- Bölüm 41 -
Merhaba ♥ Yedekte bölümün hazır ama oyları da biraz yüksek tutarsak artık aksatmadan bölüm atacağım ♥
Burayı çok boşladığım için özür dilerim ♥
(Mira)
Bugün Kılıç'ın gidişinin üzerinden iki ay geçmişti. İçimde ki yangın beni ilk gün ki kadar kavurmarsa da hala yandırıyordu. İlk günler kabullenmediğim ne varsa bugün hepsini gözüm kapalı kabullenmiştim, kabullenmek zorunda kalmıştım. En çokta gidişini, bırakışını, kayboluşunu.
Ve anlamıştım, bazen sevgi bile hiç bir şeye yetmiyordu, yettiremiyorduk.
Saate baktım gecenin ikisiydi ve gözümde bir gram uyku yoktu. Odamın camını açtım, hava o kadar sıcaktı ki rüzgarlara hasret kalmıştım saçımı dağıtmasına ruhumu savurmasına... Sıcaklığıma sıcaklık katan hava ile penceremi geri kapattım ve aynanın karşısına geçtim.
Uzun zamandır kendime bakmadığımı fark ettim, ölü gibiydim evden dışarı çıkmıyordum birde Bora'nın barından. Tabii abim bu yüzden bana bara gitmemi yasaklamıştı, zaten oraya gitme amacım eğlenmek değil kafayı bulup kısa süreliğine de olsa her şeyi unutmaktı ama sarhoşken bile bunu başaramayan biriydim.
İyice uzayan saçlarıma dokundum, Kılıç'ın en sevdiği şeydi rüzgarda uçuşan saçlarım. Dolan gözlerimi elimin tersiyle sildim ve tuvalete gidip saçlarımı ıslattım.
Odama ıslak saçlarım ile yeniden geldiğimde saçlarımdan sular damlıyordu. Elime tarak alıp saçlarımı taradım ve tepeden at kuyruğu yaptım. Hala sular damlayan saçlarıma dokunarak makası elime aldım ve düşünmeden saçlarımı kestim. Kestikçe, Kılıç'tan bir parçalar kopuyormuş gibi hissediyordum ve bunu hissettikçe gülümsüyordum.
Saçlarımı geri açtığımda gülüşüm daha da çok yayıldı çünkü neredeyse belime kadar uzanan saçlarım artık boynuma kadar geliyordu. Yine de bu kadar değişiklik bana yetmemişti. Bu sefer kahkül kesmek için saçlarımı ayırdım ve gözümü kırpmadan kestim.
*
*
*
Sabah güneşi yüzüme değdiğinde hızla gözlerimi açtım ve yüzüme değen kısa saçlarıma bakmak için koşarak aynanın karşısına geçtim.
Şaşkınlığım gülüşüme karıştığında başımı sağa sola sallamaya başladım. Bugün kesinlikle yeni saçım ile dolaşmam lazımdı ve kendime yeni giysiler almam lazımdı. Bir hafta sonra dershaneye gidecektim bu yüzden de üzerime yeni şeyler almam gerekiyordu. Artık yaşama dönme zamanı gelmişti.
Yatağımı topladım ve üzerime askılı bir elbise geçirdim. Odadan çıktığımda yakışıklının miyavlamasını duydum. Yakışıklı artık benim odamı sevmediği için salonda kendine ait olan bölümde kalıyordu. Yanına gidip ona yemeğini verdim ve kısa bir süre onunla oynadım.
Artık küçücük değildi bir hayli büyümüştü, o kadar tatlı olmuştu ki abim yeni bir kedi almayı bile düşünüyordu ama Asel tüyleri yüzünden buna müsaade etmiyordu. Onlar hep böyleydi, hiçbir zaman aynı düşünmezlerdi ama çok iyi anlaşırlardı.
"Sen kimsin ya?"
Asel'in sesi ile ayağa kalkıp ona baktığımda elinde ki bardağı yere düşürüp kısa bir süreliğine çığlık attı.
"Benim Asel, Mira." dedim gülmeme engel olamadan, "Saçlarım nasıl olmuş?" diye sordum.
Asel elini karnına koydu bana doğru yaklaşacaktı ki abim koşarak onun kolundan tuttu.
"Asel ayağına cam batacak." deyip bana baktı ve başını çevirdi ama aynı hızla yeniden bana doğru dönüp, "Mira?" dedi irileşen gözleri ile.
"Nasılım?" diye sorduğumda ikisi de birbirine bakıyordu. Onları gülerek izledim çünkü beni ilk defa bu kadar kısa saçlı ve kahküllü görüyorlardı sanırım şoktan çıkmaları lazımdı.
"Sana inanmıyorum! Saçlarına ne oldu."
Gülümseyerek omuz silktim. "Birazcık yalan oldu."
Teoman yanıma yaklaşıp elleriyle saçlarımı düzeltmeye başladı, "Böyle ne kadar güzel gözüktüğünü biliyor musun? Bu tarz sana çok yakışmış..." diyerek ıslak öttürdü.
"Bence tarzını en çok Lara beğenecek."
Asel de yanımıza yaklaşıp beni dikkatlice süzdü, "Çok güzel olmuş, birde saç rengini mi değişsen?" diye teklif sunduğunda abim hızla başını olumsuz anlamda salladı.
"Doğallığını bozma, depresyon yüzünden gitti saçların sakın boyama!"
"Tamam, tamam saç boyamak yok." diyerek yerde ki çantamı aldım, "Hadi ben kaçtım."
"Nereye gidiyorsun bakalım?"
"Lara ile öne kahvaltı yapacağım sonra da alışveriş, o yüzden şimdi Lara'ya bu buluşmadan bahsetmeye gideceğim."
Asel dudaklarını büzdü, "Ben de gelsem sizinle olmaz mı?" diye sordu.
Neredeyse beş aylık olmuştu Asel'in bebekleri, onun şişen karnına bakıp, "Ama sen beş dakika yürüyünce yoruluyorsun canım. Biz çok yürüyeceğiz."
Asel aldığı derin nefesi geri vererek, "Tamam." diye mırıldandı.
Teoman hızla Asel'in omzuna elini koyup, "Ben de güzel bir film açarım izleriz hayatım." dediğinde Asel dudaklarını yalayıp, "Patlamış mısırda yaparız, değil mi?" diye sorduğunda Asel'in keyfi yerine gelmişti.
Teoman bana bakıp güldüğünde ben de aynı şekilde güldüm ve iki aşığı arkamda bırakarak evden çıktım.
Gülen yüzüm solmuştu, karşımda duran Kılıç'ın evine baktığımda nefesimin kesildiğini hissetmiştim. O günden beri Kılıç'ın evine hiç gitmemiştim. Odasına ve ona ait olan yatağa uzanmamıştım, acaba yastığının üzerinde hala kokusu duruyor muydu?
Bir adım atıp eve yaklaştığımda kalbim kilometrelerce koşmuş gibi hızlanıyordu, sanki oraya gittiğimde Kılıç oradaymış gibi hissediyordum. Çıkacak bir yerden diye içim içimi yiyordu.
Kendimle geçirdiğim uzun savaş sonrası evin önünde durdum ve kapıya tıkladım. Bir dakika sonunda Bora kapıyı açtı ama açmasıyla kapatması bir oldu. Hızla kapıyı yeniden tıkladığımda Bora kapıyı açıp başını iki yana salladı.
"İnanmıyorum!" diye cıyaklayıp, "Mira bu sen misin?" diye sordu.
Gülerek etrafımda döndüm, "Evet, nasıl olmuşum?" diye meraklı bir şekilde sordum.
"Çok güzel! Depresyon kızı olmuşsun tam."
Gözlerimi devirdiğime Bora alt dudağını ısırıp, "Özür dilerim." dedi.
"Ah Mira! Bu ne güzellik tatlım, içeri gelsene." deyip yanaklarımdan öpen Lina'ya sarıldım.
"Yok ya ben Lara'yı almaya geldim, bana bir kaç tane kıyafet almamız lazım. Lara beni baştan yaratsın, o iyi bir stilist."
Lara kendinin övüldüğü yere gelmiş ve havalı bir şekilde gülümseyerek, "Sadece moda değil, saç baştan da anlarım." diyerek gözlerini kıstı ve yanımda durup saçlarımı tuttu, "Yamuk kestiğini göremeyecek kadar kör müsünüz?" diyerek dudaklarını büzdü.
"Peki ya sen kahkülü evde kesecek kadar ne yaşadın?"
"Cidden ne yaşadığımı bilmiyor musun?"
Lara gözlüklerini takarak, "Önce kuaföre gitmemiz lazım, daha sonra alışveriş. Okey?"
Lara arabasına doğru yürürken Bora ve Lina'ya bakıp, "Ben bununla gidiyorum ama doğru mu yapıyorum bilmiyorum."
"Biraz manyak ama iyi iş çıkartıyor." dedi Bora bana göz kırparak.
"Bora akşam o lafını sana yutturacağım."
"Hay hay."
OY VERİN OY ♥
Ben on dakika için gitmiştim kuaföre ama Lara beni resmen baştan yaratacak gibiydi kuaför ihtiyaçlarının hepsini yeniden görmüştüm. Saçımı da kuaför daha düzgün kesmişti ve kahküllerimi de baya bir düzelmişti, eski halinden daha iyi olmuştu. Bu Lara işini biliyor.
Kuaförden sonra Lara benim tarzım dışında ki tüm pantolon, elbise ve tişörtler aldırmıştı. Her giydiğim elbise de değişen saçlarım yüzünden bu ben miyim? diye soruyordum kendime. Ciddi anlamda değişiyordum ve bu bana iyi geliyordu çünkü Lara tarzımın tam tersi ne varsa almıştı ve ben susup tamam demiştim. Tabii ki de onun kadar güzel değildim hala ama eski halime göre daha iyi duruyordum ve bunu hissediyordum.
Bunu yeni başlangıçlar kıyafetleri hayatımı da tamamen değiştirmişti. Artık kendimi eve kapatmıyordum, canım ne isterse onu yapıyordum acımı kendim törpülüyordum.
Aras doktor ile daha sık görüşüyordum, o iyi bir arkadaştı bana karşı olan hislerini görmezden geliyordum o da zaten bunun hakkında konuşmuyordu. Bu yüzden aramız iyiydi.
Bazı geceler ise Bora'nın barında şarkılar söylüyordum ve oranın sevilen şarkıcısı olmuş gibiydim. Dershaneye de gidiyordum ve bir çok yeni arkadaş yapmıştım. Arkadaşlarım ile piknikler yapıp, eğlencelere gidiyordum ve böyle şeyleri ilk defa yaşıyordum. Yani dershane hayatım lise hayatımdan daha güzeldi. Tabii Asel bu yüzden beni kıskanıyordu, abim onun üzerine o kadar çok titriyordu ki abimsiz pek dışarı çıkmıyordu, ben de yanında olmayınca yalnız kaldığı için üzülüyordu. Ama çikolata ile onun gönlünü almak çok kolaydı.
Hayatım bu şekilde ilerlerken bir ayı daha geride bırakmıştım. Genellikle eğlenerek, beynimi başka işlere vererek yaşama tutunuyordum karanlık zihnimde yatan Kılıç'ı bu şekilde törpüleyip acısını üzerimden atıyordum. Ya da attığımı sanıyordum...
Bir akşam Bora'nın yine o eşsiz ısrarı sayesinde barda şarkı söyleyecektim. Buna artık alışmıştım, tabii abim pek gözlerin üzerimde olmasına alışamamıştı. Neyse ki bu gece Asel ile evde oturacaktı. Yani sakin bir gece olacaktı.
Sahneye çıktığımda artık bu bara sürekli gelen kişiler beni tanıdığı için ismimi tezahürat yapıyorlardı. Kızaran yanaklarım ile sahneye çıktım ve müziğimi çalacak olan gitarist Emre'nin yanına gittim.
"Evet, bugün ne çalıyoruz bakalım?" diye sorduğunda uzun zamandır dinlediğim şarkıyı söyledim.
"Şahsenem'in gözyaşlarım anlatır şarkısını çalabilir misiniz?" diye sordum.
"Hem de çok güzel çalarız."
Gülerek oturmam için konulan sandalyeye oturdum ve mikrofonu boyuma göre ayarladım. Uzaktan beni izleyen Lara'ya baktığımda gülümseyerek başını sallıyordu. Derin bir nefes alarak müziğin girmesini bekledim.
Müzik girince ben de idare eden ses tonum ile şarkıyı söylemeye başladım.
Dönülmez yollarımı
Kararsız günlerimi
Şu garip hikayemi
Gözyaşlarım anlatır
Ömrümün zararını
Kaybettiğim yarını
Mutluluk yıllarımı
Gözyaşlarım anlatır
Sana ağlayan kimdi Seni kim candan sevdi
Ne hale düştüm şimdi
Gözyaşlarım anlatır
Sensizlik neler aldı
Hayallerim nasıldı
Senden bana ne kaldı
Gözyaşlarım anlatır
Karardı gecelerim
Ben neredeyim ben kimim
Seni nasıl beklerim Gözyaşlarım anlatır
Şarkı bittiğinde kalbim Kılıç ile yanıyordu. Zor bir şekilde gülümseyerek ayağa kalktım ve sahneden inip insanların arasından Lara'nın yanına gittim ve onun beklemediği şekilde kollarımı ona doladım. Lara iç çekip sarılmama karşılık verdi ve kulağıma eğilip, "Ağlamak bir şeyi düzeltmiyor Mira, zamanında ben de çok denedim." dediğinde doğrulup onun yüzüne baktım.
Bana gülümseyerek bakıyordu başımı olumlu anlamda salladığımda derin bir nefes alıp elime içkiyi tutuşturdu, "Öğreneceksin." dedi, "Ağlamanın aslında seni yıpratmaktan başka bir şey olmadığını. Ama öğrenene kadar ağla, ağla ki akıllan küçük hanım."
(Teoman)
Yanımda dağınık şekilde yatan Asel'e bakıp gülümsedim. Altı buçuk aylık olmuştu karnında ki bebeklerimiz. Onları güvenli bir şekilde kucaklamayı umuyordum, Asel'in bu doğumu yaparken canının normal insanınkine göre daha ağrılı olacağını bildiğimiz için sezeryan yöntemine baş vuracaktık. Umarım her şey yolunda giderdi.
Asel'in yüzüne öpücük kondurup karnını okşadım ve gülümseyerek oğullarıma annelerinin karnından öpücükler yolladım. Yataktan kalkıp iki presesime de kahvaltı hazırlamak için mutfağa indim. Dünden kalan bulaşıkları görüp derin bir nefes aldım, ikisi de bu konuda birbirinden üşengeç olduğu için bu ev işleri hep bana kalıyordu.
Dünden kalan bulaşıkları makineyi dizmeye başladığımda kapı zilini duydum. Bulaşıkları yarım bırakıp kapıyı açtığımda Bora ile karşılaştım. Uyku sersemi bir şekilde karşımda duruyordu, pijamaları hala üzerinde gözleri hala çapaklıydı.
"Evet?" diye soru dolu bir şekilde ona baktım, "Uyur gezer misin yoksa?"
Bora kısa bir şekilde esneyerek, "Şey için geldim ya..." diyerek yeniden esnedi, "Kılıç geldi."
Aralanmış ağzımla ona bakarken Bora da kendi dediğini yeni duymuş gibi hızla gözlerini irileştirdi, "Oha evet Kılıç geldi, ben öyle dedim dimi Kılıç geldi."
"Peki na... nasıl iyi mi?"
"Ölü gibi."
Alt dudağımı ısırıp ensemi kaşıdığım da Asel'in sesini duydum, "Teo!" diye bağırıyordu.
"Neyse ben gidiyorum, Mira'ya söylersin yani uğrasa iyi olur."
Bora arkasını dönüp gittiğinde kapıyı kapattım ve merdivenlerden ağır adımlar ile inen Asel'e baktım. Islak yüzü ile bana bakıp, "Sorun mu var?" diye sordu.
"Şey..." diyerek derin bir nefes aldım ve fısıltılı bir şekilde, "Kılıç gelmiş." dedim.
Asel benim kadar şaşkın bir şekilde ağzını aralayıp, "Gerçekten mi?" diye sordu ve hızla ekledi, "İyi mi?"
Başımı iki yana sallayıp, "Dayanacak gücü kalmamıştır, üç ay boyunca böyle bir aşkı içine gömmesi imkansızdı."
Asel elini karnına koyduğunda yanına yaklaştım, "Bak yine panik oluyorsun, sana diyorum senin endişelenmene ve bu kadar strese girmene gerek yok."
Asel gözyaşlarını silip, "Nasıl gerek yok. Onlar bizim yüzümüzden bu haldeler. Bizim sorumsuzluğumuz yüzünden." dediğinde koltuğa oturdum ve Asel'i dizlerime otutturup kızaran gözlerine büyük bir aşkla baktım.
"Böyle düşünme, geçmişi değiştiremeyiz ama geleceğimizi güzelleştire biliriz. Söz veriyorum her şey rayına oturacak, sizi başım gövdemden ayrılana kadar koruyacağım."
Asel gür bir sesle ağlamaya başladığında şaşkınca ağzımı araladım, "Ölme." dedi Asel hıçkırıklarının arasından. "Ölürsen ben ne yaparım, bana ne ölme." diyerek ağlamasını güçlendirdi, gülerek Asel'in susması için yüzüne öpücükler kondurdum.
"Tamam ölmeyeceğim." dedim gülüşümü bozmadan, "Gerçekten ölmeyeceğim söz veriyorum." diyerek kahkaha attım ve Asel'in kokusunu içime çektim, "Ölümsüzüm ben unutma." deyip ekledim." Hem başımın gövdemden kimse kolay kolay ayıramaz."
"Söz mü?"
"Söz bir tanem."
"O zaman sucuklu yumurta yapar mısın?" diye sorduğunda başımı belli belirsiz salladım.
"Yaparım prenses yaparım." deyip sıkıca sarıldım.
Ama içim kan ağlıyordu, Mira'ya şimdi nasıl anlatacaktım?
Yorumlarınızı bekliyorum ♥
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top