- Bölüm 9 -
Satır arası tüm yorumlarınızı büyük bir merak ile bekliyorum.
Desteğinizi eksik etmeyin ♥ oy ve yorumları unutmayın..
(Mira)
"Neredeyse iki gündür ne bir düzgün yemek yiyor ne de düzgün konuşuyor. Sürekli ağlıyor, tamam gel bekliyorum. "
Bora'nın telefonda kiminle konuştuğunu bilmiyordum ama içime aniden Kılıç'ın ismi doğdu. Yattığım yerden kendimden bile beklemediğim bir hızla doğrulup, "Kiminle konuştun?" Diye hesap sordum.
Bora korkmuş olacak ki elini ağzına götürüp aldığı derin bir nefesle bana doğru döndü.
"Asel ile konuştum. Mira bu halin beni çok korkutuyor. Kıyafetin bile aynı. Düşün dedem bile ne oldu diyip söylenmeyi kesti ya."
Yanıma oturdu ve üzgünce yüzümün her köşesine iyice baktı. Ona hayatımda ilk defa bir şey anlatmadığım için fazlasıyla bana kırıldığını biliyordum. Ama bunu kendime bile anlatamazken ona nasıl anlatabilirdim ki? Onu bu korkunç felaketin içine nasıl sürükleyebilirdim. Sadece biraz daha güç toplamam lazım eski halime geri kavuşabilmek için. İşte o zaman her şey rayına düzgünce oturacaktı.
"Bilmiyorum Bora." dedim gözlerimi onun beyaz yorganın da gezdirirken.
"Kılıç..."
Öfke bedenimi sardığında anında Bora'nın gözlerine bakıp susmasını sağladım. "Onun adını ağzına alma." dedim dişlerimin arasından.
Bora gözlerini belertip, "Ya her şey normaldi. Mira sonra ne oldu?" diye ısrarla sormaya devam etti.
Dün gece yaşanan her olay tek tek gözümün önünden geçince tüylerim diken diken oldu, "Bana zaman ver Bora anlatabilmem için. Şimdi olmaz."
"Anlamıyorum Mira, sanki birini öldürmüşsün gibi davranma."
Duvara sırtımı verip gözlerimi kapattım, "Bu onun aynı eş değerde sayılır, belki de daha kötüsü. Çünkü bu bir delilik."
Bora bana cevap veremeden zil çaldı. Gözlerimi açtığımda Bora yerinden kalkmadan bana bakıyordu. Onun olayları anlamaya çalışır gibi donakalan halinden kurtarmak için elimle omzunu dokunup onu sartım.
"Hadi kapıyı aç." Bora kendine gelmiş gibi bir süre etrafa bakındı daha sonra başını olumlu anlamda sallayıp kapıyı açtı. Kapıda beklemekten sinir küpü olan Asel'i içeriye aldı ama ruhu ölmüş beni fark edince sinirini anında yüzünden yok etti. Üzgün yüzünün arkasına gizlediği şaşkınlığı ile elinde ki poşetleri yere gelişigüzel bırakıp bana sarıldı.
Sarılması o kadar sıcak ve o kadar içten ki başımı onun omzuna koyup bir süre sarılmanın ve güvenin verdiği huzurla kımıldamadım.
"Kuzum ne oldu sana. Neden böylesin?" diye sordu beni daha fazla kollarında sararken diğer yandanda da saçlarımı okşuyordu. Sessiz gözyaşlarım, Asel'in koluna damlarken hepimiz için büyük bir suskunluk başladı.
****
"Bak sana kalın giysiler getirdim şimdilik bunları giy ki üşütme." Asel poşetteki kıyafetleri yatağa sererken getirdiklerine baktım; pembe kapüşon ve mavi jean pantolon vardı. Ona minnettar bakışlarımı yollarken eliyle yanağımı okşadı.
İkisi de beni mutlu etmek için tüm gün ellerinden geleni yaptılar, komik olan ama benim tepki göstermediğim fıkralar. İlgimi çekse de katılmadığım sohbetler. Geçmeyen düşünce yoğunluğu ve yorgun bir bedenimle tüm bunların uzak bir köşesinde duruyordum.
Ne vardı ki avuçlarımızda doğruyu yansıtan, sorgusuz doğruya götüren? Aç ellerini bak avuçlarına seni mutlu edecek bir neden, bir sebep varsa göster bedenini ki göreyim seni.
Yok ! Diye geçirdim içimden beni mutlu edecek hiçbir neden yok. Nefes almak mı? Hala hayatta olmak mı? Yoksa başımızı sokacağım benim olmasa bile bir evin olması mı? Sahi insanları bunlar mı mutlu yapardı, yoksa bize bunlarla mutlu olunacağını söyleyip bizi kandırırlar mıydı?
İnsanın içinde huzur, yanında ailesi olmadığı sürece bunlar mutlu olmaya yetmiyordu. Kandırdılar. İşte hepsi bu kadar basit.
****
Duş alıp yemek yedikten sonra enerjiyi vücudumda daha iyi hissedebiliyordum. Biraz olsun kendime gelmeyi başarabilmiştim.
"Yarın okula geliyorsun değil mi?" dedi Asel sakızını sonuna kadar şişirip. Bora onun ağzının ortasına bir tane vurup balonunu patlattığında Asel burnuna yapışan sakıza bakıp Bora'nın kafasına ayağıyla vurdu ve ona söylene söylene burnunu temizlemeye başladı.
Onların bu hallerine belli bile edemediğim gülümsemeyle karşılık verip, "Evet, yoksa devamsızlıktan kalacağım." dedim.
Asel montunu giyip ayağa kalktı, "Ben artık gideyim." derken eli başında olan Bora'nın başını öptü.
Bende ayağa kalkıp Bora'nın baloda benim yerime aldığı montumu giydiğim sırada bana çatık kaşları ile baktı, "Sen nereye?"
Şapkamı başıma geçirerek, "Eşyalarımı alacağım." diye sorusunu yanıtladım.
Gözleri odanın içinde dolaşırken,"Bende geleceğim." dedi ve askılıkta asılı olan montunu eline aldı.
Yorgunca iç çekip, "Hayır Bora!" Dedim.
Bora bir süre sustu daha sonra ise benimle inatlaşınca hep kaybettiğini bildiği için montu yatağa fırlattı. Yüzünü asıp, "1 saat içinde gelmezsen yemin ederim polise giderim." deyip sert bir şekilde homurdandı.
Masada ki telefonumu montun cebine koyup, "Onun yerine ara. Bu telefonu boşuna almadım."
Lara'nın ayakkabısı ve çantasını poşete koyup, "Hadi Asel." Dedim.
Asel, Bora ile vedalaştığında birlikte aşağıya indik.
Dışarısı gereğinden fazla soğuktu, bu yüzden montumun açıkta olan kısmını da ağzıma kadar kapattım ve Asel'in koluna girdim.
Asel bir süre sustuktan sonra sakin sesiyle, "Mira biz kardeş değil miyiz?" diye sordu.
Sorduğu soru ile kaşlarımı çattım, "Tabii ki öyleyiz."
" O zaman neden bizden saklıyorsun?" deyip iç çektiğinde gözlerimi devirdim. Yaşadığım kolay olsaydı ben bu halde olmazdım ki zaten.
Asel ile ayrılacağımız yol ayrımına geldiğimizde durdum. O zaten panik atağı olan bir insandı, bazen bu yüzden kitleniyor kendine gelmesi en az on dakikasını alıyordu. Şimdi bunu dersem herhalde kalpten giderdi.
Yorgun bedenime rağmen güçlü sesimle konuşmaya başladım. "Bak Asel bu zamana kadar sizden gizlim saklım olmadı, ama ben bile daha olayın etkisindeyim. Sizi anlatıp sizi de şoka uğratmayacağım. Şimdilik tek ihtiyacım olan şey zaman. Söz veriyorum anlatacağım."
Asel gülümseyerek bana sarıldı, "İyi olduğun sürece sorun yok."
"Teşekkür ederim."
Asel kendi yoluna giderken bende kendi yoluma doğru yavaşça yürümeye başladım. Yüz yüze nasıl bakacağımı bilmiyordum, aklıma hem beni kandırışı hem de şu olağanüstü güçleri geliyordu. Yüzümü buruşturdum kesinlikle delilikti bu.
Evet, daha önce çok okumuştum bu tip olaylar ama hayatım boyunca hiç inanmamıştım, buna kim inanırdı ki? Bunu gidip birine söylersem deliler hastanesine yatırırlardı.
Düşüncelerim ile boğuşarak en sonunda Kılıç'ın evinin önünde durdum. Kapıya baktım bir süre. Nasıl çalacaktım, açsam ne diyecektim. Ya zarar verirse ya her şeyi biliyorum diye beni öldürmek...
Boğazımda bir yumru kalmış gibi bir süre öylece kaldıktan sonra zor bir şekilde boğazımı temizleyip derince bir nefes aldım.
"Mira." Dedi Kılıç heves dolu sesiyle bana doğru yürüyüp kemiklerimi kıracak bir güçte sarıldı.
Hızla Kılıç'ı kendimden uzaklaştırdım, "Çok durmayacağım eşyalarımı almam lazım." dedim öfkemi gizlemeden.
Kılıç hayal kırıklığı ile başını salladı, "Önce konuşalım sonra söz veriyorum ki eşyalarını toplaya bilirsin."
"Ne konuşacağız. Nasıl bir manyak olduğunu mu?"
Kılıç bileğimden tutup beni arka bahçelerine giden yola doğru yürüttü. Arka bahçeye geldiğimizde dışarının soğuğu montla olmama rağmen beni donduruyordu ama Kılıç'ın ince bir tişörtü olmasına rağmen hiç bir titreme bile yoktu. Neden şaşırıyorsam, o şu saçma sapan bir özel güce sahipti, değil mi?
"O gece ki her şey doğru Mira, sıradan bir insan olmadığım ve kendiliğinden gelen bu güçlere sahip olduğum için bana kızamazsın. Bu... bunun nasıl olduğunu bile bilmiyorum."
"Benden ne istiyorsun? İstediğin her şeye sahip olabililecek güçtesin ve gelmiş benim gibi biriyle uğraşıyorsun. Çok sıkıldığın hayatına renk gelsin diye mi?"
Kılıç sözlerimi reddeden bir şekilde başını salladı.
"Hayır Mira, sana bağlandığım için."
Kaşlarım çatıldığı sırada Kılıç'ın bana bakan gözlerini benden kaçırıp omzumun arkasından ileriye doğru baktı ve siyaha çalan gözlerini kıstı. Dikkatlice bakıyordu her an atağa geçecek gibi, her an saldıracak gibi. Dudaklarını birbirine bastırdığında baktığı yere bakmak için döndüm.
Kılıç benden hızlı davranıp önüme geçtiğinde onun sırtı görüş açıma geldi, giydiği tişörte rağmen yapılı vücudunu yakından daha rahat gördüm.
"Selam Kılıç. Uzun... çok uzun zaman oldu."
Kılıç'ın gerginliği beni de geriyordu onun yüzünden yabancı sesin sahibini göremiyordum bu yüzden arkasından çıkıp konuşan kişiye baktım.
Kılıç'a aynı şekilde öfkeyle bakan bir adam vardı karşımda. Saçlarını yukarıdan topuz yapmıştı. Siyah giyinimli idi ve çenesinin aşağısına uzanan kirli sakalları vardı. Alnından gözüne doğru giden, bir yanık izi ile fazla çirkindi. Kötü bir adamım demesine gerek yoktu çünkü bakışları bile onu direk kötü yapıyordu.
Adam bana bakıp sararmaya yakın dişleriyle gülümsedi, "Ah bu ufak ve tatlı hanımefendi de kim?"
Ufak mı?
Sert bir şekilde rüzgar estiğinde adam gülümsedi. Kılıç ile aralarında ki bakışma yoğunlu o kadar derindi ki bu gerginlik bana da yansıdı.
Bu ortamdan kurtulmak adına, "Ben gidiyorum Kılıç. Şimdi ve bundan sonra bir daha karşıma çıkma." dedim.
Kılıç bana bakmadan bileğimi kavradı ve beni arkasına doğru itti.
"Baybars, seninle vakit öldüremem." dedi bileğimi bırakmadan.
"Anlıyorum, sevgilin ile ilgileniyorsun." deyip sesli bir şekilde iç çekti, "Biliyor, değil mi? Bir katil olduğunu."
İrileşen gözlerimle Kılıç'a baktım. Gözlerinde daha önce görmediğim bir karanlıkla bana bakıp, "Birazdan yaşayacağın şeyler için özür dilerim. Sakın bir yere gitme ve seni korumam için seni göre bileceğim yerde dur."
Kılıç kolumu bırakıp Baybars denen adama doğru yürüdü ve ona o kadar sert bir yumruk attı ki adamın yere yığılmasını sağladı. Şaşkınca ağzımı aralarken, adam bu yumruğa gülerek karşılık verdi. Normal şartlarda adamın acıdan kıvranması lazımdı ama aksine yüzünde acıya dair tek bir kırıntı bile yoktu.
Balkon kapısı açıldığında bakışımı o tarafa doğru yönlendirdim; Lara, Lina ve Uraz bahçeye çıktı. Hepsi çatık kaşları ile hiçbir şey yapmadan Kılıç ve Baybars'ı izlemeye başladı. Sanki her gün alışık oldukları bir şey izler gibi.
Baybars ayağa kalkıp Kılıç'ın gözlerine baktı daha sonra gülüşünü yere attığı bir tükürükle yok etti. Zıplayarak çatının üstüne çıktığında gözlerim irileşti. Bu imkansızdı... bu adam ne yapmıştı böyle?
Yeniden Kılıç'a baktığımda başında ki damarları gördüm, gözlerini Baybars' a kitlediği anda Baybars yukarıya doğru havalandı ve tüm vücudu aynı anda titremeye başladı, kontrolden çıkmış gibi kendine hakim olamadan titriyordu. Zorla alıp verdiği nefesi ve iniltilerini duymamak imkansızdı, o sanki ölüyordu.
Koşarak Kılıç'ın omzuna vurdum. Kılıç yerde ki taşa ayağı takıldığı için yere düştüğü anda Baybars'da havadan çatıya düştü ve dengesini koruyamadan yuvarlanarak zemine doğru sırt üstü sert bir şekilde düştü.
Kemik kırıkları kulağıma kadar geldiğinde kulaklarımı kapatıp gözleri açık halde yatan Baybars'a baktım. Gülümsedi sanki asıl istediği buymuş gibi bir gülümsemeydi bu.
Bana göz kırptığında ise başımda bir ağırlık hissettim daha sonra anlamadığım bir şekilde soğuk zemine düştüm.
(Kılıç)
Yine karşıma çıkmaya cesaret buldu iblis ve en kötüsü ise Mira'yı gördü. Ona olan aşkımı ve yakınlığımı artık gayet iyi biliyordu. Bunu en kısa zamanda her türlü kötülüğüne kullanacağına adım gibi emindim. Zaten tek amacı kötülük olan adamdan başka ne beklenirdi ki?
Gücümün hiçbirine karşılık vermemesi de Mira'nın benden korkmasını istediği içindi. Ve ben aptal gibi onun oyununu oynamasına izin verdim. Kendi ellerimle onun beni kullanmasını izledim. Mira'yı bayıltması ve ona karşı uyguladığı güç yüzünden bunun bedeli ağır olacağını kendisi de benim kadar iyi biliyordu. Çünkü Baybars benden bu yüzden nefret ediyordu; ondan üstün olan güçlerim yüzünden.
Yatakta sakince yatan Mira'ya daldı gözlerim, yüzümde oluşan tebessümle onun yanına oturup hasret kaldığım saçlarına öpücük kondurdum. Yanımda olunca kendimi onu korumak için kaybediyorum resmen. Gücümü bile kontrol altına alamıyordum. Mira'ya olan aşkım her şeyi ele geçiriyordu, beni bile.
Ellerimi onun yanaklarında gezdirirken, "Tüm dengemi altüst ettin be güzelim." diye mırıldandım.
Kapı yavaş bir şekilde tıklandı omzumun arkasından gelen kişiye baktım. Lina ağır adımları ile yanımıza yaklaşıp elinde ki papatya çayını masaya koydu.
Sessiz bir şekilde konuşmaya özen göstererek lafa girdi, "Kılıç aşağıda ki Mira'nın arkadaşları olan Asel kitlenme den çıktı ve Bora da şoku biraz olsun atmış gibi duruyor. Şimdi onlara ne yapacağız? Çok fazla kişinin öğrenmesi doğru mu?"
Sesinde ki endişesini hissedip ayaklandım ve onun omuzuna güven verici bir şekilde dokundum. Lina aramızda ki en olumlu düşünen kişiydi bu yüzden onun bu negatif hali beni istemeden beni de etkileşmişti.
Kendimden emin bir şekilde gülümsemeye çalıştım.
"Onlara güvenebiliriz. Mira'nın hayatında ikisi de bu yüzden onlarda bilmek zorunda. Hem belki böylece Mira da artık daha iyi olur paylaşacak en yakın arkadaşları olduğu için. Bu onun psikolojisi içinde iyi"
Lina elini ensesine götürüp sıvazladı, "Hadi şu iki şok geçiren gençlerle konuş. Ben Mira'nın yanında dururum."
Mira'ya bakıp iç çektim, neden yanımda olmasına rağmen bin kilometre uzağımda gibi hissediyordum. Bu yürek sensiz, karaya vurmuş balığı üstüne su döküp yaşatmaya çalışan çocuk gibi çaresizdi...
Odadan çıkıp aşağıya indim, ortamda büyük bir sessizlik hakimdi ve bu sessizlik kulaklarımı yırtıyordu. Lara ile Uraz yan yana oturmuş karşılarında ise onlara düşman gibi Bora ve Asel kol kola girip oturmuştu.
İkisi de hem evi inceliyor hem karşısında oturan kişileri dikkatli bir şekilde inceliyorlardı.
Asel ile göz göze geldiğimizde gözünü korkuyla benden kaçırıp Bora'nın dizine vurdu. Bora ona bakıp daha sonra bana baktığı anda boğazını temizledi ve oturuşunu düzeltip boğazını temizledi. Korkuyordu ikisi de, hemde çok fazla. Bunu hissetmeme gerek yoktu, bakışları bile bunun en büyük kanıtıydı.
Herkes bana baktığında, "Uraz, Lara bize izin verir misiniz?" derken ki sesim daha çok emir verir gibi çıkmıştı.
Lara oturduğu yerden lafımla birlikte ayağa kalkıp, "Bu iş can sıkmaya başladı Kılıç. Artık son ver şuna" diye fısıldadıktan sonra mutfağa doğru yürüdü. Uraz bana güven verici bir şekilde bakıp oda gözden kayboldu.
Bana tüm korkuları ile bakan Bora ve Asel'e bir süre sessizce bakıp karşılarına oturdum ve bakışlarımı sert tutmamaya çalışarak konuşmaya başladım.
"Siz iyi misiniz?" diye sordum renkleri git gide kaçan ikiliye bakarak.
Bora titreyen sesiyle, "Tüm bu yaşananlar gerçekti, öyle değil mi?" diye sordu hala bu olanlara inanamıyormuş gibi.
"Evet..." dedim ellerimi birbirine kenetleyip.
İkisi sessizliği koruyan taraf olmayı seçerken konuşmaya başladım.
"Bakın bu güce nasıl sahip olduğumu bilmiyorum, bu doğuştan gelen bir şey. Kendimde bu gece sahip olduğum zaman sadece 10 yaşında bir yaşında bir çocuktum. Evet, sizin gibi normal bir insan değilim ama bu benden korkacağınız anlamına gelmiyor. Biliyorum yaşadığınız şey olağanüstü bir şey ama size zarar vermem, sevdiğim kimseye zarar veremem. Sizden tek istediğim bu yaşananların burada kalması. Beni ve benim gibi bu evde yaşayan arkadaşlarımı ele vermenizi istemiyorum. "
Asel tek kaşını kaldırıp, "Tam olarak nasıl bir güçten bahsediyorsun?"Diye sordu.
"Zihnim ile istediğim bir çok şeyi yapabiliyorum. Hislerinizi istediğim zaman anlayabiliyor ve sizi istediğim gibi yönlendirmesini biliyorum." deyip beni merakla dinleyen Asel'in gözlerinin içine iyice baktım, "Yani... ben istediğim her şeye sahip olabilirim. Her şey."
Bora başını hızla iki yana salladı, "Mira neden senden korkuyor şimdi daha iyi anladım. Siz canavarsınız ve ben arkadaşımı sizin elinize teslim edemem."
"Bizler zararlı insanlar değiliz çocuklar."
Uraz'ın sesini duyup ona baktım. Yanıma oturdu, "Benim özel gücüm yok ben de sizin gibiyim. Sıradan. Tek farkım ölümsüz olmam oda sevdiğim kadın için." dedi yeni bir konuya açıklık getirirken.
Anlayışsız gözler üstümüzdeydi Uraz sakin ve anlaşılır bir dille konuşmaya başladı.
"Buradakilerin kalbi bizim gibi değil... Birine bağlanıyor ve sonsuza kadar o kalbe bağlı kalıyor karşıda ki kişi istemese bile ona bağlanmaya devam ediyor. Karşı da ki kişi ise onu hayatında istemezse ve ondan uzaklaşırsa zamanla güçlerini kaybediyor ve ölüyor. Yani benim sevdiğim kadın bana aşık oldu ve ben onun ölmemesi için beni ölümsüz yapmasını istedim. Kılıç'ta şimdi Mira'ya bağlandı yani..."
"Yani ölümsüz mü olacağım?"
Ayağa kalkıp merdivenin başında elinde valiziyle duran Mira'ya baktım. Nasılda yorgundu, aramızda uzun bir bakışma yaşandığında ona sarılmamak için kendimi zor tutuyordum. Sende böyle mi hissediyorsun Mira? Neden hislerini hissedemiyorum. Neden bu kadar karmaşık olmak zorundasın?
"Bu bir tercih meselesi Mira. Ben ölümsüz olmak istedim. Çünkü sevdiğim kadın benden bunu istedi."
Lina, Mira'nın arkasından belirip Uraz'a doğru yürüdü ve Uraz'a sarıldı.
"Korkmanıza gerek yok çocuklar. Kimse zarar görmeyecek Kılıç kadar. Çünkü Mira onu istemiyor."
(Mira)
Bu bir saçmalık olmalıydı, Kılıç ölümsüzdü ama onu öldürebilecek tek kişi bendim öyle mi? Bu... bu kulağa aptalca geliyordu bu bir saçmalıktı sadece saçmalık.
Asel ile Bora yanımda durup bana sarıldıklarında biraz olsun korkuyordum. Çünkü Kılıç zorla beni yanında tutabilirdi, yaşayabilmek uğruna benim hayatımı elimden alabilirdi.
"Lina haklı. Ben Kılıç'ı istemiyorum. Siz bizden uzak durun ve sen Kılıç kalbini bağlaya bileceğin başka bir mal bul."
Kılıç sözlerime karşılık sadece yutkundu. Gözlerinde ki parlaklığı gördüğümde gözlerinin içinin dolduğunu anladım. Daha fazla ona bakamadan arkamı döndüm, Asel Bora ile evden çıktığımızda kendimi sersem gibi hissediyordum. Bildiğimizi sandığımız ama yanıldığımız o kadar çok şey var ki, doğrulardan bile şüphe ediyordum artık.
1 hafta sonra
Yüzünü görmeyeli, konuşmayalı neredeyse 1 hafta oldu. Okula da gelmiyordu yoksa ölmüş müydü? Artık bu işin şakası yoktu, dediklerine ne kadar inanmak istesem de bir tarafım hala bunun kocaman bir şaka olduğunu söylüyordu.
Benim dışımda Bora ile Asel bu duruma inanmaya başlamış ve çok araştırma yapıp bana okutmuşlardı ama ben hala onlar gibi düşünmüyordum. Belki de düşünmek istemiyorum. Beni aylardır kandıran bir insana yeniden bağlanıp, onu hayatıma dahil etmek istemiyordum.
"Ya öldü mü sizce? Baksanıza bir hafta oldu." diye sordu Asel fısıltılı bir sesle.
Bu olayı bizden başka kimsenin bilmeyeceğine hepimiz söz vermiştik, zaten anlatsak da inanmazlardı. Ben bile o kadar şey görmeme rağmen inanmak istemiyorken onlar bizim tek lafımıza sadece deli deyip geçerlerdi.
Bora itiraz eden sesiyle, "Ya, Asel hemen nasıl ölsün?"
"Aptal gün mü söylediler? Belki 2 saat bile uzak kalınca ölecek."
"Hayır. O zaman önceden ölecekti çünkü geceleri Mira ile birlikte bile değildi."
Bora başını sallayıp masada ki suyu kafasına dikmeden önce,"O zaman bir kaç gün içinde ölür. Ah Mira katil mi olacaksın şimdi?" diye sordu.
Sesli bir şekilde ofladım, "Susun ya! Ben o çocuğun bana aşık olduğuna ve şu saçma şeylere inanmıyorum! İnanmak istemiyorum!."
"Delirdin mi kızım? Hem o gece yaşayan sensin havada uçan sensin. Hem şu çatıya atlayan adam? Kılıç'ın gözleri? Okulun camları? Patlayan floransan? Tüm parçalar tek tek oturuyor..." dedi Bora gözleri pinpon topu gibi bir benim bir Asel'in üzerinde gezerken.
Asel bıkkınlıkla, "Heh! birde şu çocuk eksikti." Dedi Asel dişlerinin arasından. Omzumun arkasından Asel'in baktığı yere baktım. Tanıdık simaya bakıp gözlerimi devirdim.
"Selam arkadaşlar nasılsınız?"
"Ufuk. " dedim bezmiş sesimle, "Biz bir karar verdik artık eskisi gibi olalım. Düşman. İnan bana, ben o zaman daha mutlu olurum."
"Tek sen mi?" Dedi Asel belerttiği gözleri ile.
Ufuk yanımıza sandalye çekip oturdu, "Ya hayır. Ben sıkıldım düşman olmaktan, zaten artık uğraşmaktan aklımda planda kalmadı. Hem ben sana aşık oldum Mira yani sevgili olmak istiyorum."
"Yok ben bu çocuğu öldürmeden rahat etmeyeceğim." Hızla ayağa kalktığımda çatalı Ufuk'a doğru uzattım ve koluna batırdım.
Ufuk acıyla inleyip ayağa kalktı ve benden zehirle bir madde gibi uzaklaştı, "Uf Mira. Bu hoşuma gitti çünkü ben Ufuk Karababayım, zoru severim." dedi hınzır bir şekilde gülerken.
Giderken arkasını dönüp bana öpücük attığında çatalı ona doğru gelişigüzel bir şekilde fırlattım çatal Ufuk'u bulmak yerine arkası dönük deri ceketli ve uzun boylu birine çarptı.
Aptal Ufuk ise gülerek gözden kayboldu. Çatalı attığım kişi yüzünü bana döndüğünde içimde büyük bir özlem hissettim. Neden şimdi özlediğimi hissetmek zorundaydım ki, hem de unutmaya çalışırken.
Kılıç mosmor göz altları ile bana bakarken, sesli bir şekilde yutkunup onun yüzünü inceledim. Rengi bembeyazdı ve tıpkı ölü gibiydi. Yaşayan bir ölü...
Ona çok kızgındım, hala ondan korkuyordum fakat içimden bir ses hiçbir şeyi umursamadan gidip sarılmamı söylüyordu. Ama ben içimde ki sese hayatım boyunca asla kulak vermedim. Hem de hiç.
Günler ilerliyordu ve en arka sırada, tüm gün sadece boş boş oturan Kılıç ile bir kelime bile konuşmuyorduk. O kadar derslerden geri kalmasına rağmen her zaman en yüksek notu alıyordu. Belkide 2 beyni vardı. Yani çıkıp bunu dese artık şaşırmayacak boyutta ulaşmayı başarmıştım.
"Ya ben gidip iyi olup olmadığını soracağım. Evet bakın normal insan değil ama şimdilik normal bir insan gibi gözüküyor. Toplum arasında bir şey de yapmaz. Hem o günde zarar vermem dedi."
Asel kendini cesaretlendirmek için konuşurken, üzgün gözlerle de Kılıç'a bakıyordu. Ben bunu umursamadan omuz silkmekle yetindim. Şu an Kılıç ile konuşmak istemiyordum hatta uzun bir süre istemiyordum çünkü beni en başından kandırdığı için ona karşı tüm güvenim sarsılmıştı. Asel kendine cesaret yükleyip ayaklandı ve Kılıç'ın yanına doğru yürüdü.
"Mira?" Dedi Bora arkasını dönüp bana bakarak konuşmaya devam etti,"Sen şimdi başını belaya sokunca şu Kılıç hissediyor ya? Acaba başını belaya mı soksak?"
"Delirdin mi? Sıkıldın mı?"
"Ya merak ediyorum sadece. Şimdi sen camdan atlasan..."
"Yuh." Diye bağırdım ama kimse dönüp bize bakmadan kendi halinde takılmaya devam etti.
"Ne var kızım ya da arabanın önüne falan atla. Sonuçta kurtaracak çünkü sen ölürsen o da ölür." dedikleri çok mantıklı gibi bir gülümseme vardı yüzünde.
Gözlerimi devirip,"Hayır yani deney için ölmemi mi istiyorsun benden?"diye sordum.
"Ölmeyeceksin ki. Kızım bunların özel güçleri var seni kurtarırlar."
Elimi çeneme koyup boş laftan başka bir şey yapmayan Bora'yı inceledim. Bu kadar mantıksız düşünmeyi nasıl başarıyordu anlamış değilim.
"Git sen atla camdan bakalım kurtaracak mı?" camı işaret ettiğimde Bora'nın gözleri harika bir fikir söylemişim gibi parladı.
Ayağa büyük bir hevesle kalkıp, "Hemen." dediğinde kaşlarımı çattım.
Cama doğru bakan Bora'nın kolunu tutup, "Mal mısın oğlum? Otur şuraya." diye uyardım.
Asel yanımıza gelip oflayarak asık yüzüyle, "Ya konuşmuyor dikmiş gözünü sana bakıyor. Delirdi mi acaba ya, gözlerinin içi de kan çanağı resmen."
Çaktırmadan Kılıç'a baktım, "Bunu kendisi istedi."diye mırıldandım.
"Yapma Mira. Sen de onu seviyorsun, bunu biliyorum."
Sinirli gözlerimi bu sefer Asel'e diktim. "Ben bunu daha kendime bile itiraf edemiyorum. Kaldı ki gidip ona edeyim."
Asel sinirli halime rağmen sakince gülümseyerek elimi tuttu, "Etmene gerek bile yok. Gözlerine bakman yeterli."
****
Çıkışta ayaklarım Bora'nın evine gitmek istemiyordu çünkü şu dedesi... Bir kadından daha fazla konuşuyordu, bir de kadınların çenesi düşük derler ama bu adam tüm kadınlara taş çıkartır. Buna kesinlikle emindim. Eğer bir daha dünyaya gelirse sadece kaynana olarak gelirdi. Ben onun yaşamasında ki anlamsızlığı düşünürken, gözlerim bahçede ki banklardan birisine oturmuş şekilde duran Kılıç'a takıldı. Başı önüne eğik, yüzünün rengi bembeyazdı.
Bir an durup düşündüm, onun bana yaptığı onca iyiliği... pekala görmezden gelemeyeceğim kadar fazla iyilik yapmıştı. Evet, kimi zaman ondan hoşlanmamı sağlamış, kimi zaman yüzümde ki gülümsemenin sebebi olmuştu. Bunları asla inkar edemezdim ama o farklıydı.
Annem her zaman 'herkesi olduğu gibi kabul etmelisin' derdi. Herkesi cidden olduğu gibi kabul edebilir miydim? Buna gücüm yeter mi bilmiyorum bile.
Düşüncelerimi kenara bırakıp koluna girdiğim Bora dan uzaklaştım.
"Bora sen eve git. Benim biraz işim var."
Bora, Kılıç'ı görüp ne yapacağımı anladığında başını salladı.
"Tamam, dikkat et ama anladın mı? Isırmasın." deyip kıkırdamaya başladı.
Asel, benim yapmak istediğimi yapıp Bora'nın başına vurdu, "Köpek mi ya çocuk? Aşık aşık. Hadi sen git aklın bizde kalmasın."
İkisi okuldan çıktığında olduğum yerde durup Kılıç'a baktım. Gözleri benimkiyle buluştuğu anda oturduğu banka yığıldı.
Şaşkınca etrafıma baktım, okul da ki herkes çıktığı için kimse yoktu. Endişe ve biraz da sebepsiz gelen suçlukuk duygusuyla Kılıç'a doğru koştum.
"Hey, iyi misin?" Deyip pürüzsüz yüzüne elimi koyup yavaşça onu tokatladım.
Ondan ses gelmediğinde korkum artmaya başladı ve titreyen sesime hakim olmaya çalışarak, "Kılıç, iyi misin?"diye tekrarladım.
Kılıç yavaşça gözlerini araladığında kolundan tutup doğrulmasına yardım ettim. Çantamdan su şişemi çıkartıp ona verdim, "İç şunu."
Kılıç şişeyi elimden alıp kapağını çevirdi ve suyu içip bitirdiğinde turuncu tonlarına dönen gözlerine baktım.
Gözlemci bir şekilde iç çektim, "İyisin galiba bak gözlerine bir şeyler oldu."
Kılıç hala susup bana bakıyordu. Bakışları o kadar tuhaftı ki bu bakıştan hiçbir anlam çıkartamadan konuşmaya devam ettim.
"Evine kadar gidebilecek misin?" diye sordum.
Sessizliğini inatla korurken seslice iç çekip montumun cebinden telefonumu çıkarttım.
"Tamam o zaman Uraz'ı ara seni almak için gelsin."
Ağzını araladı bir şeyler demek için. Onu daha iyi duymak için biraz daha eğildim. Kılıç derin nefes aldıktan sonra sesli bir şekilde yutkundu.
"Seni evine bırakmama izin ver. O zaman daha iyi olacağıma eminim."
Kurduğu saçma cümle ile ona bakıp tek kaşımı kaldırdım. "Beni evime bırakınca mı iyi olacaksın?" Diye tekrarladım.
Yorgunca, "Evet." deyip beni onayladı.
Bu eve bırakma konusunda gayet ciddi olduğu kesindi bu yüzden tamam dercesine başımı salladım.
"Sana bu kadarını borçluyum, sonuçta kötü günümde hep yanımdaydın."
Kılıç ayağa kalkıp boşta kalan elimi tuttu, "Her zaman yanında olurum Mira, her an, her dakika, her saniye..." saçlarımı kulağımın arkasına atıp yüzünü yüzüme iyice yaklaştırdı, "... Tabii eğer istersen."
Nefesi yüzümde gezerken boğazımda kalan tükürüğüm ile öksürdüm ve Kılıç'tan bir adım atıp uzaklaştım, dengemi sarsmasına ve beni içine hapsetmesine izin vermemeliydim.
Sesimi sinirli kalıbın içine sokup, "İstemiyorum." dedim. "Sana borçlu kalmamak için yapıyorum bunu seni istediğim için değil."
Sessiz yolculuğumuzu bozan taraf ben oldum çünkü yürüdüğümüz dakikadan beri gözlerini kitleyip bana bakan Kılıç'tan rahatsız olmuştum.
"Bu rahatsız edici." Deyip bende ona baktım, gözler gözlerim ile buluştuğunda şaşırdı, "Sürekli bana bakman diyorum. Yüzümde bir şey varmış ya da çirkin gözüküyormuş gibi bir hissiyat veriyor."
"Ezberliyorum."
"Neyi?"
"Yüzünün her köşesini."
Durduğumda o da durdu ve yavaşça ellerini saçlarımda gezdirdi, "Özür dilerim Mira. Asla sevemeyeceğin bir adam olduğum için."
Bora'nın evine bakıp, "İşte yolculuk bitti. Daha iyisindir umarım."
Bana sarılmak için bir adım attı ama hemen durup elini kafasına götürdü, "Evet" diye mırıldandı, "Daha iyiyim."
****
Apartmana girdiğimde kalbimin atışını duyabiliyordum ona nasıl karşı koymakta zorlandığımı hissedebiliyor muydu acaba? Ona karşı koymak sanırım hayatımda en zor zorlandığım konulardan birisiydi ama bununla da başa çıkabilirdim. Haklıydı, asla sevemeyeceğim bir adamdı. Pekala o zaman neyin nesiydi bu kadar hızlı atan kalp atışı. Elimi göğsümün üstüne koyup sert bir şekilde vurdum.
"Birine alışmak, seni köleleştirir. Sakın... sakın alışma kalbim. Onun bir bakışına, gülünce çıkan gamzesine alışma."
Zar zor merdivenleri çıkıp evin kapısı çaldım. Ben çaldıktan beş dakika sonra kapı yavaşça açılmıştı. Karşımda perişan şekilde çıkan Bora'ya baktım. Gözlerinde yaşlar doluyor ve yanağından aşağıya hızlı hızlı akıyordu. Eve göz gezdirip ağzımı araladım, her yer darmadağınıktı.
Ayakkabımı çıkartıp şaşkınca, "Hırsız mı girdi?" Diye sordum.
Bora bana sıkıca sarılıp ağlamaya devam edince ben de ona sarıldım. Ağlaması hıçkırıklarına karıştığında ona daha sıkı sarıldım. Onun bu hali yüreğimi yaralıyordu. "Söyle Bora ne bu hal?" diye sordum ısrarla.
"Ben yaptım."
"A... ama neden?"
Bora benden uzaklaşıp gözyaşlarını elinin tersiyle sildi.
"Dedem köydeki amcamın yanına gitti amcam 'sadece sen gel o erkek olmayan çocuğu getirme' demiş. Dedem evden gitti ve ev sahibi de evi yarına kadar boşaltın dedi. Yarın da kamyon gelip eşyaları alacakmış ve köye gidecekmiş eşyalar." Deyip daha sert ağlamaya başladı, "Evsiz kaldık Mira." Deyip gür sesle bağırdı.
"Evsiz kaldık."
Yeni bölüm nasıldı?
Değerli düşüncelerinizi ve parlak yıldızlarınızı eksik etmeyin ♥
Sevgiyle kalın ♥
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top