- Bölüm 42 -

Bol oy ve yorum olur inşallah ♥

Lütfen desteklerinizi göstermeye devam edin ♥


(Kılıç)

Terk edilmiş bir şehir gibi karanlığa gömülmüş bir şekilde yaşıyordum. Tabii buna yaşamak denirse.

İçimde ki özlemi nasıl anlata bilirdim, anlaya bilir misiniz? Sanmıyorum.

Her geçen gün azalan gücüm değildi beni bitiren. Onsuz geçirdiğim aylarım, günlerim, saatlerim, dakikalarım, saniyelerim ve saliselerimdi beni bitiren. Yaşamak ölmekten daha zor, hele de dokunamazken, kokusunu içime doya doya çekemezken.

Başımda ki bir sürü sözcük haznesini algılayamayacak kadar yorgun ve bitkin hissediyordum kendimi. Mira karşı evimdeydi ve bedenim bu yüzden daha fazla acı çekiyordu, ona gitmek için can çekişiyordu. O bedene bir kere dokunup, kokusunu içine çekmek için adeta yırtılıyordu.

"Niye çağırmıyoruz, niye söylemiyoruz Kılıç'ın geldiğini Mira'ya, Uraz?"

"Çünkü Kılıç böyle olmasını istiyor."

"Onun konuşacak gücü bile yok! Bu kararı ona bırakmamalıyız."

Yorgun gözlerimi araladım ve Lara ile göz göze geldim, Lara saçlarını savurup, "Bana öyle bakma! Gözümüzün önünde ölecek gibi duruyorsun." deyip ekledi. "Endişeleniyorum."

Uraz derin bir nefes alıp, "Yüklü miktarda ağrı kesiciyi aldı zaten. Bir kaç saat sonra konuşacak duruma gelir ama dedikleri benim dediklerimden farklı olmayacak."

Bora hızla, "Ben Mira'ya haber vereceğim, o benim en yakın arkadaşım. Ondan bunu saklayamam."

Bora kapıya doğru yürüdüğünde Lina ona engel oldu.

"Dinleyin." dedi Uraz sakin bir ses tonu ile, "Mira'yı düşünüyor Kılıç. Onu hava alanında o şekilde bıraktığı için Mira'nın ona bir daha güveneceğini düşünmüyor ve Mira'nın 'sana güvenmiyorum, seni unuttum' laflarını duymamak için ölmeyi göze alıyor."

Başını iki yana salladığını gördüm sesinden hüzün akıyordu.

"Kılıç, Mira için kendinden vazgeçiyor. Onu buraya getirene kadar neler çektiğimi bilmiyorsunuz. Mira'nın düzelen hayatını yeniden mahvetmek istemiyor." dediğinde yorgun gözlerim ile göz göze geldi.

Gözlerimi kapattım ve yorgunca geri açtım bu 'evet' demekti. Mira'nın bana nefret dolu ve öfkeli bakışlarına hazır değildim, o gözlerde ki kızgınlık beni şuan ki halimden daha kötü hale sokabilirdi.

"Mira, Kılıç'ı hala seviyor." diye bağırdı Lara gözünden akan yaşlarını silerek, "Lanet olası bir iş yüzünden Kılıç'ın böyle olmasına izin veremem."

Bora da Lara'nın arkasında durup. "Bunu Mira'ya nasıl açıklayacaksınız?" diye sordu, "Kılıç'ın şimdi ki halinden Mira haberdar olsa 'neden bana önceden söylemediniz onu bu halde olmasına izin verdiniz' diye size kızar."

Gözlerimi yeniden kapattığımda dünya ile tüm bağlantım kopmuştu.

(Mira)

Asel'i anladım da abiminde sanki midesinde kramplar var gibiydi. Sürekli odamın etrafında dolaşıyor ve bana bir şey diyecekmiş sonra vazgeçmiş gibi gidiyordu. Asel'in farklı yönü yoktu gözlerimin içine bakıyor ve gülümsüyordu. Aldığı derin nefesler ve tuhaf sessizlikleri beni ürkütüyordu. Neler oluyordu bu ikisin henüz çözememiştim ama ileride illa ki kokusu çıkacaktı.

Odadan çıkıp salona indiğimde abimin yakışıklıya mama verdiğini gördüm. Daha sonra ikisinin yanına gidip, "Ne yapıyorsunuz yakışıklılarım." dedim.

Abim nefesini dışarıya verip, "Ne yapayım, senin yaramazı doyuruyorum." diyerek salona göz attı ve fısıltılı bir ses ile, "Aynı Asel gibi. Doymuyor." deyip güldü.

Ben de abim ile birlikte gülerek, "Eğer bu dediğini duyarsa seni mahveder." dedim.

Abim beni onaylayıp ayağa kalktığında mutfakta elinde kocaman yemek tepsisiyle çıkan Asel'i gördük. Yaklaşık yarım saat önce yemek yemiştik ama sanırım Asel yine acıkmıştı.

"Hayatım." dedi abim omuzlarını düşürerek, "Böyle aralıklarla yediğin için midende kramplar oluşuyor. Doktor ne dedi istediğimiz 18 kiloyu aldın. Yani artık çok fazla yiyip kendine ağrı çektirme."

Asel elinde ki tepsiye masaya koyup yüzünü astı, "Ne yapayım çabuk acıkıyorum." diye isyan etti ve ellerini yanaklarına götürdü, "Hem sen bana şişko mu diyorsun? Daha fazla kilo alma camış gibi oldun mu diyorsun?" diye kızdı.

Abim eliyle ağzını kapatıp hızla bana döndü, "Mira ben öyle mi dedim?" diye sordu.

Gülmemi hızla kesip, "Asla." dedim ciddi bir tavır sergilemeye çalışırken.

"Abim senin miden ağrımasın diye diyor canım. Hatırlamıyor musun bir ara her şeyi üst üste yediğin için mideni bozdun. Hepimizi korkuttun"

Asel yemek tabağına bakıp, "Ama bir şeyler yemek istiyorum." dedi.

Abim hızla masada ki tepsiyi alıp, "Meyve!" diye heyecanla güldü, "Şimdi ben güzel karıma meyve tabağı yapacağım. Yanına da su."

Asel dudaklarını yalayıp, "Hadi o zaman çabuk." diyerek abimin elinde tuttuğu tepsiden biraz ekmek kopardı, "Sen hazırlayana kadar midemin açlığını alsın." deyip koltuğa gelişi güzel bir şekilde oturdu.

Kahkaha atarak Asel'in yanağını öptüm, "Hadi ben gidiyorum." dedim.

"Nereye?" dedi Asel hızla ağzında ki lokmayı hızla yutarak, "Bugün kursun yok."

Anlamsız telaşına gülümsedim, "Evet, Lara'ya gideyim dedim. Hem uzun zamandır Lina'nın keklerini de yemiyordum." deyip kahküllerimi düzelttim. Saçlarım biraz uzama gösterse de kahküllerimin boyu hala aynıydı.

"Bence Teoman'a da bir sor." dedi endişeli bir gülümseme ile. Çatılan kaşlarımı fark edip hızla, "Çünkü bazen seninle ilgili bir plan yapıyor. Film izlemek gibi. Sonra hop sen gidiyorsun çok üzülüyor." dedi.

Başımı aşağı yukarı sallayarak, "İyi bakalım." dedim.

Mutfağa doğru gidip, mutfak kapısından meyveleri kesen abime baktım. Islık eşliğinde meyveleri dilimliyor ve bundan büyük bir zevk alıyordu.

"Abi." dedim gülerek, "Ben Lara'ya gidiyorum."

Abim beklemediğim bir hız ile karşımda durup, "Neden?" diye sordu.

"Ay ne neden abi." deyip sinirli bir sesle konuştum. "Aaaa ama size. Bu ne canım karı koca tuhaf tuhaf sorular soruyorsunuz. Zaten kaç gündür başımda dikilmiş duruyorsunuz. Gidiyorum ben." dedim ve abimin cevap vermesine fırsat tanımadan mutfaktan çıktım. Biraz fazla mı çıkmıştım bilmiyorum ama kaç gündür yok temizlik yok gezme deyip nereye gitmek istesem engel oluyorlardı.

Kapıyı açar açmaz ise Aras ile karşı karşıya geldim. Şaşkınlığımı gizleyemeden, "Aras?" diye soru dolu bir edayla onun yüzüne baktım.

"Selam." deyip elinde ki bileti bana uzattı, "Sana bir teklifim var." dedi.

Uzattığı opera biletlerine bakıp başımı kaşıdım.

"Opera sever misin?"

Zoraki bir gülümseme ile, "Aslında, daha önce hiç gitmedim." diye itiraf ettim.

"Harika, o zaman bu akşam saat sekizde seni alıyorum, bu gece için senden daha güzel birini bulamam."

Abim kapıda belirip elini omzuma attı, "Akşam saat sekiz'i duyunca konuşmaya dahil olmak istedim." dedi.

Aras gülümseyerek, "Mira'yı operaya götüreceğim." dediğinde henüz ona evet bile dememiştim. Bu durum canımı sıksa da belli etmeden abimin yanıtını bekledim.

"Öyle mi?" diye sordu, "Kaç saat sürecek bu opera."

"İki."

Abim bana bakıp, "Güzelim, akşam için bir işin var mı?" diye sordu.

Başımı iki yana salladım. "Yok." deyip Aras'a baktım. "Tamam o zaman akşam saat sekizde."

Abim, Asel'in sesi ile gittiğinde Aras kendisine fırsat doğmuş olacak ki gülümseyen suratı ile yanağımı öptü. "Bana eşlik ettiğin için teşekkür ederim."

-- OY VERİN CANLARIM --

Sekiz olmasına iki saat vardı yani Lara'ya gitmem yalan olmuştu. Hazırlanmaya önce duş alma ile başladım. Daha sonra biraz araştırma yaptım. Operaya hangi kıyafet ile gidile bilir diye. Bordo renkli askılı ve dizimin üzerinde olan elbiseye karar kıldım.

Saat yaklaştığında Asel'in yardımı ile saçlarıma fön çektim ve kıyafetime uygun hafif bir makyaj yaptım. Asel elbiseye uygun takı ararken eli Kılıç'ın bana hediye ettiği takı setine gitti ve hızla kutuyu açıp 'vayy' diye ses çıkarttı.

"Bu harika bir takım." dediğinde aldığım nefesin soluk boru mu yaktığını hissediyordum.

Asel kolyeyi alıp arkasına baktığında kalbimi delip geçen o sözleri söyledi, "Ya'aburneee." deyip kaşlarını çatta, "Anlamı nedir?" diye sordu.

"Arapça'da 'Beni sen göm; ben senden önce ölmek istemiyorum çünkü sensizliğe dayanamam.' demek."

Sesim sona doğru çatlamış ve uzun zamandır içime akan göz yaşlarım gün yüzüne çıkmıştı.

Asel şaşkın bir şekilde yüzüme bakıp, "Ah bu, Kılıç'ın hediye ettiği kolye İdi..." deyip hızla kutuyu kapattı ve çekmecemde sakladığım yere geri koydu.

Pişmanlık dolu bir şekilde, "Özür dilerim." dedi.

Ama ben onu duymadan ağlamaya devam ediyordum, "Asel ben çok özledim." diye elimi kalbimin üzerine doğru götürüp vurdum."Kokusunu, bakışını, sesini. Nasıldır? Haberim bile yok."

Asel de benim gibi göz yaşlarını akıtıp, bir şey demeden sıkıca sarıldı. 

"Şşşş, ağlama. Senin gözünden akan her yaşın sebebi biziz." diyerek başını salladı, "Bundan çok utanıyorum."

Hızla Asel'e bakıp kendimden emin bir şekilde konuştum. "Öyle söyleme. Kimse işin bu raddeye geleceğini bilemezdi. Hem de hiç kimse."

Sonuçta planı yapan bizdik Raşel'i hayatımıza sokan bizdik, başka planda bulabilirdik ama yapmadık. Raşel'in bizi mahvetmesine izin verdik.

Odamın kapısı açıldığında abim, "Aras geldi." dedi ve ağlayan bizi görüp hızla, "Ne oldu size?" diye sordu.

İkimizin önünde diz çöküp bir eliyle benim, diğer eliyle de Asel'in yanağından akan göz yaşlarını sildi.

"Prenseslerim neden ağlıyorsunuz?"

Gülümseyerek ayağa kalktım, "Öyle eski konular açıldı, duygulandık." diyerek gözümde ki yaşları sildim ve sahte gülümseme ile ikisine baktım.

Abim Asel'in gözlerinden öpüp, "Ben ne dedim ağlamak yok. Stres yok, hüzün yok." deyip bir yandan da Asel'in karnını okşuyordu.

Daha sonra ayağa kalkıp bana doğru yaklaştı. "Ve sen güzel kardeşim. Gülümsemeye devam et, çünkü gülünce tıpkı anneme benziyorsun." dediğinde derin nefes alıp verdim ve onu onaylarcasına başımı salladım.

Abime gülümseyerek bakıp  iç çektim. "Ben artık gideyim." dedim.

"Mira saat on birden önce evde oluyorsun!" 

"Tamam abi."

Onları geride bırakıp evden çıktığımda Aras arabasına yaslanmış bir şekilde etrafa bakıyordu. Kapanan kapının sesini duyup bana baktığında ceketini düzeltti ve yaslandığı yerden doğruldu. İçimde gitme isteği yoktu, tek istediğim yatağımda uzanmak ve ağlamaktı ama bugün bunu bastırmak zorundaydım. Büyümenin en kötü yanı buydu sanırım, istediğin her yerde ağlayamamak... Oysa çocukken nerede olduğunun önemi yoktu, otobüs, ev, sokak, okul her yerde ağlamakta özgür idin. Keşke yine böyle bir hakkımız olsaydı o zaman insanlar ağlar ağlar unuturdu ve kimse içinde biriken göz yaşlarının hesabını birbirlerine sormazlardı.

Aras'ın karşısında durduğumda, "Muazzam gözüküyorsun." dedi ve yüzüme yapışan saçımı kulağımın arkasına sıkıştırıp yanağıma uzun bir öpücük kondurdu. 

Benden uzaklaştığı anda bir yerden patlama sesi duyduk. O kadar yakından gelmişti ki ses anlam verememiştim bu olup bitene. Aras hızlı bir şekilde beni kendisine çektiğinde gözlerim ile sesin geldiği yere baktım. Lara'ların evinin tüm camlarının patladığını gördüm. Neler oluyordu böyle? Cam kırıkları tüm sokağa dağılmıştı.

Aras'ın arkasından çıkıp eve daha dikkatli bir şekilde baktığımda Kılıç'ın odasına kaydı gözlerim karanlıktı ve aniden ışık açılmıştı ve işte tam o zaman onunla göz göze gelmiştim. Kılıç'la göz göze gelmiştim. Kılıç'la...

Eli kalbinin üzerindeydi ve bana ifadesiz bir yüz ile bakıyordu. Önce gözleri kapandı daha sonra geriye doğru düştü. Aralanmış ağzım ile bir kaç saniye kendime gelemedim, hayal miydi bu? Başımı iki yana salladım hayır değildi hayal değildi Kılıç'tı o... Kılıç.

Onların evine doğru koşmaya başladığımda Aras kolumdan tuttu, "Mira seni oraya yollayamam. Zarar görebilirsin." dedi.

Öfkeli bir şekilde Aras'ın beni tutan elini ittim ve eve doğru koşmaya devam ettim. Arkamdan abimin de geldiğini duyabiliyordum. Kapıyı açmaları için kapıyı yumruklayacağım sırada Lara kapıyı hızla açıp önümden çekildi. Her yer darmadağın olmuştu. Kılıç'ın odasına girdiğimde Uraz onu yatağa yatırıyordu.

Yatağa giderek elimle Kılıç'ın buz kesen yüzüne dokundum. Yanakları içine çökmüş, rengi beyaz bir boyaya boyanmış gibiydi bu yüzden de göz altlarında ki morluklar fazlasıyla belli oluyordu.

Ağlayarak başımı onun boynuna gömdüm ve bir kaç dakika boyunca öyle kaldım. Omzuma dokunan el ile buğulu gözler ile Uraz'a baktım.

"Mira?" dedi Uraz ve ağlamaktan kızaran gözleri ile sessiz bir şekilde, "Burada kalacak mısın? Yoksa ona ağrı kesici yapayım mı?" diye sordu. En az Kılıç kadar kötü gözüküyordu. Odanın içine daha sonra herkes geldiğinde Lina'nın da yanağından göz yaşları süzülüyordu. Hepsi Kılıç için endişeleniyorlardı ve bu beni daha fazla korkutuyordu.

Anlamamış bir şekilde Uraz'a bakarken Lina açıklamada bulundu. "Eğer Kılıç'ı görmek istemiyorsan söyle. Kılıç'ı senin gücün ile değil ilaçlar ile bir süre daha ayakta tutabiliriz." deyip yanıma oturdu. "Ama eğer burada onunla kalırım diyorsan ertesi gün bu fikrinden vazgeçemezsin. Kılıç'ın kalbi daha fazla dayanmaz buna." 

Korku ile yutkunup Kılıç'a baktığımda gözlerimden istemeden yaşlar süzülüyordu. 

Uraz'ın komodinden aldığı on tane iğneye baktım, "Ona ne yapıyorsun?" diye sordum, "O kadar iğneyi cidden ona mı vuruyorsun?" diye sordum Kılıç'a iğne yapmaması ile Kılıç'ın kolunu tuttum. 

Uraz sözlerimi onaylarcasına başını salladı, "Başka nasıl hayatta kalabilirdi ki? O bu konuda en güçsüzümüz, kaldıramazdı." dediğinde çenesi titriyordu. Gözlerim odada ki herkesin üzerinde geziyordu. Aras da durmuş eliyle çenesini sıvazlıyordu.

"Mira?" deyip bana baktı, "Buna hazır hissediyor musun?" diye sordu.

Lara ve Bora ona ölümcül bakış attığında ise boğazını temizleyerek susmaya devam etti.

Kılıç'ın beni bırakışı ve yaşadığım üç aylık ayrılık, kırgınlık, kızgınlık hepsi şu anda geçmişti. Benim kalp kırıklığım Kılıç'tan önemli değildi olamazdı. Hiçbir şey sevdiğim adamdan önemli olamayacaktı. 

"Kalacağım burada." dedim ayağımda ki ayakkabıyı çıkartıp Kılıç'ın yanına uzandım, "Herkes gitsin." dedim ve başımı Kılıç'ın göğsüne koyup gözyaşlarım ile baş başa kalmak için herkesin odadan çıkmasını bekledim.

*

*

*

Tüm gece Kılıç'ın cılız bir şekilde alıp verdiği nefesi dinlemiştim. Kalbi o kadar zayıf atıyordu ki, elimin üstüne koyduğumda bile hissedemiyordum bu atışı. Eskiden güçlü atan ve elimi delip geçen kalp atışları şimdi hissedilmeyecek raddeye gelmişti ve canım yanıyordu.

Sabah'ın doğan güneşi ile uzandığım yerden doğrulup Kılıç'a baktım. Ellerim onun yüzünde gezerken göz yaşlarım onun yanaklarına düşüyordu. Niye böyle olacağını bildiği halde o kadar uzun süre bensiz kalmak istemişti, beni bu kadar mı istemiyordu? Düşüncelerim ile boğuşmaktan başıma ağrılar girmişti. Odanın kapısı açıldığında Bora girdi elinde ki çantayı kenara bıraktı.

"Sana kıyafet getirdim, ayrıca yüzünü de sil ve aşağıya kahvaltıya gel."

Başımı iki yana salladım, "Acıkmadım." dedim, "O uyanmadan bir yere gidemem." diyerek Kılıç'ın yüzüne baktım, ne kadar yanında durursam o kadar çabuk toparlanırdı. Ona burada yatmak yakışmıyordu.

"Mira, onun yanında olacaksın yine, bir şeyler yemek zorundasın."

"Bora." dedim tiz bir ses ile, "Lütfen ısrar etme."

Bora pes etmiş gibi derin bir nefes aldı, "Tamam ben kahvaltını buraya getiririm." dedi ve odadan çıktı.

Bora odadan çıktığında, ağırlaşan vücudum ile ayağa kalkım ve hızlı bir duşun ardından üzerime rahat kıyafetler geçirdim. Odaya yeniden girdiğimde Kılıç hala uyuyordu.

Yanına yaklaşıp elimi onun alnına götürdüm, hala buz gibiydi. Elim alnından yanağına oradan da dudaklarına kaydığında buruk bir tebessüm ile baktım.

Daha sonra yavaşça gözlerimi kapatarak dudaklarına ufak bir buse kondurdum. Gözlerimi açtığımda Kılıç'ın turuncu gözleri ile karşılaştım. Hızla geri çekilerek ona baktığımda turuncu gözleri yeniden siyah rengine kavuşuyordu.

"Kılıç?"

Bana o kadar tuhaf bakıyordu ki kendimi kötü hissediyordum. Bakışlarımı onun gözlerinden kaçırdım ve ellerimi saçlarıma götürdüm, yoksa bu halimi beğenmemiş miydi?

Yeniden ona bakıp, "İyi misin?" diye sordum.

Tepkisi yoktu ve bu beni geriyordu.

Asılan yüzüm ile ayağa kalktığımda kolumdan tuttu ve beni üzerine alıp yanına uzanmamı sağladı. Elleri belimi kavrarken beni sıkıca sarıyordu, kafasını omzuma gömmüş nefes alış verişi canlanmıştı.

"Mira..." dedi bir fısıltı halinde.

"Efendim."

Elleri yüzümde geziyordu ve adımı sayıklamaya devam ediyordu. Sessiz kaldığımda yanağımda kalan eli artık kıpırdamıyordu. Uyumuştu.

Ben de uykusuzdum bu yüzden gözlerimi kapattım. Yarının nasıl olacağını bilmiyordum ama bugünün değerini çok iyi bilmem gerekiyordu.

Sevgiyle kalın ♥

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top