•Bölüm 4•

Medya: Jimin - Face Off

...

...

"Sen ne yaptığını sanıyorsun?!"

Bağırması ile kapıda toplanan bir grup asistan görmem bir oldu. Bana endişeyle bakarken elimi kaldırdım ve bir şey yapmamalarını kastettim.

"Öncelikle sakin olunuz. Dediğim gibi, burası bir hastane." Ayağa kalkarak ona masamın önünde duran koltuklardan gösterdim ve konuşmaya devam ettim. "Eminim ki sakince konuşmak hem sizin için hem de hastane ortamı için daha sağlıklı olacaktır." Ve benim başım için.

Bana tiksinen gözlerle bakarken konuşmaya başlamadan önce çantasından bir şeyler aramaya başladı. Masamın önündeki sehpaya bir zarf fırlatırken bir zarfa bakış atıp ona döndüm.

"Bu nedir Sevgili Anneciğim?" Anne demek beni o kadar zorluyordu ki...

"Yarın ki yılbaşı için davetiye ve ailemizin kurtuluşu." Kaşlarım çatılırken hala zarfa elimi dahi sürmemiştim. Ne de olsa gitmeyecektim.

"Gitmemi gerektirecek bir durum yok efendim. O sadece bir davetiye, beni ilgilendirmiyor." Sakince açıklamaya çalışırken her bir sözüm ile daha da sinirlenirken birden masama uzandığını gördüm.

Masamdan aldığı su bardağındaki suyu yüzüme boylu boyunca fırlatırcasına dökerken, cam bardağıda sinirle yere attı.

"Eğer! Eğer o davetiyeye gidip o çocuktan özür dilemezsen seni mahvederim bilesin! Ailemize yeterince leke sürdün ve onlar sana zor bela son bir şans daha verirken bu şansı kaçırmayacaksın! Buna ben izin vermeyeceğim!"

Bağırışlara ve bardak sesine gelen bir kaç kişi ile odamın önünde bir insan yığınının toplanmaya başladığını anladım.

Ancak ne olursa olsun, ne kadar bağırırsa bağırsın o davetiyeyi kabul etmeyecektim. O saçma sapan insanla bir daha görüşmeyecektim ben.

"Efendim, böyle yaparak asıl siz aile ismimize beş paralık ediyorsunuz. Siz onlara muhtaçmış gibi danranmayın. Muhtaç değili-"

"Muhtacız! Aile şerefimizi sadece onlar düzeltebilir. Ve eğer sen bunu da reddedersen, ailemizi daha da düşürürsen, senin için hiç iyi olmaz!"

Ben de sinirlenmeye başlarken bir bağırışını daha duydum. "Gideceksin! İnsan gibi özür dileyecek ve onunla evleneceksin!"

Gözlerimi yere sabitlerken elimi yumruk yapmış ve sessizce cevap vermiştim. "Gitmeyeceğim. Benim hayatım ve benim kararım."

Gözlerimi birden kaldırırken sinirli yüzünün aksine bana sakince bakan bir yüz gördüm. Sinirli yüzünü tercih ederdim şayet bu yüzü çok korkutucuydu.

"O canından bile çok sevdiğin çocuk..."

Gözlerim birden açılırken bunu beklemediğimi belirttim. Canımdan bile çok sevdiğim birisi vardı sadece.

O da en küçük kardeşim olan kişiydi. Daha on yaşındaydı. Ve onun soy ismi 'Kim' değildi...

O çocuk babamın gayri meşru çocuğuydu. Annesi doğum yaparken ölmüş ve bize kalmıştı. Annem olan kadın o çocuğa kimsenin bakmasına izin vermiyor, üstelik hizmetlilerden hiçbirine dokundurtmuyordu.

O çocuğu, kocasının onu aldatması sonucu olarak görüyordu. Bu sebeple o çocuğa ben sahip çıkıyordum. Anneme bir tek ben karşı gelebilmiştim. Babam bile anneme karşı gelememiş, kendi öz oğlunu ölüme terk etmişti.

O çocuk geldiğinden beridir ben bakıyordum. Taa ki geçen seneye kadar. O evden ayrılmıştım ancak onu yanımda getirememiştim. Çocuk reşit değildi ve hala 'Kim' soyadına sahip olamamıştı.

Onu kendi evime getirsem annem direkt ihbar eder çocuğu yetimhaneye gönderirdi. Beni bir şekilde kurtarırdı. Ne de olsa o çocuk aradan kaynayacaktı.

Ancak o evde kaldıkça kimseye ihbar edemezdi. Çünkü o çocuk babasının yanında kalıyordu. Üstelik bu da bir dedikodu kaynağıydı.

Sonuç olarak sık sık küçük bebeğimi görmeye giderdim. Çünkü benim elimde büyümüştü. Ona hem anne hem de baba olmuştum.

Evin en büyük torunh olmanın avantajıydı işte bunlar. Anneme karşı gelebiliyordum. Üstelik bu konuda da haklıydım. Küçücük annesiz bir yavruyu hem okurken büyütmüştüm hemde şimdi çalışırken büyütmeye devam ediyordum.

Şimdi ise bir iki sene içerisinde onu soyadına kavuşturacaktık. Biraz büyümesini ve bizim ailemize uygun olmasını beklememizi istemişti annem olan kişi.

Babam yeterince büyüdüğünü ve yeni yıla girdiğimizde onu üzerine alacağını söylemişti. Bende bunu bekliyordum işte. O eğer bizim soyağacımıza katılırsa onu kendi evimde de büyütebilir annemin manyakça kurallarından onu koruyabilirdim.

Sürekli soy ismi baskısı olmadan o çocuğu annesiz ve babasız büyütebilirdim.

O çocuğa değer vermemin bir diğer sebebi ise annesini tanıyor oluşumdu. Annesinin okul zamanımda bana çok yardımı dokunmuş bir insan olarak bilirdim. Babamdan hamile olduğunu öğrenince annem tarafından engellenmiştim.

Sonuç olarak çocuğuna bakmakla yükümlüydüm. Çünkü... Doğumdan önce özel bir görüşmemizde ona bir şey olursa çocuğunu annemden korumamı istemişti.

O da biliyordu, soylu ve yüksek sosyetede ki evin katı kurallarını. Üstelik üvey çocuksan nasıl da dışlandığını... Bende sevdiğim bir insana söz vermiştim ve doğduğundan beridir kardeşime bakıyordum.

"Eğer bu insanlarla arayı düzeltmezsen o çocuk asla 'Kim' soy ismine layık olamayacak."

Annemin sözlerinin hiçbirine inanmazdım. Normalde buna da inanmaz geçerdim.

Ancak aklıma babamın annemi aldattığındaki, annemin tepkisi gelince duraksadım. Kelimenin tam anlamıyla çıldırmıştı. Babamı bile dize getirmişti. Babam bile korkudan çocuğuna el süremez olmuştu.

Bu sebeple bunu yapardı. Bu çocuk 'Kim' soy ismine girmeyecek dese bir yolunu bulur kabul ettirirdi babama. Ve bu soy ismini verme işini bir tek babam yapabilirdi.

"Ne istiyorsun o çocuktan?" dedim sakince ve üzülerek. Annem olacak kişi ona hitapsız şekilde konuşmamdan olacak şaşırdı. Daha sonra sinsice bakarak konuşmaya başladı.

"Ölmesini."

Dediği kelimeler ile şok olurken hemen kendini düzelterek otoriter bir şekilde konuşmaya başladı. "Eğer o çocukla evlenirsen ve işler yoluna girerse, o çocuğa soy ismimizi veririm. Bu da 'Kim' ailesinin gelininin sözü olsun sana."

Annem kolay kolay söz vermeyen bir insandı. Anlaşılan bu işi çok önemsiyor olacakki sözünü kullanmıştı.

"Üstelik o çocuğun geleceğini parlak yaparım. İstediği yerde okutur yoluna para dökerim. İstersen yanında bile kalabilir. Sen yetiştir o çocuğu."

Şaşkınca ettiği teklifi düşündüm. Benim hayatıma karşılık onun hayatı. Evet, diyeceksiniz bir çocuk sonuç olarak. En fazla ne olabilir ki?

Annemin sözlerinden şunu anlamıştım. Ya sen evlenir bizi kurtarırsın, ya da o çocuk ölür. Ölmesini istiyordu. Bundan emindim artık.

"Gideceğim."

Düşünmeden söylediğim sözler ile mutlu olan annemi seyrettim. Bana eskisi kadar iğrenç bakmıyordu artık.

"Anlaştık. Hazırlan ve özür dile. Yakında düğünümüz var. İzin almaya hazırlan."

Arkasını dönüp hızlıca giderken başımı onun sırtında yere çevirdim.

"Oyun mu oynuyor?! Dağılın!" Koridora bağırması ve gitmesini duyarken masama tutundum bir an.

Daha yeni kendi hayatımı mahvetmiştim. Hemde verdiğim bir söz uğruna... Hayatımı mahvetmiştim.

Kardeşim için kendimi feda etmiştim. Hayatım, ömrüm sevmediğim bir insanla geçecekti. Ne yaptım ben? Dayanamadım. Tehditlerine boyun eğdim onun.

Nefesim... Neden kesiliyor? Neden görüşüm bulanıklaşıyor?

Burnumdan akan bir sıcaklık hissediyordum. Elimde hissediyor bu sıcaklığı. Bulanıklaşan görüntüm, elime değdirdiğim sıcaklığın kan olduğunu doğruluyor.

Ayaklarımı hissedemiyorum şu an. Sanki onlar beni terk etmişte havadaymışım gibi.

Ancak bu havada olma hissiyatı hemen yok oluyor ve ben yer çekimine karşı gelemiyorum.

Gözlerim son kez açık kalırken buğulu bakışlarım altında son bir silüet görüyorum. Yüzünde siyah maske ve şapka olan bir silüet. Fakat bu benim hayal gücümde olabilir.

Daha sonra birisinin 'Yardım edin!' dediğini duyuyordum ve gözlerim tamamen kapanıyor. Hissiyatım hala varken başımın tutulduğunu ve daha sonra birisinin beni kucakladığını hissediyorum. Anlaşılan hayal gücüm değilmiş.

Bu her kimse beni o kadar kolay kaldırıyor ki... Dışarıdan gelen sesler su altından geliyormuş gibi hissettiriyor. Ve daha sonra bilincim acımasızca beni terk ediyor.

⚙⛓☃☄

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top