- Bölüm 23 -


(Mira)

-Üniversite sınavına son üç gün-

1. Gün

Kapının tıklanma sesi ile başımı çözdüğüm test kitabından kaldırdım ve o zaman anladım gözlerimin içinin alev alev yandığını. Kapıyı açan kişiyi bir kaç saniye bulanık görsem de, görüş açım düzelmişti.

"Mira, yeter çok yoruyorsun kendini daha fazla bu halini izleyemem."

Kılıç isyankar bir şekilde yanıma geldi ve test kitabımı kapattı. Kapanan test kitabı ile gözlerim de yavaşça kapanmaya başladı.

"Saat kaç?" diye sordum mayışmış bir şekilde.

"Saat gece 03.05 Mira. Sabah saat on birden beri bu masadan kalkmadığının farkında mısın?"

Başımı masaya koyduğum anda gözüm daha fazla direnemeden kapandı. Sadece iki dakika kapatıp gözümün içinde ki acıyı geçirmeyi planladım ama şimdi gözlerimi açmak çok zorlaşıyordu.

Kendimi havada, Kılıç'ın kucağında hissettiğimde gözlerimi zor bir şekilde araladım. Birbirinden ayrılmayan kirpiklerimi ovuşturarak.

"Ne yapıyorsun?" diye sordum.

"Yatağında yat bayan güzel. Güzel uyu, iyice dinlen daha sonra verdiğin 3 kilonu geri alman için sana yemek hazırlayacağım."

Kılıç beni yatağa bırakıp üstümü örttükten sonra alnıma o güven verici öpücüğünü kondurdu.

****

Yüzüme çarpan güneş ışını ile gözlerimi ovaladım. Alarm çalmış mıydı? Yoksa ben mi duymamıştım... Saçmalama Mira çalsa elbette duyacaksın 11 tane arka arkaya çalan alarm koydum sonuçta. Alarmdan önce uyanıp bu kadar enerjik hissetmem normal miydi?

Gözlerimi açmadan düşüncelerim ile komodinin üzerinde ki telefonumu elimle aradım, telefonum elime çarptığında uyanmama kaç dakika kaldığını merak ediyordum. Telefonu açıp ekrana baktığımda küçük gözlerim büyüdü, büyüdü ve büyüdü... hızla yattığım yerden doğrulup saate baktım öğlen iki ye gelmiş hatta geçiyordu.

Telefon kilidini açıp alarm kısmına girdim ve tüm kurduğum alarmın kapalı olduğunu gördüm. Kılıç!

Öfke ile odamdan çıktım ve Kılıç'ın odasına girdim. Toplu yatağı ve benim odamdan düzenli odası ile burada olmadığı aşikardı. Ama ona alarmı mı kapatıp ders çalışmamı geciktirdiği için bir azar patlatacak idim. Odasından çıkıp aynı sinirim ile salona indim.

Kimse yoktu, garip...

Bahçeye de göz ucu ile baktım ama aynı şekilde burada da kimse yoktu, hepsi evi terk etmiş gibi sessizdi ortalık. Öfkem geçmiş yerini biraz panik aldığında mutfaktan bir ses duydum.

"Kılıç?" diye mırıldandım tüm vücudum bir depremde sallanır gibi sallanırken.

"Buradayım sevgilim, sadece biraz sakarlık yaptım. Ama her şey hazır gel."

Kaşlarım yeniden çatıldı ve hızlı adımlarım ile mutfağın yolunu tuttum. Bu kısa mesafede Kılıç'a diyeceğim laflar beynimde çoktan hazırdı bile. Ama tüm bunlar mutfakta onu görene kadar sürdü gerisi teferruat.

Kılıç benim için hazırladığı masanın başında durmuş gülümseyerek bana bakıyordu. Masanın üstü o kadar güzel gözüküyordu ki, her şey vardı neredeyse. Tüm malzemeler ortada idi tabakların hepsi birbiri ile uyumluydu. Beyaz masa örtüsü vardı ve masanın tam ortasında bir tane vazonun içinde papatyalar vardı ve papatyaların tam ortasında ise tek bir tane gül duruyordu.

"Nasıl buldun sevgilim?"

Kılıç'ın sözleri ile kendime gelip ona baktığımda memnun bir şekilde gülümsedi ve elimi tutup beni bu güzel masaya oturmam için sandalyemi çekip bana yardım etti.

"Lina ve Uraz karı koca bir şeyler yapmak için gitti. Bora zaten barda, Lara da bir kaç arkadaşı ile buluşacakmış... yani sen ve ben, ikimiz kaldık." deyip aklımda ki soruları yok ederken aynı zamanda buzdolabından sürahinin içinde olan portakal suyunu çıkarttı ve önümde ki boş bardağa doldurmaya başladı.

"Kendi ellerim ile sıktım. Onca yıldır yaşayıp hiç böyle bir kahvaltı hazırlamadım desem bana inanır mısın?"

Kılıç doldurma işlemeni bitirdikten sonra karşıma oturdu ellerini çenesine koyup parlayan gözleri ile gözlerime baktı.

Boğazımı temizledim ve gülümseyerek, "İnanırım, ben sana hep inanırım." dedim.

Kılıç'ın gülüşü büyürken onun enerjisi bana yayılmıştı bu yüzden kızgınlığımı bir kenara bırakıp yumuşak sesim ile sordum, "Alarmı mı neden kapattın?"

"Evet, sınava 2 günün kaldı daha fazla senin yorulmanı izleyemezdim. Çok çalışıyorsun ve yeterince bilgi sahibi oldun."

Tabağıma salatayı koyarken, "Sanki hiçbir şey bilmiyormuş gibi hissediyorum..."

Kılıç uzanarak elimi tuttu, "Sorun yok, her şey iyi olacak."

Kılıç'ın elini sıkıp başımla onun sözlerini onayladım. Her zaman bana bunu diyordu ve her zaman tüm felaketlere rağmen güzel şeyler oluyordu bu yüzden bu sözü benim en güvendiğim sözdü.

****

(Teoman)

Asel'in evinin önünde motorumu park ettim. Son 2 haftadır yaptığım tek şey buraya kadar gelip Asel ile konuşamadan geri gitmekti. Hem yüzüm yoktu ona karşı, hem de ne diyeceğimi bilmiyordum. Aptallığıma uyup böyle bir şeyi yaptığım için her gece kendimi cezalandırsam da bunlar yetmiyordu. Onun iyi olmadığını nasıl hissettiğini deli gibi merak ediyordum. Onun yanında olmam lazımken bu kadar uzağında olmak canımı yakıyordu ama onun yanında olup, elinde tutmaya hakkım bile yoktu.

"Neden buradasın?"

Sesin sahibi kalbimin hızlı çarpmasına sebep oldu. Yavaşça arkamı döndüğümde Asel'i gördüm. Siyah kısa t-shirt dar paça pantolonu ve beline bağladığı kırmızı gömleği ile kendisine yakışan bir kombin oluşturmuştu. Gözlerinin yeşilini belirginleştirmek için sürdüğü siyah göz kalemine kadar her şeyi ile mükemmel aynı zamanda kusursuzdu.

Zorla yutkunduğum sırada Asel yeniden bir soru yöneltti, "Yoksa hamile olup olmadığımı mı merak ettin?" Başını belli belirsiz sallayıp, "Değilim hamile... merak etme."

Asel gideceği sırada kolundan tutup buna engel oldum. Gözleri elime kaydığında yanlış bir şey yapıyormuş gibi elimi hızla ondan çekip, "Sen iyi misin? Benim için önemli olan bu." dedim.

Asel beni baştan aşağıya süzüp, "Neden, neden bunu soruyorsun?"

Saçlarımı gelişi güzel bir şekilde elimle düzelttim, "Asel, bilmediğin çok şey var." dedim.

"Bilmek istemediğim çok şey var."

Asel'in elini tutup, "Konuşalım mı?" diye sordum.

Asel hızla elini benden çekip, "Kes şunu! Sana karşı olan zaafımı kullanmaktan vazgeç. Beni istediğin zaman görüp istediğin zaman hayatımdan gidemezsin Teoman. Eğer o gece yaşanmasaydı şimdi kapımın önünde beni bekliyor olacak mıydın? Ben cevap vereyim hayır! Senin için sorumluluğu alınması gereken küçük bir kızım. Ve bu hissin beni ne kadar aşağıladığını tahmin bile edemezsin."

Asel gideceği sırada dönüp deli bakışları ile gözlerime baktı, "Karşıma çıkma!"

Daha sonra arkasına bir kere bile bakmadan evine girdi.

(Kılıç)

Mira'yı zar zor dışarı çıkartmış ve sinemaya getirtmiştim. Herkesi evden kovup ona kendi ellerim ile kahvaltı hazırlama planı harika olmuştu. Karşımda doğru dürüst yemek yediği için yüzüne renk gelmişti. Şimdi ise sinemada oturmuş onun zar zor seçtiği korku ve gerilim filmine gelmiştik. Kesinlikle film konusunda kararsızdı! Çünkü 2 dakika ne izleyeceğimizi düşünüp durmuştuk!

"Eğer sınavı geçemezsem... bunun kesinlikle sorumlusu sensin Kılıç..." deyip çatık kaşları ile bana döndü, "Sahi senin soy ismin ne?"

Tek kaşımı kaldırıp ona baktım, "Eğer soy ismimi çok merak ediyorsan bir durak ilerimizde ki nikah yerine gidip hemen evlene biliriz."

Miraz gözlerini devirip, "Fazla kaşınıyorsun..."

Güldüm. "Sanki başka şansın varmış gibi konuşuyorsun güzelim?"

Mira oflayarak, "Konuyu değiştirme ve sorumun cevabını ver." dedi sert sesi ile.

"Bozkurt." diye yanıtladım.

Mira dudaklarını aşağıya doğru büzerek, "İyiymiş." dedi.

Nihayet film başladığında ikimizin arasında da bir sessizlik oldu. Yan tarafımda oturan çifte gözüm takıldı. Daha filmin beşinci dakikası olmasına rağmen kız oğlana sıkıca sarılmıştı.

Yan gözle Mira'ya baktım çok soğuk kanlı bir şekilde filmi izliyordu. Beni duyması için kulağına doğru eğildim, "Şey eğer korkarsan bana sarılabilirsin."

Mira gülerek, "Ben korkmam Kılıç." diye mırıldandı.

"Neyse ben her şeye rağmen elini tutim hı?"

Mira tek kaşını kaldırdığında gülümseyerek elini tuttum. Film ilerledikçe tüm salondan çığlık sesi duyuluyordu ama Mira dan tek bir ses bile çıkmıyordu. Yan tarafımda ki çift tamamen bir bütün olmuşken Mira elim terledi deyip elimi bile bırakmıştı.

Sanırım Mira cidden korkmuyordu bu yüzden elimi Mira'nın omzuna atıp kendime doğru çektim çünkü onun bunu yapacağı yoktu. Mira'nın başı göğsüme değdiğinde, "Korkmadığını biliyorum ama böyle kalalım..." dedim.

Mira başını kaldırıp bana baktığında burnuna bir tane öpücük kondurdum ve filmin sonuna kadar öyle kaldık.

****

Deniz manzaralı bir restoranda akşam yemeğimizi yerken Mira camdan dışarıya bakıp derince iç çekti. Bugün hiç ders çalışamadığı için bana biraz kızgın olsa da şuan burada olmaya, başka şeyler yapmaya ihtiyacı vardı. 

"Teşekkür ederim Kılıç?"

Ağzımda ki eti hızla yutup, "Neden?" diye sordum.

Mira kehribar gözlerini bana çevirip, "Beni bu denli mutlu ettiğin için."

"Seni her zaman mutlu edeceğim bayan güzel..."

(Teoman)

Dolanmaktan sıkılıp kaldırım kenarına oturdum ve yerde duran taşa ayağımla bir tekme attım. İçeriye girdiğinden beri dışarıya çıkmamıştı. Gerçekten hamile değil miydi? Bebeği aldırırsa öleceğini biliyor muydu? Elbette bilmiyordu! Çünkü beni dinlemek bile istemiyordu. Haklı ama ortada bir sorumluluğu alınması gereken bir çocuk olabilirdi, büyük bir ölüm kalım savaşının yaklaşması başlayabilirdi peki ben bunca şey arasında Asel'e olan aşkımı nasıl daha fazla güçlü hale getirip kalbimi ona bağlaya bilecektim. Kalbim bağlansa eminim ki hissederdim peki o zaman neden hala bağlanmıyordu onu sevmeme rağmen? Neden? Yeterince iyi sevemediğim için mi?Başımı dizlerime gömüp kendime küfür savurdum, ölmeyi en çok hak eden bendim! Ama Asel'in yaşaması için ölmemem lazımdı. 

Boş boş düşünürken aklıma Mira gelmişti, onun ölümsüz olduğuna bile sevinememiştim ama sonuçta isteğim gerçekleşmiş Mira artık ölümsüz olmuştu. Onu alıp gitme hayalim varken şimdi Asel vardı ve ben şimdi ne yapacağımı hiç bilmiyordum! Her şey kulaklık gibi karışmıştı ve ben ne yapacağımı bilmiyordum...

"Hey sen? Burada ne yapıyorsun yine?"

Başımı kaldırıp Canan'a baktım. Üstünde kısa bir yazlık elbisesi vardı ve makyajı akmıştı. Anlaşılan bir bardan geliyordu.

Doğrulup ayağa kalktım ve onların yaşadığı eve doğru baktım.

"Asel'e mi aşıksın sen?"

Hızla, "Ne?" diye sordum, "Hayır, yani şey yok."

Canan alttan alttan gülüp koluma vurdu, "Hadi hadi, söyle bana sen kız kardeşime mi aşık oldun?"

Aralanan ağzımla, "Ah! demek ablasısınız." deyip elime uzattım, "Memnun oldum Ben Teoman."

Canan gözlerini devirip elimi sıktı, "Yok ablası değilim ay olarak benden küçük Asel." Anlamsız şekilde ona baktım, "Yani biz üvey kardeşiz bunun yani Asel'in babası ölünce annesi de benim babam ile evlendi. Kısacası Asel ile aynı yaştayım." deyip göz kırptı.

Asel'in odasının perdesi açıldığında aralanmış ağzım ile onların eve doğru bir adım atıp atmamakta kararsız kalıp olduğum yerde durdum. Canan baktığım yere baktığında perde kapanmıştı.

"Hadi gel bizim ile yemek ye."

"Nasıl yani?"

Canan koluma girip beni eve doğru sürüklemeye başladı, "Yemek işte. Hem sevdiğin kızın ailesini yakından tanırsın."

Olduğum yerde durdum ve kolumu Canan dan kurtardım.

"O halde bu kapıdan içeri seninle kol kola değil Asel ile el ele girmeliyim."

Canan yeniden koluma girdi, beni ısrar ile eve sürükleyip, "Yahu bir şey olmaz!"

Evin kapısı açıldığında ikimizde olduğumuz yerde durduk. Asel siyah kapüşonun şapkasını takmış büyük attığı adımları ile bize yaklaşıyordu.

Canan'ın elini tutup hızla ittirdi, "Sen içeri gir Canan!" diye kükredi.

Canan ters bir bakış ile yutkundu ve ağzını açıp tek kelime etmeden içeriye girdi.

"Ne diye koluna takıyorsun Canan'ı?"

"Ben takmadım kendisi geldi. Cidden."

Asel burun kıvırarak, "O kız benim düşmanım! Ondan uzak dur."

"Ta...tamam." deyip gülümsedim, "Kıskandın mı?"

"Evet kıskandım! Çünkü ben seni seviyorum Teoman!" diye bağırdı, "Ne olursa olsun seviyorum. Ama senin 2 haftadır burada durman sevgi değil Teoman aşk da değil aptal bir sorumluluk!"

"Asel..."

Asel burnundan soluyarak, "Hayır Asel falan deme bana! Defol git."

2. Gün

(Mira)

"Lara bence sen öğretmen olmalıymışsın baya iyi anlatıyorsun." dedim başımı belli belirsiz sallarken.

"Değil mi ya? Ben bile anladım."

Lara gülerek Bora'nın ensesine vurdu, "Deli he bu sınava bir gün kala çalışıyor."

Bora sırıtarak, "Bugünü sayarsak iki, lütfeen!" diye Lara'nın lafını düzeltti.

"Eee, şu üçüncü arkadaşınız nerede? üç numara olan."

Bora anlamamış gibi baktığında, "Asel den bahsediyor." deyip onun anlamsız gözlerine anlam yükledim.

"O zaten şu sıralar tuhaf, gelir ama Teoman'ı görmek için."

Umutsuzca başımı olumlu anlamda salladım, zavallı Asel hala umutsuz aşkının peşinde koşuyordu.

Bora ise benim gibi düşünmüyordu zamanla unutur diyordu umursamaz olması beni çileden çıkardığı yetmiyormuş gibi, Lina'nın getirdiği keki masada ki tek midesiz insan olarak bitirmiş son lokmasını çiğniyordu. Biz bir tane bile yiyemedik! Neyse en azından Lina'nın keklerine hayran olan birisi vardı eğer Bora olmasa Lina daha kötü hissederdi.

On beş dakika sonunda kapı çaldığında Lara'nın anlattığı konuyu dinliyormuş gibi yapıp dinlemeyen Bora kapıyı açtı karşılama şekli ve Bora'nın gülüşüne bakılırsa gelen kesinlikle Asel'den başkası değildi.

Ayağa kalktım ve Asel'e sıkıca sarıldım, Asel'de aynı sıcak bir tavır ile bana sarıldı. Bu sınavlar aramıza sebepsiz bir mesafe soksa da sınavlar bittiği zaman onunla daha iyi ilgilenmeyi kafama not ettim.

Asel evdekiler ile selamlaştıktan sonra masaya oturdu. Lara ona o gelmeden önce işlediğimiz konuları özet geçerken Asel pür dikkat onu dinliyordu.

"Şşş Bora." Uraz'ın fısıltılı sesi ile ben ve Bora o yöne doğru döndük. Uraz başıyla bana selam verip, "Şu tembel arkadaşını alim mi? Masa da fazladan yer kaplıyor."

Gülerek, "Al tabii, zaten ders çalışmıyor ki."

Uraz bana göz kırpıp, "Sende az çalış Mira, Lina kek, sen ders diye bir gün delirecek siniz diye korkuyorum."

Bora araya girerek, "Linacığıma laf atmayın. Hadi Uraz pes'i hazırla geliyorum."

Bora ayaklanıp gittiğinde kendi odasında spor yapan, Uraz ve Bora gibi pes bağımlısı olmayan Kılıç'ı düşündüm. Dün içimi ısıtan halleri, karşımda yemek yerken ki kibarlığını, korku filminde beni sıkıca sarışı... hepsini yeniden yaşamış gibi yüzüme bir gülümseme yayıldı.

Aşk... sen ne güzel şeysin öyle.

Asel'in öksürme sesi ile daldığım hayalden çıkıp Asel'in kızaran yüzüne baktım. Elini ağzı ile kapatıp tuvalete doğru koştuğunda bende peşinden koşarak gittim ve tuvalet kapısının önünde kusan Asel'i beklemeden kapıyı açtım.

Asel klozetin sifonuna basıp elini yüzünü yıkadığında dolaptan temiz bir havlu çıkartıp onun yüzünü sildim.

"İyi misin?" diye sordum Asel'in saçlarını elimle düzeltirken.

Asel titreyen vücudu ile, "İyiyim, stresten biliyorsun sınav yaklaştığı zamanlar stresten bu tip şeyler oluyor. Lise sınavına girmeden iki gün önce de böyle olmuştu."

Asel'in omzuna vurdum, "Bir doktora görün canım, bu kadar stres sağlığına hiç iyi değil."

Asel gülümseyerek ebni onayladı, "Tamam, sınavlardan sonra ilk işim bu zaten." dedi.

"Güzel."

Lara sayesinde bir kaç soru tekniği kapmış ve bir çok konuyu zihnime tam olarak yerleştirmiştim. Asel bu 4 saat içinde bir kez daha kusmuştu, ona ağrı kesici vermek istesem de reddetmiş sadece limonlu su içmeyi kabul etmişti. Sürekli eli karnında gözlerinin içi kızarık ve dalgın bir şekilde duruşu pek içime sinmemişti.

Asel nazik bir kızdı, sağlığı söz konusu ise sınava girmez o doktora giderdi ama şimdi böyle davranması ona tersti. Ama demek ki bu sınav onun için cidden önemli idi hastalığından bile. Sonuçta annesinin gözüne girip üvey kardeşi Canan dan yüksek almalıydı. Ama böyle olmasından korkuyordum, iki gün sonunda senin de hesabını soracağım Asel şu lanet sınav bir bitse!

Derse ara verdiğimizde Lara dışarıda işleri olduğu için çıkmıştı ona bu güzel öğretmenliğinden dolayı teşekkür edip bizde Asel ile salonda oturmuş nane limon içiyor ve beynimizi dinlendiriyor idik. En azından ben dinlendiriyordum. Çünkü Lina ve Asel derin bir sohbet içindeydiler. Ve konuları hassas mideli insanlar ne yemeli. Evet tam Lina'nın konusu.

Lina ne kadar mide bulantısını geçiren formüllerini yapmak istediğini söylese de Asel sade bir nane limonun iyi geleceğini söyleyip Lina'nın teklifini kibarca reddetmişti. İkisi de birbirinden inat olsa da mağlup gelen Lina, galibiyet kazanan Asel olmuştu.

Çalan kapı ile ayağa kalktım ve ikisinin sohbetini bozmaması için kapıyı ben açtım.

Teoman elinde poşetler ile gülümseyerek, "Bak balık aldım, bu akşam bu balıklar ile güzel bir akşam yemeği ben size hazırlayacağım eh tabii Lina hanımdan izin alabilirsek."

Gülerek Teoman'ın yanağına bir öpücük kondurdum, "Ona Lina hanım desen izin verir. Biliyorsun senin ses tonunu çok beğeniyor."

Teoman sırıtarak elinde ki poşetleri bırakmadan içeirye girdi, Lina'dan hemen izin alıp işe başlamak için sabırsızlandığı belliydi.

İçeriye girdiğinde gözüme ilk Asel takıldı dönüp Teoman'a bakmaması ise şaşkınlığımı arttırmıştı.

"Balık kokuyor... yoksa sen-"

Lina sözünü tamamlayamadan Asel yine elini ağzına götürüp koşarak tuvaletin yolunu tuttu. Gözlerimi belertip, "Yine mi? 3 oldu bu Asel, hadi doktora gidiyoruz." derken onun peşinden yürüyordum.

Asel beş dakika sonunda tuvaletten çıktığında sararan yüzüne bakıp, "Mideni üşüttün galiba Asel bu stresten olamaz."

Asel titreyen ellerini ile elimi sıkıca tuttu, "Yatmak istiyorum Mira lütfen." dedi.

Asel'in koluna girip, "Hadi doktora gidiyoruz." dedim.

Asel hızla benden uzaklaşıp, "Hayır, lütfen belki daha sonra şimdi uyumak istiyorum."

"Söz ver!"

"Söz."

(Kılıç)

Teoman'ın yüzüne bir tane yumruk indirdiğimde masaya doğru savruldu. O bu yumruğu sonuna kadar hak ediyordu. Asel'in 3. defa kusmasından daha çok Teoman'ın gizlemeyi başaramadığı hislerinden anlamıştım Asel'in hamile olduğunu.

Teoman'ın yakasından tutup sağ gözüne yumruk geçirdim, şuan Teoman'ın evinde olduğumuz için rahatça döve biliyordum onu.

"Ulan it hem katil olup hem ölmek mi istiyorsun? Ulan Mira'yı karşına alıp hamile kalmasının ne kadar tehlikeli olduğunu anlatıyorsun o halde niye Asel'i hamile bırakıyorsun."

Teoman'a bir tane daha yumruk atarken, "O kız şimdi nasıl bir savaşın içinde biliyor musun? Bu çocuk duyarsa ikisi de ölecek biliyor musun? O kız daha 18 yaşında lan!" konuştukça sinirleniyor, sinirlendikçe Teoman'ın yüzüne yumruklarımı savuruyorum.

"O daha büyümemiş, karnında ki bebeği nasıl büyütecek lan it herif? Sen buna nasıl müsaade edersin!"

Teoman'a yumruk atacağım sırada yanağından akan göz yaşını görüp durdum. Onu bir hışımla yere ittirip geri çekildiğimde Teoman yere düştü başı parkeye değerken zor alıp verdiği nefesi ile yutkundu. "Öldür beni Kılıç ben yaşamayı hak etmiyorum ne olur öldür."

Ben odanın içinde volta atarken Teoman ağlayarak, "Kimse hayatında benim gibi bir insanı hak etmiyor! Öldür beni." diye haykırdı.

"Biliyorum." dedim olduğum yerde durup ağlayan Teoman'a boş bir şekilde bakarken. "Seni ben öldürürsem kurtulursun Teoman! Kurtulma, sürün yaptığının bedelini gör diye öldürmeyeceğim seni. Ama it herif o kızı sakın! Sakın o kızı öylece bırakma ben onun karnında ki bebek için herkes ile savaşmaya hazırım ve sende o bebeğin babası olarak buna hazır ol."

Teoman'ın ağlaması hızlandığında burnumdan soluyarak evden çıktım.

Oy ve yorumlar ne kadar çok olursa yazma isteğimde bir o kadar artıyor. Bu yüzden parlak yıldızlarınızı ve değerli düşüncelerinizi eksik etmeyin ♥

Sevgiyle kalın ♥

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top