- Bölüm 4 -
Satır arası yorumlarınızı bekliyorum, tüm yorumları büyük bir zevkle okuyacağım
♥
(Mira)
Güneş yüzüme vurduğunda esneyerek uyandım. Enerji ile dolu olan vücudumla yatakta döndüm, isteksizce gözlerimi araladım ve tanıdık olmadığım tavanı korkuyla süzüp etrafa baktım.
"Ne? Neredeyim ben?" Hızla etrafa göz attığımda dün yaşananlar aklıma tek tek gelmeye başladı. Babam, cadde, gece Kılıç ile konuşmam...
Elimle kafama vurup ayağa kalktım, ne yapacağımı bilemeden sersemce etrafa bakmaya başladım. Dolapların üzerinde Kılıç ve tanımadığım bir çok insanın resmi vardı. Gülen yüzler, sert bakışlar, sıcak ailesi tablosuna imrenerek baktım. Asla annem, babam ve benim olduğumuz bir fotoğraf yoktu, olmayacaktı.
Bu düşüncelerimden sıyrılıp resimlere bakmayı kestim ve buranın Kılıç'ın odası olduğuna kesin emin oldum. Üzerime sinen Kılıç'ın kokusuyla derin bir nefes aldım. Tam bir rezildim. Çocuğa resmen rezil olmuştum. Duvarda asılı olan saate baktığımda ağzım aralanmıştı saat on biri gösteriyordu. Derse çok fazla geç kalmıştım. Babam... peki ya o pislik herif? Ondan daha intikamımı alamamıştım bile.
Hemen bu evden çıkmam gerektiğini düşünüyordum. Kimse uyanmadan gitmeliydim. Zaten akşam yeterince rezil oldum, şimdi sessizce gidersem kimseyle utançla bakmak zorunda kalmazdım.
Odadan çıktığımda karşı taraftaki odanın da kapısı açıldı. Bakışlarım dünkü yarı çıplak kız ile buluştuğunda bana ezik bir şekilde baktı. Üzerinde V yaka siyah bir askılı saten tişört vardı. Altında ise uzun bacaklarının tüm hattını belli eden deri pantolon ve siyah topuklu bir ayakkabı vardı.
"Selam." Dedi siyah ve uzun saçlarını kibarca omzunun arkasına atarak.
Hareket ettikçe parfüm kokusu burnuma kadar geliyordu.
"Selam." Dedim zoraki gülümsememle. Onun yanında tam bir ezik gibi duruyordum. Eski pembe pijama takımım ve dağınık saçlarım, biçimsiz yüzüm her şeyim ile berbattım.
"Demek uyandın." Kılıç'ın sesinini duyup ona baktığımda tanıdığım yüz gördüğüm için kısa bir süre rahatlama yaşadım.
"Evet. Ben gitsem iyi olacak size yeterince yük oldum."
"Hayır Mira. Öyle bir şey olmadı. Hadi kahvaltı edelim."
Başımı hızla reddedercesine salladım, "Gerçekten gerek yok Kılıç gitmek istiyorum."
"Aa hiç öyle olur mu ama Mira. Sen çok önemli misafirimizsin. Lütfen bizimle kahvaltı yap."
Bu kız ne saçmalıyordu? Sesinde ki iticilik ile gözlerimi devirip derin bir nefes aldım.
"Belki daha uygun bir zamanda. Şimdi sadece eve gitmek istiyorum." Deyip Kılıç'a yalvaran gözlerle baktım. "Lütfen."
Kılıç ikna olmuş bir şekilde ellerini havaya kaldırıp başını olumlu anlamda salladı,"Senin kadar inatçı bir kız görmedim Mira. Tamam nasıl istersen öyle olsun. Hadi seni evine bırakayım."
Kılıç ile aşağıya indiğimizde kahvaltı masasına baktım. Fazla yemek doluydu. Kılıç cidden zengin olmalıydı ama bunu hiç gün yüzüne çıkartmamıştı. Onun bu huyunu içimden kendimce taktir ettim.
Kapının oraya doğru ilerlediğimizde, bir odadan sarmaş dolaş çıkan adam ve kadına baktım, ikisinin de yüzünden gülücükler saçılıyordu. Bunlarda kimdi? Kılıç'ın anne ve babası olmadığı kesindi çünkü kadın çok güzel ve genç grünüyordu, adam da aynı şekilde. Kılıç kısa bir şekilde bizi tanıştırdığında ikisininde elini sıkıp sahte gülücük atmak zorunda kalmıştım.
Daha önce hiçbir erkeğin ailesiyle tanışmadığım için onlara nasıl davranmam gerektiğini bile bilmiyordum. Eminim onlar da daha önce hiç benim gibi pijamalı ve perişan görünümlü biriyle tanışmamışlardı.
"Selam Mira. Nasılsın tatlım?" Diye sordu adının Lina olduğunu söyleyen kadın sevecen sesiyle. Omuzlarına kadar uzanan kısa ve kızıl saçları dalgalıydı. Son derece güzel ve asil duruyordu.
"Teşekkür ederim iyiyim." Diyebildim ona hayranlıkla bakarken.
"Ben Mira'yı evine bırakıyorum." Kılıç bunları söylerken üzerime kendi montunu örtüyordu, 'ne yapıyorsun?' der gibi yüzüne bakarken sanki yaptığı normalmiş gibi karşılık verdi bakışlarıma.
"Kahvaltı?" Diye sordu sakallı, uzun ve ince boylu Uraz. Taktığı gözlüğü düzelterek. Giydiği takım elbise içinde çok havalı ve karizmatik gözüküyordu.
"Belki sonra." Dedi Kılıç ve birlikte daha fazla vakit kaybetmeden evden çıktık.
****
Kılıç'a dünkü olanlardan sonra minnettardım. Beni arabanın altından nasıl kurtardığını henüz sormamıştım, sormaya korkuyordum çünkü bunun altında yatan gerçeklerle henüz başa çıkabilecek kadar hazır hissetmiyordum kendimi. Önceliğim yıllardır katil ile paylaştığım evi terk etmekti. Daha sonra öldürdüğü annemin parasıyla aldığı her şeyi paramparça etmekti. Çünkü babam olacak herif hiçbir şeyi hak etmiyordu!
Eve girdiğimde baba kavramına sahip olan adam yoktu. Onu bekleyecektim. Ve ona gününü gösterecektim, neyime güvendiğimi bile bilmiyordum ama haddini bildireceğimi iyi biliyordum. Odama girip bavulumu açtım ve içine kıyafetlerim ile birlikte tüm önemli eşyalarımı doldurdum. Artık bu evde asla durmayacaktım, sokakta bile kalırdım ama bu adam ile asla aynı evde kalamazdım. Ve artık annemin parasını, bu saatten sonra asla yiyemeyecekti.
Beklemem saatlere karıştıktan sonra babam eve nihayet geldi. Dünkü içkisinden dolayı hiçbir şey hatırlamadığı için bana iğrenç gülümsemesiyle baktı.
"İddaam tuttu."
Elinde ki içki şişesini büyük iş kazanmış bir şekilde sehpaya bıraktı.
"Piç herif." deyip masaya koyduğu tüm içkileri tek tek duvara atıp mahvolmasını sağladım. "Yeri yalayarak iç! Hak ettiğin bu."
Babam sanki yüzüne tokat yemiş gibi dona kaldı. Paramparça olan içkilerden gözlerini çekip öfkeden fışkıran gözlerini üzerime dikti.
"Ne diyorsun lan sen?" Diye gürledi üzerime doğru yürüyerek.
Bir adım bile geri atmadım, sözleri sadece öfkemi kamçılarken iğrenç bir şekilde ona baktım. "Annemi sen öldürdün. Seni piç herif."
Babam yüzüme öyle bir tokat attı ki dengemi sağlayamayıp yere yapıştım. Yanağım halıya değdiğinde canımın yanışı umursamadan ayağa kalktım. Pes etmeyecektim, susmayacaktım. Direnmek zorundaydım, şuan da yaptığım gibi.
"Seni mahvedeceğim. Sana bunu ödeteceğim." Dişlerimin arasından çıkan kelimeler ile babam bir tokat daha attı yüzüme. Yeniden yere düştüğümde gözyaşlarım yanaklarımdan sessizce aktı.
Babam ayaklarıyla karnıma tekme atarken, "Anan deliydi deli. Tıpkı senin gibi deliydi. Ben de öldürdüm. Duydun mu anan deliydi."
Attığı tekmeleri umursamadım bile, annemin hakkını bu katile yediremezdim.
"Deli olan sensin hayvan."
Diz çöküp saçımı avucunun içine aldı ve havaya kaldırdı başımı. Yüzümü yüzüne yaklaştırdığında terli ve dışarıya fırlacak olan gözlerini gördüm.
"Seni de öldürmemi istemiyorsan sus küçük fare."
"Öldür lan öldür. Her gün öleceğime bir gün öleyim. Yapmadığın şey mi lan piç herif! Öldür" diye haykırdım tüm nefretimle.
Babam kemerini çıkartıp yüzüme vurdu, ayakları ile sırtıma tekme atıp beni daha fazla dövmeye başladığında kapı kırılırcasına çalmaya başladı.
"Yalvarırım zarar verme Celal amca. Mira. Mira iyi misin?"
Bu Bora'nın sesiydi ve titreyen sesi git gide ağlamasını sağladı.
Babam bana vurmayı kesip kapıyı açtı, "Şu orospuyu al götür yoksa onu öldüreceğim."
Bora koşarak yanıma geldi ve bir süre yattığım yerden bana ne yapacağını bilemez halde öylece baktı sadece. Daha sonra kolumdan tutarak beni ayağa kaldırmaya çalıştı.
"Hadi canım kalk."
Zorla ayağa kalkdığımda ağzımda kan tadı vardı. Karnım ağrıyor, tüm vücudum acıdan sızlıyordu.
"Mira" Diye bağırdı Bora hıçkırıklarının arasından. "Seni koruyamadım. Affet beni."
Elimle burnumdan şelale gibi akan kanı sildim.
"Götür beni buradan Bora." diyebildim sadece iniltiden farksız çıkan sesimle.
Bora kolumun altına girerek beni kendi evine doğru yürüttü. Onların apartmana girip kapılarının önüne geldiğimizde kapıyı dedesi açtı.
"Gene mi getirdin şu uğursuzu." Dedi Dedesi burnundan soluyarak daha sonra acınası bir varlıkmışım gibi süzüp kendince bir şeyler mırıldandı.
"Kapat çeneni dede." Diye ikazda bulundu Bora.
Dedesi söylene söylene içeriye gittiğinde Bora beni kendi odasına götürüp yatağına yatırdı.
"Bora valizim."
Bora hemen başını sallayıp odadan çıktığında ben de sararmış tavana bakarak ağlamaya devam ettim. Kim bilir yüzüm ve vücudum ne haldeydi. Hak etmediğim halde yemiştim bu dayağı ve bunun hesabını zamanı gelince ödeteceğimi aklıma çıkmayacak bir şekilde iyice kazıdım.
Bora elinde benim valizim ile odasına girdi, diğer elinde ise tentürdiyot ve yara bandı biraz da pamuk vardı. Elinde olan kısıtlı malzemeleri yanıma bıraktı.
Doğrulduğumda ağlamaktan kızaran gözleri ile gözlerime bakıp burnunu çekti. Daha sonra ise titreyen eliyle tentürdiyotu pamuğa döküp alnıma nazikçe sürdü. Çok canım yanıyordu ama buna rağmen dudaklarımı sıkıp ses çıkartmadım.
"Doktora gitmeliyiz Mira. Daha önce hiç böyle kötü dövmemişti."
"Annemi o öldürmüş."
Bora irileşen gözleriyle dona kaldı ve bir süre şaşkınca bana baktığında ona olanları başından sonuna kadar anlattım. Bora da benim kadar etkilenmiş bir şekilde başını salladı daha sonra ise bana destek vermek için kollarını bana dolayıp sıkıca sarıldı, tıpkı 7 yaşında yediğim dayaktan sonra yaptığı gibi.
"Her şey düzelecek Mira."
Bora' nın bu dediğine artık inanmıyordum. Çünkü artık iyi şeylere inancım yok olmuş, gitmişti.
****
"Bence yatıp dinlenmeliydin." Dedi Bora okula doğru yürürken.
"Umurumda değil Bora. Gidip öğretmene bana bir yurt bulması için yalvaracağım."
"Hayır Mira. Bizde kal."
Bu sunduğu teklifle hızla başımı salladım"Dana önce olanları unutma Bora. Deden ile aynı evde kalmaktansa sokakta yatarım daha iyi. İnan bana o adamı hiç çekemem."
Bora yaşananları hatırlayıp beni onayladı. "En sevdiklerimiz bile bize böyle davranıyorsa bizi tanımayanlar bize neler yaparlar."
Başımı sallamakla yetindim, "Haklısın."
Okula yaklaştığımızda Bora bakkala girmek için ısrar etmişti ama onunla bakkala girmek yerine bankta oturup onu bekleyeceğimi söyledim. Çünkü okula bile zor yürürken bakkal yolunu çekemezdim.
Bora ısrar etmeden bakkala gittiğinde bende okulun kapısından içeriye adım attım. Okulun önünde durmuş uzaktan bana bakan Kılıç ile göz göz geldiğimde saçlarım ile yüzümü gizlemeye çalışıyordum. Çünkü bana acımasını istemiyordum.
Kılıç uzakta olmasına rağmen yüzümü daha dikkatli incelediğinde vücudunun kas katı olduğunu gördüm. Kaşları çatıldığı anda okuldan büyük bir gürültü geldi. Şaşkınca okula baktığımda okulun tüm camlarının patladığını gördüm.
Bahçede ki herkes bir yere kaçıp üstlerine düşen camdan kurtulmaya çalışıyordu, insanlar çığlık atarken ben olduğum yerde durmuş, üstüne atılan hiçbir cam parçasını umursamadan bana doğru yaklaşan Kılıç'ı izliyordum.
Kılıç yüzüme düşen saçlarımı çekerek, "Bunu kim yaptı?" Diye sordu.
O kadar sinirli ve öfkeyle bakıyordu ki korkudan bacaklarımın titremesine engel olamadım.
"Bunu sana kim yaptı Mira? Kim buna cesaret etti?" Diye bağırdı.
Söylemek zorunda değildim ve söylemeyecektim de.
Asel'in koşarak bana yaklaştığını gördüğümde Asel hem korku hem de şaşkınlık ile bana bakıyordu.
"Hastaneye gidiyoruz. " dedi Kılıç kolumdan tutarak.
Kolumu Kılıç'ın elinden çekip, "Buna ihtiyacım yok. Beni rahat bırak."
"Mira bu halin ne?" diye sordu Asel yaşaran gözleri ile, "Ne olur Kılıç onu hastaneye götür." Deyip okula baktı, "Okul... zaten dengesiz oldu iyice şu hale bak! Böyle bir şey nasıl olabilir ki?"
Asel yeniden bize baktığında, "Okulda bugün ders işlenmez. Ben gidiyorum."
Bu sefer kolumu Asel tuttu ve eliyle yüzümü gösterip, "Önce hastaneye git ne olur." derken sesi ilk defa sert çıkıyordu bana karşı. Ondan beklenmedik bir hareketle inanamayarak yüzüne baktım.
Bora elinde ki poşetle geldiğinde, "Ya bu okula ne oldu arkadaşlar?" Diye bağırdı. Herkes okulu boşaltırken Bora da okula ne olduğunu soracak kişiler aramaya başlıyordu.
"Şuan en önemsiz konumuz o." Dedi Asel yüzümü inceleyerek.
"Mira. Hastaneye geliyor musun? Yoksa zoru mu kullanayım?" Kılıç'ın bitmek bitmeyen ısrarı yatışan sinirimi alevlendirdi.
"Benimle düzgün konuş, sen bana emir veremezsin." diye sesimi yükselttim beni daha iyi anlaması için.
Kılıç omuz silkip beni kucağına aldı. Etraftakilerin garip bakışları altında ezilirken Kılıç bunun sorumlusu benmişim gibi, "Bunu sen istedin." diye söylenmeye başladı.
Bora 32 diş gülerken, Asel buruk bir tebessümle bize bakıyordu.
Öfkeyle, "Tamam indir ya geleceğim." diyerek, onun bu teklifini istemeyerek kabul etmek zorunda kaldım.
"Oh be şu kızın inadını kıran biri çıktı sonunda." Asel gülümsemesini bozmadığında bıkkınlıkla iç çektim. Anlaşılan bunlarla işim vardı.
****
Hemşire alnıma bandaj yapıştırırken gözlerim Kılıç'ın elinde ki cam kesiklerine gitti.
"Sen de elini göster. Baksana kesilmiş."
Kılıç hemşirenin getirdiği kutudan bir tane sargı bezi çıkartıp elini gelişigüzel bir şekilde bağladı.
Daha sonra burnu havada ki hemşire kutusunu alıp gitmeden önce Kılıç'ı yan gözüyle kesti. Sessizlikle kolumda ki serumun bitmesini bekliyorduk.
"Daha iyi misin?"
İğneleyici bir sesle karşılık verdim. "Evet... Ve şu gereksiz beni koruma tavrın artık gözüme batmaya başladı Kılıç."
"Seni korumamdan rahatsızlık mı duyuyorsun?"
"Evet. Çünkü hayatımda bir yerin yok. Çünkü seni tanıyalı sadece bir kaç hafta oluyor."
Kılıç dikkatlice gözlerini üzerimde gezdirdi. "Hayatında bir yere sahip olmak için ne kadar beklemem lazım."
"Bunu neden soruyorsun?" diye soru yönelttim, yüzümde ki yaraları ve çirkin halimi bir gram bile umursamadan.
"Adaleti sağlamak için."
Kaşlarımı çatıp, "Ne adaletinden bahsediyorsun?"dediğimde öfkeli sesim daha da öfkeli çıkıyordu.
"Sen benim hayatımın tamamına sahipken, ben senin hayatının en uç köşesinde bile değilim. İşte bu adaletten bahsediyorum. "
Konuşmamızı hemşire böldü. Kolumdaki biten serumu çıkarttığında çantamı alıp hızla hastaneden çıkmaya başladım. Kılıç'ın daha demin dediği sözden sonra onun yüzüne bakmak ve şu saçma adalet konusundan bahsetmek istemiyordum. Kılıç'ın arkamdan gelen ayak seslerini duymuyormuş gibi yapıp adımlarımı daha da hızlandırdım.
Hastane bahçesine çıktığımızda kolumu tuttup beni kendine çevirdi.
Sinirle burnumdan soludum, başımda milyon tane sorun varken birde peşimde Kılıç denen çocukla uğraşıyordum. Ben istemediğim sürece kimse benim kolumu tutup, beni yüzüne bakmaya zorlayamazdı. En önemlisi ise ben istemediğim sürece hayatıma bir adım bile atamazdı! Bugün bu aptal çocukta bunu öğrenecekti.
"Benden ne istiyorsun? Ya da amacın ne? Sebepsiz yere sürekli yanımdasın. Sürekli bir iyilik yapıyorsun. Bak hayatımda böyle şeylere alışık bir insan değilim. Süpermen gibi bir yerlerden aniden çıkıp sürekli beni şaşırtmandan sıkıldım. Peki ya şu gözlerin? Renk değiştiren lens mi olur? Ya da sebepsiz yere sürekli peşimi bırakmaman? Sürekli nasıl olduğumu sorman? Söyle Kılıç tüm bunları yapma sebebin ne?"
Acılı feryadım ile birlikle yutkundum. Kılıç'tan bir cevap bekliyordum ama o belimi kavrayıp dudaklarıma yapıştı. Aralanmış gözlerim ile onun tamamen turunculaşmış gözlerine baktım. Bir anda siyahtan nasılda dönüşmüştü öyle? Kas katı kesilen vücudumla birlikte Kılıç benden yavaşça uzaklaştı. Etrafımızda ki onca insan yokmuş gibi sergilediği bu hareket içime büyük bir nefret ateşi attı.
"Tüm bunların tek bir sebebi var Mira. Gözüme kadar her şeyin tek sebebi sensin."
Kılıç' o kadar sert bir tokat attım ki benim elim acımıştı ama Kılıç'ın başı bir santim bile yerinden oynamadan hala yüzüme bakıyordu.
"Beni rahat bırak." dedim dişlerimin arasından, "Sana son sözüm bu!"
(Kılıç)
Evin önüne geldiğimde gözlerim kararıyor, kalbim kulaklarımda atıyordu. Alnımdan aşağıya terler akmaya başlamıştı ve yere düşüp bayılmama çok az kalmıştı. Alacaklı gibi kapıyı sertçe çaldım.
Uraz kapıyı açtığında onun üstüne doğru daha fazla dayanamayarak düştüm. Ayakta kalacak gücüm bile yoktu, ben bu hallere düşecek en son kişiyken Mira bir öpücüğü ile tüm dengemi sarsmaya yetmişti.
Uraz beni sıkıca tutup içeriye taşıdığında, Lara bahçeden koşarak yanıma gelmiş belimden tutup Uraz ile birlikte beni koltuğa yatmama yardım etmişti.
Lina merdivenden inerken keyifle bana bakıp güldü.
"Bir insan ile ilk öpücükte böyle olur. Bunu benim ateşler içinde yattığımda anlamalıydın." deyip sinsice sırıttı, "Öpüşecek kadar yakınsınız demek. İyi bir şey bu."
Tebessüm dolu yüzümle, "Sonrasında yediğim tokadı saymazsak, evet iyi bir şey."
Lina'nın gülüşü kahkahaya dönüştüğünde dönen başıma elimle masaj yapmaya çalışıyordum.
Uraz kaçamak bakışla Lina'ya bakıp aynı şekil güldü, "Tabii ya benim için deliriyor idin."
"Belki de şu kızdan mikrop kapmıştır." Dedi Lara bu öpüşmeyi yediremiyordu kendine.
Sersemce gülümseyip, "Öptüm." Dedim ve gözlerimi sıkıca kapatıp kendimi uykunun kollarına teslim ettim.
(Mira)
Asel' de ailesinden izin alıp bu gece Bora' da kalacaktı. Tabii dedesi o kadar söyledi ki bir ara onu öldürmek istedim ama sonra susup yaşama dakikalarını uzattı.
Asel ve Bora kabın içinde döktüğümüz cipsleri yiyerek, kıyafet hakkında konuşuyorlardı. Ben ise elimi dudağıma götürüp sürekli gezdiriyordum. O yaşananların etkisinden hala çıkmamıştım, çıkamıyordum da.
Aniden dönüp, Asel ve Bora'ya baktım, deli gibi atan kalbime söz geçiremeden konuşmaya başladım.
"Beni öptü." kelimeler dudaklarımdan aniden döküldüğünde, Asel ve Bora susmuş anlamsız gözlerle bana bakıyorlardı.
"Kılıç. Beni dudağımdan. Öptü."
Asel ve Bora birbirlerine baktıktan sonra ikisinin ağzından da büyük bir çığlık sesi duyuldu. Bora oturduğumuz yataktan kendini geriye atıp sudan çıkan balık gibi yerde debelenmeye başladı.
Asel ise ayağa kalkıp halay çekmeye başladığında kaşlarımı çattım.
"Yani cidden siz manyaksınız."
Asel durması için Bora'ya tekme atıp heyecanla yanıma oturdu.
"E söyle nasıl öptü?"
Bora da yattığı yerden sadece başını kaldırıp bana baktı.
"Kuru mu? Islak mı?"
Yüzümü buruşturup arkamda ki yastığı Bora'ya fırlattım.
"Anlatsana Mira. Hadi!" Diye silkeledi beni Asel.
Asel'in yüzüne baktım. Fındık kadar yüzü vardı. Teni o kadar beyazdı ki ilk zamanlar onu hasta sanıyordum bu yüzden. Yeşil gözleri ve minyon yapısıyla çok güzeldi. Benden fazla güzeldi. Ama Kılıç gibi yakışıklı biri benim gibi her yeri yara bere olan kızı seçmişti. Tuhaf.
"Beni incelemen bittiyse anlat artık Mira." Diyen Asel'in sesiyle kendime gelip silkelendim ve derin bir nefes alıp aklımda ki cümleleri toparlamaya başladım.
Bora'da yatağa oturduğunda ise artık onlara onları anlatmaya başladım. Gözlerinden ve tuhaf hareketlerinden bahsetmedim çünkü Kılıç'ın bu gizemli halini öğrenene kadar bundan kimseye bahsetmeyi düşünmüyordum.
Oy ve yorumları bol tutalım sayın okurlarr♥
Sevgiyle Kalın♥
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top