- Bölüm 35 -
Bugün bölüm atmayalı 18 gün olmuş ama buna rağmen 90 oy olamamış. Sınır koymayacağım ve bölüm ne zaman yazarsam o zaman atacağım.
Oy verenlere teşekkür ederim. Sadece oy verenlere ve yorum yapanlara bu teşekkürüm. ♥
Bu arada beni daha iyi tanımak için yaptığım röportajı okuyabilirsiniz.
https://www.wattpad.com/599820106-yazarlarla-r%C3%B6portaj-14-black-hope
Eğer böyle açılmıyorsa, @yazarlarileroportaj ın sayfasına girip oradan bulabilirsiniz ♥ Oraya attığınız yorumları da tek tek okuyup hepsine cevap vereceğim ♥
.
.
.
(Mira)
Bahçe o kadar güzel olmuştu ki sürekli bahçeye inip etrafa bakıyordum. Teoman ve Kılıç fazlasıyla harika iş çıkartmışlardı. Işıklandırmadan, masalara, masa üstünde olacak eşyalara kadar her şeyi ile ilgilenmişlerdi.
Sonuç; Mükemmel!
"Ay sana inanmıyorum. Bir saat sonra düğün var ve sen hala hazırlanmadın mı? Hem gelinin hem de damadın kardeşi olacaksın bir de."
Taramalı tüfek gibi arka arkaya konuşan Bora'ya döndüm ve bana sarılması için kollarımı uzattım. Bora merdivenleri atladı ve koşarak bana sarıldı.
"Bora?" dedim ona sarılmamı kesmeden, "Her şey çok güzel, değil mi?" diye sordum.
Bora benden uzaklaşıp yanaklarımı sıktı, "Sana demiştim, bizim mükemmel bir hayatımız olacak."
Ben onun kadar gülümseyemiyordum, sevincim hüzne bulaşıyor ve şuan içinde bulunduğum mutluluğu bile elimden alıyordu.
"Bak biz o kadar alışmışız ki mutsuzluğa, mutluluğun ardından gelen hüzne, bu yüzden bunlar rüya gibi geliyor. Ama Mira bu sefer bu rüya değil. Gerçek. Mutlu olacağız."
Bora'nın elini tuttup başımı olumlu anlamda salladım, "Her zaman birbirimizin yanında olalım."
Bora kahkaha atıp, "Tamam deli ya..." bir şey hatırlamış gibi, "Hadi önce git Lara'ya de sana hemen makyaj yapsın çünkü birazdan Asel'in yanına gidecek. Kaçırma."
*
*
*
Uzun ve toz pembe renginde bir elbise tercih etmiştim, kalp yaka ve omzu açık elbise üzerimde ne çok şık ne de çok sade duruyordu. Bahçede topuklu ile yüreyemeceğimi biliyordum. çimenlerin üstünde topuklu ayakkabı ile cesur bir şekilde yürüyen bir tek kişi vardı o da Lara.
Düzleştirici ile düzleştirdiğim saçlarımı geriye doğru attım ve ten rengi rujumu tazeledim.
İşte tamamen hazırdım, Lara beni hazırlamamıştı ve böyle görünce cidden şaşıracaktı. Tabii onun kadar mükemmel yapamadım ama anlattığı ve biraz da öğrettiği kadarı ile de iyi sonuç çıkartmıştım.
Odadan çıkacağım sırada kapı açıldı ve içeriye giydiği smokini üstünde son derece karizmatik bir şekilde taşıyan Kılıç giydi. Yine kravat veya papyon takmamıştı. Her zaman bunların kendisini kaşındırdığını söylerdi.
"Ben de aşağıya iniyordum."
Kılıç kapıyı kapatıp kilitledi, "Misafirler gelmeye başladı bile." deyip homurdandı.
"Kılıç bu bir düğün, sence normal değil mi?"
Kılıç bana doğru yaklaşıp yanağımı öptü, "Çok güzel olmuşsun, gözleri üstüne çekecek kadar hem de. Sen odada mı kalsan hı?"
Gülerek, "Oldu canım, aşağıda bir çok kız var seni onlara bırakamam."
Kılıç bana sarıldığında elinde tuttuğu kare şeklinde ki siyah kutu dikkatimi çekti. Bir şey demeden ben de aynı şekilde Kılıç'a sarıldım.
"Sana bu kadar parfüm sıkma demiştim." dediğimde Kılıç bana daha da sıkı sarıldı.
"Merak etme bayan güzel, kimse bu derece yakınıma giremeyeceği için anlamayacak parfüm sıktığımı."
"Güzel cümleler bunlar."
Kılıç benden uzaklaştığında onun kusursuz yüzünü yeniden inceledim, bu kadar mükkemmel olmak zorunda mıydın vicdansız?
Kılıç daha demin merak edip, merakımı içime attığım kutuyu bana doğru uzattı. Kutuyu almadan Kılıç'a baktım, "Nedir bu?" diye sordum.
"Aç bakalım."
Terleyen avuç içlerimi elbiseme silip kutu elime aldım ve merakımı gizleyemeden açtım.
Çınar yapraklı takı seti karşımda parıl parıl parlıyordu. İlk önce kolyede ki siyah ve parlak taşları inceledim, cidden daha önce bu kadar mükemmel bir kolye görmemiştim. Küpe ve bilezikte de, kolyenin biraz küçüğü olmasına rağmen aynı güzellikte parlıyordu.
"Bu yaprağın anlamı sonsuzluk taşıyan yaprak imiş." Kılıç'ın kehribar gözlerine baktığımda gülümsedi, kısılan gözleri ondan daha fazla etkilenmemi sağlarken devam etti.
"Burada iki yaprak var; birisi seni, diğeri ise beni temsil ediyor."
Kolyeyi kutudan çıkartıp arkasını çevirdi, kolyenin arkasında ki yazıyı önce içimden okudum daha sonra anlamını sormak için seslice okudum.
"Ya'aburnee..." deyip yeniden tekrarladım, "Ya'aburneee, anlamı nedir?"
Meraklı gözlerle bakarken, Kılıç elimde ki kutuyu alıp yatağa bıraktı ve kolyeyi boynuma takarak, "Arapça'da 'Beni sen göm; ben senden önce ölmek istemiyorum çünkü sensizliğe dayanamam.' anlamına geliyor." dedi.
Kılıç kolyeyi taktıktan sonra omuzlarımdan tutarak beni kendisine çevirip alnımı öptü.
"Bu çok anlamlı bir kolye." elimi boynuma götürüp kolyeyi sıkıca tuttum ve emin bir ses ile konuştum, "Söz ne olursa olsun asla çıkartmayacağım."
*
*
*
Düğüne gelen sınıf arkadaşlarımın çoğu ile selamlaştım. Hepsi üniversite sınavının zorluğunu anlatırken ben susup onları dinliyordum. Sınava girmediğimi söylememiştim çünkü ardı arkası kesilmeyen sorulara maruz kalmak istemiyordum.
"Tamam kesin sınavı a-a," dedi sınıfın en cilveli olan kişisi Elif, "Asel, neden bu kadar erken evleniyor?" diye sordu.
Boğazımı temizleyerek, "Aşk, tek sebebi bu." diye geçiştirmeye çalıştım. Çünkü bu sorular uzadıkça uzuyor, canımı sıkıyordu.
"Ben ilk evliliği sen ve Kılıç'tan beklerdim. Ufuk'u dövdüğü gün... sanki özel güçlere sahip nasıl da güçlüydü." Elif, ballandıra ballandıra Kılıç'ı anlattığını fark edince ses tonunu düzeltip, "Çok şanslısın Mira." diye kıvırdı.
Başımı belli belirsiz sallayarak yapmacık bir şekilde güldüm, "Bunu her gün yeniden fark ediyorum."
"Mira'm."
Arkamı döndüğümde Kılıç bana doğru geliyordu, son derece karizmatik gözüktüğünü benim gibi diğer kızlarda farkına varırken Kübra, Kılıç'ın yüzüne bile bakmıyordu. Sanırım onun en ideal tipi Uraz olmuştu, bakışlarını ondan ayırmadan takip ediyordu çünkü. Lina görmesin, keser...
"Söyle Kılıç?"
Elif gülerek, "Bu kız öküz ayol. İnsan sevgilisine ismi ile hitap eder mi hiç?"
"Ne diyim? Mal mı diyim? Adı Kılıç."
Kılıç gülerek dudağının kenarını kaşıdı daha sonra, "Asel'in babası, annesi ve ablası geldi. Odada aile fotoğrafı çekilecekler seni de bekliyorlar." sesinde ki alay tınısı ile başımı yana doğru eğdiğümde Kılıç kısık gözleri ile gülüyordu.
Yap-ma-cık-lık !
Belerttiğim gözlerim ile kızlara veda edip hızla merdivenleri çıktım, umarım odada bir katliam yoktur!
Asel'in gelin odası benim odama hazırlanmıştı, bu yüzden kapıyı tıklamaya gerek görmeden hızlı açtım. Beklediğim manzara şuydu; Asel ağlıyor, Teoman onu ikna ediyor annesi ve üvey babası da tartışıyor eh tabii Canan'da kıs kıs gülüyor.
Ama şimdi gördüğüm şey ile ağzım aralanmıştı, Asel'in annesi Asel'in saçlarını okşuyordu. Canan ise Asel'in gelinliğini düzeltiyordu. Selçuk abi ve Teoman da sakince konuşuyorlardı.
"Mira?" dedi Asel beni görüp 'kurtar beni' dercesine eli ile beni yanına çağırdı ama ben cidden böyle bir manzara beklemediğim için etkiden çıkmam uzun sürmüştü.
"Aaaa, Miracığım. Ne kadar da güzel bir genç kız olmuşsun."
Buruşan yüzüm ile Nejla teyzeye bakmadan Asel'e yaklaştım, "Neler oluyor?" diye sordum.
Asel kulağıma eğilip, "Normal de burayı her şeyi mahvetmek için geldi ama Teoman'ın aslında ne kadar zengin olduğunu görünce fikri değişti. Birazdan iyi ki hamile kaldım diye beni tebrik edecek."
Canan dikelip, "Enişte gel kravatını düzelteyim, insan içine çıkıyorsunuz!" deyip gevşekçe konuştuğunda Canan'ın kolunu tuttum.
"Ben abimin kravatını düzeltirim. Sen hiç zahmet etme git aşağı bu güzel anın tadını çıkart." deyip Canan'ın kulağına doğru eğildim, "Kendini bir günlüğüne bu ailenin parçası gibi hisset. Sonra zaten bir daha istesen de bu evin kapıları sana açılmaz. Sen Asel'i mumla arayacaksın."
Canan'ı itekledim, önce Selçuk abiye selam verdim, gerçekten baba gibi baba olan. Asel'i öz kızı ile bir tutup öz kızından bile daha iyi davran bu adama saygım da sevgim de sonsuzdu.
Selçuk abi saçımı okşayarak, "Abini bulmana çok sevindim güzel kızım." deedi ve Teoman'a doğru dönerek omzuna elini koydu, "Hep korkardım, Asel ile Mira kavga ettiğinde arkadaşlıkları bitecek diye. Mira ne yapar? Nasıl haber alırız ondan diye endişeliydim ama şimdi ne Asel için endişeliyim ne de Mira. İkisi de sana emanet. Onları üzme, onların artık mutlu olmak hakları, ağlatacaksan da mutluluktan ağlat. Yoksa karşında beni bulursun."
Teoman elini omzuma atarak beni kendisine çekti ve sıkıca sarıldı, "Asla." dedi, "Onları asla üzmeyeceğim."
*
*
*
Sonunda Asel ve Teoman nikah masasına oturmayı başarmışlardı. İkisi de o kadar güzel gözüküyordu ki arada sırada mutlluluktan akan göz yaşlarımı silmek zorunda kalıyordum.
Nikah masasında ikisi de evet derken bahçeden ıslıklar, alkışlar çoğalıyordu. İmzadan sonra Asel, Teoman'ın ayağına basmıştı. Teoman o anki mutluluk ve heyecana karışık bu duygu ile ayağına basıldığını hissetmemişti bile.
VE...
İlk dans.
Oturup köşede Asel ve Teoman'ı izliyordum, herkes ne kadar mükemmel olduklarını söylerken ben yaşlı gözlerim ile hem insanları dinliyor hem ikisini izliyordum.
"Mira, yorulmadın mı ağlamaktan..." dedi Bora peçete ile yanağımı silip.
"Ama Bora baksana çok tatlılar."
Bora elini omzuma koyup, "Seni de göreceğiz, Mira Hanım."
"Yapma Bora."
"Gerçekler ile yüzleşmen lazımken götünü dönüp kaçma." dedikten sonra dirseği ile beni itekledi, "Bak senin ki de orada..." dediğinde Uraz ile gülerek sohbet eden Kılıç'a baktım.
"Mira, Kılıç'ın seni ölümsüz yapmasına da seninle hemen bu akşam evlenmesine gözün kapalı evet demen lazım. Sizin yolunuz açık ve sen keçi inadın yüzünden kapatıp durma. Ölümsüz ol."
"Sen varsın, olmaz."
Bora bezdiğini belli edercesine derince of çekti ve elimi tuttu.
"Bak benim laf anlamaz güzel kardeşim. Benim ölmem, bir zamanlar yaşamadığım anlamına gelmiyor. Hayatını bana bağlayamazsın Mira. Eğer benim yüzümden ölümsüzlüğü kabul etmiyorsan bil ki hayatından giderim ve beni bulamazsın."
Kaşlarımı çatıp Bora'nın başına vurdum, "Hele bir git."
Bora elimi öptü, "Aferin akıllı kız." diye güldüğünde masamıza bizim sınıftan çok az konuşup çoğunlukla muhatap olmadığımız ama Asel ile yakın olan bir kız yaklaştı.
Çekine çekine Bora'nın önünde durup, "Selam Bora, dans edelim mi?" diye sordu.
Bora bana bakıp burun kıvırdı, "Fanım işte." deyip ego yaparken kızın havada duran elini tuttu ve birlikte dans pistine doğru yürüdüler.
"Bu dansı bana lütfeder misin? Güzeller güzelim."
Kılıç'a bakıp gülümsedim ve bir şey edemeden elini tuttum. Kollarımı onun boynuna dolayıp dans ederken sordu, "Bora ile konuşmalarınızı duymuş olabilirim." dediğinde kaşlarım çatıldı.
"Nasıl olur? Bizden fazlasıyla uzaktaydın."
Kılıç bir şey demeden gülümsediğinde gözlerimi devirdim, "Güçlerini benim insanlarla ne konuştuğumu dinlemek için mi kullanıyorsun?"
"Yani merak ettiğimde."
"Bu çok yanlış."
"Yanlış bir şey duymadım Mira."
Burnumdan solurken Kılıç beni kendisine daha da çekti, "Bak güzelim, Bora'nın böyle bir şansı olsaydı ve bu ölümsüzlüğü senin için kabul etmeseydi ne hissederdin?"
"Özel hissederdim, kardeşim benim için ölümü göze alıyor derdim."
Kılıç gözlerini belertip, "Yapma Mira. Lütfen."
"Kılıç! Bora bu durumda değil bu yüzden bunu konuşmak anlamsız. Ben hazır değilim ne zaman olacağım bilmiyorum. Tek bildiğim şey sen beni ne yaşanırsa yaşansın korursun? Öyle değil mi?"
Kılıç bir süre susup dans etmeyi kesti, onun kararlı mı kararsız mı olan gözlerinden anlam çıkartamıyordum. En sonunda bana sarılıp, "Elbette, koruyacağım." diye mırıldanıp devam etti, "Gidelim mi buradan?"
"Nasıl yani?"
"Bir kaç günlüğüne eski bir dostumun evine, çok güzel bir evi var. Bizi orada ağırlayacak sadece dört gün kalırız."
Sessiz kaldığımda Kılıç, "Hadi. Lütfen." diye ısrar etti.
Gülümseyerek derin bir nefes aldım, "Evet, çok iyi olur, gidelim."
*
"Şile çok güzel bir yer, eğer tüm bu işler bitip hepimizin hayatı normale girerse orada tek başıma yaşayacağım."
Lara valizimi hazırlamama yardım ederken onun yorgun ve artık bu işlerden bıkmış yüzüne uzunca baktım. İstediği hayat bu değildi, bunu her seferinde dile getiriyordu ama buna rağmen her zaman gülümseyerek elinde ki hayatını kenara atmıyor, her şeye rağmen en iyi şekilde yaşamaya devam ediyordu.
"Peki orada tek başına ne yapacaksın? Bizleri özlemez misin?"
"Özlemekte bir duygudur ve biz insanlar her duyguyu tatmalıyız."
İçten bir gülümseme ile, "Haklıısn." diye mırıldandım.
Düğün biteli iki gün olmuştu, Teoman ve Asel şu anda balayındalar. Her şey çok güzel ilerlemişti ve düğünde kimseye ne kadar belli etmesem de korktuğum olay yaşanmamıştı. Ne Baybars gelmişti ne de o pis adam Çetin. Sorunsuz geçen en güzel eğlenceli gecemiz, düğün gecesi olmuştu.
Şimdi ise hazırlanıyordum, Kılıç'ın bahsettiği arkadaşlarının evine gitmek için. Arkadaşı şuan seksen yaşındaymış ve tabi o yaşlarda bir de karısı varmış. Uzun yıllar arkadaş kalsalar da hayat herkesi bir tutamadığı için onların da yolları ayrılmış. Ama şimdi yeniden buluşuyorlar ve ben ikisininde karşılaşmasını çok merak ediyordum. Eskiden ikisi de yakışıklıyken zamanla arkadaşı yaşlandı ama Kılıç gün geçtikçe yakışıklı olmaya ve gençleşmeye devam ediyordu.
Bu hiç adil gelmiyordu, Bora'nın dediği gibi, 'Bu dünyada hiçbir şey adil değil'
"Güneş kremi sür bol bol. Ve şu saçma dikiş izlerin yüzünden denize girmemezlik yapma. Suyun tadını çıkart."
Lara beni uyarırken başımı sallayarak onu dinlediğimi belli ediyordum. Valizimi kapatıp elime aldım, "Evet, işte hazırım."
Lara kahvesini şifonyere bırakıp, "İyi eğlen Mira, mızmızlık yapmadan."
"Lara... ben mızmız falan değilim."
"Hııı, okey."
Lara'nın alaycı sesine dilimi çıkartarak valizimi sürükledim. Merdivenlerden valizimi süper güçlü Lara indirdi. Ağır olmasına rağmen, Lara sanki elinde 750 gram bir poşet taşıyormuş gibi rahattı.
Merdivenleri inip kapının önünde beklerken Bora yanıma yaklaşıp, "Manzara fotoğrafları da çek. Arada beni ara seni özlerim."
Lara, Bora daha fazla konuşmasın diye onun ensesine vurdu, "Rahat bırak be Kızı."
Bora yan yan Lara'ya bakıp, "Bu da beni kıskanıyor." diye hayıflandı.
"Cidden bu çocuk sakat."
Lina mutfaktan elinde yolculukta yememiz için hazırladığı saklama kabını bana doğru uzattı, "Al bakalım, buzlu limonata da koydum çantanıza sıcak olur içersiniz."
Lina'yı öperek, "Teşekkürler, kraliçemiz." diye iltifat ettim.
Kılıç da benim gibi ufak bir valiz hazırlamış aşağıya doğru iniyordu. Taktığı güneş gözlüğünü çıkartırken o kadar tatlı gözüküyordu ki ağzım açık onu izlediğimi anca göz göz gelince anladım.
"Hazır mısın?"
Başımı sallayarak valizi almak için eğildiğimde Kılıç benden önce davranıp aldı, "Hadi bakalım."
Evdekiler ile vedalaşırken Lara'ya, "Bu deli size emanet." deyip Bora'yı işarek ettim.
Bora, Lina'nın arkasına saklanıp, "Lina'm var benim." diye sırıttı.
Onlara son kez el sallayıp Kılıç'ın, Uraz'dan ödünç aldığı arabaya bindik. Kemerimi bağladığımda Kılıç arabayı çalıştırmadan önce bana doğru döndü.
"Neden heyecanlısın?" diye sordu.
Hislerimi hissettiği için ona kızmıyordum çünkü gücü olmasa bile bunu hissedebilirdi.
"Sadece hiç tatile çıkmadığım için biraz gerginim eh bu da heyecanlı olmamı sağlıyor."
"Güzel günler geçirelim, olur mu?"
Başımı sallayarak onayladım, "Evet, olur. Tüm sorunları burada bırakalım. İkimiz de... normal insanmış gibi davranalım. Herkes gibi."
Kılıç yanağımı öptü ve geri çekilip arabayı çalıştırdı, "Pekala..." diye gaza köklenip yan gözle bana baktı, "İstediğin şey ne kadar anormal olsa da biz normal insan gibi davranalım." deyip güldü.
Onun gülüşüne karşılık verip radyoyu açtım ve geriye doğru yaslandım. Radyoda çalmakta olan, Ed Sheraan- Photograph şarkı ikimizinde sessizce kulağını dolduruyordu.
Bu şarkıyı ilk dinliyordum ve anlamını bilmediğim halde ritmi ve söyleyen kişinin sesi beni derinden etkilemeyi başarmıştı.
Hem müzik evrenseldi, anlamını bilmemize gerek olduğunu düşünmüyordum. Kalbimize değiyordu ve bence müziğin tek anlamı buydu, kalbimize değmesi.
"Aşkımızı bir fotoğrafta saklıyoruz. Bu anıları kendimiz için oluşturduk, gözlerimizin kapanmadığı o yerde, kalplerimizin asla kırılmadığı o zamanda ve zaman sonsuza kadar donmuş halde."
Kılıç'a baktığımda gülümseyen yüzünü bana çevirdi, "Şarkının sözleri..." deyip iç çektiğinde doğruldum ve sesi biraz daha açtım.
"Devam et."
Kılıç arabayı durdurup bana doğru iyice döndü.
"Kalp atışlarının tam yanında olacağım. Ruhunun derinliklerinde sakla beni. Ve eğer beni incitirsen, sadece kelimeler kanar... Ben uzaktayken, beni nasıl öptüğünü hatırlayacağım... altıncı sokakta, sokak lambasının altında..."
Kılıç'ın şarkının anlamını anlatmasını bekliyordum ama o susmuş kehribar gözleri ile gözlerime derince bakıyordu.
"Ve bir şey daha hatırla, seni bu şarkıda nasıl öptüğümü."
Kılıç sözünü tamamladıktan sonra dudaklarıma doğru eğildi ve uzun zamandır ayrı olan dudaklarımızı kavuşturdu.
Oy ve yorumlarınızı eksik etmeyin ♥
Sevgiyle kalın ♥♥
Röportajı unutmayın ! :D ♥
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top