- Bölüm 29 -

Öncelikle geciken bu bölümler için özür dilerim :( 

İlk defa bu kadar yoğun olup yazacak bir zaman bulamadım, okul kapanıyor malum bu yüzden her şey bir anda birikiyor, bir daha hiçbir işimi son güne bırakmam lazım :D

Ramazan ayınız bereketli geçsin. 

Hepinize hayırlı Ramazanlar ♥




(Kılıç)

Bardan çıkıp yavaş adımlarım ile hastaneye doğru ilerlemeye başladım. Dalgınca attığım her adımda bedenimin yorgunluğu artıyordu, Lara'nın söylediği sözlere sıkıca tutunup adımlarımı dengelerken aynı zamanda hızlandırdım.

Beklemediğim bir anda omzuma değen el ile göz bebeklerim büyüdü. Hızlı bir hareket ile omzuma dokunan eli tuttum ve ters çevirip yakınımda ki duvara yüz üstü ittim. Şapkalı kişi bana direnemeden yüzünü duvara çarptı.

"Kimsin?" dedim dişlerimin arasından.

"Hiç değişmemişsin." diye ses duyduğumda aralanan ağzım ile geri çekildim ve en son 100 yıl önce gördüğüm Akif'e şaşkınla bakakaldım. O bıraktığım gibi değildi saçları daha da ağarmış ve yüzünde ki kırışık anı çizgileri iyice belirginleşmişti.

Akif kanayan ağzını silip silik bir kahkaha attı, hırıltılı kahkahasını silmeden, "Hadi. Uzun zaman oldu. Konuşalım." dedi.

Tek kaşımı kaldırdım, "Senin beni ziyaret ettiğin zaman her şey mahvoluyor be Akif."

Sözlerimi onayladığını belli ederek başını salladı ve sinsi bir şekilde güldü, "Bu sefer seni korumalıyım Kılıç. Senin yıllarca beni koruduğun gibi."

"Konu ne?" dedim konuya direk girip ağzında gevelediği lafı biran önce öğrenmek için.

"Bebek."

****

Issız bir sahil yerine gittik ve bir bankın üzerine oturduk. Akif'in ısrarı üzerine çay almıştık ama çayın boğazımdan geçecek hali yoktu. Mira'nın yanına gitmem lazımdı ama Akif ve konusu buna engel oluyordu.

"Eeee." dedim uzadıkça uzayan sessizliği bölerek, "Buraya manzarayı izlemeye gelmedik her halde. Ne bebeği, neler oluyor o taraflarda?"

Akif çayını bitirmeden konuşmamaya ısrarcıydı bu yüzden beş dakika daha onun çayını bitirmesini bekledim. Evet o çaya aşık bir adamdı, psikopat ihtiyar!

"İzleniyorsun Kılıç." dedi plastik bardağı elinde buruşturup az ilerimizde duran çöp kovasına basket atarken.

"Açık ol Akif!"

"Baybars, Çetin'e sığındı." dediğinde sesli bir şekilde kahkaha attım.

Gerzek herif onu öldürmemden deli gibi korkuyordu ve bunca yıldan sonra benim ile daha fazla baş edemeyeceğini anlayıp elinde ki tüm kozlar ile Çetin'e sığındı. Oysa benden sonra ki en büyük düşmanıydı Çetin... Demek ki Baybars beyaz bayrağını kaldırdı ve beni yok etmek için çemberini genişletti.

Çetin, Aslan ile aynı yaşta bir adamdı hepimizden tecrübeli, büyüktü ve doğan bebeklere musallat olan, onları öldürmek isteyen tek kişiydi. O nun için soyumuzun ilerlemesi tehlikeydi ve bu o tehlikeyi önlemek için bebekleri öldüren baş kurucuydu. Tabii yanında ona destek veren bir sürü insan vardı tıpkı Akif gibi. Eğer bir doğum olursa kimse onların çemberinden ölmeden kurtulamazdı.

Evet, kabul etmek ne kadar zor olsa da soyumuzun ilerlemesi insanlık için tehlikeydi, soyumuzun ilerlemesi savaşları çoğaltırdı ve her şeyden önemlisi bizi yaralardı. Biz özel insanlardık, farklıydık... Ama burada bu konuya katılmadığım tek bir yer vardı, anne ve babalarının bedelini ödeyen özel bebekler. Hiçbir şeyden haberi olmadan ölüme terk edilmelerine göz yumamazdım. Çünkü bu dünyada ki en temiz tek insan onlardı ve onları öldürmek hiç adil değildi!

"Onu yıllar sonra gördüğümüze inan çok şaşırdık. O perişan gözüküyordu Kılıç, kolu kopmuş... ve çaresizdi Çetin de onu yanına aldı. Baybars dan hiç haz etmezdim ve onu neden sevmemem gerektiğini bir kez daha bana gösterdi; çünkü daha nefes almadan seni söyledi ona sevgilin olduğunu ve onunla bebek yapacağından bahsetti seni gözetim altına alınmam gerektiğini vurguladı."

Bakışlarımı yere sabitledim, gözetim altına alınmak demek konuştuğum herkes hakkında araştırma yapması demekti. Bu araştırma sonucu ile de Teoman ortaya çıkacaktı daha sonra ise yuvarlak karınlı Asel... Öğreneceklerdi daha sonra ise  Asel ve bebeğini acımadan öldüreceklerdi.

"Böyle bir şey yok!" diye çıkıştım, "Gözetim altına alınacak bir durumda değilim!"

Akif başını sallayıp beni onayladı, "Çetin'i tanırsın Kılıç... eğer özel güçlü insanlar ne kadar az olursa rakibide o kadar azalacaktır. Aslan'ın ölümünden sonra iyice güç topladı, onu durdurmak çok zor."

"Sence bu takip işi ne zaman olacak?" diye sordum burnumdan solarken.

"Bilmiyorum ama öğreneceğim."

Akif'e doğru döndüm, "Eğer içeride benim için bilgi toplayıp bana söylediğin anlaşılırsa seni yaşatmazlar."

"Zaten yaşamak istemiyorum Kılıç. Lanet olası bir işin içine düştüm, bebeklerin ölümünü izlemek çok zor Kılıç. Bu bedel çok ağır..." deyip elini omzuma koydu, "Sana yardım etmeme izin ver. Yeniden geleceğim."

Başımı salladım, "Bekliyorum Akif."

(Mira)

Tüm gece uykusuz kalmayı becerebildiğim kadar Kılıç'ı beklemiştim ama o gelmemişti. Yarın hastaneden çıkacaktım ama hafızam hala yerinde değildi. Bunlar yetmezmiş gibi doktor Aras'ın lafları da beni ayrı bir düşünceye sürükleyip beynimi allak bullak ediyordu.

Hala koltukta yatmakta olan Teoman'a baktım. Cidden bir kere bile uyanmamıştı bu rahatsız koltukta nasıl bu kadar rahat yata biliyordu? Tebrik edilesi bir durumdu. Ayaklarımı yataktan sarkıtıp terliklerimi giydim ve yavaş adımlarım ile camdan dışarıya baktım.

Hastane sakindi ve görünürde benim aradığım yüz yoktu. Umutsuz bir şekilde burnumdan soluyarak odadan çıktım. Kantine gidip mideme iyi gelecek bir şeyler almam lazımdı çünkü bu hastane yemekleri benim tarzım değildi.

Asansörden inip kantine doğru yürüdüğümden peşimden gelen ayak sesleri duyup omzumun arkasından baktım.

Spor kıyafetleri içinde olan birisini gördüm ama boyu benden uzun olduğu için yüzüne tam bakamadım. Çatık kaşlarım ile ilerlemeye devam ettim.

"Hadi ama beni görmemezlikten mi geleceksin?"

Olduğum yerde durup uzun boylu çocuğa baktım, kısık gözlerim onun üstünde gezdiğinde ellerini göğsünde birleştirip göz devirdi.

"Mira, beni bir daha görmeyeceksin okulun bitmesine de bir aydan az bir süre kaldı zaten. Asel ve Bora'yı es geç. Ben sadece senin ile arkadaş olmak istiyorum, o kalitesiz insanları senin gibi havalı bir kız yanında dolaştırdığı için hep sinirlendim. Ve başını tahtaya vurduğum içinde üzgünüm, sinirlenince kontrolümü sağlayamıyorum."

Anlamsız gözlerim ile boğazımı temizledim, "Kimsiniz?"

Karşımda ki çocuk afallamış bir şekilde ağzını iki metre açtı ve elinin tersi ile kendi eline vurup, "Hadi be! Of küfür etsen bu kadar koymazdı?" deyip güldü, "Yalnız sen..." deyip küçümser bir şekilde hastane kıyafetlerime baktı. "Niye hasta kıyafeti içindesin? Yüzün gözünde yara. Oha araba mı çarptı?"

Peş peşe sorduğu sorular kekelememe sebep olurken ona ne cevap vereceğimi bilmiyordum.

"Ş... şey ben. Hafıza kaybı geçirdim."

Çocuk ellerini saçlarına götürüp olduğu yerde zıpladı, "Ciddi misin?" deyip gülmeye başladı, "Bende bu kız Bora ve Asel'e laf atmama rağmen 'kaşları çatmadı?' diye düşünüyorum." deyip ağzında biriktirdiği tükürüğünü yuttu.

"Ben Ufuk. Senin belalın, düşmanın, nefret ettiğin, hatta bazen öldürmek istediğin. Gerçekten! Benden nefret ediyorsun. Hayallerim gerçek oldu sanki. Ben hep, 'benden ne olsa da nefret etmez' diye düşünürdüm meğer çözüm..."deyip eli ile başıma yavaşça vurdu ve lafını tamamladı, "Beyninde."

"Ben şimdi senin beynini parçalayayım mı?"

Arkamı döndüğümde yüzüme yayılan gülümseme ile Kılıç'a baktım. Kaskatı bir görüntü ile adımlarını bizi yakınlaştırıyordu. Onu aradığımı ve onunla konuşmam gerekenler vardı ve şimdi burada olması heyecanımı arttırmıştı.

Çocuğun nevri dönmüş bir şekilde benden iki adım uzaklaştı.

"Merak etme, Mira'ya zarar vermiyordum." diye zor çıkardığı sesi ile konuştu.

Kılıç elini omzuna atıp beni kendisine çekti, "Zaten öyle bir şey yapamazsın."

Çocuk kızaran yüzü ile boğazını seslice temizledi, "Neyse Mira, bol geçmiş olsun."

Bir şey demeden Kılıç'ın çekiştirmesi ile birlikte yürümeye başladım. Eli hala omzumda olan Kılıç'ın büyük adımlarına yetişmek için birazcık koşarak ilerlerken bir yandan da ona bakmaya çalışıyordum.

"Tüm gece neden gelmedin?"

Kılıç gözlerime bakıp, "Geldiğimde üstün açık bir şekilde yatıyordun, seni kontrol etmediğim tek gece bile yok Mira."

"Nasıl bu kadar hızlı hareket halinde olabiliyorsun?"

Asansörün önünde durduğumuzda Kılıç bir şey söylemedi sorumu ya duymamazlıktan geldi ya da verecek bir cevabı yoktu. Sessizlik uzun sürerken asansör çıkmaya hala devam ediyordu. Sanki çıkma işi uzadıkça uzamıştı. Daha ne kadar kat çıkacağımızı öğrenmek için kaçıncı katta olduğumuza baktım, kaldığım katı çoktan geçmişti bile.

"Kılıç..." dediğimde Kılıç gözlerime bakıp, "Sadece bekle." dedi.

Kuruyan dudaklarımı ıslattım ve şakaklarım dan akan teri elimin tersi ile sildim, "Ben yanındayken korkma." dediğinde daha fazla korkmaya başladım içimi okuyor gibi bir havası ise beni daha fazla strese sokuyordu.

Boğuk bir ses ile, "O halde hangi kata çıktığımızı söyle." diyebildim fısıltıdan farksız çıkan sesim ile birlikte.

"Teras katına,  en tepeden bakalım istedim."

Asansör durduğunda Kılıç elimi kavradı.

"Kılıç," dedim onun peşinden ilerlerken, "Korkuyorum, böyle yapmasan..."

Kılıç beni duymadan ilerliyordu ilerledikçe de homurtusu ve sesli alıp verdiği nefesi kulaklarıma kadar işliyordu. Kalbim tüm bunlar olurken delicesine atıyor ve Kılıç'ın bu halinden son derece korkuyordu. Hata yaptığımı düşünüp duruyordum, o na güvenmek ile hata yaptığımı...

Bir kapıdan girdiğimizde esen rüzgar pijamamın içine işleyip bedenimi ele geçirmişti. O kadar rüzgar vardı ki yüzüme değen saçlarımdan nereye yürüdüğümüzü görmüyordum bile.

"Burada olmamız doğru değil."

Kılıç omzunun arkasından bana baktı ve tek kelime bile etmeden daha fazla ilerledi, en uca gelene kadar da durmadı. Korkuluğu hızla elim ile kavrayıp aşağıdan karınca gibi gözüken insanlara baktım.

"Burada durmak istemiyorum." dedim titreyen sesim ile bakışlarımı aşağıdan çekip darmadağın olan saçlarım ile Kılıç'a dönerken.

"Hayır, Mira." dedi Kılıç kendisinden emin bir şekilde gözlerime bakarken, "Burada olmak zorundayız."

Kılıç'ın turuncu gözleri simsiyah olduğu anda duruşumu dikleştirdim ve ciğerlerimde nefes alış verişini hissedemeden kendimi hava salınırken buldum. Beynim medcezir halindeyken korkulukların üzerinden geçip hastane bahçesinin tam ortasında durdum. Aşağıya doğru sırt üstü salınırken vücudumu hareket ettiremiyordum.

Canım o kadar fazla yanıyordu ki sanki kemiklerim kırılıyor, organlarım parçalanıyordu ve ben tüm bu ağrıya rağmen ağzımı açıp çığlık bile atamıyordum.

Bir anda vücudumda dolaşan kanın dolaşımını hissettim daha demin bedenimi kavuran acı geçmişti ama sorun şuradaydı ki aşağıya doğru düşünüyordum. Bana siyah gözleri ile bakan Kılıç'a baktığımda donuk bir şekilde beni izliyordu dudaklarını okudum, "Seni seviyorum." diyordu.

"Seni seviyorum..."

İrileşen gözlerim ile ellerimi beni yakalaması için Kılıç'a doğru umutsuzca uzattım. Aşağıya doğru düşerken rüzgar sesi kulaklarımı yırtıyordu yavaşça kendimi anda uçurumda gördüm. Hastane büyük kayalıklara dönerken onun sesini duydum, aşkımın sesini, Kılıç'ın sesini.

"Mira!"

Bu acı feryat kulağımı tırmalayan rüzgardan daha keskindi ve beynim gibi kalbime de en derinden işlemişti. Daha sonra başka bir hatıra doldu beynime; bar gecesi beni düşmekten kurtaran, benimle dans eden, bisiklete binerken güldüğüm, ağlarken bana sarılan, benim için silahın önüne siper olan, parti gecesi beni havaya kaldıran, gözleri renk değiştiren kişi. Kı... Kılıç

Nefesi yeniden ciğerlerimde hissettiğimde gözümden bir damla yaş aktı, yeni doğan bebeğin aldığı nefes ciğerini nasıl yakıyorsa öyle yandı içim. Tüm sesler kesilmiş, tüm ağrılar bedenimi yavaşça terk etmişti.

Gözlerimi kapattığımda saçımda dolaşan bir el hissettim. Kibar bir şekilde saçlarımı okşuyordu. Ardından yanağıma düşen bir damlayı ilk önce yağmur sansam da o bir damla yaş yanağımdan yavaşça süzülüp dudağımın üzerine geldiğinde göz yaşından çıkan tuzun tadını aldım.

Gözlerimi araladım ve o turuncu gözlere hasret ile baktım. Kılıç beni sıkıca kollarının arasında tutuyordu, ikimizde yerdeki zeminin üstünde duruyorduk ama bunun bir önemi yoktu çünkü Kılıç'ın kollarındaydım.

"Hatırlıyor musun?"

Titreyen çenem ile başımı olumlu anlamda salladım ve güçsüz düşen bedenim ile sıkıca Kılıç'a sarıldım.

(Teoman)

"Vay be hipnotize edip o anı bir daha Mira'ya yaşatmak cidden çok etkileciyi Kılıç." dedi Lina yüzünde gülücükler saçarken. Herkes hastanede Mira'nın hatırlamasını kutlarken ben bir köşede oturmuş Mira uyanınca onun yüzüne nasıl bakacağımı düşünüyordum.

Asel elini omzuma koydu ve kulağıma eğilerek, "Şimdi senin savaşın başlıyor, kardeşin ile. Bırak Mira istediği kadar bağırsın Teoman, o haklı. Mira'yı tanıyorum, seni asla silmeyecek korkma olur mu?"

Huzur bulmuş bir şekilde Asel'in saçlarını öptüm, "Olur canım, olur."

"O zaman akşam hepiniz yarın akşam benim barıma davetlisiniz!" deyip ıslık çaldı Bora olduğu yerde zıplayıp herkese tek tek başka bir neden ile bulaşırken.

Onun bu davranışını tek idare eden Lara sert bir şekilde kolunu Bora'nın omzuna attı ve sıktı, "Sus be iki dakika ne çene bu kardeşim... motorun soğusun."

"Onun motoru soğumaz!"

Oturduğum yerden doğrulup gözleri kapalı bir şekilde konuşan Mira'ya baktım. Kalbim deli gibi atarken önümü düzelttim ve yüzüme gülümseme koydum.

Mira yavaşça gözlerini açtı ve herkese tek tek baktı beni görmediğini sandım ama gözleri en sonunda benim gözlerim ile buluştuğunda gülen yüzü gitti ve yattığı yerden kimseden yardım almadan hızla doğruldu.

"Yavaş kalkmalısın Mira, dikişlerin daha yeni atıldı."

Mira onu uyaran Kılıç'ı umursamadan yerde ki terliği giyme zahmetine bile girmedi ve karşımda dikildi. Bir düşman edası ile yüzüme baktı.

"Hangi yüz ile buradasın? Hangi yüz ile karşımda duruyorsun!" deyip titreyen elleri ile omzumdan ittirdi, "Beni kandırdın! Hafıza kaybı geçirdiğim halde kandırdın! Bunları başıma açanın sen olduğunu söylemedin!"

Mira aynı öfke ile Kılıç'a döndü, "Sende bu adama beni emanet edip gittin!" deyip herkese tek tek baktı, "Hepiniz bana bu adamı emanet edip gittiniz! Bu adam benim canımı yakmamış gibi yanımda durmasına, benim ona sarılmama izin verdiniz!"

Mira daha sonra yanımda elimi Mira dan alacağı darbelere hazır olmayan Asel'e döndü.

"Ve sende... bu adam ile evleneceksin."

Asel diğer eli ile gözyaşlarını silip, "Beni bu hale getiren adama güvenip, onunla evlenecek misin Asel?" diye bağırdı.

Kılıç, Mira'nın kolunu tuttuğunda Mira kolunu ondan kurtarıp sertçe Asel'in üstüne yürüdü, "Neden Asel! Neden?"

Asel duruşunu dikleştirip, "Çünkü seviyorum Mira! Deli gibi seviyorum. Onun için ölümü göze alacak kadar seviyorum! Sen Kılıç'ı nasıl seviyorsan ben de Teoman'ı öyle seviyorum."

Mira gözyaşlarını arasında gülerken, "Kılıç, size hiçbir zaman zarar vermedi. Kılıç hiçbir insana zarar vermedi, Teoman ise en yakınında ki insanlara zarar verdi ve sana da verecek!"

Asel yan gözle bana baktığında yorgun halini anladım ve elimi onun omzuna koyarak, "Mira." dedim. "Onu daha fazla yorma."

Mira gülerek, "Onu seviyormuş gib davranma! Sen kimseyi sevemezsin Teoman o pis kalbin kimseyi sevemez!"

Asel gözlerini kapattığında sıkıca onu tuttum ve düşmesini önledim.

"Yatağa yatır, yatağa yatır!" diye bağırdı Lara bana yardıma gelirken.

Asel'i kucalayıp yatağa yatırdığımda Bora doktor çağırmak için odadan koşarak çıkmıştı.

Asel karın ağrısı ile kıvranırken, "Teoman, bebeğim." diye sayıklıyordu, "Çok ağrıyor Teoman!"

Ne yapacağımı bilmediğim için sadece Asel'in elini tutup saçlarını okşuyordum.

"Bebek mi?"

(Kılıç)

"Daha bilmediğim ne var acaba?"

Mira başını omzuma koymuştu, ikimiz hastane yatağının içinde uzanırken ben onun saçları ile oynuyordum o ise bana ardı arkası kesilmeyen sorular soruyordu.

"Aras doktor mesela..."

Mira homurdanarak, "Daha ne kadar özür dilemem lazım... Hatırlatıp durma çünkü senin canını yaktığımı düşündükçe deli oluyorum."

Gülümseyerek Mira'nın başını öptüm, "Tamam canım, sen deli olma." deyip gözlerimi kapattım, "İzninle bu gece huzur ile yatmak istiyorum çünkü buna ihtiyacım var."

Mira elini yanağıma koyduğunda onun elini öpüp sıkıca tuttum ve huzurla uyudum.

****

Sabah Mira'nın beni sarsarak uyandırması ile gözlerimi açtım, Mira eve gideceğimize o kadar heyecanlıydı ki yerinde duramıyordu. Buradan kurtulmayı onun kadar bende çok istiyordum çünkü bir daha bu Aras doktoru görmeyecektik!

Mira eşyalarını hazırlarken bende ona yardım ediyordum. Doktor Aras odaya girdiğinde Mira soğukkanlı bir şekilde onun yüzüne baktı.

"Bakıyorum gitmek için fazla heyecanlısınız küçük hanım."

"Kim hastaneden gittiği için heyecanlı olmaz ki?"

Aras doktor zoraki bir gülümseme ile, "Dikkatli olman gerektiğini biliyorsun, dikişlerine daha çok dikkat et bir daha kanama olmasın. 15 gün sonra dikişleri almak için yeniden geleceksin. Sana yazdığım ilaçları da düzenli olarak kullanırsan hiçbir sorun yok."

"Anladım doktor. Her şey için sağ ol."

Aras, Mira'nın soğuk lafları ile birlikte odadan çıktığında, Mira hızla bana yaklaşıp elimde ki tişörtü aldı ve  çantaya gelişi güzel bir şekilde atıp bana sıkıca sarıldı.

"Özür dilerim..."

"Şşş, sorun yok geçecek."

"Ben kötü bir insanım, seni eminim ki çok üzdüm."

Mira'nın yanaklarını tutup onun merhamet dolu gözlerine baktım, "Üzen sensen, üzülmeler bile güzel sevgilim."

Mira mayışmış bir şekilde gözlerime bakarken ona yakınlaşıp dudaklarını öptüm, ateşlenmek veya yatağa düşmeyi umursamadan hasret ile öptüm.

Oy ve yorumlarınızı bekliyorum ☻ ♥

Sevgiyle kalıııııııın ♥

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top