~44~

#Fleurie-Breathe

Kesinlikle müzikle okumanızı tavsiye ediyorum :'') keyifli okumalar dilerim...

~Anka~

Gözlerim yarı açık bir şekilde pencereye bakarken yine her zamanki gibi cenin pozisyonunu almış öylece yatıyordum.

Baba..yokluğun çok çabuk belli oldu.

Hareket etmem için hiçbir sebep yoktu. Yemek yemem için, su içmem için, konuşmam için, gülmem için... Günlerdir bu haldeydim. Sadece yatıyordum. Uyuyordum. Lavaboya gidiyordum, duş alıyordum, geri yatağıma dönüyordum. Sanki gidebileceğim başka hiçbir yer yokmuş gibi. Sanki yapabileceğim başka hiçbir şey yokmuş gibi.

Yemek yemeye kendimi zorladıkça midem bana isyan ediyordu. 'Baban o halde..sen nasıl yemek yersin?' dercesine... İlk başlarda yine yiyordum ama bu son günlerde yemek bile düşünmek istemiyorum. Midem bulanıyordu. Sadece su içiyorum, sadece uyuyorum, sadece ağlıyorum, sadece...sadece öylece bekliyorum.

Bir ışık... Bir ışık gelsin istiyorum. Yolumu ufak  da olsa aydınlatmayı sağlayacak bir ışık. Hep bekledim, hâlâ beklemeye devam ediyorum. Yeni bir sayfa açılacak mı? Yoksa kitap bitti mi?

Karakterler öldüyse, kitap da bitmiş midir? Bu hikayede baş karakter kim?

Kaç defa uyudum, belki bu bir rüyadır. Bu rüyadan uyanırım diye her defasında uykuya böyle daldım, uykudan bu umutla kalktım ama sonuç hep aynıydı.

O kazadan beri... babamın durumu stabildi. Babam ölmemişti ama yaşıyor da diyemem. Doktorun sözleri kulaklarımda çınlarken sesi bastırmak istercesine ellerim kulaklarıma gitti.

"Durumu..hâlâ kritik. Beyninden ciddi bir hasar almış. Uyanır mı bilemiyorum, bu çok ama çok düşük bir ihtimal... Elimizden gelen her şeyi yaptık, yapıyoruz ancak beklemekten başka çaremiz yok. Umut yok..."

Umut yok, umut yok, umut yok...

Deli gibi sallanırken sesleri bastırmaya çalışıyordum. Bu sözlere inanmak istemiyordum ama içimdeki bu sıkıntıdan da kurtulamıyordum. Umut yok, umut yok, umut yok!

"Hayır, umut var!"

Bağırıp yerimden kalkarken odanın içinde dolanıp durdum. Bir yandan da kafama vuruyordum ama sesler bir türlü kesilmiyordu. Ne zaman kesilecek? Ne yapmam lazım?

Bu sesler başımı ağrıtıyor. Boğazımı sıkıyor, nefes alamıyorum. Nefes almak istiyorum artık...

Pencereyi açarken soğuk bir rüzgar yüzüme çarptı. Kara bulutlar görüş açıma girerken gözlerim hızla dolmuştu. Hâlâ nefes alamıyorum...

Başımın dönmesiyle pencerenin kenarına tutunup bir süre öylece durdum. Özür dilerim baba...seni bekleyemeyeceğim sanırım...senden önce gitmem gerekiyor. Dayanamıyorum. Her şey üst üste geliyordu ve ben artık ne yapacağımı bilemiyordum.

Nefes alışverişlerim sıklaşırken yerde duran telefonum gözüme çarptı. Bildirimin geldiğini belli eden ışık yanıp sönerken yavaş adımlarla ilerleyip telefonu yerden aldım. Bir sürü cevapsız arama, mesajlar vardı ama ben tek bir yere girdim...

Taehyung'a attığım iletilmeyen son mesaja bakarken başımı kaldırıp gözlerimi tavana diktim. Gözyaşım yanağımdan boynuma doğru inerken gözlerimi kapattım.

Geri telefona dönüp puslu gözlerimle klavyeyi seçmeye çalıştım. Titreyen parmaklarımla son kez bir şey yazarken içten içe veda ediyordum...

Tabi o benim vedamı bile istemezdi.

Tae..hani söz vermiştim ya..

Mesajım iletilince bir süre ekrana bakakaldım. Kalp atışlarım az da olsa hızlanırken kendime geldim. Seninle konuşmak isteseydi bunu kaç gün önce yapardı zaten Anka.

Yutkunurken son mesajımı da attım.

Özür dilerim..sözümü tutabilir miyim..bilmiyorum.

Bu mesaja uzun süre bakıp içimden tekrar ettim. Sözümü tutmak isterdim. Tutabilirim di mi? Biraz daha dayanabilirim. Çok yorulsam da bunu halledebilirim, di mi..? Bunu istiyordum. Güçlü kalıp devam etmeyi, umudumu yitirmeden beklemeyi çok istiyordum ama bunu nasıl yapacaktım?

Taehyung'un çevrimiçi olmasıyla telefonu bıraktım. Şimdi gelemezsin. Şimdi olmaz.

Telefonumun zil sesi odayı doldurunca göz ucuyla ekrana baktım.

*Bulut arıyor*

Yutkunup bir süre çalan telefonu izledim. Onun sesini deli gibi özlemiştim ama elim telefona gitmiyordu bir türlü. Çok geçmeden susunca yatağın kenarına oturup dizlerimi kendime çektim ve gözlerimi yumdum. Ağlayarak doğduk, ağlayarak öleceğiz sanırım...

Kapı tıklatılma sesi gelirken gözlerimi kapalı tutmaya devam ettim. Derya'nın sesi beynimin her zerresine ulaşınca ellerimi yumruk yaptım ve tırnaklarımı olabildiğince avuç içime bastırdım. Bunu yapsam sanki kalbimdeki acı hafifleyecekti fakat hiçbir işe yaramıyordu. Aksine her dakika daha da acıyordu kalbim.

"Ne yapıyorsun içerde kaç gündür? Akın da bize seni sorup sorup duruyor. Hayır, sonra başımıza filan kalacaksın diye korkuyorum."

Dudağımın içini kemirirken telefonum bir kez daha çaldı. Gözlerimi yine de açmadım. Sustu.

"Kız orda mısın? Niye cevap vermiyorsun?"

Kapının ardındaki ses de bir süre sonra kesilirken yine kendimle baş başa kalmıştım. Hayal'in tamamen yok olma zamanı geldi mi..?

Telefonum bir kez daha inatla çalınca bu sefer gözlerimi yorgunlukla araladım. Onun ismini ekranda görmemle kalbimin sıkışması bir olurken titrek bir nefes aldım. Son kez onun sesini duysam ne olur ki? Onu sinirlendirmem değil mi?

Yavaşça telefonu elime alırken açamadan telefon geri sustu. Öylece bekledim. Sadece bekledim, beni tekrar arasın diye ama aramayacaktı belki de. Niye arasın ki?

Tam telefonu bırakacakken tekrar çaldı. Bu sefer açtım. Kalbim çok değişik bir şekilde ağrırken nefes alışverişim hızlanmıştı.

Telefonu kulağıma götürmüş, öylece beklerken ondan da bir ses çıkmadı. Sadece birbirimizin nefes alışverişini dinledik. Buna ihtiyacımız varmış gibi...nefes alıyor mu, yaşıyor mu, hâlâ benimle mi..?

"Anka.."

Onun, o unutamadığım sesini duymamla gözlerimi kapattım. Artık huzurlu bir şekilde gidebilirim sanırım. Artık ona veda edebilirim.

"Anka bir şey söyle. Nerdesin şu anda?"

Derin bir nefes alıp konuşmaya çalıştım ama uzun zamandır konuşmadığım için boğazım kurumuş gibiydi. Konuşmakta zorlanıyormuşum gibi..

"Tae-"

Sözümü yarıda kesip buruk bir şekilde gülümsedim. "Sana..Tae dememe izin vermiyordun di mi? Özür dilerim."

Karşıdan bir ses gelmezken gözlerimi yorgun bir şekilde kapattım. "Anka.. sözünü tutmalısın, söz vermiştin."

"Biliyorum.." diye mırıldanırken boğazımı temizledim. "Ama Taehyung, yoruldum. Ben..çok yoruldum."

Nefesim yetmiyormuş gibi hissederken derin bir nefes çektim içime ama yine de yetmedi. Ne kadar çeksem de yetmeyecekti, anladım...

"Anka lütfen, düşünme böyle. Sen çok güçlü bir kızsın. Bana ne dediklerini unuttun mu? İyi olacaksın, söz veriyorum. Yeter ki şu an neredeysen çık ordan. Birinin yanına git lütfen. Hatta.. hatta telefonu ona ver."

Gülümsemeye çalıştım ama bu gülümseme canımı acıttı. Gülümsemek bana yorucu geliyordu artık. Oysa ben gülmeye aşık bir kızdım.

"Niye böyle yapıyorsun?" Yutkunurken o da sessiz kaldı. "Neden bana şu anda iyi davranıyorsun, neden beni aradın, neden söylesene, neden şimdi?!"

Sesim sonlara doğru yükselirken ağlamaya başlamıştım. Taehyung ordan bana seslenirken kapım bir iki defa tıklatıldı. Çok fazla ses vardı. Çok fazla ses vardı...

Tek elimle kulağımı kapatıp sesleri az da olsa bastırmaya çalışırken diğer kulağım telefondaydı. "Anka..seni aradım çünkü...birilerine ihtiyacın var, yardıma ihtiyacın var. Birinin sana ışık tutması gerekiyor, sen.. kaybolmuşsun. Seni burdan çıkartmam gerekiyor."

Acı bir şekilde gülümsedim. "Beni buraya attıktan sonra mı?"

Uzun bir sessizlik olurken ben de öylece bekledim. Kalbim acıyordu...

"Bana bu sözleri...acıdığın için değil de gerçekten değer verdiğin için söylemiş olmanı dilerdim."

Taehyung'un tedirginlikle çıkan sesi anında kulaklarımla buluştu.

"Hayır, hayır Anka. Asla böyle düşünme. Bak..bak sana her şeyi anlatacağım. Ama lütfen öncelikle şu an neredeysen ordan çık, lütfen.. lütfen kendine zarar verme."

"Niye böyle diyorsun Kim Taehyung? Benim varlığım da yokluğum da seni niye ilgilendiriyor? Ben sadece bir Hayal'im.."

Gözlerimi kapatmam birkaç damla yaşın süzülmesine sebep olurken beraberinde diğerleri de o yaşı takip etti. Taehyung'un kulaklarıma dolan sesiyle gözlerim anında açılırken kalbim bu kadar hızlı attığı için küfrettim.

"Sen yoksan ben de yokum, senin varlığınla ancak var olabilirim..."

Kısık sesimle "Yalan söyleme.." diye cevap verince Taehyung aceleyle devam etti. "Hayır Anka, inan bana yalan söylemiyorum. Lütfen... Bulut'un Hayal'i bir bütün. Biri olmadan diğeri olamaz. Sen yoksan ben de yokum Anka.. lütfen inan bana."

"Belki yalan söylüyorsun ama yine de bu yorgun ruhuma az da olsa iyi geldi..."

İkimiz de sessizce beklerken daha fazla dayanamayacağımı hissettim. Cidden kalbim ağrıyordu. Başım dönüyordu, odaklanamıyordum. Ne oluyor..? Henüz pes etmek istemiyorum.

"Anka..bu karanlık yolda senin elini tutacağım. Sana söz veriyorum sonunda mutlu olacaksın. Yeter ki elimi tut, lütfen. Gitme... Seninle yeni bir nefes alalım, yeni bir sayfa açalım..yeter ki pes etme Anka."

Yorgunca gülümsedim. "Taehyung, benim kalemi alacak gücüm bile kalmadı. Sonumuz belli değil mi zaten? Mutlu olmayacağız... Senin hayatın farklı, benim hayatım farklı. Benimki almış başını gidiyor bir çıkmaza. Ardından ben de sürükleniyorum. Artık kontrol bende değil. Sen de bana yardımcı olamazsın..."

"Lütfen, lütfen böyle deme. Anka, lütfen inan bana..."

"Ben sana bir kere inandım Kim Taehyung ve sanırım.. bu yaptığım en büyük pişmanlığım oldu."

Aslında öyle değildi... hâlâ içimde bir yerde sana inanan bir kız çocuğu var ama geç olmasından korkuyorum. Taehyung, kendimi iyi hissetmiyorum ve bu beni korkutuyor...

Kapıdan gürültülü bir ses gelirken kafamı yatağın kenarına yasladım. "Anka, Anka! Cevap ver. Aç şu kapıyı güzelim hadi!"

Akın'ın sesini duyunca "Seni seviyorum kuzen.." diye fısıldadım. Beni alıp götürürsün değil mi? Çünkü kapıyı açamıyorum..gücüm yetmiyor Akın. Lütfen bana yardım et. Garip bir his etrafımı sarmıştı ve oturduğum yerden bir türlü kalkamıyordum.

"Anka, aç şu kapıyı!" Kapı zorlama sesleri gelirken Taehyung'un sesini duydum. Korkmuş gibiydi... Hâlâ benim için endişelenen birileri var mıydı..? Onları nasıl bırakacağım? Onları.. bırakmak istemiyorum.

"Anka, bu gürültü ne? Neler oluyor orda? Lütfen cevap ver, Anka!" Sonlara doğru onun da bağırmaya başlamasıyla derin bir nefes aldım. Garip ama bu kadar ses beni rahatsız etmiyordu. Dizlerimi yorgun bir şekilde iyice kendime çekerken gözyaşlarım da peşi sıra dökülüyordu. Sesler artık yavaş yavaş duyulmaz hâle geliyordu ve bu biraz rahatlamıştı beni. Bitti mi, diye düşündüm. Artık başım ağramayacak di mi?

"Anka.." Taehyung'un yalvarır bir şekilde çıkan sesi kulaklarımla buluşurken onu hayal etmeye çalıştım. Siyah dalgalı saçlarının gözümün önüne gelmesi, o huzur veren sesinin kulaklarımda tekrardan duyulması iyi hissettirmişti. En sonunda gülümsemesi aklıma gelince ben de gülümsemeden duramadım. "Tae...hayalin hâlâ beni güldürüyor. Sanırım..cidden seni bırakamıyorum."

"Anka.. lütfen şu anda böyle konuşma. Bunları sonra konuşacağız tamam mı? Ama lütfen birinin yanına git, yalvarırım.."

Kapıdan hâlâ sesler gelirken gözlerimi kapattım. "Tae, üzgünüm...ayağa kalkamıyorum..."

Kalbim sıkışmasıyla içime bir korku doldu. Gözyaşlarım artıp yanaklarımı ıslatırken bir yandan  konuşmaya çalışıyordum. "Taehyung..ben kalkamıyorum."

Taehyung'un endişeli sesi duyulurken bir yandan da telefondan hışırtılar geliyordu. Aynı şekilde odanın dışından da sesler geliyordu. "Ne demek, ne demek kalkamıyorum?"

"Olmuyor. Gücüm yok...Tae özür dilerim.." Ağlamaya devam ederken Taehyung "A-anka.." diye kekeledi.

Gözlerimi daha fazla açık tutamazken telefon da elimden düşmek üzereydi. Ona bunu söylemeden gidemem. Olmaz...

"Tae..." Duraksayıp nefes alırken Taehyung da beni dinledi, hiç ses çıkarmadan... nefes bile almadan. Ben nefes alamıyordum, o da mı alamıyordu?

"Tae, ben mutlu olacağım, sen de mutlu ol..."

Ona kırgındım ve kırıldığımı söyleyemiyordum, zor olan buydu... Ama yine de onun beni aramış olması kırgınlığımı az da olsa gidermişti. Şu anda benim yanımdaydı...

Taehyung'un sesi delirmiş gibiydi. "Sakın, sakın böyle konuşma. Anka, yalvarırım gitme..dayan."

"Kim Taehyung..seni seviyorum..."

Tae'nin bağrışını, yalvarışlarını duyarken telefon yavaşça elimden kayıp düştü. Artık onun sesini duyamıyordum... Bir kere de olsa 'Seni seviyorum' demeni isterdim Taehyung ama olsun... Benim hislerimi bil, yeter.

Kendimi bırakmamla o esnada kapıdan da bir gürültü koptu. Biri çok geçmeden yanıma gelirken ben gözlerimi kapatmıştım bile. Her şey bulanıklaşmaya başlıyordu. Birileri bana sesleniyordu, bağırış çağırışlar, hareketlenme... Tae'nin sesini duyuyordum. Babamın sesini duyuyordum, annemin sesini duyuyordum...

Duyduğum son şeyler de bunlar oldu...

~V~

"Kahretsin, kahretsin, kahretsin..!"

Jimin odama dalarken "Neler oluyor?" diye soru yağmuruna tuttu beni. Bense saçlarımı çekiştirip telefondan bir ses bekliyordum. Sadece hışırtılar ve 'Anka' diyen sesler vardı. 'Anka, aç gözlerini...' Anında durup nefesimi tutarken "Gözlerini aç.." diye fısıldadım.

Diğerleri de odama girip birbirlerine soru sorarken ben tamamen dikkatimi telefona vermiştim. Nefesim sıklaşırken başımın döndüğünü hissettim. En sonunda telefonun kapanmasıyla öylece kalakaldım.

O kapanma sesi sanki benim de dünyaya veda etme zamanımın geldiğini gösteriyordu. Öylece durdum. Gözümden bir damla yaş düşerken ben hâlâ telefonu kulağımda tutuyordum. Ondan öylece ayrılamazdım...ben ondan ayrılamam... Nefesim yetmezken elimi yavaşça indirdim. Telefon yerle buluşunca Jimin omuzlarımdan tuttu. Beni sarsarken ben sadece yere, dolu gözlerle bakmakla yetiniyordum.

Bitti mi..?

Böyle bitemez...beni böyle bırakamaz. Ben onsuz olamam...'Hayal' olmazsa 'Bulut' da olmaz. Hayalim'in gitmesine izin veremem. Ben onsuz bir hiçtim...

"O gidemez.." diye fısıldarken Namjoon yanıma yaklaştı. "Neler oluyor Taehyung?" Bitmiş bir şekilde her birinin gözlerine baktım. Şaşkınlık, endişe, korku, merak..her şey vardı. O anda tüm kötü duygular bizi sarıp sarmalamıştı sanki.

Bir şey demeden Jimin'i kendimden uzaklaştırıp yavaşça ilerlemeye başladım. Sanki bir çöle düşmüştüm de suya ihtiyacım vardı. Ona ihtiyacım vardı.. yaşayabilmem için. Öylece yürüdüm...

"Onun yanına gitmem lazım. Anka'nın yanında olmam lazım."

Deli gibi bunları tekrar ederken adımlarımı hızlandırdım. Odadan çıkacakken diğerleri de peşimden geldi. Jungkook korkuyla "Hyung..!" diye seslenince umursamadan yürümeye devam ettim. Kalbim sıkışıyordu. Nefes alamıyordum. Anka'nın da canı yanıyordu, bunu hissediyorum...

Lanet olsun! Neden onu bıraktım ki, neden?!

Suga beni kolumdan tutup durdurmaya çalışınca kolumu çekip ondan kurtardım. Gözyaşlarım hızla akarken ben çıkışa doğru ilerlemeye çalışıyordum. Biri sanki kalbimi tutup acımasızca sıkıyormuş gibi hissediyordum.

J-hope'un anında önüme geçmesiyle bir an bile duraksamayıp onu da kenara hafifçe ittim ve yoluma devam ettim. Artık bana kimse engel olamazdı. Yeterince acı çekmiştik...

"Kim Taehyung!"

Suga bağırırken beni omuzlarımdan tutup kendine çevirdi. Anında kendimi ondan kurtardım ve onu itekledim. "Bırakın beni! Yeter anladınız mı? Onun yanına gitmem gerek! Onun bana ihtiyacı var, benim de ona!"

Bağırdıkça ağlamam daha da şiddetleniyordu. "Daha fazla geç kalmak istemiyorum..."

Tam arkamı dönüp gidecekken Suga yine beni kendine çekti. Yakamdan tutup sarsmaya başladı. Sanki beni kendime getirmek istiyordu ama şunu bilmiyordu...ben kendimi çoktan kaybetmiştim...

"Nereye gittiğini sanıyorsun, ha?! Öylece izin mi vereceklerdi sana?! A tamam git sen Türkiye'ye, sevgilini al gel mi diyeceklerdi?!! Kendine gel artık!!"

Sertçe yutkunurken onun gözlerinin içine bakarak ağlamaya devam ettim. "Umrumda değil! Gerekirse onları da yolumdan çekerim. Yine de onun yanına gideceğim!"

Bağırmam sonucundan yüzüme inen sert yumrukla yere düştüm. Herkes susmuş öylece kalakalırken ben elimi yavaşça yanımdaki koltuğa koyup destek almaya çalışıyordum. Kalkmaya çalışırken kolumun titremesiyle geri yere çöktüm. Her yerim titriyordu. Elim, kolum, bacağım, vücudum, kalbim... En çok da kalbim titriyordu...

Herkes nefesini tutmuş beni izlerken ben transa geçmiş bir şekilde öylece kalmıştım. Ben ne yapacaktım? Ben..bu şekilde yaşayamam..ona ne olmuştu ve şu anda nasıldı? Yaşlar bir saniye bile akmayı durdurmazken acıyla gözlerimi yumdum..ben Anka'nın yerine de mi ağlıyordum? Onun canı bu kadar çok mu yanıyor? Tarif edilemeyecek kadar çok..?

O gökyüzüne henüz gitmedi di mi? O hâlâ benimle mi? Lütfen, lütfen benimle olsun...benimle kalsın. Ben henüz ona doyamadım. Ben henüz ona sevdiğimi..söyleyemedim.

"Ben...bir meleğimi daha..kaybetmek istemiyorum."

Fısıltım bu sessiz ortamda yankılanmaya devam etti sanki. Kulaklarım durmadan bu cümleyi duydu. Kalbim durmadan bunu söyledi. Gözyaşlarım durmadan isyan etti... Ve ben geçen her saniyede sona daha da yaklaştığımı hissettim.

Suga yavaşça yanıma çökünce ona döndüm halsizce. Üzgün bir şekilde elini omzuma koyarken artık onu seçemiyordum. Gözyaşlarım bütün görüş alanımı kapatmıştı. Anka..

Suga'nın beklemeden beni kendine çekip sarılmasıyla hıçkırıklarım da beraberinde geldi. "Hyung...ben ne yapacağım? O-onu kaybedemem. D-dayanamam!"

Çaresizlik böyle bir şey miydi? Çok acı bir şekilde tadıyorum bunu. Onun yanına gitmem lazımdı ama bu çaresizlik beni mahvediyordu. Kalbime yüzlerce bıçak aynı anda saplanıyormuş hissiyle burda sıkışıp kalmıştım.

Bir yandan acıyla bağırırken bir yandan hıçkıra hıçkıra ağlıyordum. Sesimi duyurmak istiyordum ama çıkmıyordu sanki. Bu çığlıklarım acımın duyulmasına yetmiyordu.

Jungkook da ağlayarak bana sarılırken Jimin ve Jin de sarıp sarmaladı bizi. Namjoon ve J-hope anında bizi örterken gözlerimi sıkıca yumdum. Bir kâbusun içindeydim sanki. Bir türlü sona ermeyen bir kâbus...

İçim yanıyordu.. kalbim acı içindeydi. Bilinmezlik içinde yüzüyordum ve bu nefesimi kesiyordu. Bir yandan pişmanlık beni boğarken diğer taraftan Anka'ya bir şey olmuş olma düşüncesi beni bitiriyordu. Gitmesine izin veremem. Yoksa onu çoktan kaybettim mi..?

Tekrardan nefes alabilir miyim? Canım yanmadan..onunla tekrardan nefes almak istiyorum...

Yeni bir sayfa açılır mıydı? Yoksa hikaye sona mı erdi..?

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top