~50~
#Harry Styles-Sign Of The Times
~Anka~
Nazlı Hanım'la görüştükten sonra babamın yanına gitmek için hazırlanmaya başlamıştım. Nazlı Hanım bu kararımdan dolayı çok sevinmişti. Bu mutluluğu yüzünden okunuyordu ve bu beni biraz da olsa cesartelendirmişti.
Heyecanlı bir şekilde üstüme ceketimi giydim ve saçlarımı arkada gelişigüzel topladım. En sonunda derin bir nefes alıp verirken gözlerim odada bulunan aynaya takıldı. Yansımama bakarken ne kadar zayıflamış olduğumu gördüm. Uzun zamandır kendimi incelemiyordum...
"Sakin ol...babanla görüşeceksin. O iyi ve aranız düzelecek... Artık ayrı kalmak yok."
Bakışlarımı aynadan ayıramazken gözümden birkaç damla yaş düştü. Bazen merak etmiyor değildim. O kadar çok ağladım, insanın hiç mi gözyaşları bitmez?
Sanırım her defasında güzel gökkuşaklarını görme fırsatını vermek için bu kadar fazlalar. Gökkuşağı nasıl yağmurdan sonra ortaya çıkıyorsa..bizim de ruhumuzda gökkuşağı oluşması için önce gözlerimizde yaşlar olmalıydı...
Çok ağladım, çok ağladık... Ama artık gözyaşlarımızı silip o gökkuşağını görme vaktiydi. Biz gözlerimizi açmadığımız sürece göremezdik.
Aynaya yavaşça yaklaşırken yanaklarıma süzülmüş olan yaşları tek tek sildim. "Ağlamayı bırak artık. Bunlar zamanın izleri..."
Geçmişte çok şeyler yaşamıştık. Yaşamaya da devam edecektik. Bu gözyaşları geçmişte yaşadığımız ve belki de gelecekte yaşayacağımız şeylerin dökülmesiydi ama artık bu acılardan uzaklaşmalıyız.
Yapmalıyız...
"Her şey iyi olacak, düzelecek. Söz veriyorum. Düzelteceğiz."
Fısıltım odada yankılanırken bir süre daha yansımama bakıp gözlerimi kapattım ve biraz öyle kaldım. En sonunda kapım tıklatılınca kendime gelip arkamı döndüm.
"Gel."
Akın gülümseyerek içeri adımlarken ben de otomatikman gülümsemiştim. "Gülümsemeni özlemişim." Sözleriyle gülümsemem daha da genişlerken göz kırptı. Elini cebine sokup bir şeyler çıkarmaya çalışınca onu izledim. En sonunda telefonumu çıkartmasıyla istemsizce somurtmuştum.
"Telefonunu da getirdim. Almak istersin belki diye."
Ben tereddütle bakmaya devam ederken Akın bana doğru uzatmıştı. Gözümü telefondan ayırmazken yutkundum. Belki beni hiç aramadı, hiç mesaj atmadı... O yüzden henüz telefonu açıp bakacak cesaretim yoktu. Henüz hazır değildim. Biraz geri çekilirken hafiften kafamı iki yana salladım.
"İstemiyorum." Mırıldanıp gözlerimi kaçırırken ellerimi cebime soktum. Akın gözümün içine bakmaya devam edince ben de inatla karşılık verdim. "Emin misin?"
Gözlerimi devirerek kapıya doğru ilerledim. "Evet, eminim. Telefonluk bir işim yok. Yanımda olacak insanlar yanımda zaten, başkasına ihtiyacım yok."
Meraklı bakışlarının hâlâ üstümde olduğunu hissederken kapının yanında durup arkamı döndüm. "Gitmiyor muyuz artık?"
Akın en sonunda sıkıntılı bir nefes vererek başıyla onaylaydı ve telefonumu cebine koydu. Gözüm bir süre orda takılı kalsa da kendime gelip gözlerimi çektim. "Gidelim güzelim, gidelim."
Omzumdan tutup yönlendirirken yine bir heyecan basmıştı beni. Babamı görecektim... Ona sarılmayı o kadar çok istiyordum ki. Ve sormak istediğim o kadar çok soru vardı ki... Sanırım konuşmamız uzun sürecekti.
Arabaya binip yola koyulmamızla başımı cama yasladım. Akın radyodan sakin bir müzik açarken ben dışarıyı izlemeye devam ediyordum. Dışarda yürüyen insanlar, arabalar.. o kadar değişik geliyordu ki. Sanki başka bir gezegenden inmiş gibiydim.
Bir sürü sıradan insanlar vardı, sıradan hayatlar... Bir sokaktan yüzlerce insan geçiyordu. Yüzlerce insan, yüzlerce hikaye. Başımı kaldırıp evlere bakarken incelemeye koyuldum. Kim bilir o evlerde ne hikayeler vardı... Mutlu, hüzünlü, umutlu, umutsuz... Bir sürü hikaye... Birbirine benzeyen veya benzemeyen...
Ne zaman sokaktaki binaları izlesem bu aklıma gelirdi. İnsanlar dışardan çok sıradan gibi gözüküyordu ama öyle değildi. İçlerinde çok şey yaşıyorlardı ama maskeler bunu belli etmiyordu.
Çok geçmeden hastanenin önünde durunca etrafıma bir süre bakındım. Babamı en son o gün görmüştüm. Bayıldığım gün... Haberini aldığım zaman ben de onunla aynı hastanedeydim. Gittim yanına... Ama sadece camın ardından bakmakla yetinmiştim. Yanında Derya vardı zaten, onunla konuşuyordu. Onun iyi olduğunu gördükten sonra istemesem de ayrıldım ordan. O zamanlarda bu suçluluk duygusu daha da baskındı. Nefes alamıyormuş gibi hissettiriyordu.
Bir karar verip psikolojik tedavi almaya başladım. Biraz da aslında evden, tanıdık yerlerden, kişilerden uzak kalmak istemiştim. Hastane de güzel bir seçenekti...
"Anka.."
Akın'ın seslenmesiyle daldığım düşüncelerden çıkarak ona döndüm.
"Bu derin düşüncelerinin arasında boğulup gideceksin bir gün Anka."
Gözlerimi devirip tekrardan hastaneye baktım. "Heyecanlısın di mi?"
Kafamla belli belirsiz onaylarken sıkıntılı bir nefes alıp verdim. Kalbim yerinden çıkacaktı resmen. Niye bu kadar çok heyecan yapmıştım?
"Gidelim artık yavaştan. Daha fazla bekletmeyelim babanı."
"Tamam." Mırıldanıp kemerimi çözerken Akın arabadan çıkmıştı. Ben de seri hareketlerle kapımı açıp inince sert bir rüzgar karşıladı beni. Gözlerimi kısıp kafamı çevirirken Akın da yanıma gelmişti. Çok beklemeden kapıları kilitledi ve kolunu omzuma atıp beni yönlendirdi.
Adımlarımız sakindi ama kalbim dört nala koşuyordu. Nasıl başlamalıydım? Ne demeliydim babama? Ah..sanki ilk defa konuşacaktım babamla. Sanki ilk defa görecek, onu yeni yeni tanıyacaktım. Sakin ol Anka... Sakin.
Bir kapının önüne gelmemizin ardından Akın benden ayrıldı. O anda kendimi çok garip hissettim. Bir anda üşüdüğümü, parmak uçlarımın buz kestiğini hissettim. "Hadi..seni bekliyor. Anka... Kötü hissemene gerek yok. Çünkü bunun için hiçbir sebep yok. Git ve babanla içinden geldiği gibi konuş. Hasret gider."
Sözleriyle gözlerim dolarken toparlandım. Derin bir nefes verirken gözlerim kapandı. İçimden geldiği gibi davranacaktım. Hiçbir şey değişmedi. O benim hâlâ biricik babam, ben de onun güçlü kızıyım.
Yeteri kadar konuşmadık. Konuşmaya başlamalıyız.
Her şey çok fazla olmadan önce... Bizi bunlar sıkmadan önce, bir çıkmaza sürüklemeden önce... Konuşup sadece içimizi dökmeliyiz.
Kapıyı tıklatırken içerden babamın sesini duymamla yavaşça kapıyı açtım. Hüngür hüngür ağlamama ramak kalmıştı. Odaya girerken ilk başta babamı göremedim. Biraz daha ilerleyip heyecanla bakınırken önce bir yatak sonra da üstünde uzanmakta olan babamı gördüm. Onunla göz göze gelir gelmez yerimde kalakalırken görüş açım gözyaşlarımdan dolayı kapanmaya başlamıştı bile. Babamın da benden pek bir farkı yoktu.
Yerinde oturur vaziyete gelip kollarını yavaşça iki yana açarak "Anka'm..." diye beni yanına çağırdı. Bacaklarım titriyordu resmen ve destek olarak onun kollarından başka bana iyi gelecek hiçbir şey yoktu. O yüzden beklemeden o özlediğim kolları arasına girdim. Gözlerim hızla kapanırken çok geçmeden hıçkırarak ağlamaya başlamıştım.
Babam şefkatle saçlarımı okşarken kollarımı mümkünmüş gibi daha çok sarıyordum. Babamı...çok özlemiştim.
"Benim güzel kızım..."
Geri çekilip yüzümdeki yaşları tek tek silerken ben titrek bir nefes aldım. "B-baba..özür dilerim. Ben..özür dilerim."
Babam bana üzüntüyle bakarken bir yandan saçlarımı okşuyor bir yandan da yenilenip duran gözyaşlarımı yorulmadan siliyordu. "Anka, senin hiçbir suçun yok. Yanımdasın, o yeter bana." Gözlerim acıyla kapanırken babam tekrardan kendine çekti beni. Hiç itiraz etmeden kolları arasında yerimi bulurken bir süre öyle kaldık.
Belki 20, belki 30 dakikadır bu şekilde duruyorduk. Ben kesik kesik nefes alıp babama sarılır vaziyette otururken babam usulca saçlarımı okşuyor, arada bir belli belirsiz öpücükler konduruyordu başıma.
Kafamda sorular vardı ama ne zaman, nasıl soracağımı bilemiyordum. Neden öncesinde benden uzak durmuştu, neden soğuk davranmıştı?
Babam hissetmiş gibi beni kendinden uzaklaştırdı ve incelemeye başladı. Bir yerime bir şey olup olmadığını kontrol ediyordu sanki...
"Anka..ben...özür dilerim."
Kaşlarım hafiften çatılırken biraz daha uzaklaştım. "Neden böyle diyorsun baba?"
Babam sıkıntıyla etrafına bakınırken onu izlemeye devam ettim. "Çünkü seni tek başına bıraktım."
Sözleriyle boğazımda bir düğümün oluşmasıyla yutkunmadan edemedim. Kafamı eğip parmaklarımla oynamaya başlayınca babamın beni izlediğini hissedebiliyordum. "Baba..beni tek başına bırakmadın. Özür dileme..ama yine de..."
Parmaklarımla oynamaya devam ederken babam dikkatle beni izliyordu. "Ama yine de...merak ettim. Sanki..sanki benden uzaklaşmıştın... Eskisi gibi değildin."
Bakışlarımı babama çevirince sertçe yutkundu. İçimden geçenleri usulca ona anlatırken hiç yüzüme bakamamış, durmadan gözlerini kaçırmıştı. Benim de ondan farklı bir hâlim yoktu. Onun kötü hissetmesini istemiyordum ama içimdekileri dökmezsem daha fazla ne kadar dayanırdım bilemiyorum.
Bir zamanlar Taehyung'a anlattığım şeyleri üstü kapalı bir şekilde babama da anlatıyordum. Ne düşündüğümü ve biraz da nasıl hissettiğimi...
Konuşmam bitince yüzünün aldığı hâl o kadar üzdü ki beni... Sanki tüm bunları düşündüğüm için kendinden nefret ediyordu.
Babamın en sonunda konuşmaya başlamasıyla başım eğik bir şekilde onu dinlemeye koyuldum. Anladım ki en baştan başlayacaktı...
"Ben..annen ve Derya üniversiteden arkadaştık. Annenle evlendiğimde de arada bir görüşüyorduk ama çok sık değil. Daha çok sen küçükken buluşuyorduk. Sen büyüdükçe buluşmalarımız aksamıştı, sonra da evlenip yurt dışına çıkmıştı zaten. Annen öldükten sonra..kendimi çok yarım hissetmiştim. Her gece düşündüm...ne yapabilirdim diye. Acaba onun için yeterince uğraşmadım mı? Acaba onunla çok ilgilenmedim mi diye..."
"Hayır baba.." diyerek sözünü kestim. "İşten kaç defa erken gelip annemle ilgilendiğini gördüm. Geceleri biz uyurken internetten bir sürü doktorları araştırdığını biliyorum. Geceleri su içmeye kalktığımda seni hep bilgisayarın başında yorgun gözlerle buluyordum. Annem uyurken...hep onu izliyordun. İçten içe durmadan dua ediyordun, biliyorum..."
İkimiz de gözleri dolu bir şekilde birbirimize bakarken en sonunda babam dayanamayıp yüzünü elleri arasına aldı. Annemi hâlâ seviyordu..bunu o dolan gözlerinden, bakışlarından anlıyordum. "Peki neden Derya'yla evlendin?"
Bir süre ne diyeceğini bekledi ve ardından boğazını temizledi. "Biliyorsun 2 yıl olmak üzereydi annenin ölümünden sonra. Ben seni hep küçük bir kız çocuğuymuş gibi büyüttüm Anka. Hep gözümde küçüktün, büyümüyordun. Bir tehlike gelse hep önüne ben atladım. Hep engel oldum. Oyun oynarken bile yalnız bırakmıyor, düşmene izin vermiyordum. Düşmene izin vermediğim gibi de düştüğünde anında ben seni kaldırıyordum. Kendin ayağa kalkmanı hiç beklemedim. Kendi ayakların üstünde durmanı hiç beklemedim. Sadece seni korusam yeter diye düşündüm. Ama öyle değildi...ben seni her zaman koruyamazdım."
Bir süre aramızda sessizlik olurken babam devam etti.
"Derya..bir nevi böyle düşünmemi sağladı. 'Onu cam bir fanus içinde saklıyorsun.' dedi. 'Eğer sen de gidersen..annesinden sonra düştüğü duruma düşmez mi' dedi.'
Susarken ben gözlerimi yerden ayırmıyordum. Geçmişte çok büyük hatalar yapmıştım. Annem gitti diye bu dünyada tek başıma kalamazmışım gibi düşünmüştüm. Onların aslında hep benimle olduğunu sonradan anladım. Aslında hiçbir zaman yalnız da değildim.
"İşte bu yüzden...senden biraz uzak kalmaya çalıştım. Derya da bana yardımcı oldu. Bunu anlatmadım ama Derya'nın da eşi yurt dışında bir trafik kazası sonucu hayatını kaybetmişti ve ikizlerle birlikte çok zor durumda kalmıştı. Hem ona yardım etmek istedim hem de..."
Susup başını eğince "Hem de..?" diye üsteledim.
"Hem de sana destek olmasını istedim. Ben işteyken senin evde tek kalmanı da istemedim...korkuyordum çünkü..."
"Kendime zarar vermemden.."
Babam başını üzüntüyle eğerken ben de önüme gelen saç tutamlarını kulağımın arkasına yerleştirdim. Babam çok korkmuştu... Beni yalnız bırakmak istemiyordu ama ona çok fazla bağlı kalmamı da istemiyordu. Tek başıma ayakta kalmaya alıştırıyordu beni...
Canımız yanmalı..yanmalı ki acının ne olduğunu bilip ona göre hareket edebilelim. Yoksa canımız acıdığında afallardık...
Babam beni öyle yetiştirmek istedi. Kendine göre aslında bu mantıklıydı. Doğru düşünmüştü. Daha fazla geç olmasın istemişti belki de..ve kendini biraz uzak tutmuştu benden. Oysa ben çok farklı şeyler düşünmüş, ben de kendimi geri çekmiştim. Babam bu yüzden belki de bana kolayca yaklaşamamıştı istese bile.
Ve anladığım bir şey vardı... Eğer beni içten içe yiyip bitiren bir düşünce varsa onu paylaşmalıydım. Sorunu tek başıma değil de birlikte halletmeliydik...
Ben anlatmadım, sustum. Babam ona daha çok kırgın olduğumu sandı. Bana yaklaşamadı. Ben de onu artık beni eskisi kadar sevmediğini düşündüm. İkimiz de saçma sapan düşüncelerle boğuşuyorduk... İçimizden geleni anlatmadığımız için, paylaşmadığımız için...
Kendi kafamızda senaryolar kurarak değil de baş başa verip içimizi dökerek sorunları halletmeliydik. İkimiz de kendi kabuğumuza çekilip çözümler üretmeye çalıştık. Birbirimizi yeri geldi yanlış anladık...
Henüz sorunu tam bilemeden çözümler üretmeye çalışmak manasızdı... Ve bunun sonuçlarını da görmüştük...
Onun bu düşüncelerini kesinlikle yanlış bulmuyordum. Haklılık payı vardı..onun tarafından bakarsam. Ama işte karşı karşıya oturup konuşsak belki her şey daha farklı olurdu. Ben daha farklı davranır, kendime dikkat ederdim. Söz verirdim babama..kendime iyi bakacağıma dair ve de güçlü olacağıma dair. Babamla bu şeyleri hiç yaşamazdık belki de...
Ama bir kere olmuştu. Artık bunları düşünmek gereksizdi. Geçmişe dönemezdik. Önemli olan da zaten anlamak değil miydi? Daha fazla geç olmadan konuşmak ve anlamak...
"Anka..."
Babamın o cesaret veren sesiyle bakışlarımı kaldırınca babam devam etti. "Sana..en başta anlatmalıydım bunları. Derya'nın hikayesini... Bu düşüncelerimi... En başta tek başıma kararlar vermemeliydim. Bunun için özür dilerim."
Gözlerim yanmaya başlarken hafiften gülümsemeye çalıştım. "Özür dileme baba. Ben de yanına gelmeliydim. Neler düşündüğümü ben de söylemeliydim. Kendi kafamda durmadan bir şeyler düşündüm, abarttım... Oysa tek yapmam gereken adım atmamdı."
Gözümden bir damla yaş süzülünce babam yavaşça o yaşı sildi. "O zaman adım atmaktan hiç çekinmeyelim güzel kızım. Birbirimize destek olmaktan hiç vazgeçmeyelim. Aslında birine güç vermek onun yanında olmaktır. Bunu daha iyi anladım."
Başımı usulca sallayıp gözlerimi kaçırdım. "Baba..fakat ben özür dilerim. Ben..daha dikkatli olmalıydım. Benim yüzümden..."
Babam sözlerimi anında kesince ona baktım.
"Anka artık böyle konuşmayı bırak. Senin suçun yoktu. Öyle düşünecek olursak senin o sokakta tek başına yürümene sebep olan şeylerden biri de bendim. Artık kendimizi suçlamayalım. Tek bir suçlu vardı... Bunu sen de kabul et artık. Kendini hırpalamaktan vazgeç. Ben her zaman senin yanında olacağım Anka, seni korumaktan vazgeçmeyeceğim."
Sözleri kalbime dokunurken buruk bir şekilde gülümsedim. Beklemeden ona sarılınca o da kocaman kollarını vücuduma dolamıştı. "Biliyorum baba...sen hep benim yanımda olacaksın. Ben de senin yanından ayrılmayacağım... Seni seviyorum baba...seni çok seviyorum."
Babam saçlarımı okşayıp başımın üstüne bir öpücük koydu. "Ben de Anka'm, ben de seni çok seviyorum. Hayatıma gelen en güzel hediyesin..."
Huzurla gülümserken gözlerimi yumdum. Ölene kadar bu kolların arasında kalabilirdim...
Belki zor olacaktı ama yine de bu suçluluk duygusunu yenmeye çalışacaktım. Çünkü bu suçluluk duygusu beni babamdan uzak durmama sebep oluyordu. Bu zamana kadar bu duygudan dolayı babamın yanına gelememiştim. Oysa hayatımız kısaydı... Bir araya gelmek için geç kalabilirdik.
O burdaydı, ben burdaydım. Akın... diğerleri...ailem burdaydı. Herkes iyiydi ve bir aradaydık. Birimiz bir adım atmıştı, diğerleri iki üç adımla yaklaşmıştı. Böyle de olmalıydı. Zor olacak, evet ama bu duyguları arkamda bırakmalıydım. Beni yiyip bitiren, ailemi mutsuz eden bu duyguları geride bırakmalıydım. Bunların yerini güzel duygularla dolduracaktık.
Bu güzel duygular ancak geçmişi geçmişte bırakabilirdi...
Ben size, böyle çok bekletmeden bölümleri atıyorum siz de bol bol yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayın lütfeeen :'')
Seviliyorsunuz💜
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top