- Bölüm 46 -
Tek Nefes beni cidden çok zorluyor, saçma yazmamak için o kadar uğraşıyorum ki defalarca silip yeniden yazdım. Umarım beğenirsiniz lütfen yorumlarınızı esirgemeyin zaten final olacak neler düşündüğünüzü bilmek istiyorum ♥
Keyifli okumalar ♥
(Mira)
Yabancı bir evde, bizim kokumuza ait olmayan bu yatakta yatmak oldukça zordu. Kılıç da benim gibi uyumuyordu, gözleri açık bir şekilde tavanı izliyordu. Onun gibi tavana baktım, kristal avize karanlığa rağmen parlıyordu. Yeniden bakışlarımı Kılıç'a çevirdim, karanlıkta parlayan teni beni kendisine hapsediyordu.
"Kılıç." dedim ona doğru daha da yakınlaşarak, "Seni seviyorum."
Kılıç yukarıya doğru kıvrılan dudakları ile yana döndü ve turuncu gözleri bana baktı. "Bana bakınca turuncuya dönüşen gözlerini seviyorum." deyip elimi onun güzel yüzünde gezdirdim, "Bu beni, özel kılıyor."
"Sen her zaman özel olacaksın."
Kılıç bana git gide yaklaştığında yanaklarımın kızardığını hissede biliyordum, "Beni sevmeni seviyorum." dedi Kılıç narince parmaklarını saçlarımda gezdirirken.
Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım, "Korkuyorum." diyerek gözlerimi yeniden açtım. Kılıç kolunu bana dolayıp başımı boynuna bastırdı.
"Ben buradayım."
"İyi ki varsın." derken dudaklarım Kılıç'ın boynuna değiyordu, "İyi ki."
Kılıç başıma öpücük kondurup gözlerime bakmak için benden uzaklaştı. Uzun bir süre gözlerime bakıp, "Sen..." deyip dudaklarıma doğru yaklaştı, "Sen benim tek nefesimsin."
Kılıç'ın elleri bedenimde gezerken gözlerimi kapattım ve kendimi ona teslim ettim. Bu onunla ilk gecemiz olacaktı, ikimiz de buna hazır hissediyor olmalıydık çünkü ikimizde durmak için çaba göstermiyorduk. Bu gecenin özel olmasını ikimizde istiyorduk, sanki son gece gibi.
Kılıç üzerime çıkarken kulağıma doğru eğildi, "Mira." diye fısıldadı. "Benimle evlenir misin?"
İrileşen gözlerim onun ellerinin kalçamda olmasına değildi bana evlilik teklifi etmesine idi. Kılıç durup gözlerime baktı, o kadar güzel bakıyordu ki şaşkın bakışlarım gülen bir göze dönüşmüştü.
"Kılıç," dedim onu kendime bastırıp, "Seninle evleneceğim." dedim.
(Kılıç)
Sabah'ın doğan güneşi yüzüme vururken yanımda yatan Mira'nın saçlarına öpücük kondurdum, gülümsemeden edemiyordum dün yaşadığımız o özel anlar aklıma geldikçe bedenim ateşleniyordu.
"Günaydın."
Mira utangaç bir şekilde üzerimizde ki pikeye daha sıkı sarıldı. "Günaydın." dedim onun beni sarhoş eden gözlerine uzun süre bakarak.
"Dün bana evlenme teklifi ettin."
Gülerek başımı aşağıya yukarı salladım, "Dün geceyi unutacağımı mı sanıyorsun?" diye sorduğumda Mira başına örtüyü çekti. Ona daha iyi evlilik teklifi elbette edecektim çünkü Mira her şeyin en iyisini hak ediyordu.
(Mira)
Abimin bebekleri sevmesini izliyordum, gözü bir Elvin de bir de Arya da idi ama henüz hangisinin Arya hangisinin Elvin olduğunu bilmiyorduk, buna Asel ile karar verecekmiş. Onlara bakarken ve kokularını içine çekerken gözlerinden gizleyemediği yaşlar akıyordu. O şimdiden iyi bir baba olacağını bize hissettirmişti.
Abim kızlarına narin bir şekilde dokunurken, "Onlar sahiden iyi, değil mi?" diye yeniden Öykü doktora baktı.
Öykü doktor, Aras ile konuşmadan sonra kendisine gelmesi çok uzun sürmüştü, bu şimdi ki halinden de anlaşılıyordu. Göz altları mosmordu ve sanırım tüm gece korkudan uyuyamamıştı. Saçları darmadağınık ve bir hayli dalgındı. Onun için çok üzülüyordum, o bunu hak etmiyordu. Yine de çok güçlü duruyordu, ben onun yerinde olsam buradan kaçardım.
"İyi." dedi Öykü doktor derin bir nefes vererek, "Beni nasıl bir yere sürüklediniz böyle?" diyerek başını iki yana salladı, "Dün gördüklerim... Aras doktorun anlattıkları, psikolojim alt üst oldu."
"Uraz psikolog, onunla konuşmalısın." dedi Lara kahvesinden bir yudum alırken sesi alaycı bir şekilde çıkıyordu. Öykü doktor yorgun olmasına rağmen sert bir şekilde Lara'ya baktığında Lara bu bakışların altında ezilmemişti. O hep böyleydi, asla duygularını yüzüne vurmazdı bu onun en iyi silahıydı.
Abim uyuyan bebeklerinin alnını öpüp kokularını içine çekti ve bebeklerin odasından çıktı. Ben de abimin arkasından odadan çıktım, birlikte Asel'in yattığı sedyeye yaklaştığımızda Abim Asel'in yüzüne eğilmiş alnını öpüyordu.
"Ona çok ihtiyacım var." dedi Asel'i kollarının arasına alarak, "Her şey için ona çok ihtiyacım var."
"Abi." deyip onun omzuna dokundum. Abim yavaşça doğrulup bana baktı ve hıçkırarak ağlamasını umursamadan bana sarıldı.
"Onları korumak zorundayım." dedi çaresizce, "Kızlarımı ve karımı."
"Biz bunun için buradayız." dedim Abime sıkıca sarılarak, "Onları koruyacağız."
Odanın kapısı açıldığında Kılıç hızla yanımıza geldi, "Hemen buradan gitmeliyiz." dediğinde Lina ve Öykü doktor ellerinde bebeklerle odadan çıktı.
"Neler oluyor?" diye sordum büyük bir telaşla Kılıç'a bakarak.
"Çetin geliyor."
Vedat doktorun homurdanma sesini duydum, "Hepimizi öldürmek için geliyor."
"Nereden haberi aldı?" diye sordum panikle, "Bu adam nasıl bu haberleri alabiliyor!" diye sitemle bağırdım.
"Bir dakika, bir dakika. Siz kim geliyor dediniz?" diye sordu Öykü doktor gözlerini Aras'a doğru kaydırırken. "Sen dün bir adamla..."
Ben de Aras'a baktığımda Aras doktor hızlı bir hareketle Öykü doktorun boğazını çıkardığı bıçak ile kavradı ve sözlerini yarıda kesmesine sebep oldu.
"Ne yaptığını sanıyorsun!" dedi Kılıç ona engel olmak istiyordu ama Aras o kadar korkunç gözüküyordu ve Öykü doktora zarar verebilirdi bu yüzden bir şey yapmıyordu.
"Sakın yaklaşmayın!" dedi Aras sesinin titremesine engel olamadan. "Özür dilerim." diye bağırdı. "Lanet olsun!"
Lina sert bir üslupla, "Sen miydin? Bunca zaman doğumları söyleyen o gizli şerefsiz!" diye ateş fışkırttı gözlerinden.
"Lanet olsun!" diye bağırdı Aras, "Lanet olsun." diye takrar etti. "Buna mecburdum, yaşamak için! Yoksa başımın gövdemden ayrılmasına tanık olacaktım."
Elimle ağzımı kapattım, o da mı özel güçlere sahipti? Ama bunu bunca zaman nasıl gizlemeyi başardı, hem de herkesten. İnanamadığımı belli edercesine büyük bir hayal kırıklığı ile başımı salladım. Bir de güvendeyim diye onun evinde kalmıştım, insanlar hep böyleydi işte her zaman yalancı.
"Sen... sen nasıl bir manyaksın." dedi Lara hiç çekinmeden Aras'a doğru bir adım attı. "Sana güvenmiştik."
Aras doktorun şakaklarından akan ter gözle görülür şekildeydi, gözlerinde korku olmamasına rağmen sesi oldukça korkmuş çıkıyordu.
"Her şeyi size anlatabilirim." dedi pişman olmuş bir şekilde, "Asel'in hamile olduğunu hastanede öğrenmiştim ve ben o zaman bunu hemen Çetin'e söyledim. Ona çalışıyordum."
"En başından beri biliyordu." dedi abim buz kesen sesiyle, "Bizi aptal yerine koydu ve zevkle bu anı bekledi. Her gün korkmamızı izledi." derken Lina'yı arkasında diğer bebeğine bir şey yapmasın diye saklıyordu.
"Size yardım etmek istiyorum." dedi Aras gözlerini sıkıca kapatıp hızla geri açtı ve ona karşı öfkeyle bakan bizlere tek tek süzdü.
"Bebeğimi ver!" diye sinirden titreyen abime baktım, çok fazla korkuyordu kızına zarar verecekler diye ve henüz tam anlamıyla iyileşmemişti bile. Bu yüzden güçlükle ayakta duruyordu.
Aras, abimi duymazdan gelip, "Ona, Asel'in hamile olduğunu söyledikten sonra sizinle yolum bir daha kesişmeyecek sandım ama öyle olmadı." diyerek açıklamaya devam ederken bakışlarını ben de sabitledi, "Sana aşık oldum."
Kılıç'ın öfkeli nefes alış verişi ile vücudu gerildi. Onun kolunu tutarak kendime doğru çektim.
"Daha sonra Uraz ile arkadaş oldum. Lina gibi harika bir insan tanıdım. Asel gibi merhametli, Bora gibi vurdumduymaz, Lara gibi açık sözlü, Teoman gibi deli dolu. Hatta Kılıç gibi güçlü biriyle Sonra aşkınızın gücünü gördüm, Mira'ya karşı hala hislerim olsa bile aşkınızı ayıramayacağımı gördüm. İstemeden hepinizi sevdim."
Gözünden süzülen bir damla yaş vücuduna karışırken, "Çetin peşinizde olmamı söyledi. Sizden ayrılmamı, ona buna dahil olmak istemediğimi söyledim ama beni dinlemedi. Canımla tehdit etti, bu çok zordu. Buna mecburdum."
"Bunu neden şimdi söyledin!" diye bağırdı Lina büyük bir kinle, "Öykü ve bebeği rahat bırak ve nereye gittiğimizi Çetin'e söyleme! Bu bize yapacağın en büyük yardım olur!"
"İzliyor." dedi Aras zor bir şekilde nefes alıp, "O çoktan buradaydı. Eğer size karşı geldiğimi görmezse canımı alacak."
"Ne yapacağız?" dedi Bora panikle, "Bu ormanlık alanda ne bok yapacağız."
"O halde." dedi Vedat doktor sakince, "Bebekler ve Asel gizli bölmede kalacak."
Herkes bu sefer ona baktığında," Bebek odasına geri girin." dedi, "Bokun içine ben de karıştım ve ölmek istemiyorum."
"Önce ben gireyim, benim peşimden girmişsiniz gibi olsun." dedi Aras doktor yavaşça Öykü doktor ile geriye geri giderken.
"Kusura bakma Öykü doktor." dediğinde Öykü doktor ağza alınmayacak küfürleri Aras'a doğru savurmuştu. Ama Aras'ın bu umurunda bile değildi.
Vedat doktor bir tane dolabı açtığında içinde kıyafetler asılıydı. Kıyafetleri çektiğinde dolabın arkasında bir sürgü gözüktü. Vedat doktor yavaşça sürgüyü çekip şifreli kapı kilidini çevirdi. Kapı kilidi açıldığında, "Pis kokabilir ama saklanmak için harika bir yer." dedi.
Lara içeriye doğru gidip içeriye baktı, "Burası çok küçük en fazla ik kişi sığabilir." dediğinde Vedat doktor başıyla Lara'yı onayladı.
"Ve bu iki kişi belli değil mi?"
"Öykü doktor, Asel ve bebekler."
"Hayır." dedi Aras, "Öykü'yü bırakamam." deyip daha sıkı sardı. "Bunu yapamam. Onu bırakırsam bebeği almak zorundayım."
"Ya da biz seni öldürmüş numarası yaparız!" dedi Kılıç daha fazla dayanamayarak Aras'a elini bile sürmeden onun vücudunu kas katı hale getirdi.
"Çetin'e de adamın bok gibi iş çıkardı her şeyi yumurtladı deriz." derken Kılıç'ın sesi son derece acımasız çıkıyordu, sanki yüreğinde hiç vicdanı yokmuş gibi bakıyor öyle konuşuyordu ve bu Aras'ı epey korkutuyordu.
"Hayır!" dedi Aras zor bir şekilde Kılıç'ın gücüne karşı gelmeye çalışsa da beceremedi, "Ölmeme göz yumamazsınız."
"Ama sen bizim bu halde olmamıza yeterince göz yumdun!" dediğinde Aras dizlerinin üzerine çökmüştü.
"Bebekleri bu delikten bulamayacağını mı sanıyorsunuz? İzin verin size yardım edeyim."
"Sana güveneceğimizi mi sanıyorsun?" dedi Uraz tüm her şeye rağmen sakin sesiyle.
"Onlara doğumun olduğu gün doğum olmadı deyip o telaş anında gelmelerine engel olduysam bu bebeklerin ölmelerine de engel olabilirim."
"Nasıl?" diye sorduğumda Kılıç, Aras'ı serbest bırakmış olmalıydı çünkü artık acı içinde kıvranması son bulmuştu.
"Onları Akif'in yanına götüreceğim, Akif'in bir planı var sadece bu doğum için değil bundan sonra ki tüm doğumlar için! Güçlü bir kanıtı var."
"Sana inanmıyorum."
Silah sesleri duyulduğunda abim koşarak yan odada tek başına sedye üzerinde yatan Asel'in yanına doğru koştu.
"Fazla zamanımız yok." dedi Lara temkinli bir şekilde, "Ona inanmak zorundayız."
Lina bebeği saklayarak, "Asla bebeği vermeyeceğim!" diye bağırdı.
"Lütfen Lina." diye yalvardı Aras. "Bana inanmak zorundasın!" Deyip ekledi, "Eğer bebekleri şimdi vermezsen onları Akif'e götüremem, Akif'in bebekleri güvenli yere götürmesi lazım, siz de bu sırada Çetin ile savaşacaksınız! Onları Çetin'in eline bırakmayacağım hem de asla."
Abim kucağında Asel ile geldiğinde, "İçeriye girecekler. Asel'in yanında olmalısın Öykü doktor," deyip Asel'i, Vedat doktorun gösterdiği saklanma yerine koydu. Öykü doktor bebeği Bora'ya hızla uzatıp titreyen vücudu ile Asel'in yanına oturdu. Asel'in donuk suratı ve ölü gibi duran vücudu Öykü doktorun üzerine yıkıldığında Öykü doktor ağlayarak eliyle ağzını kapattı.
Abim hızla Öykü doktora bir tane sırt çantası daha verdi. "Soru sorma! Bu iğneleri Asel'e günde bir defa yapmak zorundasın! Senin için su ve yiyecek de var, idareli kullan."
"Burada kaç gün kalacağız?"
"Soru sorma!" deyip onların yüzüne kapıyı kapattı ve elbiseleri eski haline getirip dolabın ağzını örttü.
Kapı bir hışımla kırıldığında Çetin'in sesi duyulmuştu, "Bebeklerim, onlar nerede?" dediğinde Aras ondan beklemediğimiz bir şekilde önce Bora'nın elinde ki bebeği aldı ve daha sonra da olayın şokunu yaşayan Lina'nın elinde ki bebeği alıp cama baktı. Cam paramparça olduğunda birinci kattaki camdan atladı.
"Bebekler!" diye bağırdı Bora onun peşinden atlamak için hamle yaptığında Lara ona engel oldu.
"Onun peşinden ben gideceğim" diyerek son kez bize baktı, "Hepinizin hayatta olmasını istiyorum.Ölürseniz arkanızdan ağlamam ve sizi hatırlamam bu yüzden sakın ölmeyin!" diyerek dolan gözlerini elinin tersiyle silip gözden kayboldu.
Kılıç beni arkasına saklayıp, "Sakın, benden ayrılma." diye uyardı.
"Bebeklerimin peşinden gitmeliyim." dedi abim cama doğru yürürken ama Uraz ona engel oldu, "Bu halde olmaz." deyip güven verici bir şekilde abime baktı, "Lara üstesinden gelecektir, onlara güvenmeliyiz. Senin için zor olduğunu biliyorum ama burada karını koru."
Abim derin bir nefes aldığında hepimiz Çetin'e karşı dimdik ayaktaydık. Umarım Öykü doktorun ve Asel'in sesi çıkmazdı. Bora koşarak yanıma geldiğinde onun elini tuttum."Ne olursa olsun, zihninden Asel ve Öykünün yerini hatırlama Bora zihninde şarkı söyle ve seni duymasına engel ol."
"Mira bunu nasıl yapacağım."
"Yapmak zorundasın, şimdi lütfen sadece şarkı söyle."
Bora sessizlikte ufak bir şarkı mırıldandığında Çetin'in ayak sesleri yakınlaşmıştı.
"Vay, tam kadro karşımdasınız diyeceğim ama sanırım Lara yok. Nerede?" diyerek güldü, "Durun tahmin edeyim Aras'ın peşinde." dedi.
Onunla birlikte içeriye bir çok takım elbiseli adamda girmişti.
"Demek ki bebeklerim Aras ile güvende." diyerek abime baktı, "Babanın oğlu olduğun ne kadar da belli. Seni kaçırdım öldüremedim ama bebeklerini öldüreceğim." dediğinde Abim sinirden kıpkırmızı kesilmişti.
"Seninde icabına Baybars bakacak Kılıç, onu özlemiş olmalısın."
Kapıdan içeriye Baybars girmişti bir kolu yoktu, çünkü Lina kolunu ondan almıştı. Çirkinliğine çirkinlik katan Baybars Kılıç ve benim aramda bir bakışma yaşadığında, "Nerede kalmıştık?" diye sordu.
"Seni bugün öldüreceğim." dedi Kılıç dişlerinin arasından.
"Buna o kadar da emin olma. Raşel'i kullandınız ama oyun bitti maymun gözünü açtı Kılıç. Seninle defterimi sonuna kadar kapatacağım."
"Arkamdan iş çevirmeyi ve kızım kadar sevdiğim Raşel'i kullandırmanın bedelini size ödeteceğim."
Büyük ihtimal ile Çetin, Raşel ve Akif'in hala onların arkasından iş çevirdiklerini bilmiyordu. Bu yüzden Kılıç'ın, Raşel'i kullandığına inanıyordu hala. Yani en azından bir planımız doğru dürüst işliyordu ve bu durum Aras'a güvenmem için ufak bir umut ışığı olmuştu.
"Mira." dedi Kılıç bana doğru omzunun arkasından bakarak, "Camdan kaçın! Lina sizi koruyacak. Üç dediğimde duydunuz mu?"
Başımı aşağı yukarı sallayıp gözünden yaşlar süzülen Bora'ya baktım. Hala şarkı söylüyordu, onun elini daha sıkı tuttum.
"1, 2, 3."
Kılıç'ın talimatıyla arkama bile bakmadan Bora ile pencereden dışarıya atladığımızda kapının önünde ki birkaç adam bizi fark etmişti. Onları arkamızda bırakarak ağaçlara saklana saklana zikzak yapa yapa koşmaya başlamıştık.
"Koş Bora!" dedim ormana doğru dalarken arkamıza bakmadan Bora ile el ele tutuşmuş bir şekilde kaçıyorduk. Omzumun arkasından son kez baktığımda Lina iki tane adamı aynı anda dövdüğünü gördüm. Onu arkamda bırakarak güvenli bir yer arayana kadar koşmaya devam ettim.
Nefes nefese kalmıştık ve nereye gideceğimizi bilmiyorduk. Her yer birbirine benziyordu ve git gide ağaçlar çoğalıyordu.
Bora ile büyük gövdeli bir ağacın arkasında durduğumuzda Bora'ya sarıldım. "Ağlama." dedim ben de ağlamama engel olamadan, "Ben de çok korkuyorum ama ağlama." dediğimde Bora'nın ağlama sesi gitmişti.
Buz kesilmiş gibi bana sarılması son bulmuştu, hızla arkamı döndüğümde Çetin'i gördüm. Bora'yı korumak için arkama aldığımda, "Lütfen." diye yalvardım. "Lütfen bize bir şey yapma." dediğimde Bora korkudan şarkı mırıldanmaya başlamıştı ve sıkı sıkı elimi tutuyordu.
"Raşel'i ne kadar üzdüğünüz haberi var mı? Kimsin sen?"
"Ben... ben hiçbir şeyim."
Çetin'in bakışları Bora'ya kaymıştı. "Bu kim?" diye sordu.
"Arkadaşım, onun hiçbir şeyi yok. Onu buraya aptal gibi ben sürükledim."
"Onu çok seviyorsun." dedi Çetin gözlerini yeniden benimle buluşturarak, "Hem de baya çok. Aptallığının bir bedeli olmalı ufaklık."
Başımı iki yana salladığımda Lina'nın sesini duydum, "Moruk!" diye bağırdı ve önümüzde durdu, "Sebepsiz yere kimsenin canını alamazsın." derken son derece cesur gözüküyordu ve bu Çetin'i oldukça etkilemişti.
"Lina'm..." dedi Çetin sanki yaşadığımız çok güzelmiş gibi gülümseyerek, "Kimi öldürmek istediğime ben karar veririm, ya onların canını alırım ya da onların canını bağışlarım. Güç benden yana."
"Önce beni öldürmen lazım."
"Kılına bile zarar vermeyeceğim sevgili Lina, ama belki kocanın..." Lina bir anda koşarak ağaca tırmandı ve aynı hızla Çetin'in yüzüne doğru uçup ayağıyla Çetin'in yüzüne tekme attı. Çetin yere serildiğinde Lina sert bir şekilde onun eline bastı, "Sakın kocam hakkında tek bir yorumda bile bulunma."
Çetin homurdanarak, "Bunu sen istedin." dedi ve Lina'nın ayağından tutup sırt üstü bir şekilde Lina'yı yere yapıştırdı. Lina'dan güçlü bir şekilde inleme sesi geldiğinde yüzümü acıyla buruşturdum, benimde canım yanmıştı.
Çetin ayağa kalkıp, "Kılına zarar vermeyeceğimi söylemiştim, değil mi? Üzgünüm ama ben de her adam gibi sözümü fazla tutamıyorum." dedi.
Bora'ya baktım, "Arkana bakmadan koş Bora." dedim. "Sadece koş."
"Sen?" dediğinde Bora'nın elini sıktım, "Onun istediği benim git buradan, kurtar kendini." dedim ve elimle onu ittirdim, "Git hadi güvenli bir yerde saklan."
Bora elimi son kez sıkıp hızla koşmaya başladığında Çetin yakamdan tuttu, "Fedakar arkadaş." dediğinde ormanın içinde bir silah sesi duyuldu. Çetin bana gülerek, "Hayatında ki kimi seviyorsan onu senden alacağım. Hepsinin acısını yaşatacağım, bu seni öldürmemden daha da zevk verici olacak." dediğinde bir el daha silah sesi duyulmuştu. Çetin yakamı bıraktığında hızla arkamı döndüm ve dizlerinin üzerine çöken Bora'yı gördüm.
Her şey sanki donmuştu ve üçüncü el silah sesi yeniden duyulduğunda çenemin titrediğini hissediyordum. Hayır, diye bağırıyordu yüreğim hayır bu olamaz.
"Bora." diye bağırdım feryat figan, "Bora." diye inledim. Çetin'in gülme sesini geride bırakıp koşarak Bora'ya yaklaştım. Bora'nın başı tam yere düşecekken elimle onun başını tutup son anda buna engel oldum. Sırtından üç tane vurulmuştu ve kanı yavaşça bana bulaşmaya başlıyordu.
"Bora." dedim yırtılırcasına, "Bora lütfen." diye bağırdım, "Bora lütfen gitme."
Bora'nın fısıltılı sesini daha iyi duyabilmek için eğildim, "Sizi seviyorum." dedi yarım yamalak.
"Bora korkuyorum."
"Şşşş," dedi boğuk çıkan sesiyle, "Korkma..." diyerek son gücüyle elimi sıktı, "Asel ve sen mutlu olun ve bebekler..."
"Bora." dediğimde dolan gözleri ile bana bakıyor ama her şeye rağmen silik bir şekilde gülümsüyordu. Ağzından kan geldiğinde çığlık atmaya başladım. Elimle ağzında ki kanları sildikçe çoğalıyordu. Gözleri artık eskisi kadar canlı bakmıyordu, soluk bir şekilde bakıyor ve yavaşça göz kapakları kapanıyordu. Onu uyandırmak için sarstım ve akan kanı silmeye devam ettim bu yüzden her yer kan gölü olmuştu. Bora'nın gözleri daha fazla dayanamayarak tamamen kapandığında ise başımı geriye doğru atıp hayvani bir şekilde yırtınırcasına ve tüm acılarımı dışarıya atarcasına bağırmaya başladım.
Canımdan can gittiğini hissediyorum, bir parçamın canlı canlı sökülüp alındığını hissediyordum. Nefesim bedenime o kadar ağır geliyordu ki soluk borum yırtılıyordu ciğerlerime nefes yerine Bora'nın kanı doluyordu.
"Bora." dedim başımı yeniden onun yüzüne gömerken, "Henüz çok erken." diye bağırdım, "Kardeşim, çocukluğum, her şeyim Bora ne olur ölme." diyerek onu silkmeye başladığımda Lina'nın zor bir şekilde bize yaklaştığını gördüm.
Lina dizlerinin üzerine düşüp yere doğru başını gömdü ve yeri yumruklayarak ağlamaya başladı. Elimi Bora'nın boynuna götürdüm atmıyordu, başımı iki yana sallayarak Bora'yı çaresizce sarstım.
"Hayallerin vardı." dedim gözyaşlarım boynumdan akarken, "Hayallerimiz vardı." diye bağırdım, "Yaşayacak çok zamanımız vardı." dediğimde Uraz ve Kılıç'ın da bana doğru yaklaştığını gördüm.
Uraz eliyle ağzını kapatıp yüzünü yere gömen Lina'ya dokunurken oda ağlıyordu. Lina, "Bora..." dedi, "Uraz, Bora... Bora..." diye aynı şeyleri tekrarlayıp başını Uraz'ın göğsüne gömdüğünde Uraz da karısına sarılıp hıçkırıklar içinde ağlıyordu.
Kılıç yavaşça bana dokunduğunda, "Bora'yı kurtarmalıyız." dedim gözyaşlarım yüzünden göremediğim Kılıç'ın yakasını çekiştirerek, "Yalvarırım onu kurtarın." diye bağırdım. "Lütfen onu kurtarın. Henüz geç değil"
Kılıç yumruğunu ısırarak bir şey yapmadan beklediğinde ağlayarak bağırmaya devam ediyordum.
"Kılıç onu kurtarmalıyız." dedim ağzında ki kanları silerken, "Yalvarırım onu kurtaracağımızı söyle."
"Üzgünüm."
Kılıç'ın üzerimde duran ellerini çektim, "Bırak!" diye bağırdım ve ayağa kalkıp Bora'nın kollarından tuttum, "Yardım et Uraz onu taşımama yardım et." diyerek tüm gücümle Bora'yı çekiyordum, "Onu eve kadar taşımalıyız, Vedat doktor onu hemen iyileştirecek." dediğimde kimse kılını bile kıpırdatmıyordu.
"Duymuyor musunuz?" diye bağırdım çaresizce dizlerimin üzerine çöküp Bora'nın yüzünü ellerimin arasına aldım.
"Bora," dedim gülümseyerek, "Hatırlıyor musun? Çocukken bana ölüm şakası yapmıştın." deyip titreyen ellerimle onun saçlarına dokundum, "Çok ağlamıştım, sonra şaka demiştin. Hadi bak yine çok ağladım neden kalkmıyorsun bana söz vermiştin. Bırakmayacağım diye."
"Mira..." diyen Kılıç'a baktım, "Onu kurtarmak zorundayız." dedim, "Kılıç sana yalvarıyorum."
Kılıç yanağında ki gözyaşlarını silip, "Mira'm lütfen, Mira çok zor biliyorum..."
"Ney zor Kılıç?" dedim titreyen sesimle, "Ben taşırım onu eve kadar, Kılıç lütfen..."
Kılıç yanıma gelip sıkıca tutup sarıldı, "Mira üzgünüm." dediğinde ondan uzaklaşmak için kanlı ellerimle ona vuruyordum ama Kılıç inatla beni bırakmıyordu.
"Kılıç." diye bağırdım. "Kılıç yalvarırım... Annem gittiğinde Bora tutmuştu mezara girmemem için bana demişti ki ben seninle gireceğim mezara. Gerekirse annen olacağım demişti. Ama şimdi benden önce girecek. Kılıç haksızlık!" diye bağırdım.
"Şşşş." dedi Kılıç sakinleşmem için saçlarımı okşayarak, "Tamam..." deyip saçlarıma yeniden dokunduğunu bilincimin yavaşça kapandığını hissettim gerisi ise gökyüzünde ay ışığının bile olmadığı gece kadar karanlık.
Yorumlarınızı bekliyorum ♥
Sevgiyle kalın ♥
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top