- Bölüm 43 -

Bol oy ve yorum olsun canlarım ♥

(Kılıç)

Vücudumda hızla geçen kan akışlarını hissediyordum. Zor bir şekilde gözlerimi açtığımda Mira'nın küçük yüzü ile karşılaştım. Gözlerimi kapatıp yeniden açtım. Rüya olmasından, her gece gördüğüm gibi hayal olmasından ve bir anda gitmesinden korkuyordum.

İnce belinde duran elimi kaldırıp, yüzüne düşen kısa saçlarını kulağının arkasına koydum. Kahkül ne kadar da güzel yakışmıştı böyle. Ağrıyan bedenimi umursamadan doğruldum ve Mira'nın yüzüne hasret kaldığım öpücükleri kondurmaya başladım. Huysuzca eliyle yüzünü kaşımaya başladı. Gülümseyerek geri uzandım ve burnumu onun burnuna değdirdim.

Çok özlemiştim, bu ölmekten daha da beterdi. Sadece kalbim değil bedenimde ona bağlanmıştı. Bu işimi çok daha zorlaştırıyordu.

"Kılıç?"

Mira gözlerini açıp bana baktı ve doğrulup eliyle saçlarını düzeltti. Onun sesinin kulaklarımı doldurmasını dinledim. Buram buram her yere işleyen kokusunu içime çekerken uykulu bir şekilde yüzüme bakıyordu.

"Kılıç?" diye yeniden sorduğunda gülümseyerek ben de doğruldum ve ona baktım.

"İyi misin?"

Başımı olumlu anlamda salladığımda Mira kuruyan dudaklarını ıslattı. Benimle konuşmak istiyordu ama fazlasıyla çekiniyordu. Konuşacak çok şey olduğu için nereden başlayacağını bilemiyordu. Hislerini zor bir şekilde anlaya biliyordum çünkü çok karışıktı, tüm duyguyu değişimini aynı anda yaşıyordu ama bunlar arasında en baskın olanı bana duyduğu sevgiydi.

"O zaman, akşam yemeği yemek ister misin? Ben çok acıktım."

"Olur."

Mira yataktan kalkıp, "Sen burada kal. Ben yemeği buraya getiririm." dedi.

Bir şey demeden geriye doğru yaslandım. Mira odadan çıktığında içimde yeniden ona karşı dolmak bilmeyen özlem duygusu bastırdı. Mira'nın başını koyduğu yastığı kucaklayarak beklemeye başladım.

Mira on dakika sonra elinde tepsiyle geldi ve karşıma oturdu.

"Daha sonra Lina kek getirecekmiş." deyip kendi önünde duran tabağın içinde ki yemeği yemeye başladı. Çok acıkmış olmalıydı çünkü önünde ki yemeği o kadar kısa sürede bitirmişti ki ben henüz tabağımdan bir kaşık bile almamıştım. Ondan gözlerimi ayırmak istemiyordum, sadece onu izlemek istiyordum. Çünkü benim ihtiyacım olan yemek değildi, Mira'ydı. Ona hasret kalmıştım ve izleyerek içimde ki doyumsuzluğu bastırmam lazımdı.

"Neden yemiyorsun?" dedi Mira tabağını ekmek ile sıyırırken.

"Yoksa beğenmedin mi?" diye başka bir soru yöneltti.

Cevap vermeden onu izliyordum tamamen yemeğini bitirdikten sonra tepsiyi alarak komodinin üzerine koydum.

"Hadi ama bir şeyler ye. Bir aydır sadece iğneler ile besleniyorsun."

Mira'nın kolundan tutup kendime çektim ve sıkıca sarıldım.

"Özür dilerim." dedim omzunu öperken. "Özür dilerim." diye tekrarladım. "Seni orada bıraktığım için kendimi asla affetmeyeceğim."

Mira kıpırdamadan duruyordu. Ne diyeceğini bilemiyordu benim ile bu konuları konuşmaya henüz hazır olmadığını biliyordum. Ama kendimi affettirmem gerekiyordu.

"Bunları iyileşince konuşuruz." deyip benden uzaklaştı, "Senin için yapabileceğim bir şey var mı? Nasıl daha iyi olabilirsin?"

Onu onaylarcasına başımı salladım, "Evet var." diyerek dudaklarını öptüm. Mira  öpmeme karşılık vermiyordu, dudaklarımızı ıslatan göz yaşı ile gözlerimi araladım ve Mira dan uzaklaştım. Mira uzaklaşmam ile birlikte elleri ile yüzünü kapatıp hıçkırıklar içinde ağlamaya başladı.

"Mira." dedim tiz bir ses ile elimi onun omzuna koyarak.

Mira beklemediğim bir sinirle elini benden çekip ayağa kalktı. Öfkesi o kadar gün yüzüne çıkmıştı ki bunu hislerim ile anlamama gerek yoktu. Sakince ayağa kalkıp ona baktım.

"Güzel olacağını mı sandın? Gidince her şeyin hallolacağını mı sandın? Kılıç sana güvenmiştim!" diye bağırdı. "Aramanı bekledim, sana ulaşmaya çalıştım hiçbirini yapamadım. Dayanamaz gelir dedim!"

Başını iki yana salladı, "Gelmedin." diye bağırdı, "Aptal bir oyun yüzünden yara alan kalbimin kabuk tutmasını beklemeden, bir de gidişinle yaraladın ama bu sefer sadece yaralanmadı paramparça oldu."

"Seni ne kadar özlediğimi biliyor musun?" diye yırtılırcasına bağırdığında sakinleşmesi için omuzlarından tuttum. Ama o çırpınarak benden uzaklaşmak istedi. Bırakmayıp ona sıkıca sarıldığımda bana vuruyordu, tüm öfkesini vurarak çıkartıyordu. İstediğim de buydu tüm öfkesini benden çıkartması.

"Eğer özel güçlerin olmasaydı, bana bağlı olan bir kalbin olmasaydı gelmeyecektin, değil mi?" diyerek başını iki yana salladı. "Bu hiç adil değil." diye bağırdı.

"Bu hiç adil değil çünkü, her gün her gece ağlarken kalbim senin kadar ağrıdı ama sen yanımda yoktun! Gelmedin, ben de acı çektim, benim de kalbim yandı. Belki senin gibi bir hal almadım ama kalbim, bir insanın yüreği en fazla ne kadar yana bilirse o kadar yandı."

Son bir güçle beni itip yüzüme baktı. "Şimdi de geldin! Benim için mi? Yoksa kendin için mi?"

"Zamanında gelmediğim için özür dilerim. Bu kadar beklettiğim için..." deyip Mira'ya doğru bir adım attım, "Bu kadar üzülmene sebep olduğum için özür dilerim. Gelmeyi çok istedim ama hayatına girdiğimde hayatının yeniden mahvolacağını düşündüm. Mira gittim çünkü yüreğinden geçen en ağır şey beni görmemen idi. Bana kurduğun 'seni istemiyorum' lafları, öfkeli gözlerin Mira bunlarla yaşamak bu halde olmamdan bile daha kötü. Senin haberlerini alıyordum, mutluydun hayatına girip yeniden her şeyi mahvedemezdim buna hakkım yoktu."

"Sensiz iyi olabileceğini nasıl düşünebilirsin?" dedi kızaran gözlerini elinin tersiyle silerek.

"Düşünmedim Miram, sadece mutluluğunu bozmak istemedim. "deyip ekledim. "Şimdi yine yenildim; sana, aşkına, kokuna, gülüşüne. Gördün, yine yapamadım, asla da sensiz yapamayacağım. Benim ne kadar gitmemi istesen de, ben sensiz yapamayacağım."

Mira daha fazla dayanamayarak yere oturduğunda ben de yanına oturdum ve eğik yüzünü dikeltmek için çenesinden tutup kendime baktırdım.

"Seni seviyorum." dediğimde Mira kollarını boynuma dolayarak bana sıkıcı sarıldı.

"Seni affetmeyeceğim." dedi sırtıma vururken, "Seni affetmeyeceğim." diye tekrarladı.

Gülümseyerek kısacık saçlarını okşadım.

*

*

*

(Mira)

"Daha iyi mi?" diye sordu Bora yanıma oturarak. İki gündür Kılıç ile aynı odada kalıyordum ve pek fazla odadan dışarıya çıkmıyordum. Bora ile aynı evde yaşamama rağmen onunla henüz yeni baş başa kalabilmiştik mutfakta.

Abim de arada bizi ziyaret ediyor 'Mira arada evine de uğra' diye bana trip atıyordu.

"Sanırım öyle, göz altında ki morlukları yok oldu ve yüzüne renk geldi." Dedim.

Bora sesli bir şekilde nefes alıp, "Bir adam düşün, senin uğruna bu hale geliyor. Ne kadar da romantik." dedi.

Bora'ya bakıp başımı belli belirsiz salladım. Tabi bu sorumluluk yükünü asla bilemeyecekti.

"Neyse, akşam şarkı için bara gelsene. Uzun zamandır çıkmıyorsun."

"Olur." dedim ve ayağa kalkarak tepsinin içine kek koydum.

Bora gülümseyerek, "Teoman bir, sen iki. Elinizde tepsi, sevdiğinize yemek yedirmeye çalışıyorsunuz." deyip duraksadı, "Ama artık Teoman tepsileleri kaçırıyor malum, Asel..." deyip yanaklarını şişirdiğinde Asel'in taklidini yapıyordu.

Gözlerimi irileştirip güldüm, "Sakın Bora!" dedim. "Sakın dalga geçme."

Bora hızla, "Asla." dedi. "En azından onun yanında asla. İki hafta önce kilolu dediğimde yüzüme attığı o sert tokat hala kulaklarımı çınlatıyor."

O günü hatırlayarak kahkaha attım, "Manyaksınız." diyerek mutfaktan çıktım ve öfkeden burnundan soluyan Lara ile karşılaştım. Neredeyse çarpışıyorduk ama son anda durması ile bunu atlattık. Saçları ıslaktı ve duştan çıktığı son derece belliydi.

"Hey, hey." dedim, "Neyin var?"

"Şu... şu kuduz köpek var ya onu döveceğim." diye bağırdı. "Bora! Yaşamak için bana yalvaracaksın."

"Neden?" dedim alt dudağımı ısırarak.

"Aptal çocuk şampuanın içine her şeyi atmış! Yumurtadan tut sirke ve kötü kokan her şey!" diyerek saçlarına dokundu, "Kokular gitsin diye bir kutu şampuanı bitirdim."

Mutfak kapısının önünden çekilip, "Çok haklısın, Bora senindir ne yaparsan yap."

Lara öfkeli bir şekilde mutfaktan içeriye girdi ama sanırım Bora çoktan bahçe kapısından kaçmıştı.

Onları arkamda kavga dövüş halinde bırakarak merdivenleri çıktım ve Kılıç'ın odasına girdim. Odada yoktu, tuvaletten gelen ses ile duşta olduğunu anlamıştım. Tepsiyi masaya bırakarak camdan dışarıya baktım. Abim ve Asel bahçede Yakışıklı ile oynuyorlardı. Gülümseyerek ikisini izledim, böyle uyumlu olmaları ve abimin Asel'i böyle sahiplenmesi beni fazlasıyla mutlu ediyordu.

Kılıç, banyodan çıktığında ona baktım. Üzerine tişört giymemişti, gözlerim kehribar yazan döğmesine takıldı. Daha sonra gözleri ile buluştuğumda üzerine tişörtünü giyinerek masada duran yemeğe baktı.

"Pek aç değilim."

Kaşlarım istemsizce çatılmıştı, "Kaç gündür yemek yemiyorsun, ölmek mi amacın?" diye saçma sapan soru yönelttiğimde onunla beraber ben de gülümsemiştim.

"Pekala, "dedim boğazımı temizyeleyerek, "Ölümsüz olman, yemek yemeden yaşayacağın anlamına gelmiyor." deyip ekledim. "Hem ben yaptım yemeği."

Kılıç dudaklarını büzerek masada duran yemeği aldı ve yatağa oturup, tavuk mantar ve patates karışımı olan yemeğe baktı.

"Son derece güzel gözüküyor." dediğinde yanına oturdum.

"Tadı nasıl?"

Kılıç bir kaşık alıp ağzına attığında etkilenmiş gibi dudaklarını büzdü, "Gerçekten çok güzel." deyip tabağın hepsini yediğinde gülümseyerek başımı salladım.

"Ellerine sağlık." dediğinde gülerek tepsiyi aldım.

"Oldu Lina'ya iletirim." dediğimde anlamsız gözlerle bana bakıyordu, "Cidden inandın mı benim yaptığıma?" diye sorduğumda ağzını aralayıp başını olumlu anlamda salladı.

"Tüm gün bu odada seninleydim. Sadece yarım saatliğine aşağı indim hangi ara yapabilirdim ki?" diyerek güldüm. "Dün ki yemekti ısıtıp getirdim, demek ki yemen için arada ufak tefek yalanlar söylemek zorundayım."

Kılıç gülerek, peşimden geldiğinde ilk defa odanın dışına çıkıyordu. Yavaş yürüyordu ama zamanla düzeleceğini biliyorduk. Ben kirli bulaşıkları mutfağa bıraktığımda, o da salona doğru yürüdü ve salonda oturdu.

Bora ve Lara bahçede yeni keşfettikleri pubg diye bir oyunu oynuyordu. Demek ki kavgaları son bulmuştu, manyaklardı cidden. Uraz ve Lina da beraber vakit geçirmek için dışarıya çıkmışlardı. Kılıç'ın karşısında ki koltuğa oturduğumda beni izliyordu.

"Yine başlama." dedim saçlarımı düzeltip, "Yüzümü inceliyorsun ya dik dik. Yapma."

Kılıç tepki olarak sadece gülümsediğinde kapının zili çaldı. Ayağa kalkıp kapıyı açtığımda dershaneden arkadaş olduğum Sibel'i gördüm.

"Mira." dedi gülümseyerek, "Nerelerdesin iki gündür dershaneye gelmiyorsun, arıyorum açmıyorsun." dediğinde telefonumun varlığını yeni hatırlamıştım. Kılıç geldiği için telefonu tamamen unutmuştum.

"Şey, ben biraz rahatsızdım da. Telefonum da bozuk, yaptıramadım." deyip yalan söylediğimde içeriye girmek için ayakkabılarını çıkarttı.

"Bugün kursta öğrendiğimiz şeyleri anlatmaya geldim. Bu arada abin açtı kapıyı ve burada olduğunu söyledi, iki eviniz mi var?" diye sorduğunda derin bir nefes aldım.

"Burası da kuzenimin evi, bir nevi iki evim var işte." deyip sahte bir gülümseme attığımda içeriye doğru yürüdü. Salona geldiğinde ben de arkasından yürüyordum.

Sibel salonda oturan Kılıç'ı fark edip durdu ve bana döndü, "Kuzenin bu mu yoksa?" diye sordu. Kılıç dan etkilenmiş gibi gözleri parlıyordu.

Kılıç bizi fark edip ayağa kalktı. "Aa Kılıç benim..." deyip Kılıç'ın gözlerine baktım. "Erkek arkadaşım."

Kılıç bu söylediğime gülümseyerek karşılık vermişti, aldığı nefes ve parlayan gözleri ile bana uzun uzun baktı.

"Öyle mi? Hiç haberim yoktu bir erkek arkadaşın olduğundan."

Derin nefes alıp, "Yaa, kendisi yurt dışındaydı, daha bugün beni görmek için buraya geldi." dedim.

"Ay o zaman ben gideyim, sizi yalnız bırakayım."

Hızla, "Hayır, hayır." dedim ve kolundan tuttum, "Gel benim odamda çalışalım."

Sibel'i tutup burada kaldığım odaya götürdüm ve kapıyı kapattım. Sibel odama bakıp, "Ne güzel iki evde de ayrı odan var." derken ona onay veriyordum.

(Kılıç)

Neredeyse otuz dakikadır odadan çıkmıyorlardı, Mira'yı çok fazla özlemiştim. Mutfağa gidip kek ve meyve suyu alıp tepsiye yerleştirdim. En azından bunları odaya götürürken Mira'nın yüzünü görüp biraz daha özlemimi bastıra bilirdim.

Mira'nın kapısına tıkladığımda, 'gel' diye seslendi.

İçeriye girip, "Biraz mola vermeniz adına kek ve meyve suyu getirdim." deyip kitaplarının yanına tepsiyi koydum.

"Çok teşekkür ederiz..." dedi Sibel daha sonra, "İsminiz nedir?" diye sordu.

"Kılıç."

"Kılıç, sen şu soruyu anlarsın bakar mısın şuna." diyen Mira'ya bakıp elinde bana doğru uzattığı test kitabını aldım.

"Cevap b." dediğimde Mira değil ama Sibel şaşkınca bana bakıyordu.

"Vay be, nasıl şak diye yaptın. Dünden beri beş kişi bu soru için uğraşıyor."

Mira gülümseyerek, "Kendisi zeka küpüdür, IQ tavan." dediğinde tek kaşımı kaldırıp ona baktım. O ise kaş işaretleri ile odadan çıkmamı söyledi.

*OYYYYYYYYYYYYYYYYYYYY + YORUMMMMMMMMMMMMMMMMM

Neredeyse iki saatin sonunda Sibel nihayet gitmişti, Mira'yı resmen esir almıştı benden. Mira salona doğru gelip karşı koltuğa oturduğunda ayağa kalkıp yanına oturdum ve onu kollarımın arasına aldım.

"Ne yapıyorsun?" diye sorduğunda gülümseyerek başına öpücük kondurdum.

"Erkek arkadaşın olarak sana sarılıyorum."

"Henüz değilsin."

"Sibel'e öyle söyledin."

"Şımar diye söylemedim, kuzenim deseydim sürekli tepemde olacaksın inanmazdı bu yüzden erkek arkadaşım dedim."

Bunların önemi yoktu tek önemli olan Mira'nın şuan kollarımın arasında oluşuydu.

"Aptal sana adam 190 yönünde diyorum sen diğer yöne gidiyorsun. Of Lara artık daha iyi öğrenmek zorundasın şu oyunu hala birinci olamadık."

Lara hırçın bir ses ile, "Öğreniyorum işte Bora!" diye bağırdı.

Bora 'he he' derecesini başını sallayıp Mira'ya baktı, "Hadi starım gidelim." dediğinde Mira kollarımın arasından kalkmak için doğruldu ama buna izin vermedim.

"Nereye?"

Bora güler suratı ile, "Bara, Mira orada şarkı söyleyecek." dedi.

Çatılan kaşlarım ile kollarımı serbest bıraktığımda Mira bana doğru döndü, "Evet, eğer dinlemek istersen sen de gel." diye teklifte bulundu.

Tam ağzımı açacağım sırada hızla, "Kavga çıkartmak, kıskançlık krizi yüzünden ortalığı yıkmak ve beni sinir etmek yok!" peş peşe sıraladığı kurallara sessiz kaldım ve başımı salladım. Ben gideli bir hayli değişmişti ortalık sanırım. Gidip o bara kimlerin girip çıktığına bakmam lazımdı.

***

Mira sade ama şık bir elbise giyinmişti, kısa saçları sayesinde belirginleşen boynu ve omzu beni benden alıp ayrı diyarlara götürüyordu.

Lara, Bora ve ben gidecektik Mira'yı izlemeye. Sanırım sahneye o kadar çok çıkıyordu ki herkes alışmıştı bu duruma. Ama ben oldukça merak içerisindeydim ve tabii birazcıkta kıskanıyordum çünkü sevdiğim kadında gördüğüm tüm güzellikleri başkaları da görecek diye aklım başımdan gidiyordu.

(Mira)

Kılıç mekana girer girmez tam sahnenin önünde ki masada durdu onu o kadar yakın ve net görüyordum ki avuç içlerim heyecandan terlemişti. Nasıl şarkı söyleyecektim onun gözleri bana böyle bakarken.

Hepimiz masanın etrafında toplanmıştık, Bora biraz daha insanlar gelince çıkacağımı söylemişti. Lara ile gülerek sohbetler ederken Kılıç put gibi duran yüzü ile etrafa bakıyor her insanı tek tek izliyordu. Bazende Bora'yı buluyor kulağına bir şeyler fısıldıyordu sonra Bora başını sallayıp güvenlik görevlilerine mekandan bazı kişileri çıkarttırıyordu.

"Kılıç." dedim burnumdan soluyarak. "Sana dedim rahat dur."

Kılıç başını sallayarak boğazını temizledi, "Rahatım Miram." dediğinde gözleri benimle buluşmuyordu bile.

Kılıç'ın çenesini sert bir şekilde tutup bana bakmasını sağladım, gözleri gözlerim ile buluştuğunda tek kaşını kaldırmış bir şekilde duruyordu. Şuan içimde onu öpmek için büyük bir arzu oluşmuştu ama bunu yapmayacaktım çünkü kolay kolay affetmeyecektim. Elimi çenesinden çekip, "Uslu dur." diye tembihledim.

Kılıç başını aşağı yukarı salladığında Bora gelip, "Hazırsan çık Mira." dedi.

"Hazır hazır." dedi Lara eliyle alkış tutarak.

Tam gidecekken Kılıç kolumdan tutup beni kendisine çekti ve yanağımı öperek kulağıma, "Herkese bana baktığın gibi bakma, çünkü o zaman istemediğim şeyler yaparım." dedi.

Gülümseyerek başımı belli belirsiz salladım ve kolumu ondan çekip sahneye çıktım. Şarkımı gitariste söyleyip oturduğumda heryer kararmıştı.

Gözlerim Kılıç ile buluştuğunda göğsünde birleştirmiş yüzüme bakıyordu. Gülümsediğimde çatık kaşları düzelmiş yüzüne hafif bir tebessüm hakim olmuştu.

"Bu şarkı, sana gelsin gönlümü yerle bir ettiğin halde kendisinden vazgeçemediğim güzel adam."

Yıllar geçse de üstünden

Bu kalp seni unutur mu

Kader gibi istemeden

Bu kalp seni unutur mu

Bir hasretlik yüzün vardı

İçimde bir hüzün vardı

Söyleyecek sözün vardı

Bu kalp seni unutur mu

Bu kalp seni unutur mu

Kalbim seni unutur mu

Bir hasretlik yüzün vardı

İçimde bir hüzün vardı

Söyleyecek sözün vardı

Bu kalp seni unutur mu

Bu kalp seni unutur mu

Kalbim seni unutur mu

Araya fon müziği girdiğinde gözlerimi kapattım ve şarkının ritmini dinledim gözlerimi yeniden açtığımda karşımda duran Kılıç yoktu. Gözlerim hızla etrafı aramıştı ama o yinede yoktu. Fon müzik bitmiş nakarat yeniden girmişti derin nefes alıp sözleri söyeleyecekken başka bir ses duydum.

Anlamı yok tüm sözlerin

Sensiz geçen gecelerin

Yaşanacak senelerin

Bu kalp seni unutur mu

Kılıç dizeleri söylerken gözlerimi ondan alamıyordum elinde gitarı ile sahnenin arkasında gitarist ile yer değiştirmiş şarkıyı söylemişti. Ona doğru dönüp gülümsedim ve yaptığı kaş göz işareti ile şarkıyı ben söylemeye başladım.

Bambaşka bir halin vardı

Farketmeden beni sardı

Benliğimi benden aldı

Bu kalp seni unutur mu

Bu kalp seni unutur mu

Deyip Kılıç'a yeniden baktığımda benimle birlikte son sözü söyledi.

Kalbim seni unutur mu ?

Herkes alkış ıslıklar ile bizi alkışlarken ayağa kalktım, Kılıç gitarı bırakıp elini bana uzattığında tuttum.

"Hadi bakalım bu kadar eğlence yeter, şimdi seni kaçırıyorum."

"Nereye?" dedim heyecanımı gizleyemeden.

"Birlikteyken ne önemi var, sadece ikimizin olacağı bir yere gidelim."

"Gidelim."

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top