Duvara yaslanarak kollarımı göğsümde birleştirdim. "Yok, istediğin şeylerden al sen." Ayakkabılarını giyip doğruldu ve kapıyı açtı. "Tamam, görüşürüz güzelim."

"Görüşürüz."

Akın asansöre binmeyip merdivenlere yönelirken gülümsedim ve kapıyı kapattım. Kenarda duran çantamı alarak bir kez daha evin içine gözlerimi gezdirdim. Hiçbir şey değişmemişti. Her şey aynı gibiydi...ama sadece gibi. Çünkü her geçen gün değişiyorduk. Bizimle birlikte her şey değişiyordu.

Oflarken yavaş adımlarla odama ilerledim. Kalbim hızla atarken odamı inceliyordum. Tertemiz ve düzenli bir şekilde duruyordu. Yatağa ilerleyip çantayı bir kenara koyduktan sonra komodinin üstündeki fotoğrafı elime aldım. Annemin gülümseyen yüzü beni de gülümsetirken hafifçe okşadım. "Babamla barıştım anne. Gerçi..hiç küsmemiştik ama olsun..şimdi aramız daha iyi."

Derin bir nefes alıp verirken gözlerimi kapattım. Belki zor olacak ona yaklaşmam, geçmişte yaşadıklarımızdan dolayı fakat yine de bu duyguyu yenecektim. Ne olursa olsun..ilk başta zor olacaktı ama bunlar da geçecek. Geçmeyecek gibi durur ama geçecek. Babamla eskisinden daha iyi olacağım...

Fotoğrafı dikkatlice yerine koydum ve çantama yönelerek fermuarını açtım. Telefonum görüş açıma girince duraksayıp öylece telefona baktım bir süre. Yutkunurken yavaşça telefonu elime aldım. Bu telefona her baktığımda o aklıma geliyordu. Telefonu açtığımda neyle karşılaşacaktım? Canımı yakacak mıydı?

O anda içimden şarkı söylemek gelirken sırtımı yatak başlığına yaslayıp telefonu sıkıca tuttum. Hastanede edindiğim başka bir alışkanlık şarkı söylemekti. Önceden de şarkı söylerdim ama bu tedavi gördüğüm zamanlarda daha çok artmıştı. Sanki içimdeki sıkıntıları şarkılarla daha kolay atıyordum. Bazen söyleyemediğim şeyleri şarkılarla söylüyordum. Bana da iyi geliyordu...

Telefonun güç tuşuna uzun süreli basınca zaten açık olduğunu fark ettim. Titreyerek şifreyi girip kilidi açtıktan sonra bir süre ekrana baktım. Tamam, sadece şarkı söyleyeceğim. İnternetimi açarken gelebilecek olan bildirimlere gözlerimi kapatmıştım. Hızlıca internete girince duraksayıp söylemek istediğim şarkıyı bir süre düşündüm.

Gözlerim karşı duvara kayarken kalbim sıkıntıyla atmaya devam ediyordu. Sanırım...söylemek istediğim şarkıyı zaten biliyordum. Yedinci Ev "Anlat Ona"...

Karaokeyi açtım ve telefonu yatağın üstüne koyup bağdaş kurdum. Müziğin başlamasıyla derin bir nefes aldım. Gözlerim istemsizce kapanırken sözler bir bir döküldü dudaklarımdan.

"Ağla dedin bana şu haline iyice baka baka
İnanmadın bana gözlerimin içine baka baka
Denedim defalarca sana anlatmaya
Susturdun beni de küstürdün hayata"

Gözleri gözlerimin önüne gelip kalbimin hızla atmasına neden olurken anında gözlerimi açtım. Ona kaç defa anlatmaya çalışmıştım. Onu anlamaya çalışmıştım ama o izin vermemişti. Her defasında susturdu ve kendinden uzaklaştırdı.

Bana iyi ki hayatıma girdin, demişti. Simdi de iyi ki hayatımdan çıktın mı diyordur?

"Söyle nefesim söyle anlat o'na
Dokunmadı ellerim asla başkasına
Söyle nefesim söyle anlat o'na
Açılmadı kalbim, yerin dolmuyor asla"

Onun yeri dolmuyordu evet ama..yine de onun yüzünden hayata küsmeyecektim. Son konuşmamızın aklıma gelmesiyle iç çektim. Bana değer verdiğini hissetmiştim ama neden böyle davrandığını anlamıyordum. O da anlatmamıştı... Kendisi bilirdi. Madem beni kendinden uzaklaştırmayı seçti, zor olacak ama...ben de ondan uzaklaşırdım.

Çok zor olacaktı... Ama yapmak zorundaydım. Daha ne kadar kendime acı çektirecektim?

~V~

"Anka şu an evde mi?!"

Sorumla Akın bir kez daha başıyla onaylarken heyecandan içim içime sığmıyordu. Akın'ın evinde buluşmuştuk ve ne yapacağımıza karar vermeye çalışıyorduk.

"Hyung daha ne bekliyoruz? Gidelim işte!"

Jungkook heyecanla yerinde zıplarken tedirginlikle dudağımı kemirdim. "Ama çok fazla olmaz mı? Yani aniden ortaya çıkmam? Bir de babasıyla yeni arası düzelmiş..."

Babasıyla olan sıkıntısını hallettiği için içten içe mutlu olurken buruk bir şekilde gülümsedim. Hayatını yoluna koymasını çok istiyordum. Daha fazla sıkıntı çekmesin, zorluklarla da kolayca başa çıkabilsin istiyordum.

Akın kararsız bir şekilde düşünürken Jungkook mırıldandı. "Ama hyung..biliyorsun ki Kore'ye de dönmeliyiz. Uzun süreli burada kalamayız." Bu gerçek gün yüzüne çıkınca sıkıntıyla yüzümü sıvazladım. Ardından elim saçlarıma giderken hafiften çekiştirdim. Kavuşmamız asla kolay olmayacaktı. Asla...

O yüzden bir nevi benden uzak durmasını istemiştim...

"O zaman... Gidelim hep birlikte. Anka da beni bekliyor kahvaltı için. Yani..eninde sonunda görüşeceksiniz. Anka zor şeyler yaşadı..evet ama yavaş yavaş yoluna girecek her şey."

Akın'ın gözleri beni bulunca ona baktım. "Seninle de her şey yoluna girecek. Şu an..duyguları, evet biraz karışık ama konuşsanız belki aranız yavaş yavaş düzelir. Ve de nasıl desem..? Çok şey yaşadı. Artık daha fazla kırgınlık, küskünlük istemiyor. Biliyorum. Seninle konuşsun, konuşmayı deneyin..."

Sözleriyle sertçe yutkunurken gözlerim kapıya kaymıştı. Sadece konuşmalıydık. Konuşmasak bile birbirimize baksak yeterdi di mi? Hissederdik...

"Tamam...gidelim o zaman."

Yanıtımla Akın kafasını sallarken Jungkook da derin bir nefes aldı.

"O zaman çıkalım." Akın önden ilerlerken korumalar da yanımıza gelmişti. Araba önümüzde durunca menajer inip "Gidiyor muyuz?" diye sordu. Jungkook "Evet." derken ben kapıyı açmıştım bile. Hızla arabaya binip Akın'ın arabasını takip etmeye başladık.

Yolu izlerken stresle bacağımı sallıyordum. Anka'yı görmeme dakikalar kalmıştı belki de... Onu görmek, sesini duymak çok istiyordum ama nasıl gözlerine bakabileceğimi bilmiyorum. Ondan ayrılma sebebim ilk başlarda mantıklı gelirken gün geçtikçe nasıl saçma bir şekilde davrandığımı anlıyordum ama geçmişe dönemiyordum işte...

"Geldik sanırım."

Menajerin sesiyle kendime gelirken etrafa bakındım. Sakin bir yere gelmiştik. Akın arabasından çıkarken ben de şapkamı düzelttim. Bizim arabanın önüne gelince kapıyı açtık. "Etraf boş, hızlıca girelim içeri." Jungkook başıyla onaylayıp tam çıkacağı zaman Akın "Bir saniye..." diyerek durdurdu.

"N'oldu?"

"Korumalar fazla. 2 tanesi gelsin."

Gözüm diğer 2'sine kayarken menajer sıkıntılı bir nefes verdi. "Akın güvenilir, sorun olmaz yani." Sözlerimle menajer kararsızca bana bakmasının ardından istemeden de olsa başıyla onayladı ve korumalara döndü.

Jungkook'un "Çıkıyorum o zaman?" diye sormasıyla kafamı salladım ve sırayla arabadan çıktık. Hızlıca Akın'ı takip ederken apartmanın kapısını açmasını bekledik birkaç saniye. Seri hareketlerle içeriye girip kapıyı tutarken biz de peşi sıra apartmana girdik.

"Asansöre binelim. 4. kat."

Asansöre bindikten sonra Jungkook 4'e bastı. Kapılar kapanırken nefesimi tutmuştum. Ona sadece birkaç adım uzaktaydım...

Önden Akın çıktıktan sonra biz de onu takip ettik. Akın bir dairenin önüne geçip anahtarla kapıyı açarken elim enseme gitmişti. Biz sessizce beklerken Akın bir süre içeriyi dinledi ve eliyle girmemizi işaret etti. Yavaşça ayakkabılarımızı çıkartıp içeri adımlarken etrafı inceliyordum bir yandan. Şu an kalbim ağzımda atıyordu resmen. Her an heyecandan bayılacakmış gibiydim.

İçerden müzik sesi gelince kaşlarım merakla çatıldı. Akın korumaları ve menajeri bir odaya yönlendirirken Jungkook ve ben koridorda kalmıştık. Çünkü ben şu anda sesin geldiği odaya bakışlarımı çevirmiş, yerimde kalakalmıştım.

Kalbim atmayı bırakmış öylece dururken gözlerimi kırpmadan kapısı aralık olan odaya bakıyordum. Anka'yı arkasından izlerken sertçe yutkundum. İçim özlemle dolup taşmıştı o an. Yanına gidip öylece sarılmak istiyordum. Ve sesi...sesi o kadar güzel geliyordu ki. Türkçe bir şarkı söylüyordu sanırım..sözlerini anlamasam da...kalbime işliyordu bu şarkı.

Akın da çok geçmeden yanımızda belirmişti, üçümüz sessizce durmuş Anka'yı dinliyorduk. "Tedavideyken...daha çok şarkı söylemiş orda. İçinden ne zaman şarkı söylemek gelse hiç durmadan söylemiş. Bazen birkaç dakika, bazen saatlerce..."

Boğazımda bir düğüm oluşurken onu dinlemeye devam ettim. Arada yükselmesini dinlerken nasıl ellerini hareket ettirdiğini, saçlarının başı her hareket ettiğinde nasıl dalgalandığını izledim. Çok içten ve çok güzel söylüyordu.

"Hyung... Sözleri anlamıyorum ama şarkı çok yürek burkan bir şarkı gibi..."

Ben transa geçmiş gibi yavaşça onu onaylarken gözümün yandığını hissettim. "Anlamı ne? Şu anda...ne söylüyor?" Fısıltım cılız bir şekilde çıkınca Akın önce cevap olarak derin bir nefes aldı.

"Söyle nefesim söyle anlat o'na
Dokunmadı ellerim asla başkasına
Söyle nefesim söyle anlat o'na
Açılmadı kalbim, yerin dolmuyor asla"

Akın şarkıyı İngilizce tercüme ettikçe zaten akmaya hazır olan gözyaşlarım o anda bir bir aktı. Kalbimde sızı oluşurken titrek bir nefes aldım. Onun da yeri asla dolmazdı bende... Çünkü bu yer tamamen ona aitti, sadece ona.

Şarkının bitmesiyle Anka başını eğip bir süre öylece kaldı. Sonra eli yüzüne gidince kalbimin sıkıştığını hissettim. O gözyaşları benim yüzümden akıyordu ve her dökülen gözyaşında benim de kalbimden bir parça sökülüyordu sanki. O yaşları tek tek silmek istedim. Gözlerinin içine bakarak her şeyi anlatmak istedim ama..nasıl yapacaktım? Nasıl bakacaktım ona...?

"Siz içeri geçip bekleyin..."

Jungkook kafasıyla onaylarken beni kolumdan tutup yönlendirdi. Ben ise kafamı çevirmiş, gözlerimi Anka'dan ayıramıyordum. Artık aramızda ülkeler yoktu, şehirler yoktu, sokaklar yoktu, evler de yoktu. Aynı evdeydik, aynı havayı soluyorduk ve bu sefer birkaç nefes uzağımdaydı. Ona çok yakındım...ama bir yandan da çok uzak... Ne zaman onun yanında olabilecektim?

~Anka~

Şarkı biterken usulca gözyaşlarımı sildim. Evet, kalbim kırılmıştı ama yine de güçlü durmalıydım. Hayattan vazgeçmemeliydim bir erkek yüzünden. Ben böyle yetiştirilmedim.

Kendime gelip derin bir nefes alırken telefonu aldım elime. Artık yüzleşme zamanı. Gelen mesaj sayısıyla kaşlarım çatılırken merakla mesajlara bakmaya başladım. Taehyung'tan da bir sürü mesaj vardı ama bunlar okunmuştu. Akın mesajlara mı baktı yani? Gerçi o da haklı. Ben yokken...baya mesaj atmış.

Mesajları yavaşça okurken sıkıntılı bir nefes verdim. Bunların hepsini o mu yazmıştı? Bu mesajlar... Eskiden benim tanıdığım Taehyung'un mesajlarıydı. Belki de o hiç değişmemişti. Kalbimin içten içe bunu fısıldamasıyla onu zor da olsa susturmaya çalıştım. Bu sefer çabucak umutlanmayacaktım.

Diğer mesajlara bakarken bu mesajların bilinmeyen numaralardan geldiğini fark ettim. Bir sürü yabancı numaradan farklı mesajlar... Merakla en üsttekine tıklarken okuduğum şeylerle nefesim kesilmişti. Yok artık!

Merhaba Anka, ben Suga. Ben geldim ve şimdi gidiyorum. Hoşçakal.

....

Neyse..onu geçtim de... Umarım şu anda iyisindir. Haberini aldık. Şu anda yaşıyor olman hepimizin içine su serpti.

Bu arada merakımdan soruyorum, akıl hastanesi nasıl? Rahat mı? Bu evde başımı çok şişiriyorlar ya, en azından orda rahat uyurum.

Akıl hastanesi mi? İstemsizce gülümserken başımı yavaşça iki yana salladım. Bu çocuğun uyku aşkı yok mu...

Neyse diyeceklerim bu kadardı. Şimdilik... çünkü seninle konuştuğumuzda seni azarlayacağım. Bizi bu kadar çok endişelendirdiğin ve merakta bıraktığın için...

Bu sefer cidden gidiyorum. Bu kadar mesaj yazmak bile parmaklarımı yordu.

Son cümleyle gözlerim dolu bir şekilde gülerken okumaya devam ettim.

Kendine iyi bak...

Bunlar gerçek miydi? Yoksa biri benimle oyun mu oynuyordu? Diğer mesajlara tıklayıp heyecanla okumaya başladım.

I'm your Hope
You're my Hope
I'm J-Hope!!!

Umudunu asla kaybetme Anka. Seni bekliyor olacağız ve şunu da asla unutma. Seni seviyoruz. Ne yaşarsan yaşa asla yalnız olmadığını bil.

Çok sıkıntılar çektin, biliyorum ama üzüntüden ağladığın zamanlar olduğu gibi mutluluktan ağladığın zamanlar da olacak.

Tıpkı bir gökyüzünün maviliği gibi...o güzel mavi her zaman orada, sadece ortaya çıkma zamanını bekliyor. O orda. İnan, vazgeçme yeter. O kara bulutlar elbet bir gün dağılacak.

Acının geçeceğini bil ve geçtiği zaman seni daha güçlü yapacak.

Umudunu kaybetme ve gülümseyi asla unutma. İşte o zaman o güzel mavi ortaya çıkacak.

Elim ağzıma giderken gülümsememi bastırmaya çalışıyordum. Şu an bir yandan ağlıyor bir yandan da gülüyordum. Sanırım mutluluktan ağlıyordum...

Beklemeden diğer mesaja tıkladım ve gözümdeki yaşları silip okumaya çalıştım.

Merhaba Anka..ben Jimin.

Ah hadi itiraf et, şu an gülümsüyorsun di mi?

Gülümsemem genişlerken bu anın bir rüya olup olmadığını sorguluyordum.

Vazgeçmek istediğin zaman ne kadar dayandığını hatırla.

Ve gülümsemeyi asla unutma. Acıların olsa da gülümse. Kendini güçsüz gösterme. Sen de inan kendine. Güçlüsün Anka... Bunu durmadan kendine fısılda.

Gülümse... Ve kendine "Sen güçlüsün..." de.

O hastaneden çıkmanı ve beni tekrardan aramanı bekleyeceğim. Telefonum hep yanı başımda olacak...

Boğazımda bir düğümün oluşmasıyla gözlerimi kapattım. Ben güçlüyüm...biliyorum ve güçlü kalmaya devam edeceğim. Ne yaşarsam yaşayayım. Çünkü biliyorum zorluk olmadan, çaba olmadan mutluluk ve huzur olmazdı. Sıkıntı çekmeliydik.

Bir başka mesajla istemsizce gülümserken okumaya devam ettim.

Karşınızda dünyanın en harika insanı Kim Seok-jin duruyor!!

Ahh hadi ama...benim gibi harika biri varken şu dünyada mutsuz kalamazsın!

Kıkırdarken kafamı iki yana salladım.

Anka... gökyüzüne bak. Ben de oraya bakıyor olacağım. Gökyüzüne asla ulaşamazsan da ellerini uzatmayı bırakma. Birlikte uzatalım.

Biliyorum ki güzel şeylerle karşılacağız. Yeter ki içinden ne geliyorsa onu yap. Boşa çıkacağını düşünsen de uzat ellerini gökyüzüne. İstediğini yap.

Çünkü bunu yaparken belki daha güzel şeylerle karşılaşacaksın. Yeter ki kendi sesini dinle. Kendin ol...

Aynı gökyüzünün altındayız. Acılarımız ortak, mutluluklarımız ortak. O yüzden asla yalnız değilsin. Herkes senin kalbinde. Sen de bizim kalbimizdesin.

Hüzünle gülümserken gözyaşlarımı sildim. Bunlar...gerçek olamayacak kadar güzeldi.

Selam Anka, ben Namjoon.

Zor anlar yaşadığını biliyorum ama hepsi geçmişte kalacak. Belki de geçmeyecek gibi durur ama inan bana geçecek.

Yeter ki sen ilerlemeye devam et. Yıkılacağız, yaralanacağız ama yine de ayağa kalkmaktan ve koşmaktan asla vazgeçmeyeğiz. Vazgeçme.

Çok üzücü günler var, herkes hayatında acı çekiyor ama mutlu günler de var. Bizi ayakta tutan bu, bize hayal kurdurtan bu. O yüzden hayalini gerçekleştir sen de. Mutlu günlere koş.

Dün bitti.
Bugün yeni bir gün.
Yeni bir başlangıç.
Boş bir sayfa.
Artık geriye bakma. İlerlemeye devam et. Seninle birlikte olacağız. Ne yaşarsan yaşa ilerlemekten vazgeçme. O zaman göreceksin o büyük mutluluğu.

Gülümsemeyi asla unutma. Gülümsemen görebileceğim en parlak şey, biliyorum. İçten ve güçlü bir şekilde inan, gülümse. Mutlu olmanın sırrı bu...

Bu yazılar beni heyecanlandırırken bir yandan da içimde büyük bir umut oluşuyordu. Zaten ayakta kalmaya karar vermiştim. Güçlü durup ailemin yanında olacağıma, mutlu yaşayacağıma dair kendime söz vermiştim. Fakat bu mesajlar içime farklı bir umut aşılamıştı. Güç vermişti bana.

Başka mesaj var mı diye bakınırken istemeden de olsa üzülmüştüm. Jungkook'tan hiç mesaj yoktu. Taehyung da sonradan hiçbir şey yazmamış. Kaşlarım şüpheyle çatılırken tekrardan mesajları gözden geçirdim. Bunlar gerçek miydi, yoksa ben halüsinasyon mu görüyordum?

Kendime gelmeye çalışır bir şekilde kafamı iki yana salladım. Onların bunlardan nasıl haberi olmuştu?

Sıkıntılı bir nefes verirken telefonu yatağa bırakıp ayağa kalktım. Titriyordum resmen... Bunlar gerçek olamaz...

Yavaş adımlarla odadan çıkarken "Akın..." diye mırıldandım. Sesim tam olarak çıkmamıştı çünkü boğazım kupkuruydu. Kalp atışım çok hızlıydı, sanki her an bir şey olacakmış gibi hissediyordum...

"Akın.."

Salona adımımı atmamla durmam bir olurken şaşkınlıkla gözlerimi yabancı adamlara diktim. Tek tek onları incelerken en sondaki yüzlerle nefesimin kesildiğine eminim. Yutkunurken kalbim küt küt atıyordu. Yani bıraksam ağzımdan fırlayıp çıkacaktı. Karşımda Jungkook ve Taehyung tedirginlikle bana bakarken bakışlarım en son Akın'a kaydı. Yüzünü seçemiyordum çünkü şu an hiçbir şey algılayamıyordum.

Bacaklarım tir tir titriyor, başım dönüyordu. Ben cidden kafayı sıyırdım. Hastanede tedavi olmamış mıydım ben? Daha mı kötü oldum, anlamadım ki. Hızla arkamı dönüp nefesimi düzene sokmaya çalışırken titreyen elimi kalbime götürdüm.

"O burda değil, halüsinasyon görüyorsun Anka. Şu an orda kimse yok."

Mırıldanmamı Taehyung'un "Anka..." diyen sesi sonlandırınca gözlerim sonuna kadar açıldı. Daha fazla dayanamayacağım sanırım. Bir yere oturmam lazımdı.

Hiç düşünmeden olduğum yere çökeceğim sırada kolumdan tutuldum. Ben de refleksle beni tutan ellerden destek alarak başımı yavaşça o tarafa çevirdim.

"Ben buradayım Anka..."

Nefesimi tutarken ağzım hafiften aralandı. Koca bir yok artık!

Bu akşam da yeni bir bölüm gelecek, sizi bu şekilde merakta bırakmayayım dedim wnoxnwkxn

Akşam iftardan sonra görüşürüz o zaman^-^

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top