~56~

#Shaun-Way Back Home

~Anka~

Ben üzüntüyle yeri izlemeye devam ederken kimseden ses çıkmıyordu. Onun bu kadar çabuk geri döneceğini düşünmemiştim. Biraz daha kalsaydı olmaz mıydı? Henüz..yeni yeni vakit geçiriyorduk.

"Ah..keşke sana temizlik yaptırmasaydım. En azından film falan izlerdik."

Somurtup alttan alttan Tae'ye bakışlarımı çevirirken onun yüzünde tatlı bir gülümseme oluştu. Gidecek diye ağlayacak moda girdim o da ordan anca gülsün zaten. Jungkook sesli gülmeye başlayınca ona baktım. 

"Hyung..temizlik mi yaptın?" 

Jungkook bir yandan gülüp bir yandan Taehyung'la dalga geçerken Taehyung dirseğiyle vurdu ama bu Jungkook'u pek etkilemiş gibi durmuyordu. Akın'ın yüzünde de bir sırıtış yer edinmişti. "Herhalde siz de baya temizlik yapmak istiyorsunuz?"

Tek kaşımı kaldırmış  bi Jungkook'a bi Akın'a bakınca Akın boğazını temizleyip arkasına yaslandı. Jungkook da dudaklarını birbirine bastırıp susmaya çalıştı. Güzel..sevgilimle öyle istediğiniz gibi dalga geçemezsiniz. Ben geçebilirim.

Bir saniye..biz sevgili miyiz? Değil miyiz?

Kafama takılan bu soruyla çaktırmadan Taehyung'a bakınca onun zaten beni izlediğini fark ettim. Herhalde arkadaş değilizdir. Sevgili mi oluyoruz o zaman? Şu an ona 'Biz neyiz?' diye sormamak için kendimi zor tutuyordum. 

Boğazımı temizlerken herkesin gözleri beni buldu. "Bu kadar..erken gitmek zorunda mısınız?" Kısık sesimle konuşup üzgün bakışlarımı Taehyung'a çevirdim. Yüzündeki gülümseme genişlerken bu sefer kaşlarımı çattım. Çok da umursamıyordu sanırım o. "Sen herhalde zaten dünden meraklısın gitmeye. Bu kadar mutlu olduğuna göre." 

Somurtup arkama yaslanırken kollarımı önümde birleştirdim. Taehyung bu hâlime daha da gülerken Jungkook da sırıttı. "Ay o zaman gidin biricik ülkenize. Taehyung bana mesaj atayım deme kafanı kırarım senin."

Bu tehditim üzerine Taehyung'un gözleri şaşkınlıkla açılırken Jungkook gülmeye başladı. Akın da sırıtarak "Kırar cidden." diye ekledi. Ben sinirli sinirli bakmaya devam edince Taehyung en sonunda konuştu. "Meleğim gitmek zorundayım biliyorsun ama.."

Lafını yarım bırakıp Jungkook'la göz göze gelirken ben hâlâ 'Meleğim'de takılı kalmıştım. Taehyung'un tekrar bana bakmasıyla kendime gelmeye çalıştım. "Ama..yalnız gitmeyi düşünmüyorum."

Dudaklarımı büzerken bir süre düşündüm. "E zaten istesen de yalnız gidemezsin. Jungkook da seninle her türlü gidecek."  Konuşmamla Taehyung gözlerini devirirken Jungkook "Haklı." diyerek onayladı beni. Taehyung ona 'Sen salaksın' bakışları atarken Jungkook omzunu indirip kaldırdı.

"Öyle değil. Hem bu Jungkook'u uçaktan atamayacağım anlamına da gelmiyor. Tek gitmek istesem tek giderim."

Jungkook gözlerini dehşetle açarken "Hyung!" diye yükseldi. Taehyung ona umursamaz bakışlarını gönderince Jungkook dudaklarını büzdü. "Bang PD seni döver." Taehyung tek kaşını kaldırmış alayla Jungkook'u izlerken Jungkook kollarını önünde birleştirip arkasına yaslandı. Jungkook'a da yazık, Taehyung gibi bir uyuzla takılmak zorunda. Atsan atılmaz, satsan satılmaz işte ne yaparsın?

"Neyse...ama şunu demek istedim. Sen de benimle gelir misin?"

Şaşkınlıkla yerimde dikleşirken Taehyung'a baktım. "Bizimle yani." Jungkook gıcık olmuş bir şekilde Taehyung'u düzeltmesiyle Taehyung gözlerini devirdi. Ona cevap vermeden soran bakışlarını bana çevirirken ben hâlâ algılamaya çalışıyordum. 

Ne yani, doğru mu anladım ben? Onlarla birlikte Kore'ye mi gelmemi istiyorlardı? Ne yani, şimdi ben onlara bir nevi misafir mi olacaktım? Yok artık!

Akın bu soruya şaşırmayıp o da merakla cevabımı beklerken bir süre şaşkın şaşkın onlara baktım. Benimle dalga geçmiyorlardı değil mi? 

"Cidden..sizinle gelmemi mi istiyorsunuz?" Jungkook başıyla onaylarken Taehyung konuştu. "Aynen. Zaten buraya gelmeden önce de aklımda vardı. Burda seninle çok fazla vakit geçiremeyeceğimi biliyordum. O yüzden senin bizimle Kore'ye gelmeni istedim. Tabi sen de istersen..."

Taehyung biraz da korkarak cevabımı beklerken bakışlarımı kaçırıp düşünmeye başladım. Onu reddetmemden endişeleniyor gibiydi. Emin olmayan bakışlarımı hepsinin üzerinde gezindirirken "Size sıkıntı olmaz mı?" diye sordum.

Jungkook gülerek "Ya niçin sıkıntı olsun? Seni  ağırlamak bizi de çok mutlu eder. Hem Namjoon hyung şirketle de konuşmuş, bir sıkıntı olmaz yani. Sen kabul et yeter." diyince heyecanlı bakışlarımı Taehyung'a çevirdim. O da kaşlarını kaldırmış merakla cevabımı beklerken sakin kalmaya çalışıyordum bir yandan. Kore'ye gitmek hayalimdi ama gerçekleşme şekli hayalimdekinden çok daha güzeldi.

"O zaman..ben babamla da konuşayım."

Akın'ın "Yani kabul ediyorsun?" diye sormasıyla hafiften başımı salladım. "Evet..ben de mutlu olurum ve de zaten üniversiteyi de dondurduğum için boş sayılırım. Bu yılım boşa gideceğine onlarla vakit geçiririm işte." Akın başıyla onaylayıp arkasına yaslanırken gülümseyip Taehyung'a baktım.

Şu an o kadar mutlu bakıyordu ki bana..bu beni daha da sevindirmişti. Tatlı kare gülümsemesini sunarken ben de içten bir şekilde gülümsedim. Şunu fark ettim..kavuşmamız belki de zor olmuştu. Çok şey atlattık fakat ne olursa olsun bunların üstesinden gelmiş, yine birbirimizin yanında bulmuştuk kendimizi.  Biz asla ayrılmayacaktık. Başka ülkelerde olsak bile..ruhlarımız her zaman birlikteydi. Bir yere gittiğimizde yine eninde sonunda birbirimizin yanında olacaktık.  Çünkü o benim evim olmuştu bir nevi. Ben de onun... Eninde sonunda evimize dönecektik. Birbirimize ne kadar uzakta olursak olalım aramıza mesafeler giremeyecekti. 

"Tamam o zaman sen bugün babanla da konuş ama bize yarın haber vermelisin. Ertesi gün gideceğiz çünkü." Jungkook konuşunca "Tamam." diyerek başımla onayladım onu. Heyecanlandım sanırım.

"Peki pasaportun falan var mı? Hyung o sıkıntı olmasın?" Jungkook bakışlarını Taehyung'a çevirirken gülümseyerek konuştum. "Benim pasaportum var, henüz süresi de geçmedi diye biliyorum. Sıkıntı olmaz yani."

Jungkook rahatlamış bir şekilde bana döndü. "Tamam o zaman, gerisi bizde." Kafamla onaylarken Taehyung'la göz göze geldim. Onun yüzünde büyük bir gülücük oluşurken ben de aynı şekilde baktım ona.

Biraz daha oturduktan sonra en sonunda onlar geri, kaldıkları otele döndüler. Akın'la ben kalınca salonda ona baktım. "Sen ne diyorsun? Gitmeli miyim sence?" 

Akın düşüncelerinden sıyrılıp bana bakarken cevabını bekledim. "Olabilir, neden olmasın? Hem sana da iyi gelir diye düşünüyorum ben de." Akın'ın gülümsemesiyle ben de aynı şekilde karşılık verdim. "Ama sanki sen pek gitmemi istemiyorsun gibi geldi bana." Tek kaşımı kaldırıp onu izlerken omzunu silkmekle yetindi. "Yoo neden istemeyeyim. Git, hem ben de biraz kafa dinlerim." Sırıtıp göz kırpınca gözlerimi devirdim. "Ya ya tabi, oturup ağlayacak moda geldin resmen." 

Akın gözlerini sonuna kadar açıp parmağıyla kendini gösterdi. "Kim?! Ben mi? Hah ben niye ağlacakmışım?"

"Beni çok özleyeceğin için."

Akın gözlerini devirip arkasına yaslandı. "Özlemem ki seni. Ama Anka.." Geri dikleşip bedenini bana döndürürken ne diyeceğini bekledim. Bir süre söyleyip söylememe konusunda kararsız kalırken en sonunda konuştu. "Orda dikkatli ol. Bir de 7 erkekle.." Kafasını hızla iki yana sallarken güldüm. Kıskandığı her hâlinden belliydi. "Özellikle o Taehyung'a dikkat et." Gülmemi bastıramazken Akın kaşlarını çattı. "Ben ciddiyim Anka. Her an öpecek gibi duruyor seni." 

"Yok artık Akın, saçmalama!" Gözlerimi sonuna kadar açmış hayretler içinde bakarken o omzunu silkti. "Ben diyeceğimi dedim. Bir şey olmadı di mi aranızda?"

Sorgulayıcı bakışlarını bana çevirirken utançla gözlerimi kaçırdım. Yanaktan öpmekten bir şey olmazdı herhalde. "Yoo, bir şey olmadı. Ay Akın ne olacaktı sanki aramızda aa..git sen evine. Evin yurdun yok mu senin?"

Ayaklanıp onu kolundan çekmeye çalışırken o oturmaya devam ediyordu. "Niye şimdi beni evden kovmaya çalışıyorsun? Hem sen niye bu kadar kızardın?" Akın'ın delici bakışları daha da kızarmama sebep olurken ofladım. "Akın beni sinir ediyorsun. Defol git şu evden ya." 

En sonuna çabalarım işe yaramış olacak ki Akın ayağa kalktı. "Gözüm üzerinizde haberin olsun. Öldürtme çocuğu bana." Gözlerimi devirip onu döndürdüm ve arkasından iteklemeye başladım. "Tamam Akın, tamam. Hadi yürü. Gerçi onu öldürürsen sen de sağ kalır mısın bilemem."

Arkası dönük olsa da gözlerini devirdiğini biliyordum. En sonunda kapının önüne gelirken elimi sırtından çektim. Akın'ın geri bana dönmesiyle ne diyeceğini bekledim. Derin bir nefes alırken elini başımın üzerine koymuştu. "Yine de mutlu ol Anka...git Kore'ye..mutlu olmayı hak ediyorsun. Ediyorsunuz.." Sonlara doğru gözlerini kaçırıp kısık sesle konuşurken genişçe gülümsedim. "Sağ ol kuzen. Mutlu olacağım..sizinle.." 

Akın da gülümseyip bana bakarken saçlarımı karıştırdı. "Ben gidiyorum o zaman güzelim. Bana haber ver son gelişmeleri." Başımla onu onaylayınca çıkmak için hazırlandı ve kapıyı açtı. Veda edip asansöre binerken çok geçmeden gözden kayboldu. Yüzümde bir gülümsemeyle kapıyı kapattım ve  bir süre kapının ardında durdum. O değil de ciddi ciddi Kore'ye gidecektim. Taehyung'la...

Yüzümdeki sırıtış daha da büyürken odama doğru adımladım. Hazırlanmam gerekti sonuçta.

☁️

Sabah olurken heyecanla hazırlıklarıma başlamıştım ben. Akşam babamla konuşmuştum. Tabi biraz tatlılık yapıp hâlini hatırını sormuştum önce. O da beni tanıdığı için anında ne istediğimi sordu. Taehyung ve BTS'ten bahsetmemiştim. Çünkü çok çok uzun bir konuydu ve anlatmam büyük ihtimal uzun sürecekti. Ki anlatacağım kişi babam, hiç kolay anlamazdı. Ben de sadece Kore'ye gitmek istediğimi söyledim. Birden damdan düşer gibi bu Kore'ye gitme fikrini ortaya atınca tabi babam şaşırdı. Ben de işte tatil amaçlı falan gitmek istediğimi, bir de görmeyi çok istediğim ülke olduğunu söyledim. Vizesiz de olunca fırsatı kaçırmak istemediğimi de ekledim. 

Babam ilk başta kuşkuyla yaklaşsa da Akın'ın da devreye girmesiyle ikna etmiştik onu. Benim için de iyi olacağını düşünmüştü bir de. Sonuç olarak şu anda Kore'ye gitmek için hazırlık yapıyordum. Bir yandan şarkı söyleyip bir yandan çantama kıyafetleri yerleştirirken aklıma Taehyung geldi. Haberi vermek için onu aramıştım ve o kadar mutlu olmuştu ki... Elim çantamın üzerinde kalırken duraksayıp pencereden dışarı baktım. Hava bulutluydu ama yine de içimdeki mutluluk bu kasvetli havayı güzel görmemi sağlıyordu. Taehyung'la bir nevi ilk gezimizi yapacaktık...

Yüzümdeki gülümseme genişlerken son parçaları da koyup fermuarı kapattım. İçerden televizyon sesi gelirken gözlerimi devirdim. "Ege! Şu televizyonun sesini biraz kısın ya! Tüm apartman sizin saçma sapan programlarınızı dinliyor!"

İçerden tabi ki bir tepki gelmezken kafamı iki yana salladım. Bu veletlerle uğraşmak cidden zordu. Benden 4 yaş küçüktüler ve bilirsiniz 15 yaşındaki gençler cidden bazen çekilmez oluyordu. 

Televizyon sesi kısılırken rahat bir nefes verdim. Akıllı çocuklardır ama ya.

Tam dinlenmek için yatağa oturacağım sırada Ege kapıda nefes nefese belirdi. Kaşlarım otomatikman çatılırken sorar bir ifadeyle baktım.

"N'oldu?"

Ege bir yandan içeriyi gösterip bir yandan da konuşmaya çalışıyordu. Yanına yaklaşıp anlamaya çalışırken Ege "Ece..Ece..içerde.." diyince kaşlarım iyice çatıldı. "Tamam içerde, biliyorum. N'oluyor?" Ege gözlerini devirirken elimden tutup beni çekiştirmeye başladı. Bir yandan da aceleyle konuşuyordu.

"Yardım et..lütfen.." 

Hızlıca oturma odasına giriş yaparken Ece'yi koltuğun yanına çökmüş, boynunu tutar bir vaziyette buldum. Bir yandan boğazını tutuyor bir yandan da nefes almaya çalışıyordu. Gözlerim endişeyle açılırken kolumu Ege'den kurtarıp Ece'nin yanına gittim. Ege de hemen peşimden gelip yanımızda ne yapacağını bilemeden dururken ben elimi Ece'nin sırtına koymuştum. İyice kızarmıştı ve acı içinde konuşmaya çalışıyordu. Tabi belli belirsiz seslerden başka bir şey de anlaşılmıyordu. "Boğazına bir şey kaçtı, nefes..nefes alamıyor." 

Hadi canım, ben nasıl anlamadım bunu?

Sakin kalmaya çalışırken ne yapacağımı düşünüyordum. Ege'nin durmadan konuşması beni daha da strese sokarken ayağa kalktım. Ece'yi de ayağa kaldırarak arkasına geçtim. Şimdi nasıl yapıyorduk? Anka, önce sakin oluyorduk. Evet..

Onun biraz eğilmesini sağlarken bir elimi çenesinin altına, diğer elimin topuğunu da iki kürek kemiğinin ortasına koydum. Bir yandan yukarı doğru kaydırarak sırt vuruşu yaparken  bir yandan da Ece'yi kontrol ediyordum. Hâlâ nefes alamazken bu sefer karnının biraz üstünde iki elimi birleştirip yukarı ve ileri doğru hareket ettirerek boğazına takılan şeyin çıkması için uğraşıyordum. Birkaç defa denemem sonucunda en sonunda boğazına kaçan şey dışarı çıkarak Ece'nin derin bir nefes almasını sağlamıştı. Yere otururken ben de onunla birlikte çöktüm. Bu sefer yavaş yavaş kendine gelmeye başlayınca rahat bir nefes verip sırtını sıvazlamaya başladım.

"Ege bir bardak su getir. Hadi.."

Ege vakit kaybetmeden yanımızdan ayrılırken Ece'ye bakmaya çalıştım. Sırtını sıvazlamaya devam ederken bir yandan da önüne düşen saçları kenara itiyordum. Ece de rahatlarken yavaş yavaş nefes alıp veriyordu. "Tamam..sakin ol." Çok geçmeden Ege'nin yanımıza gelip suyu uzatmasıyla elinden aldım. Ece'yi biraz daha dikleştirip suyu uzattım. "Al..yavaşça iç."

Ece birkaç yudum alıp bardağı geri bana uzatınca alıp Ege'ye verdim. "Biraz daha iyi misin?"

Ece hâlâ boğazını tutarken hafiften başıyla onayladı. Derin bir nefes alıp vererek kolundan tutup ayağa kaldırdım ve yanımızdaki koltuğa otutturdum. Artık hafif öksürükleri de tamamen dinmişti ve kendine gelmeye çalışıyordu. "Teşekkür ederiz Anka abla." 

Ege'nin sesiyle bakışlarımı ona çevirirken onun minnetle bakan gözleriyle karşılaştım. Ben de hafiften gülümseyip "Önemli değil." diye cevap verdim. Geri Ece'ye dönünce Ece bana alttan alttan bakmaya başladı. "Bir dahakine daha dikkatli ol. Çok tehlikeli...seni kurtaramayabilirdim."

Ece usulca başını sallayıp gözlerini yere çevirirken son kez sırtını sıvazladım. "Tamam artık, geçti. Ben odama gidiyorum. Bir şeye ihtiyacınız olursa söylersiniz." Ece başını yerden kaldırmazken Ege 'tamam' anlamında başıyla onayladı. Yerimden kalkıp tam odadan çıkacağım sırada Ece'nin kısık çıkan sesi duyuldu.

"Şey..Anka..abla.."

Arkama dönüp ne diyeceğini beklerken çekingen bir şekilde konuşmasına devam etti. "Teşekkür ederim.."

Yüzümde hafif bir gülümseme belirirken "Önemli değil. Kim olsa aynı şeyi yapardı zaten. Ama bu sefer daha dikkatli ol." dedim.

Başıyla beni onaylayınca gülümseyip arkamı döndüm ve odama doğru ilerledim. Anında yatağa doğru ilerleyip kendimi yatağa atarken rahat bir nefes verdim. Çok gerilmiştim...neyse ki bir şey olmadı. Abla diyişleri aklıma gelirken sırıttım. Ben bunu kullanırdım. Veletler sizi.

☁️

Sonunda Kore'ye gideceğimiz güne uyanırken heyecanla yerimden doğruldum. Resmen heyecandan ölecektim! Hızlıca yatağımı toparlayıp lavaboya ilerledim. Oradaki işlerimi de halledince vakit kaybetmeden geri odama dönüp hazırlanmaya başladım. Bugün hava yine yağmurluydu. Üstüme bir sweatle siyah pantalon geçirdikten sonra saçlarımı da ördüm.

Telefonumu cebime koyup etrafı kontrol ederken bir yandan da geri geri yürüyüp odamdan çıkıyordum. Mutfağa giriş yaptığımda babamın ve Derya'nın kahvaltı yaptığını gördüm. "Günaydın."

Ben de çayımı alıp yanlarına kurulurken ikisi de "Günaydın" diye cevap verdi.

"İkizler gitti mi okula?" Derya başıyla onaylarken beni, bir yandan da tabağıma omlet koyuyordu. "Az önce çıktılar. Bir de sana iyi yolculuklar dilemişlerdi. İletmemi istediler."

Derya bu sefer bana hafif bir şaşkınlıkla bakarken ben de aynı şekilde karşılık verdim. Sanırım Derya da çocukların bu hâline şaşırmıştı. Hayat bizi hep şaşırtıyordu işte, ne yaparsın?

Gülümseyip kahvaltımı yapmaya başlarken babamın konuşmasıyla gözlerimi ona çevirdim. "Anka ben sanırım seni yolcu edemeyeceğim. Toplantılar var, birazdan ona gitmem gerekiyor. Derya da benimle gelecekti." Gözüm Derya'ya kayarken Derya da başıyla onayladı. "Sorun değil baba. Akın bırakacaktı zaten beni."

Babam biraz da üzgün bir şekilde beni onaylayınca gülüp kolunu sıvazladım. "Baba..üzülme. Dedim ya sorun yok diye. İşler de aksamasın." Babam hafiften gülümseyip bana bakarken aynı şekilde karşılık verdim. Babam mimardı ve malum, hastanede kaldığı zamanlarda çalışamadığı için projeler birikmişti. Bu yüzden bu aralar işleri baya yoğundu.

Kahvaltımız bitmiş, ben kapının girişinde babamın hazırlanmasını beklerken burnumun sızladığını hissettim. Kore'den ne zaman döneceğim de belli değildi ve ben babamı düşününce bile özlemeye başlıyordum. Babam en sonunda hazırlanmış bana dönünce ufak bir gülümseme sundu. Çok geçmeden onun kolları arasında bulurken kendimi, ben de sıkıca sarıldım. "İyi yolculuklar kızım. Dikkatli ol, internet falan bulabilirsem aramaya çalış her gün." 

Gülümseyip babamdan ayrılırken başımla onayladım. "Merak etme baba. Ararım sizi." Derya'yla da vedalaştıktan sonra onlar evden ayrılırken ben de vakit kaybetmeden odama ilerledim. Akın'dan yolda olduklarına dair bir mesaj alırken heyecanlı bir şekilde son hazırlıklarımı yaptım. Üstüme ceketimi giyerken kapının çalmasıyla odamdan çıktım. Kapıyı açınca Akın'ın gülen yüzüyle karşılaştım. Arkasından da Jungkook kafasını uzatıp el sallarken Taehyung bana göz kırpıyordu. Sanırım kalpten gideceğim.

Onları içeri davet edip kenara çekilmemle onlar da bir bir içeri adımladılar. 

"Ee güzelim..hazır mısın?"

Başımla onaylayıp çantamı kapının girişine bıraktım. Taehyung ve Jungkook holde durmuş bizi beklerken Akın yanıma adımladı. Elindeki şapkayı başıma geçirince reflekse gözlerim hafiften kapandı. "Şapkanı da tak ki.. beynini üşütme güzelim."

Akın sırıtarak şapkayı düzeltirken ben sinirle ona bakıyordum. "Akın..sana öyle bir çarparım ki beynin 360 derece döner. Beni sinir etme!" 

Ufak çaplı bağrışım Taehyung ve Jungkook'un dikkatini çekmiş olacak ki göz göze geldik. Hafif sırıtırken Akın da gülüp başıma yavaşça vurdu. "Rezil olmadan duramıyorsun di mi güzelim?"

Gözlerimi devirirken aklıma gelen şeyle gülümsedim. "Akın o değil de..ben yokken Derya'ya göz kulak ol." Akın sorar bir şekilde kafasını sallayınca gülümsemem genişledi.

"Derya balıklarla konuşuyor, onu da kaybettik." 

Gülmemek için kendimi tutarken Akın sırıttı. "Hadi ya..ne diyor?"

"Bu adam sizi aç bırakıyor değil mi? Ah yazık.." Sesini taklit edip balıklara bakışını gösterirken Akın gülmeye başladı. İngilizce anlattığım için Jungkook ve Tae de anlamışlardı ve onlar da gülüyordu.

Jungkook gülmesini bastırıp heyecanla konuşmaya başladı. "Sizin balıklarınız mı var?" Kafamı Jungkook'a çevirip onaylarken Jungkook ellerini birleştirdi. "Ne güzel! Tae hyungun da balıkları vardı." Jungkook sırıtarak Tae'ye bakınca Tae gülmekle yetindi. Kaşlarımı kaldırıp "Cidden mi?" diye sorunca Jungkook beni başıyla onayladı. "Sizinkilerin ismi var mı?"

Dudaklarımı büzüp kafamı iki yana salladım. "İsim koymadım henüz." Jungkook anladığını belirtir bir şekilde mırıldanırken geri gözleri parladı. "Tae hyungun 3 tane balığı vardı. İsimleri de Balık 1, Balık 2 ve Balık 3'tü." Ben kaşlarımı kaldırıp Taehyung'a bakarken Akın güldü. "Çok yaratıcı." 

Taehyung gözlerini devirince bu hâline gülmeden edemedim. "E neden vardı falan diyorsun? Öldü mü balıklar?"

Jungkook beni onaylarken Taehyung tek eliyle yüzünü kapatmıştı. Neden Jungkook'u getirdim ki diye büyük ihtimal kendine kızıyordu.

"Yeontan akvaryumu devirmiş. Sonra da balıkları yemiş. Aslında tam da yedi diyemeyiz.. çiğneyip çiğneyip sonra geri tükürmüş."

Jungkook'un sözleriyle gözlerim şaşkınlıkla açılırken Tae'ye baktım. O ise aynı vaziyette duruyordu. Akın sesli bir şekilde gülmeye başlayınca ben de kendimi tutamadım. En sonunda Taehyung sinirle elini yüzünden çekerken kaşlarını çattı.

"Artık gülmeniz bittiyse gidebilir miyiz?" 

Ben dudaklarımı birbirine bastırmış gülmemi durdurmaya çalışırken Jungkook sırıtıyordu. Akın kolunu omzuma atınca ona çevirdim başımı. "Tamam, yavaştan çıkalım. Yalnız güzelim her gün arıyorsun beni ona göre." Ciddi bakışlarını üzerimden ayırmazken gülümsedim. "Merak etme, ararım." Kolumun hafiften çekilmesiyle şaşırarak beni çeken kişiye baktım. Taehyung kolumdan tutmuş, beni kendi yanına çekmişti.

"Ona 'güzelim' demeyi bırak artık."

Gözlerim şaşkınlıkla açılırken 'güzelim' diyişi durmadan beynimde yankılandı. İngilizce konuşmuştu ama güzelim kısmını Türkçe söylemişti ve o hâli o kadar tatlıydı ki..telaffuz şekli ve bakışları... Çocuk tatlılıktan ölecek. 

Akın hayretle Taehyung'a bakarken Jungkook sırıttı. "Sen durmadan güzelim diyince bunu menajere sordu, anlamı ne diye. O gün bugündür hep bu kelimeyi tekrarladı, e tabi sana da sinir olmuyor değil."

Jungkook'un konuşmasıyla şaşkınlığım artarken Akın bu sefer hâlinden memnun bir şekilde gülümsüyordu. Ben Tae'ye bakakalırken o da en sonunda gözlerini benimkilerle buluşturdu. Beni kolunun altına alıp göz kırptı ve kapıya doğru ilerletmeye başladı.

"Hadi gidelim 'güzelim'.."

Merhabalar efendiim, Kore'ye gitmeye hazır mısınız ekoxnwoxm

Yalnız birkaç gün buraya giremeyeceğim o yüzden yeni bölüm gecikebilir. Hafta içi atmaya çalışacağım ama ne zaman gelir bilemem...

Bir de artık yavaş yavaş finale yaklaşıyoruz :') Final olmadan bir önceki bölüm haber veririm ben size ^-^

Oylarınızı unutmayıın, seviliyorsunuz💜

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top