- Bölüm 33 -
Hepinize hayırlı bayramlar ♥
Satır arası yorumlarınızı bekliyorum, çünkü yorumlarınızı okumayı özledim ♥
Gidecek zayıflayan kalbim, çökecek bir gün.
.
.
.
(Kılıç)
Arabayı garaja park ederken, Raşel dudaklarını kemirip aldığı nefesi sesli bir şekilde geri veriyordu. Tüm yol boyunca ikimizden de tek bir kelime çıkmamıştı. Çünkü onunla konuşmaya tahammülüm bile yaktı. Bana beslediği duygu yoğunluğunu hissediyordum, bu durum Mira'nın canını yakacaktı.
"Bana bir daha bu kadar yakın olma." dedim emniyet kemerimi sinirle çözerek.
Sert sesim ile birlikte Raşel boğazını temizleyip kendisini savunmaya geçti. "Ben sizin iyiliğinizi düşünüyorum. Hem son derece iyi rol oynadık. Kimse farkına varmadı."
Direksiyona vurup, "Bok gibi bir plandı!" diye bağırdım, "Baybars şimdi daha fazla peşimizde olacak! Mira'ya zarar vermeye çalışacak."
Raşel çözüm yolu bulmuşcasına gülümsedi, "O halde onu ölümsüz yap." dedi.
Sinirim bedenimi ele geçirirken öfkeden gülüyordum, "Tek akıllı sensin ya. Harika bir çözüm yolu bu." diye gözlerimi devirdim.
Raşel, direksiyonu kıracak güçte ki ellerimi tutarak, "Lütfen sakin olmayı dene. Sen Baybars ve Çetin den bile akıllısın. Her şeyi başarabiliriz." deyip git gide bana yaklaşıyordu, "Ben hep yanında olacağım."
İşaret parmağım ile Raşel'in alnına dokunup geri ittirdim, "Aklından geçenleri okuyabiliyorum, yaşamak istiyorsan benden uzak dur kızım."
Arabadan inip eve doğru yürürken Raşel de peşimden geliyordu. Saat gecenin ikisiydi, herkes uyuyordu bu yüzden anahtarı çıkartıp kapıyı kendim açtım. Ev sessizliğe gömülüyken bir tek Raşel'in topukları yankı yapıyordu. Topuk sesi beynimi deliyordu, kurtulmak istiyordum hızlı adımlarımla merdivene doğru yürüdüm.
"İyi geceler." diyen Raşel'e tek kelime bile söylemeden merdivenleri çıkmaya devam ettim. Daha sonra kendi odama hızla girip kapıyı arkamdan kapattım. Derin bir nefes alarak yatakta üstü açık bir şekilde yatan Mira'yı gördüm.
Kapıya yorgunca yaslanarak nefes alıp verdim ve uzaktan Mira'yı izlemeye başlarken düşündüm; Canın yanmadan seni nasıl koruyabilirim?
Yavaş adımlarım ile Mira'nın yanına yaklaştım ve açık olan üstünü örttüm. Bir kedi gibi homurdanarak yatmaya devam ettiğinde gülümseyerek saçlarını öptüm.
Mira sıçrayarak uyanıp, "Kılıç..." diye mırıldandı.
"Kılıç ölür sana."
Mira gözlerini ovuşturdu, "Ne zaman geldin? Kaç saattir seni bekliyorum." diye sitem etti.
"Şimdi geldim güzelim."
Mira'nın yanına kıvrılırken Mira başını göğsüme koydu ve uykuya geçmeden önce, "Yarın hesabını soracağım..." dedi. Evet tehdit yediğime göre artık rahatça yata bilirdim.
(Teoman)
"Bunu yaptığına inanmıyorum Teoman."
"Çünkü beni mecbur bırakıyorsun, anladın mı?"
Asel'in ellerini ve ayaklarını bağlamıştım, kanepede zorla oturuyordu v bende zorla yemek yediyordum ama yemek yemesi lazımdı. Küçük bir bebek gibi yemek görünce kaçmayıp benimle sofraya otursaydı bunu yapmak zorunda kalmazdım..
"Bak senin sevdiğin haşlanmış patates." deyip dudaklarımı ileriye doğru uzattım.
Asel'in yanaklarını sıkıp elimde ki kaşığı onun ağzına götürdüm. Asel burnundan soluya soluya ağzında ki yemeği çiğnerken bende onun bu halini büyük bir keyifle izliyordum, eh tabii bağlanan o olduğu için o bu durumu pek hazmedemiyordu.
Zor da olsa Asel bir tabak patatesi bitirdiğinde benden mutlusu yoktu. Onun yemek yemesi bebeklerimiz ve kendisinin güç bulması demekti. Sanırım artık yemek yemeyince bu yöntemi uygulayacaktım.
Asel'in ellerini ve ayaklarını çözerken Asel, "Bir daha böyle bir şey yapma." diye kızdı.
"Beni mecbur bırakma o halde ve ye." deyip yanağını öptüm. Asel gülmemek için dudağını sıkarken, "Hııı." diye zor bir şekilde mırıldandı.
Dış kapı çaldığında Asel'in saçlarını dağıtıp kafasını sağa sola salladım, çünkü saçı ile böyle oynayınca baya bir sinirleniyordu. Asel'in atacağı tekmeden son anda kaçtım, koşarak kapıyı açtım ve parlayan gözlerim ile Mira'ya baktım.
"Mira'm." deyip ona sıkıca sarıldım, "Seni çok özlemişim."
Mira benim kadar sıkı sarılmadı ama sarılmama karşılık verip, "Asel'i görmeye geldim. Malum o Raşel yüzünden bize pek uğrayamıyor." deyip o akşam yemeğini hatırlamış gibi gülümsedi.
Derin bir nefes verip gözlerimi büyüttüm, "Sus, sus. R'sini bile ağzına alma. İçinden bir canavar çıkıyor yoksa. Hadi gel ve şu inatçı keçiyi bir şeye aşermesini sağla."
Mira sitemlerime gülerek cevap verip içeriye girdi. Asel elini karnına koymuş yediği patatesin etkisinden çıkmaya çalışıyordu.
"Bak, dünyanın en güzel misafiri geldi." diye seslendim Asel'e.
Asel bize doğru dönüp gülümsedi.
"Bugün Uraz'ın yanında işe başlayacağım. Dinleyici olarak." dedi Mira güzel haberi Asel'e verirken yanına oturdu.
Ben de Asel'in yanına oturduğumda Asel buruk bir tebessüm ile, "Senin adına sevindim." deyip gözünü uzaklara doğru dikti.
Mira, 'ne oldu?' dercesine yüzüme baktığında omuz silkerek Asel'in omzuna elimi koydum.
"Hayatım, bir sorun mu var?"
Asel titreyen sesi ile, "Benim de hayallerim vardı. Ben de çalışmak istiyordum, moda tasarımı yapıp kendi markamı açmak istiyordum."
Mira alt dudaklarını dişleyip, "Asel, ben de henüz iş kurmuyorum ki. Sadece oturacağım."
Asel omuz silktiğinde onun omzunu öperek, "O zaman sen de doğumdan sonra yaparsın. Hem bebek hem de hamile anneler için bir marka açarsın."
Asel parlayan gözlerle bana dönerek, "Gerçekten mi?" diye sorduğunda başımı olumlu anlamda salladım.
Asel keyfile Mira'ya döndüğünde, "Ben size kahve yapayım." deyip mutfağa doğru yürüdüm. Kahve makinesini çalıştırırken telefonumu çıkartıp Uraz'ın numarasını tuşladım.
"Uraz, ben Teoman."
"Evet, biliyorum numaran kayıtlı."
Boğazımı temizleyerek, "Her şey hazır mı?" diye sordum.
"Evet, tam bin tane çiçek siparişi verdim. Çeşit çeşitler."
Konuşmam duyulmasın diye içeriye göz attım, "Süpersin Uraz."
Telefonu kapatıp kahveleri yaptım ve içeriye girdim. Mira'ya kahveyi uzattım Asel midesini bulandırdığı için kahve içmeyi reddetti onun yerine kahvemi ben yudumlarken kapı çaldı.
"Ben bakarım." dediğimde Asel ve Mira o kadar derin konuşuyordu ki zaten benim bakmaktan başka şansım yoktu.
"Teoman Bey, Ömer Bey'in işinden dolayı gelemedi bu yüzden ben getirdim yüzüğü." dediğinde işaret parmağımı dudağımın üstüne koyup susmasını söyledim.
Çocuğun elinden poşeti alıp içinde ki yüzük kutusuna baktım. Bordo renkte ki kutuyu inceledikten sonra yavaşça kapağını açtım. 'Karat pırlanta tamtur yüzük' modeline hayranlıkla baktım. Tam Asel'in parmağına göreydi ve bir kez daha bu yüzük ile doğru seçim yaptığımı anladım. Zarif ve asil...
Çocuğa teşekkür ettim ve kutuyu bir hazine gibi dikkatlice kapatıp cebime koydum. Kapıyı kapatmak için hareket ettiğimde Mira ve Asel'in ayak sesleri duyuldu.
"Kimmiş Teoman?" diye soran Asel'in beline elimi koyarak, "Yanlış adrese gelmiş. Yolu tarif ettim." diye geçiştirdim.
Mira, Asel'i öperek, "Bende gidiyorum. Uraz'ı daha fazla bekletmeyeyim."
Mira'yı öpüp sıkıca sarıldım, "Tamam güzelim, dikkat et kendine."
Mira ayakkabılaırnı giyip evden çıktığında Asel'i kolumun altına alıp, "Seni de en son Lina çağırıyordu." dedim.
"Şu Raşel orada olacak mı?"
Gözlerimi devirerek burnumdan soludum, "İnan bana bilmiyorum ve ilgilenmiyorum. Lina çağırdı, o kız yüzünden hayır mı diyeceksin?"
Asel haklı olduğumu biliyor gibi başını salladı, "Tamam, üstümü değiştirip gideyim." dedi.
"Tamam, ben de orada miden bulanmasın diye sana limonlu su yapayım. Bak içtikten sonra pek bulanmadı. Sakın ısrar etme içmem diye."
Asel'in cevabını alamadan mutfağa gidip çoktan Asel'e özel limon suyunu hazırlamaya başladım bile.
Cam şişeye limon suyunu dökerken, Asel mutfak kapısına yaslanıp beni izliyordu. Üstüne giydiği mavi elbiseye hayranlıkla baktım. Dizlerine kadar uzanan elbisenin içinde o kadar güzel gözüküyordu ki gözlerim onun bu haline kamaşmıştı.
"Çok... çok güzel gözüküyorsun." dedim cam şişenin kapağını kapatıp Asel'e doğru yavaş adımlarla ilerlerken, "Son zamanlarda gördüğüm her şeyden daha da güzelsin."
Asel elimden cam şişeyi alıp, "Kilo aldığım zamanda böyle diyecek misin? Top gibi yuvarlak bir karına sahip olduğumda." deyip gözlerini kıstı.
Asel'in yanağını okşayarak, "Ben senin bedenine değil, bana şöyle bakan güzel yosun yeşili gözlerine aşık oldum. Bu yüzden kaç kilo olursan ol ben her daim o gözlere bakıp her gün yeniden aşık olacağım."
Asel'in dudağına bir buse bırakıp geri çekildiğimde Asel kıpkırmızı olan yüzü ile gülümsedi, "Gi- gideyim..." deyip benden uzaklaştığında ben hala Asel'i izliyordum. Mutfaktan çıkacakken aniden durup yeniden bana doğru döndü ve hızlı adımları ile yanıma yaklaşıp dudaklarımı bu sefer o öptü.
Daha sonra geri çekilip, "Şimdi gidebilirim." dedi ve koşarcasına önce mutfaktan daha sonra ise evden çıktı.
Mutfak camından onu izlerken elimi kalbimin üzerine koydum. Nasıl ve hangi ara Asel'e bu denli bağlanıp aşık olduğumu bilmiyordum ama iyi ki aşık olmuşum.
Kendi kendime gülmeye son verip Uraz'a çiçekleri yollaması için mesaj attım. Uraz anında mesajıma olumlu cevap verdiğinde ben de hızla odama çıkıp üstümü değiştirmeye başladım. Buz mavisi bir takım elbise giymiştim. Kravat ve papyon takmayı hiçbir zaman sevmediğim için takmamıştım. Asel'in çok beğendiği parfümümü üstüme sıktığımda dış kapının zil sesi duyuldu.
Hızla merdivenleri inerek kapıyı açtım ve çiçek arabasını gördüm. Görevli adam, "Teoman Bey, çiçek siparişinizi getirdik." deyip gülümsediğinde arkadan çiçekleri taşıyan adamlar içeriye rahat girsin diye kapıdan çekildim.
"Teşekkür ederim adamlarınız çiçekleri düzenli olarak her yere koyabilir mi? Vaktim kısa ve zamana ihtiyacım var."
"Tabii yardımcı olabiliriz." diyen adama gülümseyerek içeriyi gösterdim. Adam çalışanla talimat verdiğinde ev çiçek bahçesine dönmüştü. Her yer çiçek olmuştu ve her şey muazzam gözüküyordu.
Adamlar işlerini halledip gittikten sonra odada sakladığım balonları çıkartıp aşağıya indirdim ve 200 den fazla balon şişirdim. Balonların hepsi tavanda duruyordu, balonun sarkan ipine Asel ile kısa zaman da vakit buldukça çekildiğimiz fotoğraflarımızı çıkartıp bağlamıştım. Ve tabii ki ikiz bebeklerimizin ultrason görüntülerini de bağlamayı ihmal etmemiştim.
Kapı yeniden çaldığında açtım ve Uraz'ı içeriye aldım. Uraz'ın elinde konfety ile geldiğinde gülümsedim ve onu ikinci kata çıkıp durmasını gereken yeri gösterdim.
Etrafa biraz daha güzel bir düzen verdikten sonra mutfak camından Asel'in eve doğru yaklaştığını gördüm ve koşarak kapıyı aralık bıraktım daha sonra Asel'in beni bulamayacağı bir yere saklandım.
"Bu kapı neden açık?" diye söylenerek içeriye girdi Asel. Salona ayak attığı anda ise sesi kesilmişti. Saklandığım yerden ona bakarken Asel etrafında daire çizip her yeri tek tek inceliyor. Balonların iplerine asmış olduğum resimlere gözleri dolmuş bir şekilde bakıyordu.
"Teoman?" dedi titreyen sesiyle elini ağzına götürüp kapattı.
"Buradayım."
Saklandığım yerden çıktığımda Asel gözyaşlarını sildi ve koşar adımları ile bana yaklaşıp sıkıca sarıldı. Bende ona sarılırken, "Bunlar harika." dedi gözyaşlarının arasından.
Asel den uzaklaşıp ellerini tuttum, "Sen de öylesin."
Asel etrafı teker teker inceleyip, "Tüm bunlar benim için mi?" diye sordu.
Gülerek onu onayladığımda tavanda ki balonlara baktı, "Bu cidden harika bir süpriz." deyip etrafında daire çizdiğinde Asel'in elini tutup durmasını sağladım. Daha sonra yanağında ki gözyaşını silip anlını öptüm.
"Aslında çok çalıştım ama sen yine kendine yakışanı yapıp bana bütün ezberimi bozdurdun."
Asel gülümsedikçe yaşlar yanaklarında akıyordu, "Seni ne kadar sevdiğimi anlatamam tabii o küçük kurtları da çok seviyorum."
"Onlara kurt deme." dedi Asel beni hayranlıkla dinlerken.
Gülerek başımı belli belirsiz salladım ve sözlerimi yeniden zihnimde tekrarlayıp konuşmaya başladım.
"Biliyorum, çok genç yaşta büyük bir sorumluluğun altına girdik. Ben bir sürü hata yaptım, seni de çok üzdüm. Yine de senin sevgin ayakta tuttu beni. Erkeğin yaradılışında sevmek yokmuş, kadın öğretirmiş sevmeyi, aşık olmayı. Sen de bana öğrettin tüm bunları. Seninle her şeye yeniden başladım ben, senin sevgin ile yeniden doğdum ve senin sevginin üstünlüğü ile törpüledim annemin acısını."
Asel elini yanağıma koyup okşadığında elini tutup avuç içini öptüm ve yavaşça cebimde ki yüzük kutusunu çıkartıp önünde diz çöktüm kutuyu ağır şekilde açıp Asel'in irileşen gözlerine baktım, "Şimdi sana cevabını bilsem de soruyorum. Yeniden doğduğum ve her şeyimin sen olduğu bir hayata, bütün kötü anları unutup, benimle tekrar başlar mısın? Yani benimle evlenip hayatıma can suyu olur musun?"
Asel eliyle yüzünü kapatıp ağlarken güldü, "E...vet, Teoman ev-et." kekeleyerek de olsa sonunda teklifimi kabul etmişti.
Yüzük kutusunda ki yüzüğü çıkartıp Asel'in parmağına taktım ve ayağa kalktım. Asel kısa boyu ile bana sıkıca sarıldığında bende aynı şekilde ona sarıldım ve yukarıda bizi izleyen Uraz konfety'i patlattı. Asel sıçrayarak bana daha sıkı sarıldığında başını yukarıya kaldırıp üstümüze düşen konfeylere baktı.
"Beğendin mi?" diye sordum Asel'in mutuluk gözyaşlarını silerek.
"E... evet, çok teşekkür ederim Teoman, çok teşekkür ederim."
Asel'in saçlarına öpücük kondurup."Asıl ben teşekkür ederim bir tanem." dedim.
Asel etrafa daha dikkatli baktıktan sonra, "Buraları birlikte temizleyeceğiz, değil mi?" diye temkinlice sordu.
"Sadece anın tadını çıkart." dedim çünkü temizlikten pek haz etmezdim.
(Mira)
Uraz'ın pedagog değil normal bir psikolog olduğunu sanıyordum. Ama buraya gelince aslında pedagog olduğunu öğrendim. Bana anlattığına göre eskiden psikolog imiş, yani bundan 50 yıl önce. Şimdi ise çocuklar ile vakit geçirip onların dünyasına karışmak için pedagog olmaya karar vermiş ve uzun uğraştan sonra da başarmış.
Bir sonra ki hastanın gelmesine neredeyse iki saat olduğu için Uraz, Teoman'a yardıma gitmişti. Teoman'ın nasıl bir evlilik teklifi yapacağını bilmiyordum ama Uraz her anı vidyoya çektiği için izleyip neler kaçırdığıma dikkatlice bakacaktım.
Masanın üstünde ki kahveden bir yudum alıp yüzümü buruşturdum, ben kahve sevmezdim ki. Başımı belli belirsiz sallayıp yanımda getirdiğim okuma kitabını çıkarttım. Kitabın henüz ilk cümlesini tamamlamadan kapı tıklanmıştı.
"Gelin." dedim kitabımı kapatırken.
Sanırım Uraz'ın asistanı Şermin Hanım gelmişti, değişik ve eğlenceli bir kadındı ayrıca sohbet etmeyi severdi. Tabii fazla da dedikoducuydu, hayat felsefesi 'dedikodusuz yapamam' diye bir insandı.
İçeriye önce bir erkek çocuk ardından ise annesi olduğunu zannettiğim bir kadın girdi. Kadın mini elbise içinde çocuğu içeriye girsin diye resmen itekliyordu.
"Merhaba, biz gelik. Uraz Bey yok muydu?" diye sordu kadın nefes almadan.
Uraz'ın not defterini çıkartıp randevu kısmına baktım, "Siz Çağlar'ın annesi olmalısınız. Henüz randevuya iki saat var. Şermin Hanım söylemedi mi?" diye sordum.
"Şermin Hanım yerinde yoktu. Biz de direkt gelelim dedik."
"Anlıyorum." dedim somurtan çocuğa gülümseyerek bakarken çocuk donuk yüzü ile bakıyordu etrafa.
Kadın bana gülümseyip, sert bakışları ile çocuğa döndü ve, "Çağlar, beni dışarıda bekle hemen!" diye emir verdi.
Kadının sert sesinin ardından çocuk başını önüne eğdi, annesinin lafını ikiletmeden nedenini bile sormadan odadan çıktığında kadın gülümseyen yüzü ile yeniden bana baktı.
"Bak tatlım, iki saat sonra uçak kalkacak bu yüzden erken geldik. Uraz Bey yok ama siz varsınız. Sizden tek isteğim, Çağlar ile konuşmanız ve ona uslu bir çocuk olmasını söylemeniz. Antalya da önemli bir düğüne gidiyoruz orada beni rezil etmemesini ve ben ne dersem onu yapmasını söylesen yeter. Biraz da kız çünkü kızınca anlıyor."
Kadının tuhaf ses tonu gibi telaffuzunu da sindirmem uzun sürmüştü, başımı iki yana olumsuzca salladım.
"Ama ben, pedagog falan değilim."
Kadın gözlerini devirip umurunda değiş gibi gülümsedi, "Tatlım, sorun yok sen şimdi çocuğa benim dediklerimi söyle yeter."
Kadın bana göz kırpıp odadan çıktığında burnumdan soludum. Çocuk zaten robot gibi annesinin sözünü dinliyordu, ne istiyor bu kadın bu çocuktan? Bence çocuğundan önce kendisi gitmeli psikolog'a.
Kapı açıldığında Çağlar içeriye girdi ve kapıyı arkasından kapattı. Yüzüme bile bakmadan çocuklar için hazırlanmış özel koltukta oturmak yerine karşımda ki deri koltuğa oturup ellerini birbirine kenetledi.
Ne diyeceğimi bilemeden bir kaç dakika bekledikten sonra derince bir nefes aldım, bir çocuk ile konuşmak ve ona bir şeyler anlatmak ne kadar zor olabilirdi ki?
Yüzümden kadına öfkemi ve Çağlar'ın böyle anneye sahip olduğu için üzüldüğümü belli eden ifademi silip, her şey yolundaymış gibi gülümsedim.
"Merhaba." dediğimde sesimde ki yapmacıklıktan ben bile iğrenmiştim.
Çağlar sanki beni duymamış olmasından daha kötü olan, sanki ben burada yokmuşum gibi davranmasıydı.
Çağlar'ın yanına oturup, "Benim adım Mira." deyip elimi uzattım. Çağlar gözlerini tek bir yere dikmiş oraya bakıyor ve bana katiyen cevap vermediği yetmezmiş gibi yandan bir bakış bile atmıyordu.
"Ben pedagog değilim."
Çağlar'ın bu sefer dikkatini çekmişim gibi yüzüme baktığında, "Aslında işim de yok. Artık bir okulum da yok. Peki burada ne işin var? diye soracak olursan - sanmıyorum ama - Uraz benim çok değer verdiğim bir abim. Hatta baba yarısı gibi bir şey evde boş kalmaktansa buraya gelmeyi uygun gördüm." deyip gülümsedim.
Çağlar sözlerime tepki olarak omuz silktiğinde aldığım nefesi sesli bir şekilde verdim.
"Eh sende haklısın, pedagog'a ihtiyacın olmadığı halde buradasın ve bu duruma çok sinirlisin." deyip onun tepkisini ölçtüm beklediğim gibi başını sallayarak beni onayladı. Demek ki onu konuşturmak için doğru bir yoldayım.
"Annen seninle konuşmamı söyledi; sana uslu durmanı ve yaramazlık yapıp anneni rezil etmemen için uyarmamı söyledi." deyip gözlerimi devirdim, "Ama zaten hiç konuşmuyorsun bile. Sanırım burada olması gereken tek kişi annen."
Çocuk gülümseyerek, "Bence de öyle." diye yanıtladı.
Başardığımı belli eden bir gülümseme ile, "Sonunda konuştun." dedim.
"Ben zaten konuşabiliyorum."
"Sevindim o halde senin adına."
En azından konuşması da başardığımın bir belirtisiydi.
Çocuk bana doğru dönerek, "Söylesene hangi çocuk annesini delirtmeyi sevmez? Bana bir heykel gibi durup tüm gece susmamı söylüyor. Beni herkes içinde azarlıyor. Ben de onu deli ediyorum. Sonra hasta olduğumu düşünüp bu saçma yere getiriyor beni ve vakit kaybetmek zorunda kalan yine ben oluyorum."
Duyduklarım karşısında boğazımı temizledim, resmen büyümüşte küçülmüş gibi kendisinden emin ve korkusuzca konuşuyordu. Ben bu çocuk yaşında bir yabancıya nasılsın demeyi bile beceremezken, onun bu hareketi beni oldukça etkilemişti.
Hayranlığımı kenara bırakıp gözlerimi kapatıp açtım ve kuruyan dudaklarımı ıslatarak, "Annen ile hiç bu konu hakkında konuşmayı denedin mi?" diye sordum.
Çocuk yine omuz silkerek, "Onunla hiç konuşmuyoruz. Çünkü buna vaktim yok, okuldan sonra dershane ondan sonra da eve getirdiği özel hocalar ve ardından uyku. Benim tatil günüm bile yok. Hem bana sinirli matematikten seksen beş aldığım için. Sevmediği kadının oğlu yüz aldı ben alamadım diye özel hocamı bile değiştirdi."
İnanamıyormuş gibi gözlerim irileşti, "Annen bir ruh hastası." diye mırıldandım kendi kendime.
Çağlar dediğimi duyup eliyle ağzını kapattı ve güldü, "Bence de öyle."
Elimi Çağlar'ın omzuna koyarak, "Sen böyle yapmakta haklısın ama şunu unutuyorsun; sen böyle yaptıkça annen üstüne daha fazla baskı kuracak. Bu yüzden annenin sözünü dinlemelisin. Ben annen ile konuşup senin sorununu ona söylerim."
Çocuk bulduğum çözüme gözlerini devirip yüzünü astı, "Uraz doktor denemedi mi sanıyorsun?"
Oturduğum yerden ayağa kalkıp, "O kibar konuşmuştur, annenin ağzından konuşacağım. Kal burada." deyip kollarımı sıvazladım ve odadan dışarıya çıktım.
Şenay Hanım beni görünce, "Mira, kusura bakma lavaboya gittiğim zaman gelmiş. Ben de bir daha bölmim dedim. Uraz Bey'e haber verdim yoldadır kendisi."
"Tamam Şenay, bir şey olmaz. Kadın nerede?" diye sordum.
Şenay eliyle koridorun sonunu işaret ettiğinde hızlı adımlarım ile camdan dışarıyı izleyen ve telefonu ile konuşan kadına yaklaştım.
"Şanslısın diyorum ya. Çağlar'ı ben de getirmeyecektim ama biliyorsun dedesi görmeyi çok istiyor... Evet, hayatım zaten çocuk bakmak zor hele Çağlar gibi biriyse..."
Öksürerek kadının dikkatini çektiğimde kadın bana doğru dönerek gülümsedi ve hiç kendisini bozmadan, "Tamam canım, ben seni ararım. Hadi öptüm."
Kadın telefonu kapatıp yeniden bana doğru dönüp, "Evet?" diye sordu.
"Çağlar'ın sorunu şu bana anlattığı kadarı ile, dersleri çok yoğun bu yüzden kendisine zaman ayıramıyor ve bu onu ciddi anlamda sinirlendiriyor."
Kadın aralanmış ağzı ile derin bir nefes aldı, "Ya sen ne anlatıyorsun? Ben sana benim dediklerimi de demedim mi? Sana ne Çağlar'ın sorunundan."
"Bir insan evladı için bunları nasıl söyleye bilir?"
Kadın anında çatılan kaşları ile, "Sen kim olduğunu sanıyorsun? Sana hesap mı vereceğim?" diye üstüme yürüdüğünde kadından midem bulanırcasına baştan aşağıya süzdüm.
"Yazık... Çağlar'a çok yazık. Asıl senin bir doktora gitme lazım, çünkü siz hem anneliğini hem de insanlığını kaybetmişsin." deyip kadının omzundan ittirdim, "O henüz on yaşında bir çocuk farkında mısınız! Siz onu bir robottan farksız yaşatıyorsun. Sanki karnınızda onu dokuz ay taşımamış gibi vicdansız davranıyorsunuz. Hiç düşünmüyor musunuz? Yaşlanıp ve oğluna ihtiyacınızın olacağını... Asla ölmeyecek gibi yaşamak size ne kazandıracak?"
Başımı iki yana salladım, "Hem Çağlar anne kavramından ne kadar uzak farkında mısınız? Bu nasıl bu yüzden kötü hissetmiyorsunuz? Siz anne değil misiniz ya?"
Kadın öfke ile, "Sana ne! Sana ne! Benim işime burnuna sokma yoksa seni mahvederim."
Tiz bir şekilde gülerek, " Anneliğini başka biri sorgulamış, sorgulamamış hiç umurunuzda bile değil sizin. Ama o çocuğa annelik değil, insanlık duygusu olan herkes iyi davranır. Psikopat gibi çocuğun hayatına bir tek dersleri sokmaz."
Kadın ağzının içinde bana bir şeyler geveledikten sonra omzuma çarparak ilerledi. Ben de peşinden gittiğimde Çağlar odadan çıkmış Uraz'ın yanına durup onunla konuşuyordu.
"Yürü Çağlar, gidiyoruz." deyip Uraz'a döndü, "Yanına aldığın kişilere dikkat et Uraz doktor. Çünkü haddinden fazlasını konuşuyorlar."
Gözlerimi devirip, kollarımı birbirine kavuşturdum, "Bence siz herkese öyle akıl dağıtma zira sizde kalmıyor, sonra sizin gibiler ile uğraşmak zorunda kalıyoruz."
Kadın kızaran yüzü ile ufak bir çığlık attı ve dışarıya doğru çıktığında Uraz da kadının peşinden gitti.
Çağlar'ı daha iyi görebilmek için onun boyunda eğilip, "Sen anneni yine de dinle. Sen iyi bir çocuk ol, gerisi zamanla hallolur. Anlaştık mı?"
Çağlar yanağımı öperek, "Tabii anlaştık." deyip koşarak dışarıya çıktı.
Uraz beş dakika sonunda geldiğinde yüzü biraz sertti daha sonra gülmeye başlayarak, "Ben de eğer bir gün senin gibi bu çocukların annesine karşı bu kadar sessiz kalmamayı becerirsem daha iyi bir doktor olurum, değil mi?"
"Sen zaten iyi bir doktorsun..."
"Senin kadar olamam."
"Teveccühünüz."
Daha sonra Uraz kolunu omzuma attı ve birlikte gülerek buradan çıktık.
Bölümü nasıl buldunuz?
Yorumlarınızı ve oylarınızı benimle paylaşırsanız çok sevinirim :D ♥
80 oy ve 125 yorum ile bölüm gelecek. (Umarım 125 yorumu bir kişi yapmaz :D)
Gelecek bölümde ithaflar olacak gözüme çarpan kişileri seçeceğim ♥
Sevgiyle kalın ♥♥
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top