Bölüm 24 - Karşılıklı Duygular
Tüm gerçekler açığa çıktıktan birkaç gün sonra ve düğüne sadece 13 gün kaldığında.
Louis Tomlinson ve Mercedes March'ın evlenmesine neredeyse 2 hafta gibi bir süre kalmışken, onların evlenmesine neden olan buzdağının görünmeyen kısmındaki her detayı sonunda onların ağzından öğrenmiştim birer birer. Gecenin bir vaktinde, dağın tepesindeki bu evde sadece üçümüz vardık. Yakınlarda, başka hiç kimse yoktu. Düşününce belki kulağa çok ürkütücü geliyordu, ama benim için tam tersi söz konusuydu. Onların odalarında, ikisinin arasında saatlerce hikayelerini endişe ve mutlulukla karışık duygularla dinlerken, tüm bunlardan çok fazla mesut olmuştum. O gecenin akabindeki diğer günlerde de, aynı yatağı, üçümüzün paylaşacak olması buna dahildi.
"Tüm bunların yükünü seninle paylaştığımız için bize kızmıyorsundur umarım Harold. Ya da teyzenin bu kadar baş belası olmasından dolayı." O gece tüm anlatılanlardan sonraki birkaç dakikalık sessizliği Mercedes sözleriyle bozmuştu. Bedenine sıkıca sarılmadan önce yatakta ona dönmüştüm. "Hayır, asla. Ölene kadar kimseye söylemeyeceğim." Mercedes de sarılmama karşılık vermişti böylelikle. Saat yeterince geçti bu yüzden odadaki herkesin fazlasıyla uykulu olduğu yavaş kelimelerinden de anlaşılıyordu zaten. Mercedes kollarını bana dolayarak uyuyakaldığı ilk dakikalarda, neredeyse rüya gördüğümü düşünecek kadar daldığım bir anda bedenime eklenen Louis'in kollarını hissetmemle, yüzümdeki gülümseyiş büyümüştü.
Bu onlarla beraber uyuduğum ilk geceydi. Böyle bir şansa çok fazla sahip olamayacağımın da bilincindeydim her zaman. Bu yüzden, bilinçaltımda her zaman varolduğunu bildiğim büyük heyecan yüzünden sık sık uyanmış ve bunun gerçekten yaşandığına emin olmak istemiştim. Aslında çok da derinlerde olmayan bir yerlerde Louis'in kolları arasında uyuyor olmanın verdiği mutluluk vardı. Gözlerimi açar açmaz, ikimizin üzerinde olmasa bile, kollarının mutlaka bana sarılı olduğunu biliyor olmak, hiç bu kadar güven dolu hissettirmemişti bana. Üstelik, bu büyük ve kutsal bir şeydi benim için. Sevdiğim insanın kollarında uykuya dalmak. Uyku; ölümle eşdeğerdi. Bu öyle mutlak bir mutluluktu ki, ölsem bile aynı huzuru yaşayacağımın kesinliğini bildiriyordu bana. Aşk bu değil miydi zaten? Sevdiğinin kollarında ölmek istemek. Sonsuzluğa, cennete açılan bir kapı. Benim için; Louis'in sıcaklığında, kollarında uykuya kendimi teslim etmekti, ölümle eş değer olan.
Gecenin bir vakti ne zaman uyansam, güneş henüz ortaya çıkmamış ve hala içerisi aydınlanmamış oluyordu; o zaman ben de kısa süreli açtığım gözlerimi tekrardan kapatıyordum. Uykuya dalmadan önceki hatırladığım pozisyonlarımız değişmiş oluyordu mutlaka her seferinde; ben ve Mercedes artık birbirimize sarılmıyorduk, Mercedes kendi tarafına dönmüştü, ben yüz üstü yatıyordum ve başım Louis'in tarafına dönüktü. Louis de bana dönmüş bir halde uyuyordu. Kolu hala benim üzerimde duruyordu. Uyandığımı hissedercesine, tenimi okşamıştı. Ben de bunun mutluluğunu yaşarken çoktan uykuya dalmıştım.
Bir sonraki uyanışımda ise, bu sefer oda aydınlanmış olduğu için gözlerimi açmadan sabah olduğunu anlayabilmiştim. Hala aynı şekilde yatarken, örtünün altındaki bedenime sarılan kol bu sefer Mercedes'e aitti. Göz ucuyla Louis'e baktım. Odadaki sessiz nefeslerinden halen uykuda olduklarını anlamak zor değildi. Mercedes bana sarılırken, ben de Louis'in elini tutuyordum. Sırt üstü uzandığı için, sabahın erken saatlerindeki loş aydınlık sayesinde mimiksiz yüzüne hayranlıkla bakıyordum tam olarak uyanık olmadığım halde. Uyandırmak istercesine öncesindendir tuttuğum elini sıktığım zaman, başta tepki vermedi ama soluk verişi bir anda, aşırı yavaştan, normal düzenine geçmişti. Gözlerini zorlukla araladığı belli oluyordu bana dönerken. Bana bakan mavi gözleri gördüğüm anda dakikalarca uğraştığım halde atamadığım o uykulu halimi bir anda üstümden atıverdim. İnce dudakları sebepsizce gülümsüyordu bana doğru. Elini yanağıma götürüp okşadı ve saniyeler çok hızlı geçerken, dudağıma yakın yerini öptü. Ne olduğunu anlayamamıştım bile. Louis yataktan kalkarken lavaboya gittiğini fısıldamıştı. Onu bekleyebileceğimi düşünmüştüm ama, o gelmeden önce çoktan uykuma geri dönmüştüm.
Annemler gelene kadar, yani iki gece daha birlikte uyumuştuk. Dağ evinde hep beraber vakit geçirirken, konuştuğumuz şeyler bana anlattıkları hikayeden farklı olması için uğraşıyorduk ama her seferinde konu oraya bağlanıyordu. Yine de, bundan rahatsız olan kişi ben değildim. Bana her şeyi defalarca anlatsalar bile sorun olmazdı. Sadece, tüm bu konular ve sorunlar aylardır zaten Mercedes'in başını ağrıttığı için başka şeylerden konuşmak istiyordu ve ben de onu anlayışla karşılıyordum. Konuşmadığımız zamanlarda yine onların odalarında film ya da dizi izleyerek zaman geçiriyorduk. Film esnasında mutlaka Mercedes her zaman olduğu gibi yorum yapıyordu ve Louis de bizimle kendi fikirlerini paylaşıyordu. Benim yaptığım şey ise, büyük bir zevkle ikisini dinlemek oluyordu. Ara verdiğimiz zamanlarda, Louis'in bize hazırladığı atıştırmaları yiyor ve konuşacak başka konular üzerinde ufak da olsa kafa patlatıyorduk. Mercedes genelde güzel konular açan kişi olmuştu hemen. Örneğin, başımıza gelen en komik şeyi anlatmamızı istemişti. Öncelik sırası Mercedes'teydi, onun komik bir çocukluk anısına hepimiz gülerken sıra bana geçmişti. "Bir keresinde derste dilim sürşmüştü. Yanlışlıkla herkesin içinde küfür etmiştim. Hatta şey gibiydi, silik yerine sikik demek gibi. Çok utanmıştım." Söylediklerimle birlikte onlar da bana güldüğünde sanki yeniden utanıyor gibi hissetsem de, bu kısa sürede üstümden kaybolmuştu. "Ya sen Louis?"
Louis kendi elleriyle hazırladığı pizzayı önündeki tabağa bırakıp bize döndü. "Pekala, babam insanların ruhunu iyileştirme yeteneğin var dediğinde beni psikoloji okumam için cesaretlendirmişti. Aynısını kız kardeşim Anaïs'e de yaptı. Yani ona insanları iyileştirebilme yeteneğin var dedi ve Anaïs de doktor oldu."
Önce tepkisini ölçmek için teyzeme baktığım zaman, onun da benim gibi gülmek yerine şaşkınlık içerisinde Louis'e baktığını gördüm. "Bu komik miydi yani?"
"Evet ciddiyim! Bu düşünüldüğünde çok komik bence." Louis teyzeme ciddi ve bir o kadar gülerek cevap verirken kaşlarım kendiliğinden havaya kalkmıştı. Komik bulmamıştım ama, etkilendiğim kesindi.
Annemler yokken uyku düzenimiz de biraz kaymıştı. Gece geç saatlere kadar konuştuğumuz için, sabah da normal saatlerde olması gerektiği gibi kalkamıyorduk. Devamındaki iki gece de, tıpkı ilki gibi geçmişti. Üç kişi bir yatağa sıkışıp aynı örtünün altında uyumuştuk. Onlarla yatıp uyumamdan ne Louis ne de Mercedes rahatsızdı, hatta bunu söylemek imkansızdı. Çünkü üçümüz de bundan son derece mutlu ve memnunduk. Bazen uyku esnasında Mercedes bana sarılırdı, bazense ben ona dolardım kollarımı. Louis ise asla kolunu ikimizin üzerinden çekmezdi. Uykuya daldıktan sonraysa genelde, kolunu sıkıca bana dolardı ve hatta beni kendi tarafına çekerdi.
Üçüncü gece, saatin sabaha yaklaştığı bir saatte tuvaletim geldiği için yataktan kalkmıştım. Döndüğümde ise yatakta ikisinin arasındaki yerim çoktan Louis tarafından doldurulmuştu. Ben de o zaman, aralarına girmek yerine Louis'in yatakta boş
bıraktığı kısma kıvrıldım. Louis arkasındaki sıcaklığı hemen hissetmiş olacak ki, bana dönmüştü ve beni hiç geciktirmeden kollarının arasına, sonra da örtünün altına almıştı. Uykuyla uyanıklık arasında, hissettiğim yoğun sıcaklık ve tamamen ona ait olduğunu bildiğim kokunun içerisinde bilincimi kaybetmek üzereydim ancak Louis, sanki o anda ruhumu sarsmak istercesine yüzüme kondurduğu hafif öpücükleriyle beni uyandırmıştı-Gözlerim açık olmasa bile. Kollarının arasında, sırtım göğsüne iyice yaslanırken bacaklarımın arkası da onunkiler arasında resmen kaybolmak üzereydi. Kalbim çok hızlı atıyordu. Beraber uyuduğumuz gecelerin hiçbirinde böyle bir an olmamıştı ve böyle hissetmemenden kaynaklanıyordu. Ama bunları, o an düşünememiştim elbette. Arkamda kalan Louis'in bedeni, sanki benimkiyle iç içe geçmişti. Onu tamamen hissediyordum artık. Bedenimin her bir noktası Louis tarafından örtülüyordu. Başı, saçlarımın arasında keşfe çıkmış gibiydi ve nefesleri ise çok yakınımdaydı. O kadar yakındı ki, her soluk aldığında, sıcaklığı tenime çarpıyor ve yeniden ona dönüyordu. Yavaşça yükselen ve aynı şekilde sönen göğüs kafesi, sırtıma eşsiz bir hoşlukta baskı yapıyordu. Baskı hissettiğim tek yer, yalnızca sırtım da değildi üstelik. Beni dakikalardır sarıp sarmalarken, vücudum zevk içerisinde titredi. Kollarımı, bedenime sarılan Louis'inkilere doladığım zaman, bu ilk kez yaşadığımız uyuşuk sabah sevişmesinin bir an olsun bitmeyeceğini düşünmüştüm. Hızlanan nefes seslerimi susturmak istercesine heyecanla aralanmış dudaklarımı kapattığımda Louis, elini boynuma çıkarttı ve nazikçe tuttu. Parmak uçları ise çeneme gitmişti. Boynuma yönelmek için, kendisine yer açmaya çalıştığını o zaman anlamıştım. Kasıklarının yanan ateşini önce kalçamda sonra kendi kasıklarımda hissederken, ölmek üzere olan heyecanımla dilediğini ona verdim. Sıcak nefeslerini ve ıslak öpücüklerini boynuma bıraktıkça, korkumdan ve heyecandan delirerek ismini fısıldadım. Bir anda eliyle ağzımı kapatınca gözlerimi büyütmüştüm. Sonra kulağıma fısıldadı. "Seni seviyorum."
O andan itibaren, başka bir yer ve konumda olsaydım büyük ihtimalle hüngür hüngür ağlardım. O dakikalarda da bundan farklı bir şey olmamıştı zaten. Yine pijamamın içerisinden hiç çekinmeden bana dokunduğu tüm süre boyunca, kendimi kaybetmiştim. Bana göre bir dakikadan bile daha az sürmüştü. Korku ve heyecanla Louis'e tutunmuştum sonrasında. Korkmak için yeterli sebeplerim vardı. Düşünüldüğünde, arkamızda Mercedes'in yatıyor olmasını bilmek büyük bir baskı yaratıyordu ikimizde de. Belki de, tüm heyecan ve gerilimi yaratan da buydu iki gecedir. Akabinde bunun dayanılmaz bir son olduğu önceden belliymiş gibi. Ne var ki, birkaç dakika öncesinde kendimi Louis'in kollarına bırakırken sadece uyuyacağımızı bilmek bile beni çok mutlu etmişti. Şaşırmış ve heyecanlanmıştım. Çünkü, uzun zamandır bu anın, Louis'in bana tekrar dokunmasının hayaliyle yanıp tutuşuyordum zaten. Kulağıma itirafını fısıldadığında ise, mutluluktan -birkaç saniye sonra gelecek olan orgazmdan demek daha doğru olur- ağlamıştım. Ama büyük bir sessizlikte.
Sonra Louis kulağıma tekrar fısıldadı. "Seni seviyorum." Gözlerime hapsolmuş yaşları, kirpiklerime bulaşan ıslaklığı parmak uçlarıyla sildi. Başımı ona çevirdiğim zaman, onu öpmek üzere olduğumu anlayıp benden önce davrandı. Dudaklarımız odadaki sessizlikte sakince birbirine sürterken Louis, bir yandan eliyle çenemi okşuyordu. Sonraysa her zamanki sakinliğe, uykularımıza dönmek üzereydik. Louis kulağıma tekrar fısıldadı. "Ondan rahatsız oluyor musun? Birazdan geçer herhalde." Sonlara doğru hafifçe kıkırdadığında burnumu çekiyordum. Gülümseyerek başımı 'hayır' anlamında salladım.
"Yardım edebilirim." dudaklarımı ona doğru oynattığımda mutlu olmuşçasına gülümsedi. O da benim gibi konuşmamıştı cevabını verirken.
"Hayır. Burada olmaz." Dudaklarını oynatarak söylediği zaman dudağımı büzmüştüm. Son kez dudaklarıma yoğun bir öpücük bıraktı. Ben de, onun kollarının arasındaki huzuru bulduğum uykuma geri dönmeye çalıştım. Ancak, o uyuduğunda peşinden gidebilmiştim.
Gerçekten herkesin uyandığı vakit gelip de sabah olduğu zaman, ikisinden önce kalkıp banyoya gitmiştim. Kendimle ilgili işlerimi bitirdikten sonra mutfağa inmiş ve onlar için bir şeyler hazırlamaya çalışmıştım. Louis'i izlediğim zamanları düşünerek onun yöntemlerini uygulamak için uğraşmıştım ama genele bakıldığında başarısızlıkla sonuçlanmıştı. En azından düzgünce masayı hazırlayabildiğimi düşünürken, verandadan bizim arabayı görür görmez gözlerimi büyütmüş ve ayağımda hiçbir şey olmamasını umursamadan bahçeye, oradan da bizimkilerin yanına gitmiştim. Babam önce inip annemle birlikte büyükannemin arabadan inmesine yardımcı olmuştu. Hemen annemin kollarına atlamıştım. Sonra da uzun zamandır görmediğim babama sarılmıştım. "Sonunda babanı dağ evinde bizimle kalmasına ikna ettim."
Annemin verdiği haberle hemen gülümsedim ve babamın tarafında ona biraz daha sokuldum. "Ben böyle bir şey söylemedim Daisy. Sadece pazar günü olduğu için geldim. Pazartesi günü işe gitmem gerek."
"Her neyse." Annem gözlerini devirip büyükannemle içeri geçerken babam bana döndü ve halime baktı.
"Ayakkabıların nerede tanrı aşkına, Harry?" O uyarınca fark etmiştim ve onun gibi gülmüştüm.
"Sizin geldiğinizi görünce unutup dışarı atladım."
Babam, büyükannem görmeden ayaklarımı gidip yıkamamı söylediği zaman verdiği nasihatı koşarak banyoya gittikten sonra yerine getirmiştim. Üst kattaki banyoda ikinciye kez temizlenirken -bu sefer sadece ayaklarımdı- Louis banyoya girmişti. Onunla banyodaki denk gelişlerimiz beni mutlu ediyordu. "Günaydın." dedi gülümseyerek. Ona karşılık verirken çeşmeyi kapatıyordum. Duş kabininden çıkıp ayaklarımı yere serili havluya sürttüm. "Annem, babam ve büyükannem geldi. Aşağıdalar." Louis haberi benden ilk kez duyunca şaşırmışçasına kaşlarını kaldırdı ve ellerini eşofmanının ceplerine soktu.
"Duştan önce gidip karşılasam iyi olur öyleyse." Ona doğru yürüyüp karşısına geçmiştim. Başımı yavaşça salladım. "Bu sabah çok güzeldin." Söylerken gülümsedi ve önüme gelen perçemi kulağımın arkasına sıkıştırdı.
"Öyleyse artık her gece odama gelirsin." Sessizce söylediğim zaman güldü.
"Tabii ya, baban da buradayken çok kolay olur o."
Banyodan çıkıp kapıyı kapattığımda yanaklarım mutluluk içerisinde kızarmıştı. Kızarmamın sebebi bu sabahki olanlardan sonra Louis'in tıpkı hayallerimdeki gibi benimle konuşması ve bana iltifat etmesinden kaynaklanıyordu. Bundan önce, gizli saklı yaptığımız her şeyden sonra, olaylar birkaç saat öncesinde geçse bile hiçbir şey olmamış gibi davranıp beni görmezden gelmesine bir türlü alışamamıştım ve hep üzülmüştüm. Ama bugün, sonunda o hayalini kurduğum şey gerçekleşmişti.
Söylediği gibi, babam konusunda belki de haklı çekinceleri vardı. Ama tanrı aşkına, daha bu sabah 'teyzemin' yanında bana aşkını itiraf etmişti ben dokunuşların altında kendimden geçerken. Şimdi babamdan çekindiğini söylememeliydi. Belki de ona hak vermeliydim. Merdiven korkuluklarından salonda oturmuş ciddice etrafa göz atan babamı görünce, Louis'in tedirginlikleri bir anda benim bedenime de sarmalamıştı. Onu Mercedes'le bir tutamazdık elbette. Bu evden herhangi biri öğrenirse bile korkunç şeyler olurdu. Bu kişi de, asla ve asla babam olmamalıydı. Çünkü, en çok ondan utanırdım. Kalbim, gerginlik ve tedirginlikle bir anda sıkışınca kendime gelmem gerektiğini fark edip merdivenleri indim. Daisy marketten aldıkları malzemeleri torbalarından çıkartırken, üstündeki ceketi bile çıkartmadan mutfağa geçmiş olmasına üzülmüştüm. Babamın yanına oturduğumda annem bize döndü. "Harry bunları sen mi hazırladın?"
"Evet, geleceğinizi bilmiyordum. O yüzden üç kişilik-"
"Aynı performansını bizim evde de bekliyoruz Harry." Annem hafifçe gülerek işlerine döndüğü zaman tedirginlikle güldüm.
Merdivenlerden inen ilk kişi Mercedes olmuştu. Herkesin döndüğünü görünce uyku sersemliğiyle gülümsemiş ve babamı uzaktan el sallayarak selamlamıştı. "Hoş geldiniz. Nerelerdesiniz kaç gündür? Biz de evi bize bıraktığınız için seviniyorduk."
Mercedes mutfak tarafındaki March aile üyelerinin yanına gitmişken babam da benim buradaki hayatımda her şeyin yolunda olup olmadığını sormaya başlamıştı. Onunla görüşmediğimiz süre, belki de bir ayı geçmişti. Aslında babamla bu kadar ayrı kalmaya alışık değildik ama bizi o kadar da etkilemişe benzemiyordu. Aslında babamla aram oldum olası iyiydi. Benimle her zaman ilgilenir ve gerçekten bir ihtiyacım olursa diye hemen atılgan bir şekilde öğrenmek ve yapmak isterdi. Hatta bu konuda, bana annemden daha düşkün olduğunu söyleyebilirdim. Sadece, anneme göre daha sessiz ve sakin biriydi. Duygularını çok ifade etmese de, beni sevdiğini sık sık söylerdi. Özellikle de ben küçükken, çok sevdiğini ve benimle gurur duyduğunu dile getirirdi, beni her gece yatırmadan önce. Bu anıları asla silip atamazdım, ne kadar eskirse eskisin. Ne annem, ne de babama açmıştım cinsel kimliğimi. Eğer onlara söylersem ne diyeceklerini bilmiyordum. Büyük ihtimalle bilmek istemeyeceğim türden bir tepkileri olurdu. Özellikle de babamın. Annem bir yana, babam değerlerine ve ahlak kurallarına biraz fazla düşkündü. Ama şimdiye dek benim olduğum kişiliğe hiçbir zaman kızmamıştı, aksine, hep yanımda olmuştu. Bu yüzden, beni mutlu eden bir kısmı vardı.
Annemle ikisinin zıt kişiliklerinden dolayı sürekli kavga ettiklerini de biliyordum. Ama anne-babalar hep kavga etmez miydi zaten? Onlara kızamıyordum da, çünkü insanlar birbirini tanıdıkça, aslında o kadar da iyi anlaşamadıklarını görmeye başlarlardı. Belki de, aşk biterdi, ama arada sevgi ve saygı kalıcı olmak zorundaydı. Bu da sizin; neyi, nasıl aşk olarak isimlendirdiğinize bağlıydı. Örneğin, annem ve babamın aşkıyla büyükbabam ve büyükannemin aşklarını asla bir tutamazdım. Diğer bir çerçevede ise, Louis ve Mercedes vardı. Karşılaştırırsak, hepsinin arasında hiçbiri birbirine benzemeyen ilişkilerdi. Peki ya, Louis ve benim aramdaki aşk?..
Aralarındaki en imkansız, en zor ve hepsinden uzak olandı. Uygunsuz, ahlaksız olarak bile nitelendirilebilirdi. Benim gördüğümse, sadece saf ve sade tutkulardan oluşan bir gönül bağıydı. Hiçbir ilişkide bulunmayacak büyüklükte, saf tutkunun getirdiği temizlikte. Sadık ve yoğun bir duygu çölüydü ve iki aşığı da kavuruyordu. İkimiz de aşka susamıştık. Nerede soluk alabileceğimizi asla bilmiyorduk, ve yer bulamadıkça, aramızdaki aşk bizi çılgına çeviriyordu. Kendi kendime düşünüyordum da, kimse böyle bir şeyi deneyimlememişti bu evden bizden başka. Ne Mercedes, ne Daisy, ne de büyükannem.
Louis, Des'le kendi aralarında konuşurken, dalıp gitmiştim her zaman olduğu gibi ve kendime gelmeme sebep olan şey Mercedes'in kahvaltının hazır olduğunu belirten yüksek tizlikteki sesiydi. Babam beni de kaldırıp masaya ilerlemişti. Verandadaki büyük masada büyükannem her zamanki baş köşesindeydi. Bir tarafta Styles ailesi ve karşımızda da teyzem ve Louis vardı. Bir anda, yine geçmişe daldım ve onların buraya geldiği ilk günün sabahında yine bu verandada ettiğimiz kahvaltıyı düşündüm. Mercedes ve Louis tıpkı böyle yan yana oturuyordu. Tanışma hikayelerini anlatmışlardı. Şimdi düşündüğümde, onların rol icabı uydurdukları hikayenin aslını biliyordum. Tüm bunlardan dolayı, garip bir hüzün duymuştum. Üzüldüğüm şey ise, o günlerin arasında koskoca bir ay olmasıydı. Zaman çok hızlı geçiyordu.
"Düğüne kaç gün kaldı sahiden?" Babam konuşmalarının ortasında sorduğu soruyu Mercedes yanıtladı. "13 gün, sanırım."
"Evet, 13 gün. Zaman hızlı geçiyor." Louis'in cümlesiyle yutkunmuştum, ama kimse fark etmemişti elbette. Kimseye bakmamaya çalışarak kahvaltımı ederken kafamı başka şeylerle meşgul etmeye çalışıyordum. Örneğin, bu sabah olanları düşünmek, iyi bir yöntem gibiydi. Normal durursam, kimsenin dikkatleri üzerime çekilmezdi. Ayrıca, Mercedes'in bizi duymamış olduğunun kanıtlanması az da olsa içimdeki tereddütleri kaldırdığı için rahatlamamı sağlamıştı.
Günün ilerleyen saatlerinde Des ve Louis balıkçı malzemeleriyle gölün üzerindeki iskeleye gitmişti. Büyükannem elbette fırsat bu fırsat diyerek damatlarından balık tutmasını istediği içindi. Annem her ne kadar onların yanına gitmem için uğraşsa da Mercedes benim tarafımda olmuştu bu durumda. "Daisy rahat bırak artık şu çocuğu. İki tane koskoca adam eminim balık tutabilir." Annem her zamanki kızgın tavrıyla bize gözlerini devirdiğinde, teşekkür edercesine Mercedes'e sokuldum. Onların yanına gitmek beni çok fazla gererdi. Üstelik merak ettiğim şeyse, Louis babamla konuşurken hiç mi gerilmiyordu? Onun açısından da garip olduğunu sanıyordum. Ancak, verandada bir şeyler yazarak zaman geçirirken ne zaman onlara baksam oldukça keyifli bir şekilde sohbet ettiklerini görmüştüm. Babamın bazı kahkahaları onlardan uzakta olmama rağmen kulağıma kadar geliyordu. Şaşırmıştım ama her şey yolunda olduğu için mutlu da olmuştum. Belki alternatif evrenlerde evlenen Louis ve ben olurduk ve bu da damadıyla iyi anlaşan Des için gurur verici bir tablo olurdu. Louis'i bu kadar sevdiğine göre.
Akşam yemeği ise babam sayesinde daha da neşeli geçmiş gibiydi evdeki aile üyeleri için. Babam gülerek bir şeyler anlatırken, Daisy de cümlelerinde ona eşlik ediyordu ve birbirlerini sık sık tamamlıyorlardı. "Ve sonra maymunlar bizim çantalarımızı alıp kaçtılar! Bizi uyarmışlardı ve biz inanmamıştık. Düşünsenize Tayland gezinizde maymunlar tarafından soyuluyorsunuz ve bu son derece gerçek." Babam gülmekten karnını tutuyordu. Annem anılarla birlikte anlattığına kaldığı yerden devam etti. "Ve biz de aptal gibi polise gittik bunun için. Adamlar da bize yapabilecek bir şey olmadığını söyledi."
"Onlar da haklı şimdi. Tencere kapak birbirinizi bulmuşsunuz." Büyükannem gülerek söylediğinde herkes ona hak vermişti. Annem ve babam bu açıdan gerçekten birbirlerine tam uyuyorlardı. Beraber mutlu oldukları zamanları çok özlemiştim. O akşam yemeğinde, içtikleri içkilerin de etkisiyle hiç olmadıkları kadar mutlu gözüküyorlardı tatil anılarını masadakilere anlatırken. Hepsini yüzüncüye dinlemiş olsam da, her defasında gülmeme engel olamıyordum. Bunlar, onların en değerli anılarıydı ve insanlarla paylaşmaktan her defasında ayrı bir tat alırlardı. Kendilerini de, etrafındakileri de neşelendirirlerdi.
Güneş batalı çok oluyordu, ay çoktan zirvedeki yerini almıştı. Ağustos böceklerinin ve gececi kurbağaların sesleri ile birlikte ettikleri sohbetler, bir süre sonucunda dinlerken uykumu getirmişti. Büyükannem de uyuyacağını ve odaya giderken ona eşlik etmemi söylediğinde, beraber kalkmıştık.
Büyükannemi yatağına kadar götürmekte yardımcı olduktan sonra kapısını nazikçe kapatmıştım. Aşağıdan hala yüksek sesteki kahkahaları geliyordu. Uykum geldiği için böyle garip hissettiğimi düşünmüştüm. Ya da belki de, Louis'i özlemiştim. Saatlerdir konuşmamıştık sonuçta. İstemeye istemeye de olsa ayaklarımı odaya sürdüm ve kapımı kapattım. Yatağa gitmeye niyetim yoktu, belki herkes yattıktan sonra Louis odama gelirdi diye bekleyecektim. Ya da ben onlarınkine giderdim.
Odadaki çalışma masamın sandalyesine oturduğumda, önüme çektiğim kağıda baktım birkaç dakika boyunca. Bu bir türlü tamamlayamadığım üniversite başvurumdu. Hala bir ay kadar bir vakit kaldığı için, yazmakta hiç acele etmiyordum. Ama bir an önce yollamam da gerektiğini biliyordum. Eğer okulda yer kalmazsa, açıkta kalabilirdim. Bu yüzden o akşam, mantıklı bir şekilde cümle kurmakla uğraştım kağıdın üzerinde. Belki de bugün başıma gelen sayısız farklı olaylardan dolayı, yazmakta çok zorlanıyordum. Belki de bir saat sonunda, bir paragrafı tamamlayabilmiştim. Babamların ayak sesleri, odalarının kapanmasıyla tamamen kesildiğinde sabırsızca bacağımı sallıyordum sandalyenin üstünde. Kapımın açılmasıyla hemen o tarafa döndüm. Beklediğim gibi, gelen oydu.
Odada olduğum tarafa yürüdü ve ben masaya döndüğüm zaman başımda durarak önümdeki kağıda baktı. Okumasını istiyordum, böylece fikirlerini alabilirdim. Birkaç dakika geçmişti sadece, hiçbir şey söylemeden saçlarıma öpücük kondurdu. Sonra "Güzel olmuş." dedi. "Beğendim."
Başımı ona doğru kaldırdım. Bir eli sandalyemin yaslanma yerinde durarak oradan destek alıyordu. Hızlıca dudaklarıma eğildi ve saatlerdir beklediğim yoğun öpücüğü bıraktı oraya. Gözlerimi kapatmıştım ve açması daha zor olmuştu benim için. "İyi geceler demeye gelmiştim."
"Beni tekrar öpersen, karşılığını alabilirsin." Mırıldanarak söylediğimde, sessizce gülmüştü ve hiç geciktirmeden dudaklarımızın yeniden birleşmesini sağlamıştı. Çekilmeden hemen önce öpücüklerimizin arasına dilimi sokmuştum. Belki de bu sayede birden alevlendiyse de, Louis'in mecburiyetten çekilmesiyle, alev çok da uzun sürmemişti. Bana bakarken sırıtıyordu. "İyi geceler öyleyse." Tamamen sandalyede ona dönüp söylerken kırgın bir şekilde gülümsemiştim. Kollarımı sandalyeme sarıp, başımı da yaslanma yerine yaslayarak ona bakarken sanki diyeceği bir şey kalmış gibiydi.
"Birkaç gün sonra, aşağıya ineceğiz hep birlikte. O zaman bu başvurunu da ikimiz halledebiliriz." Eli temiz saçlarım arasına gitti. Parmaklarını rastgele saçların arasında dolaştırırken iç çektim.
"Ne yapacağız ki aşağıda hepimiz?"
"Biliyorsun, düğüne çok az kaldı. Kıyafet ve geri kalan tüm her şeyi halletmiş olmalıyız."
Bilmez miyim, diye geçirdim içimden. Başımı tamam anlamında sallarken bir anda yüzümü kavramış ve başımı ona doğru kaldırıp dudaklarıma kapanmıştı. "İyi uykular."
Dudaklarımdan çekilip, odamdan ayrılmasıyla az önceki anın yaşanmış olduğuna inandırmaya çalıştırdım kendimi. Dudaklarımdaki sıcak ıslaklık uçmamışken, odamda yalnız başıma kalmıştım. İtiraf etmeliydim, bu beni tahmin ettiğimden çok daha fazla mutlu etmişti. Artık adımları atan kişi, Louis'in olması beni ona daha da çok aşık ediyordu sanki. Beni öpen, beni kollarına alıp kulağıma beni sevdiğini fısıldayan o olmuştu tüm gün boyunca, ve bu benim için peri masalarından farksızdı. Tek başka tarafı, bunları tamamıyla gerçekten yaşıyor olmamdı. Louis sayesinde görüyordum aslında, hayallerin gerçekleşmesinin ne demek olduğunu, nasıl hissettirdiğini.
Kısa süreliydi belki, ama gerçekten oluyordu. Hayallerimi gerçekten yaşıyordum. Bana ait düşler olmasına rağmen, her defasında tahmin edilemez, şaşırtıcı bir biçimde.
Zaman azalırken; duvarlar üstüme doğru gelirken ve kapılar tamamen sonsuza dek birer birer kapatılırken, hiç de köşeye sıkışmış hissetmiyordum. Tüm bunların sebebi ise Louis'di. Ona olan aşkımın sonunda karşılık bulmuş olmasıydı. Belki de bu günleri anlamlı ve çekilebilir kılan sadece bunlardan ibaretti. Sayılı günler ve büyük aşk. Ne denli büyükse, o kadar üzücü ve yıkıcıydı. Ama o anlar yaşanırken değil, her zaman olduğu gibi, sonrasından fark edilirdi değerli olduğu. Ancak ben, ilk defa o andan fark etmiştim o dakikaların benim için ne kadar önemli olduğunu. Saatin akrebi yelkovanla birlikte benim aleyhime hareket ediyordu. Hızlı olmanın bir işe yaradığı yoktu. Önemli olan, her saniyeyi değerli geçirebilmekti artık bizim için.
Ve öyle olacaktı da.
y/n: herkese selamlar,
bu güzel cuma gününü tp'siz geçirmeyin istedimm bu yüzden cumartesi olmasına 1 saat kala yeni bölümü atıyorummm, -YORUMLARINIZ DÖRT GÖZLE BEKLENMEKTEDİRR-
aslında planım, önce yeni hikayemi atmaktı, ama biliyorsunuz ki ne sizi ne de kendimi bekletmeyi seviyorum. Ama onu da yarın falan atmış olurum, haberiniz olsun, oraya da bekliyr olacağım sizi dört gözle hem de!!!
bu arada bu bölümde kesinlikle, ve kesinlikle böyle bir smut olmayacaktı ne oldu bir anda bilmiyorum... ama bence güzel oldu 👉🏻👈🏻 Ve multi'de ise, aylardır özlediğinizi düşündüğüm tp harry'miz...
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top