- Bölüm 3 -

(Mira)

Kendimi o kadar halsiz ve yorgun hissediyordum ki attığım her adımda terleyip, yere yığılmamak için zor duruyordum. Bora okula 2 ders geç geleceği için tek gitme zorundaydım ve bir yere düşüp bayılmamak için kendimle direniyordum.

Keşke Bora yanımda olsaydı o zaman yanımda güç alabilecek biri olabilirdi, şimdi ise tek başıma kimseden güç almadan ilerlemeye çalışmazdım. Kendime iyi bakmayıp, böyle devam edersem tabii ki de hasta olurdum. Kendime kıza kıza yola devam ettim.

Okula girdiğimde kimse yoktu, herkes dersteydi ve bende derse geç kalmıştım anlaşılan, keşke bugün gelmeyip biraz evde dinlenebilseydim diye düşünürken, bunun için geç kaldığımın farkındaydım. Aptal kafam!

Zor adımlar ile merdivenleri çıktım. Sınıfa doğru yaklaştığımda kapının açıldığını gördüm bulanık bir şekilde, ne oluyordu bilmiyorum ama etraf git gide kararıyordu. Kapıdan çıkan kişinin bana doğru koşan ayak sesleri duydum. Gerisi ise benim için zifiri bir karanlıktan ibaretti.

Gözlerimi açtığımda bana yabancı gelmeyen revire göz gezdirdim. İçeride, İnci hemşire vardı ve oturmuş kitabını okuyordu. Kaç saattir bu halde yatıyordum?

"İnci hemşire. Ben iyiyim. Artık kalkabilir miyim?" 

İnci bana doğru yaklaşıp ateş ölçeri koltuğumun altına koydu daha sonra ise ateş ölçere beyin röntgeni okuyormuş gibi dikkatlice baktı. 

"Ateşin hala aynı Mira. Biraz daha bekle zaten sen yatalı 10 dakika falan oldu."

Yanımda duran komidini işaret etti, "Şimdi şu ilacı iç ve biraz daha bekle. Bir kaç saat sonra sınıfa çıkarsın. Hem derste ne yapacaksın, yat işte"

İnci'nin dediğini yapıp ilacı içtim ve geri uzandım. Sürekli kendimi yaraladığım için tanışıklığımız vardı, zaten buradan o kadar sıkılıyordu ki okulda ki bir çok insanla üşenmeden arkadaşlık bağı kurmuştu bile. 

Zil çaldığında İnci hemşire dışarıya çıktı ama ondan önce dudak parlatıcısını güzelce sürmeyi ihmal etmedi. Teneffüslerde öğretmenler odasına gider ve okulun en yakışıklı hocası olan Harun hoca'ya kendini beğendirmeye çalışırdı. İşte onun eğlencelerinden birisi de bu.

İnci gittikten iki dakika sonra onun yerine Bora ve Asel içeriye girdi. İkisi de korkuyla bana bakıp yanımda durdular. Sanırım Asel, Bora'ya haber verdiği için erken gelmişti. Yoksa asla uykusunu bölüp gelemezdi.

"Ah Mira niye kendine dikkat etmiyorsun?" Dedi Bora sitemli sesiyle.

Asel ise alt dudağını emip bir şey demeye çalışıyordu ama nasıl diyeceğini bilmiyor gibiydi. Diyeceği şey bana 'neden kendine iyi bakmadın' gibi bir laf değildi daha başka bir şeydi sanki.

"Ne diyeceksin Asel söyle artık." Dedim ağzındaki baklasını çıkartması için.

Asel yutkundu, "Tuhaf bir şey var." diye mırıldandı ve etrafına birisi bizi dinliyor mu diye kolaçan etti. Oysa bizden başkası yoktu ve yüzden onun bu paranoyak halline şaşkınca bakakaldım.

Çatılan kaşlarım ile, "Nedir o?" diye sordum.

"Seni o koridorda bulan Kılıç'tı. Sınıftan koşarak çıktı hoca peşinden gittiğinde herkes merakla hocanın peşinden çıktı. Tabii bende çıktım ve sonra seni gördüm. Kılıç'ın kucağın da duruyordun."

"Yani Asel? Anlamadım." Dedi Bora başını kaşıyarak.

"Nereden biliyordu ki Mira'nın bayıldığını? Hepimiz sınıftaydık kimse ses falan duymadı."

Bora ile birbirimize baktığımızda,Bora anlatılanların saçma olduğunu belli edercesine başını salladı.

"Ya belki derste bir mesaj attı, zaten çıkacaktı şansa Mira'yı gördü ve onu revire bıraktı."

Bu ihtimal bana sıcak gelirken, Asel 'yapmayın' der gibi ikimize bakıyordu. Bir süre kimseden ses çıkmayınca Asel en sonunda isteksiz de olsa Bora'ya hak verdi.

Başını sallayıp, "Zaten başka ne olabilir ki?" Diye mırıldandı.

Sanki asıl demek istediği bu değilmiş gibiydi ama başka çaresi yokmuş gibi bu cevabı verdi. Asel'in düşünceli tavrını gidermek için başka konular açıp konuştuk, zorda olsa.


  Teneffüs bittiğinde Bora ve Asel kol kola giderken arkalarından bakıyordum. Başımı önüme eğip tırnaklarım ile oynamaya başladım. Ne yapacağımı bilmediğim zamanlar yaptığım bu hareketi uzun zamandır yapmadığımı fark ettim. Uzun zamandır her sorunun cevabını biliyordum ama artık beynimde çok soru olmasına rağmen hiçbirinin cevabını bulamıyordum. Bu ise hayatıma giren Kılıç ile başlamıştı.

Asel'in anlattıkları beynimin içinde dönerken aklıma o gece Kılıç'ın çöp kovasının orada söylediği sözleri geldi.

'Başın belada olduğunda hissediyorum.'

Sanki bir şey bulmuş gibi heyecanla eğik başımı kaldırdığımda, kapının orada duran Kılıç ile göz göze geldim. Turuncuya çalan gözleri ile gözlerime baktığında sessizce yutkundum. Kılıç içeriye girmeden gittiğinde ise başımı hızla salladım. Bu... bu neydi şimdi?

Benim bile anlam veremediğim neler oluyordu böyle? Öfkeyle başımı iki yana salladım hayır delirmiş olmalıydım. Her şey sadece tesadüftü. Zaten başka ne olacaktı ki, başka ne olabilirdi?

Evet, başka ne olabilirdi?

2. Dersin sonunda revirden çıkıp, sınıfa gittiğim de kendimi daha iyi hissediyordum. Kapıyı tıklayıp içeriye girdim ve Kılıç ile göz göze gelmeden sırama oturdum. Bu sefer ona teşekkür etmeyecektim çünkü bundan sonra onunla muhatap dahi olmak istemiyordum.

Tüm ders geri kaldığım notları defterime geçirmekle meşgul oldum. Teneffüste de bu işime devam ederken Asel çantasından en sevdiğim tatlı olan ekler'i çıkartıp masanın üzerine koydu.

Mutlulukla paralayan gözlerim ile güldüm ve Asel'e teşekkür edercesine sarılıp aç olan midemle ekleri yemeye başladım.

"Sen var ya harikasın." Dolu olan ağzımı umursamadan konuşmama Asel gülerken, onun gülüşünü paylaşıp bende güldüm.

Asel uyuz bir şekilde kahkahasına devam ederek, "Ebet tabii ki de." Diye övdü kendini.

Bora teneffüste diğer kızlarla kantine gittiği için yoktu bu yüzden eklerin yarısını ona saklamak için masamın altına koyacaktım ki masanın altında başka bir şeyin olduğunu gördüm.

Masanın altından çıkan poşetlenmiş kutuya benzer şeyi masanın üstüne koyup Asel'e doğru merakla baktım.

"Bu ne?" diye sordum.

Asel' de okuduğu kitaptan başını kaldırıp masa da ki poşetlenmiş kutuya baktı ve omuz silkti.

Poşeti açtım ve içindeki saklama kabını çıkarttım. Tam saklama kabını açacağım sırada bir el saklama kutusunun kapağını bastırdı ve açmamı önledi. Başımı kaldırıp Kılıç'a baktığımda siyah gözleri ile arkaya bakıyordu. Yine gözleri, yine yine... Ya ben delirdim ya da bu çocuk delirdi.

Saklama kutusunu önümden alıp arkada oturan Ufuk'un arkadaşı olan, Halil ve Yusuf'a doğru yürüdü ve saklama kutusunun kapağını açıp ikisinin başından aşağıya kırmızı boya gibi bir şey döktü.

Sınıftakiler kahkahalarla gülmeye başladı. Asel inanılmaz gözlerle, "Oha o kan mı? Ay yok kan bu kadar açık renk olmaz " Diye konuştu kendi kendine.

Ben de tüm ciddiyetim ve sinirim ile Kılıç'a baktım. Kılıç sanki hiçbir şey yaşanmamış gibi sınıftan çıktığında bende koşarak peşinden gittim ve Kılıç'ın kolunu tuttum. Ona dokunduğumda vücudumda oluşan sıcaklık bedenime işlerken ürperdim.

Kılıç olduğu yerde durduğunda, "Sen. Sen cidden kimsin Kılıç?" Diye sordum.

Kılıç bana doğru döndüğünde çıkık elmacık kemiklerine baktım. Saçları kısaydı. Gözleri fazla büyük değildi ve sakalsız yüzüyle tertemiz bir yüze sahipti. Fazla yakışıklı olduğu kesindi. Hele şu ışıldayan tuhaf gözleri. Dikkatlice ona bakarken gözleri yeniden kahverengi olmaya başladı, kaşlarımı çattım.

"Ama bu nasıl olur? Gözlerin..."

"Bu benim elimde değil Mira." kadife gibi yumuşak sesiyle konuşmaya devam etti, " Bu senin elinde."

Kılıç'a baktım. Adımı öyle güzel telaffuz etmişti ki midemde krampların oluşmasını sağlamıştı. Kendimi onun sarhoşluğundan sıyırıp zor bir şekilde sordum.

"Ne... benim elimde olan ney?"

Kılıç aldığı nefesi verdi, "Senin elinde olan çok şey var. Çok fazla."

"Bak şöyle konuşma açık ol. Benimle derdin ne? Benim elimde olan ne var?" diye yeniden sordum.

"Şimdi değil. Sonra."

Kılıç arkasını dönüp gittiğinde olduğum yerde kalakalmıştım. Asel haklıydı bu işte tuhaflık vardı hem de çok büyük bir tuhaflık.

(Kılıç)

Yorucu günün sonunda odama girdiğimde yatağımın üzerinde yatan Lara'yı gördüm. Ona doğru yaklaşıp başında dikildim.

"Lara. Burası benim odam!"

Lara gözlerini aralayarak, "Biliyorum." Dedi yatağın içinde ayağa kalktı ve kollarıyla omuzumu tutup ayaklarını belime doladı.

"Seni özledim Kılıç. Sürekli şu lanet okuldasın."

Lara ellerini dudaklarımda gezdirip öpmek için yaklaştığında ondan uzaklaşıp sert bir şekilde yere indirdim.

Sinirli sesime hakim olamadan, "Dışarı çık." diye gürledim.

Lara öfkeyle yüzüme baktı. "Bana neden aşık olmadın Kılıç? Söyle neden gidip aptal bir insana aşık oldun ki." başını anlamamış şekilde salladı ve acıyla güldü, "O kızın ölmesini çok istiyorum ama bunu senin için yapamıyorum bile! Bu ne kadar iğrenç bir durum bilmiyorsun!"

Lara'nın kolunu sertçe tutup odamdan dışarıya attım.

"Haddini bilene kadar sakın yüzüme bakma." Öfkeyle kapıyı kapattığımda duvardaki asılı olan tablo yere sert bir şekilde düşüp paramparça oldu.

Geçmeyen kızgınlığımla yatağa uzandım. Elimi kalbimin üzerine koyup hızla atış verişini dinledim. Mira'yı özlediğimi hissettim. Hemde fazlasıyla.

(Mira)

Makarnanın son kırıntılarını mideme indirip odama girdiğimde dış kapının açılma sesini duydum. Babam eve gelmiş olmalıydı. Keşke bu gecede dışarı da geçirseydi diye düşündüm ve odamdan çıkıp babama baktım. Pis kokusu burnuma kadar geldi. Kaç gündür banyo yapmıyordu kim bilir. Sallana sallana en sonunda koltuğa uzandığında sanki karşımda insan yokmuş gibi tiksinerek ona baktım. 

Daha sonra babamla muhatap bile olmadan mutfaktan ona bir tabak makarna koyup sehpaya bıraktım ve odama girip ışığı kapatıp yatağıma uzandım. Bunu ona yapmamam bile gerekiyordu ama beni kendisi gibi kötü yapamayacaktı. Bu yüzdendi bu iyiliğim, başka bir açıklaması olamaz.

Tavana baktığımda aklımda sadece Kılıç vardı. Onun sözleri, gözleri, gülüşü. İstemeden dudaklarımın yukarıya doğru kıvrıldığını hissettim. Birini düşünüp gülümsemeyeli uzun süre olduğu için bu hareketimi garipsedim ve şuan ki anın tadını çıkarttım.


Zaman geçtikçe uyku girmeyen gözümle camdan karanlık dışarıya baktığımda gök yüzünde parlayan yıldıza takıldı gözüm, annemi hayal ettim. Uzun saçları, minik burnu, mavi gözleri, yanağında ki küçük gamzesi. 

"Sen yazın batmakta olan güneşle renk cümbüşüne boyanan gök yüzüsün. Bense sana ulaşmaya çalışan ama her rüzgarda ayrı limana sürüklenen bir okyanus... "

Buruk bir tebessümle derin bir nefes aldım. "Söz veriyorum annem. İyi olacağım. Senin benden istediğin gibi."

Annemi o kadar özlemiştim ki keşke yanımda olup saçlarımı okşasaydı, o zaman her şey daha kolay olabilirdi. O zaman daha iyi hissedebilirdim. 

Kuruyan boğazım ile, yattığım yerden doğruldum ve ayağa kalkıp su almak için odadan çıktım, babam ona koyduğum makarnayı yememiş öylece yatıyordu. Makarnayı almak için ilerlediğim de babamın mırıldanmasını duydum.

"Ben öldürdüm." Diyordu zor çıkan sesiyle. Olduğum yerde durup babama baktığımda gülüyordu. "Neslihan'ı ben öldürdüm."

İrileşen göz bebeklerim elimde ki tabak ayağımın dibine düşüp paramparça oldu. Bunu umursamadan babama baktığımda kalbimde büyük bir ağrı hissettim. Bu ağrı o kadar tarifsiz bir ağrıydı ki sol yanıma benzin dökülüp yakılmış gibi. Yeni doğan bir bebeğin annesi göremeden toprağa konulması gibi. Ölmek isteyip, ölememek gibi.

Annem... annemi babam öldürmüştü.

Tüm gücümle babamın yakasından tutup sarstım. "Annemi... Annemi nasıl öldürürsün sen." kelimeler ağzımdan çıktıkça gözyaşımda onunla birlikte yanaklarımdan süzülüyordu.

Babam hiç umursamadan arkasını dönüp yatmaya devam etti. Tekme atıp uyandırmaya çalıştığımda beni elinin tersiyle itip uyumaya devam etti.

O anki sinirle mutfağa gidip aldığım bıçakla odaya geldim ve yatan babama baktım. Titreyen elimle babamın üzerine doğru yürüyüp onu bıçaktım ki olduğum yerde durdum.

Yapamamıştım. En büyük öfkemde bile bu lanet olası herifi öldürememiştim. Bıçağı öfkeyle yere fırlatıp çıkış kapısına doğru yürüdüm. Ayakkabılarımı giyip evden çıktım ve nereye gittiğimi bilmeden üzerimde ki pembe pijamayla koşmaya başladım. Çığlık atıp koşmaya devam ediyordum. Yağmurla karışık yağan karı umursamadım bile, koşmaya devam ettim.

Gözyaşlarım yanaklarımdan kan gibi akıyor ve etrafı bulanık görmemi sağlıyordu. Ama gene umursamıyordum sadece koşuyordum.

Koşup unutmak,

koşup ölmek,

koşup yok olmak istiyordum.

Ana caddeye çıktığımda üstüme üstüme gelen arabaları görmezden gelip ve koşmaya devam ettim. Yola çıktığımda kamyonun ışıkları gözlerimi kamaştırdı gülümsedim. İşte anne sana geliyorum. Sonunda rüzgar beni senin limanına doğru itiyordu. Bekle beni anne.

Gözlerimi kapattığımda soğuk zemine düşmeyi ve arabanın beni altına almasını bekliyorken kulağımda Kılıç'ın sesini duydum.

"Mira." sesin de ki yumuşalıkla şaşkınlık ile gözlerimi araladım. Kılıç'ın kucağındaydım.

Ana caddenin tam ortasında ki kaldırımda duruyorduk. Dengesiz bir şekilde etrafa baktım arabalar hızla gelip gidiyordu yanımızdan. Bir kaç dakika sonra demin yaşanan şeyler beynime tek tek gelmeye başladı. Kılıç'ın nasıl beni kurtardığını ve buraya nasıl geldiğimizi bilmiyordum. Tek bildiğim kalbimde beni öldürmekten beter eden bir ağrının olduğuydu.

Yanaklarımdan akan gözyaşlarım ile kollarımı Kılıç'ın boynuna doladım. Ve hıçkırıp kendimi sıkarak ağlamaya başladım hiçbir şeyi umursamadan sadece ağlıyordum. Ölmek istercesine  ağlıyordum.

(Kılıç)

Ağlamaktan yorulup kucağımda yatan Mira'yı kendi evime getirdiğimde kapının önünde durup ayağım ile kapıyı çaldım.

Uraz kapıyı açtığında şaşkınca bir bana birde kucağımda yatan Mira'ya baktı.Ona bir şey demeden merdivenleri çıktım kendi odama doğru yürümeye başladım. Lina son derece sakince, Lara ise öfkeyle bana baktığında ikisine de hiç bir şey demeden odamın kapısını açtım ve içeriye girdim.

Kucağımda soğuktan üşümüş Mira'yı yatağıma yatırdığımda gözlerinden hala yaşlar akıyordu. Ayakkabısını çıkartıp üstünü örttüğümde titreyerek iç çekti ve yorgana sıkıca sarıldı.

Elimle Mira'nın göz yaşını silip saçlarına sıcak bir öpücük kondurdum. Onu bu hala neyin getirdiğini bilmiyordum ama bunu Mira'ya kim yaptıysa bunun bedelini bizzat kendi ellerim ile ödeteceğim.

Kapım yavaşça çaldığında giren kişiye baktım.

"Hadi aşağıya gel ve bize olanları anlat."

Uraz'a bakıp başımı olumsuz anlamda salladım şuan onların meraklarını gidermek yerine hayal gibi yatağımda yatan Mira'yı izlemeyi tercih ederdim.

"Daha sonra anlatırım. Şimdi sadece Mira'nın yanında kalmak istiyorum."

Uraz bana anlayışla gülümseyerek Mira'ya baktı ve ikimiz adına sevindiğine belli eden bir gülüşle odadan çıktı. Yere oturup yatan Mira'yı izlemeye başladım.

"Gördüğüm her şeyden daha güzelsin." Deyip Mira'nın önüne düşen saçlarını kulağının arkasına atarak elini tuttum ve öptüm.

İşte bu manzara her şeye bedeldi.


Bir kaç saat sonra odamın kapası tıklanma dan açıldığında izinsiz şekilde Lara içeriye girdi.

Yatağımda yatan Mira'ya burnundan soluyarak baktıktan sonra bana doğru döndü. "Hadi. Bize neler olduğunu anlat. Herkes seni bekliyor."

Ayağa kalkıp Mira'nın yorganını düzelttim ve Lara ile birlikte odadan dışarıya çıktım. Onları olanları hızlı anlatmalıydım çünkü Mira'yı odada yalnız bırakamazdım. Hem okulda bana yüzünü zor gösterdiği için doya doya izleme fırsatım varken bu fırsatı kaçıramazdım.

Aşağıya indiğimizde Lina ve Uraz sarmaş dolaş oturmuş bize bakıyorlardı.

"Hadi. Anlat artık." Dedi Lina heyecanlı sesiyle.

"Henüz bilmiyor." Dediğimde hepsi şaşkınca bana baktı. Çünkü özel güçlerimizi bilmediği halde bu eve girmesi bizim açımızdan ve onun psikolojisi açısından tehlikeliydi ama şuan bu durum umurumda değildi.

"Delirdin mi Kılıç? Onu nasıl hiçbir şey bilmeden buraya getirirsin." Diye sert sesiyle bağırdı Lara.

Öfkeyle Lara'ya baktım. Kızgınlığının asıl nedeni benim Mira'ya olan aşkımdı.

"Onun buradan başka gidecek bir yeri yoktu." Dedim ve Uraz ile Lina'ya baktım beni anlamaları için.

"Çaresizdi. Çaresi oldum. Anladınız mı? Hiç birinize hesap vermek zorunda değilim." diyerek ayağa kalktım.

"Yarın normal bir aileymiş gibi davranalım. Zaten biz istesek de burada durmaz Mira. Ama ona bir oda hazırlamaya başlayalım. Bundan sonra kalıcı olacak."

Son vurguladığım söz Lara'nın sinirlenmesine sebep oldu çünkü sinirle omzuma çarparak gözden anında kayboldu. Sesli bir şekilde yutkunup Lina ve Ura'a baktım.

"Lara ve Mira. Ah evde huzur olmayacak desene." Lina biraz huzursuzca bunu söylediğinde başımı sallayıp onu onayladım.

Uraz, Lina'nın alnını öpüp, "Her şey iyi olacak aşkım. Zaman tanıyalım. "

Onlara imrenerek baktım. Uraz da insandı ama tek farkı ölümsüz olmasıydı ve o bize zamanla alışmıştı, Mira da bana, bize, bu eve tıpkı Uraz gibi zamanla alışacaktı.

Onları baş başa bırakıp hızlı adımlarım ile odama doğru yürüyüp içeriye girdim. Lara yatakta oturmuş Mira'ya alacaklı gözle bakıp, dikkatlice tepeden tırnağa inceliyordu.

Çatılan kaşlarım ile hızla Lara'nın kolundan tutup ayağa kaldırdım.

"Ne yaptığını sanıyorsun?" diye sordum sıktığım dişlerimin arasından.

Lara bakışını Mira dan ayırmadan devam etti.

"Bakıyorum." dedi kıskançlık dolu sesiyle devam etti, " Bana değilde aşık olduğun şu kıza bakıyorum, onda bulup bende bulamadığına bakıyorum Kılıç. Ama inan bana, bulamıyorum."

"Aşık olmak için bir sebebe ihtiyaç yoktur Lara. Bazen asi bir tavrına vurulursun. Bazen ise kehribar gözlerine."

Lara biriktirdiği gözyaşlarını serbest bıraktı ve hızla yanağından akan gözyaşlarını sertçe elinin tersiyle sildi.

"Canımı yakıyorsun Kılıç. Lütfen yapma."

Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım, son derece sakin tutmaya özen gösterdiğim sesimle, "Lara, yılladır sana aşık olmadığımı söyledim. Seni hep uyardım. Ama sen, sen beni hiç dinlemedin. Şimdi senin canını yakan ben değilim. Sen kendi canını yakıyorsun. Benim için kardeşten farksız olduğunu anla artık."

Lara'nın öfkesi şifonyerin üstünde duran vazoyu yere düşürdü ve büyük bir gürültü yaratmasına sebep olduğun da, Mira'nın sıçrayarak uyanmasını sağladı.

Mira uykulu ve şaşkın gözleri ile bana ve Lara'ya baktıktan sonra etrafa göz attı. Elini başına götürüp neler olduğunu anlamaya çalışıyordu sarhoş olmuş bir şekilde.

"Mira iyi misin?"

(Mira)

Beynim yerinden çıkacak kadar fazla ağrıyordu. Ben buraya, bu yatağa ne zaman ve hangi ara gelmiştim? Karşımda ise bir Kılıç yanında ise bir yarı çıplak kız vardı. Giyinmeyi unutmuş olmalı diye düşünürken başımı belli belirsiz salladım. 

Gözlerimi ovuşturup sarhoş gibi ayağa kalktığımda dengemi kaybetmiştim ki Kılıç kolumdan tuttu ve beni düşmekten kurtardı.

"Yatmalısın. Saat daha sabahın 5'i."

"Ben neden buradayım?" dedim Kılıç'a anlamsız gözlerle bakarken. 

Kılıç'ın yanında kız hiç ses çıkartmadan bizi izliyordu.

Kılıç gülümseyerek dağınık saçlarımı düzeltti. "Bunları yarın konuşalım mı Mira? Hadi yatmaya devam et."

Esnememe engel olamadan başımı olumsuz anlamda salladım, "Bora. Bora' ya götür beni."

Kılıç bıkkınca derin bir nefes aldı.

"Şuan Bora sana yardım edemez Mira. Yat lütfen."

O kadar yorgun ve halsiz hissediyordum ki inat etmeye mecalim dahi yoktu. Yatağa Kılıç'ın yardımıyla geri uzandım. Kılıç üzerimi örttüğünde ise sıcak ellerini yanağımda narince gezdirdi daha sonra ne olduğunu anlamadığım bir şekilde hiç bir şey düşünmeden narkoz almış gibi derin bir uyku ile yattım.

Bölüm nasıldı? Düşünceleriniz benim için önemli ♥

Sevgiyle kalın ♥

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top