- Bölüm 8 -

Hayalet okuyucular kendilerini oyları ile göstersin :D

Satır arası yorumlarınızı büyük bir merakla bekliyorum ♥

Bölüm müziği; Ed Sheeran - Perfect !

(Mira)

Taksiden inip mekanın önünde durduk, içeriden gelen müzik partinin başladığının habercisiydi. Biraz geç kalmanın kimseye zararı yoktu.

Ellerim sebepsiz bir heyecanla terlemeye başlarken kendimi gergin hissediyordum. Hep böyle mekanlarda çalışmıştım şimdi ise; harika bir kıyafet vardı üzerimde, yüzümde etkileyici makyaj, yanımda kavalyem ve sadece eğlenmek için gidiyordum.

Bu hiç tanımadığım kendimdi keşfederken, kendimi kaybetmekten de biraz olsun korkuyordum. Alışık olmadığım şeylere alışmak delilikti ve delilik hiç bana göre değildi.

Kılıç'ın koluna girip bir adım atmamla dengemi kaybetmem bir olmuştu. Kılıç belimden tutup, "İyi misin?" Diye sordu.

Doğrulup ona baktım, "Bu gece beni zorlayacak galiba. " deyip ayağımı öne doğru uzatıp topuklu ayakkabımı gösterdim.

Kılıç gülümseyerek ayağıma baktı, "O zaman yanımdan ayrılma hiç. Seni benden başkasının tutmasını istemiyorum. "

"Neden?"

Elimi tutup, "Çünkü sana aşığım." deyip derin bir nefes aldım, "Hem de çok fazla."

Gözlerimi ondan kaçırıp, "Geçmedi mi o hissin ya?" Diye sordum alaycı bir tavırla.

"Öldüğüm zaman bile geçmeyecek bir his bu."

Benden cevap bekleyen yüzüne bakarken sesli bir şekilde iç çektim.

"Ben kimseye kalbimi açıp, sevdiğimi söyleyecek kadar cesur olamadım Kılıç. Bu yüzden hislerine nasıl karşılık vermem gerektiğini bilmiyorum."

Kılıç beklemediğim bir şekilde alnımı öptü.

"Bunun bir önemi yok. Bana beslediğin ufak bir sevgi kırıntısı bile bana yeter."

Mahcup bir şekilde başımı önüme eğdiğim de Kılıç elimi tuttu ve birlikte içeriye girdik.

Etraf cidden harikaydı. Genelde altın renkler tercih edilmişti mekanda, kaygan bir zemin vardı yerde ve bunun üstünde yürümek oldukça zor gözüküyordu. Benim için ise kötü olan tek şey oturacak bir yerin bile olmamasıydı. Masaların hepsi ayakta durmak içindi, ter bir sandalye bile yoktu. Bacağımızın kopmasını istiyorlardı herhalde!

Asel arsız bir şekilde iki elini havaya kaldırdı ve sallamaya başladı. Zaten güzelliği ile yeterince dikkat çekip belli oluyordu bu yüzden el sallaması hiçbir anlam ifade etmiyordu.

Yanlarına doğru giderken üzerimde ki montu çıkarttım ve elbisemin gün yüzüne çıkmasını sağladığımda Bora ve Asel hayranlıkla bana baktı. İkisi de benden bunu beklemedikleri fazlasıyla netti. Pijamayla gelsem eminim ki bu kadar şaşırmazlardı.

Onlar şaşkınlığını yaşarken bende onlara aynı şekilde baktım; Asel şahane gözüküyordu. Yeşil ve mini bir düz elbise giymiş, altında ise siyah benim topuklu ayakkabımdan bile uzun topukları vardı. Boynuna taktığı görkemli kolye ile tamamlamıştı kendisini.

 Umarım bu gece bu topuklar yüzünden kaza geçirmez diye geçirdim içimden. Daha sonra onun küçük yüzüne baktım. Işıklardan dolayı fazlaca parlıyordu, saçları ise arkadan güzelce topuz yapılmıştı, tıpkı masallarda ki prenseslere benziyordu.

Bora ise renkli ceket ve beyaz gömlek altına ise kot pantolon giymişti. Saçlarını havaya kaldırmıştı, ona bakan bir çok kız onun gay olduğunu bilmiyordu. Eğer gay olmasaydı Bora kesinlikle çapkın olurdu, serseri kardeşim benim.

"Sen... harika olmuşsun ya inanmıyorum." Dedi Asel beni baştan aşağı süzüp sıkıca sarıldı.

"Tıpkı peri masallarında ki gibi. "

Bora, Asel'in kolunu tutup çekti ve bana kısık gözleriyle imalı şekilde bakıp sarıldı. Daha sonra elimde ki montu alıp, "Ver onu ben hallederim." deyip gözden kayboldu.

Çantamı masaya koydum ve etrafı iyice süzdüm. Herkes beklenildiği gibi defileye çıkar gibi hazırlanmıştı. Bazıları o kadar abartmıştı ki sanki abisinin düğününe gelmişti. Kimisi de sanırım kendisini gelin sanıp gelin topuzu yaptırmıştı. Bu insanları anlamak cidden gün gittikçe daha fazla zorlaşıyordu.

Asel, Kılıç' a bakıp, "Yakışıklı olmuşsun sen de Kılıç. " dedi içine kaçan sesiyle. Yakın olmadığı bir erkek ile konuşurken her zaman böyle çekinirdi. Utangaçlığın kalıp bulmuş haliydi benim için Asel.

Kılıç kibarca gülümseyip Asel'in elini tuttu ve öptü.

"Teşekkür ederim madam." diye de ekledi.

Asel elini ağzına götürdüğünde yanakları kıp kırmızı oldu. Ben onun bu utangaç haline gülümserken Bora da masa da ki yerini alıp Kılıç ile selamlaştı. Daha sonra ikisi beklemediğim bir şekilde koyu bir sohbetin içine girdi. Bora onun her lafına gülerken onlara Asel de dahil oldu. Onların bu denli anlaşması beni mutlu ederken keyiflice anın tadını çıkarttım.

****

Partiler hiç alışık olmadığım şeylerdi özellikle giden bensem, bana bu yüzden her şey tuhaf geliyordu. Önümde ki şarap bardağına konulmuş su bile. Okulun yarısı buradaydı ve tabii ki kırık ayağı artık iyileşmiş Ufuk'ta buradaydı. Bizi fark edince aralanmış ağzıyla masamıza doğru yaklaştı.

"Vay. Özlemişim sizi çocuklar." Deyip Kılıç'a baktı. "Artık üç silahşörler değilsiniz anlaşılan 4. Kişi katılmış."

"Bundan sana ne Ufuk. Huzurumuzu bozma." Dedi Asel sinirli sesiyle.

Ufuk, Asel'e yan gözle bakıp konuşmaya devam etti, "Dinleyin, artık büyüdük..."

"Hadi ya? Yeni mi farkına vardın?" Bora lafa aniden atladığında Ufuk bir süre susup derin bir nefes aldı, sinirini korumaya çalıştığı yeterince belliydi. Bizimle konuşmasında ki amacı merak ederek konuşmadan beklemeye devam ettim.

En sonunda bana bakıp gülümsedi, "Aramızda ki şu saçma anlaşmazlığı çözmek istiyorum." derken ki sesi bile onu sıcakkanlı yapmaya yetmiyordu.

"Düşmanlık o." Diye atıldı Asel hala sinirli sesiyle.

Ufuk saldıraya uğramış gibi şaşkınca kaşlarını kaldırıp, "Her ne ise." dedi sert sesiyle, daha sonra boğazını temizleyip daha demin ki yumuşak sesine geri döndü, "Sanırım artık düzelmeliyiz ve ilk adımı ben atıyorum."

Bana doğru yaklaşıp önümde durdu ve elini bana uzattı, "Mira bu dansı bana lütfeder misin?"

Dans müziğini duyduğumda etrafıma baktım, partiden o kadar uzaklaşmıştım ki ne olduğunun farkında bile değildim.

Ufuk ısrarla elini daha fazla uzattı, "Hadi." dedi tek kaşını kaldırıp bana bakarken. 

Sadece sağ bacağıma güç verdiğimi fark edip durumu düzeltecekken dengemi hafif kaybedip Ufuk'un bana uzattığı eli düşmemek için tuttum.

"Teşekkür ederim." Dedi zafer kazandığı sesiyle.

Ufuk beni herkesin dans ettiği yere doğru götürürken şu topuklara kızıyordum. Neden sürekli dengemi bozuyorlardı. Gözlerimi devirdim, sakin ol Mira sadece bir dans. En fazla ne kadar kötü olabilirdi ki?

Ufuk belimi kavradığında elimi onun omzuna koydum diğer elimle de diğer elini tuttum. Mide bulandırıcı parfüm tercihiyle yüzümü buruşturup onun salak gözlerinden başka her yere bakmaya başladım. Ondan oldukça mesafeli durmaya özen göstererek dans etmeye başladım.

"Çok güzelsin Mira." Dedi keyifli sesiyle.

Öfkeyle ona bakıp, "Bu saçmalık Ufuk. Ben senden nefret ediyorum."

Güldü, "Ben de Mira. Ama bu sana olan sevgimi engelleyemez."

Midem bulanmış gibi sesli bir şekilde yutkundum, "Sen ve sevgi he? Bu mide bulandırıcı hem de fazlasıyla..."

Gözlerim aniden Kılıç ile buluştuğunda sinirini buradan hissedebiliyordum. Bu bakışına yüklediğim tek anlam kıskançlıktı, kendime yüklediğim anlam ise bu bakışların hoşuma gitmesiydi.

Ufuk onun unuttuğum varlığını hatırlatır gibi konuşmaya devam etti, "En büyük aşk nefretle başlar." deyip pis bir şekilde güldü.

Hayır, bu çocuğun zeka seviyesi bu kadar aşağıda olamazdı. Ama söz konusu Ufuk ve beyniydi değil mi?

"Yazık sana, kıyafete vereceğin parayı biriktir beyin ameliyatı ol çünkü böyle çok uzun yaşamazsın."

Ufuk'a dediğim aşağılayıcı lafların hiçbirisi ona çarpmamış gibi gözlerime bakmaya devam etti, "Güzel kızsın Mira. Ama kullanmayı bilmiyorsun yani senden hoşlanmam gayet normal."

"Yüzümde 3 kilo makyaj var istersen sildikten sonra bir daha bak."

Bakışlarımı ondan kaçırıp etrafa bakarken Kılıç ve Asel'in hemen yanımızda dans ettiklerini gördüm. Git gide bize iyice yaklaşıyorlardı.

Asel bana tek kaşını kaldırıp baktığında dudaklarımı büzdüm.

Bize iyice yaklaştıklarında Ufuk rahatsız olduğunu belli eden ses tonu ile Kılıç'a baktı,"Az ötede dans eder misiniz?" dedi emir veren sesini kullanarak.

Kılıç dişlerinin arasından, "Bu kadar dans yeter." dedi.

Beklemediğim bir şekilde Kılıç bileğimden kavradı ve beni kendisine doğru sert bir şekilde çekti.

Bora ise boşta kalan Ufuk'u bizden uzak tutmak için onun omzuna elini koymuş dans ediyordu. Asel ise gizlediği telefonla Ufuk ve Bora'nın fotoğraflarını çekip gülme krizine giriyordu, sadece o değil dans edenlerin çoğu Ufuk ve Bora'ya bakıp gülüyorlardı.

"Ne oluyor lan." Dedi Ufuk, Bora'yı itip üstünü sanki kirlenmiş gibi silkeledi ve çatık kaşları ile Kılıç' a son kez bakıp galibiyeti ile gözden kayboldu.

Bora ise Asel'le başardık dercesine el çakıştılar ve ikisi de bizden uzakta dans etmeye başladı.

Geçen kargaşa ile Kılıç belimi daha sıkı kavradı, "Sana bu kadar yakın olmasına nasıl izin verdin?"

İki elimde Kılıç'ın omzundaydı. Bana o kadar güzel bakıyordu onun gözlerine saatlerce hiçbir şey düşünmeden bakabilirdim. Ama ben sadece kısa bir şekilde ona baktıktan sonra asla dikkatimi çekmeyecek onan şeyleri incelemeye başladım.

"Sadece ufak bir dans." diyebildim omuz silkerken.

"Sana ne söyledi."

Evet, gerçekten de kıskanmıştı. Yukarıya doğru kıvrılan dudaklarımı hızla yok edip, "Sadece saçmaladı." dedim.

Kılıç verdiğim cevap ile birlikte sustuğunda ayaklarımın ağrıdını ve aynı daire içinde dönmekten cidden midemin bulandığını hissettim.

"Dans etmekten başım döndü artık durabilir miyiz?"

Kılıç tamam dercesine başını salladı ve elimden tuttu. Birlikte masada durduğumuzda gözlerim Asel ve Bora'yı aradı. İşte oradaydılar fark edilmeyecek gibi değillerdi çünkü tam bir rezil bir şekilde dans ediyorlardı. O kadar uyumsuz bir çiftti ki bu halleri gülmeme neden olurken benim baktığım yere bakan Kılıç'a baktım. O ikisine gülmek yerine dudaklarını ısırıyordu, bir karın ağrısı vardı ama henüz çözememiştim.

Onun bu haline fazla kafa yormadan etraftaki insanları inceledim. Herkes görünüşe göre fazla mutluydu. Sanırım bu partinin hemen bitmesini isteyen tek kişi bendim.

Gözlerim yan masadan bizim masaya doğru yaklaşan kızlara takıldı; biri uzun diğeri ise daha kısaydı... giydiği topuklu ayakkabısına rağmen. Kütüphanede sürekli gördüğüm ve fazla konuşmuşluğumuz olmasa da selam verdiğim kızlar olduğu için onlar bize yaklaşırken gülümseyerek onlara baktım.

"Selam Mina." Dedi siyah saçlı ve uzun boylu olan Sinem. Giydiği kırmızı süper mini eteği ile bir çok kıza taş çıkartırdı. Ama Lara'yı hatırladım, onu henüz geçecek bir kimse tanımıyordum.

"Mira." Diye düzelttiğimde kız başını kaşıdı.

"Ah pardon tatlım." deyip elini omzuma koydu, "Çok güzel olmuşsun." diye ekledi hatasını biraz kapatmak adına.

Gülümseyerek, "Teşekkürler..." deyip Kılıç'ı göz hapsine alan Çiğdem'e baktım, "Siz de öyle."

İkisi de alıcı gözüyle Kılıç'ı dergilerde ki manken gibi incelerken bende bu kadar bakacak ne olabilir diye Kılıç'a baktım. Saatini sanki ilk defa görmüş gibi inceliyordu. Yani bu kadar uzun bakmalarını gerektirecek hiçbir şey yoktu.

"Sevgili misiniz?" Diye sordu Çiğdem konuya balıklama atladı ve bu sayede asıl amaçları da ortaya çıktı.

"Yok hayır, arkadaşız." dedim hızla.

Çiğdem hızla, "Ah! O zaman ııı dans etmemizde sorun yok."

Gülerek, "Tabii." diye yanıt verdim.

Kılıç'a baktığımda bana bakıp gülümsedi. Sanki konuşulanları duymamış gibi bir yüz ifadesi vardı yüzünde. Ya da duymuş umursamıyor...

Çiğdem, masada duran Kılıç'ın elini sahiplenici bir şekilde tuttu, "Dans edelim mi?" Diye sordu.

Kılıç çatılan kaşları ile bir eline bir de kıza bakıp, "Neden?" Diye sordu sert çıkan sesiyle.

Kız sanki bu cevabı beklemiyormuş gibi affalladı daha sonra kelimeleri toplayıp, "Nedeni yok. Sadece seninle dans etmek istiyorum."

Kılıç elini çekip, "Teşekkür ederim fakat fazla yorgunum." diye vurguladı.

Kızlar bana baktığında dudaklarımı büzerek omuz silktim daha sonra ikisi de başka erkek aramak için uzaklaştılar.

Artık saat 23:10 du yeni yıla girmemize dakikalar kalmıştı. Fazlasıyla mutluydum çünkü sonunda parti bitecekti. Biraz alkol içmiştim Kılıç sürekli elimden aldığı için hiçbirini tam bitiremedim ama az olsa da kafam biraz güzeldi. Kuralcı Kılıç ile kesinlikle parti yapılmazdı. Geçen saatlerde bana dans teklifi eden erkeklere direk 'sarhoş, kusar' deyip benden önce reddediyordu. Kılıç'a 'sana ne bundan' demek istesem de vazgeçtim çünkü en azından hiçbiriyle uğraşmak zorunda değildim onun sayesinde. Tüm saatimiz sadece böyle geçtiği için ben bu partiden hiçbir şey anlamıyordum.

Kılıç'a ise tam 13 kız daha dans teklifinde bulundu ama Kılıç ise üşenmeden hepsini reddetti. Ben beğendiğim kızları ona gösterip dansı kabul et dediğim de ise bana sert bakışlar atıp cevap bile vermedi. Aptal.

Son ses eğlenceli müzik açıldığında herkes pistin ortasında kendine özgü dans showlarını sergiliyordu. Seksi hareketler ile erkek kazanan kızlar, attıkları taklalar ile kızları tavlayan erkekler büyük bir eğlence içindeydiler. Ve ven bu eğlencenin en uç köşesinde sadece onları izliyordum.

"Sıkıldım." Dedim pistin ortasında kendi hallerinde dans eden Bora ve Asel'e bakıp ikisi de gayet iyi eğleniyordu ama ben eğlenmeyi bir türlü başaramıyordum.

"Bunlar seni mutlu eden şeyler değil." dedi Kılıç suyundan bir yudum alarak. Zavallı benim yanımdan ayrılmamak için dans bile edemiyordu. Sanki korumam gibi tüm gece peşimdeydi.

Kılıç'a bakıp başımı salladım, "Haklısın. Bunlar beni mutlu etmiyor." diye sözlerini doğruladım.

"Belki daha sakin bir ortam, daha az insan..."

"Ve sıcak yiyecekler." deyip onun sözünü tamamladım.

Kılıç baş döndürücü bir şekilde bana bakıp kulağıma eğildi, "Seni bu partiden daha güzel yere götürmemi ister misin?"

Kılıç'ın güzel kokan parfüm kokusunu içeme çekerken, "Eminim buradan başka her yer güzeldir." diye yanıtladım.

Kılıç elimi tuttu, Asel ile Bora'ya bile bir şey diyemeden hızla mekandan çıktık. Her adımda sersemlemiş bir şekilde dengemi kaybediyordum, hepsi şu içtiğim içkiler sayesindeydi. Bu yüzden Kılıç beni eskisinden de sıkı tutuyordu.

Üstüme montum yoktu bu yüzden dışarının keskin soğuğu beni anında etkilemişti. Başımı kaldırdığımda ağzım aralandı sokak lambaları sayesinde fark edilen kar yağışı ile etrafımda daire çizdim. Sonunda kar yağmıştı, annem ve benim en sevdiğimiz mevsim olan güzel ve masum kar.

Kılıç ceketini çıkartıp omzuma koyduğunda sadece gömlek ile kalakalmıştı, "Sen deli misin donmak mı amacın?" dedim ceketi geri çıkartmaya çalışırken.

Kılıç hızla cekete kollarımı sokup düğmeleri ilikledi, bana on beden büyük olduğu için Kılıç'ın yüzünde ki gülüş daha fazla arttı.

"Sorun yok ben iyiyim."

Ona bakıp, "Eee, şimdi ne yapacağız, planın ne?" diye sordum.

Kılıç mekanın duvarında bırakılmış sepetli ve arkada bir kişinin oturabileceği kırmızı renkli bisikleti gördü ve onu duvardaki kilidinden çıkartıp üzerine oturdu.

"Ne yapıyorsun?" Dedim gülmeme engel olamadan. "Ya sahibi varsa."

"Eğer hala binmez isen gelir. Yarın geri bırakırım şu an bize lazım olan bu."

Kahkaha atarak arkaya yan bir şekilde oturdum uzun eteğimi elimle topladım, Kılıç çantamı sepete koydu, bende sıkıca Kılıç'ın beline sarıldım.

"İşte gidiyoruz." dedi kelimeleri uzatıp gülerken.

Kılıç bisikleti sürmeye başladığında yoldaki insanlar bize tuhaf bir şekilde bakıyordu ama bu umurumda değildi çünkü yeterince rezil olmuştuk bu yüzden sadece ikimizin bu haline gülüyordum. Soğuk rüzgar yüzüme çarptığında başımı Kılıç'ın güvenli sırtına gömdüm.

Senin yanında her şey yolunda, hiç gitme Kılıç.

Düşüncelerim beynimde dönerken Kılıç'a daha fazla sarılırdım. Elimin bir tanesini havaya kaldırıp yağan karı tutmaya çalışırken çocuklar kadar eğleniyordum. Görüyor musun anne diye geçirdim içimden çok mutluyum. Sana söz verdiğim gibi...

Kılıç'ın bağıran sesi düşüncelerimden hızla sıyırdı beni, "Eğleniyor musun?" diye sordu omzunun arkasından bana bakarak.

"Sen bir delisin." Dediğimde Kılıç gür sesle kahkaha attı. Sesi gülerken tizleşti komik gülme sesi ile bende onun gülüşüne güldüm. 

Her şey çok güzeldi en azından şimdilik.

Yaklaşık 20 dakika sonra büyük manzaralı bir yerde durdurdu Kılıç bisikleti. Şehir sanki ayaklarımızın altındaymış gibiydi şuanda bulunduğumuz yer. Bu yüzden bu yere uzun uzun baktım. İstanbul da ne cevherler varmışta benim haberim yokmuş.

Bisikletten inip manzaraya daha fazla yaklaştım, bu muazzamdı. Karanlık şehre ışık veren binalar büyüleyici bir şekilde göz kamaştırıcıydı. Saatlerce izlemek istediğim bir görüntüydü. Uzun zamandır hayal ettiğim ve sonunda gerçekleştirdiğim bir görüntü. Her şeyi zihnime iyice kaydettim, yalnız kaldığım zaman sığınacağım güçlü anılarla etrafımda dönüp gülümsedim.

"Nefes kesici." dedim hayranlığımı sesime yansıtarak.

"Sen de öylesin."

Kılıç'a bakıp güldüm ve korkuluğun demirine basarak kollarımı havaya kaldırdım, soğuk ve aynı zamanda sert rüzgarı içime çektim. Rüzgar fazla güçlüydü bu yüzden dengemi kaybetmek üzereydim ama bu umurumda değildi. Şuan ki esen rüzgarın tadını doyasıya çıkarmalıydım.

Kılıç beni kollarının arasına alıp kucağında aşağıya indiğinde sersemlemiş bir şekilde gülerek ona baktım.

"Beğendin mi?" diye sordu.

Başımı sallamam ile Kılıç'ın siyah gözleri renk değiştirmeye başladı. İlk defa bu kadar yakından görüyordum gözünün renk değiştirdiğini. Şaşkınlığım sadece sesime değil yüzümün her bir köşesine yayıldı.

"Gözlerin..." diyebildim etraf gibi donuk sesimle.

Bir anda beklemediğim bir şekilde her yer daha fazla aydınlandı duvarda rengarenk ışıklar oluştu. Daha demin üstüne bastığım korkuluklara kadar her şey ışıl ışıl parlıyordu.

Dikeldim ve Kılıç dan bir adım uzaklaştım.

"Biliyorum bu delice ama... elimde olmayan bir güce sahibim Mira. Ben senin gibi normal bir insan değilim."

Bu ne saçmalıktı böyle? Gülmeye başladım yavaş gülüşüm kahkahaya dönüştüğünde etrafımda daire çizdim. Buna inanmamı falan bekleyecek kadar aptal olamazdı herhalde.

"Komik şaka." diyebildim gülüşümü hiç bozmadan.

Kılıç gülmeme karşı sadece ciddi bir şekilde bana baktığında kahkaham kesti ama hala yarım ağız gülerek Kılıç'a bakıyordum.

"Lütfen Mira. Bunu bilmek zorundasın."

"Neyi ya?"

Beklemediğim bir şekilde şehrin tüm ışıkları kapandı. Daha demin ki ışıklardan hiçbir eser kalmamış, tüm şehir karanlığa gömülmüştü.

Karanlıkta bana doğru bir adım attığını sessizliğin çıkarttığı ayak sesinden anladım. Karşımda durdu ve sert sesiyle konuşmaya başladı.

"Sıradan bir insandan çok farklı olduğumu."

Işıklar aniden geldiğinde etrafıma baktım ve hızla arkamı dönüp oradan uzaklaşmak için yürümeye başladım. Beynim bunun saçmalık olduğunu tekrarlarken birisi beni yukarıdan yakalamış gibi ayaklarım yerden kesildi sert bir şekilde kendimi Kılıç'ın sıcak kolunda bulduğumda ayaklarım zemine değdi.

Titreyen bacağıma engel olamadan yere çöktüğümde yanağımdan akan yaş yavaşça çenemden kayıp içimde kayboldu. Korku tüm vücudumu ele geçirdiğinde Kılıç da dizinin üstüne çöküp yanağımda ki yaşı sildi.

"Sana bunları yaşattığım için özür dilerim Mira."

Kılıç'ın elini ittirdiğim de Kılıç etkilenmeden önüme düşen saçlarımı kulağımın arkasına koyup dudaklarımı öptü. Öpmesi büyüdüğünde gökyüzünde rengarenk havai fişekler patladı. Yeni yıla girmiştik bazıları evinde, bazıları partide, bazıları sokakta girmişti ama ben  Kılıç'ın sıcak kollarında bana tamamen yabancı olan dudaklarında girmiştim.

Başımı geri çektim ve yerden destek alarak ayağa kalktım. Tüm bu havalanmalar, renk değişen gözleri ve şuan ki tuhaf tavrı beynimi içkiden bile keskin bir şekilde sarhoş ediyordu.

"Mira..."

Tiksinç bir şekilde dudağımı silip, "Manyak deli. Uzak dur benden!" diye bağırdım. İlerleyeceğim sırada durup uzun zamandır beynimin köşesinde duran soruyu ona sordum, "Bir yıl önce beni o arabanın altından kurtaran da sendin, değil mi?"

Kılıç başını salladı ve zor aldığı nefesle bana bakmaya devam etti. Daha fazla bir şey duymak istemediğim için çantamı bisikletten aldım. Üstümde ki ceketi bir hışımla çıkartıp yere doğru fırlattım ve yürüyerek ondan uzaklaştım.

Çok fazla uzaklaşmak istiyordum ve bir daha asla Kılıç'ın yüzünü görmek bile istemiyordum. Bir daha onun dudaklarına teslim olmak istemiyordum. Bir daha asla onun görünce oluşan kıpırtının yenilenmesini istemiyordum!

Ana caddeye çıktıktan sonra zar zor yürüyordum çünkü topuklar yüzünden sürekli düşüyordum. Yine aynı şekilde yere düştüm ama o kadar yorulmuştum ki düştüğüm yerden kalkmadan bağırdım, "Özel güçmüş! Bende dudu periyim o zaman. Hayvan herif."

Yanımdan geçen insanlar beni haklı olarak deli sanıyordu ama bu umurumda değildi tek istediğim bağırmak ve içimde ki tüm nefreti kusmaktı.

Yerden güç alarak yeniden ayağa kalktım ve otobüs durağına doğru yürüdüm. Durakta oturmak istiyordum ama oturmalık yerde yaşlı bir sokakta yaşadığı belli olan bir adam yatıyordu.

Adam topuklu ayakkabımın sesini fark edip doğruldu ve bana bakıp, "Gel otur küçük kız." deyip oturmam için yer açtı.

Adama boş bir bakış attım ve ayağımı vuran topuklarla yanına oturdum. Sıcak gözyaşlarım elime düşerken beynim neyi düşüneceğini şaşar olmuştu. Neden ağladığımı bile bilmiyordum, yaşananların zorluğuna bunca zamandır kandırıldığım için mi... yoksa uzun zamandır tuhaf hisler biriktiren kalbimin uğradığı şoka mı... buna bile şaşar olmuştum.

"Dünyan yıkılmış gibi bir halin var." dedi adam homurdanarak.

Gözyaşlarımı elimin tersiyle silip öfkeyle ona bakıp, "Yaşamaktan nefret ediyorum. Ölmek istiyorum." diye haykırdım, hiç tanımadığım bir adama bakarken.

"Yol önünde arabalar çok hızlı altına girsen ölürsün."

Gülerek başını salladı,"Ölüme bu kadar yakınken hala burada oturuyorsun, demek ki hala bir umudun var."

Yaşanmışlarla dolu kırışık yüzüne bir süre baktıktan sonra önüme doğru dönüp konuşmaya başladım.

"Ölmem imkansız. Çünkü sürekli kurtarıyor. Onun özel güçleri var ben de diyorum ki nasıl bu kadar tesadüf olabilir... Neden hep her belada yanımda. Bu yüzden ben tehlikedeyken hissediyor."

Horlama sesi geldiğinde yaşlı adama doğru döndüm çoktan uyumuştu bile. Tabii uyurdu anlattığım şeyler sadece masallarda geçiyordu çünkü! Gözlerimi devirip yolu izlemeye devam ettim.

****

"Mira bu halin ne?" Bora'nın büyük çığlığı başımın içinde dönerken elimdeki topuklu ayakkabıları yere fırlattım ve ağlayarak Bora'ya sarıldım.

Bora da korkuyla bana sıkıca sarılıp kapıyı arkamızdan kapıyı kapattı, "Neler oldu partiden bizden önce gittiniz ve şuan saat gecenin 3' ü sen bu saate kadar ne yaptın? Buz gibisin. Kılıç nerede?"

Ağlama sesimle birlikte Bora susmuştu, sorduğu soruların hiçbirine cevap alamayacağını bildiği için bana güç vermek adına saçlarımı okşamaya başladı.

(Kılıç)

Terler yanağımdan aktığında Bora'nın evinin önündeydim. Mira güvendeydi şuan ve bu biraz olsun beni rahatlatıyordu. Sabah olmuş, yılın ilk günü için hava aydınlanmıştı. Ama bu hava benim ruhuma hiç iyi gelmiyordu, yanımda Mira olmadığı sürece onun gözlerine bakmadığım sürece de iyi gelmeyecekti.

Bora perdeyi açtığında benimle göz göz geldi ve hızla perdeyi çekti 2 dakika sonra ise üzerinde montu ile aşağıya inip bana sinirle yaklaştı.

"Mira'ya ne yaptın? Tüm gece sadece ağladı ve senin adını sayıklayıp durdu."

Tutunduğum ağaçtan güç alarak derin bir nefes verdim. "Mira şuan hiç iyi değil. Lütfen onun yanından ayrılma."

Bora kolumu sıkıp beni sarstı, "Ona zarar mı verdin lan sen?"

Bu dediği lafa karşı derin bir nefes aldım, "Bu dünyada ona en son zarar verecek kişi benim Bora. Mira'ya iyi bak şimdilik."

Bora burnundan soluyarak apartmana girdiğinde bende kendi evime doğru güç bela yürümeye başladım. Evin önüne gelip kapıyı çaldım, kısa sürede kapıyı Lara açtığında bana hem merak hemde edişeli bir şekilde baktı. Peşine Lina ve Uraz'da geldi, hepsinin beyninde gece ile ilgili sorular dönüyordu.

Uraz hızla koluma girerek beni odama doğru götürmeye başladı herkes sessizdi çünkü hepsi kötü bir şey olduğunu yeterince anlamıştı.

Koridorda durduğumuzda Mira'nın odasına baktım. "Benden nefret ediyor."

Uraz gözlüklerini çıkartıp bir abi edasıyla elini omzuma koydu, "Hayır Kılıç. Şimdilik iyi değil bende bu zamanlardan geçtim. Yaşadım bunları Mira şuan korkuyor hem de çok fazla ona kibar yaklaşmalısın. Onu korkutmamalısın, ama önce iyileş ve kendine gel."

Bir şey demeden Mira'nın odasına doğru yürüdüm ve kapıyı arkamdan kitleyip kendimi onun kokusuyla dolan yatağa bıraktım ve gözlerimi kapattım, onu yanımda hayal ettim. Elleri ellerimde, gözleri gözlerimde... bu düşünce bile beni heyecana kavuştururken uykuya teslim ettim kendimi.

Bölüm nasıldı?

Parlak yıldızlarınızı sabırsızlıkla bekliyoruum.

Sevgiyle Kalın ♥

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top