~46~

#BTS-Heartbeat

~V~

"Türkiye'ye gidiyorsun. Anka'nın yanına..."

Bu cümle durmadan beynimde yankılanırken anlamaya çalışır bir şekilde Suga'ya baktım. Sesim titrerken "N-ne?" diye fısıldamıştım.

Jungkook ellerini birbirine geçirip "Ya ben heyecanlandım!" diye yerinde kıpırdandı. Ben ise yaşadığım şoktan kurtulmaya çalışıyordum. J-hope gülerek "Suga keşke yavaş yavaş söyleseydin. Şok etkisi gösterdi." diyince Suga da sırıttı. Ben cidden Türkiye'ye gidebilir miydim yani? Bu şaka değil di mi? Ben..ben onu görebilirim, öyle mi?

Namjoon'un elini omzuma koymasıyla anında ona döndüm. Gözlerimle gözlerini incelerken emin olmaya çalışıyordum. Sanki bu bir şakaydı..sanki bir rüyanın içindeydim ve anında uyanacakmışım gibi hissediyordum. "Duydun Taehyung..şirket izin verdi. Biz Suga'yla konuştuk." Gözüm Suga'ya kayarken Suga omzunu silkmekle yetindi. Dudağımın kenarı hafiften kıvrılırken gözlerimi kapattım. Sanırım mutluluktan ağlayacağım...

"Teşekkür ederim..ben..teşekkür ederim." Gözümden bir damla yaş düşerken Namjoon gülümseyip sarıldı. Kollarımı anında ona doladım ve gözlerimi kapattım. "Ya bu Taehyung da iyice sulu göz oldu." Jimin'in gülerek söylediği sözlere karşılık ben de gülmeden edemedim. Namjoon sırtıma bir iki defa vurduktan sonra ayrıldı benden.

"Tamam hadi sen hazırlan. Yarın sabah yolculuğun var."

Gözlerim heyecanla açılırken "Yarın mı?!" diye sordum. Namjoon kafasıyla onayladı.

"Evet. Ne kadar erken o kadar iyi diye düşündüm. Yanlış mı düşünmüşüm?"

Ben kafamı hızla iki yana sallarken bir yandan da kalp atışımı yavaşlatmaya çalışıyordum. "Hayır, çok teşekkür ederim hyung. Ne diyeceğimi bilemiyorum...teşekkür ederim."

"Tamam tamam, bu kadar teşekkür yeter. Anka'yı gör, yeter bize."

Jin "Peki Taehyung'la kim gidecek? Şirket hepimizin gitmesine izin vermemiştir." derken ben de meraklı bakışlarımı Suga'yla Namjoon'a çevirdim. Suga başıyla onayladı.

"Evet, hepimiz gidemeyiz. Çok da dikkat çekmemeliyiz çünkü. Sadece iki kişi gidebilir. Yani Taehyung'un yanında bir kişi gidebilir."

Ben kafamla onaylarken Jimin atladı. "Ben! Ben! Ben gideyim!" Elini kaldırmış zıplarken Jungkook onu omzundan bastırıp sabit tutmaya çalışıyordu. "Ya hayır hyung! Ben gitmek istiyorum. Ben, ben!"

Gülümserken kafamı iki yana salladım. Namjoon elini kaldırınca ikisi de sustu. "Bir durun. Hem gidenler hem de kalanlar bir işe yarayacak. Anka..Anka iyiyse onu da getirirsin. Ne dersin Tae?"

Ben ona şaşkınlıkla bakarken yutkundum. İyi midir? İyi olsa bile..benle gelmek ister miydi?

"Evet..eğer..o iyiyse ve de..isterse getiririm."

Namjoon hafiften gülümseyip diğerlerine döndü. "O yüzden o buraya gelene kadar bizim de hazırlık yapmamız lazım. Jin hyung, J-hope, Suga ve ben zaten burada kalacağız. Size de uygun değil mi?"

Namjoon, J-hope ve Jin'e bakarken ikisi de başlarıyla onayladı. Jin "Ben evi temizler, yeni yemek tariflerine de bakarım. Güzel bir hazırlık yapmalıyız." derken J-hope "Bana uyar. Ben her işe yardım ederim." dedi.

Suga "Ben zaten bir yere hiç gidemem, yatıp dinlenirim." diyince gülümsedim.

"Hyung sen sanırım doğduğunda beri yatıyorsun ama hiç dinlendiğini görmedim."

Suga sözlerime karşılık gözlerini devirirken Jimin konuştu. "Ee? Yani şimdi ben ve Jungkook mu kaldı?"

Jungkook şirince Jimin'e bakıp tam bir şey diyeceği sırada Jimin önce davranarak konuşmasına izin vermedi. "Sakın Jungkook. Hiç boşuna yorulma. Bir işe yaramaz. Ben de gitmek istiyorum çünkü."

Jungkook'un somurtup kollarını önünde bağlamasıyla güldüm. "Taş, kağıt, makas yapın?" Önerimle Namjoon kafasıyla onayladı. "Aynen, 3 kere yenen Türkiye'ye gitsin."

Jimin "Durun! Heyecanlandım!" derken Jungkook derin derin nefes alıp veriyordu. Bu hallerine gülerken ikisi karşı karşıya durdu. Sanki ringe çıkıyorlardı. Birbirlerine öyle bir bakışları vardı ki... Namjoon yanlarına gidip durdu. "Tamam o zaman, hazır mısınız?" İkisi de başlarıyla onaylınca Namjoon saymaya başladı. "1,2...3!"

İlkinde Jimin kazanınca Jungkook somurttu. "Ya ama ben çok heyecanlandım, yapamıyorum!" Sızlanmasına karşılık hepimiz gülerken Namjoon "Hadi devam, daha bitmedi." diyerek saymaya başladı. "1,2..3!"

Bu sefer Jungkook'un kazanmasıyla Jungkook yerinde sevinçle zıplamaya başladı. Jimin ise gözlerini deviriyordu. Bu hallerine başımı sallayıp gülerken Namjoon tekrar saydı. Şans yine Jungkook'tan yana olurken Jimin stresle ellerini birbirine sürttü. Ben de heyecanlanırken iyice dikkat kesildim. Jungkook kazanırsa o gelecekti ama Jimin de bu son iki eli kazanıp gelebilirdi. Namjoon saydıktan sonra Jimin alınca bu eli herkes heyecanla biraz daha yaklaştı. J-Hope "Baya heyecanlı bir hâl aldı." derken Jin de başıyla onayladı. "Bakalım kim gidecek?" 

Jimin ve Jungkook arasında bir bakışma geçerken Namjoon'un sesi duyuldu. "Tamam, son..1,2..."

3 uzun bir süre gelmezken Jimin ve Jungkook başlarını kaldırmayıp pür dikkat bekliyordu. Ben en sonunda "Hadi hyung!" diyince Namjoon güldü ve "3!" diye bağırdı. Jimin sinirle arkasını dönerken Jungkook heyecanla yerinde zıplıyordu. "Ben gidiyorum, ben gidiyorum!" Sevinçten artık dans edecekti, o derece mutlu olmuştu. 

Buruk bir şekilde gülümserken bizi ne bekliyor diye düşünmeden edemedim. Türkiye'ye gitmeyi çok istiyordum...ama neyle karşılaşacağımı bilmiyordum ve bu beni çok korkutuyordu..

"Ya ama ya.." Jimin'in sızlanmaları kulaklarıma dolunca düşüncelerimden sıyrılıp ona baktım. "Ben de gitmek istiyordum. Bir daha yapalım, benim dikkatim çok dağıldı."

"Mızıkçılık yapma hyung, ben gidiyorum işte." Jungkook eğer biraz daha konuşmaya devam ederse Jimin üstüne atlayacaktı, az kaldı. J-Hope araya girerken Jimin hâlâ sinirle Jungkook'a bakıyordu. "Tamam artık hazırlanalım. Hem Jimin burda da sonuçta sana ihtiyacımız var. Ne biliyim Anka'nın odasını sen hazırlarsın." Jimin anında heyecanla J-Hope'a bakarken "Cidden ben hazırlayabilir miyim?" diye sordu. J-Hope beklemeden başıyla onaylarken Namjoon güldü. "Sorun çözüldü." 

Yüzümde buruk bir gülümseme oluşurken kalbim sıkıştı. İyi miydi, elimden tutar mıydı, benimle gelir miydi..beni affeder miydi..? Dalıp giderken Suga koluma dokundu. "İyi misin?" Hepsinin bakışları beni bulunca yerimde kıpırdandım. "Sadece..biraz tedirginim ve heyecanlı." Suga anlayışla sırtımı sıvazlarken alttan alttan ona baktım. "Onun yanına gideceksin. O iyi, biliyorum.." Nereden biliyorsun diye sormak isterdim ama sesimi çıkarmadım. Çünkü iyi olmasını istiyor, bunu hayal ediyordum. 

Jin ellerini birbirine vurup dikkatleri üzerine çekmeye çalışınca ona döndük. "Tamam hadi artık hazırlanalım. Jungkook ve Tae hazırlanana kadar biz de yiyecek bir şeyler ayarlayalım." Kafamla onaylarken Jimin "Bir saniye.." diyerek bizi durdurdu. "Nereye gideceksiniz?" Sorusunu anlamazken devam etti. "Tamam Türkiye de..hangi şehir." Ben duraksayıp düşünürken Jungkook "İstanbul!" diye birden bağırdı.

Suga "Ne bağırıyorsun Jk ya.." diye sızlanırken Jungkook sırıttı. "Özür hyung, fazla heyecanlandım." Ben şaşkınlıkla "Sen nerden biliyorsun?" diye sorunca Jungkook şirin bir şekilde gülümsedi. "Bi ara konuşmuştum işte." Üstünde çok durmayıp kafamla onayladım. İstanbul...

Anka seni bulacağım, kader gibi...

Hepsi hazırlanmak için odamdan çıkarken ben de dolabıma doğru ilerledim. Başım dönüyor, ellerim titriyordu. Ellerimi uzatıp bakarken gülümsedim. Bu eller sana ait meleğim..ve o ellerini tutup asla bırakmayacağım. Söz veriyorum ve bu sefer sözümden ayrılmayacağım. Çünkü bir kere o hatayı yaptım. Fakat sensiz olamayacağımı bir kez daha anladım. Biz birbirimize aittik, biliyorum. Bu kalbim bu zamana kadar hep senin için atmıştı ve ben bunu yeni fark ettiğim için kendimden utanıyorum. Bir rüyanın içinde sıkışıp kaldık sanki..ama olsun ben bu rüyayı gerçekleştireceğim. Ne pahasına olursa olsun..senin mutlu olmanı sağlayacağım..

Atladığım bir gerçek gün yüzüne çıkarken nefesim sıklaştı. Kalbim bu sıkıntıyla sertçe atıyordu ve her atış canımı acıtıyordu...

Dolaba tutunup başımı yere doğru eğdim. O yaşıyor mu..? Yoksa geç mi kaldım..?

Cebimden telefonu çıkardım ve mesaj yazmaya başladım.

Ben Türkiye'ye geliyorum.

En kısa zamanda ara beni veya mesaj at...

Yeter ki sessiz kalma Akın...

Telefonu yatağın üstünde rastgele bir yere attıktan sonra derin bir nefes aldım. Gözlerim bir iki saniyeliğine kapanırken Anka'yı düşündüm. Belki kötü şeylerle karşılaşacaktım..ama bunu düşünmek istemiyorum. Onu iyi bir şekilde bulmak istiyor, ona sıkı sıkı sarılmak istiyordum. Bu dileğim gerçekleşir miydi..? En azından iyi olduğunu göreyim...

Endişe içinde hızla hazırlanırken kalbim delice atmaya devam ediyordu. Çantaya bir iki parça bir şeyler koyduktan sonra fermuarı kapatıp kapının kenarına taşıdım. Derin bir nefes alıp verirken odadan çıkıp merdivenlerden yavaşça indim. Hepsi mutfaktaydı, ben de yerime kurulurken Jin bana içi pilav dolu bir kase verdi. Sebzeleri de önüme yaklaştırarak "Hadi çabucak ye.. ve yatıp dinlenin. Yarın erken kalkacaksınız." dedi.  Başımla onaylayıp sessizce yemeğimi yemeye başladım. Masada kimse konuşmuyordu..herkes ne yapacağını düşünüyordu belki de. Bizi ilerde neler karşılayacaktı..? 

Jungkook ve ben yemeklerimizi hızlıca bitirip ayaklandık. Herkese iyi geceler dilerken odalarımıza çekildik. Hazırlanıp direk kendimi yatağa atarken tavanı izlemeye başladım. Kalbim sabahtan beri düzensiz bir şekilde atıyordu ama artık umursamıyordum. Çünkü biliyorum, Anka'yı ne zaman düşünsem kalbim böyle atacaktı. Alış Taetae... Tavanı izlerken gözümden bir damla yaş düştü. Ne ara ağlamaya başlamıştım ben? 

Üzüntüyle gülümserken Anka'nın yüzü gözlerimin önüne geldi. Ona şarkı söylediğim gece..benim de en huzurlu gecemdi. Onun o uyuyan yüzünü izlemek en güzel hobilerim arasına girmişti o gece. Şarkı bitse bile bir süre onu izlerken bulmuştum kendimi. Yüzümde de ufak bir gülümseme... Meleğim o gece çok huzurlu uyuyordu..ve hep öyle uyusun istedim.

Kulaklarımda o son sözleri çınlarken acıyla bacaklarımı kendime çekip iki büklüm oldum. Bu acı fiziksel acıdan daha çok can yakıcıydı...'Seni seviyorum..' deyişi durmadan beynimde tekrar ederken gözlerimi sıkıca kapattım. Ben karşılık vermek için geç kalmıştım... Beni sadece bir idol olarak görmüyordu. Beni sadece Kim Taehyung olarak görüyordu..öyle seviyordu. Hissetmiştim... Ama ben hata yapıp geç kalmıştım ve bu yüzden kendimden nefret ediyorum.

Öylece yatmaya devam ederken belirsizlik tekrardan etrafımı sarmıştı. Her nefes almaya çalıştığımda kalbime iğneler batıyormuş gibi hissediyordum. Sessizce ağlarken yumruk yaptığım elimi biraz daha sıktım. Anka...umarım iyisindir.

Sabah olmuş, havaalanına gitmek için Junkook'la ben evden çıkarken diğerleri de peşimizden geliyordu. Eşyalar arabaya yerleştirilirken Namjoon'la Suga'ya döndüm. Şirketle neler konuştuklarını kısaca anlatmışlardı ve ben ne yapacağımı bilememiştim. Ne kadar teşekkür etsem azdı. Şirketi ikna etmek için ellerinden gelenin belki de daha fazlasını yapmışlardı. "Teşekkür ederim." İkisine de tek tek bakarken gülümsediler. Namjoon kolumu sıvazlarken Suga ciddiyetle konuştu. "Oraya gidince haber verin. Bir de..Anka'nın durumu hakkında da yazın bize. Merakta bırakmayın." Yavaşça başımı sallarken Jungkook "Merak etmeyin ben her gün size yazarım." diyince Suga gözlerini devirdi. "Bilmez miyim? O yüzden ben dışında diğer herkese yazabilirsin. Yeter ki senin fazladan bildirimlerin beni rahatsız etmesin." 

Sözlerine karşılık gülümserken Jungkook sırıtarak "Gruba yazacağım." diyince Suga omzunu silkti. "Gruptan çıkarım." Bu sefer Jungkook gözlerini devirince Namjoon araya girdi. "Boş boş konuşmayın, geç kalacaksınız şimdi." 

Saatimi kontrol ederek başımla onayladım. "Biz gidelim o zaman." Hepsiyle tek tek vedalaşıp Jungkook'la beraber arabaya doğru ilerlerken Jimin arkamızdan bağırdı. "Güzel haberlerle gelin!" 

Arabaya binip camdan dışarıya bakarken elimi salladım. Umarım Jimin..umarım güzel haberlerle geliriz.

Havaalanına kısa sürede giriş yaparken maskemi ve şapkamı taktım. Jungkook da aynı şekilde hareket edip hazırlanınca sessizce arabadan çıkmayı bekledik. "Ya hyung.." Jungkook'un sesiyle ona dönerken o bana heyecanla bakıyordu. "Ben çok heyecanlıyım. Böyle kalbim patlayacak gibi... Anka'yı görebiliriz di mi?"

Yutkunurken gözlerine bakmaya devam ettim. "Ben de heyecanlıyım Jungkook ve..onu görmeden dönmek istemiyorum. Dönmeyelim.." Jungkook üzüntüyle kafasını salladı. "Onu görmeden dönmeyelim hyung."

Artık arabadan çıkma vaktimiz gelince bizim için ayarlanan uçağa hızlıca girip yerleştik. Ben stresli bir şekilde camdan dışarıya bakarken uçak harekete geçti. Kalbim heyecandan patlayacak gibiydi. Koltuğun kenarını sıkarken Jungkook'un elini omzumda hissettim. Gözlerim onun gözlerini bulunca o destek olurcasına gülümsedi. Ben de sıkıntılı bir gülümsemeyle karşılık vermekle yetinmiştim. Derin bir nefes alıp camdan dışarıya çevirdim bakışlarımı. Uçak kısa sürede havalanırken gözlerimi kapatmıştım bile...

Her defasında sana çekilirken buluyordum kendimi. Bu evrende adını sayıklayıp duruyorum, şimdi de sen benim evrenim olmuştun... Kaybolduğumda sen bu labirentteki yönlendiricimdin. Kurtuluşumsun, ışığımsın... 

Onun canı yandığında benim de kalbim acıyor, o güldüğünde kalbimde tarif edilemez bir huzur oluşuyordu. O nasıl hissediyorsa kalbim de ona eşlik ediyordu. Şunu anladım ki..o benim kalp atışımdı...Yaşama sebebimdi.

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top