Evin Diğer Yüzü

Ev sanki yüzlerce yıl geriye gitmiş gibiydi, terk edilmiş bir virane halindeydi. İçinde mobilya namına pek bir şey kalmamıştı, perdeler lekeli ve yırtıktı. Kırık camlardan içeri dolan rüzgarla, kumaşı sağa sola uçuşuyordu. Raflar üzerinde sayfaları sararmış birkaç kitap istiflenmiş bir halde üst üste duruyordu. Çerçeveler kapalı şekilde bulundukları yüzeylere yatırılmıştı. Duvara asılı tablolar ters dönmüş, portreler baş aşağı sarkmıştı. Çizimdeki insanların saçları da gerçekten yer çekimine doğru dökülmüştü, Eylem içinin ürperdiğini hissetti. Farklı bir boyutta evin farklı bir çehresini görüyordu şimdi ama burası ona ne anlatmak istiyordu? Her şey siyah beyazdı üstelik, sanki yıllar önceki bir televizyon yayınının içine girmiş gibiydi.

Rüzgar ıslık sesi çıkartarak koridorları dolaşıyordu, soğuk içine işlerken istemsizce titredi. Eskimiş el dokuması kilimlerin üzerine basarak ilerledi. Parmaklarını duvar boyunca sürterek yürüdü. Siyah bir toz tabakası derisine yapıştı. Burada her şey gerçekti, birer illüzyondan ibaret değildi. Sonra duvara kazınan harfler dikkatini çekti, çarpık çurpuk şekiller gibiydi ama dikkatli bakınca yazı yazmayı yeni öğrenmiş birinin karalamalarına benziyordu.

'Neden bu kadar güzel.' yazıyordu bir yerde. Başka bir duvarda ise 'uyumalıyım.' yazılmıştı.

Neden bahsedildiği hakkında hiçbir fikri yoktu Eylem'in. Harflerin üzerinde parmaklarını gezdirdi, yoğun bir kıskançlık hissi hücrelerini kuşattı. Hayır, duygular Eylem'e ait değildi, sadece duvardaki enerjiyi hissetmişti. Kıskanç biri... Bu yazıları yazan kişide iyiliğe dair hiçbir emare yoktu. Kimsin sen, diye düşündü. Bu evde ne zaman yaşadın ve neden bunları yazdın? Sadece düşünmekle kalmadı, aklındaki her şeyi koridora doğru fısıldadı. Sonra yürümeye devam etti.

Erimiş mumlar duvarlara dayalı ahşap şifonyerlerin üstündeydi. Çoktan sönmüş fitilleri kararmıştı. Eylem içeri dolan beyaz zerrelerden kar yağdığını fark etti. Üşümesi boşuna değildi. Ama biz yaz ayındayız, diye düşündü. Kafası git gide karışıyordu, daha önce hiç böyle bir şey yaşamamıştı. İdil'in odasını gördüğünde oraya yöneldi. Duvara pek çok şekil çizilmişti, hepsi çifterdi ama ikiz şekillerin biri özensiz çizilmişken diğeri kusursuz güzellikteydi. Biçimsiz olanlar bakir bırakılırken diğerleri, kusursuz olanlar çarpıyla lekelenmişti. İkiz, diye düşündü. Bunlar İdil ve Nil'i mi yansıtıyor? Kayıp kardeşi görmüş olmayı diledi, o zaman çok daha isabetli çıkarımlarda bulunabilirdi.

İlerledi.

Peri'yi gördü, o da tıpkı Özgür gibiydi. Korkutucu bir kukla bebek... Onunda ağzı ve göz çukurları genişlemişti. Elinde bir defter tutuyordu ve öne geri yaylanıyordu. Sabit durması gerekirdi, tabii birileri onu itmediyse. Eylem hızla çevresini taradı. Başı bir sağa dönüyordu bir sola. Şakaklarında biriken terleri hissedebiliyordu. Boynundaki damar sertçe atmaya başlamıştı. Yutkundu. Peri'ye doğru yaklaştı. Defter açıktı, ama sayfalarda 'günlük' kelimesi hariç başka bir şey yazmıyordu. Bu bir yönlendirme miydi? Eylem cevaplara ulaşabilmek için birilerinin yazdığı günlüğü mü bulmalıydı? Belki de Peri anlatamadıklarından daha fazlasını satırlara döküyordu. Peri'nin boş göz çukurlarına baktı. Uykusuz gözleri şu an kızı terk etmişti. Korkunç ve zavallı görünüyordu. Eylem onun için üzüldüğünü hisseti. Sonra anneleri aklına geldi. Fahriye Tozlu odasından hiç çıkmıyordu ve Peri de onun odasına girmiyordu. Belki evin bu şekli orada da Eylem'e bir şeyler sunardı.

Hızla oraya yöneldi. Ayakları altında ahşap parkeler gıcırdıyordu. Fahriye Tozlu'nun oda kapısının etrafında yoğun bir sis vardı. Pencereden süzülüp orada birikmişti. Eylem tekrar sağını solunu kontrol etti. Hiçlikle kuşatılmış gibiydi. Sisi eliyle dağıtarak kapı koluna uzandı. Kolu aşağı indirdi ama kapı açılmadı. Birkaç kere daha denedi ama çabası nafileydi. Sis de git gide yoğunlaşıyordu. Eylem dudaklarını diliyle ıslatıp ellerini beline koydu. O ahşap kütlenin ardında ne vardı, deli gibi merak ediyordu. Belini büküp gözünü kapı deliğine yaklaştırdı. Görüş açısı dardı ama içerisinin muhtemelen bir mum ışığıyla aydınlandığını gayet net olarak görebiliyordu. İçeride birisi geziniyordu. Gölgesi duvarlara ve zemine yansıyan birisi... Kısık sesle bir şeyler mırıldanıyordu. Etrafın sessizliğine rağmen duymakta zorlanıyordu onu Eylem. İyice kulak kabarttı.

"Ailemi bir arada tutamadım. Nereden bilebilirdim. Habis duyguları hesaba katmadım. Tozlu atalarını bile bir kenara attım. Her şey farklı olacak diye düşündüm. Ailemi dağıttım. Onları bir arada tutamadım." Bir kadındı bunları söyleyen, muhtemel bir tahminle Fahriye Tozlu.

Yine de ortadaki tuhaflık göz ardı edilemezdi. Bu evdeki Eylem haricindeki herkes bir kukla gibiydi, uzuvları eğilip bükülerek genişleyen birer beden ama Fahriye geziniyor, konuşuyor ve duvarlara gölgesini düşürüyordu. Odada kısılıp kalmıştı, bu evde yaşayan tek şeydi.

Sonra gölge git gide yaklaştı, ışığı kapattı, devleşti ve anahtar deliğini karanlığa boğdu. Eylem irkilerek gözlerini açtı. Özgür hemen önündeydi. "İyi misin Eylem?" diyordu ve bunu üç kere tekrar etti.

Eylem başını üstünkörü salladı. Evin gerçekliğine, yaşadığı ana geri dönmüştü. Renk tonları sıcacıktı yine, güneş yakıcı ısısıyla ortalığı kavuruyordu. Açık pencereden cırcır böceklerinin sesi ve kuşların çığlıksı ötüşü işitiliyordu. Mobilyalar mevcut konumlarındaydı ve Özgür kanlı canlı karşısındaydı. Dudakları endişeyle bükülmüş, gözleri kısılmıştı. Normal hayat, diye düşündü Eylem ve Özgür'e sıkıca sarıldı. Az önce her ne yaşadıysa ruhu üşümüştü ve şimdi güvenli limanındayken içi sıcacıktı.

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top