- Bölüm 45 -

Selam canlar ♥

Geç oldu biliyorum ama yedekte bölüm yoktu, tercihlerle uğraşmaktan yapamadım sonra araya da abimin nikahı girdi koşturmaca falan yazmaya vakit olamadı.

Normalde dün atacaktım ama dün tüm gün yazdım ve bir gün boyunca yazı yazmak haliyle beni çok zorladı. Bu yüzden beynimin durduğunu hissettim :D ama bugün tamamladım.

Şöyle ki final'e yaklaşıyoruz en fazla iki veya üç bölüm daha yazarım diye düşünüyorum bilginiz olsun :D ♥

OYLAR VE YORUMLAR YÜKSEK OLSUN LÜTFEN ♥

(Kılıç)

Ne zaman kendine gelecekti! Neredeyse dört günü tamamlamıştık ama Mira uyanmıyordu. Bu beni endişelendiriyordu çünkü Uraz ikinci günün sonunda uyanmıştı. Doktorun söyledikleri geliyordu aklıma ya özel gücü olursa? İçimde ki korku dışıma vuruyor beni benden alıyordu.

Diğerleri buna imkansız demişti, çünkü güçlerimiz bulaşıcı değildi ve başkasına veremezdik. Bu doğuştan gelen bir hediyeydi belki de doğuştan gelen bir bela.

Kanımı Mira'nın koluna aşılayıp derin bir nefes aldım.

"Uyan artık güzelim, uyan."

Mira sesimi duymuş gibi önce parmaklarını oynattı daha sonra ise vücudu değişik bir reaksiyon gösterdi. Başını iki yana salladığında elimle onun kafasını tuttum.

"Mira. Gözlerini aç."

İniltili bir şekilde nefes alıp verirken gözlerinden yaşlar süzüldüğünü görüyordum.

"Mira gözlerini açmalısın, hadi sevgilim."

Mira ellerimi tutarak kafasından çekmemi istiyordu ama yapmayacaktım kendisine zarar vermesine izin veremezdim.

Bir kaç dakika daha bana direnmeye devam ettikten sonra nefes alış verişi kendisine gelmişti. Elleri yana düştüğünde kafasını serbest bırakıp dudağını öptüm.

"Hadi güzelim, beni duyduğunu biliyorum. Yapabilirsin."

Mira derin bir nefes aldığında, göğsünde ki yara gözle görülür bir şekilde kapanıyordu. Saçları gürleşiyor yüzünde ki solgun hal siliniyordu.

Kendine geliyordu. Sakince değişimini izledim.

(Mira)

Kafamda binlerce ses duyuyordum sanki, herkes ayrı bir şeyler söylüyordu. Onları anlıyordum ama onlara cevap verecek gücü kendimde bulamıyordum. Elimi tutan bir el hissettim, Kılıç'ın eli olmalıydı çünkü kimse elimi böyle güzel tutmamıştı.

Kuruyan dudaklarımı ıslatıp zor bir şekilde gözlerimi açtım ve tüm sessizliğin yok olduğunu duydum. Bulanık bir şekilde etrafımdakilere bakarken onları net görmüyordum. Gözlerimi kırpıştırdığım da daha net görmeye başlamıştım. Tanıdığım herkes buradaydı ve hepsi donuk bir şekilde bana bakıyordu, gülümsemeye çalışarak derin bir nefes aldım.

"Miram." dedi, Kılıç tedirginli bir şekilde beni süzerken, "İyi misin?" diye sordu.

Ruhum bedenime yeniden girmiş gibiydi ve ben bugün yeniden doğmuş gibiydim. Kendimi daha güçlü ve daha dinç hissediyorum nefes alışım ve nefesin ciğerlerimi dolduruşu... her şeyi en derinde hissediyordum.

"İyiyim." derken sesim hışıltılı çıkıyordu.

Abim de yanımda durup saçlarıma öpücük kondurdu. "Daha iyi olacaksın."

Derin bir nefes alıp verdim ve uzandığım yerden doğruldum.

"Nasıl hissediyorsun?" diye sordu Lara sakin sesiyle.

"Aynı." dedim, "Ben hala aynıyım."

"Sen artık ölümsüzsün Mira. Aynı değilsin." dedi Bora gülümseyerek. "Daha güçlü hissetmen lazım."

"Öyle mi?" deyip Kılıç'a baktığımda başını sallayarak beni onayladı.

Omuz silkip sesli bir şekilde nefes aldım, "Bana şöyle bakmayı kesin. Tek hatırladığım o büyük iğne idi." deyip yüzümü buruşturdum. "O iğneyi oldum sanırım."

Kılıç başını olumlu anlamda salladığında canım yanmış gibi ürperdim. "Peki ya başka ne oldu? Şimdi ölümsüz müyüm yani?" diye peş peşe sorular sordum.

"Evet Mira, aramıza hoş geldin." dedi Lina bana göz kırparak diğerlerine döndü, "Hadi hep birlikte gidip aşağıda oturalım. Mira biraz dinlenince aramıza gelecektir."

"Asel?" dedim gözlerimle onu ararken, "O nerede?" diyerek Teoman'a doğru döndüm.

"Evde yatıyor, sancılandığı için."

Başımı iki yana salladım.

"Onu yalnız bırakmamalısın. Lütfen git. Ben de geleceğim."

Teoman benim yanağımdan öperek, "Tamam güzelim, iyi olduğunda gel."

"Anlaştık."

Teoman ile birlikte herkes odadan çıkmıştı. Yanımda kalan sadece Uraz ve Kılıç'tı.

"Çok yorgun hissediyorum aslında bu normal mi Uraz?"

Uraz oturduğu yerde geriye doğru yaslandı, "Elbette, hem de çok fazla."

"Neyse ki düzeleceğim." dedim gülümseyerek, "Bu da oldu bitti sonunda." diyerek kısık gözlerle Kılıç'a baktım.

"İstediğini aldın mı?" diye sordum.

Kılıç yanağımı öperek saçlarımı okşadı. "Benim istediğim sadece sensin ve seni de çoktan aldım."

Kızaran yanaklarım ile, "Bu adam bana göre çok romantik." diye mırıldandım.

(Kılıç)

Mira'ya özel güçlerinin olacağından bahsetmemiştim bu onu korkuturdu ama sürekli onu denemek için güç gösterilerinde bulunuyordum. Tam bir ay geçmişti ama o hala eskisi gibiydi. En büyük sinirinde bile bir yer parçalanmıyordu. En azından özel güçleri olmadığı ve sadece ölümsüz olduğu için peşinde kimse olmayacaktı.

Asel bebekleri yüzünden çok fazla ağrı çekiyordu dokuzuncu aya doğru gidiyordu ve iki bebeği olduğu için bir hayli zorlanıyordu. Hepimiz ona destek olmak için yanından ayrılmıyorduk. Bu ay hepimizin bir arada olup yaklaşan felaketi önlemek zorundaydık.

"Onu nasıl ölümsüz yapacağız?" diye sordu Mira düşünceli bir şekilde.

Bora da aynı hızla, "Evet, onu da hemen ölümsüz yapmamız lazım. O çok kötü görünüyor." diye atıldı.

"Bu imkansız." dedi Lina titreyen sesiyle, "Hamileyken bunu kaldıramaz. Bebekler anne karnından çıktığı an bunu yapmamız lazım." dediğinde abim hüzünle başını olumlu anlamda salladı. Asel gibi perişan gözüküyordu, doğumun yaklaşması ve Asel'in dayanamayacak derece de kötüleşmesine yüreği dayanmıyordu.

Bir ateşin içindeydik ya yanıp kül olacaktık ya da ateşe karışıp biz de her yeri yakacaktık.

"Doğumu sezeryen olacak ve doğumu Mira'yı ölümsüz yapan doktorun evinde olacak. Hızla ölümsüz yapabilmek için."

"Peki sizin doktor bunu kabul edecek mi?"

Abim başını olumlu anlamda salladı, "Kabul etmek zorunda." diyerek derin bir nefes aldı, "Başka çaremiz yok."

"Mantıklı." dedi Uraz, abimi onaylayarak, "Her şey hızlı gelişmiş olur."

Kılıç'a baktığımda elini omzuma atıp bana sakince gülümsedi.

Akşam herkes abimin evinde ki bir odaya gidip uyuduğunda ben ve Kılıç'ta benim odama girmiştik. Bir süre sessizce yatağımda uzanmıştık.

"Kılıç?" dedim içime doğan sıkıntıyla derin bir nefes aldım. "Korkuyorum."

"Korkmamalısın, korkarsan başarısız olursun."

"Bu çok zor."

"Kafanda büyüttüğün her şey zordur sevgilim. Güçlüsün bunu düşün buna inan ve böyle olsun."

Kılıç gibi güçlü olamazdım ama haklıydı güçlü olmak zorundaydık. Bora'yı buradan uzak tutmamız lazımdı. Lara onun için yurt dışında tatil yeri ayırtmıştı çünkü eğer ona bir şey olursa hiç birimiz bedelini ödeyemezdik. Tabii Bora'yı buna ikna edemiyorduk gitmeyip yanımızda ölse bile kalmak istediğini söylemişti. Hatta Aras doktor bile bize yardım edecekti, doğum sırasında yanımızda olacaktı.

Kılıç o adamı ne kadar hazmetmiyor olsa bile bizimle birlik olmasını kabul etmişti.

Günler böyle geçiyordu, hepimiz gülsek de birbirimizi mutlu edip kahkahalar atsak da içimiz kan ağlıyordu, kan ağlıyorduk.

Kılıç ile daha önce yapmaya fırsat bulamadığımız ne varsa bu süre zarfında yapıyorduk. Piknikler, partiler, sinema salonları, deniz keyfi ve görmediğimiz bir çok yere gidip geliyorduk sanki yaşayacağımız son günlerimizdi bunlar. Bunu ne kadar düşünmek istemesem de kendime engel olamıyordum.

Gece Kılıç ile uyuduğumda vücudumun titremesi ile gözlerimi açtım ve komodinin üzerinde duran suyu kafama diktim. Kılıç uyuyordu ve sokak lambasının ışığı onun güzel yüzüne vuruyordu. Gülümseyerek yanağına öpücük kondurdum, Kılıç gözlerini aralayıp bana gülümsediğinde ben de ona gülümsedim ve dudağına öpücük kondurdum.

"Neden uyandın?"

Başımı belli belirsiz sallayarak, "Bilmiyorum, içimde tuhaf bir his ve titreyen vücudum uyanmamı sağladı." dediğimde Kılıç kaşlarını hafif bir şekilde çatarak benim gibi doğruldu.

"Endişelenme, herkes iyi olacak?"

"Bora?"

"Lara onu koruyacak. Ve o doğum için o eve gelmeyecek. Burada kalacak, bu işi kimsenin burnu kanamadan halledeceğiz."

Başımı Kılıç'ın omzuna gömerek kokusunu içime çektim. Kılıç beni sıkıca sardığında nefesi saçlarımın üzerinden geçip saç diplerime kadar ulaşıyordu.


(Kılıç)

Saat gece 04.03

Asel'in çığlık sesi ile Mira ile aynı anda yataktan doğrulduk. Mira benden önce odadan çıkıp koridorda Asel ve abisinin odasına doğru koşmaya başlamıştı. Onun daha önce bu kadar hızlı koştuğunu görmemiştim en zor durumda bile... bu gözüme takılsa da şuan bunu düşünemezdim. Mira'nın ardından ben de odaya girdiğimde Teoman doğum çantasını bana fırlatıp, "Suyu geldi." dedi korkudan bembeyaz olan yüzüyle.

Herkes odaya doluşurken Lina panikle, "Araba! Arabayı hazırlayın!" diye bağırdı. Uraz karısının sözü ile hemen koşarak gözden kaybolduğunda Teoman, Asel'i kucağına aldı. Asel ağlayarak çığlıklar attığında Bora'da ağlayarak elimde ki doğum çantasını almaya çalıştı.

"Hayır, Bora sen burada kalacaksın." dediğimde onda daha önce görmediğim bir sinirle gözlerime baktı.

"Kardeşim bu haldeyken, siz hepiniz tehlikedeyken ben bu evde rahatça duramam! Canımı al benden bunu isteme." diyerek tüm gücüyle çantayı elimden çekti ve benden uzaklaşarak merdivenleri inmeye başladı.

Teoman sakin olmaya çalışarak, "Tamam güzelim, tamam canımın içi korkma." diyordu ama onun hislerini hissede biliyordum. Annesini kaybettiğini sanan çocuklar gibi korkuyordu.

"Teoman beni bırakma." dedi Asel elini karnına koyup inlerken.

"Asla."

"Hiçbirimiz seni yalnız bırakmayacağız Asel!" diye bağırdı Lara da hızla merdivenleri indi.

Ben arabayı kullanmak için öne oturduğumda Mira ve Teoman arka da Asel'in yanında oturuyorlardı. Benim yanımda ise Lara vardı.

"Hız yapacağım ama bizi öldürmeyeceğim." deyip gaza kökledim. Uraz ve diğerleri de başka bir araba ile peşimizden geliyorlardı.

Teoman telefonunu çıkartıp, doktoru ararken, Mira'da Aras'a haber veriyordu.

Asel'in asıl doktorunu da zor da olsa gittiğimiz yere getirmeye ikna ettiğimizde her şeyin güzel olmasını diliyordum.

Yaklaşık yirmi dakika sonunda Asel'in doğum yapacağı eve geldiğimizde Teoman, Asel'i kucakladığı gibi içeriye taşımıştı.

Lara da onların peşinden gittiğinde Mira'nın kolunu tuttum ve kendime doğru çektim.

"Mira." dedim hızla konuşmaya çalışarak, "Seni korumam için, seni göreceğim yerde dur." deyip dudaklarını öptüm. Mira benden çekilip, "Ben ölümsüzüm ve kendimi koruyabilirim." dedi ve gidecekken yeniden bana doğru koşup kollarını boynuma dolayarak dudaklarıma uzun bir öpücük kondurdu.

"Seni seviyorum."

"Seni seviyorum."

**OYYYYYYY**

(Mira)

Öykü doktor bizden baya bir kokmuştu, evde böyle iyi ve hastanede ki gibi ameliyat eşyaları olması ve her istediğinin burada olması onu şaşırtmaktan daha çok korkutmuştu. Elinde geldiği çantası da burada ki eşyaların yanında bir işe yaramamıştı.

Neyse ki bu durumu daha sonra konuşacağını söyleyerek doğumu başlatmıştı. Teoman, Asel'in elini tutmuş çığlıklarını dindirmeye çalışırken ben biriken göz yaşlarımı tutmaya çalışıyor bir yandan da sıkıca Lara'nın elini tutuyordum.

Lara elini omzuma koyup bana sarıldığında derin nefes alıp veriyordum. Asel'in yüzü bağırmaktan kıpkırmızı olmuş tüm damarları dışarıya çıkmıştı. Gözümün önünde böyle acı çekmesi ölümden bile daha zor olabilirdi.

"Normal doğum söz konusu bile değil. Sadece dört cm açılmış."

"O halde onu bayıltmalıyız." dedi isminin Vedat olduğunu öğrendiğim ve beni ölümsüz yağan yaşlı doktor.

"Güzel damar yolu biliyorsunuz umardım doktor Vedat Bey."

Vedat gülümseyerek ağır adımlarla Asel'e damar yolu açtı. Asel hala çığlıklar atarken Öykü doktor onu sakinleştirecek cümleler kullanıyordu. Abim ise onun alnında ki terleri havluyla siliyordu.

Asel'in kulağına eğilerek, "İyi olacaklar, sende iyi olacaksın. Söz veriyorum." dedi ve yanağından öptü.

Daha fazla dayanamayarak içeriye gittiğimde herkes ayakta oradan oraya dolanıyordu.

"Bu çok zor." dedim gözümden akan yaşı silerek, "O çok acı çekiyor." dediğimde Kılıç bana yaklaşıp kollarının arasına aldı.

"Merak etme birazdan geçecek."

Kapı zili duyulunca merakla ve birazda korkuyla Kılıç'tan uzaklaştım. Kılıç kapıya gidip delikten baktı ve bir kaç saniye bekleyip derin nefes aldı. Kapıyı açtığında Aras'ı görmüştüm.

Aras, Kılıç'ın yüzüne bakmadan yanıma doğru yürüdü, "Asel iyi mi?" diye sordu.

"Hayır." dedim asılan yüzümle, "Ama daha iyi olacak."

Aras beni daha iyi görebilmek için biraz eğildi, "Peki ya sen? Nasılsın?" diye sordu.

"Eğer ondan uzak durmazsan sen iyi olmayacaksın."

Kılıç, beni kendisine çektiğinde, "Şu anda bile bunun sırası mı?" diye sordum ama Kılıç'ın sert gözlerine bakıp başka bir şey demeden sustum.

Aras da derin bir nefes alarak bizden uzaklaştığında Kılıç başımı öperek belime girdi ve beni sıkıca sardı. Asel bayıldığı için artık çığlık sesleri yoktu ve salonda sadece sessizlik hakimdi. Kılıç'ın omzuna başıma gömmüştüm ve herkes gibi on dakikadır sus pus bir şekilde bekliyorduk.

Ve en sonunda içeriden bebek ağlama çığlıkları geldiğinde Kılıç'tan uzaklaşıp koşarak içeriye girdim. Aras'da peşimden geliyordu. Olduğum yerde Öykü doktorun elinde tuttuğu bebeğe baktığımda elimi kalbimin üzerine koydum. Abimle göz göze geldiğimde gözü ağlamaktan kıp kırmızı olmuştu. Bebeğine aşkla bakarken Asel'in saçlarını öpüyor ve Asel'in onu duymadığını bile bile ona bir şeyler anlatıyordu.

"Bebeği almanız ve temizlemeniz lazım. Lanet olsun burada böyle bir yer var mı?" diye bağırdı Öykü doktor telaşlı sesiyle etrafa bakınarak.

"Tamam ben hallede bilirim." dedi Aras kollarını sıvazlayarak bebeği kucağına aldı.

"Hemen yan odada boş bir bölüm var. Temiz ve hijyenik bir yer." dedi Vedat doktorda alnında ki teri silerken. "Asel burada doğum yapacak diye orayı bebek bakım bölümü olarak ayırdım." dediğinde Öykü doktor tek kaşını kaldırıp şaşkınca adama baktı ve daha sonra işine geri döndü.

Aras başını sallayıp bebekle içeriye girdiğinde Lina da elinde ki bebek çantasıyla onun peşinden girmişti.

Öykü doktor diğer bebeği de çıkarttıktan sonra bana baktı. Bebek çığlık çığlığa ağlarken başımı hızla iki yana sallayıp geri geri yürüdüğümde Lara soğuk kanlı ve cesur bir şekilde bebeği alıp, "İşte böyle." diye mırıldandı. Ve nazik bir şekilde oda içeriye girdi.

"İşte bitti..." diyen Öykü doktorun ardından Asel'in bağlandığı makineden tuhaf sesler çıkıyordu. "Nabız düşüyor." diye bağırdı Öykü doktor inanamayarak başını iki yana salladı, "Bu imkansız! Her şeyin normal gitmesi lazım." derken hızla bir şeyler yapıyordu.

"Tam zamanı Teoman." dedi Vedat doktor bir hışımla benim için kullandığı iğneyi çıkartarak.

"Ne yapıyorsunuz?" diye bağırdı Öykü doktor kendinden geçmiş bir şekilde, "Asel ölmek üzere! Şok cihazına ihtiyacım var."

"Onu kullanamazsın!" dedi Vedat hızla, "Kalbine uygulayacağımız kan ve o şok cihazı birleşirse dayanamaz."

"Siz delirdiniz mi? O ölecek."

Vedat doktor ısrarla, "Buna izin veremem." dedi ve abime doğru yaklaştı.

Abim tişörtünü yırtıp kendine acımadan hızla kalbinin üzerini neşterle deldiğinde şok olmuş gibi elimi ağzımla kapattım.

"Abi." diye mırıldandığım da bana bakıp, "Endişelenme, iyi olacağım." dedi.

"Daha fazla dayanamayacağım." dedi Bora eliyle ağzını kapatıp odadan çıktı. Evet her taraf kan kokuyordu ve bu koku tüm yeri sarıyordu ama şuan mide bulantımı umursayacak durumda değildim abim ne yapıyordu öyle?

Doktor elinde ki iğneyi kabine soktuğunda Teoman acıdan kızarmış boyun damarları çıkmıştı.

"Ne yapıyorsunuz?" dedi Öykü doktor Asel'e eliyle kalp masajı yaparken, "Siz delirdiniz mi?" diye bağırdı.

Kılıç hızla yere düşecek olan abime doğru koştu ve onu düşmekten kurtarıp koltuğa uzanmasını sağladı. Doktor elinde ki büyük iğneyi sonuna kadar kanla doldurmuştu.

"Çekilin lütfen!" dedi Vedat doktor, Öykü doktoru itekleyerek.

Öykü doktor kocaman iğneye bakıp, "Bu ne saçmalık!" diye haykırdı, "O ölecek diyorum ne bok yapıyorsun sen be adam."

Uraz araya girerek Öykü doktoru tuttu ve onu buradan uzaklaştırırken Öykü doktor Asel'i kurtarmak için Uraz'a vurarak kendisinden uzaklaştırmaya çalışıyordu. Uraz ise sertçe onu buradan çıkarttığında Vedat doktor bu sefer Asel'in kalbinin olduğu hizayı neşterle kesti.

Alamadığım nefes ile elimi boynuma götürdüm, bana da mı böyle yapılmıştı? Gözlerim abime kaydı uyuyordu ve kalbinden yaşlar süzülüyordu. Kılıç yanıma gelip, "Mira. Bakma." dedi ve gözlerimi kapatarak beni odadan çıkarttı.

Kan kokusu burnumda keskin bir yer edindiğinde Kılıç'ı itekleyip tuvalete doğru koştum ve kusa bildiğim kadar kustum. Ama koku hala burnumdaydı.

Titreyen ellerim ile aynada kendime bakıp göğsümü açtım, dikiş izi yoktu. Bu inanılmaz...

Elimi yüzüme su çıpıp dışarıya çıktığımda kendimi iyi hissetmiyordum. Ağır adımlarla salona geçtiğimde Öykü doktor üzerinde ki önlükleri çıkartmış yere fırlatmıştı. Kanlı önlüklere basmamaya özen göstererek yanına oturdum.

"Endişelenmeyin. Ne yaptıklarını biliyorlar." dedim derin bir nefes alarak. "Burada yaşananlar burada kalabilir mi? Lütfen."

"Aklım almıyor." dedi Öykü doktor gözyaşlarını silerek, "Aklım almıyor." diye tekrarladı, "O ölebilir."

"O ölmeyecek."

"Öykü Hanım bebekleri kontrol etmeniz lazım." dedi Aras yanımıza gelerek, "Onlar ağlıyorlar."

"Anne sütüne ihtiyaçları var çünkü." dedi Öykü doktor ayağa kalkarak, "Lanet olsun ki anne sütü içmeleri lazım." diye bağırdı.

"Mama olmaz mı? Anne sütü gibi mama."

"Öldü mü?" diye bağırdı Öykü doktor telaşla, "Asel öldü mü?" diye sordu.

"Hayır, ama uyanmayacak bir kaç gün."

"Gerçekten aklımı kaybedeceğim!" dedi ve öfkeli adımlarla içeriye gitti.

Ben de hemen peşinden gittiğimde Vedat doktor abimin göğsüne dikiş atıyordu. Her yer hala kan içindeydi ve bu midemin yeniden bulanmasına sebep olmuştu.

Öykü doktor kablolara bağlı olmayan Asel'in yanına gidip boynuna elini koydu ve başını Asel'in yanında ki boşluğa gömerek, "Yaşıyor." diye inledi. "Yaşıyor."

"Ölmeyecek artık."

Öykü doktor, Vedat doktoru umursamadan bebeklerin kaldığı odaya doğru yürüdü.

Ben de yavaş adımlarla Asel'e doğru yaklaştım ve titreyen ellerimi onun yüzünde gezdirdim. Moraran dudakları ve zayıf şekilde nefes alışverişi ile beni korkutuyordu. Ağlamama engel olamıyordum, gözyaşlarım Asel'in yanağına damlarken Lara'nın sesini duydum.

"Onu bu kandan kurtarmalıyız ve buraları toparlamalıyız." dediğinde Uraz'da yanımıza gelmişti.

"Umarım Teoman çabuk uyanır." dediğinde gözlerim uyuyan abime takılmıştı. Asel'e göre daha iyi durumdaydı.

Gözyaşlarımı silerek Uraz'ın, Asel'i kucağına almasını izledim. Ardından Lara sedyenin altında ki kanlı çarşafı çıkartıp hızlı bir şekilde yenisini serdi.

"Üzerini biz değiştiririz Uraz bebeklerin yanına git."

Uraz, bebeklerin yanına gittiğinde Lara ile birlikte Asel'e temiz kıyafetler giydirip, vücuduna yapışan kanları sildik. Vedat doktorda yerlere saçılan kanları temizlediğinde ortam artık cinayet yeri gibi durmuyordu ama kan kokusu hala tazeydi.

"Bebekleri gördün mü hiç?" diye sordu Lara Asya'nın yüzünü kibarca silerken.

Başımı iki yana salladığım da Lara tüm bu olanlara rağmen parlak bir şekilde gülümseyerek, "Onlara şimdilik anne sütü alamadıkları için özel mama verip susturduk. Teoman her şeyi düşünmüş kızları için. Ama hangisine Arya hangisine Elvin koyacaklarını bilemedik." dedi.

Ben de onun gibi gülümsemeye çalışarak, "Onları görmek istiyorum." dedim ve odaya girdim. Bebekler küvöz gibi bir kabın içinde uyuyorlardı ve Öykü doktor onların boylarını ölçüyordu.

"Neyse ki bebekler de hiçbir problem yok. Kısa sürede anne sütü isteyecekler."

"Asel uyanana kadar onların yanında olmanızı istiyorum." dedi Kılıç yumuşak bir ses ile, "Lütfen bize yardım edin." dediğinde kadın sinirle Kılıç'a baktı.

"Delirmek üzereyim! Gözlerimin önünde Asel'in göğsünü kestiniz, Teoman da kendi göğsünü kesti! Ve Asel şuan kablolara bile bağlı değil, bana neler olduğunu açıklamanızı istiyorum hemen!"

"Pekala." dedi Aras ayağa kalkarak, "Sizinle baş başa konuşacağımız bir yere gidelim. Size her şeyden söz edeceğim. Ama daha sonra bize yardım etmek zorundasınız!"

"Bebekleri sizin gibi delilerin eline bırakmayacağıma inanabilirsiniz." deyip odadan çıktığında Aras kaşlarını havaya kaldırıp, "O çok sert." deddi ve dudaklarını büzerek odadan çıktı.

Kimse Öykü doktora anlatmaması gerektiği konusuna karışmadı çünkü ona gerçekten çok ihtiyacımız vardı ama çok fazla soru sorduğu için bize zor yardım ediyordu ve burada yaşananları gördükten sonra neler olduğunu bilmek en büyük hakkıydı.

Gözlerim bebeklerin üzerindeydi ikisi de o kadar tatlıydı ki derin bir nefes alıp dışarıya yavaşça geri verdim.

Kılıç ellerini belime dolayarak, "Çok güzeller, değil mi?" diye sordu.

Başımı aşağı yukarıya sallayarak onu onayladım.

"Onlara aşık oldum." dedim gözümde ki dolan yaşları silerek.

Kılıç beni kendisine döndürüp, "Şşş, zor olan kısmı atlattık." dedi.

"Şimdi sıra daha zor kısımda. Bakalım arkadaşın Arif doğumun duyulmasına engel olabilecek mi?" diye sordu.

Lina'ya doğru döndüm. Bebeklere büyük bir aşkla bakıyordu, onun en büyük hayaliydi bu ve o... o çok mutluydu.

"Kimse bunu görmedi bizden başka, nasıl haberleri olacak?" diye sordum.

Lina üzgün gözlerle bana bakıp, "İşte bizi korkutanda bu bunun nedenini bilmememiz." dedi.

Bebeklere kaydı gözlerim nasılda güzellerdi böyle. Nasıl kıyacaklardı size? Acımadan bunu nasıl öldürmek isteyeceklerdi? Bu dünyada ki eşsiz kokunuzu nasıl kana bulamak için sabırsızlanıyorlardı, düşündükçe yüreği sızlıyordu. Bedelini size ödetmelerine izin vermeyecektim, sizin için canımı vericem ama sizi kaybetmeyeceğim.

Sizi ne olursa olsun koruyacağım.

Sevgiyle kalın ♥

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top