~45~
#Chai-Oh My Angel
~V~
"Evet Taehyung, kameraya bak..aynen bu şekilde, hadi!"
Yorgun bir şekilde kameraya bakarken bir an önce bitse de kurtulsam diye düşündüm. Ne zaman bitecekti? Bu şekilde çalışmak çok zor.
Kameraya indirip bana bıkmış bir şekilde bakarken doğrulup ona doğru ilerledim. "Hyung, ben kendimi iyi hissetmiyorum. Bugünlük bu kadar yetmez mi?"
Kafasını sabırsızca kaşırken ben de ondan bir cevap bekliyordum. Beni bıraksa artık...
"Taehyung senin neyin var? Kaç gündür böylesin, aklın başka yerlerde. Kendine gel artık."
Gözlerimi kaçırıp sıkıntılı bir nefes verdim. Anlatamıyorum ki.. içimden geleni söyleyemiyorum. Jin'in anında yardımıma yetişmesiyle minnetle ona baktım. "Bugünlük bu kadar olsun, ne dersin hyung? Yorgun belli ki..söz, sonra daha iyi olacak."
Daha iyi olur muyum..? Ondan kaç gündür haber alamıyordum. Ne aramalarıma ne de mesajlarıma cevap geliyordu. Kimse bir şey demiyordu ve ben bu bilinmezlikle kafayı yemek üzereydim. O yaşıyor mu...yoksa..onu çoktan kaybettim mi?
Hyung sıkıntılı bir nefes verirken elini salladı. "Tamam hadi gidin ama bir dahakine böyle olmasın. Çok ciddiyim, iyi olmaz yoksa." Bana dönüp onaylamamı bekleyen bakışlarla bakınca yine gözlerimi kaçırıp başımı hafifçe salladım. Ama sözümü tutabilir miyim, işte onu bilmiyorum...
Jin beni omzumdan tutup ilerletmeye başlayınca ona ayak uydurdum. "Henüz bir haber yok mu?" Sorusuyla nefesim daralırken kafamı iki yana salladım. "Hiç kimse bir şey demiyor. Hiçbir şekilde ona ulaşamıyorum. Hyung..ben dayanamıyorum artık."
Durup ona bakınca o da duraksayıp üzgün bir şekilde omzumu sıktı. "İçim parçalanıyor..onu ne zaman..ne zaman düşünsem başım dönüyor, ölecek gibi oluyorum. Bu bilinmezlik beni bitirdi..." Gözümden bir damla yaş düşerken Jin yavaşça sildi. "Bunu halledeceğiz, nasıl bilmiyorum ama haber alacağız tamam mı? Şimdi eve gidelim, hadi."
Geri önümüze dönüp yavaş adımlarla ilerledik. Cebimden telefonumu çıkartırken hiçbir bildirimin olmaması tekrardan kalbimin sıkışmasına neden oldu. Bir kişi bile...bir kişi bile cevap vermiyordu... O kadar yalvardım, o kadar aradım ama bu uğraşlarımın hiçbiri sonuç vermemişti. Her geçen gün hatta her geçen saniye sanki ruhumdan da bir parça kopuyordu. Ben Hayal'in Bulut'uydum... Hayal olmazsa Bulut da yavaş yavaş yok olurdu...
Bir süre sonra kendimi evin önünde bulmamla yavaşça arabadan inip eve doğru ilerledim. O kadar yavaş ilerliyordum ki..sanki tüm enerjim bitmiş gibiydi. Bitik bir şekilde attığım adımlara kızarmış gözlerim ve ruhsuz yüzüm eşlik ediyordu. Aslında bir hiçtim de zorla bir dala tutunuyormuşum gibi hissediyordum... Her geçen günün sonunda o daldan düşme vaktim de yaklaşıyordu.
Eve girer girmez anında odama ilerledim. Kendimi yatağa atıp öylece tavanı izledim. Anka...şu an nerdesin, ne yapıyorsun? Seni çok özledim...
Bir yanıp sökülüp benden kopartılmıştı sanki.. durmaksızın kanıyordu...
Gözlerim tekrardan dolarken yan dönüp bacaklarımı kendime çektim. Kollarımı bacaklarımın etrafına doladım ve sessizce gözyaşlarımı serbest bıraktım. Her gün ağlıyordum sanki içimdeki acıyı hafifletecekmişim gibi ama aksine her gözyaşı aktığında canım daha çok yanıyordu. Anka sana çok ihtiyacım var... Kalbimde koca bir boşluk vardı. Hiçbir şekilde dolmuyordu...onun yeriydi çünkü. Orayı ondan başka kimse dolduramazdı. Peki şimdi nerdesin Anka? Gel de beni sarıp sarmala. Beni bırakma..ben seni bırakmayayım..birbirimizi saralım, gözyaşlarımızı silelim, birlikte nefes alalım, birlikte gülelim..ama bunların hepsini birlikte yapalım. Tek başıma yapmak istemiyorum...
Her şey yolunda, demek istiyorum kendime. O iyi, yaşıyor...buna inanmak istiyorum. Karanlık etrafımı sarsa da bu umuda tutunuyordum. Ama bir gün, bir haberin yüzüme tokat gibi çarparak beni yerle bir etmesinden korkuyorum.
Her şey yolunda...Çünkü Anka, sen ve ben beraberiz. Ruhlarımız hep birlikte, hiç ayrılmadı. Biliyorum, beni de bırakmadın... Eğer bıraksaydın..hissederdim değil mi? Benim de nefesim kesilirdi, benim de kalbim atmayı bırakır, bedenim üşürdü. Benim de gözlerim hayata kapanırdı... Çünkü sen bensin, ben de senim. Bizim ruhlarımız bir. Birimiz geride kalırken diğerimiz öylece gidemezdi. Her zaman burada kalacaksın, sonsuza kadar..kalbimde kalacaksın. Sen benim meleğimsin Anka...
Dünya izin vermese de senden ayrılmayacağım. Kaderimizi tekrardan beraber yazacağız. Bu sefer sana geç kalmayacağım... Söz veriyorum.
Anka...umarım sana geç kalmamışımdır. Henüz elini tutamadan gitme benden. Elini tuttuğumda zaten gitmene asla izin vermeyeceğim.
Yorgunca kalkıp telefonu alırken görüş açımı netleşirmek için gözlerimi sildim ama ne kadar işe yaradı orası muamma. Puslu gözlerle Anka'yı tekrardan aramaya çalıştım. Telefonu elim titreye titreye kulağıma götürürken nefesimi tutup beklemeye başladım.
Çaldı...çaldı...çaldı...
Açan olmadı yine...
Telefonu kulağımdan çekip öylece profil resmine baktım. Resminde gülümsüyordu..yine gülümsüyor musun meleğim? Ben ağlasam da sorun değil. Sen gül yeter...
Dudağımı yalarken tekrardan arama kısmına basıp telefonu kulağıma götürdüm. Yine çaldı ama açan olmadı. Öylece bekledim..hep aynı şeyleri tekrar ettim. Mesaj attım. 'Anka..' diye seslendim ama ses gelmedi... Ufak bir ses bile...
Anka sana ihtiyacım var..
Şu an nerdesin? Ne yapıyorsun?
Dayanamıyorum..
Nefes alamıyorum..
Sanki uzay boşluğunda öylece kalakaldım. Nefesim bitmek üzere..tekrardan gelsen, bana tekrardan nefes olsan? Olmaz mı..?
Meleğim...
*Görüldü*
Kaşlarımı çatarken heyecanla yerimde doğruldum. Lütfen lütfen, karşıdaki her kimse bir kelime bile olsa yaz. Lütfen...
"My Dream"
Meleğim demeyi kes artık.
Anka??
Ben Anka değilim ve artık sinir bozucu olmaya başladın.
Mesaj atmayı bırak.
Tamam.
Ben de ararım o zaman.
*"My Dream" aranıyor*
Telefonu kulağıma götürüp heyecanla beklerken reddedildi. Tekrar aradım, yine reddedildi. Lütfen, lütfen açın şu telefonu. Onun sesini duyayım... Buna çok ihtiyacım var.
Bildirim sesi gelince gelen mesajı okudum.
Ne ara ne mesaj at. Artık bırak bu işi. Sen kendi yoluna, ben kendi yoluma.
Hayır olmaz.
Anka sen misin?
Lütfen telefonlarımı aç, bir kere de olsa sesini duyayım.
Yalvarırım...
Niye bu kadar çok uğraşıyorsun?
Seviyorum çünkü...
Bırakmamalıydım..
Kendimden bu yüzden nefret ediyorum.
Ama bu belirsizlikle yaşayamıyorum.
Onun sesini duymaya her şeyden çok ihtiyacım var.
Sen..sen kuzenisin di mi??
Sana benden bahsetmiş demek...
Evet, kuzeniyim.
Ve sana sinir oluyorum.
Onu üzerken iyiydi, şimdi de sen kötü hissediyorsun..
Ve onunla hemen konuşabileceğini mi sandın?
Bazı şeyler için geç kalırız...
Sen de geç kaldın.
O...o iyi değil mi?
Lütfen, bunu bileyim en azından...
Salakça davrandım.
Evet, bir korkak gibi davrandım.
Ama onsuz olamam. Bunu geç anladım...
Sen böyle düşünmeye devam et.
Pişman olsak da bazı şeyler eski hâlini almıyor.
Uğraş..
Ama bir cevap alamazsın benden.
O tren çoktan kalktı. Anka gitti, onu gönderdin madem..sen de kendi yoluna bak.
*"My Dream" çevrimdışı*
Dur!
Dur gitme!
Yalvarırım bir şey söyle!! O iyi mi?!
Vakit kaybetmeden hemen ararken yine cevaplamadı.
Akın??
Mesaj tek tik olunca üzüntüyle ekrana bakakaldım. İnternetini kapatmıştı... Aramaya devam etsem..yine de hiçbir şekilde ulaşamıyordum.
"Lanet olsun!"
Telefonu yatağa atıp saçlarımı çekiştirmeye başladım. Ne yapacaktım şimdi?
Ayağa kalkıp bir oraya bir buraya dolanırken bir yandan da başıma vuruyordum. Keşke aptalca davranmasaydım. Belki Anka'ya anlatsaydım bir yolunu bulurduk birlikte. Neden sanki kendi başıma salak bir işe bulaşmıştım ki?
O daha iyilerine layıktı...ihtiyacı olduğunda anında yanında olabilecek birine... Bu düşünceyle hareket etmiştim. Oysa benim ona, onun da bana ihtiyacı vardı sadece. Bir başkasına değil...
Şu an ikimiz de farklı çukurlardaydık..oysa onun yanında olmam gerekiyordu. Lanet olsun..!
Sinirden ellerim titrerken yüzümü sıvazladım. Taehyung, hadi bir yolunu bul. Hadi... Anka..ses ver...
~Namjoon~
Heyecanla PD'nin gözleri içine bakarken kafasını eğip düşündü. Suga bana merakla bakınca ben de umutla ona döndüm. N'olur izin versin artık...
"Siz ne dediğinizin farkında mısınız?! Türkiye'ye gitmek ne demek?"
Sıkıntılı bir şekilde nefesimi verip ellerimi önümde birleştirdim. "Sunbae..biliyorum çok, çok büyük bir şey istiyorum ama lütfen anlayın bizi.."
Güç almak istercesine içime derin bir nefes çekip devam ettim.
"Taehyung..berbat bir hâlde. Siz de görüyorsunuz, fark etmişsinizdir. Her gün daha da eriyor. O..onun için çok önemli bir arkadaşıydı ve sanırım bir kaza geçirdi. Ondan hiçbir şekilde haber alamıyor."
Bir şey demeden arkasını dönüp camdan dışarıya bakmaya başlayınca Suga'yla göz göze geldik. Bu sefer Suga konuşmayı devam ettirirken ben merakla bekliyordum. "Aynen sunbae..ve ondan haber alamadıkça daha kötü oluyor. Siz de biliyorsunuz...Tae'nin babaannesi öldükten sonra toparlanması zor oldu ama geri bomba gibi döndü. Bunda arkadaşının da çok büyük bir desteği var ve şimdi en büyük desteklerinden birini kaybetmek üzere."
Bize dönüp kaşları çatık bir şekilde bizi dinlerken ben devam ettim. "Taehyung geri çok iyi bir şekilde döndü. Siz de bunun farkındasınız di mi? Provalarda, performanslarda, çekimlerde..çok uğraştı ve bizimle beraber o kız da ona çok yardımcı oldu. Lütfen siz de yarım edin..Taehyung'a.."
Kaç haftadır şirkete gelip konuşmaya, ikna etmeye çalışıyorduk. Önce Jimin ve Jungkook gelmişti. Jimin daha fazla dayanamayacağını söyleyip şirketle konuşmaya karar verince biz de bir şey diyememiştik. Çünkü görüyorduk, Taehyung hiç iyi değildi ve bu durumu her geçen gün daha da ciddileşiyordu. Kelimenin tam anlamıyla eriyip bitmişti. Sonunda daha kötü bir şey olmasından korkuyorduk...
Jimin ve Jungkook'un çabaları sonuç vermeyince birkaç gün sonra bu sefer J-hope ve Jin şansını denedi. Aramızdan ne zaman birileri gidip konuşsa o gün merakla sonucu bekliyorduk ama sonuç hep hüsrandı. Birkaç gün bu böyle devam ederken artık daha fazla ileri gidemedik. Elimiz kolumuz bağlıydı. PD bizi acil çağırınca da umutlanmıştık. Diğerleri bizden bir haber beklerken bu sefer onların yanına mutlu bir şekilde gidelim istedim. Olur mu ki..?
Biz biraz korku biraz da heyecanla PD'yi izlerken derin bir nefes alıp verdi. "Sadece.. arkadaşı mı?"
Suga'yla anlık göz göze gelirken Suga "Evet..arkadaşı, onun için değerli.." diyince ben de hızla başımla onayladım. Oflayıp masasına otururken düşünüyordu. Lütfen...kabul etsin, yardım etsin...
~V~
Gözlerim yorgun bir şekilde pencereden dışarıya bakarken güneş batmak üzereydi. Anka'yı düşünmeyi bir saniye bile bırakamıyordum. Nasıl Güneş Dünya için vazgeçilmeziyse, Anka da benim için öyleydi... Kendimi bir anda onun etrafında dönerken buldum. Nasıl oldu, ne ara oldu bilmiyorum..ama vazgeçilmezim hâline gelmişti.
Çok uzağımdaydı...ama kalbimin tam orta yerine kendine bir yer edinmişti.
Benim meleğim olmuştu...
Ve ben meleğimi kaybetmek istemiyorum... Gözlerim dolarken ellerimle yüzümü kapattım. Nefes almaya çalıştım ama önceden hiçbir nefesim bu kadar acı verici olmamıştı. Pişmanlık beni yakıp kavuruyordu. Onun başına bir şey gelmiş olması nefesimi bıçak gibi keserken bu belirsizlik beni öldürüyordu...
Yarımdım..ne ara gelip kalbime kuruldun Anka..? Ne ara benim bir parçam oldun? Ne ara nefesim oldun..?
Doğrulup dağılmış yatağın içinde telefonumu aradım. En sonunda bulurken hemen mesajlar kısmına girdim. Üzüntüyle öylece bakarken yavaşça profil resmine tıkladım. Anka.. benim yanımda da bir gün böyle güzel gülümseyecek misin?
Sen gülsen, ben izlesem seni doya doya..olmaz mı? Gözyaşım resmin üstüne damlarken beklemeden ekranı sildim. Boğazım düğümlenirken yutkunmaya çalıştım ama bu düğüm bir türlü geçmiyordu...
Gözlerimin önüne görüntülü konuştuğumuz sıralarda yüzünün aldığı halleri, gülümsemesi, kahkahası gelirken benim de dudağımda hafif bir gülümseme belirdi. Sırf o gülüyor diye güler miydi bir insan?
Sanırım cidden kalbim artık ona ait olmuştu. Olsun..
Kapım tıklatılınca ayağa kalkıp kendime çeki düzen verdim. "Evet?"
Kapım açılıp J-hope başını uzatırken alttan da Jungkook kafasını soktu. Bu durumlarına gülmek istesem de kendimi çok yorgun hissediyordum. "Nasılsın Taehyung?"
Gözyaşlarımı silmiştim ama onları görüp onların sesini duyunca gözlerim tekrar dolmuştu. J-hope üzüntüyle odama girerken Jungkook da peşinden girdi. "Her gün daha da çok çöküyormuşum gibi hyung..Kendimi..hiç bu kadar çaresiz hissetmemiştim."
Bir hıçkırık dudaklarımdan dökülürken J-hope "Şşş.." diyip bana sarıldı. Ben ağlamaya devam ederken o sırtımı sıvazlıyordu. Jungkook da dolu gözlerle yanıma yaklaşıp elini omzuma koyunca gözlerimi yumdum. Artık bu acının son bulmasını istiyordum. Cidden yorulmuştum ve ne kadar devam edebilirim bilmiyorum. Odaya önce Namjoon ardından diğerleri de girince J-hope'tan yavaşça ayrıldım.
Yüzümdeki yaşları silip burnumu çektim. Namjoon buruk bir şekilde gülümseyince ben de ona acıyla baktım. "Hyung..ben iyi olacağım...en azından uğraşıyorum..siz beni merak etmeyin."
"Tamam, beni merak etmeyin dedi. Hadi çıkalım o zaman biz. Ben de harika yemekler yapmıştım." Jin'in alaylı sözleriyle gözlerimi devirirken Jimin güldü. "Aynen, sen dedin diye biz de şimdi seni bırakıyorduk. Hı hı.."
Minnettar bir şekilde onlara tek tek bakarken Namjoon elini omzuma koydu. "Kendine gel ve hazırlan. Vakit kaybetme."
Kaşlarım çatılırken Jimin heyecanla elini Jungkook'un omzuna koydu. İkisi de gülerek bana bakıyordu.
"Ne için hazırlanacağım? Neler oluyor?"
Ben ne olduğunu anlamadan öylece onları izlerken Suga ofladı. "Joonie, sen söylemiyorsan ben söylüyorum. Dayanamadım."
Namjoon gülerek Suga'ya bakınca ben de merakla ona döndüm. Suga ciddiyetle beni bir süre süzerken en sonunda konuştu. Sözleriyle kalbim yerinden çıkacakmış gibi atarken bulunduğum yer deli gibi sallanıyordu sanki. Odaklanmaya çalışıp içimden durmadan tekrar ettim. Yutkunurken bir yandan da sindirmeye çalışıyordum...
"Türkiye'ye gidiyorsun. Anka'nın yanına..."
Eveet beklediğimiz an geldi, sonunda Taehyung'u Türkiye'ye yolluyoruz wjoxneoxjs
Oruç nasıl gidiyoore?
Yeni bölüme kadar kendinize çok dikkat edin, seviliyorsunuuz💜
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top