Çürük
Haziran 2022
Eylem gözlerini açtığında boğazında yoğun bir kaşıntı hissi duydu. Dilindeki sarımsak tadı geçmemişti, birkaç kez yutkunarak yattığı yerde doğruldu. Loş bir odadaydı, çift kişilik genişçe bir yatağın içinde yatıyordu. Yatağın iki yanındaki komodinlere süslü şamdanlar içinde kalın mumlar yerleştirilmişti. İçerideki tek ışık kaynağı da bu mumlardı.
Pencere önündeki tekli koltukta Teo oturuyordu, daha doğrusu uyukluyordu. Başı yana düşmüş, gölgesi ise duvara yansımıştı. Kucağına koyduğu ellerinin arasında telefonu göze çarpıyordu. Kapı açılırken irkildi ve etrafa uykulu gözlerle bakındı. Nerede olduğunu anlamaya çalışıyordu, sonunda gözleri Eylem'i yakaladı ve endişeyle ayaklandı. "Nihayet uyandın."
Eylem'in boğazı kurumuştu ve odaya giren Feride'nin elindeki tepsiyi görünce iştahla yutkundu. "Susuz ve açım. Neler olduğunu ben bunları yerken konuşabilir miyiz?" Tepsiyi kucağına çekip sandviçten koca bir ısırık aldı. Sonra bardağı kafasına dikip tek bir damla su bile bırakmadı.
"Uyanınca aç olabileceğinizi söylemişti İdil Hanım. Hazırda bulunsun diye getirmiştim ama güzel denk geldi." Feride ellerini önünde birleştirmişti, gözleri utangaçça bakıyordu. "Başka bir arzunuz var mı?"
Eylem başını iki yana salladı. "Teşekkür ederim, zaten her yerim tutulmuş. Bir şey istersem ben gelir alırım."
Feride gülümseyerek sakin adımlarla dışarı çıktı. Kapıyı ses çıkarmamaya özen göstererek kapatmıştı.
Eylem yalnız kaldıklarında direkt konuya girdi. "İdil bir şey saklıyor."
Teo yatağın ucuna oturup Eylem'in bacağını okşamaya başladı. "Bayıldın Eylem. Doktor geldi, kontrol etti seni ve bir şeyin olmadığını söyledi. Yumuşak bir şekilde düşmüşsün, bu yüzden kayda değer herhangi bir yaran yok ama iki saattir uyuyorsun. Hiç böyle olmazdın."
Eylem boynunu ovuşturdu. "Ben de anlamadım. Kesik kesik görüntüler gördüm, bu evin geçmişini." Sonra mumlara göz attı. En son saat yedi civarıydı, yemek için toplanmışlardı ve her yer ışıl ışıldı. Şimdi saat dokuzda ise ortalığın neden loşluğa büründüğünü kestiremiyordu.
Teo pencereden dışarıyı işaret etti. "Fırtına. Aşırı sıcak yüzünden yağış bekleniyordu ya, kuvvetli rüzgar elektrik tellerini etkileyebiliyormuş. Arada böyle kesintiler yaşayabiliyorlarmış. Yani... sen bayıldıktan hemen sonra elektrikler kesildi, Peri çılgına döndü. Bildiğin histeri krizi geçirdi. İdil ve çalışanları Ayşe onun yanında. Özgür de onları gözlemlemek istedi. Ben de buradayım." Bir sahnedeki en iyi gösteri oymuşçasına gülümsedi.
"Şamdanlar nefismiş." Eylem göz devirmemeye çalıştı. Bu oda eski zamanların çiftlik havasını çok iyi yansıtıyordu ama pek Eylem'in tarzı değildi. "Bana şimdi bu oda mı tahsis edildi?"
"Bizimkiler de karşı uçta. İdil yan yana kalmamamızın mahremiyeti koruyacağını düşünmüş. Rahat etmek istermişsin." Teo'nun kaşları imalı bir şekilde oynaşmıştı.
"Kesinlikle doğru düşünmüş. Haftalar boyunca beni özle de kıymetimi anla." Eylem sandviçin kalan kısımlarını da yiyip parmaklarını yaladı. Bunu lezzetli ve elle yenilen her yemeğin ardından yapardı. "Üstelik az önce dediklerimde ciddiydim. İdil bize her şeyi anlatmamış."
"Ne gördün ki?" Teo da ciddileşmişti.
"Beşinci bir kardeşin varlığını hissetim, sarımsağa alerjisi olan biri. Bu yüzden yemeği yediğim anda içimde bir şey tetiklendi. Bir de... Karların metreleri bulduğu bir yerde eğri büğrü bir baraka vardı. Sık ağaçların arasında, ıssızlıkta ama tam olarak neredeydi anlayamadım."
"Özgür geldiğinde bunları not alalım ya da dur... Ben gidip onu bir çağırayım."
"Teo?" Ayaklanan erkek arkadaşı duraksadığında Eylem konuşmaya devam etti. "Tüm Tozlu insanlarını anlattı bize, neden bu beşinci kardeşi gizledi ki?"
Teoman omuz silkti. "Kim bilir. Belki o kardeş de Peri gibi bir şeyler yaşamıştır. Sonu acıklı bir hikayedir ve unutmak istiyorlardır. Bazen insanlar mutluluğu tekrar tadabilmek için unutmayı seçerler."
**
Teoman, Özgür'ü çağırmak için evin herhangi bir köşesine gittiğinde ki Eylem bu yeri henüz bilmiyordu kuvvetli bir gök gürültüsü duyuldu. Saniyeler önce evin içi sabah vaktiymiş gibi aydınlanmıştı. Zemin titreşimleri ayaklarını dürttüğünde Eylem yataktan kalktı. Sırt kemikleri ağrıyordu. Dışarıda esen güçlü rüzgar pencere camlarını dövüyordu ve tiz uğultusu odanın içine doluyordu. Eylem mum alevlerinin hafifçe titrediğini gördü. Sıcaklık ise hala boğucuydu.
Duvara dayalı bavulunu yere çekip fermuarı açtı ve içindeki eşyalarını yatağın üzerine serdi. Şimdilik rahat bir şeyler giyse yeterdi, daha sonrasında onları dolaba yerleştirebilirdi. Sonrasında merakla odayı inceledi, burası haftalar boyunca ona ait olacaktı. Tül perdelerin üstüne, ucunda üçgen motifler bulunan açık turuncu güneşlikler örtülmüştü. Pencerenin sadece biri açıktaydı, Eylem perdeleri kenara çekerek gökyüzünü ortaya çıkardı ya da ortaya çıkardığı şey sadece yoğun bir pustu. Hiçbir şey görünmüyordu, yağmur yoktu ama hava kapalıydı. Karanlık bir bütünlük... Avizeden yansıyan ışık sayesinde Eylem pencere camında kendi yansımasını görüyordu. Dağınık saçı, pamuklu giysileri ve kolları iki yana sarkan bedeniyle ne kadar da narin duruyordu.
Sonra belinin sağ tarafından bir kol sağa doğru uzandı. Parmaklar ince, uzundu ve gergince açılmıştı. Eylem nefesini tutarak göz ucuyla sağına baktı. Boşluk dışında bir şey yoktu. Sonra yansımaya geri döndü, ikinci bir kol belinin sol yanından çıkmıştı. Buradaki parmaklarsa kıpır kıpırdı. Yukarıya doğru çıkıyorlardı, bunun tek bir anlamı vardı. Çömelen biri ayağa kalkıyordu.
Eylem güçlükle bir nefes aldı ve boynunun yanından çıkan çürük bir yüz hırıltılı nefesini tenine saldığında boğuk bir çığlık attı. Çürük kollarsa beline dolanmıştı.
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top