- Bölüm 26 -

Hepinize merhaba sizinle "Tek Nefes" adlı hikayem için açtığım instagram hesabını paylaşacağım. Linkini buraya bırakacağım, isterseniz profilime girip de ulaşabilirsiniz. Tek Nefes ailesinin ilerledikçe büyümesi beni fazlasıyla sevindiriyor, hikayeme desteklerinizi eksik etmediğiniz için teşekkür ederim ♥

Tek Nefes: https://www.instagram.com/tek_nefeswatty/?hl=tr

♥ Keyifli okumalar ♥

(Kılıç)

Asel'in dediklerini saatlerdir beynimi kemirirken ona biraz olsa bile hak vermek canımı sıkıyordu. Teoman'ın bunu isteyerek yapmadığını tüm duygu yoğunluğundan hissedebiliyordum ama buna rağmen ona olan öfkemde gram azalma olmuyordu.

Asel, Bora ile vedalaşıp, geleceğim dedikten sonra hastaneden çıkmıştı. Bora'yı da Lina'nın ısrarı ve sert gözleri ile eve zor bir şekilde götürmüşlerdi, ağlamaktan bayıldığı için iki tane serum yemiş ve vücudu iyice güçsüzleşmişti. Mira, Bora'ya fazla sadıktı ve uyandığında Bora eğer kötü halde olursa Mira bana fazla kızardı bu yüzden onun iyi olması lazımdı.

Cama elimi koymuş beklerken yanıma yaklaşan topuk seslerinin sahibi ağzını aralayıp, "Yarın ki ameliyat için 12 saat önemliymiş. Doktorun yanından geldim son derece hazırlıklı bu ameliyata ve..." diyen Lara'ya döndüğümde derince bir nefes alıp, "Bizim özel güçlü olduğumuzu biliyor."

Çatılan kaşlarım daha da çatıldı, Lara hızla merakımı gidermek için konuştu, "Amerika da bizim gibi bir insan ile karşılaşmış, hemen anlaması açıkçası beni etkiledi fakat sanırım bunu belli eden en çok sensin, gözlerinin rengi..."

"Bu hepinizde var!" diye çıkıştım sert bir şekilde.

"Mira'ya baktığın anda değişen gözlerini unutma."

Boğazımı temizleyerek başımı belli belirsiz salladım, "Umarım ilerleyen günlerde bu herif başımıza bir sorun açmaz."

Lara kollarını göğsünde birleştirip topuklarının üzerinde döndü, "Sanmıyorum çünkü kimse ölümü ayağına çağıracak kadar deli olamaz."

****

Mira, ameliyathanede iken hastane çevresinde olmam onun için tehlikeliydi, o kadar stresliydim ki gücümü kontrol altına almak oldukça zordu geçen dakikalar sinirimi arttırdığı için ışıklar gidip geliyordu.

Bu yüzden beynimi kemiren soruların cevabını almak için Teoman'ın kapısını çaldım.

On dakika sonunda kapı açıldığında burnuma dolan pis koku ile yüzümü buruşturdum. Teoman'ın saçları darmadağınıktı, tüm damarları dışarı çıkmış, gözlerinin içi kıpkırmızı ve göz altları mosmordu. Elinde ki bıçağı bana uzattı, "Kes." dediğinde ağzından yayılan içki kokusu yüzümü daha fazla buruşturdum. Cezasını böyle çekmesi içimi yinede rahatlatmamıştı onun daha da kötü durumda olmasını dilerdim.

"Kes kafamı be Kılıç, yaşamayı hak etmiyorum bile. Aç kaldım, susuz kaldım... kendimi astım, kendimi kestim sonuç; ölmedim Kılıç. Hiç adil değil ölümsüz olmak hiç adil değil."

Teoman'ın elinde ki bıçağı alıp içeriye gelişi güzel bir şekilde hızla attım ve onun omzuna çarparak içeriye girdim. Havada ki güneşe rağmen içerisi kap karanlıktı. Her yer dağılmıştı, ev o kadar havasızdı ki küf kokuyordu.

Teoman'ın biraları dizdiği koltuğun üstünde ki biraları elime alıp hepsini duvara tek tek fırlattım ve boşta kalan yere oturdum. Teoman karşıma oturup geriye yaslandığında onun bu acınası halini izledim.

"Baybars seni neyle tehdit etti bu bir!" deyip sesimi daha da sert çıkarttım, "Vücudumda ki sıvı, Mira ile seni aradığımız zaman vücuduma verdiğin sıvıydı ve sen it herif bana bu sıvıdan başka yok dedin bu iki!" deyip dişlerimi sıktım, "Açıkla!"

Teoman oturduğu yerden doğrulup, "Babam yasa dışı büyük ve etkili bir zehir hazırlamış; kendisini, kendi gibi özel güçlü kötü insanlardan korumak için. Bu sıvı bir insanın kanına karışsa ölmesi sadece 9 saniye 2 salise alır. Bizim gibi özel insanların gücüne göre ise bizi belli bir süre etkisiz hale getirir. Hiçbir uyku ilacı bile vücudumuza yaramazken bu denli güçlü zehir seni bile alt üst edip köleleştirebilir."

Teoman'ın dengesiz gözleri artık kendisinden emin ve net bir şekilde baktığında susup devam etmesini bekledim.

"O zehrin yapılışı defterde yazıyordu, babam yok et dedi bana ama bir türlü bunu yapamadım kendimi korumak için... Daha sonra Baybars bana gelip 'peşinde iki kişi var senin canını almak istiyorlar.' dedi şerefsiz." deyip önünde ki masaya bir tane yumruk attı.

"Söylemiyordu kim olduğunu önce söz istedi benden peşimdeki kimse öldürmek için bende tamam dedim söz!" deyip ağzından bir küfür savurdu, "Öldürmek için söz verdiğim sizdiniz! Bundan vazgeçmek istediğimde Baybars beni tehdit etti babamın zehri ile. Defter onun elindeydi, geri almama imkan yoktu o pislik asla vermedi ve nerede sakladığını bile bilmiyordum! Bu zehri bizim soyumuzu yok etmek isteyen insanlara verip bizim gibi kişileri köleleştirmekten söz etti."

Teoman eli ile yüzünü kapatıp, "Mira kardeşim... o benim annemin canı ve ona zarar gelmesine yüreğim dayanmıyor..." deyip gözünde ki yaşı sildi, "Baybars ile anlaştım Mira'ya zarar gelmeden sadece senin canını alacağıma el sıkıştım ama bunu sana da yapmazdım Kılıç. Bu yüzden elimde ki herkesten sakladığım son zehirli sıvıyı alıp Baybars'a gittim onu etkisiz hale getirip defteri alacak ve sözümü tutmayacak ve seni öldürmek zorunda kalmayacaktım ama Asel... Asel beni takip etmiş, Baybars'ta Asel'i yakaladı. O sırada da sinirden elimde ki zehir kırıldı."

Teoman sonunda gözlerime bakıp, "İşte her şey böyle bok oldu."

"Bana neden gelmedin?" diye gürledim masada ki içki şişesini alıp Teoman'ın kafasında kırarak.

"Yüzüm yoktu, hala da yok ama ne olur Mira'yı görmeme izin ver. Sana yalvarıyorum kardeşimi görmeme izin ver. Yaptığımın affı yok olamaz, ama onu görmeme izin ver."

Ayağa kalkıp, "Önce kendine çeki düzen ver! Mira gayet iyi ve senin önceliğin Asel olsun, karnı şişmeden onunla evlenmek zorundasın git ailesinden kızı iste!"

Teoman omzunun arkasından bana bakıp, "İsteme mi?" diye sordu.

Gözlerimi devirip, "Senden nefret ediyorum! Şuan yaşamanı tek sağlayan şey o doğmamış bebek Teoman! Mira uyanınca her şey düzene girecek o zaman düşünürüz isteme işini şimdi dediğim gibi adam gibi davran ve kendine çeki düzen ver."

Evden çıkıp kapıyı arkamdan sert bir şekilde kapattığımda bana gülümseyerek bakan Lina'yı gördüm. Telefonunu çıkartıp, "Her şeyi duydum." dediğinde anlamsız bir şekilde ona baktım.

"Teoman'ı sıkı takibe aldık diyelim." deyip telefonunu cebine koydu, "Şimdi ben şu önemli defteri almaya gideyim eh sende Mira'nın yanına koş ameliyat bitmiş odaya aldılar."

Uzun zaman sonra gülümseyen bir yüz ile Lina'ya sıkıca sarılıp, "Cansın can." dedim ve hızla hastane yolunu tuttum.

(Teoman)

Başımda ki cam parçacıklarını temizlerken omuzum da ki yükün azaldığını biliyordum. Kalbimde bir heyecan hissettiğimde koşarak kapıyı açtım. Tam kapıyı tıklamak üzere olan Asel'in havada ki kolunu tutup kendime çektim ve sıkıca sarıldım.

"Asel, her şey zamanla düzelebilir mi?" diye sordum bir çocuk edasıyla.

Asel yutkunarak, "Bilmiyorum." diye yanıtladı. Asel'den uzaklaşıp ellerini tuttum ve onun güzel yeşil gözlerine bakıp buruk bir tebessüm ile gülümsedim.

"Sanırım ben biliyorum... her şeye yeniden başlayacağım; yalansız, iş çevirmeden, sadık ve baba olmaya hazır bir insan olacağım."

Asel benim aksime yüzünü asarak, "Mira uyanmadan bunları düşünmek istemiyorum." deyip içeriye girmek için bir adım attı ve anında geri çıkıp öksürdü.

"Mira iyi olacak..." dedim onun öksürmesi arasında, "O güçlü birisi, annemde öyledir sonuçta babamdan yıllarca ayrı kalacak kadar güçlüymüş."

Asel beni duymazdan gelip, "Şu evin camı var mı?" diye sordu.

"Evet."

"İyi aç o zaman! Oksijensizlikten beynin yandı sanırım, ben bu eve girmem gidiyorum."

"Dur nereye?"

Asel elini karnına koyup, "Kendimizi daha iyi hissedebileceğimiz bir yere götürüyorum ve sende git şu eve ayrıca kendine çeki düzen ver laflarını değil icraatını görelim."

Asel ana caddeye çıktığında gülümsedim, "Söz veriyorum, eski Teoman yok. Baba! Baba Teoman var." diye haykırdım, "Baba olacağım."

(MİRA)

Kulağımı tırmalayan uğultu sesleri bilincimi açmaya başladığında boğazımda ki acı tat yüzümü buruşturdu.  Dudaklarımın kuruluğunu bile hissedebiliyordum ne kadar süredir su içmiyorum? Sağ kolumda ki soğukluk tüylerimi diken diken ederken gözlerimi açmaya çalıştım.

Açamadım, göz kapaklarım o kadar ağırlaşmıştı ki onları kaldırmaya güç bulamıyordum. Ayak tırnağımdan saç diplerime kadar hissettiğim ağrı beni iki büklüm yaparken en sonunda gözlerimi açtım.

Derin bir nefes alıp beyaz tavana bakarken gözlerimin içinin yandığını hissediyordum, o kadar acıyordu ki gözüme takılan bir kaç damla yaş yanağımdan yavaşça akıp yanağımda kurudu.

Fanusa mahkum edilmiş bir balığın acı feryadını yaşıyordum şuan her şey bana fazlasıyla tuhaf geliyordu. Bir ses duydum kapı sesi, ardından gelen ayak seslerini dinlerken kimin geldiğine bakmak istemedim.

Çünkü beynimin içi boş bir tablo gibiydi, o kadar boştu ki yeni doğmuş bir bebeğin beyni gibi bomboştu. Tavana bakmaya devam ederken düşünüyordum neden eskiye dair hiçbir şey hatırlayamadığımı ve şuan burada neden olduğumu.

"Mira." nazik sesin sahibine bakmadığım da adımlar biraz daha yakınlaştı sesli bir şekilde  alıp verdiğim nefes ile kalbim de yerinden çıkacak kadar hızlı atıyordu.

Adam görüş açıma girdiğinde tepemde dikilen beyaz önlüklü adama buğulu gözlerim ile baktım, kirli sakallı ve genç birisiydi sıradan kahverengi gözleri ve dudağının kenarında ki gamzesi ona sıcak kanlı ve samimi bir hava katıyordu.

"Beni duyabiliyorsun, değil mi?" dedi dişlerini göstererek gülümserken. İnci gibi yan yana düzenli şekilde dizilen dişlerine bakıp yavaşça onun sözlerini onayladığımı belli eden bir şekilde başımı salladım.

"Çok güzel..." deyip ellerini göğsünde birleştirdi, "Peki, neden burada olduğunu biliyor musun?"

Donuk bir şekilde başımı iki yana sallarken sıcak göz yaşı yanağımdan hızla aktı, kendimi bile bilmezken burada olduğumu nasıl bilebilirdim?

Adam büyük ellini kaldırıp saçıma götürdü ve yavaşça okşadı, "Tamam canım, sorun değil." deyip elini saçımdan çekti, "Ailene haber vermem lazım, beni bekle olur mu?"

Hiçbir tepki vermeden öylece durdum ve tavanı izlemeye devam ettim, ağzımda biriken tüküğü boğazımı yırtarcasına yutkundum. 

Kapı daha gürültülü bir şekilde açıldığında ayak sesi duymadan başımda beliren adama baktım. Bu beyaz önlüklü adamdan daha kalıplı ve daha sertti. Anlam bulamadığım bakışları üzerimde gezerken irkilme mi sağlamıştı.

"Mira..." diye mırıldandı ellerini saçımda ve yüzümde gezdirirken hareket etmeden bekliyor karşımda ki gamzesini göstererek gülen adamı hatırlamaya çalışıyordum. 

Görüş açıma başka birisi girdi çok güzel bir kızdı ve beni takdir eden bir gülümseme ile ayak ucumda durdu.

İkisinden ve beyaz önlüklü adamdan başka kimse yoktu, gelen bu iki kişide benim annem veya babam olacak yaşta değillerdi.

"Özür dilerim sevgilim, seni koruyamadım. Mira beni affet yalvarıyorum."

Elimi tutan adama boş gözler ile baktım.

Sevgilim mi?

İçimde ona karşı bir duygu kırıntısı aramak için yüzüne daha dikkatli baktım, çıkık elmacık kemiği güzel ve dik burnu sakalsız temiz yüzü, turuncu gözleri ve dik duruşu ile çok yakışıklıydı ama ona karşı hiçbir his yine de hissedememiştim.

Adam önümde diz çöküp ellerimi öptü, "Kılıç ben." dedi titreyen sesi ile, "Hatırlıyor musun bayan güzel."

Beyaz önlüklü doktor araya girdi, "Kılıç, onu daha fazla yorma. Daha yeni uyandı zaman tanı ona."

Kılıç öfke ile ayağa kalkıp beyaz önlüklü adama ters bir bakış attı, "Dışarı gel." diye emir buyurdu ve elimi son kez öperek beyaz önlüklü adam ile birlikte dışarıya çıktı.

Ayak ucumda sessizliğini benim gibi koruyan kız yanıma yaklaştığında çıkardığı topuklu sesi ürperme mi sağladı.

"Ölmediğin için teşekkür ederim. Güçlü bir kız olduğunu bana bir kere daha kanıtladın." gülümseyerek saçlarımı düzeltti, "Ben Lara, senin en iyi arkadaşından birisiyim ve ufaklık seni seviyorum." Gözlerini devirip oturmak için odada ki koltuğa doğru yürüdü, "Eğer hafızan yerine gelirse bunu sakın yüzüme vurma Mira zira sonu kötü olur."

****

Bora, Lina ve Uraz adında başka üç kişi ile daha tanışmıştım. Hepsi bana sarılıyor ve 'güçlü bir insansın' diyorlardı. Bu gelenlerin hepsi gençti ve hepsi arkadaşımdı aynı evi paylaştığım arkadaşlarım... annem ve babam bunlara nasıl izin verdi? Ve kimse neden anne ve babamı konuşmuyordu.

Bu odanın içinde herkes bir yere oturmuş beni izlerken bu kadar kişinin bakışından kaçmak için geriye yaslanmış boş tavanı izliyordum ve bekliyordum annem ile babamı ama bunu kimseye söyleyemedim.

Kılıç yanıma yaklaşıp alnıma bir tane öpücük kondurdu, uyandığımdan beri bu kaçıncı öpmesiydi bilmiyorum ve kötü olan bir şeyde diyemiyordum ama bir daha öpmesini istemiyordum. Çünkü kalbim ona karşı bir şey hissetmiyordu önceden hissetse de şimdi hissetmemesi beni ona karşı itiyor ve uzaklaştırıyordu.

"Sorun ne güzelim, canın çok mu yanıyor eğer istersen doktor Aras'a diyeyim ağrı kesici yapsın." susup ona bakarken gülümseyerek ellerimi tuttu, "Söyle sevgilim."

"Annem..." dedim boğuk bir ses ile.

Odanın içinde ki uğultu kesip yerini derin bir sessizlik aldı herkes susmuştu sanki odada ben ve Kılıç'tan başka kimse yokmuş gibi varlıklarını gizlemişlerdi.

"Annem ve babam onlar nerede?" diye sordum uyandığımdan beri merak ettiğim soruyu.

Kılıç yaralarıma dikkat ederek bana sarıldığında başım onun omzuna geliyordu gözlerimi kapatıp Kılıç'ın kokusunu içime çektiğimde sebepsiz yere içime işleyen bir his oluştu.

"Üzgünüm Mira, çok üzgünüm sana bu acıları yeniden yaşattığım için çok üzgünüm."

Daha fazla konuşmaya gerek yoktu anlaşıldığı üzere bir ailem yoktu ne annem ne de babam yüreğim sızlarken gözlerim dolmaya başladı bu acıları yeniden yaşamak beni derinden etkilerken isyan ettim ailemden hiç mi kimse yoktu. Ben sevgilisinin ailesine sığınan bir zavallı kız mıydım?

Kapı açıldığında içeriye bir kız ve bir erkek girdi. Kılıç benden uzaklaşıp öfke ile ayağa kalktığında Lina hızla Kılıç'ın önüne geçip kulağına bir şeyler fısıldadı.

"Mira'm." Kapının önünde duran çocuk bana doğru koştu ve kollarını bana dolayıp sıkıca sarıldı.

"Affet abiciğim, affet beni güzel ne olur affet Mira. Annemin emaneti ne olur affet beni Mira." diye ağlamaya başladığında kapıda bizi izleyen diğer minyon tipli kız ellerini yüzüne kapatıp ağlamaya başladı. Bora ayağa kalkıp kapıda ki kıza sarıldı, Kılıç ise bana sarılan çocuğa bakıp öfke ile ellerini yumruk yaptı.

"Abi." dedim adını bile bilmediğim kişiye sıkıca sarılıp ağlamaya başladım, "Abi bırakma beni, lütfen bırakma abi." deyip hıçkırarak ağlamaya devam ettim, "Çok korkuyorum ne olur gitme abi."

(Kılıç)

Mira en sonunda Teoman'ın ellerini tutarak uykuya daldığında Teoman onun saçlarını okşayıp öpüyor ve yanağından akan yaşları siliyordu.

Mira'nın saçını yeniden öpmek için eğildiğinde onun çenesinden tutup, "Defol Teoman!" dedim dişlerimin arasından.

Teoman başını önüne eğdi ve Mira'nın elini kibarca bırakıp ayağa kalktı, "Gidemem Kılıç, onun bana ihtiyacı var."

"Senin gibi birisine mi?"

"Yapma. Hafızasını kaybetti Kılıç, tek ailesinde ki kişi benim onu benden uzaklaştırıp kendine düşman etme."

"Teoman maalesef haklı." dedi Bora öfkeli bir şekilde, "Mira'ya düşman olması gereken sen değilsin, bu yüzden yapma."

Öfkemden dolayı bir sallantı yaşansa da sadece iki saniye sürdü.

"Uraz hadi hayatım bizde eve gidelim, daha fazla kalabalık yapmamızın anlamı yok. Hadi Bora hadi Lara."

Bora itiraz ederek, "Hayır burada kalacağım." dedi.

Lina bir anne edasıyla Bora'nın eline omzunu koyup yanağını öptü, "Hadi canım dinlen bak çok yoruldun yarın işin var. Mira da gayet iyi onun için yapabileceğimiz bir şey kalmadı. Tek ihtiyacımız olan zaman. Herkes için iyi olan tek şey bu."

"Evet, hadi gidelim. Yarın ben uğrarım yine." dediLara oturduğu yerden ayağa kalkarak yanıma yaklaşıp elini omzuma koydu, "Bir delilik yapma burası hastane."

Başımı sallayıp onu onayladığımda Bora, Uraz ve Lara odadan çıktı Lina ise yanıma yaklaşıp bana siyah bir defter uzattı. Teoman şaşkınca bir deftere bir Lina'ya baktığında defteri elime alıp, "Sen birtanesin." dedim.

Lina yanağımı öperek, "Sende öylesin canım," deyip Teoman'a sert bir şekilde baktı, "Daha öğreneceğin çok şey var çaylak..." diye imada bulundu.

Lina, Asel'e veda edip odadan çıktığında siyah defterin içini açmadan dışına baktım. Teoman defteri almak için uzandığında tek kaşımı kaldırıp onun uzattığı elini büktüm.

"Babam... babamın fotoğrafı onu almama izin ver." dedi titreyen bir sesi ile.

Gözleri sadece defterde takılı kalmıştı, derin bir nefes alıp defterin sayfalarını çevirdim ve Mira'nın bana daha önce gösterdiği fotoğrafı gördüm. Teoman'ın küçüklüğü vardı ve Aslan ile yan yana baba - oğul poz vermişlerdi.

Teoman'a resmi uzattığımda, "Teşekkür ederim." diye mırıldandı ve resmi kalbine bastırıp, "Affet beni baba, affet." diye mırıldandı.

Daha sonra Asel'in yanına gidip onu karşılıksız seven tek kişi olan Asel'e sıkıca sarıldı. Asel bana 'seviyorum ne yapayım?' diye baktığında bir şey demeden defteri cebime soktum ve Mira'nın yanına yaklaşıp onun güzel yüzüne öpücükler kondurdum.

****

Gece saat 04.03'tü. Karanlık havaya bakarken göğsümde beni hatırlamayan, içinde bana karşı sevgi beslemeyen Mira'nın saçları ile oynuyordum.

Bunlar canımı yakıyordu, ne zaman hatırlamaya başlayacağını bilmiyordum beni hatırlamaması bana aşk ile bakmaması kalbimi sıkıştırıyordu. Sınavına bile girememişti emeklerinin hepsi boşa gitmişti ve o bunu hatırladığında yeniden bir hayal kırıklığı yaşaması beni şimdiden geriyordu.

"Su..."

Kedi gibi mırıldanan Mira'ya su vermek için az ileride duran masanın üzerinde ki su şişesini gözlerim ile kaldırdım havada süzülerek gelen şişeyi elime aldım ve kapağını açtım. Mira'nın başını hafif bir şekilde doğrultarak suyu içmesine yardım ettim, gözlerini aralayıp o güzel kehribar gözleri ile bana baktı.

Suyu sesli bir şekilde yutup doğrulduğu sırada kaşlarını çattı, "Ne işin var yanımda?" diye sordu öfke ile.

"Sen saçların ile oynanmasını çok seviyorsun," gülümseyerek yanağını okşadım, "Ve göğsümde yatmak senin için bir yastıktan daha iyi."

Mira gözlerini devirip, "Ben bunları hatırlamıyorum ve doğal olarak seni de hatırlamıyorum. Bak..." deyip derince nefes verdi, "Hiç bir şey hatırlamıyorum yani bu... bu tuhaf ve çok üzgünüm ama şuan sevgili olmamız çok anlamsız. Sen benim için bir yabancısın seninle geçmişte ne paylaşmış olursak olalım şuan sana karşı bir şey hissedemiyorum. Lütfen şimdi git ve bana abimi çağır ve bir dahada da benden izinsiz beni öpme."

Duyduklarım yüreğimi dağlarken çaresiz bir şekilde Mira'nın elini tuttum, "Mira..."

Mira elini benden çekip, "Lütfen... şey" deyip adımı düşünmek için bir süre duraksadı daha sonra, "Kılıç! Evet adın Kılıçtı, lütfen bana abimi çağır ve daha sonra evine git seni merak eden bir anne ve baban vardır."

Bakışlarımı Mira'nın bana karşı olan duygusuz bakışlarından kaçırırken kalbim taşa dönüşüyormuş gibi acıyordu. Beni ilk gördüğü zaman ki gibi davranıyordu ama o zaman bile canım bu kadar yanmamıştı şimdi ise on yaşında ki halime geri dönmüş kadar çaresiz ve ne yapacağını şaşmış durumdaydım.

Oy ve yorumlarınızı eksik etmeyin ♥

+70 oy ve +150 yorum ile yb gelecektir.

Sevgiyle kalın ♥

İnstagram hesabını unutmayın! Link: https://www.instagram.com/tek_nefeswatty/?hl=tr

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top