~47~
#BTS-Spring Day
~V~
Uçaktan inip dikkat çekmeden hızlıca arabaya binmemizin ardından rahat bir nefes verip şapkamı çıkardım. Jungkook da yanımdaki yerini alırken bizimle gelmiş olan menajer da ön koltuğa binmişti. Arkasını dönüp bize bakmasıyla ne diyeceğini bekledim.
"Birazdan şoför eşyaları yerleştirip gelecek.." Cebinden bir şey çıkarmaya çalışırken en sonunda çıkarttığı şeyi Jungkook'a uzattı. "Buyrun..benden istediğiniz şeyler."
Ben merakla elindeki şeyi görmeye çalışırken Jungkook gülerek aldı. "Sağ ol hyung." Menajer geri önüne dönerken bir an adı neydi diye düşündüm. Neyse, sonra öğrenirdim artık.
"O ne?"
Jungkook telefonunu cebinden çıkarttı ve bana uzattı. "Telefonu bi tutar mısın hyung?" Telefonu alırken kaşlarımı çatıp ne yaptığını anlamaya çalışıyordum. "Türkiye'de kullanmak için hat istemiştim. "
Şaşkınlıkla kaşlarım havalanırken Jungkook'un yüzüne bakakaldım. Jungkook kafasını kaldırıp bana sırıtarak karşılık verdi. "Ne oldu hyung? Şaşırdın di mi? Baya işe yarıyorum."
Şaşkınlığımı hızlıca üstümden attım ve memnun bir şekilde gülümseyip kafamla onayladım. "İyi akıl etmişsin cidden."
"Burda rahat konuşabilmek için lazım olacaktı. Hiç haber yok mu onlardan? Mesaj atmış mıydın Türkiye'ye geleceğimize dair?"
"Evet...sabah Kore'den ayrılmadan önce tekrar bakmıştım ama sadece görüldü atmış.."
Jungkook "Hay sizin görüldünüze.." diye hayıfanırken telefonu ona geri uzatıp ruhsuzca gülümsedim. İçim parçalanıyordu her defasında..şu an ona çok yakındım ama bir o kadar uzak...
Şoför de gelip yerini aldı ve "Nereye gidiyoruz?" diye bir soru yöneltti. Dikiz aynasından bize bakıp bir cevap beklerken ben sudan çıkmış balık gibi bakıyordum. Nereye gidecektik?
Bunu hiç düşünmemiştim. Aklımda sadece Anka ve Türkiye'ye gidip ona ulaşmak vardı. Bunu nasıl yapacağımı veya nerden başlayacağımı hiç düşünmemiştim. Jungkook bana dönerken kafamı ona çevirdim.
"Sadece İstanbul'da yaşadığını biliyoruz ve İstanbul'da da milyon tane ev var. Tek tek kapılarını çalacak hâlimiz yok ya. Ne yapmayı düşünüyorsun hyung?"
"Bunu..hiç düşünmedim."
Jungkook cevabıma karşılık gözlerini devirirken ben yanağımın içini kemiriyordum. Jungkook "Ben de olmasam.." diye mırıldanıp şoföre döndü.
"Biz önce ayarladığımız otele gidelim." Şoför kafasını sallayıp onayladı ve arabayı çalıştırdı. Jungkook arkasına yaslanırken hâlâ şaşkınlıkla ona bakıyordum.
"N'oldu, niye öyle bakıyorsun? Biz ayarladık hyung her şeyi.. aklının başında olmayacağını tahmin etmiştik." Gülümserken ben kaşlarımı kaldırdım. Cidden onlara sahip olduğum için çok şanslıydım. Arkaya doğru yaslanarak camdan dışarıyı izlemeye koyuldum.
Yolda ilerken biraz doğrulup etrafa bakındım. Şu an resmen Türkiye'deydim! Şaka gibi...
Arabalar yanımızdan hızla geçerken ben yolu izliyor, uzun uzun binalara bakıyordum. Jungkook kolumu dürtünce ona döndüm. Parmağıyla gösterdiği yere bakarken karşımda İstanbul'un o ünlü boğaz köprüsü duruyordu. Akşamüstü olduğu için yavaş yavaş ışıklar açılıyordu ve şimdiden güzel bir manzara vardı. Köprüden geçerken cama yaklaşıp denize baktım. Ardından evlere tek tek bakarken acaba 'nerde yaşıyor' diye düşünmeden edemedim.
Altımızdan geçen bir vapur dikkatimi çekince onu izledim. Yüzümde ufak bir gülümseme oluşurken suyu yarıp geçen vapur yavaş yavaş ilerliyordu. Bir gün biz de birlikte o vapurda olur muyduk Anka? Denizi izler miydik?
Gözüm dalıp giderken derin bir nefes aldım. Umarım iyisindir Anka..umarım iyisindir...
"Hyung şu hattı telefonuna tak da bi aramayı dene."
Kafamı çevirip Jungkook'un uzattığı kartı alırken ona baktım. "Açar mı ki?"
Jungkook'un gözlerini devirmesiyle ben kaşlarımı çattım. Niye devirdi ki şimdi bu gözlerini?
"Hyung, farkında mısın bilmiyorum ama bu numara Türkiye numarası. Yani senin olduğunu nerden anlasın?"
Tek kaşım havaya kalkarken bu çocuk ne ara bu kadar zekileşti diye düşündüm. Veya ben çok salaklaştım bu aralar.
Jungkook kafasını iki yana sallarken "Aklın nerde hyung senin ya? Neyse hadi ara, merak ettim ne olacak." dedi. Ben de hızlıca telefonumu çıkartıp kartı taktım ve telefonun açılmasını bekledim. Heyecandan kalbim küt küt atıyordu...
Telefon açılınca vakit kaybetmeden Anka'nın numarasını girdim. Telefonu hızlıca kulağıma götürürken Jungkook da oturduğu yerden bana yaklaşıp önüme doğru eğilmişti. O dinlemeye çalışırken ben heyecanla açmasını bekliyordum. Telefon çalıyordu...
Nefesim hızlanırken elimin terlediğini hissettim. Bir umut belki Anka açardı... Telefon bir süre daha çalarken tam umudumu keseceğim sırada karşı taraftan ses geldi.
"Alo?"
Nefesimi tutmuş öylece beklerken Jungkook beni dürtükledi. "Hyung.."
"Alo?" Bir erkek sesi tekrar duyulunca boğazımı temizledim ve İngilizce konuşmaya başladım.
"Alo...Akın?"
"Kimsiniz?"
"Ben Taehyung..."
Uzun bir sessizlik olurken nefesimi düzene sokmaya çalıştım. Ah boş verin derin derin nefes alıp vermeleri, bir işe yaramıyordu. Sakinleşemiyorum.
"Akın..ben Kim Taehyung. Türkiye'deyim..."
Ne cevap vereceğini beklerken o bir süre konuşmadı. Telefonu kapatmasından korkarken tedirginlikle dudağımın kenarını kemirdim. "Bir şey söyle..orda mısın?"
"Niye aradın?"
Duraksayıp kaşlarımı çattım. "Neden mi aradım? Çünkü Anka'ya hiçbir şekilde ulaşamadım. Kimse bir şey söylemedi ve dayanamıyorum anlıyor musun? Olmuyor...her geçen gün daha da delirdim. Senden kaç defa haber almaya çalıştım. Kaç defa yalvardım...en sonunda kendimi burda buldum. Anladın mı şimdi neden buradayım? O burada..ve ben ona çekilirken buldum kendimi..."
Sonlara doğru sesim kısılırken durup soluklandım. Böyle bir konuşma yapacağımı hiç beklemiyordum. Jungkook da beklememiş olacak ki başını hafiften kaldırıp gözlerime baktı. Ben gözlerimi kaçırırken o esnada karşı taraftan bir oflama sesi geldi.
"Neden onu bıraktın peki? Madem bu kadar kötü olacaktın."
Sertçe yutkundum ve bakışlarımı camdan dışarıya çevirdim. "Bensiz iyi olacağını düşündüm. Biliyorsun.. normalde buraya da gelemezdim. Onunla görüşmeme de izin vermezlerdi.. öyle düşündüm. Ve her daim yanında olacak biri olsun istedim...ben her zaman onun yanında olamıyordum. O bunu hak etmiyor..." Gözlerim dolarken kendime gelip gözlerimi gökyüzüne çevirdim. "Beni unutur...onun her zaman yanında olacak biriyle görüşür diye düşündüm. Onun her daim yanında olabilecek biri..."
Gözümden bir damla yaş düşünce hızla sildim. Jungkook doğrulurken üzgün bakışlarının üstümde olduğunu hissediyordum. Yine de dönüp bakmadım. Ben her zaman Anka'nın yanında olamıyordum ve aramızda ülkeler varken onu öylece bekletemezdim. Ne olacağını bilmeden...
Akın bir süre sessiz kaldıktan sonra bu sefer daha sakin bir sesle konuşmaya başladı. "Ona sordun mu peki ne düşünüyor? Belki böyle daha mutlu olacaktı. Siz başka ülkelerde olsanız bile... önemli olan aynı yerde olmak değil, önemli olan bu kalpler arasındaki bağı koparmamak..."
Sözleriyle duraksayıp öylece dışarıdaki kara bulutlara bakakalırken Jungkook merakla bana yaklaştı. "Ben...bunu düşünemedim. Ben ona...sormadım ve çok pişmanım..." Sesim kısık bir şekilde çıkarken Akın derin bir nefes alıp verdi. "Şu an cidden Türkiye'desin yani?"
Kafamla onaylarken görmeyeceğini akıl ettim en sonunda. "Evet.." diye onaylamamın ardından bir süre sessiz kaldı. "Dayanamadım...onun için geldim... Akın lütfen eğer yanındaysa telefonu ona versen? Veya iyi mi? Onu göremez miyim?"
Jungkook heyecanla tırnağının kenarını kemirirken elim enseme gitmişti. Stresli bir şekilde ne cevap vereceğini beklerken konuşmasıyla nefesimi tuttum. Kaşlarımın hafiften çatılmasıyla Jungkook da merakla beni dürtükledi ama benden bir tepki alamayınca iyice yanaştı bana. O sorar bir şekilde bakarken ben gözlerimi kapatıp anlamaya çalışıyordum.
"Onu ben de göremiyorum ki...sen nasıl göreceksin?"
Sertçe yutkunup "N-nasıl?" diye fısıldadım. "O...o-o öldü mü..?" Gözlerim anında dolarken Jungkook şaşkınlıkla doğruldu. Onun da gözleri dolunca başımı eğip nefes almaya çalıştım. Boğazımda bir düğümün oluşmasıyla elim istemsizce boğazıma gitti.
"Hayır, öyle konuşma artık. Durmadan öldü mü, öldü mü..."
Artık hüngür hüngür ağlayacaktım. O moddaydım... Rahat bir nefes verip gözlerimi bir iki saniye kapatırken çok geçmeden cevap verdim. "Ne yapabilirim? Hiçbir şekilde bir şey söylemediniz..ne ondan bir haber vardı ne de sen bir şey söyledin. Onu kaybettim sandım..."
İkimiz de susarken Akın sessizliği bozarak "Tamam... anladım." diyince devam ettim. "Peki şu an nerde? Neden onu göremiyorsun, n'oldu ona?" Ben sorularımı peş peşe sıralarken Akın beni durdurdu. "Bekle bir saniye..." Bir iki saniye konuşmazken onu bekledim. "Siz nerdesiniz şimdi? Bunları..yüz yüze konuşalım."
Beklemeden hızlıca cevap verdim. "Şu an bir otele gidiyoruz..."
Akın bir şey söylemezken şoför "Otelin ismini veremeyiz." diye uyardı. Gözüm Jungkook'a kayınca elini çenesine götürüp bir şeyler düşünmeye başladı. Akın en sonunda "Tamam, siz otele gidin benden haber bekleyin. Gece görüşsek sıkıntı olmaz di mi? Hem ortalık biraz sakin olur. En azından biraz... Karanlıkta da kolay kolay dikkat çekmeden buluşma yerimize gelebilirsiniz." diye konuştu.
"Nerde buluşacağız ki?"
Sorumla o düşünürken Jungkook merakla bana bakmıştı. "Ben bir şeyler ayarlayıp konum atarım. Olmazsa benim evimde buluşuruz. Size sıkıntı olmazsa tabi.."
Jungkook'a gözüm kayarken ağzımı oynatarak ne dediğini kısaca anlattım. O da onaylayıp gözlerini kırpınca konuştum. "Tamam, sanırım sorun olmaz. Sen konum atarsın..bekliyor olacağız."
"Siz dinlenin ben size mesaj attığımda gelirsiniz...o zaman.. görüşürüz."
Derin bir nefes verip "Görüşürüz.." dedim. Telefonu kapatarak yorgunlukla kafamı koltuğa yasladım. "N'oldu hyung, ne dedi? Anka iyi miymiş? Nerde buluşacağız? Ne zaman?"
Kafamı kaldırırken bana yaklaşmış olan Jungkook'u parmağımla alnından geriye doğru ittim. "Anka..şu anda nasıl bilmiyorum ama yaşıyor...ve de gece işte bize konum atacak. Sanırım Akın'ın evinde buluşacağız." Jungkook kafasıyla onaylarken devam ettim.
"Ama o da Anka'yı göremiyormuş..öyle söyledi."
Durgunlaşırken iyice oturduğum yere sindim. Jungkook kaşlarını kaldırıp "Neden ki?" diye sorunca 'bilmiyorum' dercesine omzumu indirip kaldırdım. Gözlerim karanlık gökyüzünü kayarken Jungkook'un eli omzuma gitti ve destek olmak istercesine sıktı. Ben bir şey demeyip kafamı koltuğun başlığına yaslarken dışarıyı izlemeye devam ettim. O da sessizce geri çekilip yolu izlemeye başladı.
Karanlığı izleyerek dalıp giderken bulutları seçmeye çalıştım. Ekimin sonlarındaydık ve yavaş yavaş soğuyordu havalar. Yağmur yağacak gibiydi. Kış yaklaşıyordu..ama biz henüz kendi kışımızdan çıkamamıştık...
Yoldan geçen arabaların kornalarıyla gözlerim refleksle kapanırken gözümden birkaç damla yaş düştü. Gözlerimin dolduğunu fark etmemiştim... Gözüme ele ele tutuşmuş bir çift takılınca imrenerek onları izlerken buldum kendimi. Kız gülerken çocuk da kızın saçlarıyla oynuyordu. Anka..ben de bir gün senin ellerini tutabilecek miyim..?
Seni çok özlüyorum Anka...
Bunu her söylediğimde seni daha çok özlüyorum... Daha ne kadar beklemem gerekiyor? Kaç gece daha uyanık kalmam gerekiyor? Seni görebilmek için... Sana kavuşabilmek için...
Seni unuttuğum bir gün hiç olmadı. Seni sileceğimi söylemiştim ama aslında hâlâ seni bırakamıyorum.
Seni sileceğimi söyledim ama bunu nasıl yapabilirdim ki..? İçim titrerken gözlerimi yumdum. Bu kışın içinden çıkacağız meleğim. Seni, elinden tutup çıkartacağım...
Birazcık daha beklersen eğer... Birkaç gece daha uyanık kalırsan gelip seninle buluşacağım...
Gelip seni alacağım Hayal'im...
Beni bekle Anka..yalvarırım bırakma beni...
Erken gelen yeni bir bölümden merhabalar efendiim
Ben böyle yazıp erkenden atmaya çalışıyorum da siz de o ufak, sizin gibi tatlı olan yıldızın içini doldursanız olmaz mı?? Sizin de yardımlarınızla daha tatlı olsun ^-^
Ve de sizin mutlu olacağınızı düşündüğüm bir sürprizim var..bu akşam da iftardan sonra yeni bölüm gelecek. Akın'la konuştuğu ve Anka'nın nasıl olduğunu öğrendiği bir bölüm...
O yüzden bol bol yorum yapmayı ve oy vermeyi de unutmayın :'')
Seviliyorsunuuz💜
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top