8. Kelimeleri Serbest Bırak
let the the words fall out
pertunes
ao3
4.400
Özet: Önemli bir şey olmadığına karar verdi. Önemli bir şey olmayacaktı, çünkü kulakları zaten aylardır çınlıyordu ve bazen Niall'ın boş konuşmalarını duyamacak kadar zorlanıyorsaydı ne olmuştu yani.
*
Otele ulaştıklarında Liam herkesi oldukları köşelerden kaldırıp otobüsten indirdi. Louis ranzasından milyonlarca battaniyeye sarılı bir halde kalktığında Harry parmaklarını onunkilere geçirip odalarına yönlendirdi.
Harry ve onun komik derecede uzun uzuvlarına sarılı halde uyandığında kulakları hariç her şey sessizdi. Louis'nin kulağı çoğu geceler çınlıyordu, özellikle de son günlerde. Ama daha önce hiç çınlamayla uyanmamıştı.
Zayn'in pahalı kulaklıklarını ödünç aldığında Liam endişeyle yanına yaklaştı. "Tanrım Louis," kulaklıklardan birini kulağından çekti. "Odanın öbür köşesinden duyabiliyorum, yeterince yüksek sesli değil mi?"
Louis ona gülüp geçti çünkü ses gayet de normaldi, teşekkürler, Liam.
Önemli bir şey olmadığına karar verdi. Önemli bir şey olmayacaktı, çünkü kulakları zaten aylardır çınlıyordu ve bazen Niall'ın boş konuşmalarını duyamacak kadar zorlanıyorsaydı ne olmuştu yani. Müzik endüstrisi böyleydi, sanatçılar büyük ihtimalle sık sık bu sorunlarla karşılaşıyorlardı. Turun daha birinci ayağında Louis saçma kulak ağrılarından şikayet ederek dolanmayacaktı.
İnsanların ne anlattığını takip edemediği zamanlarda dinlemeyi bırakmaya başladı. Harry tanrı bilir ne hakkında saatlerce konuşunca ona stadyumun arkasında Instagram'a atabileceği havalı bir ağaç gördüğünü söyleyip ve başından gitmesini sağlayabiliyordu.
Bunu üçüncü kere Niall'a yaptığında artık sinir olmaya başladılar. "Anlattığın bitti mi artık-"
"Sikik sesini," Zayn koridorun ilerisinden bağırdı, "kes."
Louis manyak gibi sırıtarak birlikte Paul'u sinir etmek için Zayn'i bulmak adına sesi takip etti.
Eğleniyordu. Önemli bir şey değildi.
-
Noelden birkaç hafta önce sahnede son selamlarını verdiler.
Harry hemen sonrasında Holmes Chapel'e yol alıyordu, teri daha sırtında kurumadan arabasına atlayıp Louis'nin yanağını öpüp veda etti. "Doğum gününde görüşürüz," Louis neredeyse kulağındaki çınlamadan dolayı fısıltısını kaçıracaktı.
Louis dramatikçe gözlerini sildiğinde Harry gülerek kornaya basıp yola çıktı. İçeride Zayn kardeşlerini uğurladıktan sonra kolunu Louis'nin omzuna attı. "Bu gece dışarı çıkmak ister misin?" Niall'ın arkadaşlarıyla yaptığı gürültü yüzünde bağırarak konuşuyordu.
"Hayır, hayır," Louis omuz silkti. "Biraz ara istiyorum."
"Çok vaktin kalmadı," Zayn kaşlarını oynatırken Louis çantasını topluyordu, ayakkabısının tekinin ayağında olmadığını yeni fark etmişti.
"Yirmi üç o kadar da büyük değil." Louis hufladı.
"Hey, suratını asma. Haz uzun süreliğine gitmedi." Zayn konuştuğunda Louis onu duymak için eğilmek zorunda kalmıştı.
"Suratım asık falan değil. Sadece araya hazırım." Louis çantasını omzuna attı.
"Niall'la gidebilirsin." Louis odanın karşısını işaret ettiğinde Zayn gözlerini gezdirip çoktan biraya başladıklarını görünce yüzünü buruşturdu.
"Belki," iç çekti. "Ama dans partnerimi özleyeceğim."
Louis onu son bir sarılmaya çekip sırtına vurdu. "Birkaç hafta sadece. Görüşürüz." Zayn elini sallarken onunla birlikte bir ton sarhoş insan da Louis'yi kapıdan dışarı uğurladı. Yol boyunca radyonun açık olduğunu eve kadar sessizlik içinde sürdükten sonra fark etmişti.
-
Atlantik'i aşmadan önceki son provalarının ilk günü az daha iptal oluyordu çünkü Louis alarmını duymadığı için üç saat geç kalmıştı.
Sonunda başlayabildiklerinde Harry'nin kaşlarını çatarak kendini izlemesine karşılık Louis omuz silkti ve koreografi eğitmeninin oraya buraya adımlarını takip etmeye çalıştı. Ve altı kez durmak zorunda kaldılar çünkü Louis adamın sol değilde sağ dediğine yemin edebilirdi.
Ara verdiklerinde Harry, su almaya giderken peşinden geldi. Louis gözlerini sırtında hissedebiliyordu, bunun için hiçbir zaman kulaklara ihtiyacı yoktu.
"Yorgun musun?" Harry sordu.
Louis başını salladı, "Evet, evet, üzgünüm." Elini odaya doğru salladı.
Harry omuz silkti. "Olur arada," dedikten sonra son anda Liam'ın meme uçlarını hedef aldığı saldırıdan kurtuldu. Louis eğer Harry'nin ciyaklamalarını daha iyi duyabilseydi gurur duyardı.
"Dün birkaç kere seni Nick'ten aradım." dedi Harry sonunda kıpkırmızı olmuş yüzüyle dik durabildiğinde, ve Louis neredeyse suyunda boğuluyordu, çünkü telefonunun bütün gece açık olduğuna emindi.
"Şarjım bitmişti," yalan söylediğinde Harry başını salladı, tam ağzını başka bir şey daha söylemek için açmıştı ki geri çağrıldılar.
Bir hafta sonra, Louis uyandığında her şey su altındaydı.
Ya da kulağa öyle geliyordu.
Harry çay isteyip istemediğini üç kere sordu ve arabada Louis radyoyla oynarken yüksek sesle neredeyse olduğu yerde zıpladı.
"İyi misin?" Louis soruyu arabanın ve radyonun sesinden ucu ucuna duyup başını salladı.
Provada Zayn zamanlamada bir sıkıntı yaşayınca (yirmi iki yaşında olmasına rağmen hala aşamamıyordu) ara verdiklerinde Liam Louis'yi saymada yardım etmesi için yanlarına çağırdı.
"Pekala; bir, iki, üç- Lou, eğer saymayacaksan, bari Zayn'e eşlik et." Liam durakladı.
Louis yanakları kızararak hızla başını salladı, ve ritmi tekrardan kaçırığında Zayn karıştırınca panikle ellerini kaldırdı.
"Üzgünüm, üzgünüm." Louis mırıldandı.
"Sadece- eşlik et, olur mu?" Liam konuştuktan sonra saydı ve neye yarar ki Zayn bu sefer muhteşem söyledi. Louis ise ikisini de yapamamıştı, ne ritim ne vokal.
Liam iç çekti.
"Şarkıdan dolayı mı? Şarkıyı çıkartabiliriz, ama daha beş dakika önce çok iyiydin." Zayn konuştu.
Liam başını sallayıp ağzını açtı, fakat her şey yine suyun altına gömüldü ve Louis düzgün duyuşunu kaybetti. Sanki ona inatmışçasına kendi nabzı kulaklarında gümbürdüyordu.
"Dur,dur,dur," Liam'ı kesti.
"Konuştuğun hiçbir kelimeyi duyamıyorum." Sesi gittikçe kısılıyordu, tizliği göğsünde hissedebiliyordu.
Liam ve Zayn dondu. O esnada Harry ve Niall herkese getirdikleri yemeklerle geri dönünce Zayn onları yanlarına çağırdı.
"Ne?" dedi Liam.
"Seni duyamıyorum!"
Liam şokla hepsine baktı, "Louis, şu anda ciddi misin çünkü ayırt edemiyorum."
"Evet, ciddiyim, Liam,"
"Eh, bunu duydun."
"Niall!"
"Pekala, pekala, birisi - birisi Paul'u çağırsın," Harry'nin konuşmasyla Zayn başını sallayıp, sık sık endişeyle arkasına bakarak koşmaya başladı.
"Şu anda Lou, ne söylediğimi duyamıyor musun?" Liam, Louis'nin yüzünü bir şey ararcasına taradı.
"Evet?" dedi, "böyle sanki, sanki yarımmış gibi. Her şey boğuk ve ben - ben-" göz yaşları gözlerini yakmaya başlayınca yüzünü kapattı, nefesini avucunda hissediyordu.
"Pekala, sorun yok," dedi Liam. "Bazen kulaklarının çınladığını söylemiştin, bu da büyük ihtimalle öyle, sorun çıkmayacak."
Birisinin eli Louis'nin bileklerini tuttu, sadece bileklerini ovdu ve Louis Harry olduğunu biliyordu, derin bir nefes aldı.
"Çınlama ve duymama aynı şey değil Liam," Niall konuşunca Louis, Liam'ın iç çekmesini duydu. Veya, belki de aslında duymamıştı ve sadece yan tarafına dokunan havaya hissetmişti.
Zayn geri onlara koşarken spor ayakkabıları yerde gıcırdıyordu, Louis bunu büyük ihtimalle daha önce Zayn'in hayatı boyunca bu kadar hızlı hareket ettiğini görmediği için duymuştu.
"Paul araba getiriyor," dedi ve dürüst olmak gerekirse bir sandalyeye ihtiyacı var gibi görünüyordu."Seni birisine gösterecekmiş, öyle söyledi."
"Ama prova-"
Zayn elini sallarken Harry ona su getirdi. "Önemli değilmiş, o bir çaresine bakar."
Louis aptalca başını salladı.
"Hadi, gitsene!"
Louis irkildi. "Evet, tamam."
"Hadi," Harry çoktan ceketlerini alıyordu bile, Louis ayakkabılarını giyerken kolundan tuttu ve öbürleri el sallarken kapıdan çıktılar.
İlk doktorun dediğine göre kalıcı olabilirdi. Harry ikinci bir fikir istediğinde ikinci doktor da aynı fikirdeydi, aynı şekilde üçüncüde. Paul bir odyolojist buldu, daha sonra bir başka daha ve her şey bitip sözler söylendiğinde prova süresi çoktan bitmiş, Louis duyma teslerinin çoğunu geçememişti, ve turun Amerika ayağına iki hafta vardı.
Son randevudan sonra eve ulaştıklarında Louis kendini koltuğa bırakıp Harry'nin odada dönüp durmasını izledi. "Düzelebilirmiş, dediği gibi, biliyorsun, genç olduğun için gittiği gibi gelebilir-"
"Harry," dedi Louis, koltuğa daha fazla gömülerek. Harry yanından geçerken uzattığı ayak bileğinde endişeyle elini gezdirdi.
"Hayır, hayır, sadece biraz zaman alabilir, ayrıca duyma cihazları da var, sende duydun, implantlar."
Louis elini uzatıp yanına gelmesi için Harry'nin bacağında elini gezdirdikten sonra yüzüne bakıp dönen çarklarını izledi.
"Harry," iç çekti.
"Biz," Harry elini koltukta gezdirerek kumaşta oluşan renk farkını izledi. "durabiliriz. Bir süreliğine, ara veririz, bilmiyorum."
Louis gözlerini kıstı, Harry'nin dudaklarını izleyebilmek için, hiç bir kelimeyi kaçırmamak için. "Kalıcı olabileceğini söyledi. Diğerleri gibi, Harry, daha da kötüleşebilir." Louis yumuşak bir sesle konuştu.
"Ben bırakabilirim." dedi Harry. Zarif görünüyordu, uzaklarda.
Louis nazikçe bacağına vurdu. "Hiç kimse hiçbir şeyi bırakmıyor. Turun yarısındayız ve ben hala söyleyebiliyorum, değil mi?"
"Evet, hala söyleyebiliyorsun." Harry onayladı ve gurur duyuyormuş gibi ışıldadı.
"Pekala," Louis konuştu. "O zaman her şey yolunda." Harry'e sırıtıp denizyıldızı gibi kendini geriye doğru serbest bıraktı ve gözlerini kapattı.
"Şimdi beni yatağa götür."
Harry'nin güldüğünü yarım yamalak duyduktan sonra ağırlığının yanından kalktığını hissetti. Tek gözünü açıp Harry'nin kapıyı kilitleyip ışıkları söndürmesini izledi. Harry tekrar döndüğünde ise gözünü kapatıp koltuktan kaldırılmasına izin verdi.
-
Amerika'da, Louis'ye büyük ses engelleyici kulaklıklardan verilince onları arenalarda, açılışlarda ve bazen çığlık atan kızların içinden geçerken takmaya başladı. Uçaklar zaten tamamen bambaşka bir olaydı. Zihni o kadar bulanıyordu ki dördünden biri sürekli yüzünün önüne poşet tutuyor, ayrıca kulakları acıyacak derecede çınlıyordu.
Daha da kötüleşmedi, ama iyileşmedi de.
Bazı günler diğerlerine göre daha berraktı ama bazen kelimeler tamamen anlaşılamaz hale bürünüyorlardı. Louis dudak okuyabilen insanlara karşı farklı bir seviyede saygı duymaya başlamıştı çünkü bu sikik şey gerçekten çok zordu. Niall özellikle en kötüsüydü, çünkü ağzı aksanıyla birlikte hareket ediyordu ve ikisi kötü günlerde sözsüz işaretli iletişim kurma yoluna gidiyorlardı.
Otel odalarında kıvrılmışlarken Harry perçemini gözlerinden çektikten sonra şovları nasıl geçirdiğini sordu. Birlikte alt yazılarıyla birlikte American Antiques Roadshow izlerlerken Louis Harry'nin kolunun altında uyumak üzereydi. Harry'nin dediğine göre son günlerde her şey çok sessiz geçiyordu.
Louis hmlayarak battaniyeyi itti. "Fena değil. Bazen sahnede olmadığım zamanlardan daha iyi. Kulak içi kulaklıklar harikalar yaratıyor, nereye gidersem gideyim seni duyabilmeyi seviyorum. Diğerlerini de. Her şeyi hissedebiliyorum."
Harry televizyonun sesini kısıp yavaşça Louis'yi dürttü. Louis onun arkasında kalan alt yazıyı okuyabiliyordu.
"Titreşimlerden bahsediyorum. Sapıklaşma, Styles. Sanki, gittiğin her yeri hissedebiliyorum gibi. Seni öyle duyabiliyorum."
Kumandayı elinden alıp onun için sesi geri açtı. Harry ciddiyetle başını salladı ve Louis'yi kolunun altına alıp kaburga kemikleriyle sıkıştırdı.
"Kulaklıklarımı da seviyorum." Louis sessizce ekledi. "Çınlamayı azaltıyorlar."
Harry hmladı, "Güzel," Louis sesi göğsünden yanağında hissetti. Televizyon üzerlerine yansırken Harry Louis'nin saçlarını okşamaya devam etti. Az sonra Harry tv şovuyla ilgili bir yorum yapıp uyuyakaldığında Louis gülümsedi.
Ertesi sabah işkence derecede erken kalkmışlardı ve Louis'nin beyni o kadar kötüydü ki ayakkabılarını Harry'nin bağlaması gerekti. Gözlerini ovuştururken Harry dizlerini öptü.
Louis kulak-içi kulaklıkların işe yaradığını söylediğinden bütün ses kontrollerini her şeyi daha iyi duyabilmesi için baştan ayarladılar. Zayn olası bir duygusal andan kaçınmak için dışarıda üçüncü sigarasındaydı, Liam ve Niall, Paul'u gitar sololarıyla bombalarken Harry mikrofonunu bulup açtı.
"Hey, hey, hey," nazikçe konuşarak etrafında teknik elemanlarla dolu sahnenin diğer tarafından Louis'yi izledi. Louis başını sese doğru eğip, durakladı. "Beni duyuyor musun?"
Louis ellerini kulağına götürerek döndü. Başını salladığında Harry gülümsedi, Louis'nin, mikrofona verdiği rahatlama nefesini duyduğunu umuyordu.
-
Harry artık sonunda Amerika'da içki içebiliyordu. Legal olarak.
Louis'den ayrılmayı pek sevmesede bir gece çıktıklarında Zayn'in omzunda sendeleyerek eve geldi. Zayn bir kere kustuğunu ve şu anda iyi olduğunu söyleyip onları baş başa bıraktı.
"Selammmmmm, Lou," Harry geveleyerek çoraplarını çıkarmaya çalışıyordu ama sürekli sendeliyor sonra da kıkırdıyordu. Louis ona banyodan su getirip içerken yardım etti.
Harry kıyafetlerini çıkartırken orada dikildi, kendi kendine takılınca güldü. Louis onu yakaladı ve bunun etkisiyle Harry etrafında döndü. "Siktir, siktir," mırıldanıp gözlerini sıktı.
"Üzgünüm," Harry Louis'nin başına doğru elini salladı. "Kulakların, Lou. Çok sevilesi kulakların var," nefesini verdi. Louis onu göğsüne doğru daha sıkı çekti.
"Hadi," Louis fısıldadı, veya öyle olduğunu umdu. Bazen ayırt etmesi zorlaşıyordu. "Benimle uzan."
Harry ellerini tutup yatağa yatarak gerildi. Louis bazen onun kendisini daha da büyük yapmaya çalıştığını fark etmişti.
"Ben- o zaman ben senin kulakların olurum," Harry uyumadan hemen önce mırıldandı, bu kadar kolaydı.
Ertesi gün kapılar açıldığında Louis tekrar ses geçirmez kulaklıklarını taktı. Bir şekilde Lou'nun, Lux ile birlikte Louis'nin eşleşen kulaklıklarını çektiği fotoğraf dışarı sızmıştı ve şov başlamadan önce çoktan altı sitede geziyordu, ayrıca trend olmuştu.
Lou özür üstüne özür dilese de Louis her seferinde onu sırıtarak geçiştirdi, Lux hala sırtından inmemişti.
"Bir şey diyecek misin? Tweet falan?" Zayn Louis'ye sordu, dudaklarını dikkatle hareket ettirerek. "Zorunda değilsin."
Louis suratını buruşturup kafasını salladı. "Belki sonra," dedi. "Emin olduğum zaman."
Lux koşuşturmak isteyince Harry onu Louis'den aldı çünkü koşmak zihnini iyice bulandırıyordu. Louis yorgunlukla koltuğa yığılıp en azından gitarı hissedebilmek için Niall'a iyice yaklaştığında bile Harry'nin gözü hep üzerindeydi.
Harry küçükken Gemma bazen dönemlerindeki kör bir kızdan bahsederdi, yemek hazırlayıp annesiyle sohbet ederlerken. Görünüşe göre kız daha uygun bir okul için taşınıp gitmişti. Harry bazen anlayabilmek için gözlerini kapatıp adımlarını sayarak yürümeye çalışırdı.
O gece Louis'nin yanına uzandığında elleriyle bir süre kulaklarını kapattı, hiç aynı değildi.
-
Louis artık yirmi üç yıl artı altı aylıktı ve Haziran'ın ortasında Paris'te bir otel odasında uyandığında artık hiçbir şey duyamıyordu.
-
"Tamamen gitti, evet. Tamam. Tamam. Teşekkürler."
Harry sabahtan beri sürekli sürekli telefondaydı. Louis, hakkında iyi şeyler söylediğini umuyordu. Dudaklarını izlemekte fena değildi ama çok yorucuydu.
Trenleri akşam üzeri kalkıyordu ve Liam onları alacağını söylemişti. Louis sağır olduğuna mı yoksa neredeyse son tatillerinin üzerinden bir yıl geçmişken tatillerinin böyle yarıda kesilmesine mi üzülse bilmiyordu.
Harry telefonunu yere atıp koltuğa yığıldı. Bir şeyler söylese de Louis ne anlamadı.
"Üzgünüm." Louis dudaklarını görebilsin diye boynunu kaldırdı, Louis bu kelimeyi biliyordu çünkü Harry'nin aylardır bu kelimeyi sürekli söyleyişini izlemişti.
"Randevun var," dedi Harry. "Yarın."
Louis başını salladı, ve çenesini dizlerine yasladı.
"Buraya gel, lütfen." Harry kollarını açınca Louis arasında girip göğüslerini birleştirerek ayaklarını salladı. Her ne kadar duyamasada Harry'nin kalbinin ne kadar hızlı attığını hissedebiliyordu. Harry elini boynunda ve saçlarında gezdirirken kulağını göğsüne yaslı tuttu.
Londra eskisinden daha zordu.
Yazın sonuna planlanmış birkaç İngiltere şovları daha vardı ama Louis şirketin konferans aramasını bile dinleyemezken şarkı söylemek hiçbirinin umrunda değildi.
Dudak okuyamadığı kelimeler telefonuna mesaj olarak atıldığından Niall'dan yüzlerce 'kaşık', 'İtalya', 'şerefsiz' mesajı vardı. Harry ilk defa yanından ayrılıp Nick'in yeni şovunu çekmeye giderken o kadar endişeli görünüyordu ki Louis yalnız kalmamak için Zayn'i çağırdı. Ve her zamanki gibi Zayn'le birlikte kafayı buldular, ve Zayn her zamanki gibi kafası iyiyken şarkı söyledi, söyledi, söyledi, ama dünyadaki bütün otlar bir araya gelse bile Louis'nin onu duymasını sağlamıyordu.
Harry'nin geç geldiği günlerden birinde Louis ile konuşurken bir yandan da dolaptan kalmış yemekleri çıkarmakla meşguldü, ağzı tekrar tekrar hareket ediyordu ama Louis hiçbir şey anlamadı.
Tezgaha vurduğunda Harry sıçradı. Ellerini havada sallayarak hissettiği kadar kafası karışık görünmeye çalıştı.
Harry yavaşladı, denediğini Louis görebiliyordu. Elleriyle belirsiz hareketler yapıp kapıyı gösteriyordu ama Louis yüzünü buruşturdu çünkü hiçbir şey anlamıyordu.
Elini saçına götürüp saçlarını yukarı kaldırıp durdu, ve oh. "Grimmy seni sordu."
Louis gözlerini o kadar hızlı devirdi ki neredeyse kendini kötü hissedecekti, ama Harry yüksek sesle güldü, Louis onu izlerken neredeyse elini ağzına kapatmasını duyabilecekti.
"Ayıp," Harry kalmış yemeği paylaşmaları için iki tane çatal aldı.
Ertesi gün Harry eve bir ton işaret dili kitabı ile gelip Louis'yi nasıl yapılır videoları izlemeye zorladı.
"Her şeyi mesaj atacağız," dedi Harry. "Veya yazacağız. İyi olacak, tamam mı?"
Louis, Harry'nin laptopunda alfabeyi gösteren adama güldü.
"Sadece birkaç kelime falan, Louis."
Harry aptalca gülümseyerek yumruğunun baş parmağını o da karşılık verene kadar yüzüne sürttü.
'OK', Louis'nin favori hareketiydi. Her şeye 'OK', sadece baş ve işaret parmağıyla bir daire. Ve kes sesini. Birlikte dışarı çıktıklarında Harry bıkkınlıkla elini tutana kadar bu hareketi yapıp duruyordu.
Birlikte pratik yapmaya devam ettiler, birlikte yatarlarken Harry hafifçe gülümseyerek parmaklarıyla Louis'nin adını kodluyordu. Louis'den çok daha hızlıydı ve Louis sürekli Harry'nin ikinci R'sini kodlamayı unutuyordu. Diğerlerini hızlı kodlamada iyi olmadıklarından Liam ve Niall'a 'L' ve 'N' verdiler ve Zayn'e de 'Y'. Ne zaman Nick'in bahsi geçse Harry'nin ilk seferde yaptığı saç efektini yapmaya devam ettiler, Louis her seferinde gözlerini devirmemeye çalıştı.
-
"Bunu duyuyor musun?"
Niall'ın gitarı binlerce mikrofona bağlı olmasına rağmen Louis gerilerek kafasını salladı.
"Hiçbir şey mi? Hissedebiliyor musun?"
Louis tekrar başını salladığında Niall hayal kırıklığıyla durdu. Provadaki her enstrüman çıkabileceği en yüksek sese ayarlanmıştı ve Harry bazen çok sesli geldiğinde kulaklığını takıp çıkartıyordu. Josh bateriye tüm gücüyle yüklendiğinde Louis şiddeti yerden kulaklarına kadar hissedebiliyor, ama yine de duyamıyordu.
"Ama izledin değil mi?" dedi Liam. "Geçen tur çok iyiydin, ritmi yakalayabilecek misin? Niall, One Thing'i dene."
Niall onun kısmından giriş yaptı, Louis bu şarkıyı uyksunda bile söyleyebilirdi. Her akor değişikliğini biliyor ve Niall'ın dudağındaki kelimeleri görebiliyordu. Sanki duyabiliyormuşçasına söyledi, kolayca. Nakarat daha da iyiydi, herkesin bütün göğüsleriyle söylediğini hissedebiliyordu. Bitirdiklerinde Zayn ve Niall sevinçle Louis'yi kucakladılar, Liam neredeyse ışık saçıyordu.
"Birlikte söylediğimizde daha mı iyi?" diye sordu Harry. Louis her ne kadar bütün kelimeleri bilmese de artık Harry söylediklerinin bütün çoğunluğunu işaret diliyle de işaretlemeye başlamıştı. Diğerleri de biraz öğrenmeye başlamışlardı ve Paul hepsinin dikkatini çekmek istediğinde isimlerini kodluyordu.
Louis başını salladı.
"Bazı kısımları tekrar düzenleyebiliriz." Liam ve Harry vokalleri konuşmak için takımdan biriyle konuşmaya gittiler.
Zayn, Louis'nin elini kavrayıp arka giyinme odalarından birinden geçerek arka kapıdan dışarı çıkarttı. Birlikte betona oturduklarında her şey sakindi, kimse yoktu, çalılardan bakmaya çalışan veya çöp kutusundan çıkan hiç kimse.
Zayn ceketinden bir paket çıkartıp içinden de sarılmış üç marihuana çıkarttığında Louis şaşkınlıkla baktıktan sonra yakıp kendisine vermesini bekledi.
"Bu dörtyüzüncü şovumuz," dedi Zayn, ikinci çekmesinden sonra. "Veya öyle bir şey, eskiden sayısını tutardım." Başını sallayarak omuz silkti.
Louis sargıyı ona geri uzatıp başını binaya yasladı. "Hep düşündüm ki," dedi, sesi hırıltılıydı. Şarkı söylemediği zamanlarda sesini duymak nadirdi. "Ed gibi oluruz falan diye düşündüm. 'I've done around about a thousand shows," anlarsın ya?" [bin küsür konser verdim ('you need me, I don't need you' – ed sheeran)]
Zayn Louis'nin bacağına vurarak gülmeden önce biraz suratına baktı, Louis sırıttı.
"Sanırım sen düşünmemişsin," mırıldanıp tekrar sargıya uzandı.
-
Son şovlarından hemen önce Louis o otobüsten bu otobüse Harry'nin tişörtünü bulmaya çalışıyordu. Diğerleri arkada sıralanmış fanlardan uzak ön tarafta birlkte futbol oynadıkları için yalnızdı.
Bulamayınca grubun otobüsünden inip çocuklara yönelirken bir anda yerin ayaklarının altında sallandığına yemin edebilirdi.
Kendisinden on santim uzakta bir araba durunca Louis'nin elleri aniden arabanın kaputundan tutmaya çalışsa da yere düşmeden önce saniyeliğine sürücünün kızgın suratını gördü.
Arabanın frenlerine sonuna kadar basılmış olmalıydı ki araba silkelenip daha sonra Louis'den uzağa, geriye gitti.
Ayağa kalkmayı başardığında sürücünün kırmızı yüzünü tekrar gördü, adam bağırıp çağırıyordu. Ayrıca arenanın kapıları açıldığından kızlar yavaşça içeriye doluşup etrafında toplanmaya başlamışlardı.
Ne dediklerini göremiyordu ama çok gürültü vardı, çok fazla gürültü, itiyorlar, kıyafetlerini çekiyorlardı ve Louis sesini yeterince çıkarıp çıkaramayacağından emin olamadığından kimseye seslenemedi.
İlk koşarak gelen Paul oldu. Louis onun ilk önce kızgın adamla mı ilgilenmesi gerektiği veya Louis'yi onlarca kızın arasından çıkarması mı gerektiği konusunda kararsızlığını izlerken diğer dördü binanın etrafından koşarak geldiler. Harry ona uzanıp Zayn de kolundan çekerken diğer ikisi ceplerinden kalem veya her neyse çıkartıp kızlarla konuşmaya başlayarak dikkatleri kendi üzerlerine çektiler.
İçeri girdiklerinde Harry elleriyle her yerini kontrol edip söylediklerini anlayabilmesi için yüzünü yakınında tuttu. "Korna, Louis, arabanın kornası her yerden duyuldu, ne oldu" Louis'nin anlayabildikleri bunlar oldu, Harry'nin elini, ceketini veya herhangi bir şeyini tutmaya çalışırken elleri titriyordu.
Düşmek kelimesi için işareti hatırlayamadığından elleriyle anlatmaya çalıştı, Harry'nin anlamasını çalışıyordu sonra Harry'nin neredeyse kükrediğini duydu, "Sana çarptı mı?", Zayn kapıyı çarparak dışarı çıktı.
Louis nefes nefese olduğunu fark etti, oda çok küçüktü ve onun için yeterince yer yok gibiydi. Harry sürekli konuşuyor, konuşuyor ve konuşuyordu ama Louis gözlerini bile odaklayamıyordu.
Harry tekrardan yüzüne yaklaştı, ellerini Louis'nin göğsüne koydu, Louis bu kelimeyi biliyordu. "Nefes al, yavaşça, Lou, hadi," dedi Harry. Louis deniyordu ama her nefes canını yakıyordu ve ayakta durmak zorlaşıyordu, Harry onu tutarken bile zihni bulanıyordu.
Birlikte banyoya girip yere çökerlerken bile Harry onu tuttu, Louis'yi de yanına çekerek yere oturdu.
"Benimle birlikte Lou, yavaş yavaş nefes al, olur mu?" Louis'yi bacaklarının arasına aldığında Louis sağ kulağını Harry'nin kalbine koydu. Kendininkinden çok daha yavaştı ve Louis onun nefes alışını hissedebiliyordu, sabit ve kendini bırakabilecek kadar sakin.
Harry ikisinin ellerini Louis'nin göğsünde birleştirip nefes işareti yaparken Louis ellerinin o nefes alıp verirken ne kadar hızlı hareket ettiğini izledi.
Harry her ne söylüyorsa göğsünden yayılan titreşimler başını da Louis'nin başına yaslamasıyla Louis'nin etrafını sardı. Louis sanki sahnedelermiş gibi saymaya başladı ve nefeslerini Harry'le senkronize etmeye çalıştı, yavaşça yutkunarak.
Nefesi düzene girdiğinde Louis gözünü açtı. Harry yavaşça ikisini de sallarken konuşmayı bırakmamıştı.
Louis geri çekildiğinde Harry yanaklarını sildi ve başını Louis'ninkine yasladı. "Bunu bir daha yapmayalım, olur mu?" Louis başını salladı.
-
Sonbahar geldiğinde Louis hala halka açık bir açıklama yapmamıştı ve kimse de yapması için zorlamıyordu. Arabayla yaşananların olduğu bir video etrafta gezinsede kimsenin şüphelenceği kadar belirgin bir şey yoktu.
Zayn saçma bir şekilde işaret dilince çok iyileşmişti ve bazen Harry ile ful konuşmalar yapıyorlardı, inadına kimse ne konuştuklarını anlamasın diye. Louis sırf onları sinir etmek için araya öylesine kelimeler ve random harfler atıyordu.
Tekrar kayda başlama üzerine küçük bir konuşma gerçekleştirmişlerdi, Louis'nin yeni albümde şarkı yazması konusunda, ama Louis şirketten gönderdiklerini demoya katılamayınca her şey bir kenara kaldırıldı. Bütün kataloglarını baştan sona söyleyebiliyordu çünkü ağzı o sesleri nasıl çıkartacağını biliyordu. Ama bazı kelimelerin nasıl söylendiğini unutmuştu bile.
Şirkete yeni yazılan bazı isimleri kutlamak için katılımları zorunlu olan bir partiye katıldıklarında Louis her şeyi uzaktan izledi. Harry kızları etkilerken Liam, Danielle ile nefesleri kesilene kadar dans etti.
Yönetimden gelen aramalara ilgisini bile vermeyip Harry ona işaret diliyle aktarsa da başını masaya yasladı, üç toplantı ve tüm süre boyunca bir arada durmak zorunda oldukları bir etkinlikten sonra bir anda koltuğa oturtulduğunda hepsinin yüzünde yalvarırcasına bir ifade vardı.
Liam sürekli iç çekip dururken Zayn sonunda bir sandalyeye oturdu.
"Lou," Harry yanına çöküp konuşmaya başladı. "Son bir şov, satışlar umurlarında bile değilmiş, olur mu?"
"Londra'da," Niall ekledi. "Yılı kapatmak için."
"Lou, Louis, bu şarkıları biliyorsun, yarısını sen yazdın, uykunda bile söyleyebilirsin-"
"Seni duyamıyorum," dediğini hissetti, işaret parmağını Harry'nin göğsüne tutarak ve Harry o kadar hızlı çenesini kapattı ki dişleri birbirine çarptı. Liam, Louis'nin beklediğinin aksine tekrar iç çekmedi.
Harry tekrar topuklarının üzerine inip sanki onu ayakta tutan son şeymişçesine Louis'nin elini göğsüne bastırdı. "Tamam," dedi Louis'ye zayıf bir her şey yolunda hareketi göstererek. "Tamam, peki."
Kar yağmaya başladığında Harry sürekli rosto üstüne rosto yapıp Louis'nin istediği Noel özel programı izlemesine izin verdi. Çoğu geceler televizyonun önünde uyuyakaldılar, alt yazı açık, Louis Harry'nin üstünde uzanırken nefes alıp verişini hissedecek şekilde. Artık birbirlerini böyle duyuyorlardı.
It's A Wonderful Life'ın yarısında Louis Harry'in uykulu protestosunu görmezden gelerek ayaklandı. "Ben-" başladı fakat doğru konuşup konuşmadığını bilmediğinden gerisini işaretledi. 'annemlere gidiyorum.'
"Tamam," dedi Harry. "Tek başına mı?"
Harry'i üzmemek için olabildiğince sakince başını salladı. Harry'nin kucağındaki yerinden eğilip öperken fısıldadı. "Çok uzun sürmeyecek," Harry 'OK' işareti yapınca Louis onu güldürmek için işareti tek gözlük gibi gözüne tuttu.
Doncaster'ın kışın hep sesssiz oluşunun ne kadar saçma olduğunu Louis yeni fark etti.
Harry neredeyse saat başı Louis'ye durum güncellemesi için mesaj atıyordu, büyük ihtimalle annesine de, ara sıra da saçına sakız yapışmış Zayn veya Nick'in yavru köpeklerinin fotoğraflarını da.
Skype yaptıklarında Louis Harry'nin çocukluk yatağında uyuyakalmasını izledi.
Jay Louis'yi defalarca kere alışverişe götürdü, parmak kodlaması yapmada ne kadar iyileştiğini gösterdi ve bütün kızlar uyuduğu zaman birlikte mutfakta oturup saçını okşadı. "Oh, tatlım."
Bütün kardeşleri ona 'iyi ki doğdun' işaretlediklerinde Louis ağladı. Harry, Lux'un da işaretlediği bir video gönderirken Niall da dört tane pasta yollamıştı.
Yeni yılda boğazı yırtılırcasına geri sayıma katılıp yatağa sarhoş girerken en son ne zaman küçük kardeşlerinin veya her hangi kimsenin sesini duyduğu zamanı düşünmemeye çalıştı, hatırlayamıyordu da zaten.
Eve girdiğinde Harry yarı çıplak, on kişilik bir aileye yetecek kadar akşam yemeği yapmakla meşguldü.
"Çok uzun sürmeyecek, hm," Louis çantalarını yere bırakırken spatulasını salladı. Louis üzerine atlayıp yüzünde erişebildiği her yeri ve defalarca çenesini öptü.
Harry ellerini birbirine kenetledi. "Bende seni çok özledim." dediğinde Louis hissetti, ve tekrardan öptü.
Yemeğin ortasında Harry aniden ayağa kalktı. "Oh!" Tişörtünü çıkarttığında Louis çatalını düşürdü.
"Neredeyse unutuyordum, Liam'la dışarı çıktığımızı gördün mü?" Louis kafasını salladı çünkü annesi bazen arkadaşlarıyla ilgili haberleri ona göstermeyi seviyordu.
Louis'nin görebilmesi için sol omzunu döndürdüğünde Louis gördü, sırtında, kürek kemiğinin üzerinde, büyüklü küçüklü diğer sembollerin arasında baş parmağını gösteren küçük bir el vardı.
Harry Louis'yi izlemek için başını çevirdi. "Aslında sadece 'L' yaptıracaktım," dedi, "ama o zaman kolumda koca bir 'loser' sembolüyle geziyor olurdum."
Louis'nin gözleri doluyordu ve büyük ihtimalde ışıkta parıldıyorlardı. "Eh, öylesin" sesi kırılırken elini mürekkebin üzerinde gezdirdi.
Harry tişörtünü giydikten sonra Louis baş parmağını onun yüzüne bastırdı.
Daha sonra Harry ona çay yaptı, annesindeyken özlemişti. Louis'nin biraz duyabildiği zamanlarda rahatsız edici gürültüde öten bir kettle almışlardı, Harry hala ötmesine izin veriyor muydu yoksa kapatmış mıydı bilmiyordu.
"Ara vermek istiyorum Harry," Louis aniden konuştuğunda Harry'nin yüzü düşerken kettleı yerine bıraktı.
"Turdan -tur sayılmaz gerçi, gruptan daha doğrusu. Grubu bırakmak istemiyorum, ama-" ellerini havada sallarken aniden durdu.
Harry'nin yüzü yumuşadı. "Çocuklara söyleriz. Bir ara iyi olabilir."
"Paris'e tekrar gitmiyorum." Louis konuşunca Harry dudağını sarkıttı.
"İyi. İspanya da olur."
-
Trenin gittiği her yere gittiler. Louis Barcelona'da güneşten yandı, Harry Hamburg sokaklarında sarhoş oldu. Tuvaletlerde orgazm oldular ve neredeyse her gün yüzdüler, çünkü suyun altı da zaten üstü kadar sessizdi.
Londra'ya döndüklerinde Harry tanışması için Nick'in yavru köpeklerinden birini getirdi. Nick'in servis köpeklerinden bahsettiğini söyleyene kadar bahçede güreşiyorlardı ki, Louis bunu duyunca köpeği götürüp Nick' e geri bıraktı.
Bazen birlikte Zayn'le çıkıp futbol oynuyorladı, veya içerde kalıyorlardı ve Louis onun güneşin altında sigara içişini izliyordu.
Zayn radyoyla uğraşırken hala şarkı söylüyordu, Louis'nin duyamadığı şarkılar. Bir gün ekranda One Direction - What Makes You Beatiful yazdığını gördüğünde midesi düğümlendi, çünkü artık Liam'ın nasıl şarkıya girdiğini veya şarkılardaki sololarının yarısını hatırlamıyordu. Hep sesiyle devam edebileceğini düşünmüştü ama işte, neredeyse bir yıldır sağırdı ve erkek arkadaşı kendisinden daha fazla işaret dili biliyordu. Harry – her şeyi yapıyordu.
"Lou?"
Zayn onu üst kata kadar takip etti ve Louis kapıyı yüzüne çarptı. Bir sürü cdleri vardı, yarısı birlikte eve taşınmadan önce Louis'ye aitti ama artık sanatçıların seslerini bile hatırlamıyordu, hiçbirini.
Hepsini masadan aşağı attı. Fazlasıyla gürültü yaptığını umuyordu.
Dolabın kapılarını çarptı, çekmeceler Harry'nin kıyafetleriyle doluydu -şu anda giydiği her şey Harry'e aitti. Harry son üç aydır iştime cihazlarını araştırıyordu, notlar alıyor, sağırlık hakkında forumlara bakıyor ve Nick ile servis köpekleri hakkında konuşuyordu - Harry onun için şarkı söylemeyi bırakmıştı. Ve Louis'nin seçim şansı bile olmamıştı.
Yerdeki kıyafetleri tekmeleyerek havaya attı. Ayağıyla hiç kaldırmadıkları valizlerden birisine vurdu, içine bütün her şeyi doldurup gitmeyi düşündü.
Kapı aniden açıldı ve Harry sanki eve koşmuş gibi görüntüsüyle Louis'ye atıldı. "Lou, hey, hey, Lou," Harry ona uzanırken Louis kafayı yemişçesine yere çöktü.
"Louis, Louis, Louis," Harry onu takip ederek yere indi. "Hayır, hayır, hayır buna hiç gerek yok." Harry gözlerini silene kadar Louis ağladığının farkına bile varmamıştı.
"Zayn aradı ve aniden paniklediğini söyledi, ne oldu bir anda?" Louis'yi kucağına çekti. Eskiden Harry, Louis'nin kucağına sığardı, Louis ve sesi daha büyük olduğu zamanlar.
Louis başını sallayarak Harry'nin kıyafetlerinin içindeki ellerini ovdu.
"Hayır, ne? Bana her şeyi söyleyebilirsin. Bugün gittiğim için üzgünüm, kalabilirim-"
Louis ağlamaklı haliyle dalga geçercesine güldü çünkü bu istediği şeyin tam tersiydi. Elleriyle işaretlemeye çalıştı ama doğru hareketler aklına gelmiyordu o yüzden sonunda pes etti, "Sen işaretlerde benden daha iyisin."
"Yani?" Harry şaşkınlıkla konuştu. Hala Louis'nin gözlerini ve yanaklarını siliyordu. "Kitapları okumayı sevmiyorsun ki!" Louis omzuna doğru hıçkırdı.
"Lou. Louis." Harry kolundan tuttu. "Bana bakar mısın?"
Louis gözlerini kırptı.
"Bu- berbat. Ve senin için on kat daha berbat. Uzun süredir şarkı söylediğini duymuyorum. Sürekli düşünüyorum, ayrıca daha da uzun süredir beni duyamıyorsun. Bu yüzden işaretlere başladım. Kolaylaştırmak için. Kendin için işleri kolaylaştırmada hiç iyi olmadığını biliyorum."
Louis'nin burnunu çekmesini bekledi ve koluna silince yüzünü buruşturdu.
"Nick ile daha fazla takılmalısın," Louis konuştu. "Sürekli benimle tıkılı kalman adil değil."
Harry gözlerini devirdi. "Nick ile yeterince takılıyorum. Ve tıkılı değiliz." Kendini bırakıp arkaya yaslandığında Louis üzerinde kaldı. Etrafları kıyafetler ve kırık cdlerle kaplıydı.
"Eğer kör olsaydın, felçli veya başka bir şey, Nick Grimshaw yerine seninle tıkılı kalmayı tercih ederdim. Belki Niall ile, ama bir süre sonra o gitarı alıp parçalardım sanırım."
Louis sırıtırken Harry'nin ensesindeki saçlarla oynadığını hissetti.
"Daha ne kadar sürecek bilmiyorum, Harry" fısıldadı.
Harry geri 'biliyorum' işaret etti ve baş parmağını kaldırdı.
-
Liam ve Niall'ın yirmi üçüncü doğum günlerinin arasında Louis ve Harry'nin evini x factor odalarına taş çıkartacak bir parti evine dönüştürdüler. Her ne kadar herkes bilse de devasa bir sürpriz parti vereceklerdi ve karakterine aykırı olarak Zayn bile planlamaya katılmıştı ve Perrie'nin evlerine almadığı her şeyi buraya getirmişti. Geçtikleri haftada Harry üç kere plastik mankenleri görüp korkuyla çığlık atmıştı.
Louis odasından çıkarken ışık cihazına takıldı, yürümekte zorlanıyordu çünkü saat sabahın bilmem kaçıydı ve kettle on dakikadır ötmesine rağmen Harry hala bir şey yapmamıştı.
En eski eşofmanlarının içinde çayını içip salonda Harry'nin sabah şovunu izlerken bir gürültü duyunca arkasını döndü.
Harry kucağındaki bir ton kirli çamaşır varmış gibi görünen sepeti yere düşürmüş, ağzı açık dikilip kalmıştı.
Louis dondu. Her şey mükemmel bir şekilde gürültülüydü.
"Tabii ki de ilk duyduğun şey çay oldu, seni şerefsiz."
Louis Harry'e ulaşmaya çalışırken neredeyse çayı üstüne döküyordu. Zıplayıp Harry'nin onu kucaklamasına izin vererek bacaklarını etrafına sardı ve şoktaki yüzünün her yerini öptü. Ellerinin Harry'nin boğazında dolaşmasına engel olamıyordu, Harry'nin nefes alışını dinleyebiliyordu.
Harry ikisini mutfağa ulaştırıp Louis'yi tezgaha yerleştirdi, tekrar tekrar "Lou, Lou, Lou," diyordu, sanki bunca zamandır Louis'nin duyması için içinde tutuyormuş gibi. Louis'nin çenesini öpüp yanağından geçerek kulaklarına kadar ulaştı ve kulağına üfleyip Louis ürperirken saçlarının uçuşmasını izledi.
Alnını kulağının üzerine yaslayıp Louis'nin elini boynunda tutmasını engellemeden "hey, hey, hey" fısıldamaya devam etti.
-
Özellikle iyi hissettiklerinde, sahne sarhoşluğu tam dozundayken, Harry bazen Louis One Thing solosunu söylerken sözleri işaretleyecekti, unutmamak için.
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top