5. Yüksek Şöhret

top Louis ama smut sahnesine kadar herkes okuyabilir yalvarırım ön yargıyla geçmeyin bu hikaye hayatım boyunca en zevk alarak çevirdiğim hikayeydi bırakmayı istemeyip kesintisiz 12 saat çeviri yaptığım oldu ertesi gün bileğimi hissetmiyordum bunun hatırına bari top-bottom yargılarınızı bir kenara bırakın -sevgilerr <3

tops!Louis

Orjinal isim: Oh Glory

Yazar: alivingfire

-ao3 

Özet:

Tomlinson, Liam'a bakarak başını eğdi. "Sen de mi yüzücüsün?"

"Evet," dedi Liam dikkatlice. Harry, Liam'ı böyle ihtiyatlı davrandıran şeyin Tomlinson'un ünü mü yoksa etkilenmemiş görünen kaşları mı merak etti. "Mesafe, 1500 metre de yarışıyorum. Harry sprinter"

"Ah," Tomlinson gözleri parlayarak Harry'e döndü. "O zaman pek de sabırlı değilsindir. Dayanmak zor olur." Bahsettiği kirli şeyi desteklercesine yandan gülümsemesi büyüdü. "Çok yazık."

-Harry Styles, Büyük Britanya Takımı'nın en yeni yüzücüsü, bütün hayatını bu an için hazırlanarak, 2016 Rio Olimpiyatlarında altın madalya kazanmak için çalışarak geçirmişti. Bütün hazırlıkları, çalışmaları ve dikkatinin dağılmaması için yaptığı odaklanma çalışmaları Rio'da İngiliz jimnastikçi ve çocukluk aşkı olan Louis Tomlinson'la oda arkadaşı olunca test edildi.

Not: GB, Great Britain yani Büyük Britanya.

-

Cumartesi

Harry otobüsten indiğinde nem yüzüne bir tren gibi çarptı, hayır, dahada kötüsü, ıslak bir tren gibi, ya da hindistan cevizi aromalı güneş yağına bandırılmış sırılsıklam devasa bir battaniye gibi. Altındaki asfalttan öldürücü bir sıcaklık yayılıyor, önünde Olimpik Su Sporları Stadyumu yükseliyordu. Tek parça halindeki mavi camlar güneşi öyle bir yansıtıyordu ki Harry kaderi olan binaya bakarken gözlerini kısmak zorunda kalmıştı.

Rio.

Harry altın madalyanın ne olduğunu öğrendiği yaştan beri bu an için çalışıyordu. Önündeki iki haftayı hiçbir şey mahvedemezdi, elinden geleni yapacağı bir cennetteydi ve dünya gözüne altından görünüyordu.

Tabii, şey hariç..

Sabah Harry'nin eşyalarını bıraktığı daire alelacele tamamlanmaya çalışılmış yarı-hazır bir yerdi ve kliması yoktu, annesi sürekli hastalanmaması için su içmesini söyleyen mesajlar atıyordu ve Gemma..

Gemma şu anda Harry'nin başına gelebilecek olan en kötü şeyin dikkatinin dağılması olduğunu biliyordu. Ama, buna rağmen, telefonu bacağında titreyip durduğuna göre bu pek umrunda değil gibiydi. Birisi arkasına çarpıp da özür dileyince yoldan çekilerek diğerlerinin de otobüsten inmesine izin verdi ve telefonunu cebinden çıkarttı.

Gemma: bu çocuk???

Gemma: [ekli fotoğraf]

Gemma: oda arkadaşın bu mu????

Gemma: kısa bir süreliğine dünyanın merkezindesin ve oda arkadaşın BU ÇOCUK MU???

Gemma: [ekli fotoğraf]

Gemma: [ekli fotoğraf]

Gemma: [ekli fotoğraf]

Gemma: Neden sen akıllı olan olmadın da ben de atletik olan olmadım

Gemma: takas yapalım!! Sen doktoramı tamamla ben de yüzeyim

Gemma: lütfen?

Harry ekrana o kadar sert bastı ki parmağı acımıştı, dişlerini birbirine bastırarak telefonu kulağına götürdü.

"Bebek kardeşim!" Gemma neşeyle bağırınca Harry sinirle kükredi. İlk defa girdikleri stadyuma doğru koçunu takip ederken adamın kendisine attığı takdir etmeyen bakışları gördü.

"Gemma. Üç saat havuz çalışmam var ve bu süreyi seninle mesajlaşarak geçiremem."

"Oh, lütfen." Dedi Gemma, Harry onun elini havaya sallamasını hayal edebiliyordu. O da büyük ihtimalle havuz kenarındaydı, annesiyle birlikte Olimpik kasabanın kenarında sahilden bir otele rezervasyon yaptırmışlardı, Harry iki saat boyunca yüzüp daha sonra da protein tozu dağlarının altında boğulacakken o şu anda büyük ihtimalle tekilalı buzlu içeceğini yudumluyordu. "Sen bana hoparlörden her şeyi anlatırken bile kilometlerce yüzebilirsin. Senin dikkatin dağılmıyor."

"Daha önce olmaması şimdi riske atacağım anlamına gelmiyor." Harry iç çekti. Soyunma odasına yönlendirildiğinde boş bir bank bularak çantasını bıraktı ve yavaşça antrenman şortunu, bonesini, kulaklıklarını ve gözlüklerini çıkatmaya başladı. Gemma bu sefer de odanın manzarasından bahsediyordu. "Kilometrelerce kumsal Harry, rüya gibi" –o anda Harry birisinin dirseğine çok yakın durduğunu fark etti.

"um, Gem, ben seni sonra arayacağım," diyerek, boş odada kendisine çok yakın duran tişörtsüz birisi olduğu gerçeğini gözrmezden gelmeye çalıştı.

"O kadar kolay kurtulamayacaksın." Dedi Gemma aniden. "Hadi, H, hiçbir detayı es geçme! Nasıl biri? Küçük mü? Eminim küçücüktür. Ve dövmeleri! Gerçekler mi? Ve saçı, saçını nasıl unuturum? Yukarı doğru mu aşağı doğru mu? Peki ya-"

"Gems," Harry yalvarırcasına konuştu. "Şu anda konuşamam. Sonra arayacağım."

"Bu gece bu konu üzerine en az bir saat bekliyorum!" dedikten sonra sanki kapatmak isteyen oymuşçasına yüzüne kapattı, Harry eğer yanında heyecanla titreyen birisi olmasaydı sinir olabilirdi.

Döndü, ve heyecanlı büyük kahve gözlerle karşı karşıya geldi.

"Selam, Harry!" dedi, hala Harry'e çok yakındı ve ellerini heyecandan yerinde tutamıyordu. "İnanabiliyor musun- Rio? Burası çok güzel ve sıcak! Plaja gittin mi?" Büyük ihtimalle hayır, büyük ihtimalle yeni geldin değil mi? Bende! Nerede kalıyorsun? Oh, tabii, Olimpik kasaba, bunu zaten biliyordum! Oda arkadaşın kim? Sen-"

Son iki dakika içerisinde Harry bir kere daha bir konuşmayı böldü.

"Selam," dedi yavaşça, bu yüzü tanıması mı gerektiğini düşünerek. Aylardır Britanya takımı için yüzüyordu ama bu çocuk benzer aksanlı olup da aslında İngiliz olmayabilirdi. Veya belki de havlu verenlerdendi, veya asistan. Gerçi pek benzemiyordu.

"Selam!" dedi çocuk tekrar. Harry daha önce hiç bu kadar neşeli bir tanışma yaşadığından emin değidi. "Üzgünüm, kabalık ettim. Ben Liam Payne! Alternatif Takım'da 1500metre de yüzüyorum, Greg James bacağını kırdığından dolayı.

"Greg bacağını mı kırdı?" diye sordu Hary şokla. Harry daha yakın zamanda görmüştü onu, ve o zaman çok iyidi. Kesinlikle bacağı kırık değildi ve haftalarca Rio'da ne yapacaklarına dair Harry'le konuşmuşlardı.

"Evet," dedi Liam, mutluluğu düşerken. Harry Liam'ın konuyla alakası olmadığından emindi ama Liam sanki düşmesi için muz kabuğu koyan oymuş gibi davranıyordu. Daha sonra gülümsemesi geri geldi, o kadar hızlıydı ki Harry şaşırdı. "Ben onun yerine yedekteydim ve denemeleri geçtim, yani takımdayım! Harika değil mi? Greg için değil tabii."

"Merhaba," Harry tekrar etti. "Ben Harry Styles."

"Oh, bunu biliyorum. Son iki aydır bütün çalışmalara geldim." Sonra sanki milli bilgileri ilan etmiş gibi elini ağzına kapattı. "Wow, üzgünüm. Kulağa biraz ürkünç gelebilir."

Harry engel olamayarak gülümsedi. Dikkatinin dağılmaması gerekiyordu ama (telefonu tekrar titredi, Gemma'nın yapacak başka yapacağı bir şey yok muydu acaba?) ama bu onun takım arkadaşıydı. Takım arkadaşlarıyla anlaşmalıydı, değil mi? Tabii bu insan vücudundaki köpek yavrusuyla arkadaş olmaktansa düşman olmak daha dikkat dağıtıcı olurdu değil mi?

"Yok, sorun değil." Dedi. "Dalmaya hazır mısın?"

"Oh, daha değil." Dedi Liam tekrar gülümseyerek. "Havuza girmeden önce biraz koşuyorum, rutinimin parçası."

"Oh," Harry duraksadı. Tabii, sprinter ve mesafe yüzücüsü arasında fark vardı tabii ama, küçük bir koşu güzel olabilirdi. Uçaktan indiğinden beri üzerinde olan gerginliği atabilirdi belki. "Belki sana katılırım. Ne kadar koşuyorsun?"

"Bir saatten az. 16 kilometre yapmaya çalışıyorum."

"Isınmak için 16 kilometre koşuyorsun?"

"Evet," dedi Liam parıldayarak. Harry'nin şaşırmış halini görünce açıkladı. "Neredeyse atletizm takımına da girecektim."

Harry yeni arkadaşına biraz baktıktan sonra gülmeye başlayarak ellerini dizlerine koydu. O kadar çok kahkaha attı ki göğüs kemikleri ağrımaya başlamıştı. "Tabii ki girersin." Neye olduğunu bilmesede onunla gülen Liam'ın omzuna vurdu. "Asla 16 kilometre falan koşamam ben, sana iyi şanslar. Ama çıkışta beni bul kasabada spor salonuna atarız kendimizi. Yatmadan önce biraz kardio yapmam lazım."

"Olur!" Liam cevap verdikten sonra geri giderken ellerini omzuna attığı havlusuna götürdü. "Apartman numaran ne?"

"Blok C, oda 812."

"Harika." Liam neredeyse soyunma odasından çıkıp, diğer yüzücülerin antrenmana başladığını işaret eden sesler ve ıslıklardan uzaklaşarak spor salonuna yönelmişti. "Oda arkadaşın kim?"

Veee, işte. Harry iç çekerek eşofmanlarını ve ceketini çıkartıp yıllar sonrasında artık ikinci derisi haline gelmiş olan dar şortunu giydi. Telefonunu, havlusunu ve gözlüklerini alırken zorla Liam'a gülümsedi. "Louis Tomlinson"

Liam elindeki Gatorade şişesini düşürünce sert plastik gürültüyle yere çarptı. "Jimnastikçi Louis Tomlinson? Bildiğimiz Louis Tomlinson?"

Evet Liam. Bildiğimiz Louis Tomlinson.

Eğer Michael Phelps yüzmenin yüzüyse, Usain Bolt atletizmin yüzüyse ve Serana Williams da tenisin yüzüyse, Louis Tomlinson da erkekler jimnastiğinin yüzü, ismi ve en sevilen karakteriydi.

2012 yılında Londra'da yüksek bar dalında yarışıp, bütün ulusu Büyük Britanya adına bronz madalya alarak şoka uğratmıştı. Çoğu kişi o alanda bir yarışmacıları olduğunun farkında bile değildi, genelde o akşam yapılacak olan kadınlar jimnastiği izlemek için oradaydı. Tam bir Sindirella hikayesiydi, tabii hikayede kendi ülkesi Sindirella'yı gözden kaçırıp daha parıltılı ve güzel, kazanma olasılığı yüksek prensesler olan Tom Daley ve Andy Murray'e odaklanıyorsa.

Bu kazancını takip eden günlerde bütün dünya onun gözlerinin etrafını kırıştıran gülümsemesiyle tanışmış, Tomlinson her sabah şovuna, radyo programına konuk olmuş, resmi gazetelerin ön sayfalarına çıkmış ve dünyanın herkesiminden insanlar ona bayılmışlardı.

Geçen aylar ve yıllar sonrasında ilginç olimpiyat hikayesi seviye atlayarak gerek skandallar gerek olaylar sonucu ismi sıkça bahsedilen bir ünlüye dönüşmüştü.

Harry 2012'de Tomlinson'a kafayı takmıştı, hatta dürüst olmak gerekirse sonraki yıl da dahil. Her hareketinin medyaya düştüğü zamanlarda. Tomlinson tam bir anne kuzusuydu ve özverili bir abiydi, bir çok hayır işi toplanmalarında konuşmalar yapmış bir yardımseverdi, jimnastiğe ilgi duyan çocuklara yiyecek desteği sağlayan spor salonlarına gönüllülük yaptığı olmuştu ve Twitter'da her bir veya iki hafta da bir haber manşetlerine düşmesine sebep olan arsız şeyler söylemeyi seviyordu. Onu ilginç kılan şeylerden birisi de buydu –kibar, tatlı ve ilgili birisi olsa da gazeteciler aşk hayatını sorduklarında, paparazziler kardeşlerine çok yaklaştığında veya arkadaşlarından herhangi birisi Twitter'da linç yediğinde Tomlinson beklenmedik davranabiliyor ve karşısındakini parçalara ayırabilecek hale bürünüp sonrasında da kazançla gülümsüyordu.

2014'te bütün dünyaya eşcinsel olduğunu açıkladığında Harry'nin hayatı daha da zorlaşmıştı.

Harry'nin yüz metre yüzmeleri aylar boyunca düzelmeye devam etmiş, 50 saniyeden 49 saniyeye düşmüştü ve artık kas oranı büyüme hızına yetişemeyen bir ergen olmaktan çıkmıştı. Yavaşça listelerde de yükselmişti, ilk önce küçük Avrupa yarışmalarında, daha sonra uluslararasında. Yirmi yaşındayken İspanya'da madalya kazanmıştı ve ertesi gün Büyük Britanya takımıyla çalışmasını daha disiplinli yapmak adına konuşma yapıyordu. Milli takım tesislerinde ve görevlilerle çalışmaya başlarken Rio Oyunları da yavaş yavaş ufukta baş göstermeye başlamıştı. İstediği her şeydi, ama bazı bedelleri vardı. Boş zamanları, hobileri ve yüzme dışındaki bütün ilgilerini bırakması gerekmişti. Dikkatini vermesini söylemişti eğitmeni, koçu, beslenme uzmanı, ona su şişesi getiren çocuk, annesi ve takımdaki diğer herkes, dikkatini ve aklını yarışa ver. Dikkat dağılmasına yer yok.

Bu yüzden kapağında Louis Tomlinson'ın yüzüyle birlikte bağırırcasına yazılmış olan GAY yazılı ESPN magazini soyunma odasında herkesin elinden geçtikten sonra ona geldiğinde Harry'nin kalbi eline düşmüş gibiydi.

"Bunu gördün mü?" dedi Jamie, ilgisizce magazine ona uzatırken. "Çok da şaşırtıcı değil, hm?"

"Hmm?" Harry'nin kalbi kulaklarında atıyordu. "Oh, ah. Sanırım."

"Sadece şu var ki," Adam konuşurken dudaklarını büzüştürdü. "bu kendisi hariç kimseyi ilgilendirmemeli. Koşup basına anlatması gerekmezdi."

Jamie homurdanarak havlusunu saçında gezdirdi. "O ve Tom Daley sayesinde bütün dünya Büyük Britanya takımının yumuşaklarla dolu olduğunu sanacak."

"Evet, ve sende hepimizi nötrleyecek kadar büyük yumuşaksın, hm?" dedi Adam havlusunu Jamie'ye atıp, Harry'i de katılması için dirseğiyle dürterek.

"Evet," dedi Harry gülerek, ama o kadar boş ve boğulurcasınaydı ki eğer dikkat eden olsaydı aslında umrunda olmadığını anlayabilirdi. Şansına Adam ve Jamie ona bakmak yerine odada birbirlerini kovalamakla çok meşguldüler, Harry su damlacıklarıyla kaplı göğsüne tişörtünü geçirdi ve birkaç günü battanyelerin altında geçirmek adına eve gitti. Eğer dergi kapağında GAY kelimesinin yanındaki yüz Harry'nin olsaydı takım arkadaşlarının ne diyeceğini düşünmeyi reddetti, veya birkaç ay önce Belçika'da bir gece klübünde yattığı adam kendisinin profesyonel bir sporcu olduğunu fark edip basına giderse ne olacağını, veya bir gün sinirle kendine engel olamayıp onlara erkeklere ilgili olmasının onlara ilgili olduğu anlamına geldiğini söylerse ne olacağını –hele onlara hiç ilgili olamazdı çünkü çoğunu çıplak görmüştü ve inanın hiç etkileyici değildi.

Harry hiçbir şey yapmayıp yatakta yuvarlanmak için kendine iki gün verdi, daha sonra hiçbir şey olmamış gibiydi, kaldığı yerden çalışma rejimine devam etmiş, daha fazla çalışmış, daha hızlı koşmuş, daha düzgün yemiş, su hariç bir şey içmemiş ve her seferinde bir kere daha fazla denemek adına havuzda daha fazla kalmıştı, bir kere daha, bir daha, ve son bak söz. Ama sebebini açıklayamadığı bir sebepten dolayı Louis Tomlinson'ın dünyaya eşcinsel olduğunu açıkladığı makalenin olduğu magazini yatağının altından atmamıştı –motivasyon için miydi bilimiyordu, cinsel yönelim sırrı ortaya çıktığında kariyeri uçup gitmesin diye en iyisi olmayı hatırlamak için miydi? Korku muydu, kendisine her ne kadar dünya değişse de spor dünyasının aynı kaldığını, homofobinin hala var olduğunu ve Louis Tomlinson hayatta kalsa bile Harry'nin bunu yapamayabileceğini hatırlatacak bir şey miydi? Yoksa sadece bir hatırlatıcı mıydı, bütün kişisel hayatın Daily Mail'in sayfalarını kapladığı zaman kimsenin ne kadar iyi takla attığını, koştuğunu veya yüzdüğünü umursamayıp kiminle yattığını konuştuklarına dair bir uyarı?

Belki de üçünden birazcık.

Sonuç olarak, 2014'te Tomlinson dışarıdayken Harry dolapta daha da derinlere gömülmüştü, ve hayat aynı devam etti.

Harry çalıştı, en iyi skorunu 48 saniyeye düşürdü, birkaç sponsor edindi ve dünya şampiyonasında 47.89'a vurduğunda Rio hayalleri artık daha gerçekçi görünüyordu. Birkaç reklamda oynadı, sadece yerel birkaç tane, şimdilik, çünkü 2015 yılındaydılar ve Brezilya biletini almak için daha on dört ayı olsa da paraya ihtiyacı vardı, ve sonra ortaya çıkmıştı ki insanlar bu kıvırcık uzun saçlı koca ayaklı oğlanı sevmişlerdi, bu yüzden birkaç tanesinde daha oynadı, ve birkaç tanesinde daha.

Haziranda 47.87 saniye ile Olimpiyatlara gidişi kesinleştiğinde Beats uçakta kullanması için kulaklık gönderdi.

Ve Harry, bunca zaman boyunca Louis Tomlinson hakkında haberlere bakmamak için elinden geleni yapıyordu. Kararlılık, dikkat dağıtıcı konulara yer olmadığı anlamına geliyordu, bir Olimpik yarışmacısı olmak yine dikkat dağıtıcı konulara yer olmadığı anlamına geliyordu, ve Louis Tomlinson dikkat dağıtıcılar listesinin en başında yer alıyordu. Tabii, annesi ve ablası ondan bahsediyorlardı, ne yapabilirdi ki, kulaklarını kapatıp dinlemese miydi..

Duyduğuna göre Louis Tomlinson sanatçı Zayn Malik ile görülüyordu. İkisi sabahın erken saatlerinde klüplerden körkütük çıkarken, öpüşürlerken paparazzilere yakalanmışlardı, Louis onları takip eden kameralara orta parmağını gösterirken ikisinin gülüşmesine dair onlarca fotoğraf vardı, Louis hiç umursuyora benzemiyordu. Malik'in fanları şarkılarında Tomlinson hakkında sözler ararken spor dünyası da altın çocuğun düşmesini, Tomlinson'un maskaralıklarının antrenmanlarını etkilemesini bekliyordu. Tomlinson ve Tom Daley ulusun büyük iki LGBT sporcuları olduklarından sürekli bir karşılaştırılma vardı, ve bu karşılaştırma asla Tomlinson ve Malik'in tarafında olmuyordu.

Yine de, Tomlinson konu jimnastik performanslarına geldiğinde saltanatını sürdürmeye devam etti, her yarışmayı boynunda madalya ile terk etmese de her seferinde izleyicileri etkilediğinden bu çok da önemli değildi. Skorları gittikçe yükseldi ve bileğine doladığı gökkuşağına rağmen dünya tarafından sevilmeye devam etti, 2016 takım donanımı için de ciddi bir rakip olarak görülüyordu tabii.

Ve işte şimdi burada, 2016 yılındalardı, Harry'nin tesise giderken giydiği ceketi Nike ödüyordu, yemeklerini Aldi bedavaya veriyordu, tabii hala izleyicilerden sanılmaması Büyük Britanya takım kimliğini taşıması gerekiyordu. Deneyip kazanmaya çalışması gereken bir madalyası ve Rio'nun merkezinden, olduğu yerden birkaç kilometre uzakta yarı-tamamlanmış bir dairesi ve yan kapısında Louis Tomlinson'un adı yazan bir odası vardı.

"Evet," dedi sonunda, Liam takımlarını temsil eden en ünlü sporcunun adını duymasıyla dehşet ve heyecan duyguları arasında darmadağın olmuş gibiydi. "Bildiğimiz Louis Tomlinson."

Rio'16, işte başlıyoruz.

-

Palmiye ağaçlarıyla ve kumlarla kaplı bir ülkeye getirilmesine rağmen Harry'nin Rio'daki ilk günü her zamanki gibi geçmişti. İki saat havuz, spor salonunda hafif çalışma, protein yüklü öğle yemeği, biraz kestirme, biraz daha spor, birkaç saat daha havuz ve takımla akşam yemeği. Liam hep etrafında olduğundanHarry de onu etraftakilerle tanıştırmıştı, sadece bir iki kez konuştuğu dalıcıları es geçerek. Harry'nin birkaç yıl sonunda yarışmadan yarışmaya biraz tanıdığı Tom Daley, Liam'ın fazla heyacanlı sorularını cevaplarken gözünü bile kırpmamış, daha sonra Harry onu götürürken de Harry'e göz kırpmıştı.

Akşam onlara aitti ve önlerinde dünya kadar seçenek vardı, Olimpik kasaba; restoranlar, gece klüpleri ve mağazalarla doluydu ve bunun haricinde de koca bir Rio vardı. Takımdan bazıları İsveçli voleybol takımıyla takılacaktı, görünüşe göre Olimpiklere içecekleri yarı fiyatına veren merkezde iyi bir kulüp biliyorlardı, Liam ve Harry teklifi es geçti.

"Pek içici değilimdir," dedi Harry, ki aslında bu bir yalandı çünkü partilemeye bayılırdı ama koçunun ve üzerinde vaktini harcayıp yatırım yapan herkesin onaylamayacağını biliyordu. "Bütün her şey bitene kadar en azından"

"Benim tek böbreğim var." Liam'ın bahanesi buydu, ki baya iyi bir taneydi ama Liam'ı açıklayana kadar dürtmesi gerekmişti. Sonrasındaysa Liam on yaşına gelene kadar sürekli hayatının hastaneye gidip gelerek geçtiğini, spor yapacak kadar sağlığına kavuşunca da her şeyi deneyip en son favorisinde karar kıldığını anlatmıştı.

"Liam Payne," Harry gülerek kolunu Liam'ın omzuna attı. "Sen tam bir Olimpik mucizesin."

Liam kızardı ve çok çalışmayla ilgili bir şeyler mırıldandı, yanakları o kadar pembeleşmişti ki Harry onunla ne yapacağını bilmiyordu.

İkisi de nereye gideceklerine karar veremediklerinden Harry'nin geçici dairesine geçtiler. Yatak odalarının hepsi de karanlıktı, ilk odada eskrimci, sonuncu da bisikletçi ve Harry'ninkinin yanında da Louis Tomlinson'unki vardı. Harry üç haftayı birlikte geçirecekleri yeni ev arkadaşıyla olan tanışması biraz daha ileriye kaydığı için rahatlamayla nefesini verdi.

Liam'ı odasına aldıktan sonra eşofmanlarını ve ceketini çıkartarak üzerinde Nike işareti olmayan bir şeyler giymeye hazırlandı.

"Ee, Liam," Harry sırıtarak büyük bir kareli gömleğin önünü düğmeledi. "Bu geceyi içerde mi geçirsek? Az yağlı, az karbonhidratlı patlamış mısır ve televizyonun önünde bol elektrolitli su?"

Liam da ona yandan gülümseyerek atıştıracak bir şeyler bulmaya gitti. Harry de üstüne siyah kotunu geçirip, çalışarak geçen uzun günün ve ondan da uzun okyanus aştıkları uçak yolculuğunun ardından rahatlamaya hazır halde odasından çıktı.

Ama başı önde yürürken aniden bir şeye –birine- çarpmış ve karnına bir dirsek yerken aynı zamanda üstü sırılsıklam olmuştu.

"Oi" dedi Liam'a ait olmayan bir ses. "Sen. Koca adam. Ne yapıyorsun?"

Harry kafasını kaldırdı ve bir anlığına kalp krizi geçirdiğini sandı.

Louis Tomlinson odasının önünde açıkça duştan çıkmış halde duruyordu (Harry'nin Liam ile yalnız olduklarını sanırken bakmadığı tek yer). Tişörtsüzdü, saçının ucundan sular yere ve köprücük kemiklerine damlıyordu ve ünlü It Is What It Is dövmesi parıldıyordu. Beline sardığı havlu anlaşılan saç havlusu olmalıydı ki Tomlinson'ın dolgun bacaklarının sadece yarısına geliyordu. Kol kasları fenaydı, kas çizgisi o kadar derindi ki Harry'nin dizleri bir anlığına titredi, ve omuzları çok güçlü görünüyordu, üstünde medeniyetin temelleri falan kurulabilirdi.

Harry hayatını elit sporcuların etrafında yaşıyordu. Artık tişörtsüz erkekler onu etkilemiyordu bile, en azından o öyle sanıyordu, 2015 ESPN dergisi vücut sayısının kapağının şu anda önünde durmasıyla fikrini değiştirdi.

Küçük, bronzlaşmış bir el Harry'nin yüzünün önüne geldi ve parmaklarını şaklattı, iki kere.

"Merhabaaa," Tomlinson kaşlarını kaldırarak konuştu. "Dünyadan uzay adamına, geri dön uzay adamı."

"Ah," dedi Harry.

"Konuşabiliyor!" Tomlinson heyecanla konuştu.

"Selam," dedi Harry.

"Ah dilimizi de biliyor!" dedi Tomlinson.

"Ben Harry Styles," dedi Harry yanaklarının ısındığını hissederek.

"Ve ismi de var. Merhaba, Harry Styles, ben de Louis Tomlinson." Tomlinson havluyu bırakıp elini kaldırdığında havlu kaymaya başlamıştı ki hızla tekrardan yakaladı. "Elini sıkardım ama güzel şeyleri görecek kadar tanışık olduğumuzu sanmıyorum."

Harry sebepsizce boğulur gibi oldu. "Hayır, um, evet pek sanmıyorum." Diye onayladı solunum yolları tekrar açılınca.

"Pekala. Ee sen voleybolcu falan mısın?" Tomlinson Harry'i baştan aşağı süzdü, Harry neredeyse bakışlarından dokunuş hissetmişti. "Hayır, hayır o değil. Tenis için yeterince bronz değilsin, amerikan futbolu için omuzların yeterli genişlikte değil ve yüzde doksan dokuz basketbol takımımız olmadığına eminim. Oh!" parmaklarını şıklattı. "Yüzücüsün."

"Nereden anladın?"

"Yüzgeç gibi ayaklar ve belin benikimden bile ince," dedi Tomlinson umursamazca. "Ayrıca saçların hala ıslak, banyo o kadar da büyük değil yanımda olsan görürdüm."

Harry tekrar boğuldu. Bu sefer Liam duydu ve elinde bir şişeyle geldi. "Oh," Harry'nin yanında Tomlinson'u görünce tek ağzından çıkan bu olmuştu. "Merhaba."

"Bir tane daha ortaya çıktı." Tomlinson Liam'a bakarak başını eğdi. "Sen de mi yüzücüsün?"

"Evet," dedi Liam dikkatlice. Harry Liam'ı böyle ihtiyatlı davrandıran şeyin Tomlinson'un ünü mü yoksa etkilenmemiş görünen kaşları mı merak etti. "Mesafe, 1500 metre de yarışıyorum. Harry sprinter"

"Ah," Tomlinson gözleri parlayarak Harry'e döndü. "O zaman pek de sabırlı değilsindir. Kendini tutmak zor oluyordur." Bahsettiği kirli konuşmayı desteklercesine yandan gülümsemesi büyüdü. "Çok yazık."

Çok yazık ki Harry Londra'yı terk etmeden önce bir vasiyet yazmamıştı, çünkü Louis Tomlinson onu öldürmeye çalışıyordu ve baya iyi iş çıkartıyordu.

"Her neyse" dedi Tomlinson, Harry'nin şokundan sonra. "İkiniz bu geceye dair ne tarz vahşi planlar yaptınız?" Hala havlusunu tutuyordu, ama havlu biraz daha kaymıştı ve eğer azıcık bile daha aşağı inerse Harry'i haftalarca uyutmama garantili bir şeyler görme tehlikesi yaşıyorlardı. Harry meme ucunda kalmış olan bir su damlasını yalamak istiyordu.

"Televizyonda Anchorman varmış." Dedi Liam tekrar parıldayarak. "Ve Harry diyetlerimizi bozmayacak patlamış mısır getirmiş, onu yiyerek film gecesi yapacağız."

Tomlinson şaka yapıp yapmadıklarını anlamak adına yaklaşık bir dakika baktı. "Cidden mi?" diye sordu şüpheyle. "Dünyanın parti merkezi Rio'dasınız ve film izlemek için burada mı kalacaksınız?"

"Güzel bir film," diye tartıştı Liam, kaşlarını çatmıştı.

"Kötü bir parti iyi bir filmden daha iyidir." Dedi Tomlinson.

"Ve sonrasında spor salonuna gideceğiz."

"Hazırlık haftası, spor salonunda geçirmek için tonla vaktiniz olacak." Tomlinson sonunda odasının kapısını açarak büyük ihtimalle temiz kıyafet almak adına valizini açtı. "Hadi ama gençler. Birkaç arkadaşım geliyor, size iyi vakit nasıl geçirilir gösterelim."

Liam ve Harry göz göze geldiler, Harry bu geceyi erkenden bitirmek istemişti ama Tomlinson ile alakalı bir şey onu geriyordu. Hayır diyip filmlerini izledikten sonra spor salonuna gitmeliler ve sırf Louis Tomlinson partilemelerini istiyor diye sıkı diyetlerini mahvetmemelilerdi.

Ve o anda Tomlinson arsızca havlusunu yere bıraktı.

Harry'nin beyni düşünce üretmeyi bıraktı ve dudakları kendi kendine hareket etti. "Tamam."

Ve Tomlinson, Olimpiyat Oyunlarında ilk atlayışından yere inmişcesine gururla gülümsedi.

-

Tomlinson birkaç arkadaş derken Olimpiyatların imparatorlarıyla partileyeceklerinden bahsetmeyi unutmuş olmalıydı, ve bir anda Michael Phelps yüzünde gülümseme, omuzuna elini atmış ve ot poşetini sallayan Ryan Lochte ile kapıya gelmişti, arkalarında kırmızı, mavi ve beyaz renklere bürünmüş bir sürü insanla birlikte. Beklenmedik bir şekilde Novak Djokovic ve Jessica Ennis de sarı saçlı İrlandalı bir oğlanla yanlarında duruyorlardı. Çocuk büyük bir gülümsemeyle kendini tanıttı. "Niall, Niall Horan, plaj voleybolu. Naber?"

Kapı ardına kadar açık kalırken içeri bir sürü insan girdi; küçük yapılı jimnastikçiler, ünlü futbolcular ve masa tenisi için geldiğini söyleyen birisi, ki Liam onun gerçek bir Olimpik spor olduğunu söyleyene kadar Harry şaka zannetmişti. Bazıları üzerini değiştirmiş olsa da çoğunluğu hala sporcu kıyafetlerinin içindeydi, Nike, Adidas ve görebildiği kadarıyla Under Armour.

Niall görünüşe göre kapıdan giren herkesi tanıyordu ve ortam yavaş yavaş dolarken Liam ve Harry ile takılarak boşluğu eğlenceli konuşmaları ile doldurdu. Herşey ve herkes için bir hikayesi vardı ve Liam'la birlikte günlerce gözleri kırışacak kadar gülmüşlerdi.

"Pekala," dedi Tomlinson, içerideki kalabalık dairenin büyüklüğüne kıyasla saçma bir oran aldığında, iki rugby oyuncusunun arasından atlayarak her nasılsa Harry'nin önünde bitti. "Mesaj geldi, Melo'yla bildiği bir mekanda buluşacağız."

"Melo?" soran Liam'dı.

"Carmelo Anthony" dediğinde Harry şaşırınca, yüzünde bir gülümseme belirti. "Hazır olun, gençler. Daha önce hiç Olimpikler gibi partilemediniz."

-

Pazar

Harry ertesi gün banyoda yüz üstü uyandığında ısrarla alarmı çalıyor ve banyo perdesinin arkasında birisi sızlanıyordu. Harry telefonunu cebinden çıkartıp annesinden, ablasından ve koçundan gelen sayısız mesajları görmezden gelerek uzanıp perdeyi kenara çekti.

Louis Tomlinson, gözlerinin altında siyah halkalar, yanağında kurumuş yeşil bir şeyler ve elektrik verilmiş gibi görünen saçlarıyla yine de büyük bir gülümsemeyle Harry'e bakıyordu. "Sana demiştim." derken sesi biraz çatladı. Harry inleyerek kendini duvara doğru bırakınca da sadece güldü.

"Evet," Harry de engel olamadan güldü. "Sanırım demiştin."

-

Çarşamba

Geldiklerinden sonraki birkaç günde aynı tarzda geçmişti –Harry sabah beşte alarmla uyanıyor, su sporları merkezine gitmek için Liam ile buluşup otobüse biniyor, her yerleri ağrıyıp yorulana kadar günlük rejim ve çalışmalarını uyguluyorlar ve birkaç saat dinlendikten sonra da Louis ve Niall eğlence için gece onları dışarı sürüklüyorlardı.

Bir gece yarısı İsviçreli kızlarla plaj voleybolu oyununa katılmışlardı, ve kızlar Niall'ı sevmişlerdi ki Niall akşam onlarla gitmiş ertesi sabah da kapıdan neredeyse yuvarlanarak yüzünde güneş kremi ve ruj izleriyle sırıtarak girmişti.

Ertesi gece Louis onları elit bir gece kulübünün VIP kısmına gizlice sokmuştu, dedikodulara göre Serena Williams bile oraya alınmamış. Saçma derecede pahalı şampanyadan her biri birer içtikten sonra garsonları buraya ait olmadıklarını fark edip dışarı gönderilmelerini sağlamış, daha sanra da kibarca bir daha geri dönmemeleri söylenmişti.

Dördüncü gece Copacabana sahilinde yüzmeyi içeriyordu ve Harry ile Liam bunu bir yarışa çevirdiler. Niall ve Louis muhteşem yüzücünün kim olduğuna karar vermek için onlara zorlu meydan okumalar hazırlayarak kim hem soyunup aynı zamanda yüzebilir veya kim suyun altında daha fazla nefesini tutabilir gibi testlere sokmuşlardı. Sonunda kimin kaç puanı olduğunu hatırlayamadılar ve Louis sarhoşken kendini okyanusun kralı ilan etti. Liam ve Harry isteksizce boyun eğdiler.

Harry Rio'daki dördüncü gününde güneşin doğuşuyla uyandı, her zamanki baş ağrısı şakaklarını zorlarken esneyerek giyindi. Eşofman, ceket, çoraplar, sağ ayakkabı, sol ayakkabı, çanta, bu kadar. Birlikte dışarı çıkmadan önce lobide Liam'la buluştu. Bir gün daha başlıyordu.

"Louis bu gece bizim için ne planladı merak ediyorum." Harry aralarındaki sessizliği böldü, otobüs erkenden çalışmak isteyen birkaç dalıcı haricinde boştu.

Liam hmladı ve uykulu bir şekilde gözlerini ovup hafifçe gülümsedi. "Bilmiyorum. Ama bela alacağımıza eminim."

Gülümseyerek birbirlerine baktılar, istedikleri kadar istemiyormuş gibi davranabilirlerdi fakat çoktan kapılmışlardı bile; Louis etkileyici bir auraya sahipti ve o size gülümserken anlattığı hiçbir entrika kulağa delice gelmiyordu.

Harry birkaç saat sonra havuzdan çıkarken hala gülümsüyordu, omuzlarının etrafına havlu sararken klimalardan gelen serin havayla hafifçe titredi. Louis ve diğer oğlanlarla bu geceki planlarını düşünürken o kadar dalmıştı ki koçun dikkatini çekmek için üç kere seslenmesini duymadı .

"Styles!" Mark bağırınca Harry kafasını sallayarak kendine geldi.

"Üzgünüm Koç. Bir şey mi lazım?"

"Biraz konuşalım," dedi Mark, boş stadyum koltuklarını işaret ederek, hala çalışan diğer takım üyelerinden uzaklaşmışlardı. Harry otururken koç onu dikkatle inceleyip ellerini hala ıslak olan şortuna sürttü. "Her şey yolunda mı, Harry?"

"Evet, tabii"

Mark hala dikkatle bakıyordu. "İyi. Soruyorum çünkü tur saniyelerin normali tutmuyor, ve sebebini öğrenebilir miyiz merak ediyorum. Son zamanlarda farklı bir şey yapıyor musun?"

Harry son üç geceyi düşündü, yıllar sonra ilk defa gece yarısından sonra uyanık kalıyor, normalde kaçındığı halde yarışmadan bir hafta öncesinde sarhoş oluyordu, dün gece aralarında bir sigara gezdirmişlerdi (içine çekmeden, asla içine çekmeden, ama ne kadar diş macunu kullanırsa kullansın duman tadını hala ağzında hissedebiliyordu.).

Tekrar düşünceye daldı, dün gece kumsala serilip yatmasını, Rio ışıklarının dalgalardan yansıması, havadaki keskin tuz kokusu, ve gözlerini Louis'nin dudaklarından çekemeyişi.

Bunun nasıl daha önce bir sorun olmadığını düşündü. Daha önce hiç yarışma-öncesi-seks-yok kuralını bozmak hakkında endişelenmesi gerekmemişti çünkü kimse bu kuralı çiğnemesini isteyecek kadar onu etkilememişti.

Ve daha sadece üç gün olmuştu, başı fena dertteydi.

Sonunda konuştu, "Hayır, bir farklılık yok," çünkü eğer bir oğlanın olduğunu söyleseydi bu sefer farklı bir şeyi daha kabul etmiş olacaktı, daha önce hiç başa çıkmadığı bir şey.

Mark omuz silkip çok üstelemedi. "Pekala, her neyse devam et."

Bir anda dünya durakladı. "Ne?"

"Ne yapıyorsan, yapmaya devam et," dedi Mark. "Geri dönüş saniyelerin daha keskin, kendini itmen daha iyi ve 46 saniye yapmak üzeresin. Her ne değiştiyse anlaşılan artık kazanmak istiyorsun."

Harry'nin beyninde aynı şey tekrar ediyordu –dikkat dağılması yok! Dikkat dağılması yok! İçmek yok uyuşturucu yok hiçbir şey yok! – bunlar Mark'ın biraz önceki söyledikleriyle çelişiyordu, ve bu kargaşa Harry'de gerginlikten kusma ihtiyacı hissettirmişti.

"Peki," diyebildi. "Teşekkürler."

Ve bir şey düşünmemek için soyunma odasına koştu.

-

Tekrar sahildelerdi, dalgalar bir şarkı gibi kıyıya çarpıyordu, Corona şişelerini sırayla içip hayatın daha iyiye gidip gitmeyeceğini merak ediyorlardı. Louis bir anda konuştu, "Ee Harold."

Rio'da dördüncü günleri dolmuştu ve Harry daha önce hiçbir yerde bu kadar rahat hissetmemiş gibiydi, sıcak kumların üstünde, etrafında yeni üç arkadaşıyla. Liam her zamanki gibi pozitifti, parıldayan gülümsemesi ve tutkusu Harry'i sabah kalkıp egzersizlerini yapmaya ikna eden tek şeydi. Niall Harry'nin küçükken hep istediği en iyi arkadaştı, zeki, sıcakkanlı ve harika, herkes hakkındaki küçük detayları bile hatırlayabiliyordu –Liam'a asla kornişonlu sandviç sipariş etmemeyi, Jessica Ennis'in alerjisi olduğundan yer fıstığı yağı kullanmayan restoranlar önermeyi gibi. Ve bir keresinde Harry'nin GB takım kıyafetlerinin üstünde güzel durmadığını söylediğini hatırlayıp onlar üzerindeyken iltifat etmişti.

Ve Louis. Harry'nin hayatına yıldırım gibi, veya kamera flaşı gibi, Harry'nin kendisini suya bırakmasını sağlayan başlangıç ıslığı gibi girmişti. Harry ilk başlarda dikkatliydi, bunun birkaç sebebi vardı –Louis'nin medya versiyonu tatlı ama öngörülemeyen , kibardan ahlaksıza göz kırpmasında dönüşebilecek birisiydi. Ama gerçek Louis bu kadar keskin değildi, tabii hızlı düşünüyordu ve biraz da kurnazdı ama Harry'nin onu The Sun makalelerindeki iğneleyici adama benzer gördüğü en yakın an bir bisikletçinin Liam'ın ayağının üzerinden geçerek ayağında teker izi oluşmasına sebep olduğu zamandı. İnanılmaz bir şekilde zekiydi ve kurnazlığıyla eline fırsat geçtiği anda sizden bir değil beş adım önde olabiliyordu. Ama nazikti, Liam'ın elinden telefonunu alıp twitlerindeki yazım hatalarını düzeltirken nazikti, kendisine ikinci bir bakış atan her kızı takip etmeye çalışan Niall'a karşı nazikti ve hala bütün deneyimine rağmen şaşırıp gözleri büyüdüğü için yazıya dökülmemiş Olimpik kurallarını çiğneyen Harry'e karşı nazikti. O, Harry Louis'nin üzerinde Union Jack'den başka bir şey olmayan posterlerini yatağının altına saklarken hayal ettiğinden çok daha gerçekti. (Union Jack: UK bayrağı) Her gün İngiltere'deki kardeşleriyle telefonda konuşuyordu, etkileyiciydi, kendini sevdiriyordu ve Harry'nin üzerinde gözlerini gezdirdiği en seksi lanet yaratıktı.

Kısaca, harikaydı, güzeldi ve Harry'nin hayal edebileceği her şeyden daha iyiydi.

Ve şu anda hiç iyi bir şeyleri haber vermeyen gülümsemesiyle Harry'e bakıyordu.

"Ee Harold," diye başladı. "Evde bekleyen özel birileri var mı?"

Harry, Louis'nin üzerindeki dikkatiyle konuşabilme yetisini tekrar kazanmaya çalıştı ve şişesinden bir yudum alarak kaşlarını kaldırıp Louis'ye baktı. "Hmm. Kedim evde, özel sayılır."

Louis gülerek şişe kapağını ona attı. "Aptal. Daha spesifik olayım –güzel bir kız falan seni madalyanla bekliyor mu? Siz yüzücülerin nasıl kızlarla olduğunuzu biliyorum."

Harry'nin midesi takla attı, ama gülümsemesini sabit tutmak için uzun yıllar pratik yapmıştı. "Yok, kimse." Ayağını kuma gömdüğünde kum taşları ayağının altını gıdıklıyordu. Neredeyse sen? diye soracaktı ki kendini Zayn Malik'in İngiltere'de Louis'yi bekledeğini unuttuğu için aptal hissetti, Louis ondan hiç bahsetmemiş olsa da. Bu yüzden sorusunu değiştirdi, "Zayn nasıl?"

Louis de ayağını kuma gömüp parmaklarını hareket ettirdi. "İyidir, eminim" Kulağa basına cevap gibi gelmişti, yüzü tamamen ifadesizdi.

Sessizlik, Louis'nin etrafında nadiren olan bir şey, etraflarına çöktü, ta ki Niall yanlarına futbol topu atıp onları sürükleyerek oyuna dahile edene kadar. Harry başka bir soru sormadı ama Louis'nin onun olduğu tarafa birden fazla kez baktığını fark etmiş, ve onun kendinde ne gördüğünü merak etmişti.

-

Perşembe

GB takımının kaldığı bloğun asansörü bozulmuştu ki, bu da Harry'nin berbat perşembesinin üzerine krema olmuştu. Bugünkü çalışmalarda tur saniyeleri düşmesi gerekirken yükselmişti, spor salonunda bench press barını neredeyse ayağına düşürüyordu ve dairelerindeki klima hala çalışmadığından dün gece iyi uyuyamamıştı. Dairenin kapısını alttan tekmeleyerek açtı (kilit sıkıştığından anahtarlar artık bir işe yaramıyordu) ve içeri adım atıp spor çantasını yere bıraktı, yorgundu ve azıcık uyku için gerekirse yalvarabilirdi.

"Selam" dedi son odada kalan bisikletçi, Harry hala adını bilmiyordu (ve bunun için kötü de hissediyordu. Sadece biraz..dikkati dağınıktı)

"Hey" Harry nefesinin vererek başını arkaya atıp kapıya yasladı. "Naber?"

"Um, sadece şey. Bir süre oturma odasına girmekten kaçın." Dedi bisikletçi. Sırtında ağır metal olan sarışın eskrimci kız da onlara hafifçe gülümseyerek oturma odasından çıktı.

"Neden?" diye sordu Harry, ama aldığı tek yanıt, bisikletçi odasına girerken attığı yandan gülümsemeydi. Harry bu sefer eskrimciye dönüp onu denedi. "Neler oluyor?" ama o da cevap vermemiş ve Harry'i omzundan patpatlayarak odasına kapanmıştı.

"Ne?" Harry bu sefer de boş koridora sordu ve kimse cevap vermedi.

İç çekip çantasını omuzlanarak oturma odasındaki her neyse bir an önce yüzleşip sonra da uyumaya gitmek üzere ayaklandı.

Şimdi düşününce, aslında direkt yatağa gitmeliydi.

"Oh, merhaba, Haz," odaya girdiğinde Harry dizleri tutmayarak en yakın sandalyenin üzerine düştü.

Louis yoga yapıyordu. Veya yoga değil, çünkü yoga seksüel değildir, ama Louis'nin yaptığı şey kesinlikle öyleydi, bir çeşit bükülme veya kıvrılma hareketi gibiydi, iki yana doğru bacakları tamamen açılmıştı ve göğsü yerdeyken sırtı çok müstehcen bir şekilde yay gibi kıvrılmıştı. Bir ayağını tutarak yavaşça yanlara eğilip kaslarını geriyordu.

Üzerinde tişört olmadığından göğsündeki ter katmanı parıldıyordu, ve sadece Harry'nin şimdiye kadar gördüğü en küçük ve en dar spandex pembe şortları giyiyordu.

"Ghrbshsm" Harry konuşmaya çalışınca Louis gülümsemesini engellemeye çalıştı ve Harry o yukarı uzanırken bacak kaslarının kasılıp sırt kaslarının gerilmesini izledi.

"Antrenman nasıldı?" diye sordu Louis, sesi kolay bir geriye bükülme hareketini yaparken yavaş çıkıyordu, Harry'e kafa üstü tersten baktı.

"Um, i-iyi," Harry kekeledi. "Sen-sen ne yapıyorsun?"

"Germe." Louis pozisyonunu değiştirirken inledi. "Biraz -ah­- sıkı hissediyordum."

Harry'nin yüzü yanıyordu. Gerçekten ateş almıştı. Sikeyim, yangın yeri gibi.

"Ama," dedi Louis, sesi seks yapıyor gibi çıkarken Harry bunu kaldıramıyordu. "gevşemek çok iyi hissettiriyor."

Siktir. Siktir. Harry'nin kalbi o kadar hızlı atıyordu ki göğsü acıyordu, damarları istekle dolmuştu ve parmakları uzanıp Louis'nin omurgasında gezinmek için resmen çıldırıyorlardı. Daha önce hiç kimseyi bu kadar arzulamamıştı. Böyle bir arzunun var olduğunu bile bilmiyordu.

Louis emekledi -emekledi- ve duvarın önünde ellerinin üzerine amuda kalktığında burnu ve ayak parmakları duvara değiyordu, vücudu muhteşemdi. "Büyük ihtimalle alışkın olduğun türden egzersizler değil, değil mi?" diye sorduktan sonra ayaklarını aşağı indirdi, şu anda tersine bacak açma hareketini yapıyordu. Şortu mümkünmüş gibi bacaklarında daha yukarı kaymış ve Harry'e Louis'nin bütün vücudunun bronzlaşmış olduğunu göstermişti, Harry'i asıl avlayan kısım şortun altındaki kısımdı.

"Ben," dedi zayıfça ama bundan sonra devam ettirecek bir kelimesi yoktu.

Louis bacaklarını dışa doğru, kalçasını da yere doğru kaydırarak tekrar sağ tarafını yükseltip bütün ağırlığını ellerine verdi. Biraz sonra kalçasının yere değmesine izin vererek biraz dinlenip Harry'e bakmıştı. Gözleri bıçak gibi kesiyordu, Harry bilerek Harry'yi delebilmek için mi böyle baktığını merak etti.

"Tabii ki de siz yüzücülerin nasıl olduğunu bilirim." Dedi, sesi arsızca çıkyordu. "En iyi egzersizleri partnerinizle yapıyorsunuz değil mi? Etrafta bunu hemen yapmak için gönüllü olacak bir sürü güzel kız var."

Harry ben kız istemiyorum sadece seni istiyorum seni o kadar istiyorum ki acıtıyor öldürüyor şeklinde olmayan bir cevap veremeden önce Louis ayağının altından tutarak kaldırıp başının arkasına götürdü.

Harry'nin başka seçimi yoktu, koşarak Louis'yi yere düşürüp nefessiz kalana kadar Louis'yi öpmemek için hızla kendini odasına attı.

-

Cuma

Olimpiyatların Açılış Seremonisinin olduğu sabah Harry havuzdan ara vermek adına çıkmış ve telefonunu açınca bir ton mesajla karşılaşmıştı.

Niall: Bugün Louis'yle konuştun mu?

Liam: hey h twitter'a baktın mı? Louis iyi mi?

Gemma: BANA BAZI CEVAPLAR GETİRMEN GEREK

.

Niall: tamamdır onu buldum

Liam: hiçbir şey demedi :( onu arayacağım

Harry Gemma'nın gönderdiği linke tıklayınca kaşlarının ondan izinsizce kalktığını hissetti.

FOOL'S GOLD? OLİMPİK STAR LOUIS TOMLINSON ZAYN MALIK'LE OLAN AYRILIĞIN ARDINDAN YIKILDI

DAN WOOTTON

İNANILMAZ. 2016 Yaz Olimpiyatları için Rio de Janeiro'ya ulaştıktan sonra birkaç gün içinde İngilizci jimnastikçi LOUIS TOMLINSON, sanatçı ZAYN MALİK ile yollarını ayırdı.

"Şok edici, kesinlikle," dedi Tomlinson'a yakın bir kaynak. "Louis ve Zayn son zamanlarda uzaklaşmışlardı ama halledebileceklerini düşündüler."

Louis Tomlinson ve Zayn Malik Londra da bir kulübün dışında sarılırlarken görüldü.

DENGE VAKTİ. Malik ikinci albümü için studyoda kayıtlarla ilgileniyor. Bu esnada Tomlinson güneş ve kumların içinde Rio Olimpik Oyunları'na hazırlanıyor, burada 2012 Londra Oyunlarında bronz madalya kazandığı yüksek bar da dahil üç dalda yarışacak.

Aynı zamanda açıklayabilirim ki, ilişkinin sonunu getiren Tomlinson'ın hazırlık programı da olabilir.

"Evet, sürekli sayılabilecek sıklıkta çalışıyorum," Tomlinson bunu Haziran'da verdiği bir ropörtajda kabul etti. "Spor salonunda çok fazla vakit geçiriyorum. Ama tekrar podyuma çıktığımda bunlara değecek."

Tomlinson yeni bir yüzükle görüldü – ufukta erkek arkadaş Malik ile bir evlilik mi var?

ÇALKALANIYOR. Tomlinson'ın sıkı rutini onları tam olarak sınıra ulaştıran şey olup Malik'in sinirlenerek arkadaşlarına ve gazetecilere saldırmasına sebep olmuş olabilir. Geçen hafta Malik'in bir ropörtajda ilişkisi hakkında sıkıştırılınca ropörtajı terk ettiğini rapor etmiştim.

Kaynağım bana Tomlinson Brezilya'ya gitmeden önce Malik'le ayrı odalarda yatıyor olduklarını söyledi. Ayrıca Tomlinson'ın madalya takıntısının büyük bir etkisi olduğunu da.

"Louis'nin çalışmaları kesinlikle ayrılmalarında büyük bir etken değildi," diyor kaynak. "Louis ve Zayn dostça ayrılmaya karar verdiler, hala arkadaşlar."

Belki de ikisi, aynı şehirde olduklarında meşhur Tomlinson yırtıcılığından biraz daha görebiliriz.

Harry Niall'ın ismine tıkladıktan sonra telefonu kulağına götürdü.

"Haz?" Niall'ın sesi Harry'nin kulağına kısık gelmişti. "Antrenmanda değil miydin?"

"Ara verdim." Diye cevap verdi Harry. "Louis iyi mi? Daha yeni gördüm."

"Evey, kanka, iyi." Niall telefonu çekip bir şeyler söyledi, ama sesi mikrofonu kapatmışçasına boğuk gelmişti. "O iyi. Sen yüzmeni bitir, daha sonra konuşursun."

"Ama-"

"Git, H. O iyi. Açışıla gitmeden önce sizin evde buluşuruz."

Ve kapattı, bir klik sesi ve sessizlik. Harry ifadesizce telefonu yanına koydu, ne yapması grektiğini bilmiyordu.

Yeni arkadaşı, yeni çok yakın arkadaşı, büyük ihtimalle acı çekiyordu, özel hayatı ve hassas olan konular bütün dedikodu sitelerine yayılmış durumdaydı. Berbat bir durumdan geçiyordu ve Harry'nin tek düşünebildiği-

Harry'nin tek düşünebildiği şey göğsünde doğan küçük umut baloncuğuydu, sessizce artık ikinizde yalnızsınız diye fısıldıyordu.

Harry gerçekci düşünceleriyle onu patlatmaya çalıştı, ikisinin yalnız olmasının bir şey ifade etmediğini çünkü Harry'nin dolapta Louis'nin ise tam tersi olduğunu düşündü. Ayrıca Louis çok çok açık bir şekilde Harry'i düz sanıyordu.

Ama bir şekilde umudu arttı.

Bu olamaz, diye hatırlattı kendine.

Umut dinlemiyordu.

"Aferin Harry." Dedi Mark, Harry son turunun ardından havuzdan çıkarken. "Süren gittikçe daha iyi oluyor. Böyle devam et."

Ve umudu hala büyüyordu.

-

Ulusların Geçit Töreni Açılış Seremonisinin sonuna doğru yapılsa da bütün on yedi bin sporcu toplanmış Olimpik kasabadan stadyuma yürüyerek bir nevi kendi geçit törenlerini yapıyorlardı. Alfabetik sıraya göre dizildiklerinden GB takımı büyük sporcu sürüsünün ortasındaydı ve üç yüz sporcu Stella McCartney mavisine bürünmüş yürüyorlardı. Bu kadar uzaktan bile stadyumun içindeki müzik duyulabiliyordu, ama bu kısım televizyon izleyicileri içindi, onlar için değil. Bazı sporcular arenanın dışındaki insanlar için kurulmuş büyük ekranlardan izlese de çoğunluk dansçılar veya ateş gösterileriyle ilgilenmeyerek tanıdık yüzlerle sohbet ediyorlardı.

Normalde Britanya Takımının bayrağını Andy Murray tutuyordu fakat daha kamera çekimleri başlamadığından şimdilik bir gönüllüye vermiş Alman bir sırık atlamacısıyla konuşuyordu. Liam ve Tom Daley Gana'dan iki atletle sohbet ediyorlardı, adamlar ikisinin yanına dikilince Liam'ı bile minik göstermişlerdi. Niall İrlanda temsilcileriyle birlikteydi ama Harry yine de onu duyabiliyordu, belirgin gülüşü her an müziğin olduğu Rio sokaklarında yankılanıyordu. Michael Phelps ruhani bir kişiymiş gibi sakinlikle GB kümesine gelip Harry ile de el sıkışmıştı, birbirlerine karşı yarışmadıkarından aralarında bir rekabet yoktu (zaten Michael'in Harry'i tehtid olarak göreceğinden değil tabii) ve Michael'in düşünce tarzı Louis'nin arkadaşı benim de arkadaşımdır şeklinde olduğundan sorun yoktu. Louis, Harry'nin yanında durup her şey yolundaymış gibi görünmek için olağanüstü çaba harcıyordu –sanki uzun süreli ilişkisi bugün bitmemiş gibi- ama Michael'in ona sarılıp kulağına bir şeyler fısıldamasına izin verdi. Louis omuz silkti ve gülümseyerek onu kendi yerine gönderdi. Geriye kalan sessizlikte Harry Louis'yi ayak parmağıyla dürttü.

"Bahsetmek zorunda değiliz," dedi sessizce ve Louis'nin olduğu yerde gerildiğini fark etti. "Sadece iyi olduğundan emin olmak istiyorum."

"İyiyim." Dedi Louis, neredeyse otomatikçesine. Harry başka bir şey demeyip ona bakarak, konuşmak isterse burada olduğunu göstermeye çalıştı. Biraz sonra Louis'nin omuzları inmiş, yüzüne zorla koyduğu rahatsız gülümseme de düşmüştü. "Gerçekten ben iyiyim. Zaten beklemediğim bir şey değildi, tabii Açılış'ın olduğu gün yayınlayacaklardı, bana haber vermeden."

"Bekle, sen haber olacağını biliyor muydun?" diye sordu Harry şaşkınlıkla. "Ve yapmamaları için hiçbir şey diyemedin mi?"

"Neden bunu yapayım?" diye sordu Louis, gülümsemesi biraz dalga geçercesine olsa da biraz da üzgündü. "Eğer haber olmazsa promo yapamam."

"Kafam karıştı," diye kabul etti. Ve o anda cevap yüzüne çarptı. "Bekle. Bu sadece PR ilişkisi miydi?"

"Sayılır?" diye cevap verdi Louis, kulağa kendisi de cevabı tam bilmiyor gibi geliyordu. "İlk önce öyle başladı, sonra Zayn ve ben.. Biz- biz karar verdik- Yani bazı kısımları sahte bazı kısımları gerçekti. Ve benim gerçek sandığım bazı kısımların da menajeri bana ağustosta ayrılacağımızı mesaj atınca gerçek olmadığını öğrendim."

"Aman Tanrım," dedi Harry, kalbi acımıştı. "Lou, çok üzgünüm."

"Boşver," dedi Louis elini sallayarak. "Bu ta hazirandaydı, yani bir süredir biliyordum. Ve bu şekilde ikimiz için de işe yaramış olması gerekiyor. Albümünden hemen önce basını olacak, benim adım da tam Olimpiyat haberlerinin yanında olacak. Üstünden birkaç ay geçti, atlattım ve jimnastiğimi engellemeyecek."

Harry ona ikna olmayan bir bakış attı. Louis tekrar iç çekti ve onu ikna etmeye kalkışmadı.

"Pekala, atlattım sayılır." Harry'e yandan gülümsedi. "Komik olan şu ki, o aptal gazeteci sadece bir şeyi doğru yazmış –biz aylardır farklı odalarda yatıyorduk. Zayn benden önce ayrılacağımızı biliyor muydu bilmiyorum, veya daha fazla istemediğinden de olabilir." Louis duraksayıp kollarını ovaladı. "Bunu o dedikodu sayfalarına o mu verdi merak ediyorum. Onlar küçücük bir gerçekten sahte hikayeler oluştumayı çok severler."

"Yani sen rol yapıyordun?" Harry sessizce sordu. "Aylardır?"

Louis tekrar gülümsedi, bu sefer Harry birileri üzeceği zamanlarda ortaya çıkan çelikten karakterini hissetmişti. "Yüksek profil Olimpiklerin yaşamına hoşgeldin, Harold" dedi. "Neyse odur."

Büyük Britanya takımı girdiğinde stadyum kükredi fakat Harry gözlerini Louis'den alamıyordu, bütün kameraların flaşları patlasa da o daha parlaktı. İyi olduğunu söylemişti ve Harry'de ona inanmıştı, yürüyüşün sonlarına doğru Louis kalabalıkla oynamaya bile başlamış, öpücük atarak kendisine el sallayan küçük kız ve oğlanlara neşeyle el sallamıştı.

Sıcak, parlak ışıkların arasından çıkarak dünyanın ilgisini terk ederlerken Louis zorlukla Harry'nin sırtına atladı, Harry o kadar kahkaha atmıştı ki dizleri titriyordu. Liam onların fotoğrafını çekince Harry bunu Instagramında paylaşmış ve açıklama olarak da basitçe Rio yazmıştı.

-

Cumartesi

Dördünden ilk yarışı olan Niall'dı. O ve partneri geniş omuzlu, bronzlaşmış Bressie ile birlikte karşı takımı bir güzel yenmişlerdi.

İyi bir takımdılar; Bressie güçlü ve sabit olan olup sahanın merkezinde duruyor, Niall ise kare alanın dört köşesine koşturarak Mısırlı rakiplerinden kolay skorları topluyordu. Harry voleybol hakkında hiçbir şey bilmiyor olabilirdi ama Niall skor yapıp onun, Louis'nin ve Liam'ın yönüne işaret ettiği zaman ayağa kalkıp gökyüzüne çığlıklar atarak kutlamayı biliyordu.

Sıcak havaya göre giyinmişlerdi, Niall yanında yeterince yeşil kıyafet getirdiğinden onlara da vermişti ve üstlerine birde turuncu, yeşil ve beyaz renklerden bayrakları da üstlerine sararak İrlanda renklerine katılmışlardı. İlk set bittiğinde Niall ve Bressie 1-0 yaparak kenara çekilmiş strateji konuşuyorlardı.

"Çok güvenli görünüyor," dedi Liam, bayrağı havada sallayıp onlara dönüp gülümseyen Niall'ın dikkatini çekerek. Kamera Niall'ı çekiyordu ama söylediği şeyi fark edince hemen başka yöne çevrildi, 'yeşil size yakışmış sikikler'

"Öyle olmalı, ortalığı sallıyorlar," dedi Louis, birkaç fotoğrafçı Niall'ın nereye baktığını takip edip bu sefer de kendi ülkeleri yerine İrlandalıyı destekleyen döneklerin fotoğrafını çekmeye başlamışlardı. Harry bunun haber olamayacağını düşündü, ama daha önce bu konuda yanılmıştı –dün, İngiltere'de Daily Star Harry'nin artık büyümesi ve saçlarını kesmesi gerektiğini söyleyen bir haber yapmıştı. Buzzfeed UK ise daha farklı yönden almıştı. Britanya Takımından Harry Styles Olimpiyatların en iyi saç tipini sahip: yanılmadığımızı kanıtlayan 20 fotoğraf

"Hiç gergin görünmüyor ama," dedi Liam. Anlamıyormuş gibi kaşları kıvrılmıştı. "Nasıl böyle kalabiliyor?"

Harry omuz silkti. Niall hiçbir şey ile gergin olabilecek birine benzemiyordu. Olimpiyatların ilk maçı? Eh, her neyse. Şimdiye kadar önünde oynadığı en büyük seyirci kitlesi? Harika. Ulusunun umutlarının omuzlarında oluşu? Çok da önemli değil.

Yanına dönüp dudaklarını ısıran Louis'yi gördü. "Sen heyecan yapıyor musun, yarışmalardan önce?" diye sordu, ama cevap zaten belliydi: hayır. Louis bütün olaylarda sakin yüzünü koruyordu, en iyi olduğu şey onu çok da kasmadığından olsa gerek.

"Tabii ki," dedi Louis. "Herkes olmaz mı?"

"Niall değil," dedi Liam hala kaşları çatık bir şekilde.

"Ben yapmıyorum," Harry tekrar omuz silkti. "Pek olmuyor."

"Nasıl?"

"Yani, zaten kimse kazanmamı beklemiyor, değil mi?" dedi kolunu Louis'nin koltuğunun arkasına uzatarak. "Sürelerim iyi, ama yeterince değil. Büyük ihtimalle yarı finale çıkarım, belki de finale, ama kazanmak uzak bir ihtimal. Sadece elimden gelenin en iyisini yapabilmek için buradayım, ve eğer bu podyuma çıkmama yeterli olursa da, harika."

"Kazanacağını düşünmüyorsun?" Louis'nin sesi anlayamamış gibi geliyordu.

"Sen her birine kazanacağını düşünerek mi giriyorsun?" Harry karşılık verdi.

"Evet," anında cevap vermişti.

"Pekala, ben girmiyorum," Harry omuz silkti. "En iyimi yapıyorum, çok çalışıyorum ve tabii ki de deniyorum. Ama kazanmazsam şaşırmayacağım çünkü çok küçük bir şans."

Bir ıslık çaldı, Niall ve Bressie son anda aralarında karmaşık bir el selamlaşması yaptılar ve yerlerine geçtiler.

Maçı ikiye bir almışlardı, Harry Niall'ın da mı her maça kazanacaklarını düşünerek girdiğini merak etti.

Ve acaba bunun bir şeyleri değiştirip değiştirmediğini de.

-

Pazar

"Hadi, Harry, geç kalacağız!" Liam çok da kalabalık olmayan tesisin lobisinden seslendi. Harry bir yandan koşup bir yandan da kıyafetlerini, ıslak havlularını ve kulaklıklarını çantasına koymaya çalışırken Liam ayakları üzerinde sabırsızlıkla sallanıyordu.

"Geliyorum!" diye bağırdı, saçları gözlerine girerek geçici de olsa kör olmasına sebep oluyorlardı. Son anda yeşil ve sarılar içerisindeki Brezilyalı bir çocuğu görerek üzerinden atladığında, çocuk arkasından kıkırdamıştı.

"Koş koş koş!" dedi Liam ve ikisi birlikte su sporları tesisinden kendilerini dışarı attılar. Arena Olipica do Rio tesisten çok da uzak değildi ve otobüs bulmaya kalkarsalar daha da geç kalacaklardı bu yüzden koştular. Olimpiklerin ve izleyicilerin arasından sıyrılırlarken Harry ciğerlerinin yandığını hissediyordu (ve bu konuda suçlanmayacağını düşünüyordu çünkü –tam iki saattir yüzüyordu) Liam etkilenmiş görünmüyordu ama Liam'ı siksinler, o koşmayı zaten seviyordu.

Basketbol ve voleybol stadyumunun köşesinden geçerlerken Liam'ın telefonu çaldı. "Ne var, Niall?" telefonu açar amaz sinirle konuştu. Harry Niall'ın hattın diğer ucunda cırladığını duyabiliyordu ve Liam çığlık atarcasına konuştu. "Geç kaldığımızı biliyorum, Harry'nin gelmesi yıllar sürdü!"

"Beni suçlama," dedi Harry nefes nefese, bacakları ağır gelmeye başlamıştı. "Koç ekstra tur yaptırdı!"

"Üç dakikaya oradayız," dedi Liam ve telefonu cebine attı.

Arenaya ulaştıklarında saat dört olmak üzereydi, kalabalığı yararak, ayaklarına bastıkları kişilerden özürler dileyerek ilerlediler. Kapıdan içeri daldıklarında rozetlerini hızla kaldırdılar, gönüllü çalışan yarı yarıya bakarak onları geçirdi. Liam ve Harry biraz daha merdiven çıkıp indikten sonra sonunda, gelmişlerdi.

"Hoşgeldiniz," dedi çok yüksek bir ses, ilk önce İngilizce, sonra İspanyolca ve Portekizce. "Erkekler jimnastik bireysel yarışmaları"

"Sonunda," dedi Niall onu bulduklarında. Çitlerin arkasında en önden bayrak sererek tuttuğu üç koltuğa yığıldılar. Japon yarışmacılar anons edilip kalabalığı selamlarken yorgunca alkışladılar. "Tanrı aşkına, Tommo tezahürat ekibinde tek kaldım sanmıştım."

"Buradayız," dedi Harry nefes nefese, kalbini tutarak. "Geç kaldığımızı biliyor mu?"

Niall güldü. "Yani, evet."

Gösterdiği yere bakınca Harry inledi. Louis lacivert ve beyazlar içindeki Britanya Takımının geri kalanıyla birlikte ayakta duruyor, olduğu yerden nefes nefese olan Liam ve Harry'e hiç gurur duymadığını gösteren kalkmış kaşlarıyla bakıyordu. İlgisiz ve profesyonel görünmeyi başarırken aynı zamanda da Liam ve Harry'nin bağcıklarını birbirine bağlamak ister gibiydi.

"Üzgünüm, Lou!" diye seslendi Harry; müzik, anons ve tezahürat seslerinden duyup duymadığını bilmiyordu ama sanki Louis'nin dudaklarını hafifçe gülümsediğini görür gibi oldu. Harry de gülümsedi, affedildiğini biliyordu.

"Ee," dedi Liam, Harry arkasına yaslanıp darmadağın olmuş üzerini düzeltirken. "Louis bugün ne yapıyor?"

"Paralel barlar, yüksek atlama ve sonra da yatay barlar," diye cevapladı Niall, programın sayfalarını karıştırırken. "Yatay barlarda büyük ihtimalle iyi yapacak, haftanın sonundaki final için iyi bir başarı. Ve bu yıl paralel bar skorcuları biraz zayıf, bu yüzden orada da şansı yüksek."

Liam ve Harry bakakaldı. "Sen bütün bunları nereden biliyorsun?" diye sordu Harry şaşkınlıkla.

Niall sırıttı. "Louis ile Londra Oyunlarında tanıştık, o zamanlar onu biraz tanıdım. Her yarışmalarına gittiğimde biraz bahsediyordu, ve onun dünya sıralamalarını takip etmeyi seviyorum." Koltuğun altına uzanıp su şişesi alarak biraz içti. "Ayrıca, Stick It filmini de severim."

Liam gülüp Niall'ın saçlarını karıştırdı. "Peki, bakalım."

Yarışmanın başlaması yüzmeye göre daha uzun sürüyordu, yüzmede her şey su içinde iki dakika içerisinde olup biterken, jimnastik başlangıç ve bitişlerin önemli olduğu bir daldı. Louis ceketini çıkartınca altındaki vücudunu saran spandex üstü ve eşofman altıyla kaldı, gerilip kendini bıraktıça kol kasları ortaya çıkıyorlardı. GB takımının geri kalanıyla çok konuşmuyor olsa da yanında oturan antrenörle bir iki kelime konuşmuştu. Tamamen odaklanmış ve kendi elementinde olduğu belliydi.

Ama sonra, sanki bir işaret almış gibi, sırt çantasını alıp paralel barlara yürümek için diğer beş erkeğin arkasına geçti. Pozisyonuna ulaştığı anda altındaki eşofmanı da çıkartıp çıplak ayak ve çıldırtıcı dar şortuyla durmuştu. Daha rahat bir şekilde gerildi ve sonra kollarının üstüne iki sargı sardı.

"Onlar ne işe yarıyor?" diye fısıldadı Harry, kendini kilisede gibi hissediyordu, sanki Arena kutsal bir yermiş de deneyimsizliği ve aşağıdaki jimnastikçi için olan arzusu bu kutsallığı bozuyormuş gibi.

"Teni barlara takılmasın diye," diye cevap verdi Niall. Bir yandan da patlamış mısır paketini uzatınca Harry bir avuç aldı. "Birazdan görürsün."

Louis paralel barlarda üçüncü sırada yarışıyordu. Ellerini tebeşir tozuna bulayıp barlara bir kaç kere vurdu, eğer yüzündeki ciddi ifade olmasaydı bu baya komik gelebilirdi. Konuştuğu antrenör barların genişliğini ölçtü, daha sonra iniş yapacağı minderi kontrol etti. Ve sonunda Louis ve antrenör başlarını salladılar ve adam Louis'yi onlarca ışığın altında yalnız bıraktı. Yan tarafta Rus bir sporcu yer rutinini yapıyordu, Harry o ateşle oynayıp tango yapsa bile gözlerini Louis'den ayıramayacağını düşündü.

Louis ellerini barlara koyup kendini yükseltti, bacakları gerilip ayak parmakları ileriyi gösterdiğinde başlamıştı.

Harry neye bakması gerektiğini, Louis'nin iyi mi veya jüri standartlarına göre kötü mü yaptığını bilmiyordu, ama Louis'yi biliyordu ve arada kameraya yakalanan yüz ifadeleri onu ele veriyordu. Kendini kaldırdı, dönüş yaptıktan sonra ellerinin üzerinde yükseldi, tek elini kaldırdıktan sonra kıvrıldı ve yüzünde oluşan hafif gülümseme bunun iyi olduğunu gösteriyordu. Bir kere daha ellerinin üzerinde yükseldikten sonra tüm vücudunu döndürdü ve kaşları hafifçe çatıldı, çok iyi değil. Kendini ileri atarak barların sonunda tutunup üç kere geri takla attığında Niall "Evet," diye fısıldadığına göre bu da iyi olmalıydı.

Bu nefes kesici hareketler bir buçuk dakika falan sürmüştü ki Louis tekrar atıldı ve bu sefer öne iki takla attıktan sonra havada sağlam bir şekilde dönüp ayaklarını birleştirerek yere iniş yaptı.

"Evvet!" Niall da izleyicilerin hepsi gibi bağırınca Harry ve Liam da onlara katıldı, Louis kendine engel olamazmış gibi havaya bir yumruk savururken Harry ıslık çalıyordu.

Harry Louis'nin skoru geldiğinde ne anlama geldiğini bilmiyordu ama Louis rahatlamış görünüyordu, ve ismi diğer yarışmacıların üzerine yükseldi.

"Kesinlikle geçecek," dedi Niall bilircesine.

Sıra yüksek atlamadaydı. Hızlı bir atılım ve sonda bir hareket. Bu çok kolay görünüyordu. Tabii Niall açıklamaya çalışana kadar.

"Puan kesintileri oluyor," dedi Harry'e eğilerek. "Tarihin en iyi taklasını atabilir ama düzgün iniş yapamazsa, veya kolları düz olması gerekirken bükülürse, veya perende tam bir eksen üzerinde olmazsa falan. Saçma."

"Tanrı aşkına," Harry nefesini verdi.

Louis tebeşir tozu dolu olan kutuya adım attı, ayaklarına bir şey sıktı ve izleyicilere selam vermek adına elini kaldırdı. Bir anlık sessizlik sonunda koşmaya başlamıştı.

Harry basit kısımları biliyordu: çember, geriye perende ve Louis'nin yukardan atlayışı, havada arka arkaya üç takla ve iniş.

"Bu iyiydi değil mi?" diye sordu tezahüratların arasından.

"Çok iyi!"

Ve sıra Louis'nin son dalındaydı, yüksek atlamadan yarım saat kadar sonra, Louis tekrar eşofmanını indirdi ve başını kaldırıp yüksek barı izleyerek bir kere daha ellerini tebeşire buladı.

Harry'nin arenanın ucundan görebildiği kadarıyla derin bir nefes aldı, parmak uçlarında zıpladı ve antrenörünün de yardımıyla barın üzerindeydi.

Harry bütün performans boyunca nefesini tutmuştu, her hayal bile edilemeyecek kıvrılışında, her bardan ellerini çektiğinde, Louis'nin havada süzülmelerinde, ama ortaya çıkmıştı ki Harry'nin endişlenmesini gerektirecek bir şey yoku, bütün arenanın çığlıkları ve iniş yaparken Louis'nin yüzündeki gülümseme zaten yıkıp geçtiğini gösteriyordu.

Harry ilk ayağa atılan oldu, o ve Liam gürültüyle çığlık atarken Niall yanlarında dans ediyordu.

"Başardı!" Liam çığlık attı.

"Finaller, geliyoruz!" diye bağırdı Niall.

Harry'nin gözleri arenanın karşısından Louis'ninkilerle buluştu, aralarında büyük bir boşluk da olsa hala Harry'nin nefesini kesmeyi başarabiliyordu.

Louis havaya yumruğunu savurunca Harry de ona eşlik ederek başını arkaya atıp bağırdı.

-

Pazartesi

Louis'nin yarışmasının ertesi günü ve Harry'nin setlerinin önceki günü, dördünün de boştu.

Yani pek sayılmaz, çünkü hepsi de günü boş geçirmeyi karşılayamacak olan Olimpik sporculardı ama bu en boş sayılabilecek şeydi. Liam ve Harry saat beşte sabah antrenmanına geçmişler, onda spor salonunu ve havuzu terk edip Niall öğle yemeği için onları bulmadan önce biraz uyumaya çalışmışlardı. Brezilya tapası yedikten sonra (Niall "bol protein, bol karbonhidrat, şekersiz" şeklinde sipariş verince garson gülümseyip "dört Olimpiyat özel, tamamdır" demişti) apartmana dönüp Niall Bressie ile akşam egzersizlerine, Liam ve Harry de kardiyolarına dönemeden önce biraz dinlenmişlerdi.

"Pijamalarımı giysem beni yargılayan olur mu?" diye sordu Liam, çantasını karıştırarak. Bisikletçi diskalifiye olup İngiltere'ye dönünce Liam resmi olmayan bir şekilde o odaya yerleşmişti. Aslında asıl oda arkadaşları kadın iki jimnastikçi ve bir voleybolcuydu, her ne kadar kulağa her düz erkeğin rüyası gibi gelse de Liam rahatsız hissetttiğini söylemiş ve yanlarına gelmişti.

"İstediğini yapabilirsin Liam," dedi Harry. "Bende mümkün olduğunca az bir şeyler giymeyi planlıyorum."

"Yüzücüler," diye mırıldandı Niall, Louis ile birlikte göz devirirken.

Harry tekrar odasına dönüp gömleğini ve ayakkabılarını çıkarttıktan sonra altında sadece eşofmanıyla buz dolabından üç şişe su alıp hiçbir şey yapmamak adına oturma odasına geçti.

"Louis," Louis'nin odasına doğru bağırdı. "Şeyi izlemek ister misin- oh"

Louis yoga taytı haricinde hiçbir şey giymeyerek içeri yürüdü. Güneş karın kaslarına ve bel kemiklerine parlarken, keskin elmacık kemikleri de köprücük kemikleriyle uyum sağlıyordu. "Oh izlemek ister miyim mi?" diye sordu dalga geçercesine, tek kaşını kaldırarak. "Oh'un ne olduğunu bildiğimden emin değilim."

Harry konuşmaya çalıştı, fakat ağzı ses çıkartabilmek için fazla kurumuştu bu yüzden sessizce kumandayı ona uzattı, önündeki kaslı yaramaz tanrıya değersiz bir sunum.

Louis kumandayı alıp uyuklayan Niall'a attı, başını arkaya yaslamış, ağzı açık yatıyordu. Televizyon aynı kanalda kaldı, önceki günün yarışmalarını sesi kapalı tekrar oynatıyorlardı. Niall homurdanıp kumandayı yere iterek ağzını ve gözlerini kapattı. Louis kıkırdayıp Harry'nin yanına yerleştiğinde Harry ondan yayılan sıcaklığı hissedebiliyordu. Düşünmeden kolunu Louis'nin omzuna attı.

"Uykum geldi," Louis mırıldanarak yanağını Harry'nin omzuna sürttü. Harry onu onaylarken Liam içeri eski bir tişört ve rahat bir eşofmanla girdi. Harry ve Louis'yi görüp gülümsedikten sonra yerde kendine bir yer ayarlayıp dünün yarışmalarına dalmıştı.

"Mm, bugününkileri açsana," diye mırıldandı Louis, Liam'a elini sallayarak. "Kadınlar jimnastik var bugün Aliya'yı izlemek istiyordum."

"Aliya?"

"Mustafina. Rus Jimnastikçi, tanıştığım en korkunç insan." Dedi esnerken. "ama senden hoşlandığı zaman kedi yavrusu gibi tatlı olabiliyor." Liam kumandayı alıp kanalı değiştirdiğinde renkli spandexler içindeki kızlar ekranı kaplayınca Louis'nin kirpikleri uykuyla titredi.

"Ah," Harry başını Louis'nin başına yaslayınca Louis saçlarının burnunu gıdıklamasından dolayı uykulu uykulu güldü. Biraz sonra nefesleri düzenlenmiş, kasları uykuyla gevşemişti.

"Bu çok tatlı," diye fısıldadı Liam, daha sonra telefonunu cebinden kaydırarak fotoğraflarını çekti.

Harry bir saniye bekledikten sonra konuştu. "Bana atsana."

Liam sırıtıp başını salladı. Harry telefonunun titrediğini hissettikten sonra ortam tekrar sessizliğe büründü. Liam düşünceye dalmış görünerek telefonunu halıda döndürdü. Harry yüzünden anlayarak neyi istiyorsa sormasını bekledi.

"Haz," dedi sessizce.

"Hmm?"

"İkiniz..Sen ve Louis, ikiniz?" Liam kelimelerine bir anlığına sinirlendi. "Bir şeyler..mi var? Aranızda?"

Louis uykusunda hareket edip burnunu çekti, daha sonra tekrar sessizleşti. Harry ona baktı, koyu kirpikleri teniyle zıt bir kontrast oluşturuyor, gözlerinin altına doğru yaslanıyorlardı. Kaşlarının kıvrımında, kapalı dudaklarında, dağınık saçlarının yüzüne düşüşünde Harry'e tatlı gelen bir şeyler vardı.

"Hayır," diyince Liam inanmadığına dair bir ses çıkarttı. Harry yüzünü Louis'den çektiğinde Niall'ın da uyanık bir şekilde gözlerini kırpıştırarak bir cevap beklediğini fark etti. "Hiçbir şey yok. Olamaz zaten."

"Ama," dedi Liam ama daha sonra devam etmedi.

Harry üzgünce gülümsedi, çünkü anlıyordu. Kağıtları imzalayıp GB takımına girdiğinden beri biliyordu, özel hayatları artık özel değildi ve her yaptığı şey artık kariyerini etkileyebilirdi, buna yanlış bir insanın yaptıklarını etkilemesi de dahildi. Liam alternatif takımda olduğundan Harry'de olduğu kadar hayatı didiklenmemişti, ve Niall da her köşeden Daily Mail veya The Sun'ın fırlamadığı farklı bir ülkede yaşıyordu. Onlar Harry'nin her istediği kişiyle çıkamayacağını bilmeye alışkın değillerdi, Harry kaderinin yıllardır farkındaydı.

"Kontraktını ne kadar inceledin?" diye sordu Liam'a, hayatını yıkacak bilgiyi vermiyormuş gibi konuşmaya çalışmıştı.

"Pek değil." Diye kabul etti Liam.

"Evet, bende. Ama, bir iki yıl önce sorular sormaya başladım," dedi Harry yavaşça, gözleri eşofmanıyla oynayan ellerindeydi. Bütün cesaretini toplamış, kendini uzun süre sonunda ikna etmiş ve takım yönetimiyle konuşmaya karar vermişti. Sorularını gayet açık sormuştu, onlar da gayet açık cevap vermişlerdi: hayır, hayır, hayır. "Bana kontraktın bir kopyasını gösterdiler –baya detaylı bir şeydi, ve sponsorluğa zarar verecek birileriyle olan ilişkiler anlaşmaya aykırı."

"Ama o da bir Olimpik," dedi Niall ifadesizce, sesi ihtiyacı olan uykudan dolayı derin geliyordu.

"Biliyorum," Harry omuz silkti. "Ama o bir erkek. Ve Louis'nin durumu benden farklı – o önce kendini kanıtlayıp sonra açıkladı. Herkes zaten onu bilip seviyordu. Ben eğer şimdi açıklayıp sonra da yarı finale bile kalamazsam, biterim. Genel imajımı bir daha düzeltemem, ve yerimi dolduracak yeterince fazla alternatifleri de var," Liam'a başını salladı. "tehlikesiz birini bulurlar. Eğer her şeyi mahvedip, sponsorun hoşuna gitmeyen bir şey yaparsam biterim."

"2016 yılındayız," dedi Liam, gözleri üzgün bakıyordu. "Artık böyle olmamalı."

"Biliyorum." Harry onayladı. "Ama sadece bu değil. Ben.." iç çekti ve elini saçından geçirdi. "Bitiş çizgisinde dikkatim dağılsın diye bu kadar çalışmadım. Bütün hayatımı sürekli aynı şeyleri yaparak geçirdim, ve Olimpiyatlara gelebildim. Şimdi her şeyi değiştiremem."

"Ama Louis farklı, bu farklı," dedi Niall. "Louis'den bahsediyoruz."

Tanrım, evet. Harry kendisine geri adım atıp durumu tüm yönleriyle düşünecek imkanı bilerek vermemişti, çünkü biliyordu ki eğer çok düşünürse –Louis Tomlinson, çocukluk kahramanı, crushı, ve bütün kabusları şu anda yanında kolunun altında sıcak vücuduyla kendine yaslanarak Harry'nin kalbini mahvediyordu- bunu kaldıramazdı.

Olsun.

"Louis anlardı," dedi Harry, sözleri boğazını acıtıyordu, ama doğruydu. "Birbirimizi bir haftadır tanıyoruz, hatta daha az. Rio için yıllardır çalışıyoruz. Bunu bir şans için toptan atamayız."

Louis küçük uykulu bir ses çıkartarak Harry'e yaklaştı. Harry onu kendine çekerek gözlerini kapattı, Liam ve Niall'ın ikisini Romeo ve Juliet'in reenkarnasyon geçirmiş versiyonları gibi izlemelerini istemiyordu. Onlar yerine hayatlarının bazı alanlarında çok şanslı, bazı kısımlarında da çok şanssız iki adamdılar.

-

Salı

Harry odadaki soğuk sandalyeye oturarak hayatının sonsuza kadar değişmesi için isminin çağrılmasını bekledi.

Tamam, belki bu biraz dramatik olmuş olabilir. Olimpik Su Sporları Stadyumunun bekleme odasında soğuk sandalyede oturarak 100 metre serbest yüzme dalında kendi setlerinin sırasının gelmesini bekledi, en iyi olduğu dal. Eğer bu seti düzgünce geçip, yarı finalleri de geçip bir şekilde kendini finallerde bulursa o zaman hayatı belki değişebilirdi.

Şimdilik, sadece başka bir yarıştı. Bu yüzleri daha önce görmüş, isimleri duymuştu. Onları dünya şampiyonalarında yenmişti, izleyici olarak sadece otuz kişinin olduğu ve Harry'e ödül olarak berbat ve hala plastiğe sarılı madalya verildiği, sonra da su aerobik dersinin başlayacağından dolayı binadan apar topar çıkarıldığı yarışmalarda da yenmişti. Bu yüzleri bütün bu yarışmalarda yenmiş, aynı yüzlerin önünde uluslarası yarışmalarda ödüllendirilmişti. O zaman yaptıysa şimdi de yapabilirdi, ilk defa üstünde bütün dünyanın gözleri olarak.

"Hazır," odanın önünden Olimpiyat gönüllüsü seslenince Harry her hareketini çeken kamerayı görmezden gelerek sıranın en arkasına geçti. Şimdiye kadar ki nitelik skorları onun dördüncü bölmede yüzesini sağlıyordu ki, ideal bölme orası yani havuzun orta kısmıydı. En berbat olanlar en kenardaki bölmelerdi, çünkü havuzun gerisini görmek neredeyse imkansız oluyordu.

Önündeki erkekler bonelerini, gözlüklerini giyip, ceketlerini ve kollarını falan düzeltiyorlardı. Harry sadece nefes aldı ve kendini havuza yönlendiren görevlinin üzerine kusmamaya çalıştı.

İzleyicilerin önüne çıktığında kolunu kaldırırken kalbi göğsünden dışarı çıkmak istercesine atıyordu. Kalabalıktan ses gelip gelmediğine dair hiçbir fikri yoktu, ona bakıp bakmadıklarını da bilmiyordu; sadece kulağındaki sponsorlu kulaklığından hafifçe dinlediği Bee Gees şarkısına odaklanmıştı ve kalbinin atışını kontrol etmeye çalışıyordu.

Ah, ah, ah, ah, stayin' alive, stayin' alive

Harry kendini dördüncü kulvarın önünde buldu, atlama tahtasını kontrol etti ve nefes aldı. Çantasını yere koyup ceketinin fermuarını tuttu, nefes aldı. Kulaklıklarını çıkartıp bütün gürültünün kulaklarına dolmasına izin verdi, nefes aldı. Ceketi çıkart, eşofman altını çıkart, kollarını gerdir, nefes al. Topuzun içindeki saçlarının üzerine bone bir numara, sonra gözlükler ve gözlük bantlarının üzerine bir bone daha.

Nefes al. Nefes al. Nefes al.

Daha önce hiç böyle olmamıştı. Yarışlardan önce hep sakin olurdu; kafası yarış statejileri, nefes egzersizleri ve teknikleriyle dolu olurdu. Gerginlik gereksiz, at gitsin –ama bugün atamıyordu. Arena dolusu insan, yüzünün dibindeki kamera, önünde kendini çağıran mavi su, siren sesi.

"Pozisyon al." dedi otomatik ses. Harry'nin kasları gerildi, nefesini hesapladı.

BİİP

Ve atladılar.

Harry kendini ileri attı, kollar düz, sırt düz, ve suyun içine doğru kaydı. Mavi, mavi, mavi ve yukarı, başını suyun üstüne çıkarttı, ve tekrar ileri atıldı.

Bunlar sadece setlerdi, bu yüzden en iyi süreyi yapabilmek için kendini öldürmeyecekti. Antrenman süreleri bile onu yarı finale çıkartabilirdi.

Ama.

Damarlarındaki heyecan ateş gibi yanıyordu, iplerinden koptuğunu hissederek, yaklaştığı duvardan kendini güçle itti ve ikinci 50 metreye atıldı.

Kulaç, kulaç, nefes al. Çok kısa bir süreliğine etrafına bir göz attı, ve kimsenin olmadığını gördü. Sular onundu. Bu set onundu.

Eli duvara değdi ve kafasını sudan çıkartıp bone ve gözlüklerini kafasından attı. Saçları önüne dökülünce kafasını tekrar suya sokup onları ıslattı ve arkaya atıp sürelerin yayınlanmasını bekledi.

1 GBR Harry STYLES 47.97

2 USA Caeleb DRESSEL 48.02

Siktir.

Yarı finaldeydi.

Suya yumruğunu vurup bağırdı, "Evet!" Vahşi bir hareketlilik gözüne çarpınca koltuklara bakıp "Kazandı! Kazandı! Kazandı!" diye tezahürat eden Louis ve Niall'ı gördü. Yakınlarında da annesi ve Gemma bir yandan ağlayıp bir yandan el sallıyordu, onlara havadan öpücük attı.

Harry kendini sudan çıkartınca bir rockstar gitarını bekleyenlere atarcasına bonesini arkadaşlarına attı. Louis yakalayıp bayılma taklidi yapınca, Liam ve Niall da ellerini sallayarak ona hava gönderiyorlardı. Üçü bütün dikkatleri üstüne çekmişti bile.

Dikkat dağıtıcı.

Harry daha önce dikkati dağıldığına hiç bu kadar mutlu olmamıştı.

-

Çarşamba

Louis'nin jimnastik yapanları izlemesini izlemek, en az onu jimnastik yaparken izlemek kadar nefes kesiciydi. Gözleri büyüyor, eklemleri beyazlaşıyor ve jimnasikçi riskli bir hareket yapınca nefesi kesiliyordu, bir şey kaçırdıklarında derin bir nefes alıyor, düzgün bir iniş yaptıklarında da onaylamayla başını sallıyordu.

Kadınlar takımının finallerini izliyorlardı, Niall, Novak'ın tenis maçını izlemek istemişti, Liam'da Brezilya'ya yeni gelen ailesine Rio'yu gezdirdiğinden Harry ve Louis yalnızdılar.

Harry hafifçe Louis'nin koluna dokundu. "Bana açıkla."

"Neyi açıklayayım."

Harry alanı gösterdi. "İzlediğini."

Louis biraz nefessiz kalmışçasına gülümsedi, ve konuşmaya başladı.

Harry'e teknik olarak mükemmel olmakla risk alma farkını anlattı. Harry'e gördükleri hareketlerin isimlerini söyledi, arabeskler, şasiler ve çiftler. Kızların yaptığı hareketleri, nasıl ayak parmaklarının yeri göstermesi gerektiğini, bileklerini gerdiklerini ve ayak ve bacaklarına tebeşir sürdüklerini gösterdi. Tanıdığı kızları anlattı, arkadaşı Aliya'yı ve eskiden birlikte çalıştığı Britanya Takımını ve bütün puanları silip süpüren Simone'yi.

Vakit geçerken, Louis, Harry'e annesinin o küçükken bitmeyen enerjisini atması için jimnastik dersleri aldırdığını anlattı, daha sonra anlaşılmıştı ki, bunda gerçekten çok iyiydi. Harry'e küçük kardeşlerini anlattı, jimnastik pahalı bir spor olduğundan bazen istedikleri oyuncakları veya hak ettiklerini alamamışlardı. Harry'e on beş yaşındayken sponsoru olunca nasıl göğsünün etrafındaki iplerin gevşediğini anlattı, elit bir sporcu olabilmesi için ailesinin ödemesi gerekenler azalınca omzundaki yükler biraz olsun azalmıştı.

Louis, Harry'e bir gün kendisi gibi; ailesi malzemeler, ekipmanlar ve koçlar için ödeme yapmakta zorlanan çocuklar için bu sorunları çözecek bir spor salonu açmak istediğini anlattı.

Ve on sekiz yaşında ulusal takımın en yeni üyesi ve hayatı hakkında heyecanlıyken menajerinin onu PR imajının iyi bir fikir olduğuna ikna edişini anlatmıştı. Cinsel kimliğini açıkladıktan sonra bu imajı kontrol etmek için yardıma ihtiyacı olduğunu ve kendi toplum imajlarını kendileri kontrol etmeye çalışan sporcuların genel olarak basın ve toplum tarafından ezildiğini söylemişlerdi.

Aptal dedikodu sitelerinin kimliğini saklamaktan daha kötü olmadığını; özgür olmanın, gökkuşağı bilekliğini istediğinde takabilmenin ve spor dünyasının kendileri için olmadığı düşünen lgbt çocuklarına örnek olmanın herhangi bi aptal PR ilişkisine değer olacağını söylemişlerdi.

Harry yüksek arena tavanına bakarak bir gün bunun nasıl hissettirdiğini öğrenebilmeyi diledi.

-

Perşembe

Harry heveslenmişti. Sinirleri buna sebep oluyordu, setlerde bunun yardımcı olmuştu ama artık bu hislerle nasıl başa çıkacağını, nasıl kontrol edeceğini bilmiyordu.

Yarı finallerin sabahında saat sekizde havuzdan çıkıp egzersizler için spor salonuna gitmeden önce telefonunu kontrol etti.

Ve neredeyse içi dışına çıkıyordu.

ALTIN VURUŞ: TOMLINSON RİO'DA YENİDEN AŞKI MI BULDU? KALBİNİ ÇALAN İNGİLİZ YÜZÜCÜYE BİR GÖZ ATALIM

DAN WOOTTON

MUHTEŞEM 10'LUK: Haftanın başlarında Büyük Britanya Takımının favori jimnastikçisi LOUİS TOMLİNSON ile uzun süreli erkek arkadaşı ZAYN MALIK'in Tomlinson'ın sıkı çalışma rejiminden dolayı yolları ayırdıklarını yazmıştım. Haberler yayıldığından beri Malik stüdyoda ikinci albümü üzerinde çalışmaya devam ediyor ve herhangi birisiyle görülmedi.

Louis Tomlinson ve Zayn Malik ayrıldı. Detaylar için tıklayın.

SERİN SULAR: 2016 Olimpiyat Oyunları Cuma günü başladığından beri Tomlinson dünyanın her bir yanından bir çok ünlü sporcu ile görüntülendi. Ama anlaşılan bir yüzücü dikkatini çekmiş olmalı, ama bu kişi bir arkadaş veya Olimpik efsane MICHAEL PHELPS değil.

Özel olarak açıklayabilirim ki, Louis Tomlinson yaşadığı ayrılıktan sonra mutluluğu HARRY STYLES'ın kolları arasında buldu, Harry Büyük Britanya için 100 metre serbest stilde yüzüyor.

Rio mu fiyasko mu! Olimpiyat Açılış Seremonisinden en iyi ve en kötü giyinenler

"Harry ve Louis birlikte çok tatlılar" diyor bir kaynağım. "Tanışalı çok olmadığından daha çok yeni, ama şimdiden birbirlerine doyamıyorlar. Ve tabii, ne derler bilirsiniz –Olimpik Kasaba'da olan Olimpik Kasaba'da kalır."

Yılın başlarında Olimpik Kasaba'da kalacak olan sporcular için devasa miktarlarda kondom siparişi verildiği raporları ortaya çıkmıştı. Tomlinson daha önce Rio'da hiç şüphesiz bolca yaşadığı seksüel ilişkilerden bahsetmese de diğerleri gittikleri partilerden ve yaşananlar hakkında konuşmaktan fazlasıyla memnun.

Hiç şüphesiz Tomlinson ve Styles da ellerine verilen fırsatların avantajlarını kullanıyorlar.

-

Herkes ona bakıyordu. Harry bunu hissedebiliyor, bunu biliyordu, her ne kadar dönüp kimsenin yüzüne bakmasada, biliyordu.

Herkes Louis'ye aşık olduğunu biliyordu, sırf moronun birisi gidip Sun'a öttüğü için.

Oda bugün daha soğuk gibiydi. Belki de birkaç gün öncesinde geldiğinde hareket edip, kaslarını çalıştırabildiğindendi, bugün donmuş gibiydi.

"Hazır," diye seslendi gönüllü ve Harry tekrar sıranın arkasında yerini aldı. Kafası zonkluyor, ciğerleri çalışmıyor gibi hissettiriyordu.

Tekrar dördüncü kulvardaydı. Yarı finalleri kolayca geçebiliyor olmalıydı, koçları öyle söylüyordu. Onun zamanları bu roundu almak için fazlasıyla iyiydi. Hep yaptığın şeyi yap, bu yeterli olacak.

Tek görebildiği şey büyük harflerle yazılmış ismiydi, The Sun'ın seri okurları için sulu sulu yeni bir isim.

Atlama tahtasına çıktı ve kontrol etti, nefes alamıyordu. Ceketini çıkartmaya çalışırken kulaklıklarına dolandı ve kulaklıkları hızla kulağında çekti, nefes alamıyordu. Şortuyla ve çıplak göğsüyle kalmıştı ve nefes alamıyordu.

Bir düdük gelince yerine geçti.

İkinci bir düdük: tahtaya çıktı.

"Pozisyon al"

BİİP

Suya çarpışından bile bir şeylerin yolunda olmadığını anlayabiliyordu, ve o andan itibaren her şey daha da kötüye gitti. Nefesleri düzgün değildi, gözlükleri kayıyor ve içine su alıyordu. Kasları yanıyor ve duvardan kendini itip dönerken felç geçirmiş gibi hissediyordu.

Son elli metre.

Harry soluna bakma şansı olduğunda kolları ve ilerisindeki çarpan suları görünce kalbi hızlandı.

Hayır, diye düşündü. Eve gitmiyorum.

Bacaklarını hızla çırparak ileri atıldı. Duvara değdi ve kendini suyun üzerine itti. Bonesini ve gözlüklerini yırtarcasına çıkartıp saçlarını serbest bıraktı ve zamanına bakmak için büyük ekrara döndü.

Biraz beklemesi gerekmişti ama suyun içindeki diğer adamları görmezden geldi, ellerinden gelenin en iyisini yaptıklarını gösterircesine ellerini sallıyorlar ve bonelerini çıkartıyorlardı. Harry aynı şeyi söyleyemezdi.

1 USA Nathan ADRIAN 47.85

2 AUS Cameron MCEVOY 47.91

3 GBR Harry STYLES 48.09

Harry ailesi ve arkadaşlarının olduğu kısma bakmadı, sırılsıklam olan üstündekileri çıkartmadı veya havluya sarılmaya gerek duymadı. İkinci yarı da bitip salon sakinleşene kadar gözleri ekrana kilitli kaldı ve sonunda skorlar verilmişti.

7 CAN Santo CONDORELLI 48.05

8 GBR Harry STYLES 48.09

Yapmıştı, ama ucu ucuna.

Dikkatinin dağılmasına izin vermişti.

-

Sonunda soyunma odasına kendini attığında telefonunda bir sürü tebrik mesajı onu bekliyordu. Bir tanesi hariç hepsine cevap verdi.

Louis: TEBRİKLER HAZZA!!!! NE ZAMAN DAİREYE DÖNECEĞİNİ HABER VER VE BUNU TAM MANASIYLA KUTLAYALIM

-

Harry daireye dönme vaktini elinden geldiğince geciktirdi. Televizyondan yansıyan ışıklar haricinde içerisi karanlıktı ve yine koltukta uyumuş olan Niall'ı görebiliyordu.

Sessiz olmaya çalışarak odasına ulaşıp çantasını yere koyarak ses çıkartmadan kapısını açmaya çalıştı.

"Hey, Haz."

Harry omuzlarını düşürüp, dişlerini birbirine sürterek döndü. Louis'nin loş ışıkta gözleri parlıyordu ve kollarını önünde birleştirmişti. Tekrar konuşurken kafasını yana eğdi.

"Veya," dedi. "Merhaba sevgilim, mi demeliyim"

"Yapma," Harry tıslarcasına konuştu. "Yapma."

Louis gözlerini devirdi. "Oh, hadi ama. Küçük bir gay dedikodusu kimseye zarar vermez. Yarın güzel bir kızla görünürsün ve herkes unutur."

"Yapma" dedi Hary tekrar, sesi hafif şaşkındı. "Senin için kolay olduğunu anlıyorum. Benim için değil."

Louis duraksadı. "Senin için kolay olmayan şey ne?"

"Sen açıkladıktan sonra bütün dünya seni daha çok sevdi," dedi Harry. Sesinin histerikçe geldiğinin farkındaydı ama yapabileceği bir şey yoktu. "Eğer ben kimliğimi açıklarsam her şeyi kaybederim. Sponsorluğumu, takımdaki yerimi, altın madalya şansımı. Her şeyi, kaybederim."

Louis'nin gözleri büyümüştü. "Haz-"

"Bu gece kazanmak zorundaydım. Yarı finali kazanıp, final için iyi bir başlangıçla girmeliydim. Ama ucu ucuna ancak girebildim ve şimdi berbat bir başlangıç pozisyonundayım. Çünkü dikkatim dağıldı."

"Harry-"

"Bana küçük bir gay dedikodusunu kaldırabileceğimi söyleme," hırlarcasına konuştu ve tekrar çantasını omuzlayıp, şok halindeki Louis'yi koridorda bırakarak odasına girdi. "Senin kariyerin kurtuldu. Benim ki kurtulamayacak."

-

Cumartesi

"Harry," dedi Mark, Harry koşu bandından indiği sırada. İyi bir sabah yüzmesinden sonra kasları gevşemişti. "Şimdi mesaj aldım, takım genel merkezi ile görüşecekmişsin."

"Ne için?" diye sordu Harry terleyen yüzünü havluya silerken.

"Sponsor işleri, sanırım." Dedi Mark omuz silkerek. "Hemen hallet sonra da proteinli bir şeyler aldığından emin ol."

Harry kafasını salladı, korkusunun yüzünden belli olmadığını umuyordu. Olimpiyatlardan önce yapılan sponsor görüşmeleri çok iyi olabilir, ama Olimpiyat esnasında, pek değil. Kafasındaki depresif ses eğer sponsorluk düşerse en azından elindekilerin ona kalmasını umuyordu. Final yarışından iki gün önce çıkıp ekipman aramayı hayal bile edemezdi.

"Harry, merhaba," dedi apartmana girdiğinde ciddi bir ceket giymiş olan tanıdık kadın, bir yandan da Harry'i merkeze yönlendiriyordu. "Hemen burada olacağız."

"Neler oluyor?" diye sordu Harry, ama o esnada geniş kapı açılıp içeriye takım kıyafetleriyle on beş kişi girdi, ellerinde...zarflarla.

"Senin için gelen fan postaları var," dedi kadın, parlakça gülümseyerek. "Senin için hazır teşekkür mektupları hazırladık sadece imzan gerekli, ondan sonra gelenlerin hepsine bakıp istediklerini seçip alabilirsin."

Harry, yatağın yanlış tarafından kalkmış gibiydi, bu gün gittikçe garipleşiyordu, kafasını sallayıp mektuplar kümesini önüne çekti. Her birini dikkatle açıp her bir kelimesini okudu ve hiç bir tanesini bile atmamaya yemin etti.

Sekizinci mektup, biraz anlaşılmazdı, boya kalemleriyle yazılmıştı. Ki yanındaki çizim Harry'nin kalbinin durmasına sebep olmuştu.

Harry, uzun bacaklı ve kıvırcık saçlı, gözler için iki yeşil nokta ve büyük siyah bir gülümseme, tahminince yüzme üniforması giyiyordu. Yanındaki ise daha kısa, dağınık düz kahverengi saçlı, mavi gözlü ve tanıdık bir tişört ve şort giyen birisiydi. Harry'nin ve Louis'nin el ele tutuştuğu, üstlerinde de gökkuşağı olan bir resim.

Birisi elinden resmi alıp omzunu ovana kadar ağladığını fark etmedi. Louis tek kelime etmeden Harry'nin oturup bildiği her şeyi tekrar düşünmesine izin verdi. Dünyası Surrey'den beş buçuk yaşındaki Brendon sayesinden yeniden düzenleniyordu.

"Özür dilerim," diye fısıldadı en sonunda, Louis'nin elini tutarak. "Seni terslememeliydim."

"Ben özür dilerim," diye cevap verdi Louis, aynı şekilde sessizce. "Düz olduğunu varsayarak konuşmamalıydım.

"Tabii ki de senin açıklaman kolay değildi, bunu biliyorum."

"Kariyerini etkileyebilecek bir şey hakkında bu kadar saygısız davranmamalıydım."

Louis Harry'nin elini sıkınca Harry'de sıktı.

Çizim dairelerindeki buz dolabına asılmıştı.

-

O gece Harry ve Louis tek uyanık olanlardı. Louis'nin yatağa gitmesi gerekiyordu, yarın katılması gereken olaylar vardı ve uykusuzluğu kaldıramazdı. Ama onun yerine baykuş gibi gözlerini kırpıştırarak Harry'e bakıyor, Harry'de uykulu uykulu ona bakıyordu, ikisi de Liam ve Niall'ı uyandırıp yataklarına gitmeyi önermedi.

"Hep bu kadar yoğun mu oluyor?" diye sordu Harry, çünkü hala içindeki bu heyecan, tutku, aldırışsızlık ve neşe karışımının sebebini bulamıyordu; Olimpiyatlar mıydı? Rio muydu? Yoksa dudakları gülümseme halini almış, kendisini izleyen oğlan mıydı?

"Ne bu kadar yoğun mu oluyor?" diye tekrar etti Louis.

"Bu," dedi Harry. "Biliyorsun, bütün bunlar. Olaylar, seremoniler ve.."

"Ve?"

Harry yutkundu. "Ve ilişkiler?"

Louis bir saniyeliğine duraksayıp, kedi yavrusu gibi koltuklarda kıvrılmış uyuyan Niall ve Liam'a baktı. "Bazen" dedi. "Olimpiyatlar sonuçta, yoğun haricinde başka bir şey olamayız. Ama bazen böyle çember gibi dönüp duruyor da" Harry'e bir göz attı. "Biz jimnastikçiler için dünya hep çok büyüktü. Bütün o tebeşir ve saç spreyleri, insanı etkilemeye çok müsait. Yüzmede de öyle değil mi?"

Harry omuz silkti. "Bilmiyorum, ben genelde..yapmıyorum."

Louis'nin gözleri büyüdü. "Hiç?"

"Sadece bir kere."

"Öyle mi?" Louis dikkatle sordu. "Nasıl bir kızdı?"

"Erkek."

"Oh," tekrar duraksadı. "Peki, nasıl bir erkekti o zaman?"

"um..tatlıydı."

"Oh," dedi Louis tekrardan.

Bundan sonra kimse konuşmadı.

-

Olimpiyatlarda bütün dikkatleri toplayan dört en iyi arkadaşla tanışın

Michael Phelps bu hafta bireysel yüzmede rekor kırıp 13. altın madalyasını kazandı haberiniz var mı? Hayır, çünkü bu UK asıllı dört arkadaşın tatlılığına ağlamakla meşguldünüz.

Olimpik Harry Styles, Louis Tomlinson, Liam Payne ve Niall Horan Rio de Janeiro'yu ve sosyal medyayı fırtınayla ele geçirdiler. Harry ve Liam yüzücü, Louis jimnastikçi ve Niall ise İrlanda'dan voleybolcu. Niall ve Louis 2012 Londra Oyunlarından beri arkadaşlar, ikisi iki hafta önce Harry ve Liam ile tanıştığından beri de ayrılmaz bir dörtlü oldular.

Korkulan Dörtlü (resmi arkadaş grubu ismi) ilk defa geçen Pazar Niall'ın voleybol maçında ülke bayraklarını İrlandanın yeşil ve turuncusuyla değişmiş olarak görüntülenmişlerdi. O günden beri, her zaman içlerinden biri yarışacağında diğer üçünün de onun yanında olacağı kesin.

Buradan Harry 100m finallerinde yerini garantileyince gerçekleşen bromance'i izleyebilirsiniz, düşüncelerinizi bize twit atın! @BuzzfeedUK

-

Pazar

Harry, Louis'yi yarışmadan önce görememiş ve Mark çalışma süresinin yeterli olduğuna karar verene kadar da su sporları tesisini terk edememişti, bu yüzden dışarı çıkar çıkmaz Arena'ya koştu ve tam Louis'nin ismi okunduğu anda da kendini Liam ve Niall'ın arasındaki koltuğa attı.

Louis yüksek atlama finallerini küçük bir farkla kaçırdığından bugün paralel barlar ve yüksek barda yarışıyordu. Louis' nin dediğine göre paralel barlar biraz sıkıntı olabilirdi –Ukrayna'dan baya iyi bir yarışmacı vardı, aynı zamanda da her şey jürilerin ruh hallerine ve herhangi birinin yapacağı minik hatalara bağlıydı.

Louis yerini aldı, yaptığı rutin birkaç gün öncekine benziyordu. Harry izlerken Louis'nin kendisine anlattığı bazı hareketleri fark etti. Louis daha düzgün tutabilmek için elini hareket ettirdiğinde yüzünü buruşturdu, her küçük hareketin on puan kaybı olduğunu biliyordu. Ve ellerinin üzerinde yükselirken kollarını katı bir şekilde düz tuttuğundan emin oldu.

Öne doğru iki takla, ellerini havaya kaldırma ve bir kere zıplayarak yaptığı iniş sonrasında Louis'nin paralel bardaki kısmı tamamlanmıştı. Memnun da görünmüyordu, üzgün de görünmüyordu, daha çok yolundan çekilmiş bir şeymiş de şimdi asıl önemli olana odaklanabilecekmiş gibiydi.

Başka bir deyişle, yüksek bar.

Liam, koltuklarını yüksek bar kısmının kenarından tuttuğundan Louis o tarafa gelip de el salladığında tezahürat ederek onu güldürdüler. Aslında Harry'nin beklediğinden çok daha fazla tezahürat vardı doğrusu, ve kafasını çevirdiğinde bütün bir olimpik bölümünün Louis'ye tezahürat etmek için burada olduğunu gördü –Novak, Jessica, Michael Phelps, Aliya, Simone, Bressie ve daha bir sürüsü, yüzme takımından erkekler, voleybol takımından kızlar, Amerikanlar, Brezilyalılar ve dünyanın her yerinden insanlar. Harry'nin göğsü, Louis'nin bütün bu insanları gelip onun için tezahürat edecek kadar etkilediğini düşününce mutlulukla doldu, Louis'yi sadece gülümsetebilmek için kendilerini aptalca hallere sokacak kadar.

Louis'nin bara çıkmasına daha biraz vardı, bu yüzden olduğu yerde bazı gerilme hareketlerini uyguluyor, periyodik olarak kollarını ve bacaklarını sallıyordu. Harry ile göz göze geldiğinde, ona arkasını döndü ve ayak parmaklarına dokunmak için öne eğilip Harry'nin yanakları kızarana kadar kalçasını gereksiz yere salladı.

Fotoğrafçılar birkaç kare alabilmek için Louis'nin tezahürat bölmesine baktıklarında en ön sırada son zamanlarda bolca dikkat çekmiş olan üçlüyü, tek bir bayrağa birlikte sarılmış Liam, Harry ve Niall'ı gördüler.

Louis beklerken paralel barlar için skorlar açıklandı, dördüncü olarak podyumu bir kişiyle kaçırmıştı, ama bu çok da umrundaymış gibi görünmüyordu. Kendi dünyasında, gözleri kararlı, kendinden önceki her erkeğin barın üzerinde kendilerini göstermesini izlerken, her bir ekstra zıplamayı, kötü inişleri ve yapılan bağlantıları not ediyordu.

Ve onun ismi anons edildi.

Bu dalda yarışacak olan son isimdi, büyük ihtimalle bilerek ayarlanmış bir durumdu, Londra Oyunlarında onun önünden altın ve gümüş madalyaları alanlar emekli olduğundan bu yıl onun parlama yılıydı. En yüksek başlangıç değerine sabit olsa da en yüksek riski taşıyordu, zor hareketler onu galibiyete götürebileceği gibi, eğer kötü olurlarsa bütün şansını da yok edebilirdi.

Ama Louis sakin görünüyordu, ceketini ve eşofmanını çıkartıp ellerini ve ayaklarını tebeşire buladı. Bütün arena sessizleşip o bara yaklaşırken her hareketini izlemeye başladı.

Antrenör çıkması için yardım ettiğinde bara tutunur tutunmaz sallanmaya başladı. Harry nefesini tutmuştu, bütün arena nefesini tutmuştu, amuda kalkma, ileri sallanma, havada iki takla ve tekrar barı tutan ellerinin sabitliği. Tek kolla dönme –kol düz olacak, Louis'nin söylediğini hatırlıyordu- birkaç dönüş daha, bara tutunarak etrafında 360 derece dönüş ve barı tekrar tutmadan önce iki ters takla.

"Sadece iniş kaldı," diye fısıldadı Niall. Harry ilk önce onun sonra da Liam'ın elini tuttuktan sonra gözlerini kırpmadan olacakları izlediler.

Louis barın etrafında sallanırken sadece nefes veriyormuşçasına doğal davranıyordu, gittikçe hızlandı. Üçüncüde barı tamamen bırakıp kendini havaya attı ve havada bir değil, iki değil, üç takla attı.

Louis, ayakları birleşik bir şekilde hiç kaymadan veya tekrar zıplamadan yere iniş yaptı. Bir anlığına durakladığında bütün arena sessiz kaldı, o kolları havada ayaklarını izledi.

Ve Harry'nin neredeyse göremeyeceği kadar kısa bir süreliğine sırıttı.

O olduğu yerde dikleşip jüriye ve kalabalığa gülümserken arena patlayan bir volkanmışçasına gürültüye boğuldu. Onların olduğu bütün bölme daha Louis'nin skorunu bile bilmeden onu kutluyor, gürültüyle tezahürat ediyordu, bayraklar, afişler ve ceketler sallanıyordu. Louis koşup antrenörüne, koçuna,takım arkadaşlarına ve kendisine izin veren herkese sarıldı. Daha sonra başka bir bölmeye koşarak başka bir kadına el salladı, göz yaşlarını silen bu kadın annesi olmalıydı.

Ve sonra arkadaşlarıyla dolu bölmeye geri döndü, o yaklaşırken gürültü bir anda mümkünmüş gibi daha da arttı. Gülümsemesi o kadar büyüktü ki gözleri görünmüyordu ve yanakları heyecandan pembeleşmişti.

Louis skoruna bakmak ve altını kazanıp kazanmadığını öğrenmek için ekrana döndüğünde sessizleştiler.

Ekran bir anda parlayıp, rakamlarla ve harflerle dolduğunda Louis elleri yüzünde dizlerinin üzerine düştü. Tepelerindeki ekranda skorlar gösterildikçe kalabalığın kükremesi artıyordu.

1 GBR Louis TOMLINSON 15.544

2 JPN Kohei UCHIMURA 15.533

"Altın," Harry fısıldadı. "Altın aldı. ALTINI ALDI!"

Louis ayaklarının üzerine kalkmayı başarıp onlara doğru koştuğunda Harry, Liam ve Niall'da koşarak yaklaşıp arena zeminini ve seyircileri ayıran çitlerin üzerinden uzanıp ellerini uzattılar. Niall alnından öperken Liam göz yaşlarının arasından gülümsüyordu.

Harry ne yapacağını bilemedi, Louis'yle göz göze bakıştılar. Louis'nin terlemiş ama hala tebeşirli elleri Harry'ninkinin arasındayken kasları harcamış olduğu efordan dolayı ala titriyordu. Bırakmaları gerekiyordu, Louis'nin gidip madalyasını alması gerekiyordu, altın madalyasını, ama Harry bırakmadı, Louis bırakmadı ve göğüsleri yükselip alçalırken yüzlerinde gülümsemeyle birbirlerini izlediler.

"Başardın," dedi Harry sonunda.

Louis'nin gülümsemesi kör ediciydi. "Başardım."

Podyumda, boynunda altın madalya, gözlerinde yaşlarla Louis onların olduğu bölüme öpücük attığında, Harry'e kurşun gibi çarptı.

-

Louis'nin boynundaki büyük altın madalya ile bir ton röportaj vermesi ve basın odasından çıkması yıllar almıştı. Harry hepsini dairelerinden canlı olarak izledi. Niall'ın yarın erken saatte maçı vardı ve Liam'ın ilk yarışı yaklaşıyordu bu yüzden apartmanın kapısı açıldığında Harry tek uyanık kişiydi.

"Lou-" dedi Harry yavaşça ayağa kalkarak. "Dönmüşsün. Ne dersin- ne yapıyorsun?"

Louis derin nefesler alırken omuzları kalkıp iniyor ve kapıda öylece bekliyordu. Arkasındaki koridordan gelen ışık sadece silüetini belli etse de, Harry dağılmış saçlarını ve kaslı omuzlarını görebiliyordu.

"Harry," dedi. Sesinin derinliği Harry'nin omurgasından aşağı doğru bir ürperti yolladı.

"Louis," diye cevap verdi. "Neler oluyor?"

Louis bu sefer kelimelerle cevap vermeyip odaya tamamen adım attığından Rio'nun ay ışıkları üzerine düştü. Göz bebekleri büyümüş, mavileri neredeyse seçilmiyordu.

Üç büyük adım attıktan sonra Harry ile göğüs göğüse geldiler, Harry bunu beklemeyerek geriye doğru gitti, düşeceklerini düşünürken sırtı duvara yaslandı. Louis bacağını Harry'nin bacaklarının arasına itince Harry'nin dizleri bir anlığına onu tutmayı bıraktılar.

"Lou, sen- ne-" Harry boğulurcasına konuşurken Louis uzanıp kıvırcaık saçlarından tutarak buklelerini çekti. Harry bir ses çıkartıp biraz daha aşağı kaydığında Louis ile gözleri aynı seviyeye gelmişti.

"Altını kazandım." Dedi Louis basitçe.

"Biliyorum, bebeğim," dedi Harry. "Seninle gurur duyuyorum, ama-"

Louis bir kere daha saçına asıldığında Harry damarlarının ateş aldığını hissetti. "Altın artık boynumda ve benim şimdi başka bir şeye ihtiyacım var. Uzun, tatlı ve günah olduğunu bağıran dudakları olan bir şeye."

"Ben?" Harry cırladı, kalbi çok hızlı atıyordu.

"İlginç, sanırım kendini biliyor," diye mırıldandı Louis eğilerek. Harry dudaklarının önünde Louis'nin sıcaklığını hissedebiliyordu ve o kadar istiyordu ki canı acıyordu.

İstiyor, istiyor, istiyor, istiyordu-

"Yapamam," nefesini tutarak kendini geri çekmeye çalıştı. "Yapamam, Tanrım, Lou, çok istiyorum ama yapamam."

Louis etkilenmiş görünmüyordu. "Neden?" diye sorarken elini Harry'nin göğsünde gezdirdi.

"Son yarışı neredeyse kaybettim çünkü sen tarafından dikkatim dağılmıştı" Harry inledi, Louis'ye yaklaşmak istiyordu ama bunu yapamamak acı vericiydi. "Bunu şimdi yapamam."

"Dikkatin çoktan dağıldı." Dedi Louis kısık sesle. "Aklındaki tek şey benim. Düşünebildiğin her şey benim."

Harry tekrar inledi, arzu göğüs kafesinde, kasıklarında ve parmak uçlarında dışarı çıkmaya çalışırcasına yanıyordu. "Lütfen, Lou. Lütfen, yapamam, lütfen" tutarsız konuştuğunu ve eğer Louis ısrar ederse istediğini alabileceğini biliyordu, çünkü Harry, Louis ne isterse istesin hep ona karşı zayıftı, her zaman, özellikle de Harry'i istediğinde.

Ama Louis geri çekildi ve gözlerindeki ateş köze döndü. "Tamam"

"T-tamam?"

"Tamam" Louis başını salladı. "Bu gece senin. Gözünün önüne su falan getir, veya ne yapıyorsan. Ama yarın," gözleri yeniden parladı. "ikimizin elinde de bundan olduğunda, benim olacaksın." Eliyle madalyayı tuttu.

Harry'nin nefesi kesildi ve Louis sırıttı, ay ışığı vücudunu daha keskin gösteriyordu. Geri çekilip Harry'nin duvardan ayrılmasına izin verdi ve arkasına döndü.

Bir düşünce Harry'nin beynini kemiriyordu, sonunda Louis'nin kendini isterken ki görüntüsü hariç bir şey düşünebilmeyi başardığında birkaç gün önce okuduğu o berbat makale ve bol bol yapılan seksle alakalı cümleler beynine doluşmuştu. Tabii, tabii ki de lanet Dan Wootton bir şey bildiğinden değil ama. Ya öyleyse.

"Lou," diye fısıldadığında Louis durup arkasına döndü.

"Evet?"

"Lütfen," Harry iç çekti ve gözlerini kapattı. "Bu gece başka birisini bulma, lütfen."

Louis Harry'e uzun birkaç saniye boyunca baktı, ve başını salladı. "Tamam, Hazza. Bulmam."

Harry rahatlamayla nefes verdi, ve bir anda yarının gelmesi için sabırsızlanıyordu.

-

Pazartesi

Ertesi gün gerçek üstü gibiydi. Harry'nin son altı yıldır çalıştığı her şey, hayatının yarısından fazlasını suyun içinde, diğer yarısını da suya geri girmek isteyerek geçirmesinin sebebi bugündü. Bekleme odası sessizdi, serbest stilde yarışacak olan sekiz erkek odanın küçük kısımlarında kaslarını gevşetmek adına gidip geliyorlardı. Harry kimseyle göz göze gelmedi, gülümsemedi, hiçbir şey yapmadı; kalbi akciğerleriyle birlikte Afrika dansı yapıyor gibiydi ve Harry nefes alamıyordu.

İyi bir nefes alamama tabii. Panikten değil, heyecandan.

Bu sefer gönüllü "hazır" dediğinde sıranın en önüne geçti. Finallere ucu ucuna girmesi demek iyi bir kulvarda yüzemeyip, kenardakilerden birinde olacağı anlamına geliyordu. Su aynı suydu ama, burası yarışacağını bildiği yerdi, duvarın kenarında olduğunu bildiği için son gün çalışmalarını yaptığı yerdi.

"Büyük Britanya'yı temsilen, Harry Styles!" ismi anons edilince Harry arenaya adım attı. Elini salladı ama kafasını kaldırmayıp adını bağıran lacivert ve kırmızı bölüme bakmamaya çalıştı. Arkadaşlarının annesini ve ablasını Styles fan alanına katılmaya davet ettiğini biliyordu.

Harry kulvarına yaklaşıp atlama tahtasının sabit durduğundan emin olduktan sonra kulaklıklarını çıkarttı. Diğer yarışmacılar da teker teker anons edilmişti ama onlara bakış bile atmadan ceketini çıkartarak çıplak göğsünü serin havayla buluşturdu. Ayakkabıları ve eşofmanı da çıktıktan sonra kaslarını gevşetmek için kollarını ve bacaklarını salladı.

Saçları topla, ilk boneyi tak, gözlükler yerinde (bu defa kontrol edilerek), ve ikinci bone.

Islık sesi geldi.

Bu sefer Harry seyircilerine göz atmak için başını kaldırdı. Liam, Niall, Louis, Gemma ve annesi çitlerin önünde el ele tutuşmuşlardı. Annesi her an ağlayacak gibi dururken, Louis'de gerginken yaptığındaki gibi alt dudağını dişlerinin arasına alıp kızartmıştı.

Onların arkasında bir önceki günden Louis'nin tezahürat ekibi vardı ve tanıdık yüzlerle Harry'nin nefesi kesildi; Michael Phelps buradaydı, bu gece yarışı yoktu, Tom Daley Harry'e baş parmağını kaldırıyordu, Novak Djokovic, Justin Rose, Andy Murray, Simone, Aliya ve ilk gece partiledikleri tenisçi çocuk.

İkinci ıslıkla Harry tahtanın üzerindeki yerini aldı. Sırtını gerdiğinde omuzlarındaki tansiyon biraz olsun azalmıştı. Hazırdı, işareti beklerken kasları kıvrıldı ve nefesini düzenledi.

"Pozisyon al."

Nefes aldı.

BİİP

Atladı.

Elleri suyu bir jilet gibi yararken daha önce hareketlerinde hiç bu kadar kontrollü olduğunu hissetmemişti, kulaç, kulaç, nefes al, kulaç, kulaç, nefes al. Nabzı kulaklarında atıyordu ve bunu süresini ayarlamak için kullandı, ritmini düzenlemek için.

Kulaç kulaç nefes al ve eli ilk duvara değdiğinde döndü ve kendini itip ileri atılarak devam ett.

Yirmi beş metre işaretinde soluna baktı; her zamanki gibi havuzun ortasında olmadığından anlamak biraz zordu ama pek sıçrama görünmüyordu, sanki herkesin arkasında kalmış gibi. Gücünü artırmaya çalışarak ayaklarını daha sert vurup, daha hızlı kulaç attı.

Eli tekrar duvara değdiğinde bir anlığına şaşırmıştı, ama hemen durup kafasını sudan çıkartıp derin nefesler aldı. Süresine dair bu sefer hiçbir fikri yoktu, neden karnında kelebeklerin uçuştuğunu bilmiyordu. Podyuma çıkabilmesinin imkanı yoktu, o zayıf başlangıç pozisyonu ile bu imkansızdı, ama belki kendi skorunu geçmiş olabilirdi, belki kendine verdiği elinden gelenin en iyisini yapma sözünü tutmuş olabilirdi ve sonuçtan ne olursa olsun gurur duyardı.

Bonelerini ve gözlülerini çıkarttıktan sonra onları bir kenara attı ve saçlarını açtı ama daha kafasını suya sokmayacaktı çünkü sonuçları kaçırma riskine giremezdi. Havuzdaki sekiz adam da diğer uçtaki ekrana bakıyor, sonuçların parlamasını bekliyorlardı.

Lütfen, diye düşündü Harry, ve ne istediğini bile bilmiyordu. Sadece lütfen.

Ekran parladığında Harry sonuçları görebilmek için kendini sudan yukarı itti.

1 AUS Kyle CHALMERS 47.58

2 GBR Harry STYLES 47.63

3 BGM Pieter TIMMERS 47.80

O daha neler olduğunu kavrayamamışken solundaki Jamaikalı yüzücü elini sıkıyordu, ve sonra Harry'nin ağzı açık kalarak klolu suyla doldu.

İkici sıra.

Onun adı.

İkinci sıra.

Gümüş madalya, ikinci sıra, gümüş madalya.

Siktir, Siktir.

Madalya KAZANDI.

MADALYA KAZANMIŞTI!

Harry havuzdan tırmanarak çıkıp başını arkaya atıp bağırdı. Onu geçmiş olan Avustralyalı gelip sanki o anda onu anlayan tek kişiymişçesine yaklaştı ve acayip ıslak bir kucaklaşma yaptılar. Harry Chalmers'tan ayrıldı ve dönüp destek bölmesine baktı.

Hepsi ayaktaydı, her biri, bu Harry'nin neler yapabildiklerini hayal bile edemediği Olimpiklerin hepsi, Harry için tezahürat ediyorlardı. Ve en önde annesinin gözleri ağladığından kırmızıydı, o ve Gemma birbirlerine sarılmış ağlıyorlardı. Liam, Niall, Bressie, Andy Murray ve diğerleriyle sarılmış ciğerlerinden çığlıklar atarak kutluyorlardı.

Ve Louis. Harry'yi şimşek gibi çarpan oğlan, tünelin sonundaki ışığı. Louis'nin gözleri parlarken ellerini ağzına kapatmıştı. Harry kendisini odaya yönlendirmeye çalışan zavallı gönüllüye dikkatini vermeyerek onu izledi. Harry devasa Olimpik arenanın ucundan ona bakarken Louis'ile göz göze geldiler ve gülümsediler. Gülümsediler ve Harry, ikinci bir kere düşünmeden, haberler hakkında endişelenmeden ve üzerine odaklı onlarca kamerayı veya söylenecek çirkin sözleri, dikkat dağıtıcı etkenleri umursamadan dudaklarını hareket ettirdi, Seni seviyorum.

Ve Louis, şimşeği, parıldayan gülümsemesiyle Louis, göz yaşları içinde cevap verdi, Seni seviyorum.

-

Soyunma odasında Harry'nin telefonu titremeyi kesmiyordu. Ödül töreni beş set olan 200m kulaç yarışları bitene kadar yapılmayacaktı bu yüzden Harry'nin vakti vardı. Islak şortunun içinden çıkıp GB takım ceketini ve eşofmanını giyip kuruması için saçlarını karıştırdı. Tarih kitapları için yeterince iyi göründüğüne karar verdiğinde telefonunu alıp arama tuşuna bastı.

"Harry?" arenanın gürültüsü Louis'nin sesini duymasını biraz zorlaştırıyordu.

"Yaptım" dedi Harry nefes nefese, ve Louis güldü.

"Başardın, bebeğim. Kazandın."

"Gümüş, ama yeterince iyi, inanılmaz."

Louis'nin kahkası Harry'nin kulağına çok güzel geliyordu ve telefonu kapattıklarında Harry gülümsedi. Her şey buğulu hissettirirken bekleme odasına götürüldü, Chalmers ve bronz kazanmış Belçikalı adam çoktan içerideydi bile. Podyumun arkasında beklerlerken Harry bu duyguyu geçebilecek başka bir şeyin olup olmadığını merak etti.

Boynuna gümüş madalya geçirildiğinde kafasını kaldırdı ve tekrardan kaos ortamına dönen tezahürat kısmına baktı, Louis'nin arenanın karşısından baş parmağını kaldırdığını fark etmişti, oh, pekala.

Harry başını arkaya hafifçe atarak gözlerini kapattı, tam da uçabilecek kadar hafif hissederken onu yere bağlayan şey Rio'nun sesleri ve boynundaki madalyanın ağırlığıydı.

-

Salı

Louis: Daire boş. Eve gel. Madalyanı da getir.

İçeri girip kapıyı arkasından kapattığında apartman önünde sessizlik içindeydi. Niall ve Bressie basın günündeydi ve Liam da havuzda iki gün içindeki yarışı için hazırlanıyordu, ve dairedeki tek ışık Louis'nin kapısından geliyordu.

Harry bir kere tıklayıp, içeri girdi.

"Başardın," dedi Louis alçak sesle. Baş parmağı elindeki Harry'ninkini tamamlayan altın madalyanın etrafından gezerken gözleri Harry'deydi.

"Tabii ki de başardım." Dün gece kutlamalardan sonra yatağa yığılmak haricinde bir şey yapamamıştı ama bugün Louis'nin tutması gereken bir sözü vardı.

Louis ileri bir adım attı ve artık Harry'nin alanındaydı. Baş parmağını Harry'nin çenesinde gezdirdikten sonra ellerini yüzüne sardı.

Dudaklarının ilk dokunuşu yumuşak olsa da ikincisi farklıydı. Louis, Harry'i saniyeler içinde darmadağın etmiş, hızlı dili ve çıkarttığı seslerle birlikte de elleri Harry'nin ceketini ve buklelerini bulmuştu.

"Çıkart," emredercesine kıyafetlerini işaret edince Harry yılların getirdiği paratiklikle soyundu ve elindeki madalyayı Louis'ninkinin yanına koyup Louis'nin yeni bir talimat vermesini bekledi. Bir saniye sonra gelmişti, "yatağa"

Harry söyleneni uygularken Louis de üzerindeki tayt ve atletten kurtulmuş daha sonra Harry'nin beline ata binercesine oturmuştu. Anında geri birbirlerinin dadaklarını bulduklarında bu sefer bolca diş, dil ve Louis'nin memnun seslerine karışan Harry'nin inlemeleri de vardı.

"Tanrım," Harry hava için ayrıldıklarında derin bir nefes aldı.

"Altın madalyalı Olimpik," Louis yüzündeki yandan gülümsemesiyle onu düzeltti.

Eğilip sırayla Harry'nin göğüs uçlarında dilini döndürünce Harry vücuduna yayılan ani sıcaklık dalgalarıyla başını geriye attı. Olduğu yerde hassasiyet hissiyle kıvranırken Louis'nin göğsüne tek bir dokunuşu sabit kalmasına yetmişti.

"Mmm, sana söylenileni yapmak hoşuna gidiyor, değil mi?" diye nefesini verdi Louis, gözleri buğulanmış olsa da hala parlaktı.

Harry'nin nefesi tekledi. "Biraz, evet."

Louis tekrar mırıldandı. "Güzel." Harry'nin çenesinin altını öpüp dişleriyle oynayarak teninde izler bırakıyordu. Harry ağlamaklı halde sızlandı ama hareket etmedi, kan akışı Louis'nin kendisine söylediğini yerine getirmenin bilinciyle kuvvetlenmişti bile.

Louis, tabii ki de, fark etti.

"Oh, iyi bir çocuk oluyorsun, hm?" diye mırıldandıktan sonra Harry'nin penisinin hareketlendiğini görünce kirlice gülümsedi. "Ve övgü kinkimiz var, hm? Vay, vay."

Harry, Louis karnına öpücükler bırakıp tenine övgüler fısıldarken titriyordu. Louis, Harry'nin bel kemiklerini ısırdı, acı hissi Harry'nin bacaklarını titretiyor ve nefesini kesiyordu, ama bunlar haricinde hareketsiz kaldı. Louis geriye doğru emekleyip Harry'nin ağırlaşmış ve her nabız atışında hareket eden penisiyle karşı karşıya geldi.

Dudaklarını ucuna sardığı anda, Harry çığlık attı.

Sıcaklık ve sıkı dudakları, hafifçe emerkenki halinden memnun sesleri, sanki Louis Harry'i emerken Harry'den daha fazla zevk alıyor gibiydi. Bu çok fazlaydı, üzerinden çok zaman geçmişti ve Louis çok iyiydi, Harry bunun hemen bitmesini istemiyordu. Düşmeyi sevdiği kadar sınıra yükselmeyi de seviyordu. Louis'nin omzuna dokunup inledi, "Lou, siktir."

Louis geri çekilip dudaklarını yalayınca Harry'nin orada boşalmamak için başını çevirip soğuk sular düşünmesi gerekmişti. Louis sakinleşebilmesi için kısa bir süre verdikten sonra kucağından kalktı. Yatağın yanındaki çekmeceyi karıştırırken Harry üzerine bir tüp düştüğünde sıçradı. Yukarı baktığında Louis elinde madalyalarıyla ayakta dikiliyordu.

"Ne yapıyorsun?" diye sordu yavaşça.

Cevap vermek yerine, Louis gülümsedi. "Eğer durmamı istiyorsan, jimnastik tahtası diyebilirsin."

"Ne?" Harry sorarken Louis gümüş madalyasını aldı ve yatak başlığından ve Harry'nin bileğinden geçirererek kumaşı sıkıca düğümledi. Harry hala içindeki gelebilmek için yalvaran orgazmın etkisiyle algılarını kullanmakta zorlanıyor olsa da neler olduğunu kavradığında kalçaları istemsizce havaya kalktı.

Louis onu yatağa bağlamak için madalyalarını kullanıyordu.

"Siktir," sızlanarak bacağını çarşafın üzerinde kaydırdı, bir anda dokunulma arzusuyla yanmaya başlamıştı. "Lou, ah tanrım, lütfen, siktir lütfen."

Louis tekrar eğilip Harry'e kabul etmekten başka şans tanımayarak onu öptü, artık herşey çok açıktı, şimdiye kadar olduğunu sandığı yargı gücü aslında bir ilizyondu, Harry, Louis'ye aitti, her şekilde ve tamamen.

Bir şekilde bu düşünce Harry'nin daha çok ateşler içinde yanmasına sebep oldu.

Louis tekrar yatağa emekleyip Harry'nin dizlerine ulaştıktan sonra kalçalarından tutup hafifçe aşağı çekerek kollarının gerilip madalyaların yeşil ve mavi şeritlerinin yatağın köşelerine uzanmasına sebep oldu. Harry inledi, olabilecek en iyi şekilde ölüyor gibiydi.

Kayganlaştırıcının açılma sesi odada yankılandı ve Harry, Louis'nin soğuk parmaklarını hisetti. Refleks olarak kendini sıkmııştı ama Louis'nin parmakları ısrarcıydı, eğildi ve Harry'ne tatlı iltifatlar fısıldadı. "Sadece benim için, çok iyi bebeğim, olağanüstü. Beni çok güzel bir şekilde alıyorsun, çok güçlüsün, çok iyi. En iyi"

Louis o farkına bile varmadan diğer parmağını da içine itmiş onunla oynarcasına parmağını prostatına değdirmeden etrafında gezdiridyordu. Harry onun dokunuşları altında gevşediğini, nefesinin Louis'ye bağlandığını, ve parmaklarını hep olduğu yerde tutması isteğinin büyüdüğünü hissediyordu.

"Bir tane daha," Louis mırıldanarak Harry'nin meme ucunda dişlerini gezdirirken üçüncü parmağını da eklemişti. Saçları kendi ellerinden dolayı karmakarışık olmuştu ve pembe dudaklarıyla Mikelanj'ın David'inin hayata darmadağın gelmiş versiyonu gibiydi, bir tane daha öpücük çaldı.

"Lütfen," Harry vücudunun kendisine fazla dar geldiğini ve bilincinin sislendiğini hissettiğinde mırıldandı. Nefes aldığını biliyordu ama yine de boğuluyor gibi hissediyordu, Louis hariç etrafındaki renkler yumuşamış ve puslanmıştı.

Louis kaydırarak kendine kondomu geçirip kayganlaştırıcıyı da sürdükten sonra Harry'nin üzerine eğilip penisini deliğine yasladı. Kendini iterken Harry de birleşmeyle erimişti.

"Çok güzelsin," diye mırıldandı Louis. Harry dokunmak istiyordu, bir anlığına kendini olduğu yerde tutan madalyaları unuttu. Ama bağlanmış ve çaresizdi.

Daha önce olmadığı kadar yüksek sesle inledi.

"Evet, bebeğim," dedi Louis kaslarını hazırda bekletip kendini ileri iterek yavaş yavaş bir ritim oluşturuyordu. "Seni duymama izin ver."

Harry denese de kendini sessiz tutamazdı. Louis onun inlemelerini kabul ederek sertçe becerirken yatak başlığı durmadan duvara çarpıyordu.

"Siktir," Louis prostatına kendini bastırınca Harry'nin nefesi kesildi. Çaresizce madalyaları çekiştirirken kol kasları yanıyordu, Louis duraklamadan içine kendini itmeye devam etti.

Harry'nin kasıklarında biriken sıcaklık geri gelmişti, boşalmaya hazırdı. Madalyaları bir kere daha çektiğinde yataktan gelen gıcırtıyı duymuş ve kollarının üst kısımlarında ortaya çıkan damarları görmüştü.

Louis kolunu Harry'nin bacaklarının altından geçirerek kalçalarını ve sırtını tamamen kaldırarak onları omuzlarına koydu. Açının değişmesiyle Harry çığlık attı, ayak parmakları büküldü ve zevk karnında birikip toplanırken-

"Hadi güzelim" Louis dişlerinin arasından konuştu. "seni gelirken görmeme izin ver."

Harry'nin içinde bir şeyler patladı, vücudunda bir şeyler havaya uçtu, parçalara ayrıldı ve zevk dalga dalga, tekrar tekrar ona çarparken kolları daha fazla yanmaya başladı ve kasları zevk verircesine ağrıyorlardı. Elleri hafif uyuşmuş ve terli halde Louis'nin omuzlarına tutundu.

"Siktir, siktir, bu çok ateşliydi," Louis inlediğinde Harry neyden bahsettiğini bilmiyordu ama işe yaradığına sevindi, Louis iki defa daha kendini ittikten sonra üstüne yığıldığında terli vücudu Harry'ninkiyle birleşmişti.

Bir süre sessizce uzandılar, inlemelerinin ekoları yavaşça odadan silinirken Harry elini hareket ettirmeye çalışınca bir şeyin onu takip ettiğini hissetti, aşağı bakınca bileklerinin hala madalyalara bağlı olduğunu gördü ama artık yatağa bağlı değildi. Başını yukarı kaldırınca hasarı fark etti: bileğine bağlı olan altın madalya bir bıçak gibi ucuz tahtayı olduğu yerden ikiye ayırmıştı ve gümüş olan da kolunu yukarı kaldırdığı bir anda yatak başlığının üst kısmına geçerek ortadaki çatlağın çarpraz bir şekilde açı almasına sebep olarak aradan kayıp çıkmıştı.

Louis göğsünden yorgunca güldü. "Bu kadar güçle farklı spor dalları da düşünebilirsin."

Bu o kadar da komik değildi ama Harry yine de omuzları sarsılarak güldü.

Sakinleşmeleri biraz zaman aldıktan sonra Louis bileklerinden madalyaları çözmesi için yardımcı oldu ve onları kenara koydu. Birlikte kıvrılıp dairelerinde hala klimanın olmayışını umursamayarak birbirlerinin nefeslerini dinlediler.

"Sence," diye sordu Harry yavaşça, "Birine iki hafta içerisinde aşık olmak mümkün mü?"

Louis hmladı ve Harry'nin göğsünde bıraktığı aşk ısırığının üzerinde elini gezdirdi. "Senden önce? Düşünmüyordum. Ama şimdi?" Başını yukarı çevirip Harry'e baktı. "Kısa zamanda çok çılgınca şeyler olabilir."

-

Liam'ın ön elemelerinde fotoğrafçılar dedikoduları onaylayan, dünyanın gözünün üzerinde olacağı o fotoğrafları çektiler: Olimpiyat madalya kazanaları Harry Styles ve Louis Tomlinson birliktelerdi. Anında dedikodu sayfaları ve gazeteler bu haberleri yazmak için yarışa girmişlerdi: Styles ve Tomlinson, Britanya Takımının iki büyük kazananı, el ele, ortak arkadaşları Niall Horan ile birlikte sohbet ederken görüntülendi. Tabii daha fazlası da vardı, Harry'nin Louis'nin koluna sarılmışken fotoğrafları, Louis'nin eli Harry'nin arka cebindeyken, Harry Louis'nin alnından öperken.

Liam ilk setini birincilikle bitirdiğinde, Louis'yi öpmek için eğilirken kameralara orta parmağını gösterme onuru Harry'nin olmuştu.

"Peki ya sponsorların?" diye fısıldadı Louis, yanakları pembeydi ve gülümserkenki olan gözlerinin etrafındaki kırışıklar yine yüzünü süslüyordu.

"Sponsorları sikeyim." Diye fısıldadı Harry de. "Sana sahibim, en önemlisi bu."

"Ve bir de gümüş madalya," diye hatırlattı Louis sırıtarak.

"Ve birde o evet." Dedi Harry.

Tekrar öpüştüklerinde Liam onun ışığını çaldıkları için sadece biraz şikayet etmişti.

-

2020

2020 Tokyo Olimpiyatlarında bir fotoğrafçı tarihi alt üst edecek o fotoğrafı çekti.

Harry Styles, Büyük Britanya takımından dört madalya kazanmış yüzücü, arena zemininde erkek arkadaşına, jimnastikçi Louis Tomlinson'a doğru götürülüyordu. Louis yüksek bar alanındaki ikinci altın madalyasını kabul etmek üzere podyuma çıktı, Styles, İngiliz marşı çalarken saklanıyordu, Louis podyumdan tamamen inene kadar ortaya çıkmadı. Fotoğrafçı bunu fark edip tarihin en ikonik olayından saniyeler önce o fotoğrafı çekti.

Fotoğrafta Styles elinde büyük siyah kadife bir kutu tutuyordu ve tam, tek dizinin üzerine inerken gergin bir şekilde kutuda baş parmağını gezdiriyordu. Tomlinson ise boynunda altın madalya ile olan biteni yeni fark etmişti ve gözleri inanamayarak büyümüştü.

(Söylemeye gerek olmasa da, Tomlinson evet demişti.)

(Louis, 2024 yılında, parmağında tebeşirden dolayı zar zor belli olan özel yapılmış bir silikon yüzükle yarıştı, yüzüğünün altın eşi ise izleyicilerin arasında kendisi için tezahürat eden kocasının parmağındaydı.)

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top