•Bölüm 9•
Medya: Jimin - Filter
...
...
"Atardamardan değil, Koroner Bypass yapıyoruz. Bacaktan toplardamar alalım.
Daha sağlıklı olur."
Ameliyatta bana öneri veren asistanıma açıklama yaparken elimi hemşireye uzattım ve söyledim. "Tampon."
Elime verilen aletle işime devam ederken asistan devam etti. "Hocam toplardamar sıkıntılı. Daralma var."
Gözümü iki saniyeliğine damar almaya çalışan asistanın gösterdiği yere kaydırdım.
"Diğer bacaktan al."
Dediğimi yaparken ameliyatı sürdürdüm. Üç damar değişikliği yaparken saate baktım. Çoktan beş saati devirmiştik.
"Elinize sağlık. Kapatma işlemini hallet asistan Sun."
Başını sallarken ben de çıkışa doğru ilerledim. Hemşireler üzerimdeki önlüğü, maskeyi ve boneyi alırken direkt olarak elimi yıkadım.
Elimi kurulayıp çıkarken ardımdan asistanın çıktığını gördüm. "Bu kadar çabuk mu?" diyerek sorarken gülümsediğini gördü.
"Hocam siz zaten çoğunluğunu kapatmıştınız. İki dikiş atabildim daha da bozmamak için." Dediği şakayla karışık cümle ile gülümsedim.
"Tutamıyorum kendimi. Elini yıka, dinlenmeye geçebilirsin." Hafifçe eğilirken başımı salladım ve ameliyathanenin çıkışına doğru geldim.
Anında hastanın bekleyenleri önüme gelirken gülümseyerek endişeli yüzlerine şu serptim.
"Zorlu bir ameliyattı. Damarlarda daralma olmasına rağmen yapabildik. Gayet sağlıklı fakat önümüzdeki 48 saat gözetim altında yoğun bakımda olacak. Geçmiş olsun."
Kısa özetlemem ile sevinen ailenin birbirine sarıldığını gördüm. Bana teşekkür ederlerken gülümsedim ve rica ederek yanlarından ayrıldım.
Dün gecenin yorgunluğu üstüne bugün sabah gelir gelmez acil ameliyata alınmıştım. Saat öğlene doğru gelirken hastanenin kokusu beni daraltmıştı.
Odama gider gitmez pencerelerimi açıp soğuk havanın yüzüme vurmasını sağladım. Kapının açılma sesi ile o tarafa dönerken getirilen kahvem ile gülümseyip teşekkür ettim.
Kahvem elimde pencerenin önünde dururken bu huzurlu saniyelerimin ve tatlı yorgunluklarımın keyfini çıkartıyordum.
Telefonumun sesi ile derin bir nefes aldım. Bende neden aramadılar daha diyordum. Normalde sabahın beşinde beni araması lazımdı. Dün geceyi sorgulayıp beni sinir etmesi lazımdı.
Sakince telefonumu açarken kulağıma dolan ses ile nedensizce mutlu olmuştum.
"Anne!" Ekranı çekip kaydedilen numaraya baktım. Yu-Jun aramıştı demek.
"Kuzum! Ne yapıyorsun bakalım? Anneyi mi özledin?"
Beni ara sıra arar sesimi duyar ve daha uslu olurdu. Veya daraldığında, yardıma ihtiyacı olduğunda, sıkıldığında... Sanırım şu an fark ettim beni ara sıra değil çoğunlukla arıyormuş.
"Evet seni de özledim ama sormak istediğim bir şey var! Hem ben sana küstüm!"
Nedensiz yere küsmesi hiç olmamıştı. Sanırım büyüme çağında olduğundan bu tür huylar edinmesi gayet normaldi.
"Neden küsmüş benim minik Yu-Jun'um? Ne yapmış anne sana?" Sesimi hüzünlü çıkartmaya çalışırken o aksine sinirle çıkartmaya başlamıştı.
"Anne! Hala beni seviyor musun?"
Sorduğu sorunun saçmalığı ile donakaldım. Ne demekti bu? Nasıl onu sevmezdim? Hayatta en sevdiğim kişinin kendisi olduğunu çok iyi biliyor hatta beni başka insanlardan kıskanıyor-
Bir dakika, bir dakika. Yoksa annem saçma sapan şeyler söylemiş ve Yu-Jun'u sinirlendirmiş olabilir miydi? Evleneceğimi hemen söylemiş miydi cidden? Bunu yapmış mıydı?
"Nereden çıktı bu soru Yu-Jun? Benim bu hayatta senden başka önemsediğim kim var?" Elimdeki kahveyi masama bırakırken işin ciddi olduğunu anladım.
"Var işte! O adam."
O adam dediği kişi yoksa beni kandıran şerefsiz miydi? İsmi lazım olmayan salak adam mıydı?
"O adam kim kuzum? Annem mi söyledi sana?" Birden arkadan bir bağırış duydum.
"Bu ne demek oluyor?!" Bu hiç şüphesiz arkadan gelen ses annemdi. Yine evde sinir krizi geçiriyor olmalıydı.
"Anne! Televizyonda bir adam ve seni gördüm! Annen çok kızıyor şu an."
Kafam karışmış halde anlamayarak döndüm. Televizyonda ki adam? Ben? Bu ne demekti ki?
"Bebeğim sen odandan çıkma sakın. Ben geleceğim ve bu konuyu konuşacağız. Bir şey olursa hizmetli ablanın yanına git tamam mı?"
Beni onaylaması üzerine kaşlarım çatılırken telefonu kapattım. Üzerimde ki hastane önlüğünü çıkartıp kendi ceketimi giyerken kapıya doğru ilerledim.
Elimde telefon ne olduğunu anlamaya çalışırken kapıyı açmam ile birisiyle çarpışmam bir oldu. "Asistan?"
"Hocam, size bir paket varmış."
Paket der demez aklıma pirinç kekleri gelirken hafifçe tebessüm ettim. Ancak endişem tebessümümün önün geçerek beni durdurdu.
"Tamam odama koyun sonra bakarım." Tam yanından geçecekken önümde tekrardan durduğunu fark ettim. Kaşlarım anında çatılırken neden böyle beni engelediğini sorguluyordum.
"Hocam bu pakete bakmanız gerekebilir. Gönderen kişi oldukça önemli birisi."
Bu durum karşısında daha da kıllanırken elimdeki çantayı omzuma taktım ve telefonumu çantama koyarken odamın karşısında olan danışman masasına ilerledim.
"Getirin." Asistanın emri üzerine sekreter oldukça şık bir paket getirdi. Üstelik bu paket oldukça güzel ve zarif görünüyordu ki...
Elime paketi aldım ve içini açtım. Daha içindekini görmeden karşıma bir not çıktı. Notu elime alırken notum altındaki değerli kolyeye baktım.
Kolye elmas ve gümüşlerle yapılmış şık ve zarif bir kolyeydi. Ucunda ufak bir prenses vardı ve bu prenses bale yapar gibi duruyordu. Üstelik bu prenses olan kısımda elmasla kaplıydı.
Bu güzel ve zarif kolyeyi kim gönderebilirdi ki? Dövdüğüm bir insan asla böyle bir jest yapmazdı, buna emindim.
Elimdeki kolyeyi kutusuyla birlikte danışma masasına bırakırken gözüm nota kaydı. Notu açarken titreyen ellerime engel olamıyor, kimden geldiğini merak ediyordum.
Notu okurken gözlerim şaşkınlıkla açılmış şok olmama sebep olmuştu.
'Bu güzel prensese, bu güzel prenses kolyesi. Sevgilime en çok bu yakışır.
~Park Jimin'
Şok içerisinde kalırken elimden düşen notu alan asistan okumadan geri önüme bıraktı. Önümde ki sekreter de yanımda ki asistan da benim bu halime şaşırırken kendime gelmeye çalışarak bir kaç defa nefes almaya çalıştım.
Nefesim adeta kesilmiş şaşkınlıktan elim ayağım tutmaz olmuştu. Ne demek sevgilim? Bu ne demek oluyordu? Şimdi ne demeye çalışıyordu?
"Hocam, haberleri görmediniz sanırım."
Gözlerim asistanımı bulurken korkarak sordum. "Ne haberi?"
Telefonunu bana gösterirken direkt elime almam ile okumaya başlamam bir oldu.
'Ünlü İdol Park Jimin, ünlü Kim ailesinin büyük torunu ile görüldü. Aşk dolu anları ve görüntülenen kareler sevgili olduklarını doğruladı. Şirketten ve Kim ailesinden ses çıkmazken sevgililiklerinin onaylanması bekleniyor.'
Bir diğer habere geçerken gördüğüm fotoğraf ile dondum. Bu Jimin ile dans ederken birbirimize baktığımız bir anın fotoğraf karesiydi. Üstelik orada bir şey bile konuşmazken bunu aşk dolu bir kare gibi göstermislerdi.
Asıl şaşırdığım şey parti alanına paparazilerin girmesi yasaklıydı. Ancak birisi fotoğrafımızı çekmiş ve basına sevgili olduğumuzu söyleyerek yalan haber atmıştı.
'Kim Soo Jin ile Park Jimin. Yılın ilk ve en büyük haberi olarak biliniyor. İkisinin de alakası yokken sevgili oldukları ve geceyi birlikte geçirdikleri bu kareler sayesinde ortaya çıktı. Sevgililer aşklarını daha fazla saklayamadı!'
Her okuduğum satır, her okuduğum kelime kalbime dokunurken bu sevgi ve hoşnutluk anlamında değildi. Tam tersi, dehşet bir biçimde dokunuyordu. Kalbimi sıkıştırıyordu.
Telefonu şaşkın bir biçimde verirken gözüm bana gelen hediyeye ve nota kaydı.
Jimin... Ne yapıyorsun sen öyle?
Şimdi işte hapı yutmuştum. Şimdi işte gerçek bir son bekliyordu. Sadece beni değil tehlikede olan küçük bebeğimi de bekliyordu...
⚙⛓☃☄
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top