~43~

#The Rose-Sorry

~V~

~O gün...~

Onu engelledikten sonra konuşmalardan çıkıp telefonu kapattım ve rastegele bir yere attım. Öne eğilip başımı ellerimin arasına alırken ofladım. Gözlerimi kapatırken düşünmemeye çalışıyordum bir yandan. Ben ne yaptım?

Jimin anında telefonu alırken Jungkook da yanında bitmişti. Yerimde kıpırdanarak doğruldum. Nefes alamıyorum... O üzgündü... Benim de nefesim yetmiyordu. Jin kapıdan girince önce bir süre beni izledi. Kaşları çatılırken bir bana bir de Jimin'le Jungkook'a bakıyordu. "N'oluyor burda? Tae sen iyi misin? Ellerin titriyor."

Bakışlarımı ellerime çevirip birbirine kenetledim ama titremeye devam ediyorlardı, engelleyemiyorum... 

"Taehyung?! Sen ne yaptın..?"  

Jimin'in sorusuyla gözlerimi kapattım. Sanki gözlerimi hayata yumsam bu bataklıktan çıkabilecekmişim gibi... Suga "Neler oluyor?" diye odaya girerken hepsinin bakışlarının üzerimde olduğunu hisssettim ama yine de açmadım gözlerimi. Jimin'in mırıldanmasıyla sert bir şekilde yutkundum.

"Taehyung...senden sadece ondan biraz uzak durmanı istedik. Onu..." Sözlerinin devamını getiremezken Jungkook titreyen sesiyle konuştu. "Onu...diri diri gömmeni değil."

Herkes nefesini tutmuş sessizlik içinde beklerken ben öylece duruyordum. Tutacak nefesim bile kalmamıştı benim... Gözlerimin kapalı olmasına rağmen dolduğunu hissederken dudağımın kenarını ısırdım. Ben ne yaptım..? Ona her türlü destek olacağıma dair söz vermişken, onun yanında olacağımı, onun elini hiç bırakmayacağımı söylemiş olmama rağmen...onu uçurumdan iten ben olmuştum.

Namjoon "Taehyung..." derken devam edemeyip sustu. Bu durumda ne konuşulacaktı ki zaten? 

"Ben konuşayım dedim. En azından..bu kadar kırıcı olmazdım."

Suga'nın sesiyle gözlerimi açıp ruhsuzca ona baktım ve daha fazla dayanamayıp ayaklandım. Kapıya doğru ilerlememle J-hope "Nereye?? Biliyorsun ki..." diye konuşmaya başladı. Bense sözünü kesip ilerlemeye devam ediyordum. "Biliyorum. Merak etmeyin bu evden bir yere ayrılmayacağım, bahçedeyim." Bir şey demelerini beklemeden kendimi dışarıya atarken derin bir nefes verdim. Bu nefesin canımı..bu kadar acıtacağını düşünmemiştim. Bu evden istediğim gibi, istediğim zamanda ayrılamıyordum. Onun yanına gidemiyorum...

Ona ihtiyacım var, onun bana ihtiyacı var..ama ne hallerdeyiz..? Elimde olsa koşa koşa yanına giderim ama yapamıyorum. Bu daha çok canımı acıtıyordu.

Karanlık bahçede öylece dolanırken üşüdüğümü hissettim. O da üşüyor mudur? Onu ısıtmak isterdim... 'Ağla..canın ne yapmak istiyor? Sadece sarılmak mı istiyorsun veya sadece ağlamak mı? O zaman yap. Saklama...Ağla Bulut...' Boğazım düğümlenirken başımı karanlık gökyüzüne çevirdim. Dayanamayıp olduğum yere çökerken yaşlar damla damla akmaya başladı. Sana sarılmak isterdim, senin yanında ağlamak, senin yanında gülmek, senin yanında uyumak isterdim... Ben sadece..senin yanında olmak isterdim. İçine alsan beni.. Kalbinin içinden hiç çıkartmasan, olmaz mı?

Sanırım artık bunu da tamamen kaybetmiştim... Senin yanında olamazdım. Özleminle yanıp kül olsam da sana adım atamazdım.

Unutulmaz kelimeler söyledim, onları geri alamadığım için üzgünüm...

Bencilce davrandığım için özür dilerim... Doğru dürüst düşünemediğim için özür dilerim...

Belki çok geç ama...üzgünüm.

Birinin yanıma gelip oturmasıyla yutkundum ama yine de kafamı kaldırıp bakmadım ve öylece oturmaya devam ettim. En sonunda bakışlarımı gökyüzüne çevirip kısık sesimle konuşmaya çalıştım. "Hyung...sanırım..bir meleğimi daha kaybettim." Gözlerim hızla dolarken Suga kolunu omzuma atıp başını başıma yasladı. Ben de sanki bunu bekliyormuşum gibi ağlamam şiddetlenirken nefes almaya çalışıyordum. Ona çok ihtiyacım vardı.. Ona bu kadar ihtiyacım varken onu nasıl kırabildim? Onu nasıl boşluğa itebildim? Bu ellerimden nefret ediyorum.

Doğrulup ellerime tiksinircesine bakarken artık ellerimi seçememeye başlamıştım. Gözlerimin tekrardan dolmasıyla  kafamı iki yana salladım. Ben tam bir salaktım.

Suga ellerimi tutup beni kendisine çevirirken ona bakamıyordum. Sesimi çıkartmak istiyordum ama o gücü kendimde bulamıyordum...

"Sakin ol, sakin ol Tae.. halledeceğiz, tamam mı? Ama önce sakin ol."

Ağlayarak kafamı iki yana sallamaya devam ederken Suga en sonunda başımdan tutup beni kendisine çekti. Bana sarılmasıyla hıçkırıklarım daha da arttı.

Bana bakan gözleri aklımdan çıkmıyordu. Bana hiç sarılmamış olmasına rağmen sarılmasını özlüyordum...

"Hyung, ben ne yapacağım? Kalbim..kalbim çok acıyor. Niye?"

Suga yavaş yavaş saçlarımı okşarken derin bir nefes verdi. "Ah Tae...sen kalbini çoktan kaptırmışsın. Artık ona sözünü geçiremezsin, seni dinlemez."

Gözlerimi sıkıca kapatırken yumruk yaptığım ellerimi daha çok sıktım. Kendimden nefret ediyorum...

Ona söylediğim her sözde kalbim parçalanıp kanarken yine de durmamıştım. Hem onu bitirmiştim hem de kendimi... En başta ona umut vermemeliydim belki de...

Gözyaşlarımın yerini yavaş yavaş iç çekişlere bırakırken diğerleri de birer birer yanımıza oturdu. Daire oluşturmuş hepimiz sessizce beklerken ben ne yapacağımı düşünüyordum. Tüm bu maskelerden kurtulup ona dönmek istiyordum ama bunu nasıl yapabilirim ki? O da beni kabul etmezdi sanırım...

Aynı bir pislik gibi davranmıştım...

Şirket buna izin vermez diye, sıkıntı çıkar diye J-hope ve Namjoon ondan biraz uzak kalmamı istemişti... Diğerleri de biraz tedbirli davranmam gerektiğini söylemişti. Çok belli ediyordum çünkü... Ona karşı olan hislerimi...

"Git biraz daha çalış Taehyung. Sen çok boş kaldın anlaşılan, böyle şeyler düşündüğüne göre."

Bu sözler beynimde dolanıp dururken başımı ellerimin arasına aldım. Menajere Türkiye hakkında bir planımızın olup olmadığını sormuştum. Belki orda bir konser verebiliriz diye... Ama aldığım cevap da beni şaşırtmamıştı. Yine de içimde ufak da olsa bir umut vardı, belki onu görebilirim diye.

Onun mesajlarına bakamadığım günlerde aslında cidden işlerim vardı. Şirket beni boş bırakmıyordu. Anka'yla konuştuğumu veya onu nasıl gördüğümü bilmiyorlardı ama yine de onlardan gizli bir şey yaptığımı anlamışlardı...

Sertçe yutkunurken gözlerimi kapattım. Sırf şirketle daha fazla sorun yaşamayayım diye kendimi biraz geri çekmem lazımdı ama Anka anlardı...bir sıkıntı olduğunu. Anladı da...

En iyisinin... ondan tamamen ayrılmam olacağını düşünmüştüm. Bana alışsın istemedim. Ondan ayrılmam ikimiz için de iyi olacaktı ama bunu yapar yapmaz büyük bir pişmanlık içindeydim. Onsuz yaşayamayacağımı...şu anda anladım...

Onu kendimden öylece uzaklaştıramazdım. Bırakmazdı beni...onu, kırmam gerekti... Benden nefret edip vazgeçmesi gerekiyordu. Bunun daha iyi olacağını düşündüm onun için. Ben bu acı ve özlemle yaşamaya çalışırdım yeter ki o yoluna devam etsin istedim.

Kalbim sıkışırken yerimde kıpırdandım. Saçlarımı hafiften çekiştirip gözlerimi sıkıcı yumdum. Çok ileri gitmiştim. Çok...

Namjoon'un sesini duyarken doğrulmadan öylece onu dinledim.

"Taehyung... biraz ileri gittin. Bunu itiraf ediyorum. Sadece, biraz uzak kalmanı, kendini buna çok kaptırmamanı istemiştik. Sen de biliyorsun ki şirketin gözü üzerindeydi..."

Evet... Menajerler de bunu belli ediyorlardı zaten. Aynı ortamda olduğumuzda hep beni izliyorlardı. Çaktırmadığını zannediyorlardı ama öyle değildi işte. Ne zaman elim telefona gitse bakışları beni buluyor, bana bir şeyler yaptırıyorlardı.

Oysa üstümde baskılar olsa da Anka'yı düşünmekten kendimi alamıyordum...

Kafamı kaldırıp pişman bir şekilde Namjoon'a bakarken onun üzgün bakışlarıyla karşılaştım. Jimin saçlarını karıştırıp oflarken Jungkook hepimize ürkek bakışlar gönderiyordu. Hiçbirimiz...ne yapacağımızı bilmiyorduk.

Jimin dayanamayıp söze atlarken ona baktım.

"Hyung, ne olacaktı sanki görüşse? Anka'nın hiçbir zararı yoktu ki. Aksine ona destek oluyordu."

Kafamı pişmanlıkla önüme eğerek yutkundum. O bana destek oluyordu ben ise onun bir hiç olduğunu söyledim...

Mum kadar değerinin olmadığını söylemişti..yanılıyordu. O yeri geldi güneş'im oldu, yeri geldi en karanlık gecemde parlak bir ay'a dönüşüp bana ışık tuttu. Yıldız olup bana umut aşıladı. Bulut olup bana gölge oldu, içimi rahatlattı. Hayal'im olup beni mutlu etmişti.

Bulut gitmedi...Bulut hiçbir yere gidemezdi. Hayal'ini yanına alamadan...

"Ben bilmiyor muyum bunu? Ama siz de biliyorsunuz şirket olumlu karşılamaz bu durumu. Üstelik kız Türkiye'de. Bunu pat diye öğrense sizce görüşmesine izin verir miydi?"

Duraksarken herkes sessiz kaldı.

"Belki daha da kötü olurdu. Hiçbir şekilde ona ulaşamayabilirdik. Görüşemeyebilirdik. Evet, o bizi seviyor. Biz onu seviyoruz. Evet iyi bir kız, onu tanıyoruz. Ama onlar henüz tanımıyor ve hemen ısınacaklarını da zannetmiyorum. Taehyung bunu seninle konuşmuştuk."

Namjoon son sözlerini de söylerken çaresizce onu izledim. J-hope'un da araya girmesiyle başımı eğdim.

"Evet doğru. Eğer dikkatimizin dağıldığını da belli etseydik daha kötü olabilirdi. Öylece sevgili yapamayacağımızı, herkesle konuşamayacağımızı biliyorsunuz. O kadar şeyler gördük, sevgilisi olduğu öğrenildiğinde başına neler geldiğini insanların. Ki bizim bilmediğimiz bir sürü şeyler de yaşanıyor. Tedbirli olmalıydık."

Derin bir nefes alıp verdikten sonra konuşmasına devam etti.

"Hem...biz sadece onunla az konuşmasını istemiştik..onu aniden bırakmasını değil. Bunu beklemiyordum..."

Ben de beklemiyordum...

Jin'in sözleriyle pişmanlıkla kalbim sıkıştığını hissederken ellerimi sıktım. "Bazen aşırıya kaçabiliyorsun...ama biliyoruz ki bunu o tedirginlikle yaptın. Normalde sen de o sırada ne yapacağını bilmiyordun.."

En sonunda kısık çıkan sesimle konuşmaya başlayınca herkes bana döndü.

"Ona gurursuzsun dedim...bu kadar.. yüzsüz olamazsın dedim..."

Ufak bir sessizlik olurken devam ettim. "O ise...Jungkook'a söz verdim, seni bırakmayacağım dedi..."

Gözlerim Jungkook'a kayınca onun dolu gözleriyle karşılaştım. Yutkunurken o da gözlerini kaçırdı ve yüzünü elleri arasına aldı. Jimin ona sarılırken başımı eğmiştim.

Ona 'hiçbir şeyimsin' dedim...her şeyimken...

"Dertleriyle beni sıktığını, boğduğunu söyledim. İçim tam aksini haykırırken..."

Suga'nın elini omzunda hissederken gözlerimi kapattım.

"Ben..dayanamayıp itiraf etmek istedim ama sadece 'sıktın artık' dedim."

Beni tanıyor...maskelerin ardına saklandığımı biliyor. Canımın acıdığını biliyor, sarmak istiyor ama ben buna izin vermedim. Oysa ne çok isterdim beni kollarına alıp öylece sarılmasını. Her şeyi unutup sadece onunla olmak isterdim. Çünkü onun yanında tamamen kendim olabiliyordum. Tüm maskemi indirip olduğu gibi içimi göstererek ona anlatmayı ne çok isterdim...

Onu bu kadar paramparça etmeden önce...

"Belki farklı galaksilerin yıldızıydık ama biz birbirimiz için parlıyorduk..biz birbirimizden bağımsız değildik...o kalbimin tam orta yerindeydi ama ben tam tersini söyledim."

Onun bana toz bulutu demesi aklıma gelince iç çektim. Her ne kadar sinirle söylese de bu sözleri zaten hak ediyordum. Böyle olmasını istedim... Onu kırdım, bu şekilde davranması gerekirdi. Benim yanımda olmaya çalışmamalıydı... Güçlü kalıp yoluna devam etmeliydi.

Onun her sözü tekrardan beynimde yankılanırken titrek bir nefes aldım. O konuştukça, ısrar ettikçe anlatmak istemiştim. Dayanamıyordum...ama ona anlatmak yerine engellemiştim.

Namjoon "Tamam Tae..böyle söyleme. Bir şekilde halledeceğiz." derken alttan alttan ona baktım. "Nasıl?" Bu ufak soru geceyi delip geçerken yine bir sessizlik kapladı etrafımızı.

Önüme dönmemle bir damla yaşın düşmesi de bir olmuştu. "O benim ruhumu karartmamıştı. O benim aydınlığım olmuştu..." Burnumu çekerken parmaklarımla oynamaya başladım.

"Ömrümün sonuna kadar değil, ömrüm bitse de onun içinde kalırdım. Ondan ayrılamazdım..."

Gözlerim acıyla kapanırken içimin titrediğini hissettim. Onsuz nasıl yaşayacaktım ben? Bu çok... acıtıyor.

"Onu hatırlamam için bir fotoğrafına ihtiyacım yok...o benim gözümün önünden hiç gitmiyor ki..onu nasıl unuturum?"

J-hope mırıldanarak "Unutamazsın...kalbine bir kez dokunmuş olan birinin fotoğrafı olmasına gerek yok...o senin her zaman hafızandadır. Kalbindedir..." diyince yavaşça başımı salladım.

"Hyung...bana çoğu şeyi anlatmamış bile..." Sesim titrerken duraksadım.

"İçini kemiren, onun canını sıkan bir sürü şey var ama ben..."

Sözümü devam ettiremezken Jin bana sarıldı. "Ondan daha iyi kızlar falan yok...o..başıma gelen en güzel şey..."

Artık dayanamayıp hıçkırarak ağlamaya başlayınca Jin bana daha sıkı sarıldı. "Ağla Tae...sadece ağla, konuşma."

Sözleriyle daha çok kalbim sıkışırken dudağımı kemirdim. Kendimi susturmaya çalışıyordum ama olmuyordu. O zaman bırakmalıyım di mi? Gözyaşlarımı, çığlıklarımı...

"Korkak bir şekilde davranarak Hayal'imi yanıma almadım ben..."

Jimin ayaklanıp etrafta gezinirken Jungkook da sessiz sessiz ağlıyordu. Hepimiz perişan olmuştuk...ben eriyordum ama tek başıma değil, diğerleri de benimle birlikte bitiyordu. Anka da bitmişti...ben...

"Ben berbat birisiyim. Sizi de üzüyorum... etrafımdaki herkesi üzüyorum." Geri çekilip gözyaşlarımı silerken onlar sanki inatlaşıyormuş gibi daha çok akıyordu.

Namjoon kaşlarını çatıp ciddi bir şekilde konuşmaya başladı. "Taehyung. İşte şimdi saçmalamaya başladın. Eğer bu şekilde konuşmaya devam edersen cidden döveceğim seni, yeter artık. Biz, evet seninle üzülüyoruz ama bundan şikayetçi değiliz. Her zaman gülmeyeceğiz ve birimizin kalbi ufak da olsa kırılmışsa hiçbirimiz öylece gülüp geçemeyiz. Geçmeyeceğiz."

Kafamı eğerken bu sefer J-hope konuştu. "Aynen, hepimiz biriz. Birimizin duyguları diğerlerinin duyguları. Bu böyle başladı, böyle devam edecek, böyle bitecek. Hiçbir zaman yalnız başına ağlamayacaksın. İzin vermeyeceğiz."

Jungkook da "İzin vermeyeceğiz..." diye mırıldanırken Jimin başıyla onayladı. "Her zaman birlikte olacağız. Söz verdik." Kafamla onaylarken böyle düşündüğüm için kendime küfrettim. Onlar benim her şeyimdi... Hiçbir zaman tek olmayacağımı bilmek..güzel bir şey.

Jin "Ah benim Taehyung'um..." diyip sarılırken ben de kollarımı ona doladım. "Benim bir şey dememe gerek yok sanırım. Ne diyeceğimi bilirsiniz zaten." Suga'nın omzunu silkerek söylediği sözlerle buruk bir şekilde gülümsedim.

"Sevmem zaten öyle vıcık vıcık hâlleri."

Jungkook ordan "Ya bilmez miyiz hyung? Kafa kafaya verip sarıldığınız duygusal anları ne çabuk unuttun?" derken Jimin'in ağzının kenarı kıvrıldı. "Günlük kotasını doldurdu. Yeter ona bu kadar. Üşengeçliğinden hiç vazgeçmeyeceksin di mi hyung?"

Suga gözlerini devirirken "Ne alaka? Zaten diyeceklerimi de dedim, kalbim her zaman sizinle. Böyle bilin yeter... Böylelikle ekstradan söz söyleyeceğim diye de ağzımı yormuyorum. Evet, seviyorum bu üşengeçliğimi." diye cevap verdi.

Gözlerim dalıp giderken "Ben de seviyorum..." diye fısıldadım. Herkes susup bana dönerken onlara tek tek baktım. "Onu seviyorum..."

Jimin "Evet, biliyoruz... Ama itiraf ediyorum salakça davrandın. Keşke bizimle adam akıllı konuşsaydın veya Anka'ya anlatsaydın." diye cevap verirken bir şey diyemeden öylece bakmakla yetindim. Ne cevap verebilirim ki? Tamamen haklıydı...

Namjoon "Artık olan oldu..evet saçma davrandı ama yapabileceğimiz bir şey yok. Geçmişe dönemeyiz. Artık akıllıca davranıp ona göre hareket etmeliyiz." diyince Jimin sıkıntıyla onayladı.

Jungkook'un sorusuyla ona döndüm. "Orda..ailesi falan var di mi? Akrabaları? Veya arkadaşları?"

Doğrulurken elim enseme gitti. "Akrabalarından pek söz etmedi. Sanırım çok da iyi anlaşmıyor...kuzeni var Akın." Susup bir müddet beklerken devam ettim. "Onu seviyor ve destek olduğunu söylüyordu."

Jungkook kafasıyla onaylarken "Peki ya annesi, babası?" diye sorunca boğazımın düğümlendiğini hissettim. "Şey..babası var."

Hiç kimseden ses çıkmazken başımı eğdim. "Babası yanında...eminim... birbirlerine destek oluyorlardır." Anka...böyle olmasını çok istiyorum...

Bir süre öylece çimenlerin üstünde oturduk. Ben onu düşündüm, diğerleri ikimizi de düşündü. Kimse kendini düşünmedi...

Jungkook yerinde kıpırdanırken bana baktığını hissettim. Gözlerim karanlıkta onun gözlerini bulunca ne diyeceğini bekledim.

"Hyung, yine de bunu anlamıyorum...Neden sadece normal bir şekilde konuşup ayrılmadın?"

Kalbim sıkışırken başımı eğdim.

"Sence anlatsam benden vazgeçer mi sanıyorsun? Beni asla bırakmaz ve içinde hep bir umut olur. Umutlanmasın, bensiz yoluna devam etsin istedim. Benden tamamen vazgeçip...daha iyilerine gitsin istedim."

Onun içinde hep bir umut olacaktı. O umudun tamamen bitmesini istedim. Ne kadar çabuk uyum sağlarsa, alışırsa onun için daha iyiydi.

"Elimi tutamayacak, benimle normal bir şekilde vakit geçiremeyecek,  bana istediği zamanda sarılamayacak. Bana çok ihtiyacı olduğu zamanda onun yanında olamayacağım...böyle bir ilişkiyi ona yaşatamam. Çünkü o böyle bir şeyi hak etmiyor."

Gözlerimin yandığını hissederken acıyla gözlerimi yumdum. Onu belki de hiç göremeyecektim, hiç buluşamayacaktık. Onu, belki buluşuruz diyerek öylece bekletemezdim. Belki de onun yanına hiçbir zaman gidemeyeceğim.

Suga kısık sesle konuşurken ona kulak kesildim. "Önemli olan kalbinizle birbirinize bağlı olmak. Sen demiyor muydun biz birbirimizi hissediyoruz diye? Önemli olan buydu işte. Yan yana olup birbirini hissedemeyen, anlamayanlar da var. Siz asıl yapılması gerekeni zaten başarmışsınız. Gerisini bekleyip görecektik..."

Boğazımda bir düğüm oluşurken sıkıntıyla elimi saçlarıma götürdüm ve çekiştirdim. Ben bunu düşünmemiştim işte. Ona anlatmak yerine kendim hareket etmeyi seçmiştim. Saçma bir hareketle başlayınca bu şekilde devam etti...

Jimin "Şu an elimizden hiç mi bir şey gelmez?" diye sorarken Jin cevap verdi. "Anka çok fazla kırıldı... Hemen şimdi onunla konuşamaz. Böyle bir şeyi yapamaz da zaten, bu kadar kırdıktan sonra.."

Sertçe yutkunurken Jin'in gözleri beni buldu. "Ama bu hiç konuşmayacağın anlamına gelmiyor. Sadece şu anda biraz beklemeliyiz. Anka'nın da zamana ihtiyacı vardır... toparlanması gerek." Üzüntüyle derin bir nefes alırken omzuma giren ağrı ile yüzümü ekşittim. Elim istemsizce omzuma gidince hepsinin gözleri beni buldu.

"Hiç şirketle konuştun mu?"

Namjoon'un sorusuyla kafamla belli belirsiz onayladım. "PD beni çağırdı... Bu durumumu konuşmak için. Bir şeylerle uğraştığımı ve dikkatimin çok dağıldığını söyledi. Zorlamayacağını söyledi ama kendime gelmezsem de iyi şeyler olmaz, dedi..."

"Ve de şu anda kendine gel diye seni çok fazla çalıştırıyorlar di mi?"

Tekrardan başımla onaylayıp iç çektim. Çalışmam sorun değildi... Ama onunla konuşamıyordum, cevap veremiyordum. Artık mesajlarla bile ona destek olamıyordum...

"Hyung ama çok fazla değil mi? Sabah erkenden kalkıyor, egzersiz ve prova yapıyor..akşam eve gelip doğru odasına çekiliyor ve uyuyor. Kaç gündür bu şekilde ve ruh gibi dolanıyor. Daha mı iyi sanki bu şekilde?"

Jimin sinirle ayakta dolanmaya devam ederken bir yandan da konuşuyordu. Namjoon sakince "Ne yapalım Jimin? Zaten bunu seçerken bunları yaşayacağımızı biliyorduk. Bu şekilde çalışması da Taehyung için...evet zor ama ne yapalım? Bu konuda yapabileceğimiz bir şey yok." diye konuştuktan sonra Jin elini omzuma koydu.

"Omzun hâlâ çok ağrıyor mu?"

"Omzumun ağrısı bu kalp ağrımın yanında hiçbir şey..."

Kimse bir şey diyemezken gözlerim tekrardan doldu. Dayanamıyordum... Biliyordum, hayatımızı istediğimiz gibi yaşayamayacaktık ama yine de..umutlanmıştım. Yine de istedim, belki olur dedim... Anka'yla da tanışınca bu umudum artmıştı ama gördüm..umut etmekle bir şeyler olmuyordu yine de. Biz imkansızdık...

Ve bu imkansızlığa onu daha fazla mahkum edemezdim. Bu şekilde çalıştığımı öğrense, nelerle boğuştuğumu görse o güzel kalbi hep benim yüzümden üzülecekti. Kendini de suçlu hissedecekti belki de... Bu şekilde olsun istemedim. Ben yoruluyorum diye ağlamıştı o...

Namjoon'un ayaklanmasıyla kafamı kaldırıp ona baktım. "Tamam artık, kendimize gelelim. Bunu halledeceğiz. Taehyung, gerekirse Anka'yla tekrardan konuşursun ama şu anda bir şey yapamayız. Tek yapmamız gereken sıkı bir şekilde çalışıp devam etmek. Şirketle gerekirse bir daha konuşuruz ama biz iyi olmadığımız sürece isteklerimiz de olmaz. Güçlü kalıp daha iyisini ortaya koyacağız. Birlikte halledeceğiz Taehyung..."

J-hope da kafasıyla onaylayıp ayağa kalktı. "Aynen, biz neleri hallettik, bunu da halledeceğiz. Zor olacak ve de zaman alacak belki ama yine de bir şekilde halledeceğiz, merak etme sen."

Jin de elini bana uzatırken bir süre eline baktım ve en sonunda tuttum. Beni kendine doğru çekip ayağa kalkmama yardımcı olurken Suga da ayaklandı. "Evet, şu anda bir şey yapamıyoruz ama bu hiçbir zaman yapamayacağımız anlamına gelmiyor. Biraz bekleyeceğiz sadece, eminim yolumuzu görebiliriz..." Jin'in sözleriyle üzüntü içinde başımı salladım.

"Hadi içeri geçelim artık. Hava iyice soğudu, senin de omzuna krem falan sürelim..." Namjoon'un sözleriyle yavaş yavaş eve doğru adımlarken aklımda yine Anka vardı. Gerçi hiç çıkmamıştı ki...

Bekleyecektim... İlerde ne olacaktı bilmiyorum. Belki bensiz hayatına devam ederdi ve mutlu olursa sıkıntı değil, ondan uzak kalmaya devam ederdim. O yeter ki yoluna devam etsin, ben bu acıyla yaşamaya çalışırdım. O acı çekmesin yeter...

Kolayca yönümü çevirip yoluma devam edemezdim, her ne kadar ona aksini söylesem de. Çünkü ne tarafa başımı çevirsem o geliyordu gözlerimin önüne... Ondan kaçışım asla olamazdı. Çünkü o benimle bütünleşmişti artık...

Kalbim onun için atıyordu... ve onsuz yapayalnız hissediyordum. Fakat o mutlu olup yoluna devam edecekse sıkıntı yoktu. O güçlüydü, daha sağlam adımlarla yoluna devam edebilirdi. Ben edebilir miyim bilmiyorum ama...acı verse de deneyeceğim. Başka bir çarem var mı bilmiyorum...bunu da ancak zaman gösterebilirdi.

Eve girmeden son kez gökyüzüne bakarken "Seni seviyorum meleğim..." diye fısıldadım. O fısıltı karanlık gecede uçup giderken kalbim acıyla yanmaya devam ediyordu...


Öyle uzaktan seviyorum ki seni, Yanaklarına sızan iki damla yaşı silmeden, en çılgın kahkahalarına ortak olmadan, en sevdiğin şarkıyı beraber mırıldanmadan. Öyle uzaktan seviyorum seni...

~Cemal Süreya~

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top