-Bölüm 5 -
(Mira)
Vücudumda ki ağrılar ile keyifsizce gözlerimi açtım. Yanımda yatan Asel'i ve yerde yatan Bora'yı uyandırmadan sessizce montumu üstüme alıp önce odadan daha sonrada evden dışarıya çıktım.
Yavaşça kendi evimin kapısının önüne geldiğimde aklıma annem geliyordu. Babamın annemi öldürüşünü düşündüm. Tam bu evde içindeki herhangi bir odada. İntihar süsü verilmiş eşsiz bir cinayet.
Üstümde ki monta rağmen tüylerim diken diken oluşunu hissettim. İçeriye girip kapıyı arkamdan kapatmadan, açık bıraktım. Ayakkabılarımı bile çıkartmaya tenezzül etmeden kendi odama doğru yürüdüm. Her şey bıraktığım gibiydi. İçki şişeleri bile.
Yatağıma doğru yüyürüp dizlerimin üzerine çöktüm. Daha sonra kolumu yatağın altına uzatıp annemin günlüğünü çıkarttım. Yıllardır bu günlüğü anneme saygısızlık olmasın diye okumuyordum. Bir yandan da cesaretimde yoktu. Ama artık annemin neler çektiğini okumam lazdımdı. Eğer elimde bir delilim olursa polise gider ve şu lanet herifi içeriye attırabilirdim.
Ayak sesleri duyduğumda hızla günlüğü arkama sakladım ve korkuyla ayağa kalktım. İşte gelmişti katil.
Titremesine engel olamadığım dizlerim ile odadan çıktığımda gördüğüm şey ile gözlerime inanamadım. Baba demeye bile iğrendiğim adamın yüzü gözü kan içinde duruyordu. Bana yan yan bakıp sersemce ilerledi ve koltuğa gelişigüzel oturup acıyla inleyerek uzandı. Etme bulma dünyası diye düşünüp evden çıkacakken boğuk sesiyle arkamdan bağırdı.
"Senin şu piç sevgilin yaptı. Anan gibi orospu mu oldun sende?"
Babama dönüp öfkeyle ona baktım, "Ne diyorsun ya sen? Ağzını topla yoksa diğer gözünü de ben morartırım."
Babam benim bu tehtidimi hiç duymamış gibi davranıp, "Kılıç mıdır nedir. Beni bu hale getirdi. Afferin iyi yere kapak atmışsın ama o veledi de öldürücem. Seni de." dedi mayışmaya başlayan sesiyle.
Şifonyerin üzerinde duran el aynasını babamın kucağına atıp, "Kim kimi öldürür iyi bak ihtiyar." dedim.
Sinirle evden çıkıp büyük gürültüyle kapıyı kapattım, babamı kendi acısıyla evde bıraktım, onun yıllardır bana yaptığı gibi. Daha sonra iyice artan öfkeyle yola doğru bakındım gideceğim yeri gayet iyi biliyordum. Günlüğü elimden bırakmadan öfkeli adımlarımla Kılıç'ın evine doğru yürüdüm.
Kılıç'ın evine geldiğimde kapıyı tüm gücümle alacaklı gibi çalmaya başladım. Kapı bir kaç dakika içinde açıldığında beni karşılayan şu yarı çıplak kızdı.
Üzerinde saten kısa bir gecelik vardı ve fazla kısaydı ayrıca göğüs çatallarını belli ediyordu. İğrenerek kıza baktım. Nasıl böyle dolaşabiliyordu evde, hem de bu soğukta?
"Kapımızla zorun ne?" Aşağılayıcı ses tonuna gözlerimi devirerek karşılık verdim.
"Kılıç'ı görmem lazım." Dedim sert sesimle içeriye göz atarak.
"Sebep?"
Sinirle gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım, "Benim sadece Kılıç'ı görmem lazım." deyip tekrarladım, kızın güzel buz mavisi rengin de olan gözlerinin içine bakarak.
Bu kadar güzel bir kıza asla yakışmayan hareketler sergilemesinin altında ne yatıyordu acaba? Sorumu es geçip dik omuzlarımla beklemeye başladım. Kız benden bıktığını belli edercesine iç çekti.
"Bak ufaklık. Kılıç'ın şuan sana ayıracak vakti yok." Dediğinde içeriden Uraz diye hatırladığım kişi bize doğru yaklaştı. Onu ilk gördüğüm günkü gibi sakindi ve bana gülümseyerek baktı.
"Lara neden misafirimizi kapı önünde tutuyorsun?" Dedi imalı sesiyle, daha sonra bana bakıp, "Gelsene Mira bizde tam kahvaltıya oturuyorduk."
Aldığım nefesi, bıkkınlıkla geri verdim. Ne kadar uzattılar! Yüzümün hali yeterince sinirimi bozuyordu zaten bir de bu ıslarlar beni daha fazla geriyordu.
"Teşekkür ederim. Ben sadece..." dediğimde Kılıç kapıda beliriverdi.
"Tamam bizi yalnız bırakın." Dedi Kılıç yorgun sesiyle bana doğru ilerleyerek.
Lara burnundan soluyarak, Uraz ile birlikte gözden kayboldu.
Kılıç tam karşımda durduğunda bir tane tokat attım. Kılıç gözlerini kapattı daha sonra açıp sakince yüzüme bakmaya devam etti.
"Ya sen kimsin Kılıç? Ya sen nereden biliyorsun babamın beni dövdüğünü de gidip babamı dövüyorsun?"
Kılıç anında kaşlarını çattı, "Nerede gördün onu? Sana zarar verdi mi?" diye peş peşe sorular yönlendirdi. Ama ona cevap vermek için gelmemiştim; hayatımdan, benden uzak durmasını söylemek için gelmiştim.
Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım.
"Bak sen benim hiçbir şeyim değilsin. Bu yüzden benim hayatıma karışma. Anladın mı? Bundan rahatsız oluyorum ve seni artık çevremde görmek istemiyorum. Bana acıma."
"Sana acımıyorum Mira. Seni seviyorum."
Seni seviyorum...
Kızaran yanağım ve mideme giren kıpırtı ile ağzımı araladım, bunu bana karşı ilk defa söylediği için şaşkınlığımı ondan da gizleyemedim.
"Seni seviyorum işte Mira! Bundan ötesi yok benim için."
Kılıç'ın bu sözleri kalbimde baharı müjleyen bir haber gibi kavrulmaya başladığında başımı iki yana sallayıp dengesiz bir şekilde gülmeye başladım.
Sinirli gülüşüm son bulduğunda yüzümü eskisinden de büyük bir ciddiyet oldu.
"Ya çıldırıcam. Ne sevgisi ya? Benim hayatım bok yolu gelmiş bana sevgi diyorsun. Benim sana yerim yok Kılıç. Bu yüzden benden uzak dur."
Bir topuklu sesi konuşmamızı böldüğünde asil kadın Lina'yı gördüm.
"Aralık ayına giriyoruz malum. Havalar soğuk ve kapı açık. Lütfen içeride konuşun. Hem Mira üşütmeni ve hasta olmanı istemeyiz. "
Bu düşünceli tavrına buruk bir tebbessüm yollamaktan başka bir şey yapmadım. "Konuşmamız bitti. Ben gidiyordum zaten. Size afiyet olsun."
Daha sonra arkama bile bakmadan hızlı adımlarımla Bora'nın evine doğru yürüdüm.
(Kılıç)
"Peşinden gitmeyecek misin?" Diye sordu Lina kibar sesiyle.
"Yalnız kalmak istiyor."
Uraz yanımıza yaklaşıp elini Lina'nın beline doladı, "Yüzü neden o halde?" diye sordu merakını yenemeden.
"Babası olacak herif yaptı."
Lina'nın anında dolan gözleriyle başını salladı, "Bu ciddi olamaz. Ah! Zavallı Mira. Onun bize ihtiyacı var."
"Biliyorum. Zamanı gelince yanımdan ayrılmayacak."
"Peki o gün ne zaman?"
Uraz'ın sorusuna 'bilmiyorum' dercesine başımı salladım ve odama gittim. Ne iştahım ne enerjim vardı bu yüzden güç almak için Mira'nın bizde kaldığı gece başını koyduğu yastığı kucağıma alıp sıkıca sarıldım. Elimde ki en büyük tek güç kaynağım buydu, Mira'nın buram buram kokan tatlı kokusunu içime hapsetmek için yüzümü yastığa gömüp gözlerimi kapattım.
"Keşke her zaman uyurken ki kadar sakin olsan."
Mira'nın yatarken çıkardığı kedi gibi sesleri hatırlayop kendi kendime gülmeye başladım. Ah! nasılda seviyordum...
(Mira)
Bora'nın dedesi ağzını açmış, gözünü yummuş tam 3 saattir aralıksız 'bu kız neden hala bu evde kalıyor?' Diye bağırıyordu. Bu adamın vicdanı ya küçükken elinden alınmış ya da onda hiç olmamıştı. Çünkü ona zararım bile yokken bana böyle davranmasını başka nasıl açıklayabilirdim ki?
Bora'nın odasının arkasında ki asılı montumu alıp üzerime giydim. Daha sonra valizimin ağzını hızla kapattım. Bu evden ne kadar erken gidersem o kadar çabuk gerçek anlamda nefes alabilirdim.
"Hayır Mira. Seni bu gece vaktinde hiç bir yere bırakmam." Dedi Bora kollarımı kavrayarak. Gitmemem için yalvaran gözleri bile artık beni burada tutmaya yeterli değildi.
"Bora. Ben burada duramam. Ben biraz huzurlu ve varlığımdan rahatsızlık durulmayan bir yerde olmak istiyorum."
"Nereye gideceksin?" diye sordu Bora sert sesiyle.
Benim için endişelenip korktuğunu biliyordum ama onunda başına bela olup, sürekli dedesinden yediği onca hakarete göz yumamazdım. Zaten psikolojisi yeni düzelmişken bu adamın bir daha Bora'nın psikolojisini bozmasına izin veremezdim.
Omuz silkmekle yetindim. "Biliyorsun beni. Ben ne olursa olsun kalacak yer bulurum."
Bora kaşlarını çattı, "Bana kesin bir yer söyle." diye tekrarladı.
Sesli bir şekilde iç çektim, "Barda tanıştığım çocuk vardı. Cenk. Onun yanına gideceğim." dedim kendimden emin bir ses tonu kullanarak.
Bora hayır dercesine başını salladı.
"Saçmalama Mira. Seni o dengesizlerin yanına gitmene izin veremem."
Sert gözlerle, bana karşı direnmekte ısrarcı olan Bora'ya baktım.
"Bora. Ben bebek değilim. Kendi başımın çaresine bakabilirim." Sinirli çıkan sesim ile birlikte içeride ki televizyon sesi kesildi. Dedesi bizi daha iyi duymak için yaptığı yöntemdi bu. Asalak adam.
Bora benim sözlerimi duymamış gibi konuşmaya devam etti. "Asel'e git. Orada kal."
Çaresizlikten sunduğu teklifin bile farkında değildi.
Gözlerimi devirdim, "Saçmalama kızın annesi zaten benden nefret ediyor. Onun başını belaya sokamam."
Elimi Bora'nın omzuna koyup güven verici bir şekilde gülümsediğimde asık yüzüyle çaresizce başını kabullenmiş bir şekilde keyifsizce salladı.
Daha sonra bana sarılıp, "Özür dilerim yardımcı olamadım." dedi.
Onun bu pişmanlık dolu sözlerine gülümsememi arttırıp omzunu sıvazladım, "Saçmalama kardeşim, senin bir suçun yok." diye gider ayak onu avuttum.
Daha sonra elime bavulumu alıp çıkış kapısına doğru yürürken Bora'nın dedesine baktım. Soyduğu elmayı yemekle meşguldu, burnunu havaya dikip bana baktığında başımı belli belirsiz salladım.
"Umarım... sonun benim gibi olmaz ihtiyar."
Dedesi bana karşılık olarak televizyonun sesini sonuna kadar açtığında sonkez Bora'ya sarılıp oradan uzaklaştım.
****
Barın önünde durduğumda derin bir nefes aldım. Sessiz sokakta yürürken valizimin gıcırtılı sesinden başka bir ses yoktu. Biraz ürkütücü olmasını aldırmadım ve kendime güç vererek ilerlemeye devam ettim. Kapıdan içeriye girdiğimde bar bölümünde duran ve kendini içkiye boğan Cenk'i gördüm.
Valizim ile dans eden insanların arasından zar zor ilerleyip Cenk'in yanına gittiğimde şaşkınca yüzüme baktı.
"Hey! Korkunç gözüküyorsun." Dediğinde gözlerimi devirdim ve karşısına oturdum. Bana bildiğim şeyleri söylediği için onu takmadım bile.
"Bana kalacak bir yer lazım Cenk. Gerçekten zor durumdayım."
Susup düşünmeye başladığında içkisinden bir yudum almayı ihmal etmedi.
En sonunda elini şıklatıp, "Tamam. Sen yabancı sayılmazsın, barın altında bir tane oda var. Eskiden orada sevişiyorlardı." Deyip güldüğünde yüzümü buruşturdum. Bu mide buladırıcı ayrıntıyı bilmek zorunda bile değildim!
"2 yıldır kullanılmıyor. Yani orada kalabilirsin."
Bu teklifi hızla reddetmek istesemde, dışarı da ki keskin soğuğu hatırladım. Mecbursun Mira diye geçirdim içimden ve daha fazla beklemeden başımı olumlu anlamda salladım.
"Hee, kira için ise her akşam garsonluk yapman yeter."
Zorla yutkunup başımı olumlu anlamda salladım. "Tabii Cenk. Sağ ol." derken sesim titriyordu. Kendime ayıracak vaktim bile olmayacaktı! Ne yapacağımı bilmeden oturduğum yerden kalktım.
Güçlükle merdivenlerden inip küf kokan odayı açtım ama içine girmem ile çıkmam bir oldu.
Odada cam yoktu, sadece tepede odayı tam aydınlatmayan cılız bir ışık vardı. Bir yatak ve bir tane koltuktan başka hiçbir şey yoktu. Aklıma Cenk'in dediği laf gelince midem şiddetli bir şekilde yeniden bulandı. Bu yatağın tüm çarşafını değiştirsem iyi olacaktı. Yoksa asla burada yatamazdım.
Valizimi köşeye bir yere koyup hava alması için kapıyı açık bıraktım. Yukarıya doğru yeniden çıktım ve soyunma odasına gidip garson önlüğümü taktım. Soyunma odasında ki aynaya baktığımda elimi yüzümde gezdirdim. Bu izler ne zaman geçip, eski yüzüme kavuşacaktım? Burnumdan soluyarak açık saçlarımı topladım.
Son kez aynada gözlerime baktım. Kendimden emin bir şekilde aynaya bakarken sen güçlüsün Mira, başarabilirsin diye geçirdim içimden. Kimse yanımda olmayabilirdi ama bu asla güçsüz olduğumu göstermezdi, göstermeyecekti!
Çok fazla yorulmuştum iki saatten fazla ileri geri gidip geliyordum, içki isteyenler bitmiyordu. Onları memnun etmek, kusan insanların pisliğini temizlemek beni çileden çıkartıyordu. Yılışık insanlar ile uğraşmak ise en beteriydi.
Barmenin masasına tepsiyi koyup kafamı ellerimin arasına aldım ve giriş kapısında tanıdık bir sima ile karşılaştım.
Kılıç kollarını göğsünde birleştirmiş bir şekilde bana bakıyordu. İstemsizce elimle saçlarımı düzelttim ve yanına doğru yürüdüm.
Karşısında durduğumda bana ifadesiz bakışlarını yolluyordu.
"Dışarıya gel." Deyip çıktığımda Kılıç'ta arkamdan geldi. Kılıç'ın karşısında durduğumda derin bir nefes verdim. Kulaklarımın rahatlığa kavuşmasının verdiği sessizliği Kılıç'ın sinirli sesi yok etti.
"Neden kendine bunu yapıyorsun? Neden sana yardım etmeme izin vermiyorsun?"
Bana çatık kaşları ile bakarken, gözlerimin dolduğunu hissedebiliyordum. Ne kadar güçlü kalmaya çalışsam da ben bir insandım. Bir yerde patlak verip kendimi kötü hissedebilirdim. Şuan olduğu gibi.
"Kılıç." dedim yumuşak sesimle, " Ben her zaman başıma bir şey geldiğinde 'Kılıç beni kurtarır' demek istemiyorum. Ben kimseye muhtaç olmak, kimseden yardım almak ve buna alışmak istemiyorum. "
Titreyen vücudumla birlikte daha fazla tutamadığım gözyaşım yanağımdan yavaşça aktı, "Bir gün benden sıkılıp gittiğinde bir başıma kalacağım ve yanımda kimse olmayacak. İşte o zaman her yerden birisi çıkıp beni korumayacak. Ben yalnızlığa alışmak zorundayım. Tek başıma ayakta kalmayı öğrenmek zorundayım. Eğer beni sürekli koruyarak bana iyilik yaptığını düşünüyorsan, yanılıyorsun. Bu kötülükten başka bir şey değil. Şimdi lütfen buradan git. Ben her şeyi halledebilirim."
Kılıç alt dudağını emip başını salladı ve tek bir söz bile etmeden arkasını dönüp gitti.
****
1 haftadır ölüden farksız yaşıyordum. Gece 4 e kadar çalışıyordum. Ondan sonra 7 de kalkıp okula gidiyordum. Az yemek yiyor ve çok fazla kilo kaybediyordum. Yüzümde ki yaralar ise hala aynı şekilde yüzümde bir damga olarak duruyordu. Onların geçme gibi bir şeyi yoktu ve bende artık eskisi kadar geçmesi için kremler sürmüyordum. Buna bile doğru düzgün vaktim yoktu çünkü.
Kılıç ise o geceki konuşmadan sonra, okulda bile bana varlığını hissettirmeden duruyordu. Galiba o da artık sıkılmıştı benden çünkü davranışlarından sadece bunu çıkartabiliyordum.
"Bu halin beni çok korkutuyor." Dedi Asel, hocanın bizi duymaması için fısıldayarak.
"Ben iyiyim." Dedim aynı şekilde ona karşılık vererek.
"Hadi ama Mira kimi kandırıyorsun? Gözlerinin altı morarmış ve iskelete dönmüşsün."
"Asel." diye uyardım onu, "Lütfen sus, sadece uyumak istiyorum."
Başımı sıraya koyduğumda matematik hocamız Orhun hoca cetveliyle yattığım masaya sertçe vurdu. Sıçrayarak doğrulup Hocanın sinirli gözleri ile karşı karşıya geldim.
"Mira. Ben burada ders anlatırken saygısızca yatamazsın."
Sinir tüm vücüduma yayıldığında ayağa kalktım. Orhun hocanın nadiren görülen sinirini görünce herkes kendi arasında fısıldamaya başladı.
"Yüzüne ne oldu öyle?" Dedi hoca mikropmuşum gibi beni süzerken.
Gülümseyerek başımı yana doğru eğdim ve aynı şekilde hocaya baktım, "Bundan sizene!" diye karşılık verdim.
Hoca saygısız davranışımdan rahatsız olmuş bir şekilde eliyle kapıyı gösterdi. "Çık dışarı." diye emir verdi.
Sınıftan çıkarken gözlerim Kılıç'a takılmıştı bana bakıyordu tıpkı kulüpteki gibi ifadesiz bir şekilde, bu ve bundan sonra ki günlerde de böyle bakacaktı. Başımı önüme eğdim bir daha asla bana hayranlıkla bakan gözleri olmayacaktı!
Zaten diye düşündüm. Zaten benim de istediğim bu değil miydi?
Sınıftan çıkıp kütüphaneye gittim ve bir tane masaya oturup başımı gömdüm ve uzun süredir hasretini çektiğim uykuya gözlerimi yumdum.
"Mira!"
Asel elinde benim çantam ile geldiğinde gözlerimi avurşturdum. Elimi tutulan omzuma götürdüm ve masaj yapmaya başlarken bir yandan da esnedim.
"Nerelerdesin?" Diye bağırdı kütüphanede olduğumuzu unutarak. Görevli kadın sinirle Asel ve bana doğru bir bakış attığında Asel özür dilercesine eliyle ağzını kapattı ve kibarca gülümsedi.
Bora da Asel'in peşinden gedi, bu halde olmamın sorumlusuymuş gibi bir ifadeyi çatık kaşları ile gizliyordu.
"Saat kaç?" Diye sordum sersem bir şekilde, ikiside birbine baktı daha sonra bana umutsuz vaka muamelesi yaparak yanımda ki boş sandalyelere oturdular.
"Mira. Kalacak başka yer bulmalısın. Bu bar işi pek iyi değil." diye teklif sundu Asel. Bana bildiğim şeylerini söyeyeceklerini gayet iyi biliyordum. Bu yüzden ikisininde mantıksız gelen konuşmalarına kulak asmadım.
"Dedem..."
Elimi havaya kaldırdım, "Sakın Bora. Hiç uğraşamam. " dedim son derece emin bir sesle.
Daha sonra oturduğum yerden ayağa kalkıp çantamı taktım.
"Benim için endişelenmenize gerek yok. İnanın ben çok iyiyim." Deyip gülümsediğimde ikiside iyi bir yalancı olduğumu biliyorlardı ama ağızlarını açıp hiçbir şey demediler. Çünkü artık diyecek tek bir kelime bile yoktu.
****
Bar gene haddinden fazla kalabalıktı. Koşup servisleri götürüp getiriyordum. Artık başım dönmeye başlamıştı, yorgunluğu iliklerime kadar hissediyordum. Hatta bazen insanları yemek olarak hayal edip onları yemek istiyordum. Bir insan neden evinde oturmak yerine böyle iğrenç bir yere gelirdi ki? Akıl alır gibi değil!
Biraz dinlenmek için boş bir yere oturduğum anda Cenk'in koşarak bana yaklaştığını gördüm.
Ondan beklemediğim bir sertlikte kolumdan tuttu. Ona karşı gelmeye çalışsamda beni sürükleyip arka kapıya doğru götürdü.
Sinirli sesimle, "Kafayı mı yedin?" Diye bağırmaya başladım.
Cenk nefes nefese kalmış şekilde, "Polis baskına geliyor. Kaybol hemen." diye hiddetlendi.
"Montum-"
"Ya başlatma montuna hadi uza. Bir kaç günde gözükme sonra yine gelirsin hadi defol şimdi!" Deyip beni itti. Vücudumda ki tüm gücüm bittiği için bu itişe karşı dengemi kaybettim, kendimi yere düşmeye hazırlarken beklediğim gibi olmadı. Belimden bir el hissettim, o el beni sıkıca tutup kirli zemine düşmemi engellendi.
Yüzüme gelen saçlarıma rağmen Kılıç'ın o parlak yüzünü görüp iç çektim, her zaman olduğu gibi gene yanımdaydı ne kadar git desem de inadına daha çok yapışıyordu bana. Tam benden vazgeçti derken ki davranışı içimde farklı duygunun hissedilmesine yol açtı. Bu his tüm vücudumu ele geçirir gibi kanımda gezerken Kılıç'ın gözlerinden kendimi alamadım.
Doğrulduğumda Kılıç ayağı ile Cenk'in karnına öyle bir tekme attı ki Cenk diğer duvara doğru uçtu. Şaşkın çığlıklar birbirine karışırken tüm gözler üzerimizdeydi.
Herkes gibi irileşen gözlerim ile Kılıç'a odakladım kendimi. Çatık kaşları, düşünceli hali ve kasılan yüzüyle... o... çok yakışıklıydı!
Kılıç merdivenlerden aşağıya inmiş olduğunu gördüm, bir dakika içinde ise elinde bavulum ve montum ile gelmişti. Daha sonra meraklı bakışların arasında elimi sıkıca tutup beni bardan çıkarttı.
Hiç konuşmadan yürümeye devam ediyorduk yolumuza. Tanıdık gelen yerlere göz gezdirdim, geçen gece de geldiğimiz pilavcının oraya gelmiştik ama bir şey eksikti, o da pilavcı. Soğuk havalardan dolayı burada olmadığını düşünürken bir tane bankın önünde durdu Kılıç. Hala eli elimde olduğunu görüp elimi bıraktı ve montumu giymem için bana uzattı. Soğuğa alıştığım için olmalıydı ki artık soğuğu hissetmiyordum. Ancak montu giydiğimde; sıcaklık bedenimi sararken üşüdüğümün farkına vardım. Karanlık ve dalgalı denize bakıp kokusunu iyice içime çektim.
Kılıç ileri geri gidip en sonunda hızla bana doğru döndü ve o güzel yüzünü yüzüme yakınlaştırdı. Yüzümün çirkinliğini hatırlayıp bakışlarımı ondan kaçırmak istesem de Kılıç'ın bana hayranlıkla bakan gözlerinden kaçamadım.
"Ben senden asla bıkamam Mira." Dedi ve elimi alıp kalbinin üzerine koydu. Kalbinin atışını hissettiğimde gözbebeklerim büyüdü, nasılda hızlı atıyordu böyle sanki saatlerce koşmuş gibi.
"Senden gidemem Mira. Benim tek yaşamım sensin."
"Kılıç..."
Kılıç işaret parmağını dudağımın üzerine koyup turuncuyu çalan gözleri ile bana baktı.
"Belki şimdi hayatında bir yere sahip değilim ama ileride hayatın sadece ben olacağım."
"Nasıl bu kadar eminsin?"
Sorduğum soru komikmiş gibi güldü, "Çünkü benim adım Kılıç."
Gözlerimi devirip soğuk banka oturdum, o kadar yorgundum ki bankın ıslak ya da soğuk olması umurumda bile değildi. Sadece saatlerdir ağrıyan bacaklarıma iyi gelecekti bu oturuş.
Yanıma oturan Kılıç'a yan yan bakarak, "Aman ne güzel." diye mırıldandım.
Sokak lambasının yansıması denize vururken parlak ve göz alıcı denize uzun uzun baktım. Nerede kalacağım sorusu vardı aklımda. Katil bir herifle aynı evde yaşayamazdım. Belkide bir yurt bulmalıydım.
"Bizim evde yaşa Mira."
Sanki düşüncemi okumuş gibi bir anda dediğinde şaşırsam da hızla başımı olumsuz anlamda salladım.
"Senin ve ailenin huzurunu kaçıramam. Hem... seni doğru dürüst tanımıyorum bile."
"Kimsenin huzurunu kaçırmazsın Mira. Ev büyük ve ben evin içindekileri bile o kadar az görüyorum ki inan onlarla yaşadığını bile anlamayacaksın." susup imalı şekilde yüzüme baktı, "Bence beni de gayet iyi tanıyorsun, sana olan aşkımı bilecek kadar iyi."
Öz güvenli sesi sessizliği doldururken beni öptüğü anı gözlerimin önüne getirdim. Etkisinden hala çıkamadığımı ve o öpücükten birazcıkta olsa etkilendiğimi ona söylemeden başka bir soru yönlendirdim.
"O evde yaşayanlar kim?"
Kılıç beklemediğim bir şekilde gerildi ve boğazını temizledi. Bir süre kafasında ne diyeceğini toparladıktan sonra o değişik gözlerini üzerime dikti. Karanlığın bile etkileyemediği gözlerine çatık kaşlarım ile baktım. Biraz ağır başlı olmanın kimseye zararı olmazdı.
"Kuzen. Iıı Lara ve Lina ile kuzenim. Lina ile Uraz ise evli. Bizimle yaşamak istedikleri için hep birlikte yaşıyoruz."
Bakışlarım derinleştiğinde merak ettiğim bir diğer soruya geçtim, "Peki ya annen ve baban?"
"Yok."
Aldığım cevap çok hızlıydı, bu şaşkınlığım artarken Kılıç bakışlarını benden kaçırdı. İlk defa!
"Yani ben ufakken öldüler. " deyip cümlesini tamamladı.
Anladım dercesine başımı olumlu anlamda salladım. Kılıç sorularımın bittiğini düşünüp ayaklandı ve elini bana doğru uzattı.
"Benimle gelecek misin?"
Asılan yüzümle, "Tek başıma başaramadım, değil mi?"
Kılıç tüm içtenliği ile gülümsedi, "Sen tek başıma benim kalbimi feth etmeyi başardın, gerisinin ne önemi var."
Elini daha da bana yakınlaştırdı, "Hadi! Şimdi elimi tut söz veriyorum asla bırakmayacağım." emin bir şekilde başını salladı, "Çünkü o zaman bende ölürüm."
Karanlık gök yüzü ile Kılıç'ın gözleri arasında gidip gelirken kalbimi ısıtan gözlerle ufak bir tebessüm ile onun elini tuttum.
Bazı hayalet okuyucular var :D Okuyup oy ve yorum yapmadan geçenler. Hikayeme desteğiniz ne kadar çok olursa ilhamım da bölümlerin çokluğu da o kadar fazla olur.
Bu yüzden parlak yıldızlarınızı ve değerli düşüncelerinizi bekliyorum. Satır arası yorumları da büyük bir keyifle okuyorum ♥
Sevgiyle kalın ♥
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top