Bölüm 13 - Bir türlü itiraf edilmeyen o gerçekler

Gözlerim kendiliğinden açıldıktan birkaç saniye sonra gitmişti duvar üzerinde duran rastgele asılmış sade tabloların arasındaki saate. Yanımdaki çift kişilik yatağın boş olduğunu daha öncesinden fark etmiştim. Yataktan kalkmadan, dizlerimi karnıma yaklaştırdım, Louis'in sabaha karşı üstüme örttüğü pike hala kucağımdan düşmemişti. İster istemez, o anda aklıma birkaç saat öncesinde bana sıkıca sarılması gelmişti. Aramızda ilk kez hiç mesafe yoktu. Beni kollarının arasına alıp, göğsünün içine sokmak istercesine bedenine bastırmıştı ve ben de, bunu bekliyordum, ona kavuşmayı ve tüm bu olanlardan sonra ağlamayı. Sırtımı tamamen yatak başlığından çekmeden önce eve uzun zamandır uğramayan garip sessizliğin varlığını idrak etmiştim. Odanın kapısını acele etmeden açtığım zaman, gözlerimi antika mobilyalarla donatılmış, duvarlarında her zamanki klasik aile fotoğraflarının çerçevelendiği koridorda gezdiriyordum. Odamın önüne geldiğinde kapımın az da olsa aralık olduğunu gördüm. Ne Daniel ve Daphne içerideydi, ne de onlara ait herhangi bir şey.

Aynı sakinlikle ayaklarımı merdivenlere sürüklüyordum, ilk basamağı atmadan mutfaktan geldiğini düşündüğüm Louis ve Mercedes'in diyalogları. durmama ve bir süre aynı yerde dikilmeme sebep olacaktı. "Düğünün her şeyiyle ilgilenecek bir organizasyon şirketi buldum. Evi ve etrafı süsleyecek, dışarısı için yeterli sandalyeyi getirecekler ve müziği ayarlayacaklarmış." Louis konuşurken ses tonundan sakinlik damlıyordu.

Mercedes cevap vermeden önce biraz beklemişti. "Müzikleri ben seçemez miyim?"

Louis sorusuyla gülmüştü, garip bir şekilde. "Elbette, ama ben gerçek müzik aletleri ve şarkı söyleyen birilerini getirtecektim."

"Daha iyi o zaman." dedi Mercedes. "Çok abartı olmasına gerek yok." Onlar düğünle ilgili konuşmaya devam ederken, ilk defa bu kadar uzun sohbet ettiklerine şahit olmuştum ve garibime gitmişti. Sanki sessiz sakin geçinen çiftlerdendiler ve şu an onlar için farklı bir şey yapıyorlardı. En azından bana öyle gelmişti. Diğer bir detay ise, evden herkesin gittiği günün sabahında onlar kahvaltı ederken, düğünü konuşuyorlardı. Yani tüm bunlardan çıkarabileceğim şey; herkes gidince mi rahata kavuşmuşlardı? Ya da daha önemlisi, rahata kavuşmalarına gerek mi vardı?

Kafamda dönüp duran soruları bir kenara bırakıp, Louis'in dün gece benim ağlamamdan bahsetmesini bekledim Mercedes'e. 'Harry'i sabaha karşı ağlarken gördüm ve onu sakinleştirdim, bu evde olanlar onu çok yıprattı.' demesini, olması gerektiği gibi. Ama hiç konusunu açmamıştı, belki de ben uyanmadan önce söylemişti Mercedes'e veya hiç söylememişti.

Sonunda adımımı merdivene attığımda ikisi birden masada yemeklerini yemeyi sürdürürken bana dönmüştü. Önce davranan Mercedes'ti. "Günaydın." Louis de peşinden aynısını söyledi. Bense sadece ikisine başımı sallayıp, dolapların birinden kendim için tabak almış ve masadaki boş bir sandalyeye geçmiştim. Mercedes'in karşısında oturduğum için gözlerini bir an bile benden çekmemişti. Hala keyfimin olmadığını bilmeliydi, ona günaydın dememi de beklememeliydi. "Dean annem biraz kötü olduğu için onu şehirdeki bir restorantta kahvaltıya götürmüş." Masadaki kahvaltı kaselerinde kalan şeylerden kendi tabağıma öylesine doldururken Mercedes bana bakarak konuşmasını sürdürdü. "Bizi de götürecekmiş ama odamıza tıkladıklarında uyuyormuşuz, uyandırmak istememiş. Masanın üstüne not bırakmış, ne kadar da nazik değil mi?"

Başımı masaya dayanık duran elime yaslamıştım.  Elimdeki çatalla tabağıma aldığım her zamanki kahvaltı malzemelerini oradan oraya öylesine ittiriyordum, hiçbir şeyle ilgilenmediğimi belirtircesine. Mercedes en sonunda iç çekerek beni normale çevirme çabasından pes etti ve kendi çayını içmeye geri döndü. Ekmek sepetini önüme koyduğu sırada, Louis yanımdaki sandalyesini hareket ettirmişti kalkmadan önce. Başımı çevirmeden ona baktığımda, dolaptan ufak bir tava aldığını ve ocağa koyduğunu görmüştüm. Mercedes'in hala masada olduğunu hatırlayıp ondan gözlerimi çekmiştim kısa süreliğine, ama birkaç dakika içerisinde tekrar gizli gizli ne yaptığına bakmaya çalışacaktım.

Sabahki duşundan sonra yarısından azı kurumuş saçı, bronzlaşmış pürüzsüz ensesi ve üstünde fazlasıyla salaş duran kısa kollu beyaz tişörtü ve siyah eşofmanı üzerinde dönüp duruyordu odağım. Pazılarını arkadan izlerken, tavanın üzerinde kırıp eline aldığı bir kaşıkla karıştırdığı yumurtayı görmüyordum. Tüm odağım, beyaz tişörtünün içine saklı bronz teniydi. O saniyelerden önce iştahım yoksa da, artık fazlasıyla aç hissettiğime yemin edebilirdim, aç olduğum şeyse birkaç saniye sonra önüme koyacağı benim için yaptığı omlet değildi, kesinlikle. "Teşekkür ederim."

"Bon apetit." Gülümserken, bir eli yine omuzlarıma gitmişti sandalyesine oturana kadar. Benim için yapılan yemeği yemeden önce hiç bu denli heyecanlandığımı hatırlamıyordum. Tadının güzel olup olmadığı umurumda değildi ama, çatalımı dudaklarıma götürüp omletten minik bir parça yediğimde bu, bana hayatımda yediğim en güzel şey gibi gelmişti. Bu yüzden geri kalanını zevkini çıkararak, yavaş yavaş yemeye karar vermiştim. Mercedes kendine demlediği kahveden kupasını dolduracak kadar aldıktan sonra tekrardan bana dönmüştü. "Bana kızgın olduğunu biliyorum," Gözlerimi ona çevirme zahmetinden kaçınmadım bu sefer. "Ama beni anlamalısın, yıllarca çekiyorum ben bunu."

"En çok da bu yüzden senin benim için bir şey demeni bekledim Mes." Cümlemle gözleri hayalkırıklığıyla masaya doğru süzüldü. Kollarını birleştirdi. "Asıl beni anlayacak tek kişi sendin. Oradaki sen olsaydın benim yapmayacağım şey yoktu."

"Daisy ve annem sana ne dedi, nelerle büyüdün biliyorum Harry. 'Mercedes evden kaçtı sırf dikkat çekmek için. Kimse onu umursamayınca eve geri döndü.' Duymadın mı sanki hiç bunları?" Louis eliyle Mercedes'e dur hareketi yaptığını fark edince yutkunmuştum, ama Mercedes devam etmişti konuşmaya. "Hayır Louis. Bilmeye hakkı var." Mercedes masada bana doğru yaklaşmadan önce kollarını tamamen masanın üzerine dayadı. Aramızda azalan mesafe beni germişti. Yüzündeki ciddiyet ve öfke, korkutucuydu. "Evden kaçıyordum çünkü annem beni odaya kapatıyordu. Doğduğumdan beri bir kez bile benimle ilgilenmeyip sorumluluğumu bir şey bilmez beş cahil çocuğuna bıraktı. Onların yüzünden ilk kez 15 yaşında uyuşturucu almaya başladım. Krize girdiğimde ise, beni banyoya kilitleyip zorla buz gibi soğuk suyla yıkamaya çalışıyordu."
Duyduğum ve öğrendiğim her şeyden sonra sertçe yutkunarak boğazıma yapışan koca yumruyu geçirmeye çalıştım. Mercedes'in gözlerinden akan mutsuzluğun ilk kez bu kadar farkına varıyordum. "İşte bu yüzden evden kaçıyordum. Onlara laf anlatamazsın. Anneme iki yüzlü de, ne olacak? Pişman mı olacak sanıyorsun yıllardır yaptıklarından?"

Louis'in sessizce bizi izlemeye devam ettiğini biliyordum. Mercedes yavaşça oturduğu sandalyede sırtını yaslarken kahvesinden koca bir yudum aldı. Onun yıllar önce veya herhangi bir zaman diliminde uyuşturucu aldığından daha şimdi haberim oluyordu ve bu duyduklarım arasında beni en az dehşete düşüren şey olmuştu. "Dean de.. onu dövüyordu Harry." Louis, isteksizce mırıldandığında gözlerimi büyümüştüm kendimi tutamadan. Ona baktım, yüzü en az Mercedes'inki kadar asıktı. "Ailenin nasıl bir gerçek yüzü olduğunu bilmen senin için daha iyi olur."
Başımı kucağıma çevirmiştim. Mutsuzluğumla düşen suratımı onlardan saklamak istercesine. "Bu yüzden Mercedes'e kızamazsın. Eğer yapabilseydi kendi için yapardı. Bazı insanlar laftan anlamaz." Louis bana bakmaya devam ederek konuşmasını bitirmişti ki, ben bekleyemeden karşımda oturan Mercedes'e sarılmak üzere ayaklanıp yanına gitmiştim. Aynı saniyeler içerisinde o da kollarını gövdeme sardı. Ağlamadığından emin olana kadar sarılmaya devam ettim. Aramızdaki sorunu çözdüğümüz için bir yandan mutluydum, ama içimde bir yerlerde hala belli başlı kırgınlıklar vardı ve bunlar Mercedes'e değil, hayatın kendisineydi.

"Seni hayatım boyunca asla onların eline bırakmayacağıma söz veriyorum." Kulağıma fısıldadıktan sonra kıkırdayışı bana da bulaşmıştı. Yanağımı öpüp kollarından ayrılmama izin vermesiyle, bu konuştuklarımızın hiçbirini Daisy'e söylememe sözü istemişti benden. Elbette, bu acı tatlı dakikaları annemle paylaşmaya niyetim yoktu, ona söz vermiştim. Bunları benimle paylaştıkları için çok mutlu hissediyordum. Masada geçirdiğimiz geri kalan dakikalarda üçümüzün de suratı gülümsüyordu artık. Mercedes, kahvaltıdan sonra beraber yapabileceğimiz bir aktivite olarak dağ yürüyüşüne çıkma fikrini sunduğunda, benden önce cevaplayan Louis olmuştu. "Çok iyi olur."

Önce Mercedes gitti odaya hazırlanmak için. Ben hala masada otururken Louis gecikmeden kalkıp masaya toplamaya başlamıştı. Ona eşlik etmenin zevkli olacağını bilerek ben de kalkmıştım sonrasında. Louis tabakları üst üste koyup tezgaha bırakırken ben de çöpleri döküyordum. "Mercedes ne zamandır uyuşturucu almıyor?" Louis sorumu birkaç saniye sonradan algılamış olacak ki, geç cevap vermişti.

"Bunu ona sorsana." Cevabını sevmemiştim. Elimdekileri bırakırken kaşlarımı çattım.

"Neden söylemiyorsun ki? Söylemeyeceğime söz verdim işte. Ne bu benden sır saklama çaban?" Ağzımdan çıkanlar, sanki bana ait sözler değil gibiydi. Bunu daha o andan fark etmiştim. Sanki sinirim dilime vurmuştu. Başından beri bu kadar karanlık oluşu, artık eğlenceli bir oyundan çıkmak üzereydi benim için.

"Sır saklama çabam mı?" Ellerini lavabodaki çeşmenin altında yıkadıktan sonra gülerek bana dönmüştü. "Neler duyuyorum böyle?" Beklemeden devam etti. "Senden bir şey sakladığım yok. Sadece Mercedes'le ilgili bir şeyi benim sana söylemem doğru olmaz. Bunu söylüyorum."

Mutfağın içinde ona daha da yaklaştım. Ta ki aramızda bir nefeslik mesafe kalana kadar. "Benden bir şey sakladığın yok mu? İyi düşün Louis." Söylediklerimden sonra kaşları hafifçe oynadıysa da, gözlerini suratımda gezdirmeye devam etti. Tam bir şey söylemek için hazırlanıyordu ki, bir şey buna engel oldu. Benden birkaç adım uzaklaşıp ellerini havluya kuruladı ben onu aynı yerde izlemeye devam ederken.

"Her şeyi sana söyleme zorunluluğum olduğunu nereden çıkardın, anlamadım. Özellikle o küçük ağzın sürekli yalan söylerken. Şimdi benden gerçekleri duymayı bekleme." Cümleleri tıpkı soğuk bir rüzgar gibiydi ve onlarla benim üşümeme hatta titrememe neden olmuştu. Aynı zamanda, söylediği bu şeyler kalbimde öyle bir sarsıntı yaratmıştı ki, ayakta düzgün durabilmek için neredeyse bir yere tutunma ihtiyacı duymuştum. Kulaklarımın işittiklerinden sonra dudaklarım açık kalmış, gözlerimse ona takılı kalmıştı, o merdivenlere doğru yürürken. Tam adımını atıyordu ki bana dönmüştü yine. "Artık odan da boş olduğuna göre, sen de hazırlanabilirsin."

Orada durmuş peşinden bakakalmıştım. Beynimde durup dönen söylediği şeyler kafamı karıştırmaya sebep olduğu yetmiyormuş gibi vücuduma ateş salmıştı. Birkaç dakika önce titreyen bedenim şimdi yanıyordu ve en kötüsü yutkunamıyordum bile. 'O küçük ağzın sürekli yalan söylerken.' Bu dediklerini hafızamda nasıl arkaya bir yerlere atabilirdim Tanrım bana söyler misin? Gerçekleri itiraf etmeyeceğini söylemesi bile, o gerçeklerin benim için ne kadar önemli olduğunu gösteriyordu. İstediğim her şeyden haberi vardı ve, şimdi karşıma geçmiş onları bana vermeyeceğini söylüyordu. Mutlu mu olmalıydım yoksa telaşa mı kapılmalıydım, ya da üzülmeli miydim? Beni bu halde bırakmıştı. Dakikalarca tek bir yere bakıp düşünüp durduğum şey bana söylediği bu sözler olmuştu. Tüm günlerimi sadece düşünerek harcarsam az olmazdı. Tanrım, karnımın üstünde derin bir ağrı vardı şimdi de. Heyecandan olduğunu biliyordum. Biraz sonra yürürken düşüp bayılmadığıma şükretmeliydim.

Derin bir nefes aldım. Louis artık onların odasında kalmama gerek kalmadığını ilan ettikten sonra gitmem gereken yere, odama gittim. Üstüme dışarısı için daha uygun bir şeyler giyerken hala uyuşmuş hissediyordum. Kolumu kaldırırken bile, üstümdeki gerginlik devam ediyordu. Hazırlanmam bittiğinde, yine onun ceketini giydim, bilerek. Ona karşı geri adım atmayacaktım. Bu oyunu, kurallarına göre oynayabilirdim, buna gücüm vardı, umarım.

Herkesten önce hazırlanmam bittiğinde dans ederek geçtiğim koridor ve indiğim merdivenden sonra uzun boş koltuğa gelişi güzel atmıştım bedenimi. Benden birkaç dakika sonra da onlar inmişti zaten. Mercedes çıkmadan önce kapının üzerinde duran anahtarı yanına almayı ihmal etmedi. Herkes çıkınca da dışarıdan kapıyı kilitlemişti. "Buraya geldiğimden beri hayalini kurduğum tek şeydi ve sonunda gerçekleşiyor." Mercedes anahtarı fermuarlı cebine atıp önden hızlı hızlı yürürken Louis de peşinden gidiyordu. Ceketini üzerimde gördüyse de yüzünde bir mimik bile oynatmadan bakmıştı sadece. "Harry sen hiç gezmiş miydin?"

"Hayır. Biraz beni ürkütüyordu." Mercedes cevabımla gülerek önüne dönmüştü. Biraz yürüdükten sonra arkamızda kalan eve döndüğümde odamın camını görmüş ve gülümsemiştim. Onlar hala önden ilerlerken yine Louis'i izliyordum. Onun dengeli adımlarını ve çok da geniş olmayan kıvrımlı omuzlarını. Mercedes'ten daha uzun olduğunu şimdi fark ediyordum ve bu kadar geç fark etmiş olmama şaşırmıştım. Mercedes ayağının altında kalması gereken taşların üzerinden atlayarak geçiyorken Louis daha yavaş ve güvenli adımlar atıyordu toprak zeminde. Arada bir benim hala onları takip edip etmemi kontrol ediyor ve sonrasında tekrar önüne dönüyordu. "Yavaş Mercedes, düşeceksin." Yerde duran birkaç kasımpatıdan almak için eğilmişti Mercedes. Kopartıp onları bize doğru üflediğinde ben de Louis'in yanında durmuş gülüyordum.

Temiz havayı içime çekiyordum ciğerlerim ne kadar alabilirse. Yakın zamanda bu anları ne denli özleyeceğimi ve arayacağımı fark etmiştim. Şu an, benim için çok değerliydi. Bir daha, kimse buraya gelip benimle ormanda yürümeyecekti ya da bu kadar mutlu ve heyecanlı olamayacaktım. Huzursa benim artık sadece rüyalarımda görebileceğim bir şey olacaktı. Gerçek hayatta ne kadar arasam da bulamayacağım. Peki ya Louis? Onun gibisi bir daha karşıma çıkmayacaktı. Bu kadar karanlık bir insanın dünya üzerinde olmasına imkan vermiyordum, varsa bile ilgimi çekmeyecekti Louis kadar. Onun dışında ne önemi kalıyordu zaten? Seneye onu görebilecek miydim, görürsem bu aramızdaki garip ve bir enteresan oyun devam edebilecek miydi? Belki de Mercedes ne kadar aksini iddia ediyor olsa da bir bebekleri olacaktı. Louis'in kanından bir kuzen. Bu düşünce o an kanımı dondurdu.

Mercedes ormanın içindeki diken yapraklı ağaçların arasında yürümeye devam ederken yanında getirdiği telefonuyla kendince fotoğraf çekiyordu. Louis durunca ister istemez ben de durmuştum. Oturacağı bir taş bulduktan sonra sigara yakmıştı yine. Ormanın içinde yakmasından her ne kadar rahatsız olsam da ses çıkarmamıştım. Onun aksine, ayakta durmaya devam ettim. Mercedes hala biraz ötedeki su birikintisinin oradaydı. "Çok uzağa gitme Mercedes."

O bana bakmayarak sigarasını içmeye devam etti bir süre. Buna çok fazla dayanamayacağımı biliyordum. Mercedes'in bizi duyamayacağı bir konumda olduğundan emin oldum konuşmadan önce. "Neden onu umursuyormuşsun gibi davranıyorsun?" Yine de, sesimi alçaltarak konuşmuştum her ihtimale karşılık.

"Beni kendin gibi yalancı sanma, Harry." Bana gözlerini çevirse de, bakışlarındaki aksiliği okumamak ne mümkündü? Yanına oturduğumda başını karşıya çevirmişti. Sigarasını elinde tutmaya devam ediyor ve streslendiğini belli edecek şekilde dudaklarını kemiriyordu.

"O zaman söyle çok dürüstsen Louis, Mercedes'e ne yaptın da seninle evlenmeye ikna ettin? Evlenmeye bir ayı kalan bir kadın bu kadar üzgün olur mu, söylesene."

Cümlemle elinde tuttuğu sigarasını taşın üzerinde hızlı bir şekilde söndürüp izmariti pakedin içinde içilmemiş sigaraların arasına attı. Sonra bakışları benimkileri buldu. Onu hiç bu kadar sinirli görmemiştim. Çatılan kaşlarının altındaki gözleri adeta kararmıştı. Bana o halde bakmaya devam etti, siniri nefeslerine yansımıştı. "Ne yapmaya çalışıyorsun sen?"

"Neden soruma cevap vermek bu kadar zor?" Ayaklarının üzerine bastığında aşağıdan ona bakmaya devam ettim bir süre daha, cevap vermemesi iyice sinirlendirmişti beni. "Benden daha iyi yalancı olman durumu değiştirmiyor."

"Sana bir gerçek söyleyeyim mi, ne dersin?" Louis bir bacağını bana doğru atıp hafifçe üstüme eğildi konuşurken. "Sen çocukluktan beri... Mercedes'in yerinde olmak istiyorsun. Onu kendine sadece bir idol olarak görmemişsin, onu bir benliğin haline getirmişsin. Bunun aksini iddia edemezsin. Senin için Mercedes, olmak istediğin kişiden çok bir alt benliğin haline gelmiş." Bana sesini zorlukla kıstığı cümlelerini söyledikten sonra ben de artık ayaklanmıştım ve ne zaman kalktığımı fark etmemiştim bile.

"Baştan aşağı saçmalıyorsun. Çünkü seni köşeye sıkıştırdım-"

Sözümü cümleleriyle böldü. "Onu kıskanıyorsun. Teyzen Mercedes'i kıskanıyorsun." Cümlesindeki her bir kelimeyi tane tane ve ağır ağır söylemişti.

Derin bir nefes almaya çalışsam da, söylediklerinden sonra gelen titrememi bastıramamıştım. Karşımda durmuş bana tüm bu cümleleri sıralamak için çaba harcarken onun da benden farksız olmadığını görüyordum. Gözlerimiz başka, ağızlarımız başka konuşuyordu ama, bana söylediklerinden sonra kalıp ona çene çalacak yüzüm yoktu. Üstümde ona ait olan ceketin içine gömülmek ve kaybolmak istiyordum. Yumruğumu neden sıktığımı bilmiyordum. Tıpkı Mercedes'in sesine kadar orada durup ona neden bakmaya devam ettiğimi bilmemem gibi. "Siz ikiniz ne konuşuyorsunuz öyle sinirli ve fısır fısır? Lütfen bir de şimdi siz kavga etmeyin."

"Ben eve gideceğim. Tuvaletim geldi, anahtarı verir misin?" Louis'in belli etmeden güldüğünü görmemle sinirlerim zıplamıştı yeniden. Anahtarı teyzemden aldıktan sonra buraya geldiğimizden daha hızlı gitmiştim eve. Tüm yol boyunca yetmemiş, eve girip odamın kapısını kilitledikten ve yatağıma geçtikten sonra da bana dediklerini belki de yüz kez düşünmüştüm. Nasıl olur da benim Mercedes'i kıskandığımı söyleyebilirdi? Ona böyle bir izlenim mi vermiştim?

Dönerken, ikinciye tuvalet mazeretini kullanarak oradan kaçmama güldüğünü biliyordum. Peki ya diğerleri?  Ne düşünerek söylemişti o cümleleri bana? O kadar ikilemde kalmıştım ki, ağlamak istiyordum. Belki de, ona söylememem gereken şeyler söyleyerek aşırıya kaçmıştım ve o da sinirlenmişti. Ama neden evlendiklerini sormamla neden bu kadar sinirleniyordu, anlayamıyordum. Birkaç iç çekişten sonra ağlama isteğini bastırmış ve daha mantıklı düşünmeye başlamıştım. Bana hislerini söylemesi çok zordu, belli ki işlerin karışmasını istemediği için içindekileri bastırıyordu ve ben onun tam aksini yaptığım için bana öfkelenmişti.

Yine de dönüp durup söylediği son şeye geliyordum. Ben gerçekten Mercedes'i mi kıskanıyordum? Hep onun gibi mi olmak istemiştim? Louis beni tanımadan böyle şeyler hakkında nasıl fikri olabilirdi, onunla doğru düzgün konuşmamıştık bile. Şimdi psikolog olduğu için benimle dalga geçmesine veya küçümsemesine aldanmayacaktım.

Yataktan kalkıp odamı ortalayan camın karşısına geçtim. Louis'in ve arkasından Mercedes'in eve doğru geldiğini gördüğümde, zamanlamama şaşırsam da izlemeye devam ettim. Louis yavaş ve ağır adımlarla yürümeye devam ederken başını kaldırıp bana, camda durduğum yere baktı. Mercedes beni görmeden koşar adımlarla Louis'i geçtiğinde, hala birbirimizle bakışıyorduk aramızdaki onca uzaklığa rağmen. Bana bakmaya, gözlerini yukarıda tutmaya devam etti ta ki aşağıdan beni göremeyeceği yere gelene kadar. 

Belki de, artık ağzımı ağzımı açmadan önce dikkat etmeliydim diye düşündüm. Benden uzaklaşmasını istemiyordum, ne olursa olsun. Onun bana kızmasına ya da onaylamayacağı bir şeyi yapmama gerek yoktu. Tek istediğim dün geceki kadar bana yakın durmasıydı, belki daha da fazlası. Bana olan ilgisinin hiç olmadığım kadar farkındaydım ve bundan mutluydum. Düşündüm ki, dediklerini tekrar tekrar süzmeliydim ve anlamalıydım. Özellikle 'Şimdi benden gerçekleri duymayı bekleme.'yi. Gerçekleri duymayı hak etmem için ne yapmamı istiyordu, her ne isterse yapabilirdim. Yeter ki, o güzel ağzından dökülsün kelimeler, beni yaralayamazdı. Çünkü o gerçeklerin arasında bana olan ilgisi vardı, bunu her şeyden daha iyi biliyordum. Bana gerçekleri itiraf etmesi için sonsuza kadar bekleyebilirdim ama, o bekleyemezdi. Düğüne çok az kalmıştı. Umarım bunun farkındadır. Vücudum tekrardan gelen heyecanla irkildi.

Kapım tıklanınca düşüncelerimi bir kenara itekleyip oturduğum cam kenarında oturuşumu düzelttim. Gelen Mercedes'ti. "Daisy gelecekmiş yine birkaç güne."

"Beni almaya mı?" Diye sordum endişeyle. Mercedes yanıma kadar gelip hafifçe güldü.

"Hayır, annem arayıp çağırmış. Yine düğüne kadar burada kalıp bize yardımcı olmak istemiş." Mercedes'in haberiyle, içime yeniden serpilen rahatlık gergin suratımın gülümsemesine neden olmuştu. Bana sarıldığında, aynı şekilde kollarımı onun omuzlarına dolamıştım. "Şimdi söyle bakalım, Louis'i sevdin mi? Yoksa gıcık mı oldun?"

"Sevdim." dedim, tepkisini merakla beklemeden önce. Mercedes düşündüğüm gibi kaşlarını kaldırarak gülümsemişti. "Birbirinize çok yakışıyorsunuz."

Mercedes başını onaylarcasına sallarken, bunun yalan olmasını biliyormuş gibi yapması bir yana, ayağa kalkmış ve kapıya ilerlemişti.  "Teşekkürler. Ben de öyle düşünüyordum." diye mırıldandı kapıyı peşinden kapamadan önce, bana bakmayarak.

Yaşadığım gerginliği kime anlatabilirdim, bilmiyordum. Bu öyle bir gerginlikti ki, biri boğazımı sıkıyormuş gibi hissettiriyordu. Vücüdumun her yeri kaskatı kesiliyordu sürekli. Ona az önce söylediğim yalandan mı yoksa  teyzemin arkasından resmen iş çeviriyormuş gibi hissetmemden dolayı mı gergindim bu kadar? Hissetmek kelimesi yanlış oluyordu, ben ona yalan söylüyordum. Onlar bu eve geldiği ilk günden beri evleneceği adama ilgi besliyordum ve belki de onun için en kötüsü de bundan hiç rahatsızlık ve vicdan azabı duymuyor olmamdı. Duymayacağımı da biliyordum, çünkü onlar ne derse desin, birbirlerine aşık olmadıklarını biliyordum. Bu evliliğin arkasındaki sır her neyse, bilmediğim halde vicdanımı rahatlatan bir kapı oluyordu içerisine girip saklandığım. Onların söylemeye niyeti olmayabilirdi. Ne de olsa benim de sırlarım vardı, kendi çapımda.



y/n: AYYY YAZARKEN GERGİNLİKTEN BAŞIMA AĞRI GİRDİ UMARIM SİZİN DE OKURKEN GİRMEZ NDJXKENXRKLCLR

Müzik koyamadım bir türlü ya:/ Bir dahaki bölüme artık hem de sözleriyle paylaşırım aslında bu fici birçok şarkıyı karıştırarak yazıyorum, harry mod on için için yapmayacağım şey yok.. Bir örnek: Melanie Martinez - soap
Fic şarkısı: Wolf alice - silk

yorumlarınızda yaptığınız analizlere bayılıyorum böyle hatta bi çoğunuz böyle nokta atışı yapınca evde takla atmadığım kalıyor bir...

@allgetpaid bu bölümü sana ithaf etmek istedim.. ama wattpad sana etiket atmama izin vermiyor:((
Dağ yürüyüşüne çıkma fikri ise Mercedes'e değil
biktimgercekten e ait..

*****ÖNEMLİ BİR SORU***

Birkaç kişi (2) (benim için yeterli) Louis Pov ya da Mercedes Pov istedi, aslında bu ficte koyabileceğim bi noktada değiliz, ama (her ne kadar bana göre gerek kalmayacak olsa da) bu hikaye bittiğinde bir de her şeyi louis'in gözünden okumak ister miydiniz bi fikir almak istedim. (Örneğin, Louis için hikaye Mercedes'le tanıştıklarında başlar) bilemiyorum.. Bence fic bittiğinde tüm sorularınıza yanıt bulacaksınız zaten ama yine de istekler dahilinde seve seve yazarım - aynı kurgu, louis pov :D komik ama olsundu xjdkclşf

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top