~29~

#Winner-Really Really

Multide muhteşem üçlü nekxneknd

~Anka~

*Bulut görüntülü aranıyor*

Ekrandaki yazıyı görür görmez gözlerim dehşetle açılırken ne yapacağımı şaşırdım. Elim ayağım birbirine dolanırken sakin kalmaya çalıştım. Ben, ben onu aramayacaktım ki!

Hazır değilim...

Birkaç saniye geçerken aklım başıma gelmişti sonunda. Hemen kapatma tuşuna basarken telefonu yatağa fırlattım. Sanki çok tehlikeli bir maddeymiş gibi. Gözlerim hâlâ heyecanla açık bir şekilde telefona bakarken derin derin nefes alıp veriyordum. Az daha onu görecektim!

Gerçi... Açmadı.

Kaşlarım istemsizce çatılırken somurtup arkama yaslandım. Zaten telefonu elindeydi, niye açmadı ki?

Ah, Anka... Çocuk yeni uyandım diyor, müsait değildir. Öyledir, öyle...

Kafamdan bu düşünceleri atmaya çalışırken sinirle alnıma vurdum. Nasıl bir sakarım ben? Yanlışlıkla aramak ne? Acaba yazsam mı? Yanlışlıkla aramışım diye. İnanır mı ki ya bana?

Ah, çıldıracağım!

Telefonumun zil sesi odayı doldururken yerimden sıçradım. Beni bu saatte kim arar ki?

Telefonu elime almamla atmam bir olmuştu. Yok artık!

*Bulut görüntülü arıyor*

Heyecandan ayaklanırken ne yapsam diye düşünüyordum. Gözüm ekranda takılı kalırken yavaşça telefonu aldım. Boğazımı temizlerken açmayı denedim. Ama... yapamadım. Ay, heyecanlandım!

Tamam Anka, aç şu telefonu yoksa son şansını da kaybedersin. Evet... Açıyorum?

Telefonun zil sesi dururken ekran yüklenmeye başladı. Kendimi Esra Erol'da sanki paravanın açılmasını bekleyen biri gibi hissediyordum. Bir saniye... Ben nasıl görünüyordum??

Gözlerim tekrardan panikle açılırken hemen aynaya koştum. Saçımı tek elimle gelişigüzel düzeltmeye çalışırken yüzüme baktım. Ah, şuna bak. Cadı gibiyim!

"Daha ne kadar tavanı izleyeceğiz?"

Duyduğum sesle öylece kalakalırken yavaşça bakışlarımı telefona çevirdim. Jimin'in yüzünü görmemle 'yok artık' diye mırıldanırken Jimin ekrana bakmaya devam ediyordu.

"Merhaba?"

"Orda kimse var mı?"

Sesi... Ne kadar da güzel...

"Anka, yüzünü gösterebilir misin?" Artık fısıldayarak konuşuyordu. Nedenini merak ederken devam etti. "Telefonu Taehyung'tan çaldım. Lütfen, lütfen... Birazdan gelir."

Yutkunup bir iki saniye daha beklerken kamerayı yavaşça kendime çevirdim. Şu an far görmüş tavşan gibi durduğuma emindim.

Jimin bir süre bana bakarken aramızda bir sessizlik oldu. N'olacak? Ay, çok mu kötü gözüküyorum? Gözlerimi kaçırırken bir yandan gülümsemeye çalıştım.

"Waow..."

Jimin'in sesiyle ona dönerken onun o güzel gülümsemesiyle karşılaştım. "Anka, cidden güzel bir kızmışsın."

Utançla başımı eğerken Jimin'in kahkahası doldu kulaklarıma. "Taehyung'un telefonu neden fırlattığını anladım."

Yatağa otururken "Ne?" diye sordum. Telefonu mu fırlattı?

Jimin gülmeye devam ederken bir yandan da anlatmaya çalışıyordu. "Evet, duydun. Ben odaya girmiştim, bir süre sonra Taehyung'un telefonu çaldı. Ekrana bakmasıyla telefonu atması bir oldu." Jimin tekrar kahkaha atmaya başladığında ben de gülmeden edemedim.

"Onu bu kadar heyecanlandıracağını bilmiyordum." Jimin'in göz kırpmasıyla utangaç bir gülümseme sundum. Ben de... Ben de bilmiyordum.

"Bu arada tanışmadık ama tanışmamıza gerek yok sanırım. Sen beni tanıyorsun, ben seni tanıyorum. Direk arkadaş olalım işte."

Şaşırırken Jimin sırıttı. "Ne? Olmak istemez misin?"

Ben ne dediğini algılamaya çalışırken "N-ne?" diye kekeledim.

Jimin tekrar gülmeye başlarken kapı açılma sesi geldi. "Ya Tae, Anka çok tatlı bir kız ya. Bayıldım ben!"

Sözleriyle utanırken Tae'nin sesini duymamla heyecanlanmaya başladım. Ah, kalbim daha fazla ne kadar dayanır hiçbir fikrim yok.

"Aish, ver şu telefonu." Telefon havaya kalkıp odayı göstermeye başladığında ben de odayı incelemeye başladım. N'apıyım? Oturma odası gibiydi sanki. Telefon çok sallandığı için anlayamıyordum.

En sonunda "Taehyung?" diye seslenmemle görüntüler durdu. Sessizlikte ne olacağını beklerken telefon geri indi. Ve... Tae en sonunda gözüktü.

Yok artık!

Çok yakışıklıydı demek isterdim ama maalesef ki diyemiyordum. Çünkü sweatshirtün kapşonunu başına geçirmiş, yüzünü de kapatmıştı. Ciddi misin Tae?

Jimin kahkaha atarken ben de güldüm. "Utangaç Tae seni..sen Jungkook'u da geçtin artık." Biz gülmeye devam ederken "Biri Jungkook mu, dedi." diye bir ses duydum.

Jungkook da mı gelmişti? Yavaş yavaş gözükseniz olmuyor muydu? Kalbimin atış şekli hiç iyi değil ve patlayacakmış gibi hissediyordum... Ben hâlâ nasıl yaşıyorum onu da anlamış değilim zaten.

Tae'nin sinirle kapşonunu indirmesiyle onu izledim. Tipe bak ya... Saçları dağılırken sinirle söylenmeye başladı. Ben de onu izliyordum. Çünkü evet, başka bir işim yoktu. Jungkook da meraklı bir şekilde kadraja girdiğinde Taehyung gözlerini devirdi. "Sen eksik kalma zaten."

Jungkook heyecanla telefonu eline alırken "Tabi eksik kalmam!" dedi ve bana döndü. "Selam Anka. Nasılsın?" Korece konuşmuştu. İyi ki Kore dizilerini hatmetmiştim. Onların sayesinde az buçuk Korece biliyordum. Artık geliştirmem..şart oldu gibi.

Ben de gülüp selam verdiğimde Jimin de girdi araya. "Güzel bir kız, değil mi?" Jimin Tae tarafından dürtülürken Jungkook da kafasıyla onayladı. "Tae hyung, yengemiz çok güzel!"

Jungkook'un sözleriyle gözlerim sonuna kadar açılırken Tae onun üstüne atladı. Abartmıyorum ciddi ciddi atladı. Telefon düşünce yerden Jimin aldı ve gülerek kamerayı onlara çevirdi. Jungkook bir yandan bağırırken bir yandan da kendini korumaya çalışıyordu. "Tamam, tamam. Özür dilerim! Hyung, bir daha bir şey demeyeceğim!"

"Ama şunu itiraf ediyim, biliyorsun ki kızlarla pek kolay kolay hemen içli dışlı olmam ama Anka çok sempatik gözüküyor. Yaani, yenge-"

Jungkook'un sözleri tekrar Tae tarafından kesilirken hafif gülümsemeden edemedim. En sonunda kavgaları bitmiş geri dönerlerken Jungkook ciddiyetle bana baktı. "Anka, öyle dedim de umarım seni rahatsız etmemişimdir. Özür dilerim."

Taehyung bile bu sözlerine şaşırırken ben de öylece bakakalmıştım. "Ah...sorun değil Jungkook, cidden. Kendini kötü hissetme."

Jungkook emin olmaya çalışır bir şekilde bana bakarken gülümsedim. Düşünceli çocuk seni...

"Utandıracaksınız kızı, yeter. Telefonu verin bana."

Tae'nin sözleri ardından tekrardan bir telefon kavgası başladı. Kedi köpek gibiydiler resmen. Kafamı iki yana sallayıp yastığı elime aldım ve arkama yaslandım. Ben belirsiz görüntüleri izlerken ordan sesler geliyordu. Acaba ne zaman biter bu kavga?

En sonunda telefon hızla odadan çıkarken kim aldı diye düşünmeden edemedim. Yerimde dikleşirken beklemeye koyuldum. En sonunda telefonu alan kişi başka bir odaya girerken kamerayı kendisine çevirdi.

"Eveet, Anka. Naber?" Tae saçını karıştırırken sırıttım.

"İyi Taetae, senden naber?" Omzunu silkerken bir yere oturdu. "Ben de iyiyim." Kafamla onaylarken onu izlemeye başladım. Vay be... Az önce uykusundan uyanmış olsa bile iyi duruyordu. Ben? Ben en az 1 saatte kendime gelirdim!

İkimiz de sessizce duruyorduk. Ben Tae'yi izlerken Tae de gözlerini kaçırıp duruyordu. Tam tersi olmamız gerekmiyor muydu?

Aniden kahkaha atmamla Tae şaşırmış bir şekilde bana döndü. Onun da yüzünde bir gülümseme oluşurken gülmeye devam ettim. Yalnız neye güldüğümü de bilmiyordum... Sadece, mutluydum.

"Bu gülme sesleri de nerden geliyor?" Tae'nin gözleri başka bir yere kaydığında ben de sustum. "Hyung?"

"Selam Tae. Kimle konuşuyorsun? Anka mı?"

Sanırım herkes beni tanıyordu. Jin de kamerada gözükünce heyecanla gülümsedim. Elini sallayıp "Selam Anka." diyince ben de elimi salladım. "Selam Jin." Şu an ellerim tir tir titriyordu resmen!

Jin Tae'nin yanına oturunca Tae ofladı. Jin onu biraz kenara itip kendine yer açmaya çalışırken telefonu eline aldı. "Ah, sonunda konuştunuz. Ben de zaten seninle konuşmasam olmazdı. Benim bu mükemmel yüzümü görememek senin için büyük bir kayıp olurdu yoksa." Tek kaşımı kaldırmış ona bakarken Jin göz kırptı. Tae'nin de biraz egoist olmasına şaşmamalı. Üzüm üzüme baka baka kararır işte.

Tae tekrar telefonu alırken Jin'e baktı. "Hyung... Git artık."

Jin tek kaşını kaldırarak imalı bir şekilde Tae'ye dönerken "Neden? Ne konuşacaksınız?" diyip sırıttı. Tae gözlerini devirirken bir yandan da Jin'i itekliyordu.

"Hiçbir şey, git artık. "

Jin koltuğun kenarından tutunarak "İstemiyorum..." diye direnmeye devam etti. Diğer taraftan da bir gürültünün kopmasıyla Jin ve Tae oraya döndü. Tae kafasını sinirle kaşırken Jin gülerek gelenleri yanına çağırıyordu. "Jungkook, Jimin! Gelin gelin, Tae Anka'yla konuşuyor."

Jungkook ve Jimin kısa sürede görüş açıma girerken gülümsedim. Şu an o kadar tatlı gözüküyorlardı ki.. Tae sinirle otururken Jungkook ve Jimin sırıtarak birbirlerine bakıyor, Jin de gülümseyerek beni izliyordu. Tae'nin şu anda sinir krizi geçirdiğine emindim.

Jungkook "Biz zaten senden önce konuştuk hyung." derken göz kırptı. Jin hayal kırıklığına uğramış gibi Tae'ye bakarken Tae ona bakmayıp ifadesiz bir şekilde ekrana bakmaya devam ediyordu. "Ne?! Ne demek benden önce onlar konuştu?! Tae!!"

Tae en sonunda dayanamayıp "Ne? Ne yapayım hyung? Onlar saldırdı!" demesiyle başka birinin daha sesi odayı doldurdu.

"Aish... Yeter. Bu ne gürültü! Bi uyutmadınız. Defolun, hepiniz!"

Suga'nın sesi miydi o?

Hepsi susmuş sesin geldiği tarafa bakarken "Hyung, senin orda ne işin var?" dedi Jungkook.

"Jungkook, uyumaya çalışıyorum. Görmüyor musunuz?"

"Fark etmedik hyung, çünkü örtüyle her tarafını örtmüşsün." Tae bilmiş bilmiş konuşurken Jimin de kafasını salladı.

Jin "Suga sen niye odanda uyumuyorsun?" diye sorunca Suga ofladı. "Çünkü burası daha kestirmeydi."

"Aish... Gidin artık şuradan. Ve de...telefon hâlâ açık mı??"

Hepsinin gözü birden beni bulunca ne yapacağımı şaşırdım. Ben de öylece onlara bakmakla yetindim. Suga anlamış olacak ki tekrar bir of çekti. Çocuk oflaya oflaya bir hâl olmuştu resmen.

"Kafayı yemişsiniz siz. Şurada adam akıllı bi kestireyim dedim onun da içine ettiniz."

Suga söylenirken sesi de yavaş yavaş uzaklaşıyordu. Kapı açılıp kapanma sesi gelirken odadan çıktığını anladım. Bir süre daha öylece bakışırken Tae en sonunda boğazını temizleyip konuşmaya başladı.

"Imm... Anka biz sonra konuşalım en iyisi. Zaten sizin orda geç oldu, uyu sen." Hafif gülümseyip kafamla onaylarken Jimin araya girdi. "Anka, daha çok konuşmak isterdim ama Tae'nin de dediği gibi uyumalısın. Ama sonra kesinlikle görüşelim." Gülümsemem genişlerken "Tamam." dedim.

Jungkook "Evet, evet. Mutlaka görüşmeliyiz. Bu çok kısa sürdü, daha uzun konuşmalıyız bir dahakine." diyip göz kırptığında gülümseyerek bakışlarımı kaçırdım.

"Ama önce benimle konuş, bu çirkin yüzlerle başlama güne." Jin'in sözleriyle hepsi birden "Hyung!" derken güldüm. Bir alemdi bunlar.

"Neyse ben kapatayım artık. Yorucu bir gün oldu." Tae kafasıyla onaylarken beni, "son bir şey daha..." diye ekledim. "Tae, sana attığım resimler çok iyi değil mi?" Tae anlamış olacak ki gözleri dehşetle açılırken sırıttım. Pislik yapmazsam olmazdı.

"O resimleri kesinlikle diğerlerine de göstermelisin."

Jungkook, Jimin ve Jin merakla Tae'ye bakarken Tae "Anka..." diye sızlandı. Sırıtıp "Görüşürüüüz..." diyerek elimi salladım ve aramayı sonlandırdım.

Gülmeye devam ederken telefonu bırakıp uzandım. Hallerini görmeniz lazımdı... Tae şaşkınlıkla bana bakarken diğerleri Tae'ye saldırmıştı bile.

Gülümsemem genişlerken az önce yaşadıklarım bir film şeridi gibi gözümün önünden geçti. Ben...az önce..ne yaşamıştım?! Koca bir yok artık!

Yoongi'den 'Hangi boş anıma geldiniz de sizinle arkadaş oldum.' bakışı ejxienixne

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top