Bölüm 6 - Çikolata Meselesi
Akşam yemeğine birkaç saat kala, herkes odasına çekilirdi. Ev o saatlerde resmen sessizliğe karışırdı. O kadar sessiz olurdu ki, biri odasından çıkarsa kapının sesinden tutun yürürkenki adımlarının sesi bile duyulurdu evin diğer tüm odalarından.
Dağ evinde yapılacak çok fazla alternatifiniz yoktur. Eğer dilerseniz büyük salondaki çok da son model olmayan televizyonun diskine eski dönemden kalan film CD'lerinden birini takabilir ve sinema keyfini bu tamamen tahtadan yapılma evin göl manzaralı koltuklarında yaşayabilirdiniz. Ya da, telefonunuzun çektiği bir yer bulursanız şayet, özlediğiniz bir dostunuzu arayabilirdiniz. Bir seçenek de, benim gibi tüm gününüzü kitap okuyarak ve sayfaların arasından güzel paragrafları seçerek bir kenara not almakla zaman öldürebilirdiniz. Dürüst olmak gerekirse, dizüstü bilgisayarımı özlediğim de bir gerçekti.
Ne var ki, sabahleyin üst üste yaşadığım o anlardan sonra okuduğum kitaba eskisi kadar odaklanamıyordum. Evden hiçbir ses çıkmaması bile yardımcı olmuyordu okumama. Aynı sayfayı tam 3 kez okuyup anlamaya çalıştığımı fark ettikten sonra pes edip kitabı tamamen kapatma kararı almıştım.
Büyükannem çok yüksek ihtimaller dahilinde odasında uyuyordu, annem bugün odasına çekilmek yerine evin çeken bir konumunda telefonla babamla konuşuyordu. Mercedes ve Louis'in ne yaptığını ise bilmiyordum.
Aşka inanmazmış. Ne kadar da romantik olmayan bir cümle. Bir insan nasıl olur da herkesin uğruna şiir yazdığı, filmler çektiği, kitaplar bitirdiği konuya inanmazdı?
Aslında bu konu üzerinde yeterince düşünmüş ve bir sonuca varmıştım. Bu garip bakışmalar ve üstüne böyle şeyler söylemesi, sigarasının yarısını bana vermesi vesaire adamın garipliğini ortaya koyuyordu. Çok fazla tanıdığım psikolog olduğu söylenmezdi ama tahminimce hepsi de böyledir. Yalan söylemeyi de onlardan iyi bilen yoktur çünkü her türlü insan davranışlarını ezberlememişler mi? Can sıkıntımı bunları düşünmekle geçirmek hata olmuştu. En sonunda dayanamayıp merdivenlerden aşağıya indim. Annem balkonun sürgülü kapısını kapatmış, gerçekten telefonla konuşuyordu yerinden kıpırdayamadan. Çünkü eğer konuşursa muhtemelen hattı kesilirdi.
Sadece dolapların arasında atıştırmalık arıyordum. Arkadan gelen topuk sesleri git gide bana yaklaştı.
Yerdeki poşeti tam almış ve kalkmak üzereydim ki kafamı açık kalan dolap kapağına çarpmamla beynim -hiçbir abartmaca olmadan- sallandı. Acıyla ağzımdan bir küfür savurup elimi acıyan yere koydum. Louis'in geldiğini fark etmeyecek kadar meşgüldüm. Yanıma kadar gelip bir adım ötemde durdu ve garip bir şekilde bakmaya başladı. Derdi neymiş sonradan öğrendim. "Bakayım istersen."
Pekala. Sessiz bir nefes aldım ve kafamda çarptığım yeri göstermek için başımı hafifçe ona doğru eğdim. Tam tepesi sayılmazdı yine de çok acıyordu. Elleriyle saçlarıma dokunacağını, yani kaba tabirle kafamı tutarak bakacağını düşünsem de sadece göz attı ve eskisi gibi uzaklaştı. Buzdolabına gidip alt kısmından aldığı buzu havluya sararak kafamda şişmeye başladığını hissettiğim yere koydu. "Şişliğini ve ağrısını alır. En azından kanamıyor. Kötü çarptın."
Bir eli hala kafamdaki buzlu havluyu tutarken, benim tutmamı beklediğini düşünerek aynı havluyu diğer ucundan tuttum. Birkaç saniye boyunca parmak uçlarımızın temas halinde olduğu o an bana bakmaya devam etti. "Dolabı ne ara açtığımı hatırlamıyorum bile."
"Seni ben korkuttum sanırım."
Şimdi, bu cümleden tek bir şey çıkarabilmiştim. Onun geldiğini gördüğüm için heyecandan kafamı çarpmışım gibi görünmüştüm. BU BÖYLE DEĞİLDİ. Ne kadar da aptal bir izlenim yarattım.
Tam ağzımı aksini söylemek için açıyordum ki, bu sefer de tutulduğum öksürük, tanrının bana verdiği bir cezaydı sanırım. Adamın önünde iki kelime ettirmemişti bana. Neyse ki bir şey demeden bu ızdıraba son verdi ve az önce kafamı çarpmamla düşürdüğüm poşeti eline aldı. "Bunları seviyordun, değil mi?"
Hala mutfağın ortasında durmuş, kafamdaki havluyu tutarken onun bana zorla aldırdığı çikolatalara ve ona bakıyordum. Bu çikolata oyununu fark etmeliydin. Nasıl farkına varamadın? Teyzenin ne zaman çikolata yediğini gördün? Poşeti mutfak tezgahına bırakıp içinden bir tanesini seçti ve çikolatanın pakedini açtıktan sonra neredeyse yarısı kadar bir ısırık aldı. Gözleri mutfak parkelerine sabitlemişti, onu dikizlemekten hiç kaçınmıyordum. Elindeki paket bitmeden çikolataların arasından başka bir tanesini daha aldı ve onun da pakedini yırttı. Bana verdiğinde aklımı kaçırmak üzereydim. "Neden yemiyorsun?"
Kendimi tutamadım o andan sonra. Benimle eğleniyordu. Ama ona kızamıyordum da. Mazoşist bir şekilde zevk alıyordum sanki. "Mercedes'e aldığımızı sanıyordum." diye mırıldandım ama çikolatayı yemekten de geri kalmamıştım.
"Yapma Harry. Bu genelde ufak çocuklar için yapılan bir kandırmacadır. Çekingen ve sessiz olanlarda işe yarar özellikle."
Onun aksine, yavaş yavaş çiğniyordum çikolatayı. Midem bulanıyordu ama bunun sebebi vücudumun onunla doyumsuzluğa vurduğu konuşma zevkinden kaynaklıydı. Sanki vücutlarımız buradaydı ama ruhlarımız arkada bir yerde birbirine çıldırtıcı bir derecede yakınlıkta laf dalaşı yapıyordu. "Bunlar senin çikolataların ve bunları sana aldım. Çünkü orda 'hadi al ne istersen' deseydim çekinecektin. Öyle değil mi?"
Kafamdaki buz erimişti. Bunu kafamdan enseme kadar akan soğuk su damlalarını hissedince fark etmiştim. Elimde kalan ıslak havluyu kenara bırakıp yenisini almak için onun önünden geçmiştim. Başını gittiğim yere çevirdi. "İşinde çok başarılı olmalısın." Tek elimle buzları kafama havlusuz tuttuğumu gördüğünde kaşlarını istemsizce havaya kaldırdığı barizdi. Onu etkilemiş miydim yoksa? "Başarılı olduğun halde bırakman da üzücü olmuş."
"Bırakmadım, sadece ara verdim."
"Bana pek öyle gelmedi. İnsanları analiz etmeye devam ediyorsun." Cümlemle, suratında -resmen- tatmin olmuş bir sırıtışla bana baktı. Bunu ilk kez gördüğüm için, bir anlığına afallamıştım ve ne dediğimi unutuvermiştim.
"Herkesi değil." dedi.
Ne yani? Sadece beni mi analiz etmeye karar vermiştin?
Ağzımı tam açmak üzereyken, koşar adımlarla gelen Mercedes, lafları ağzıma tıkıvermişti. Merdivenlerdeki sesi duymasına rağmen, Louis'in dönüp de nişanlısı neden, nereye koşuyor diye bakmak yerine gözlerini inatla üzerimde tutması fark edilmeyecek bir detay değildi.
"Harry az önce kafasını vurdu dolaba." Louis söyleyince Mercedes hemen benim olduğum tarafa geldi ve aynı şekilde kafama bakmaya çalıştı.
"Dikkat etsene Harold.. Çok acıdı mı yoksa?" Buzları elimden alıp şişliğe baktı. Islak kalan elimi üstüme sürdüm. "Sanırım acıdan değil de buzlardan dolayı beynim dondu."
Mercedes elinde minicik kalan buzları mutfak lavabosuna öylece atıp kollarını omzuma sardı. Louis hala aynı yerinde dikilerek, bizi izliyordu. "Söylesene Louis, sence Harry'le benziyor muyuz?"
"Sakarlık açısından evet." dedi hafifçe gülümsemeyi ihmal etmeden. Mercedes kulağıma doğru kıkırdadı. Göğsü ve tüm karnı sırtıma yaslanır bir halde omuzlarıma sardığı kollarını sıkılaştırdı.
"Hayır ya, görünüş olarak diyorum. Karakter analizimiz için daha çok erken."
Louis'in o bakışları altında eriyip gitmem an meselesiydi. Bir nişanlısına, bir de bana bakıyordu ve her iki saniyede oynayan göz bebeği ve ona katılan ufak mimikler benim için çıldırtıcı bir hal almaya başlamıştı. Artık, sadece ona bakmak bile kalbimin hızlanmasına sebep oluyordu. İkisinin arasında dururken, böyle şeyler hissetmek, garip bir hüzne boğdu beni. "Biraz simanız andırıyor sanırım."
Oradan kaçmak istedim, midemin bulantısı öyle artmıştı ki, ikisinin ortasında kusmam an meselesiydi. Heyecandan olduğunu biliyordum, yediğim hiçbir şeyde sorun yoktu. Bir de başım zonkluyordu sürekli az önceki darbeden sonra bu çok normaldi. Vücuden aldığım sarsıntı yetmiyormuş gibi bir de yaşadığım ruhenki sarsıntının, beni kötü etkileyeceği belliydi.
"İyi görünmüyorsun Harry."
Mercedes arkamdan çekilip Louis'in söylediğinin doğru olup olmadığını görmek için yüzüme baktı. "Gel seni odana çıkarayım. Başına krem sürerim sen de biraz yatarsın."
Odada tamamen yalnız kalana kadar her saniyeyi saymıştım. Zaman öyle yavaş geçmişti ki o dakikaların tümünden sonra. Teyzem kapıyı ve ışığı kapatıp odadan çıkınca dakikalardır tuttuğum o uzun nefesi salıvermiştim dudaklarımdan. Bu öyle bir solukverişti ki, neredeyse odada dönüp yine bana çarpmıştı. Parmak uçlarımdaki tüm kan çekiliyordu. Kendimi bu kadar tutmuş olmam bile şaşırtıcıydı. Belki kulağa acınası geliyordu ama hayır, haftalar sonra ilk kez, Louis'in bana olan tavrından, cümlelerinden, bakışlarından ve başlı başına kendisinden dolayı kendime dokunmuştum.
y/n: başka hangi bölümü yazarken karnıma ağrı girdi hiç bilmiyorum ama harrynin yaşadığı garip zevklere ben de şahidim :D
Bir de bu bölümü eğer kabul ederse, kendisine ithaf ve geçmiş doğum günü hediyesi olarak vermek isterim biktimgercekten ve bu harika sahne fikri için sonsuz teşekkürler:))
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top